93. Yılında Ekim Devrimi ve İşçi Sınıfı

1917 Ekim Devrimi’nin üzerinden 93 yıl geçti. Devrimin ve sosyalizmin burjuva-emperyalist gericilik ve yedeklediği güçler tarafından yenilgiye uğratılmasının üzerinden de onlarca yıl. Ama burjuvazinin uluslararası güçleri, o büyük toplumsal değişim ve sömürünün ortadan kaldırılması eylemi ve pratiğine karşı savaşı sürdürmeye hâlâ ihtiyaç duyuyor. İşçi sınıfının tarihsel devrimci rolünün ve devrim olasılıklarının tarihe karıştığını ve kapitalizmin kendini ebediyen sürdürecek dinamiklere sahip olduğunu ileri süren burjuvazinin, devrim ve sosyalizm karşıtı kara propagandayı sürdürmeye ihtiyaç duyması, onun gizlemeyi başaramadığı açmazı ve çelişkisidir. Burjuvazi ve hempalarının devrim ve işçi sınıfının devrimi gerçekleştirme ve yeni bir toplumsal sistem kurma; sosyalizm yoluyla sömürüyü ortadan kaldırarak, insanın gerçekten özgürce yaşayacağı koşulları oluşturma yeteneği ve sınıfsal özelliği ortadan kalkmış ise, bu karalamaya neden ihtiyaç duydukları sorusuna verecekleri bilimsel ve akla uygun bir yanıt olmamasına karşın, bu saldırının yaşamsal önemde nedenleri olduğu kesindir.

Ekim Devrimi ve sosyalizm, proletarya ve ezilenlere sömürüden nasıl kurtulacaklarının yolunu göstermiş; işçi sınıfının, yeni proleter devrimlerle kapitalist sistemin ve sömürünün çanına ot tıkamayı başaracak bir sınıf olduğunu kanıtlamıştır. Burjuvaziyi bu savaşı sürdürmeye mecbur bırakan, bu somut ve “elle tutulur” gerçeklerdir. Rusya işçi sınıfının, sınıfın en ileri, en bilinçli ve emekçilerin çıkarlarını savunmada en kararlı unsurlarının oluşturduğu devrimci partinin önderliğinde iktidarı almak üzere ayaklanmış olması ve bunu başarması, burjuvaziyi, aynı tehditle bir kez daha yüz yüze gelmemek için her yol ve araçla savaşmaya yöneltmiş ve o bunu “demokrasiyi koruma mücadelesi”(!) olarak göstermeye ‘dört elle’ sarılma ihtiyacı duymuştur.

“DÖNÜM NOKTASI” VE YENİ BİR TARİHSEL DÖNEM OLARAK EKİM DEVRİMİ

Bugüne kadar, toplumlar tarihinde tuttukları yer ve yol açtıkları değişim ve sonuçlarla 1789 Fransız Burjuva Devrimi ve 1917 Büyük Ekim Devrimi, tarihin en büyük iki devrimi oldu. 1789 Burjuva Devrimi, modern toplumsal gelişmeye katkılarını ve başka sonuçlarını burada saklı tutarsak, proletarya devrimi için toprağı ekecek güçlerin oluşmasına doğru gelişmeye mahkûmdu. Feodal sistemin bağrında doğan kapitalizmin, onun üst yapısını da parçalayarak yıkması ve hâkim hale gelmesi, kapitalizmin mezarını kazacak ve sınıf mücadelesi yoluyla yeni bir toplumu kuracak güçlerin ortaya çıkmasını da sağladı. 1848 devrimleri ve 1871 Paris Komünü bu zeminde gerçekleşti.

1917 Ekim Devrimi’nin ayırt edici özelliği, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, tüm halkalarının bir zincir halinde birbirine bağlandığı kapitalizmin tekelci döneminde gerçekleşmiş olmasıydı. ‘Avrupa kapitalizminin üzerinde dolaşan hayalet’, devrimle birlikte, tüm maddi gerçekliğiyle toplumun yaşamına girdi. Kapitalizmin “özel ürünü” ve onun “mezar kazıcısı” proletarya, devrimci eyleminde, yeni sosyalist toplumu kuracak yeni devrimci özne olarak tarih sahnesine çıkmakla kalmamış, kapitalizmin gelişmesiyle genişleyip güç kazanmış ve bir devrimle burjuva iktidarına son vermeyi bilmişti. Kapitalizm, ‘tarihsel sınırları’na ulaşmıştı ve artık o, ölümüne doğru yol alıyordu.

Ekim Devrimi, dünya işçi sınıfı ve halklarının insanca yaşama savaşımı tarihinde yeni bir dönemi; yeni bir çağı açtı. Devrimle iktidarı alan işçi sınıfı, sömürüsüz yeni bir toplum (sosyalizm) inşasına girişti ve proletarya devleti, 1871 Paris Komünü’nden farklı olarak, onlarca yıl ayakta kaldı. Devrim, o zamana kadar süren dünya tarihini belirleyen tüm ilişkilerde değişime yol açarak, toplumsal ölçekli sorunların eski tarz “çözümü”nü geçersiz hale getirdi ve onların çözümü için yeni devrimci yollar açtı. 1789’da henüz kendi özgül/sınıfsal çıkarlarının bilincini edinememiş ve aynı nedenle burjuvazi tarafından yedeklenmiş işçi sınıfı, burjuva sınıf hakimiyeti sistemine karşı “aşağı sınıf(lar)ın zafer kazanabileceğini ve temel nitelikleriyle farklı ve yeni bir toplum inşa edebileceklerini kanıtladı.  Rusya işçileriyle kent ve kır emekçileri, sadece iktidarı ele geçirip proletarya devletini kurmadılar; aynı zamanda, önceki hiçbir toplumsal devrimin başaramadığı ve başarma olanağına sahip olmadığı insanın insan tarafından sömürülmesine bir ya da birden fazla ülkeden başlanarak son verilebileceğini ortaya koydular. SB işçileri ve emekçileri, kurdukları yeni uygarlıkla, Batı’nın emekçilerine ve Doğu’nun ezilen-sömürge halklarına umut kaynağı oldular.

Bu büyük proleter devrimi, Batının proleterlerine, kendi sermaye sınıflarına karşı cesaretle ileri atılmaları ve ‘Doğu’nun ezilen-sömürge ve bağımlı halklarına da özgürlük için ayağa kalkmaları çağrısı çıkarıyordu. Devrim ve onu gerçekleştiren Sovyet proleter ve emekçileri, bu mücadelelerinde onların güçlü destek ve moral kaynağı olacak, diğer yandan gelişmiş ülkeler proletaryasının yeni devrimci girişim ve zaferleriyle Sovyet devriminin boğulması engellenmiş olacaktı. O, yeni proleter devrimler çağını açan ilk büyük girişimdi ve ardı sıra ortaya çıkan gelişmeler, bu öngörüyü doğrular nitelikteydi. 1918’de patlak veren –ve fakat üzerinde ayrıntıyla durmanın bu yazının konusu olmadığı– çok çeşitli nedenlerle başarıya ulaşamayan Alman-Macar devrimleriyle ‘Doğu’da ezilen halkların anti sömürgeci savaşları birbirini izledi. Birçok ülkede devrimci ayaklanmalar gerçekleşti. Dünyayı kana boğan faşizm yenilgiye uğratıldı, Çin gibi büyük bir ülkede ve Doğu Avrupa’da yeni halk demokrasileri kuruldu ve böylece emperyalist sömürge sisteminde büyük gedikler açıldı.

Ekim Devrimi ve sosyalizmin inşası, barış, siyasal özgürlük, toprak sorununun çözümü ve sömürgelerin kurtuluşunun kapitalizme karşı mücadeleyle bağına açıklık kazandırdı. Üretim araçlarının kolektif mülkiyete geçirilmesiyle birlikte, tüm bu sorunların gerçek ve tam çözümü için koşullar, başka hiçbir zaman olmadığı ölçüde olgunlaştı. Açlığın, yoksulluğun ve işsizliğin olmayacağı, barış, toprak ve özgürlük sorununun işçi-emekçi devleti eliyle çözüme kavuşturulduğu ve sömürünün onu olanaklı kılan ilişki biçimleriyle birlikte tasfiyeye girişildiği sosyalizm koşulları, bu sorunların olabilir en tam çözümünü olanaklı hale getirdi.

Her kapitalistin diğerlerinin yok oluşu pahasına büyümeyi ve pazar alanını genişletmeyi esas aldığı ve işçi ve emekçileri birbirleriyle rekabete sürüklediği, özel çıkarların yönlendirdiği entrika, ‘ayak oyunu’, satın alma-rüşvet, soygun ve mafya düzeninden tüm emekçilerin insanca ve somut olarak sözü edilebilir bir refah düzeyinde yaşamasını esas alan kolektif üretim sistemine geçilmesi, insan soyu için bir yücelme/gerçek insan olma durum ve olanağıydı. “Maddi sefalet”in besleyip büyüttüğü “manevi sefalet”e son verilerek, insanın yaratıcı gelişmesinin önündeki barikatlar kaldırıldı, cehaletin girdabındaki yüz milyonlarca insanın önüne, onu bağlayan zincirleri parçalayıp özgürleşeceği koskoca bir dünya açıldı. Ekim Devrimi ve sosyalist inşa, ‘birey’in önüne kapitalist özel mülkiyetin ve onun acımasız-kıyıcı rekabet dünyasının, insanı insanın kurdu yapan çıkarcı-bireyci kültürünün karşısına, birlikte üreten ve önce emeğine, daha sonra ihtiyacına göre paylaşmasını bilen, dayanışmacı ve paylaşımcı; hurafelerin gözbağcı etkisinden kurtulmuş ve bilim ve aklın aydınlığında yeteneklerini çok yönlü olarak geliştirme olanaklarına sahip yeni-etkin toplumsal bireyi çıkardı.

Devrim, burjuvazinin 200 yılı aşkın süredir hâkim konumda olmasına karşın yedekleyerek koruduğu her tür ortaçağcıl feodal ve diğer kalıntılara ve onların siyasal anlayış ve kültürdeki yansımalarına karşı büyük bir başarı kaydetti. İlhaksız barışı sağladı, ezilen ulusların tam hak eşitliği için tüm koşulları yerine getirdi, kadınlar üzerindeki baskıya son verdi, toprak ve özgürlük sorununu çözdü; cehaletin son bulması ve büyük bir kültürel gelişme için olanakları seferber ederek, uygarlığın ilerlemesinde köşe taşı önemine sahip olan birçok yeni buluşun yolunu açtı.

Dünyanın beşte biri büyüklüğünde bir alan kapitalist sömürü cehenneminin dışına çıkarılmış; kapitalizmin iktisadi yasaları geçersiz ilan edilmiş; antidemokratik burjuva politik yönetim biçimlerine son verilmiş, kültürel-ideolojik gerici ‘değerler’le savaşa girilmişti.

Tüm bunların gerçekleştirilmesini olanaklı kılan, toplumsal üretim araçlarının özel kapitalist niteliğine son verilmesi ve kolektif mülkiyeti sağlanarak çalışabilir insan gücünün ülkenin onarımı ve yeni toplumsal yaşam tarzının kurulması ve geliştirilmesinin hizmetine verilmiş olmasıydı. Üretimin planlı gerçekleştirilmesi, hızlı bir ilerlemenin maddi-sosyal zeminini güçlendirdi. Bu temel üzerinde, işçi sınıfı ve emekçilerin toplumun tüm kademelerinde yönetime katılması; yönetimi belirleme ve görevlendirdiklerini geri çağırması gerçekleştirildi; iş, eğitim, barınma ve sağlık, herkesin hakkı olmak üzere, anayasal teminat altına alındı.

Kapitalist ülkelerin burjuvazisi ve siyasal yönetimleri, bu yeni durumun baskısı altında; hem sosyalizme ve devrimci girişimlere karşı savaşı şiddetlendirdiler, hem de taviz politikasıyla ‘ateşi söndürme’ye çalıştılar. Burjuvazi, sosyalizmin varlığını, kapitalist pazarın daralmasını, sömürü düzeninin yanında, halklara kurtuluş yolunu gösteren sömürüsüz bir yeni ‘dünya’nın da var olduğunu göz önünde tutmadan yapamazdı. Toplumsal yaşam ve sorunlar, artık Ekim Devrimi’nin etkileyip ortaya çıkmasında önemli bir faktör olarak rol oynadığı gelişmeler yok sayılarak ele alınamaz; kapitalist-emperyalist dünyanın uluslar cehennemi eskisi gibi sürdürülemezdi. İşçi sınıfı ve halkın tüm öteki kesimlerinin sosyal-iktisadi ve diğer alanlarda burjuvaziyle ilişkileri, bu devrim ve etkileri hesaba katılmadan, eski tarz ele alınamaz ve ayakta tutulamazdı. İşçi sınıfı ve emekçilerle ilişkilerinde, onların taleplerini şöyle ya da böyle dikkate alma zorunluluğu duyarak değişikliklere başvurmak, siyasal temsil ve hakları reformist tavizlerle ‘demokratikleştirmek’, ezilen-sömürge uluslarla ilişkilerini yenileyecek yeni sömürgeci politikalara başvurmak zorunda kaldı. Burjuvazi, uluslararası gerici tüm güçlerle birlikte ve onlara kumanda ederek, Ekim Devrimi’ne ve onun başarıyla gerçekleştirilmesi mücadelesinin başını çeken devrimci parti ve liderlerine karşı yoğun saldırı ve karalamaların yetmediği/yetmeyeceğinin farkındaydı.

Ekim Devrimi, Sovyetler Birliği’nde demokratik siyasal özgürlüklerin, halk tarafından sadece kullanılmasını değil, bizzat halkın kendi yönetimi tarafından uygulanır hale gelmesini sağlamakla, kapitalist ülkeler emekçilerinin burjuva demokratik haklardan yararlanması olanakları ve olasılığını da artırdı. İşçi ve emekçilerin “genel oy hakkı”ndan yararlanmaları, sendikal örgütlenme olanaklarının genişlemesi, sağlık-eğitim ve sosyal güvenlik alanında yasal iyileştirmeler, “modern-uygar ve demokratik olma”nın koşulları sayılmaya başlandı.

Halk üzerindeki diktatörlüğünü “demokrasi” olarak gösteren burjuvazi, hâkimiyetini teminat altına alan siyasal-hukuksal düzenlemelerle sermayenin gücü ve kurumsal örgütlenmesinden aldığı güçle, sınıf egemenliğinin çeşitli biçimler altında ve farklı partiler eliyle sürdürülmesini halka onaylatmayı amaçlayan “genel oy hakkı”nı demokrasisinin başlıca kanıtı ve üstünlüğü olarak gösterdi ve propagandaya girişti. Bireyin “hakkı”nı toplumsal haklardan daha “kutsal”(!) sayan liberal aydınların desteğinde, işçi sınıfına, partisi ve devletine saldırılarını “demokrasi mücadelesi” olarak propaganda, proletaryanın iktidarı aldığı ülke(ler)deki yönetim biçimlerini “antidemokratik sınıf diktatörlüğü” olarak suçlamaya girişti. Halkın devlet ve hükümet yönetimlerinde en küçük bir yeri; devlet politikalarının belirlenmesinde bir rolü olmamasına ya da burjuvazi tarafından bu rol ve etkiye olanak tanınmamasına karşın, kendi devlet sistemini “halkın halk tarafından yönetilmesi” – “halk iradesinin yönetimde temsili”(!) olarak göstermeye çalıştı. Daha Fransız Burjuva Devrimi’nden itibaren ‘ahali’yi –‘kalabalıkları’– ‘aşağı tabaka’yı “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik!” şiarıyla yedeklemesini başaran burjuvazi, iktidarı aldığı her yerde, bu kavramların ifade ettiği her şeyi, sınıf egemenliğini güçlendirmek ve üretim araçlarının özel kapitalist mülkiyetini koruma altında tutmak üzere kullandı. Buna rağmen, o, fabrikaların, makinaların, bankaların ve toprakların sahibi olmak ile kapitalistlere satacağı ya da kiralayacağı emek-gücünden başka bir yaşam aracı olmayan işçiyi “eşit”(!) gösterme yalanını sürdürebildi.*

EKİM DEVRİMİ VE PROLETARYANIN TARİHE YÖN VERMESİ

Kapitalizmi “ebedi düzen” olarak gösterenler, öyle olması için kuvvet ve vaazı eksik etmeksizin, sosyalizmin rol ve etkisinin kapitalist düzenin duvarlarında gedikler açmaması ve onu yıkmaması için yok sayıp sona erdiğini ileri sürüyorlar.

Bu iddia, insan soyunun eski çağlardan bu yana, doğa koşullarını ve ‘toplum halinde yaşamaya başlaması’yla birlikte toplumsal ilişkilerini daha iyi yaşamak isteğiyle değiştirme eyleminden geri durmamış olması gerçeğine çarparak boşluğa düşüyor. Kapitalizmin “ebediyeti”ne dair bu çürük ve dayanaksız söylem, son iki yüz yılın “emekçi hareketi” tarafından da, çok sayıdaki kalkışmayla geçersiz kılınmıştır.

Bugüne kadar eşitlik, adalet, kardeşlik ve mutluluktan söz eden her akıllı erkek ve kadın, –düşünür ya da ‘sıradan insan’ olarak–, yoksulluğun, açlığın, eşitsizliğin ortadan kaldırılması arzusunu dile getirmiştir. Bu istem ve “ileti”, toplumsal koşulların farklı ülkelerin insanlarını evrensel iktisadi-sosyal bağlarla birbirine bağlaması ve onları birbirinin durumundan haberdar olma olanaklarına kavuşturması nedeniyle, bir tek yer/ülke veya kıtada sınırlı kalma ya da sadece eski kuşaklar arasında yankı bulmakla kalamazdı.

Maddi-toplumsal koşullar, ezilen ve sömürülen sınıfların tarihi etkileme, tarihi değiştirme ve tarihe yön verme güç ve akıllarının da biçimlendiricisi oldular. Bazılarının “küçük insanlar” ya da “aşağı tabakalar”(!) olarak adlandırdığı kadın ve erkekler, işçi ve emekçiler, başka bir bilinemez dünyadan gelerek değil, kendi yaşamlarının “doğal ortamı”nda yüz yüze geldikleri ya da bırakıldıkları sınıf gerçekliğinin ve toplumsal deneyiminin eğiticiliğinde, dövüşmeyi ve kazanmak için birleşmeyi öğrendiler; dünyanın hemen her tarafındaki gelişmelere damgalarını vurdular. Geleceği fethedeceklerine dair umut ve inançları, mücadelenin ateşi içinde güç kazandı.

Üretim ilişkileri değiştikçe, kavgalarının şekil ve amaçları da farklılıklar gösterdi, zenginleşti ve değişti. Süreç içinde, yaşadıklarından ve deneylerinden çıkarılmış genel sonuçlardan öğrenerek, sömürüyü olanaklı kılan ilişkiler ve koşullar içinde kalarak bu ideallerini gerçekleştiremeyeceklerini daha iyi anladılar. Aletler, makineler, araçlar değil, üretim araçlarını ve onlar aracıyla üretilen ürünleri mülkiyetlerine geçirerek sermayeye ve servete dönüştüren egemen sınıf(lar) – burada suçlu olandı!

İşçi sınıfı,19. ve yirminci yüzyılda tarihe iz bırakmakla kalmayıp, tarihe yön de verdi. Ekim Devrimi, işçi sınıfının bu tarih tecrübesine, öncesiyle kıyaslanamayacak yeni deneyim ve dersler kattı.

Lenin, Ekim Devrimi’nin mümkünlüğü ve başarısını, emperyalist kapitalizmin, burjuva sınıfın iradi çabalarıyla engellenemez rekabet ve çatışmalarla içine yuvarlanmaktan kaçınamadığı krizlerle; birbirleriyle savaşan emperyalistlerin devrimi boğma olanağı bulamamalarından yararlanmayı bilen devrimci taktik ustalıkla ve Rus işçi ve köylülerinin despotik-burjuva saldırı ve baskılara karşı yükselen nefret ve öfkesinin birbirini izleyen patlamalarla genel bir ayaklanmaya dönüşmesi gibi, birbirleriyle de ilişkili etken ve gelişmelerin sonucu gerçekleşebildiğine dikkat çekerek, uluslararası işçi sınıfının anti kapitalist mücadelesinin önemine işaret etmişti. Büyük emperyalist devletlerin dünyayı paylaşma savaşı içinde birbirine düşmüş olmaları ve savaş nedeniyle müdahale güçlerinin zayıflamış olması, çok büyük çoğunluğu yoksulluk ve açlık çeken ve üst üste patlak veren savaşlar nedeniyle durumları daha da kötüleşen on milyonlarca köylü ve işçinin Çarlık otokrasisine ve Rus burjuvazisine karşı nefretinin büyümesi, ardı ardına yenilgiler alan Çarlık gericiliği ve Rus burjuvazinin devrimi kana boğma gücünün zayıflamış olması gibi faktörlerin yanı sıra, Rusya’nın 1870’lerden itibaren giderek yoğunluk kazanan ve yaygınlaşan halk hareketlerine sahne olması; köylülerin toprak-ekmek ve barış talebinin yaygınlaşması, işçi hareketinin giderek siyasallaşması ve güçlü bir geleneğe sahip Rus aydınlamacı hareketinin halk hareketiyle bağının güçlenmesi gibi birçok faktör, bu nispeten geri kapitalist (aynı zamanda çokuluslu feodal emperyalist) ülkede, belli başlı sanayi bölgelerindeki işçi hareketi içinde örgütlenmiş ve sınıfın mücadelesi içinde yetkinlik kazanmış Bolşevik Partisi’nin yönlendiriciliğinde işçi sınıfı ve kent-kır yoksullarının ayaklanmasının başarıyla sonuçlanmasında rol oynadı.

Tarihi deneyim, işçi sınıfının –bugün dünya nüfusunun yarısını oluşturuyor–, ezilen tüm halk kesimlerinin taleplerini sahiplenerek onları kapitalist gericiliğe karşı mücadelede birleştirebilecek güç ve yetenekte olduğuna işaret ediyor. O, bir buçuk asra yakın süredir burjuvazi ve hükümetlerine karşı hak savaşı vermeyi sürdürüyor. Kent ve kır emekçileriyle birlikte burjuvaziyi yıkmayı bildi, devlet yönetme yeteneğini kanıtladı, farklı ulusların tam hak eşitliği için büyük bedeller ödedi, gerici-haksız, ilhakçı ve yayılmacı savaşların son bulması için emperyalizme ve onun en kanlı diktatörlük biçimi olan faşizme karşı, on milyonlarca kayıp pahasına, kahramanca savaşmaktan geri durmadı. Dünyanın, o günkü koşullarda en geri ülkelerinden birinde, nüfusunun neredeyse yüzde doksanının cehaletin kucağında olduğu ve genç nüfusunun savaşlarda kırıldığı bir ülkede, sömürünün tümüyle tasfiye olacağı koşulları yaratarak, yeni toplumu kurmayı başardı. Tarihte yaşanmış her büyük toplumsal olay ve gelişme toplumların hayatında iz bırakmıştır. Sovyet Devrimi ise, tarihte en büyük alt-üst oluşlardan birini gerçekleştirmiş, yeni bir toplum yaratacak boyutlarda farklılıklar getirmiştir. Bu devrimin tecrübesi ve kazanımları, yeni devrimlerin gündeme gelmesinde, harekete geçirici tarihsel birikimin unsurları arasında yer alarak rol oynayacaktır. Kapitalizm varlığını sürdürdüğü, işçi ve emekçilerin sömürüden kurtuluş mücadelesi devam ettiği sürece, 1917 Devrimi ve yaklaşık kırk yıla yakın varlığını sürdüren sosyalizm, bu sınıf ve kesimler tarafından anımsanacak, deneyimleri bir biçimde gündeme getirilecektir.

YENİ PROLETARYA DEVRİMLERİ KAÇINILMAZDIR

Sosyalist bir toplum düzeninin proletaryanın öncülüğünde ve onun tarafından gerçekleştirilmesinin ve sömürünün ortadan kaldırılmasının tarihsel maddi koşulları modern kapitalist gelişme tarafından oluşturulur. Toplumun meta üretimi örgütlenmesinin kapitalist örgütlenmeye dönüşmesi; karşıt (“üretim ilişkileri sınırları içinde karşıt”) sınıflar olarak burjuvazi ile proletaryanın ortaya çıkması ve böylece “kapitalist düzenin temelleriyle bağdaşmaz bir çelişki öğesi” meydana getirerek, kapitalizmin yıkılmasını kaçınılmazlaştırır. Buradan, devrimin salt iktisadi alanda, eski üretim ilişkilerinin yeni üretici güçlerin gelişmesi önünde engel oluşturmasının yol açtığı çelişkinin uzantısında; hareketin “doğal” sonucu olarak ve kendiliğinden gerçekleşeceği sonucu çıkmaz. Tüm devrimlerin deneyimi, devrimin devrimci sınıfların eylemi ve mücadelesinin sömürülen sınıfın zaferiyle sonuçlanmasının ürünü olduğuna/olabileceğine tanıklık eder. (İşçiler, ancak burjuvaziye karşı ortak mücadelelerinde politik bir sınıf haline gelebilirler.)

Proletarya devrimi ve sosyalizmi kaçınılmaz kılan başlıca maddi temel, “çeşitli biçimler altında her gün biraz daha hızlı gelişen ve (…) özellikle büyük sanayinin, kartellerin, sendikaların ve kapitalist tröstlerin genişlemesi ve aynı zamanda mali sermayenin boyutlarının ve gücünün görülmemiş ölçüde artmasıyla kendini gösteren emeğin sosyalleşmesi; burjuvaziye karşı, günden güne daha zengin, içerikli, çeşitli biçimler alan savaşımı”nın politik iktidarı ele geçirmeye yönelen politik savaşıma dönüşmesidir.

Sınıf savaşımı toplumsal gelişmenin, toplumsal evrimin temeli ve itici gücüdür… İnsanlar, ahlaki, dini, politik ve sosyal demeçlerin, bildirilerin ve vaatlerin arkasında şu ya da bu sınıfın çıkarlarını görmeyi öğrenmedikçe, politikada oldum olası başkalarının ve kendilerinin aldatılmış safdil kurbanları olmuşlar ve olacaklardır. Reform ve iyileştirme taraftarları eski rejimin savunucularınca aldatılacaklardır; ta ki, her eski kurumun, ne kadar barbar ve çürümüş görünürse görünsün, şu ya da bu egemen sınıfın güçlerince desteklendiğini anlayıncaya dek. Ve bu sınıfların direncini kırmak için tek bir yol vardır; eskiyi silip süpürme ve yeniyi yaratma gücünde ve sosyal durumları bakımından buna zorunlu güçleri çevremizdeki toplumun içinde bulmak ve sonra da bunları savaşım için eğitmek ve örgütlemek.”(Lenin, ‘Marksizmin üç kaynağı ve üç oluşturucu ögesi’ adlı makale, Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm derlemesi içinde, İletişim yayınları, sf. 89)

Kapitalist üretim rekabeti kaçınılmaz kılar ve her kapitalist, büyüyerek diğerlerini geride bırakmak ve daha geniş bir pazarı denetiminde tutmak ister. Küçük patronun isteği, kendisinin de ücretli işçinin sırtından geçinmesini garanti eden koşulların sürüp gitmesi, bu koşullarda kendisinin de zenginliğini artırması ve daha fazla büyümesidir. Ancak, kapitalist gelişme, küçük üreticinin ve işletmecinin önemli bir kesiminin pazardan silinerek, mülksüzlerin ve proletaryanın saflarına doğru itilmesine yol açar ve azınlığı oluşturan büyük sermaye kesiminin tekelci hakimiyetine doğru gelişirken, işçi sınıfının safları da giderek büyür. Burjuva-proleter çatışması bu nesnel zemin üzerinde şekillenerek şiddetlenir.

Burjuva teorisi bu nesnel durumu yok sayarak, işçi-emekçileri mücadeleden geri tutmaya çalışmasına karşın, bunu hiçbir zaman tümüyle gerçekleştirme olanağı bulamaz. Maddi üretimin yeniden ve yeniden yinelenmesi, burjuvazinin yok sayma ve son verme baskısını boşa çıkarır!

Burjuvazinin iradesine karşın, kapitalizm işçileri hareketsizlik, uyuşukluk ve cehalet içinde tutamaz. Bazen “mezar sessizliği” görünümü veren durumlara bakarak, kapitalizmin komünizme galebe çaldığı ve artık bir daha yenilgiye uğratılamayacak güç ve araçları edindiği yanılgısına kapılanlar az değildir. Ancak kapitalizmin yüz milyonlarca insanı açlığa ve yoksulluğa mahkum hale getirdiği, emperyalist kırımların devam ettiği, yoksulluğun arttığı, yüz milyonlarca işsize yenilerinin katıldığı bir toplumda, yanılgıya sürükleyici bu durumun değişmesi ve yeni devrimci fırtınaların gündeme gelmesi kaçınılmazdır.

Tekelci kapitalizm sınıfsal bölümlenmenin çok daha ileriden ve daha kesin hatlarıyla gerçekleşmesine yol açtı. Tekelci burjuvazi dünyanın hemen tüm kapitalist ülkelerinde yönetimi elinde tutuyor, prekapitalist toplumsal koşulların artığı ne kadar gerici ilişki, düşünme biçimi ve “ideoloji”si varsa tümünü yedeğine alarak işçi ve emekçilere karşı savaşa sürüyor ya da savaş malzemesi olarak kullanıyor. Sosyalizmin yenilgiye uğratılması, dünya işçi ve emekçileriyle bağımlılık koşulları dayatılan ve sömürülen ülkelerin halklarının yaşamında büyük ve ağır tahribatlara yol açtı. Üretim ve çalışma koşulları, işçi ve emekçilerin yaşamını çekilemez kılacak tarzda yeniden düzenlendi. Eğitim-sağlık-sosyal güvenlik alanlarında ağır saldırılara girişildi. İşsizlik arttı, sosyal haklar budandı ya da tümüyle ortadan kaldırıldı. Ücretler kâr lehine daha fazla baskılandı, sendikal örgütlenme ve hakların önüne yeni barikatlar örüldü.  Üretim ilişkileriyle üretici güçler arasındaki çelişki üzerinden şekillenen sınıf bölünmesi, kimi zaman geri düşmesine ya da öyle görünmesine; bazen durulmasına ve hatta sona ermiş gibi görünmesine karşın, politik mücadeleyi kaçınılmaz kılmaktadır. Üretim araçları mülkiyetini elinde tutan sınıf ile, yaşama olanağını, emek gücünü kapitaliste belirli bir ücret karşılığı satarak bulabilen sınıf arasındaki çelişki, politik mücadeleyi ve bu mücadelenin sınıfın daha geniş kesimleri tarafından yürütülmesini zorunlu hale getirmektedir.

Mali sermayenin egemenliğine, emperyalist burjuvazi ve kapitalistlere karşı proletaryanın önderliğinde yeni devrimler er ya da geç gündeme gelecektir.

Ekim Devrimi’nin ve uluslararası proletaryanın deneyimleri, burjuvazi işçi hareketine ve örgütlerine büyük darbeler vurmasına, sermayenin ajanlığını temsil eden sendika bürokrasisinin sabotajlarına rağmen, devrimci proletarya, bugün ve gelecekte de yeni proleter devrimleri gerçekleştirebilecek güç ve yeteneğe sahip olmaya devam ediyor. Kapitalist rekabet ve daha fazla kâr hedefinin yönlendirdiği yeni üretim teknikleri ve üretimin örgütlenmesinde gündeme getirilen yeni yöntem ve araçlar, kapitalist sömürüye karşı mücadelenin olanak ve araçlarını da zenginleştirmiştir. Ekim Devrimi’nin ve sosyalist inşanın, burjuvazinin uluslararası saldırısı ve sosyalist ülkede eski toplum ilişkilerini geri getirmek için savaşan sömürücü sınıf kalıntılarıyla bürokrat yeni tabakanın işbirliği sonucu yenilgiye uğratılmış olmasının en önemli derslerinden biri de şudur: proletarya, sermaye ideolojisi ve politikasının her türüyle mücadele içinde bir parti olarak örgütlendiği; ekonomizm, sendikalizm ve kendiliğindenciliği aştığı, sömürücü sınıfın içine düştüğü bunalımlardan devrimci tarzda ve devrimi gerçekleştirmek üzere yararlanmasını bildiği ve başardığı zaman, kapitalist/emperyalist zinciri, çelişkilerin en keskin olduğu ‘zincirin zayıf halkası/halkalarında kırmayı başarabilecek konum, güç ve yetenektedir. O, Ekim’in deneyimlerinin de yardımıyla yeni toplum kuruluşunda daha başarılı olacaktır.

EKİM DEVRİMİ VE PROLETARYANIN “BOLŞEVİK TİPTE” PARTİ OLARAK ÖRGÜTLENME DENEYİMİ

Üzerinden 93 yıl geçmiş ve “artık yenilgiye uğratılarak” sözüm ona geçersizliği kanıtlanmış, insanlığın bu büyük tarihsel dönemi ve yol açtığı değişimlerin burjuvazi ve ideologları tarafından sınıf savaşı alanında hâlâ tutuluyor olması, devrimin sağladığı yeni yaşam tarzı ve olanağının işçi sınıfının kolektif sınıf aklı ve bilincinde yer almayı sürdürmesi, tarihte yer almaya ve iz bırakmaya devam etmesindendir!

Burjuvazi için, işçi sınıfının çıkarlarını ve sömürüden kurtuluşunu esas alan bir politikanın sınıf politikasına dönüşmesini engelleme her şeyin önünde gelir. İşçilerin sınıf olarak kurtuluşlarının kendi mücadelelerine bağlı olduğunu anlamaları ve bunu gerçekleştirmek üzere harekete geçmeleri, burjuva düzenin ölüm çanlarının vurmaya başlaması demektir.

Ekim Devrimi, işçi sınıfı mücadelesi ve sosyalizm pratiği; proletarya partilerine, proletaryanın sendikal ve diğer kitle örgütlerine, dünya emekçilerine, gençlik ve kadın emekçi kitlelerine, sermaye hakimiyetine karşı, sosyal-iktisadi haklar, siyasal özgürlük  ve sosyalizm için mücadelelerinde yararlanacakları yığınlarca deney, örgüt biçimi, propaganda-ajitasyon yöntem ve aracını miras bıraktı. Bu büyük devrimin işçi sınıfına ve mücadelesine bıraktığı en önemli tarihi derslerden biri de, onun burjuvaziyi alaşağı etmesi ve yeni sosyalist toplumu kurabilmesi için sermaye düzenine karşı her koşul altında varlığını sürdürebilecek yetenek, esneklik ve kararlılıkta bir parti olarak örgütlenmesi gerekliliğidir. İşçi sınıfı ve kır ve kentin emekçilerinin başarısı için militan devrimci bir partinin varlığı ve bu partinin geniş emekçi kitlelerini sermayeye karşı mücadele içinde birleştirmesi, büyük önem taşımaktadır. Ekim Devrimi, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadeledeki başarısının, kitlelerin kendi istemleri etrafında seferberliğini ve burjuva sınıf baskısının her türüne karşı mücadele içinde devrimci eğitimden geçmesi gerektirdiğini itiraz götürmez şekilde ortaya koydu. Bu ihtiyacı karşılayacak olan, ancak proletaryanın en ileri, en mücadeleci, en kararlı unsurlarının oluşturduğu ve tüm proleter ve emekçi kitlelerini etrafında birleştirme yeteneğine sahip bir parti olabilir.

Lenin kitlelerin kendiliğinden hareketinin gözetilmesi ve önemsemesi gereğine işaret ederken, devrimci bir örgüt/partinin, ‘kitle içinde parti çalışması’yla; kitlelerin en geniş kesimlerinin bu örgüt etrafında birleştirilmesi ve seferber edilmesiyle, burjuvaziye karşı savaşın ancak kazanılabileceğini belirtmişti. Devrimci bir partinin görevi, proletaryanın sınıf savaşımını örgütlemek, proletaryanın mücadelesini iktidarın alınmasına dek yükseltmek ve bu iktidar aracılığıyla sosyalist toplumu inşa etmektir. İşçi sınıfı partisine, savaşım yöntemlerinde ve eylem biçimlerinde, tarih ve toplum biliminin temellerini oluşturduğu devrimci teorinin genel ilkeleri yol gösterir. Lenin, “…işçi sınıfının ekonomik savaşımını örgütlemenin, bu temele dayanarak işçiler arasında ajitasyonu sürdürmenin, yani onlara işverenlere karşı günlük savaşımlarında yardım etmenin, her türlü baskıya dikkatlerini çekmenin ve böylelikle bir araya gelmelerinin zorunluluğunu kendilerine açıkça göstermenin…” devrimci partinin görevi olduğuna işaret etmişti.  (bkz. aynı derleme- Programımız başlıklı makale, sf.21)

Böylesi bir parti” diyordu Lenin, “…bir yandan politik durgunluk dönemlerinden, ‘sakin’ gelişmelerden yararlanarak ve kaplumbağa adımıyla ilerleyerek öncü sınıfın bilincini, gücünü ve savaşkanlığını artırmaya çalışmalı; öte yandan, bütün bu çalışmalarını bu sınıfın ‘nihahi amacına’ yöneltmeli ve onu pratik bakımdan‚ ‘yirmi yıla bedel olan’ büyük günlerin büyük görevlerini yerine getirmeye yetkin hale getirmelidir…

Toplumun gelişme yasalarını irdeleyen ve kapitalist toplumun en derin ve ayrıntılı araştırılması üzerinden kapitalizmin, onun özel ürünü proletaryanın sınıf mücadelesi yoluyla komünizme doğru değişiminin kaçınılmazlığını ortaya koyan Marx’ın öğrettiği gibi, insanlığın yarattığı bilgi birikimini eleştirel temelde edinerek; sınıflar ilişkisinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir şekilde ortaya konmasıyla burjuvaziye karşı kitlesel nefreti uyandırmak, sınıf bilincini geliştirmek ve proleter-emekçi güçleri birleştirmek; bu gelişmeye hız katarak önünü açacaktır.

* * *

Ekim Devrimi, 93. yılında da, sömürünün olmadığı yeni sosyalist bir dünya mücadelesine yol göstermeye devam ediyor.



* Burada, seçim hileleri, baraj engelleri, tehlikeli addedilen partilerin önüne çeşitli engellerin konmasını, kadın erkek ayrımı gibi olguları bir yana bırakıyoruz.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑