Türkiye, sosyo-ekonomik yapı ve devlet yapısı itibarıyla, 24 Ocak 1980 Kararları ve 12 Eylül darbesinden bu yana, neo-liberal temellerde yeniden yapılandırılmaktadır. Kamudan yerel yönetimlere ve toplumsal yaşamın hemen bütün alanlarına yayılan mühendislik, mimarlık hizmetleri de, kamu idari yapısı ve kamusal hizmet boyutlarıyla bu yeniden yapılandırılmanın başlıca alanlarından biri olmaktadır.
İnsanların içinde yaşadıkları mekânların, kullandıkları ürünlerin planlaması, üretimi ve denetlenmesinde bir özne olarak yer alan mühendislik ve mimarlık meslek disiplinlerinin örgütlü gücü olan TMMOB de, son yıllarda, gerek Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun raporu, gerekse seçimlerden önce çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameler’le dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu dönüşümü, gelinen bu noktayı, devletin kamu idari yapısının yakın tarihsel sürecine baktığımızda daha iyi anlıyoruz.
1960’lı yıllarda, “ithal ikameci sanayileşme” döneminde bir şekilde planlama ve kalkınma bütünlüğü oluşturulmaya çalışılırken, sanayinin teşviki, korunması, finansmanı, kalkınma hızı ve istihdam parametrelerinden, yani bir merkezi kalkınma planından, tüm toplum kesimlerinin geniş katılımıyla demokratik bir biçimde belirlenmese de, söz etmek mümkündü.[1]
24 Ocak 1980 Kararları’ndan sonra ise, sübvansiyonlar büyük ölçüde kaldırılmış, KİT yatırımları durdurulmuş, sabit sermaye yatırımlarında gerileme yaşanmıştır.[2] 80’li yılların kamu idari yapısı ve kalkınma planına bakış açısını en iyi özetleyecek durum ise, 82 Anayasası’nda kalkınma planlamasının devletin temel görevlerinden çıkartılıp ekonomik hükümler kısmına kaydırılmasıdır.
90’lı yıllara geldiğimizde, 90’ların ilk yarısında ihracata yönelik sanayi modeline gidilerek büyük ihracat teşvikleri uygulanmış, ikinci yarısında ise tüm sektörlerde devlet korumacılığı asgariye inmiş, ülke sanayisi eşitsiz koşullarda küresel rekabete açılmıştır.
2000’li yıllarda ise, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği ile işbirliği doğrultusunda bölgesel kalkınma ajansları kurulması öngörülmüş ve Türkiye idari yapısı 26 bölgeye bölünmüştür. Yani Türkiye’de merkezi kalkınma planları somut olarak da ortadan kaldırılmıştır.
Geldiğimiz son süreçte, toplumsal yaşamın hemen bütün alanlarına yayılan mühendislik hizmetleri, gerek kamu idari yapısı, gerek kamusal hizmet boyutuyla neo-liberal dönüşümün başlıca alanlarından olmakta, TMMOB ise yapısal değişiklik yoluyla kuşatılıp tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. AKP hükümetinin TMMOB örgütlülüğüne yönelik olarak gerçekleştirdiği en büyük tahribat, geçtiğimiz sene, bir dizi Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile vücut bulmuştur.
2011’deki Milletvekili Seçimleri’nden yaklaşık 2 ay önce, 6223 sayılı Yetki Kanunu, “kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, etkin, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesi amacıyla” Meclis’ten geçirilmiştir. Bu amaç doğrultusunda, mevcut bakanlıkların ilişkili olduğu meslek örgütleriyle olan hiyerarşik ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ve mevcut meslek örgütlerinin yeniden düzenlenen bakanlıklarda oluşturulacak Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü’ne bağlanması belirtilmiştir.
Seçimlere 1 hafta kala ise, Hükümet, 3046 sayılı bazı kanun hükmünde kararnamelerde (KHK) değişiklik yapılmasına dair kanun hükmünde kararnameyi yürürlüğe koyup, bu ve bu KHK uyarınca yayınlanan on ayrı KHK ile seçimden sonra kamu idari yapısını yeniden düzenleme yönünde önemli bir adım atmıştır. Kısacası, AKP Hükümeti, 12 Eylül Anayasası’nın Meclis’i teğet geçip, doğrudan Bakanlar Kurulu aracılığıyla memleket yönetme sistemi olan KHK çıkarma yetkisini en etkin biçimde kullanmış ve tüm kamu idari yapısını değiştiren yasa maddelerini Meclis’e dahi tartıştırmadan, Bakanlar Kurulu aracılığıyla yürürlüğe koymuştur.
TMMOB’nin örgütlülük sistemini yapısal değişikliğe uğratan KHK ise, 04.07.2011 tarihinde çıkartılan 644 nolu KHK’dir. Bu KHK’nin 2. maddesinde, yeni oluşturulacak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ilgili mesleki hizmetlerin norm ve standartlarını hazırlamakla yetkilendirilmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın altında oluşturulacak Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü[3] ise:
· Yerleşme ve yapılaşmaya yönelik mimarlık mühendislik hizmetlerine ilişkin düzenlemeleri yapmak, denetlemek,
· Hizmet alanlarında çalışan gerçek veya tüzel kişilerin görev, yetki ve sorumluluklarına ve kayıtların tutulmasına ilişkin esasları belirlemek,
· Bilirkişilerin yeterliliklerini belirlemek,
· Mimarlık ve Mühendislik Meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek gibi yetkilerle donatılmıştır.
Bu KHK’de de açıkça görüldüğü üzere, burada asıl amaçlanan, TMMOB’nin, “Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşu” niteliğinden koparılıp, hiçbir yaptırımı olmayan “Sivil Toplum Kuruluşu” boyutuna indirgenmesidir.
Son KHK’lerden önce Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın TMMOB ile olan vesayet ilişkisi ve son KHK’lerden sonra yürütmeye konulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın TMMOB ile olan hiyerarşik ilişkisini incelediğimizde, TMMOB üzerinde yaratılmaya çalışılan tahribatı daha net görüyoruz.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ağırlıkla kamu yapılarına ilişkin bulunan görevleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda yerleşme, çevre, yapılaşma ve imar gibi alanlarla ilgili ve bu alanlarda faaliyet gösteren meslek odalarının görev yetki ve sorumluluklarını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görevleri[4]:
– Gerçek ve tüzel kişilere yapılan işler dışında, yurt içinde kamu kurum ve kuruluşlarına iş yapan ve belirlenecek gerekli nitelikleri taşıyan müteahhitlere belge vermek ve gizli sicillerini tutmak,
– Yurt dışında iş yapmak isteyen müteahhitlerle ilgili olarak mevzuatın gerektirdiği işlemleri yapmak, sicillerini tutmak olarak belirtilmiştir.
644 sayılı KHK’ye göre Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görevleriyse[5]:
– Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair imar, çevre, yapı ve yapım mevzuatını hazırlamak, uygulamaları izlemek ve denetlemek,
– Bakanlığın görev alanı ile ilgili mesleki hizmetlerin norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak ve ilgililerin kayıtlarını tutmak,
– Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü adı altında yeni bir genel müdürlük kurarak, mimarlık, mühendislik müteahhitlik ve müşavirlik hizmetlerine ilişkin düzenlemeleri yapmak ve,
– Mimarlık-mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak olarak tarif edilmiştir.
İki Bakanlık arasındaki yetki farkı yoruma gerek olmayacak kadar açıktır. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın TMMOB ile kurduğu ilişkinin anayasada belirtilen merkezi ve yerel yönetim ilişkisine de ters düştüğünü belirtmek gerekir.
Anayasanın 123. maddesinde yer alan idarenin kuruluş ve görevlerine ilişkin esaslar çerçevesinde, bakanlıklar merkezden yönetim, meslek kuruluşları ise yerinden yönetim esasına dayalı idari kuruluşlar olarak nitelenmektedir.
İdare hukukunda denetim, hiyerarşik denetim ve vesayet denetimi olarak iki türlüdür. Merkezi idare ile yerinden yönetim kuruluşları arasında denetimsel olarak ne tür bir ilişki olduğu, anayasada, “merkezi yönetimler ve yerel yönetimler arasındaki uyum ve bütünlüğün sağlanmasına yönelik kurallar vesayet denetimi çerçevesinde gerçekleşmektedir” şeklinde tanımlanır.
Vesayet denetimine tabi yerinden yönetim kuruluşları ‘kamu tüzel kişiliği’ ve ‘özerklik’ gibi iki asli unsura sahiptirler ve merkezi yönetimle hiyerarşik bir ast üst ilişkileri yoktur.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek gibi görevleri, özerklik ilişkisini fazlasıyla aşan bir hiyerarşik ilişkiye tekabül etmektedir.
SON SÖZ
1960’larda kalkınmaya yönelik planlamadan 1980’lerden sonra Pazar ekonomisinin çerçevesinin çizildiği, 2000’lerde ise giderek rafa kaldırma eğilimini beraberinde getiren ‘stratejik planlama’ dönemine bir geçiş yapılmıştır. AKP’nin stratejik planlama döneminde merkezi kalkınma planları somut olarak da ortadan kaldırılmış, yerine bölgesel kalkınma ajansları kurulması öngörülmüştür.
Düzenin yeniden yapılandırılması açısından gerekli görülen reformlar için “karar alıcılar”ın toplumdan özerkleşmesi bir zorunluluk olarak görülmüş, devlet, piyasanın kuralsız mutlak egemenliğini sağlayıcı ve uluslararası eklemlenme sürecini tamamlayıcı yasal ve kurumsal düzenlemelerle sınırlı bir düzenleyiciliğe bürünmüştür. Bu doğrultuda devlet, TMMOB gibi kamu tüzel kişiliğine sahip ve özerk yerinden yönetim kuruluşları muhtevasıyla tanımlanan bir kurumla, hiyerarşik bir bağ kurarak toplumun içindeki “karar alıcı”yı kendisine bağlamıştır. Liberalizmin, günümüz dünyasında, özellikle ülkemizde devlet müdahaleciliği ile uyuşmaz olmadığını düşündüğümüzde, AKP Hükümeti’nin bu “karar alıcılar”ın alanlarını hızla serbest piyasa ekonomisine kazandırma yoluna gideceğini tahmin etmek çok zor değildir.
Ayrıca 644 sayılı KHK’nin meslek odalarıyla ilgili düzenlemeleri, kendi koydukları anayasa ve idare hukuku çerçevesinde, yine kendilerinin öngördükleri merkezi idare ve yerinden yönetim kuruluşları arasında olması gereken vesayet denetimini aşmakta, yeni kurulan bir bakanlıkla meslek odaları arasında hiyerarşik bir ilişki yaratmakta ve dayanağı olan Yetki Yasası’na da konu, amaç ve ilkeler yönünden aykırı bulunmaktadır.[6]
[1] Ayrıntılı bilgi için: “Demokrasi Programı ve TMMOB Demokrasi Kurultayı Süreç ve Belgeleri” / TMMOB; 2. Basım, Bölüm 3 (Demokrasinin Ekonomisi), sf. 53
[2] Ayrıntılı bilgi için: “Özelleştirme Gerçekleri ve TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın Özelleştirme Karşıtı Çalışmaları” Yayın No: MMO/2008/480
[3] Ayrıntılı bilgi için: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Üzerine Oda Görüşü” / TMMOB Makine Mühendisleri Odası
[4] 180 sayılı KHK’nin 2. Maddesi’nin “i” ve “j” bentleri
[5] 644 sayılı KHK’nin 2. Maddesi’nin I. Fıkrası’nın “a” bendi
[6] “Özelleştirme Gerçekleri ve TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın Özelleştirme Karşıtı Çalışmaları” Yayın No: MMO/2008/480 Bölüm: “644 sayılı KHK’nin Anayasaya Uygunluk Bakından Değerlendirilmesi”