Gençlik Hareketi Ve Öğrenci Temsilcilikleri

Diğer ülkelerde olduğu kadar, Türkiye’de de öğrenci gençlik hep bir mücadele ve örgütlenme arayışı içinde oldu. Akademik, ekonomik, demokratik ya da kimi zaman siyasal taleplerle toplumsal mücadelede yerini alan öğrenciler kendi örgütlerini kurmak için de sayısız girişimde bulundular. Bu örgütler kimi zaman lokal, kimi zaman merkezi, kimi zaman da geçici rol oynayan özellikte oldular. Öğrenci gençliğin örgütlenmesinde işin başını hep yükseköğrenim gençliği çekti. Onun hareketinin düzeyi, mücadelesinin gücü ve örgütsel hamleleri liseli gençliğin de ilham kaynağı oldu. Bu nedenledir ki, baskı, yasak ve saldırılar daha çok üniversite gençliği üzerinde yoğunlaştırıldı.
Türkiye’de üniversite ve liseli gençlik hareketinin tarihi, aynı zamanda onun kendi örgütlerini kurmak için verdiği mücadelenin de tarihidir. Askeri cuntalar, YÖK düzenine geçiş ve zapturapt altına alınan okullarda şiddetin boyutu ne kadar artarsa artsın, öğrenciler talepleri için örgütlenmekten vazgeçmediler. Fakat bu baskı ve şiddet çemberini kıracak kitlesel (ülke düzeyinde) bir öğrenci örgütünü yaratmak ne yazık ki mümkün olamadı.
1990’lı yılların ortalarına doğru gelindiğinde öğrenci gençliğin örgütlenme düzeyini etkileyecek bir takım yeni gelişmeler ortaya çıktı. Birincisi, işçi ve halk hareketi sokaklara ve alanlara çıkarak yasakları deldi, demokratik eylem ve örgütlenme alanını genişletti. Bu öğrenci gençlik hareketine de demokratik hakları genişleten ve cesaret veren örgütlenme kanalları açtı. İşçi-emekçi eylemlerine paralel olarak, üniversite öğrencileri de yüksek harç zamlarına karşı üniversitelerden meydanlara çıktı. İkinci gelişme ise, burjuva hükümetleri eliyle de olsa kimi demokratik reform paketlerinin devreye sokulmasıydı. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmek için imzaladığı kimi uyum paketlerini uygulamak zorunda olması da üçüncü dikkate alınacak gelişmeydi. Bu gelişmelerden hareketle 90’lı yılların son çeyreğinde üniversitelerde YÖK’ün de onayıyla Öğrenci Temsilciler Konseyi (ÖTK) kurulmasına karar verildi. Bu gelişmeyi bir süre sonra liselerde Öğrenci Meclisleri’nin (ÖM) kurulması kararı takip etti.
“Avrupa standartlarına uyum, okullarda demokrasi eğitimi ve öğrenci konseylerinin seçimi” ÖM’nin kurulmasının amaçları olarak tarif edildi. Aslında bu tarif üniversitelerde de benzer bir tanımlamayla gündeme geldi. MEB ya da YÖK eliyle uygulamaya konulan bu öğrenci örgütleri ile eğitim sistemi de yeni bir döneme giriyordu. Çünkü böylece hem Avrupa’nın kapıları açılacak, hem de zaten ezilmiş ve köşeye sıkıştırılmış mücadele içindeki öğrencileri de bertaraf edecek tehlikesiz bir öğrenci örgütü devreye sokulmuş olacaktı. Üniversitede ve ortaöğrenimde, özelleştirme ve piyasalaştırma modelleriyle esen liberal açılımlar için de ÖTK ve ÖM’ler iyi bir reklam figürü olabilirlerdi. Öte yandan her daim potansiyel tehlike olarak görülen gençliğin kontrol altında tutulması ve sisteme bağlanması için de yeni araçlar bulunmuş olacaktı.
Burjuva yönetimlerin, devletin ve YÖK’ün girdiği bu yol, onlara imkanlar sunduğu kadar tedirginlik de veriyordu. Her ne şekilde olursa olsun, yine de öğrenciler bu araçları kendilerine karşı kullanabilir miydi? Kontrol elden kaçabilir miydi? Bu kaygıları en alt seviyeye indirmek için ÖTK ve ÖM tüzüklerine yasakçı maddeler eklendi. Yetmedi, seçimler oldu-bittiye getirildi. Örgüt işlerinde her yerde kontrolü sağlayacak farklı farklı uygulamalara gidildi.
Yönetenler kadar, mücadele içindeki öğrenci gençler arasında da benzer tartışmalar baş gösterdi. ÖTK’lara, ÖM’lere girilmeli miydi, girilmemeli miydi? Girince onlara alet mi olunurdu, yoksa ÖTK’ları mücadele aracı haline getirmek için girmek mi doğru olurdu? Devrimci gençlerin bu tartışmaları yaptığı bir dönemde ÖTK ve ÖM’ler bütün okullara yayılıyor ve yıllar geçtikçe genişleyen bir kitle tabanına kavuşuyordu. Özellikle 1998-1999 ile 2008-2009 yılları arasında geçen 10 yıllık zaman dilimi içerinde, ÖTK ve ÖM’lerde muhalif öğrenci sayısı artmaya başladı, bir çok okulda ise hak arama eylemleri bu örgütlerin imzasıyla yapılmaya başladı.
Bu yazı, 2008-2009 eğitim ve öğretim yılında, çeşitli illerde yapılan Emek Gençliği toplantılarında gündeme gelen ÖTK ve ÖM’ye dair kimi bilgi ve değerlendirmeleri paylaşmayı amaç ediniyor. Çünkü bu bilgilerin de gösterdiği üzere aslında ÖTK ve ÖM’leri artık daha pratik örneklerle tartışmak gerekiyor. Zira ÖTK ve ÖM’ler artık öğrenci gençlik içinde daha fazla itibar gören ve düne oranla daha fazla etkisi olan örgütler haline geldiler.             

ÜNİVERSİTELER VE ÖĞRENCİ TEMSİLCİLER KONSEYİ

Yönetsel güç ve siyasi çekişme karşında ÖTK
Üniversitelerde idari anlamda yönetsel güç kimin elinde ise genellikle ÖTK da bu kesime uygun şekilleniyor. Örneğin İzmir üniversiteleri ‘solcu’, statükocu, cumhuriyetçi son zamanlarda ise ulusalcı-Kızılelmacı olarak anılır. AKP ile üniversiteler arasındaki kapışmada da İzmir öne çıkan şehirlerden biri olarak bilinir. Örneğin 9 Eylül Üniversitesi’nde bu yıl yapılan rektörlük seçimlerinde ulusalcı olarak tabir edilen Sedef Gidener birinci seçildi. Fakat Cumhurbaşkanı, 6 aday arasında onu değil, bir başkasını rektörlüğe atadı. Ulusalcıların baskısından bunalan kimi sosyalist gruplarla birlikte liberal çevreler de bu atamaya sevindiler. Ne yazık ki, ‘özgürlük’ adına üniversite özerkliği rafa kaldırıldı. ÖTK ise bu seçimlerde açık bir biçimde ulusalcı rektör adayı için çalıştı. Üniversite öğrenci konseyinde bugün 13 üye bulunuyor ve bu sayının çoğunluğunu CHP’lilerin de içinde yer aldığı ulusalcılar oluşturuyor. Okul Konsey başkanının bir zaman Ogün Samast tişörtüyle gezdiği de söyleniyor. İsrail’in Gazze’yi işgal ettiği günlerde Emek Gençleri konseye dayanışma eylemi önerisi götürüyor. Konsey kabul eder gibi oluyor ama son anda eylem kararı almaktan vazgeçiyor. Ankara ODTÜ’de ise ÖTK Filistin için yapılan eylemlere imza koydu. Bazı üniversitelerde ise ÖTK Gazze için afişler çıkarttı.
Yönetimle ÖTK arasındaki paralelliğe bir başka örnek İstanbul Üniversitesi (İ.Ü). Zira ÖTK başkanı TGB’li olarak anılıyor. Eskiden AKP ile YÖK’çüler arasındaki çatışmanın merkez üssü olarak kabul edilen İ.Ü’de YÖK’çü-ulusalcı kesimler uzunca bir dönem tahtta oturdular. Bu dönem süresince ÖTK seçimlerinde de yine milliyetçiler ve ulusalcı-solcular birlikte hakim bir güç olarak boy gösterdiler. Bugün İ.Ü rektörlüğüne Söylet’in atanması ile birlikte AKP üniversitenin tahtını ele geçirmiş oldu. Üniversitedeki kadrolaşma ile birlikte ÖTK’da da yönetim yanlısı bir değişimin yaşanması (başka bir güç çıkmazsa) olası görünüyor. 
Bir başka örnek de Eskişehir. Şehirde 5 yıl önce yaşanan seçimlerde demokrat öğrenciler belirli bir güç oluştururken, ÖTK başkanlıklarını alabilirken bugün ise ibre tamamen ülkücülerin eline geçmiş görünüyor. ÖTK şehit cenazelerine çağrılar yapıyor. Demokrat sınıf temsilcileri de var ama henüz güçlü değiller.
‘Öğrencileri siyasi çekişmelerden uzak tutmak’ için kurulduğu söylenen ÖTK’lar aslında bunu söyleyenlerin siyasetine alet ediliyorlar. Örneğin ‘cumhuriyet mitingleri’nin yapıldığı dönemde üniversite yönetimleri bizzat aktif rol oynadılar. Senatoların çağrısına yanıt veren kimi ÖTK’lar otobüslerle İzmir ve Ankara mitinglerine öğrencileri taşıdılar. Kimi muhafazakâr şehir ya da üniversitelerde ise ÖTK eliyle cemaatçiliğin örgütlendiği de başka bir gerçeklik. Devlet üniversiteleri içerinde ayrıcalıklı olan kampuslarda ya da özel üniversitelerde ise çoğunlukla konseylerin liberal bir etki altında çalışmalar yürüttüğünü belirtmek mümkün.
Bir üniversite kampusuna adım attığınızda hangi politik etkinin güçlü olduğunu anlamak için ilk verilerle sınırlı kalmak çoğunlukla yanıltıcı olabilir. Çünkü ilk karşılaştığınız şey afişler, bildiriler, kitap ve dergi stantlarıdır. Evet, bunlar da bazen politik etkiye belirli bir referans sunarlar. Ama esas olan şey gerçekte, o üniversitedeki senato ve akademik dünyaya hangi politik gücün hakim olduğudur. ÖTK ise bu alanla kurduğu ilişki bakımından bile ele alınsa,  politik bir gücün bir diğer önemli unsuru haline gelmiştir. 

Bütçe, oda ve etkinlikler
ÖTK’lar artık birçok üniversitede üniversite yönetimlerinden bütçe alıyorlar. Özellikle Ankara SBF ve Beytepe’de ÖTK’ya verilen bütçe miktarı ilk duyanları hayrete düşürecek kadar büyük. Kimi üniversiteler bütçeyi ÖTK’nın projelerine öderken, kimi yerlerde ise bütçe aylık ödenek biçiminde veriliyor. Bazı üniversitelerde ÖTK bütçesine kaynak öğrencinin harç parasındaki küçük bir kesinti olarak aktarılıyor. Yani bütçe meselesinde bir standart yok. Ankara’daki bir üniversitede ÖTK yöneticilerine kaynakları haksız kullandıkları ve naylon fatura kullandıkları için soruşturma açıldı. Üniversitelerde genellikle ÖTK seçimlerine ilgisizlikten yakınılır. Fakat bütçenin oranı artıkça ve bu geniş öğrenci tabanı tarafından öğrenildikçe seçimlere katılım da, aday sayıları da katlanarak artıyor. Böylece seçimler kıran kırana geçiyor. Örneğin Beytepe’de ÖTK’yı boykot eden sol gruplardan ÖTK’ya aday olmaya başlayanlar oldu. Peki bu büyüklükteki bütçeler nasıl kullanılıyor, ÖTK ne yapıyor? ÖTK genellikle gezi, tanışma toplantıları, kokteyller ve festivaller örgütlüyor. Harcamalar da bu işerde kullanılıyor. Elbette, bu organizasyonları küçümsememek ve bunlara katılmak gerekiyor. Fakat milyonlarca TL, öğrenci mücadelesinin güçlü bir maddi kaynağı olarak kullanılmıyor. Bugün herhangi bir üniversitede, politik gençlere ‘ÖTK’nın bütçesi var mı, varsa ne kadar?’ diye bir soru yönelttiğinizde genellikle ‘bilmiyorum’ yanıtını alırsınız. Bir yanıyla çalışmayı bu sorulara cevap arayarak geliştirmek gerekiyor. Bütçenin verildiği üniversiteleri, verilmeyen üniversitelere örnek göstermek zaten böylesi bir talebin oluşmasına hızla hizmet edecektir.
ÖTK’ların kimi okullarda artık temsilcilik odaları var. Bazı üniversitelerde ise hemen her fakültede bir oda bulunuyor. Bazı odalar öğrenci kafesi gibi. İzmir 9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin hemen giriş kapısında pimapenlerden oluşan bir temsilcilik odası yapılmış. Bu temsilcilik odası fabrikaların girişindeki işyeri temsilci odasına benziyor. Okula giren her öğrencinin derdini anlatabileceği bu odaların sayısı giderek artıyor. Bu odaları örnek göstererek her kampus ve fakültede talep etmek gerekiyor.

ÖTK, demokratik işleyiş ve Emek Gençliği
Emek Gençliği uzunca bir dönemdir ÖTK’larda çalışmanın önemi üzerinde duruyor. ÖTK seçimlerine hazırlık ve kimi temsilciliklerin de kazanılmasında bu dönem epey bir adım atıldığını görmek mümkün. Ne yazık ki, hala ‘seçimleri kaçırdık, tarihi atladık, aday olmadık’ vb. mazeretlerle geçiştirilen ÖTK seçimlerinden de söz edilebilir. Ama yine de bu yıl kazanılan mevziler daha fazla. Fakat burada başka bir sorun ortaya çıkıyor. Bu sorun, beklentilerin boşa çıkması biçiminde kendini gösteriyor. Teorik olarak ÖTK’nın bürokratik yanına vurgu yapılmakla birlikte, içine girip çalışmaya ya da seçimlere katılmaya başlanınca ortaya çıkan pratik zorluklar, moral bozucu bir etki yaratmış görünüyor. Bir diğer sorun ise işin içine girdikten ya da temsilci olduktan sonra neyi, nasıl yapacağını bilememek şeklinde yaşanıyor. Burada birkaç örnek vermek yararlı olacaktır. Şimdi sözü ODTÜ Emek Gençleri’ne  bırakalım;
“ODTÜ yurt temsilcisi 640 öğrenciyi temsil ediyor. Burayı kazandık. Bununla birlikte hazırlık fakülte temsilciliğini de kazandık. Bütün toplulukları ÖTK seçimlerine müdahale için topladık, küçük burjuva gruplar işi provoke etti. ODTÜ konseyi yemekhane birimi yemek anketi yapıyor. ÖDTÜ ÖTK Kantin Denetleme Kurulunu oluşturduk. Yılın başında ÖTK tüzüğünü inceledik. 2 fakülte başkanı ve 7 bölümde sınıf temsilcileri bizimle hareket ediyor. Seçim sonrası iş bürokrasiye döndü. ÖTK temsiliyetini sorgulayanlar oldu. Üniversite konseyi 11 kişiden oluşuyor. Biri yüksek lisans öğrencisi iken biri de ilginçtir Mersin’de bulunan Denizcilik bölümünde okuyor. ÖTK tüzüğü antidemokratik. Konsey başkanı iyi niyetli olmasına karşın, senatoda sadece gözlemci pozisyonunda bulunuyor. Oy ve kararlara katılma hakkı yok. Kendisi aynı zamanda asistan ve çoğunlukla çaresiz, sessiz kalıyor.  ÖTK’da doğrudan seçim yok, konsey üyeleri temsilciler arasından seçiliyor. Ayda bir bölüm temsilcilerine çağrı yapılıyor Ama temsilciler yeterli katılımı göstermiyor.”
Bir değerlendirmede Beytepe’deki arkadaşlardan alalım;
“Sene başında yapılan ÖTK seçimleri duyurulmadı. Biz de geç kaldık. ÖTK Gazze için afişler astı. Birçok fakültede temsilcileri tanımıyoruz. Rektörlük 6 Topluluğun odasını ellerinden aldı. Bunun üzerine ÖTK’ya gittik ama sonuç alamadık. Ulaşım, yurt, alışveriş ürünlerinin pahalı olması, yemeklerin yetersizliği, ders saatlerinin ayarsızlığı, kulüp açmanın önünde engeller vb sorunlar var. Transkript vb hizmetler için her adımda para alınıyor, kantinler kapatılıyor ama ÖTK ciddi bir çalışma yürütmüyor.” 
Arkadaşların bu değerlendirmelerine başka katkılar da sunalım. Örneğin kimi yerlerde ÖTK bünyesindeki sınıf temsilcilerinin ilkokullardaki sınıf başkanları gibi çalıştığına dair eleştiriler de yapılıyor. Bir başka örnek de Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nden. 7 kişilik konseyin 3’ü Emek Gençliği ile hareket ederken 3’ü muhafazakar ve sağ görüşü temsil ediyor. Yani iş karar almaya gelince 3’e 3 pat bir durum çıkıyor ve karar ortada bulunan 7. öğrencinin oyuna bakıyor. 20 Aralık’ta yapılan “Bağımsızlık Yürüyüşü”ne katılmak için konsey önce karar çıkarmış ve afişler asılmış. Fakat afişteki Deniz Gezmiş resmi gerekçe gösterilerek karar iptal edilmiş. Bu çalışma dışında, sene başından beri ÖTK’da neler yapılacağına dair ciddi bir plân ve hedef belirlenmemiş görünüyor. Hemen bütün üniversitelerde olduğu gibi Marmara Üniversitesi’nde de ÖTK adayı olmak için alttan dersin olmaması gerekiyor. Bir arkadaşımız durumu şöyle ifade ediyor; “Fakültede 5000 öğrenci var, 4500’ünün alttan dersi var”  Yani öğrencilerin seçilme hakları ellerinden alınıyor ve sadece onlara seçme görevi veriliyor. Kendi başına bu durum bile öğrencilerin ÖTK seçimlerine tepki duyarak ilgisiz kalmalarına neden oluyor.
Yakınma ve tespitleri hızla geride bırakmak gerekiyor. Demokratik bir ÖTK’yı beklemek yerine, tersine onun bürokratik yanlarını bilerek ve onu değiştirmek üzere bir mücadeleyi başlatmak, bunu yılmadan sürdürerek sonuca gitmek esas alınmalı. Hem öğrenci sorunlarının artması, hem de ÖTK’nın giderek daha fazla bir kitle tabanı yakalaması bunu gerekli kılıyor. Bugün artık her bir üniversitede ortalama 300 ile 500 arasında sınıf ve bölüm temsilcisi bulunuyor. Fakat bunlar genellikle tanınmıyor. Bu temsilcilerin büyük bir bölümünü ne yazık ki, Emek Gençleri de tanımıyor. Oysa ki, hem tek tek üniversite, hem iller düzeyinde hem de ülke genelinde büyük bir öğrenci temsilciler ağı çoktan ortaya çıktı. Bu ağı çalıştırmak, gereken çizgide mücadeleye yönelmesini sağlamak için öncelikle temsilcilerin isimlerini bilmek, onlarla ilişki halinde olmak ve bu mekanizmayı tanımak gerekiyor.
Üniversite senato toplantılarına katılabilen ÖTK başkanları ya var olan duruma yedekleniyor ya da azarlanıyor. Onlarla kurulacak bağın ve yapılacak yardımın düzeyi, öğrenci gençliğin iradesinin senatolarda yankı bulmasına da alan açacaktır. 
Çeşitli üniversitelerden ÖTK başkanları ya da konsey üyeleri ülke düzeyinde kurultaylar örgütlemeye başladılar. Son toplantı, şubat ayı sonlarında İzmir 9 Eylül’de 21 üniversiteden 300 öğrencinin katılımıyla yapıldı. Ülkücülerin hakimiyet kurma çabaları nedeniyle büyük tartışmaların çıktığı kurultayda, anti-ülkücü bir blok oluştu. Bu toplantıda aynı zamanda, işten atılan öğrencilerin taleplerinden harç zamlarına,  rektörlük seçiminde öğrencilere oy hakkı verilmesinden öğrencilere ücretsiz ulaşım verilmesine kadar birçok talep üzerinde tartışmalar yapıldı. Nihayetinde toplantıdan çıkan sonuçların ve belirlenen taleplerin YÖK’e ve üniversite yönetimlerine verilmesi kararlaştırıldı. Fakat henüz somut ve eyleme dayanan bir mücadele yönelimi ortaya çıkmadı. Kuşkusuz bu platformlar iyi değerlendirildiğinde, ciddi bir hazırlık yapıldığında mücadele kararları almaya açık hale gelecektir.

LİSELER VE ÖĞRENCİ MECLİSLERİ
Liselerde Öğrenci Meclisleri’nin durumu ve ÖM’lerde faaliyet yürütmek üzerine uzunca bir dönemdir tartışmalar yürütülüyor. Tıpkı üniversitelerde ÖTK’lar gibi, liselerde de ÖM’lerin değerlendirilmesini yaptığımzda benzer bir çok ortak noktadan söz edilebilir. Fakat bunun ayrıntıları üzerinde durmak, yazının da fazlasıyla uzamasına neden olacağı için çok da gerekli görünmüyor.
Bugün hemen her lisede artık ÖM’ler okul yönetimleri tarafından tanınıyor. İnternet arama motorlarında ‘Öğrenci Meclisleri’ diye yazıldığında karşınıza il il gösterilen bir Türkiye haritası çıkıyor. Fareyi herhangi ilin üzerine getirirseniz o ilin ÖM başkanının adı, soyadı ve okulunu görebilirsiniz. Buradan da anlaşılacağı üzere Türkiye’nin 81 vilayetinde ÖM il temsilcileri seçilmiş. Bu il temsilcileri yılda bir defa ulusal Öğrenci Meclisine katılıyorlar. Bu ulusal meclislerin çoğunlukla ‘demokrasi görüntüsünü’ kurtarmak kaygısıyla toplandığını herkes biliyor. Bu aramada aynı zamanda ÖM tüzüğünü bulmak da mümkün. Liselerdeki ÖM’lerin il, ilçe ve ülke düzeyinde meclisleri var. Örgütün ve hareketin seyrine bakıldığında şunu söylemek mümkün; ÖM’ler tek tek okullarda daha tabana yakın ve yer yer bir mücadele örgütü durumuna da geliyor. Fakat yukarı doğru yani ilçeden ile doğru çıktıkça çok güçlü bir denetimin ve bürokrasinin olduğu bir gerçek. Henüz yukarıdaki platformlarda ciddi sorun ve talepler tartışılamıyor. Ama buradan bunun hiç yapılamayacağı sonucunu da çıkartmamak lazım. Çünkü yerellerdeki mücadelelerin olgunlaşması ve mücadeleci öğrencilerin ilçe ve illerde temsiliyeti arttıkça yukarıdaki platformlarda da bir değişim kaçınılmazı olarak yaşanacaktır.

ÖM’lerden mücadele örnekleri
Tek tek okullar düzeyinde, ÖM’lerin yürüttükleri mücadeleyi hiç de yabana atmamak gerekiyor. Lafı uzatmadan ÖM’lerin yürüttükleri kimi mücadele örneklerine bakalım;

İzmir Liseliler Felsefe Platformu ayda bir defa, her defasında farklı bir liseyi seçerek (valilik onayını almak şartıyla) tartışmalar düzenliyor. Mart ayında ‘estetik, sanatçı ve iktidar’ konusu tartışılmış. Her bir etkinliğe ortalama 800 öğrenci katılıyor. ÖM’ler ile kulüpler bu çalışmayı birlikte organize ediyorlar.
İzmir Hatice Canan Anadolu Lisesi Öğrenci Meclisi, öğrencilerin bir dizi taleplerini tespit ederek okul müdürünün kapısına dayanıyor. Müdür; “siz kendinizi ne sanıyorsunuz, siz bizim üstümüzde misiniz?” diyerek öğrenci temsilcilerini azarlıyor. Sorunların başında kantin fiyatları var. İki hafta süren bir kantin boykotu yapılıyor. Seviye belirlemek için yapılan sınavlara da tepki gösteren öğrenciler konuyla ilgili boykot düzenliyor ve yönetim geri adım atıyor. 
İzmir Anadolu Teknik Lisesi’nde ÖM başkanlığı demokrat öğrencilere geçiyor. Okuldaki 54 temsilci bütün çabalara karşın bir türlü bir araya getirilemiyor. Bunun üzerine başkan tüzüğü okuyor ve orada yer alan uyarı cezasını devreye koyuyor. Böylece ilk toplantıya 16 kişi katılıyor. Öğrenciler iş güvenliği ve iş sağlığı üzerine seminer hazırlıyorlar.
İzmir Karşıyaka Lisesi temsilcileri başlarda birbirini tanımıyorlar. Kıyafet sorunu için bir araya gelen temsilciler kıyafetlerin değiştirilmesini başarıyorlar. Okuldaki ÖM ile Felsefe Kulübü birlikte “insan hakları” paneli düzenliyor.
İzmir M. Kemal Lisesi’nde Öğrenci Meclisi henüz kurulmamış. Fakat farklı liselerden öğrenciler bir araya gelince, orada da ÖM’nin kurulmasına karar verilmiş.
İzmir M. Sefa Altay Lisesi temsilcileri, okul radyosundan yayın yaparak Filistin için yardım toplamış ve tüm öğrencilere siyah kurdele dağıtmış.
İzmir Mithatpaşa EML’de, ÖM biyoloji öğretmeleriyle birlikte evrim paneli örgütlemiş. Panele yüzlerce öğrenci katılmış.
Ankara Çağrıbey Lisesi ÖM kantin işgali gerçekleştirmiş. Sebep kantin fiyatlarının yüksekliği. Okuldaki ÖM aynı zamanda disiplin cezalarına da itiraz edebiliyor. Buradaki ÖM’nin inisiyatifinde, Mamak ÖTK temsilcileri bir araya getirilmeye çalışılıyor.
İstanbul Kadıköy Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinde iki öğretmen sürgüne gönderiliyor. Bunun üzerine harekete geçen ÖM müdürün gönderilmesi için boykot eylemi düzenliyor. Müdür okuldan gönderilirken ÖM başkanı da ilerleyen aylarda soruşturmaya maruz kalıyor. Anadolu Lisesi temsilcileri EMSAL adlı bir bülten çıkarıyorlar.
İstanbul Bahçelievler ilçesinde ÖM başkan ve temsilcileri 20 aralık mitingi için yapılan şenlik davetiyeleri nedeniyle temsilcilikten alındılar ve soruşturmaya uğradılar.
Tunceli Anadolu Lisesi öğrencileri test kitapları ve soru bankaları için kampanya başlatıyor. Bütün illere de kitap göndermeleri için çağrı yapıyorlar. Liselerin bazılarında temsilcilik var ama yeni kurulan Tunceli Üniversitesinde ÖTK yok.
Eskişehir EML başkanı aynı zamanda ülkü ocağı başkanı. Seçimler karambole getirilmiş ve konsey kurulu çalıştırılmıyor. Oysa ki 4 yıl önce il konseyinde 4’e 3 demokrat gençler öndeymiş. Başkanlık da mücadeleci öğrencilerin elindeymiş fakat ülkücü baskılarla bu tablo değişmiş.
Adana ATO Anadolu Lisesi öğrencileri ÖM’den şikayetçi. Çünkü bazı okullarda olduğu gibi burada da ÖM müdüre entegre olmuş ve para toplama örgütü gibi çalıştırılıyor. PAKSOY lisesinde ise temsilciler danışman hoca ile birlikte İnsan Hakları Komisyonu kurmuş. Dünya genelindeki insan hakları ihlalleri ve Filistin sorunu tartışılmış. Öğrencilerden daha önce alınan 26 TL’lik aidatlar, mücadeleyle ancak 20 TL’ye düşürülebilmiş. Kantin temizliği ve kantin fiyatlarının ucuzlatılması için müdürle görüşülmüş. Bunun için 1. dönem sonunda kantin boykotu yapılmış. Lisede ÖM’nin divan kurulu var. 8 kişilik bu divan çağrı yaptığında bütün sınıf temsilcileri toplanıyor.

Öğrenci Haklar Komisyonu
Adana Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri çok ciddi sorunlar yaşıyorlar. Sorunlarını ve taleplerini dile getirmek için bir şeyler yapmaya karar veren öğrenciler bir arayış içerisine giriyorlar. ÖM seçimleri çoktan tamamlanmış ve onların dertlerini dinler durumda değilmiş. Öğrenciler arayışlarının sonunda bir çıkış yolu bulmayı başarmışlar. Şimdi onları dinleyelim;
“ÖM tüzüğüne baktık, burada komisyon kurulabilir deniyor. Biz de komisyon kurmaya karar verdik. Öğrenci Hakları Komisyonu’nu kurmayı daha doğru bir seçim olarak gördük. Başta kurucu bir heyet kurduk ve 20 üyeyle seçim yaptık. Güvendiğimiz bir arkadaşımızı başkan seçtirdik. Komisyon Başkanlığını  aldıktan sonra 321 üye daha yaptık.  Üye kartları ve üyelik sözleşmeleri hazırladık. Komisyona üye olan öğrenciler önce sözleşmeyi, üyelik formunu imzalıyor, sonra biz ona üyelik kartı doldurup veriyoruz. Böylece üyelik bilinci oluşuyor. Her üyeye bir tebrik mesajı gönderiyoruz. Modüler sistemdeyiz ve kitapları para ile satın alıyoruz. Okulda temizlik sorun ve hortum yoktu, bunu çözdük. Öğrenci Hakları Komisyonları her yerde kurulmalı ve il düzeyinde merkezileşmeli. Buna önce sınıf temsilcileri üye olmalı. Hem öğrenciyiz hem işçi, aldığımız ücret asgari ücretin üçte biri kadar. Bu değişmeli. Sigortalarımız düzenli yatmıyor ve sadece kaza durumunda işe yarıyor. Hiçbir şekilde 4 yıllık üniversite kazanma şansımız yok. Sınava aslında 2 yıllık için gidiyoruz. Zaten sınavı kazanamıyoruz.  Niye 50 TL  sınav parası verelim ki? Bizi enayi yerine koyuyorlar. Komisyonumuz bu sorunları aşmak için çalışıyor.”
Gelinen yerde okuldaki Komisyon ÖM’den de etkin bir işlev kazanmış. ÖM başkanlığını bir sonraki seçimde alacaklarının düşünüyorlar. Denizli’deki ÖM’lerin “kobay değil öğrenciyiz” eylemini Genç Hayattan okumuşlar ve oldukça etkilenmişler. Mücadelenin ortaklaşması gerektiğini söylüyorlar.

Mücadeleyi ortaklaştıracak kürsüler lazım
Görüldüğü üzere, liselerde örgütlenme düzeyi yükselirken, öğrenci meclisleri de etkinlik kazanıyor. ÖM’ler aracılığıyla gündeme gelen hak arayışları ve eylemler okul yönetimlerini rahatsız etmeye başlamış. Böylece ÖM’lerin kurulmasına vesile olan AB demokrasicilik oyunu da kısa sürede çaptan düşmeye başladı. Türkiye Öğrenci Meclisi’nde ya da İl Öğrenci Meclislerinde, yukarıda sözü edilen mücadele örnekleri tartışılmıyor. Fakat bir çok yerde mücadele eden liseli temsilcilerin tanışmaya, bilgi alış verişinde bulunmaya ihtiyaçları var. Deney aktarımı kadar ortak taleplerin belirlenmesi ve genel bir mücadele merkezinin oluşturulması için de böylesi platformların yaratılması gerekiyor. Olabilen her yerde ve her düzeyde liseli öğrenci temsilcilerinin bir araya geldiği, tartıştığı platformların kurulması büyük önem taşıyor.
Okullarda ÖM’ler ve temsilciler şöyle ya da böyle mücadele ediyorlar. Ama bütün öğrencilere hitap edecek okul bülten ve dergileri yok denecek kadar az. Bütün okullarda ÖM bültenlerinin çıkarılması mücadeleyi daha da ilerletecek görünmektedir. Ayrıca ilçe ve il düzeyinde de böylesi bülten ya da dergilerin çıkarılması, deney alış-verişi ve ortak hareket bakımından önemli bir sıçrama yaratabilir.

SONUÇ OLARAK
Emek Gençliği’nin ÖM’lere yaklaşımında, üniversitelerdeki duruma benzer bir zayıflık öne çıkmaktadır. Evet, öğrenci temsilcilikleri önemlidir. Seçimlere iyi hazırlanmak gerekir, temsilciliklerde etki sayısını da artırmak gereklidir. Fakat mesele, temsilcilik seçimlerinden sonra ya da bir yerlere seçildikten sonra bitmiyor. Aslında iş tam da burada başlıyor. Yeni gelişmeleri görmek, ortaya çıkan mücadele ve örgütlenme biçimlerini tartışarak ilerletmek  sürekli yapılması gereken bir çalışma. 
Kuşkusuz bu yazı, bir dönemi ele alarak birikmiş örnek ve sorunları paylaşmayı, tartışmayı amaç edindi. Fakat ne öğrenci gençlik hareketi ne de öğrenci temsilcilikleri böylesi dönemsel değerlendirmelerle yetinerek olması gereken noktaya ulaşabilir. Bu yüzden, hareketi günlük izlemek, sonuçlarını günlük tartışmak büyük önem taşıyor. Bunun en önemli araçları ise günlük işçi basını ve halk televizyonunu etkili kullanmaktan geçiyor. Yazımıza konu olan örnek çalışmaların çoğu ne yazık ki, televizyonumuzda, gazetemizde çıkmıyor. Televizyon ve gazete sadece Emek Gençlerinin değil, bütün öğrenci temsilcilerinin haberleştiği, tartıştığı bir kürsü haline geldiğinde, sorunların üstesinden gelmek, örgütlenme düzeyine yükseltmek  çok daha hızlı olacaktır.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑