Keynes’e Karşı Marx: John Eaton

“İstihdamın, Paranın ve Faizin Genel Teorisi”, 1936 yılında J. M. Keynes tarafından yayınlandı. Bundan sonra, onun temel fikirleri üniversitelerde yeni bir Ortodoksluk halini aldı; dahası popülerleşmesiyle birlikte, sadece İşçi Partisi Hareketi değil, kapitalist dünyanın ekonomik problemleri üzerine birçok düşünceye damgasını vurdu.

 

Keynes’in hayatı hakkında kısa bir süre önce yayınlanan eser2, onun Britanyalı burjuva ekonomistler üzerindeki etkisinin yeniden değerlendirilebilmesi için fırsat sundu. Bugüne kadar, Keynes’in oynadığı rolün Marksist değerlendirmesi SSCB ve başka yerlerdeki eleştirmenlere bırakıldı. Şimdi, John Eaton’ın kitabıyla birlikte, Britanya işçi sınıfı hareketi için büyük öneme sahip olan teoriyi açığa çıkarma şansı yakalandı.

“Keynes’e Karşı Marx”, çok sıcak karşılanan bir kitap. Britanyalı bir Marksistin Keynesçi düşüncelerle hesaplaşma konusunda ilk yaklaşım değil, ancak özellikle İşçi Partisi Hareketi içinde aktif olarak yer alan işçilere yönelik olması açısından önemli. Kapitalist ekonomi teorisi hakkında daha önceden bilgi sahibi olmadan da okunabilir. “Ekonomi teorisi, İşçi Hareketi için neden önemlidir? Keynes ne söylüyor? Sağ kanat İşçi Partisi liderleri neden onun teorisine hevesle sarılıyorlar? Teori, temel olarak kimin çıkarlarını savunuyor? İşçi Partisi Hareketi neden Keynes’i reddetmelidir?” gibi sorulara cevap arıyor. Eaton, bu soruları yanıtlarken, Keynes’in teorisinin temel noktalarını ortaya koyuyor ve hem İşçi Partisi ‘teorisyenleri’ hem de tekelci kapitalistler için bu teorinin neden çekici olduğunu açıklıyor. Keynes’e Marksist politik ekonominin ışığını tutarak, Keynes’in teorisiyle ilişkilendirilen pratik çözümlerin yanlışlığını ortaya koyuyor. Keynezyen sistemin, işçilerin mücadelesini durdurmak için kullanılan yanıltıcı bir kapitalizm teorisi olduğunu gösteriyor.

Bu kitabın en büyük erdemi, taraf tutmasıdır. Yazar, yanlış bir teoriye karşı mücadele etmeyi, sınıf mücadelesinin bir parçası olarak görür. Sürekli olarak, teorik problemler hakkındaki bir tartışmadan sınıfın sorunlarına döner. Ekonomik teori üzerine bu tür eserlere daha çok ihtiyacımız var. Sıklıkla, Marksist politik ekonomi ve burjuva teori arasındaki karşıtlık, sınıf mücadelesinin dışında bir tartışma olarak görülür. Eğer iş, mücadeleyi öngören gerçek bir sonuca ulaşmak için yapılıyorsa, bu yaklaşım sona erdirilmelidir.

Bununla birlikte, kitap, daha iyi örülmüş bir argümanla geliştirilebilirdi. Tartışma genellikle dağınık ve zaten başarılı bir şekilde kanıtlanmış olmasına rağmen, aynı şeyi farklı açılardan tekrarlama eğilimi var.

Keynes’in ekonomi hakkındaki fikirleri hakkında değerlendirme yapmak için, işe, onun yaşadığı dönemdeki kapitalizmin ve işçi sınıfı hareketinin gelişmişlik düzeyini anlayarak başlamak gerekir. Keynes’in eleştirisi için ilk adım, onun çalışmasının kapitalizmin krizinin çocuğu olduğunun farkına varılmasıdır. Belki de Eaton’ın kitabının zayıf noktası, bu noktayı başlangıçta açıkça ortaya koymamasıdır.

Kapitalizmin genel krizine, Birinci Dünya Savaşı ve Ekim Devrimi zemin hazırladı. Genel krizin önemi, tekelci kapitalizm içindeki temelleriyle emperyalizmin tek dünya sistemi olmasına son vermesidir. Kapitalist sistem, Sovyetler Birliği’nde gelişen sosyalist sistemin meydan okumasıyla karşı karşıya kaldı. Bunun bir sonucu olarak, kendi iç çelişkileri gittikçe şiddetlendi. Sadece geçici ve kısmi çözümlerin üretilebildiği (silah modernizasyonu gibi) bir krizden diğerine girildi, ki bunlar, gelecekteki daha büyük zorluklara yol açtılar. Bunlar, kitlesel işsizlik, kullanılmayan fabrikalar ve ürünlerin imha edilmesi, silah modernizasyonu ve savaşın ekonomik belirtileriydi.

Bu şartlar altında ekonomiyi yöneten az sayıda tekelci kapitalist, devleti, ekonomik yaşam üzerindeki kontrollerini genişletmek için bir araç olarak kullandılar. Lenin, bu yaklaşımı, Birinci Dünya Savaşı sırasında fark etti ve Devlet ve Devrim adlı eserinin önsözünde “tekelci kapitalizminin tekelci devlet kapitalizmine dönüşümü” olarak tarif etti. Bir Sovyet ekonomist, bir süre önce, aynı fikri, devleti, “tekellerin kollarının bir uzantısı” şeklinde tanımlayarak, ortaya koydu.

Korkutucu belirtileriyle birlikte kapitalizmin genel krizine dair bu arka plan, devletin giderek artan bir şekilde “tekellerin kolu” haline gelmesi ve sosyalizmin yükselen meydan okuyuşu karşısında, Keynes’in rolü iki bölümden oluşuyordu.

Birincisi, geleneksel burjuva teoriyi, genel krizin bazı belirtilerini dikkate alacak şekilde düzenledi. Savunmacı özünü korudu, ancak zaten tekelci kapitalizm tarafından oluşturulan devletin kullanımına teorik yaptırım getirdi.

İkincisi, sosyalizmin meydan okuması karşısında kapitalizmin çalışabilir olduğunu göstermek için, hepsi yeni de olmayan, bir dizi önlem politikası ortaya attı. İşçi Partisi “teorisyenlerinin” elinde bu politikalar, “nötr devlet” teorilerini haklı göstermek için kullanıldı. Hükümetin “plancılarının” elinde ise, son yıllarda bu politikalar, enflasyonun sınıf doğası hakkında halkın gözünü boyamak için önemli bir rol oynadı. Bugün bu politikalar, bir savaş ekonomisine doğru gelişime çanak tutuyorlar.

Keynes’in bu iki rolü, daha ileriden bir incelemeye ihtiyaç duyuyor. Ancak burada, tartışma, teorisindeki değişikliklerle sınırlı tutulacak. Bu bağlantıda yer alan önemli sorulara, sadece Eaton’ın kitabında değil, Ronald Meek’in “The Modern Quarterly”nin son sayılarından birinde kaleme aldığı makalede de değiniliyor.

Keynes’in bir teorisyen olarak oynadığı rolün tam değerlendirmesi, teorilerinin, öncesindekilerle ilişkisi içinde ele alınmasını gerektirir. Ekonomi teorisinin gelişimi kendi mantığına sahiptir, kendi sorularını ortaya atar ve yeni gelişim formlarını oluşturur. Ancak bu incelemeyi, ekonomi teorisinin tek başına gelişimi terimiyle yapmak, tamamen yanlış sonuçlar elde etme riski taşır.

Meek’in temel zayıflığı, ekonomik düşüncenin gelişimini üretim modellerinin gelişiminden ayırmasıydı. Bu, onun, Marx ve Keynes’in pozisyonlarını yanlış ifade etmesine yol açtı. Bu nedenle, öncelikle bu noktalara açıklık kazandırmak gerekir.

Ricardo ile birlikte sona eren Klasik politik ekonomi okulunu ele aldıktan sonra, Meek, Marx’ın, öncellerine göre ekonomik düşünceye yaptığı katkıyı, “daha büyük” ve “daha bireysel” olarak değerlendirir. “Marx” der Meek, “politik ekonomiyi burjuva hapishanesinden kurtarma amacını yerine getirmek için iki temel katkıda bulunur”. Biri, “rekabet şartları altında kârın varlığı ve kökenine dair soru”ya verilen yanıttır. Diğeri ise, “periyodik dalgalanmalarla kapitalist üretim modeli içindeki derin köklere sahip sosyal ve ekonomik çelişkiler arasındaki bağlantının doğası”nın açığa çıkarılmasıdır. Meek’in ekonomik düşünceye yaklaşımı, burada, sadece kendi ifadeleriyle verilmiştir. Marx’ın devrimci rolünü vurgulamakta başarısız olmuştur. Marx’ın temel katkısı, kapitalizm koşullarında işçinin sömürülme biçimi olarak artı değeri keşfetmesiydi. Bu, “rekabet  koşulları” tekele doğru ilerlediğinde temel durumdur. İkinci olarak, artı değerin birikiminin analizini temel alarak,  sadece ikna edici bir  ticari döngü teorisi değil, kapitalizmin  “devinim kanununu” da keşfetti. Lenin’in Karl Marx isimli eserinde belirttiği gibi, “Marx, kapitalist toplumun tamamen ve sadece sosyalist topluma dönüşmesinin kaçınılmazlığını modern toplumun deviniminin ekonomi yasalarıyla gösterdi.” Marx, kapitalizme karşı devrimci işçi sınıfıyla savaşmak için bilimsel temeli oluşturdu. Marx’ın düşünceleri, ölümünden sonra, emperyalizm ve kapitalizmin genel krizi çağında, Lenin ve Stalin tarafından  geliştirildi. Meek’in, Lenin ve Stalin’i ekonomik düşüncenin gelişimi tartışmasının dışında tutması, Marx ve Keynes’i birbirinden ayıran tarihsel dönemi dikkate almadaki başarısızlığının bir yansımasıdır.

Keynes’in burjuva öncelleriyle ilişkisi üzerine konuşurken soruları Marksist bir bakış açısıyla sormak önemlidir. Kapitalizmin savunucuları, kendilerini ilk değilse de, en açık biçimde Cambrige’li ekonomist Marshall’ın öncülüğünde İngiltere’deki öznel değer teorisi okulunda ifade ettiler. Keynes, bir ekonomist olarak, ilk eğitimini, neo-klasik okul olarak da adlandırılan bu okulda aldı. Meek, Keynes’in bu okulla ilişkisini netleştirmeye çalışıyor. Ancak, onu genel krizin art alanının karşısında görmek ve onun sınıf rolünü açığa çıkarmak yerine, Keynes’in daha büyük ya da daha küçük ‘gerçekliği’ problemini sorguladı. Meek’e göre, Keynes’in ekonomi düşüncesindeki yeri, şu sorunun yanıtına bağlıydı: Keynes, neo-klasik dogmadan kaçmayı ne kadar başarabildi? Neo-klasik ekonomiyi devrimcileştirme ve onu tekrar gerçeklikle ilişkilendirmekte ne kadar başarılı olabildi?

Keynes’in sadece “kısmen başarılı olduğu, çünkü ekonomi düşüncesinin gerçeklikten kopuşunun altında yatan asıl nedenin Keynes’in düşündüğünden daha derinde olduğu” sonucuna vardı. Bütün bu sonuç bölümünün akışından anlaşılan, Keynes’in “gerçekliğe” dönüşündeki “kısmi başarısı”nda Marksizm yolunu kaçırmasının tek nedeninin öncellerinin  fikirlerindeki kusursuz doygunluktu.

Kuşkusuz gerçek şu ki, Keynes geleneğe bağlı olmasından dolayı tam “gerçeklik”ten ayrılmamıştı. Geleneğe bağlıydı, çünkü kabul ettiği gerçeklik, öz olarak geleneksel teori tarafından korunan kapitalizmin sürekliliği ihtiyacıydı. Keynes’in teorideki ‘devrimi’, Eaton’ın da işaret ettiği gibi, “kapitalist sistemin, kendi haline bırakılması halinde, tam istihdam yaratma ihtiyacı duymayacağı” savını ortaya atmasıydı. Daha önceki burjuva teori, ekonomik güçlerin “kendi başlarına çalışmaları” halinde, ekonominin, bütün kaynakların tam olarak istihdam yaratacağı bir “denge” kuracağını farz ediyordu. Ancak, Eaton’ın da gösterdiği gibi, Keynes, öznel değer teorisinden ve kapitalistle işçiye “hak ettikleri” ödülü vermekten vaz geçmekte hiçbir neden görmedi. Geleneksel okulun ana özellikleri, kapitalist sömürüyü açıklamak için zaten gerekeni yapmış durumdalar. Keynes’in teorideki yenilikleri, savunucuları tekelci kapitalizmin yeni aşaması için hazırladı.

Politik ekonomide gerçeklik, üretim ilişkilerinin analizi anlamına gelmektedir. Pre-Marksist klasik ekonomistler, bu açıdan gerçekçiydiler. Keynes, hiçbir zaman üretim ilişkilerini anlamanın yanından geçmedi. Kapitalizmin genel krizinin birçok belirtisini teorisine dahil etmesine rağmen, kendinden önceki savunucular gibi gerçekçilikten uzaktı.

Örneğin, Keynes’in teorisinin temel özelliklerinden biri, yatırım problemi üzerine yaptığı vurgudur. Keynes, 19. yy’ın genişleyen çağında kapitalistlerin sahip olduğu iyimserliğin geride kaldığının farkına vardı. Daha önce yüklendikleri yatırımları artık yüklenmek istemiyorlar ve sonuçlar istihdam açısından korkunç durumda. Çözümü, yatırımı farklı araçlarla teşvik etmekti. Yatırımın genişletilmesi, Keynes için, istihdamın dayandığı ürünler için talebi korumanın önemli bir yoluydu. Bu, tüketim ürünleri üzerinde aynı değerdedir. Eğer daha sonra bu “boşluk” azalırsa, yeni yatırım masrafıyla yeni ürün yapılabilir. Bu analizde Keynes, genel krizin bir belirtisini -üretimi artırma eğilimi ile yatırım durgunluğu süreçleriyle sonuçlanan halkın satın alma gücünün kısıtlanması arasındaki büyük, şiddetli çelişkiyi- dikkate aldı.

Ama Keynes, kapitalist mülkiyet ve sadece artı değere yeni nesneler ekleyerek yeni yatırım için çare bulan sermayenin, kapitalist sömürü araçlarını sonuçlandıran değerlerin toplamı olarak sermayenin gerçek doğasından haberdar değildi. Bu, yatırım genişlemesinin Keynezyen önerisini, gerekli talep problemine bir çözüm olarak, aldatıcı kılar. Eaton’ın gösterdiği gibi, “tedarik araçlarını genişleten tam süreç… son tüketiciler ürünlerdeki paylarını kısıtlar… Keynes’in çözümü, gerçekte enfeksiyon kaynağıydı.

Burada, kendi sınıf pozisyonu ve teorisinin rolü üzerine Keynes’in kendi sözlerinden bazılarını not etmenin faydası var.

Keynes, akıllı bir burjuvaydı; kapitalizmin çalıştırılabilirliği hakkındaki yanılgısına rağmen, işçi sınıfının devrimci çağında yaşadığının farkındaydı. Short View of Russia isimli eserinde, şöyle soruyor; “Çamuru balığa tercih eden ve kaba proletaryayı burjuvazi ve entelektüellerin üzerinde gören bir inancı nasıl kabul edebilirim? Am I a Liberal? isimli eserinde ise, pozisyonu hakkında hissettiklerine daha fazla ışık tutuyor. Sınıf savaşının onu “eğitilmiş burjuvazi tarafında” bulacağını belirttikten sonra, Muhafazakar, İşçi ve Liberal partilerle tartışmaya devam ediyor. Muhafazakarları eski kafalı bir parti olduğu için reddediyor, İşçi Partisi’ni de sınıf partisi (onun sınıfının değil) olduğu için reddediyor ve Felaket Partisi (Komünistler) tarafından baskılandıklarını düşünüyor; Liberaller içinse, İşçi Partisi’nin sınıf programının çekiciliğine duyarlı görünen bir alternatif üretip üretemeyeceklerini düşünüyor. Burada, ekonomi düşüncesinde bulunduğu konumla bir paralellik görmek mümkün.

Keynes, laissez-faire terimleriyle konuşarak düşünen insanları yabancılaştıran öncellerine saldırdı; kara cahillikle birlikte, Marksizm’e karşı fanatiklik düzeyinde bir küçümsemeye sahipti ve bir yandan üretim ilişkilerinin hakkında hiçbir sınıfsal analizi kabul etmezken, diğer yandan, tutuculuktan kaçınan bir kapitalizm savunması geliştirdi. En azından “Genel Teori” bu kapsamdaydı ve eserin yayınlanmasından önce Bernard Shaw’a yazdığı mektupta görüldüğü gibi, Marksist politik ekonomiye sözlü saldırı olarak düşünüldü. Kitabında şöyle diyor: “Nihai sonucun eylem ve ilişkilerinin ne olacağı hakkında kehanette bulanamam. Ancak büyük bir değişiklik olacak ve özellikle de, Marksizmin Ricardocu esasları dışarı atılacak.

Fakat, Keynes’in bunu yazdığı dönemde laissez-faire ve Marksizm karşıtı olmak, nesnel olarak tekelci kapitalizmin savunuculuğu rolü oynamak demekti.

Keynezyen düşüncelerin işçi sınıfı hareketi içinde tuttuğu yerin Britanya’da özel bir önemi vardır.

Eaton, İşçi Hareketi içerisindeki reformist ve devrimci akım arasındaki mücadelenin politik alanda sürdüğünü, ancak teorik alanda da sürmesi gerektiğini vurgular. Eaton, Keynes’i uzun bir reformcu geleneğin mirasçısı olarak gösterir.

Reformist akım, işçi hareketine burjuva teoriyi ve burjuva düşünceleri sokmakta; kapitalist toplumun insanların zihinlerine kazıdığı önyargılardan yararlanıp bu önyargıları besleyerek sınıf bilincinin gelişmesini ve Marksist görüşlerin yayılmasını önlemeye çalışmaktadır… Sosyal demokrat akım başlangıçta belli avantajlara sahiptir. Ne var ki Marksist görüşler son tahlilde çok daha güçlüdür, çünkü onlar doğrudur ve gerçekten işçi sınıfı ile tüm ilerici insanlığın ihtiyaç ve özlemlerine hizmet ederler. Ama bu görüşmelerin her biri için tek tek ve sabırla mücadele etmek gerekir.

Reformist Fabian akımı, yarım yüzyıl öncesinin Britanyası’nda, Marksizmi reddederek, burjuva iktisadının önde gelen isimlerinden Marshall’ın görüşlerini benimsemişti. Bugün de, onlar, Marksizmi reddederek, burjuva iktisat düşüncesinin yeni lideri Keynes’in görüşlerini savunuyorlar.

Keynes’in İşçi Hareketi tarafından benimsenmesi, hareketin Ramsay McDonald tarafından ihanete uğramasını takiben 30’lardaki liderlik kriziyle doğrudan bağlantılıdır. İşçi Partisi’nin yönetiminde kalanlar, kapitalist bir politika izleme konusunda McDonald’tan geri kalma niyetinde değillerdi. Ancak, bunalım şartları tarafından yaratılan ortam ve partideki bölünme nedeniyle temize çıkma ihtiyacı hissettiler. Bunu da, büyük oranda, Keynezyen teoride buldular. Eaton, temel Keynezyen fikirlerin, bugün İşçi Partisi programında ve sendika liderlerinin argümanlarında nasıl vücut bulduğunu, bu fikirlerin kalıcı olarak devlet hakkındaki yanlış bilgilerin teşvik edilmesi için kullanıldığını ve militan mücadeleyi maaş taleplerine gerilettiğini açıkça göstermektedir.

Bütün bunlar, Eaton’ın kitabının okunmasını, burada belirtilen noktaların tartışılmasını ve kullanılmasını gerekli kılmaktadır.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑