İklim değişikliğinin etkisiyle iyice yakıcılaşan, geçen yıl tahrip ettiği tarımı bu yıl da tehdit eden, metropollerde ciddi su sıkıntısına ve kar hırsıyla tedbirsizliğin ürünü olarak çözüm adına ancak “arsenikli su”yun bulunabilmesine yol veren sarı sıcak yaz, AKP’nin (ve ihmal edilip görmezden gelinen DTP’nin) kapatılması ve Ergenekon davalarıyla gerilen ortamda iyice sıcak geçiyor. Yürütülmekte olan emperyalist operasyonların ihtiyacını karşılamak üzere yeni peydahlanan Taraf’ın sürdürdüğü cansiperane mücadeleyle şenleniyor da. Cem Boyner’in partisinin, İkinci Cumhuriyetçiliğin etkisi sınırlı olmuştu. Yurtdışı ve içinden derlenen ve özellikleri, gericilik içindeki çekişmede taraf tutarak, embedded (iliştirilmiş) gazetecilik ve gazetecileri iliştirildikleri daha yüksek katlardan eleştirmenin yanında demokrasizm adına emperyalizm ve düzen yanlılığını yayarak, devrim kaçkınlığının yüceltisiyle birlikte “sol”a da dayatmak olan kalem erbapları ve izlediği kafa karıştırmaya yönelik çizgiyle, Taraf, önceden denenmiş seleflerinden farklı olarak, basın ve siyaset dünyasında belirli bir yer tutacak gibi görünüyor.
Taraf’ın da açıktan taraf olduğu ve “sol” üzerinden Türkiye işçi ve emekçilerine taraf olmayı dayattığı AKP’nin kapatılması ve Ergenekon davalarıyla herkesin gözüne sokulan tekelci gerici iktidar odakları arasındaki kapışmanın Ağustos ayı içinde belirli sonuçlar vermesi bekleniyor. Hiç değilse, kapatma davasında Anayasa Mahkemesi bir karar verecek ve karar siyasal gidişatı belirleyecek. Ama bu kararın da çatışmaya nokta koyması beklenmiyor. Ergenekon davasının varlığı bunun bir etkeni. Ya bir uzlaşma sağlanacak ya da AKP’li veya yerine kurulacak yeni bir partiyle –Erdoğanlı ya da onun perde arkasına geçmesiyle “Erdoğansız”– daha bir süre bu çekişmeyle yaşayacağız. Çatışan tarafların niteliği ve emperyalizmle ilişkilerinden hareketle, şöyle ya da böyle, kısa ya da orta vadede bir uzlaşmayla karşılaşacağımızı söyleyebiliriz.
Bize düşen ise, kuşkusuz tarafsız bir izleme tutumu olmayacak. Ama istendiği gibi taraflardan birini desteklemek ise hiç olmayacak. Darbecilik ve çetecilikle, halk karşıtlıklarıyla mücadeleden tutarak, demokrasi mücadelesinin AKP yandaşlığı ve destekçiliğine indirgenmesi, tekelci kapitalist Avrupa ve Amerikan medeniyeti hayranlığı ve önünde diz çökmeye dönüştürülmesi girişimlerine karşı uyanık durup, tekelleri ve tekellerin egemenliğini hedefine koyan devrimci içeriğinde ısrar ederek, bu mücadeleyi bağımsızlık mücadelesiyle birleştirerek sürdürmek, “tarafsız izleyici” olarak kalmanın değil, işçi sınıfının bağımsız sınıf tutumunun gereği. Bağımsızlıkçı tutumun aşağılanmasına ve demokrasi mücadelesinin tekellerin hizmetine koşulmasına izin vermemek, bu ikisini düzen karşıtı gerçek içerikleriyle, halkın ve devrimin hizmetinde doğru olarak ele almaya bağlı.