Üniversite A.Ş.

Eğitim alanının bir ‘ticari sektör’ haline dönüştürülmesi senelerdir yaşanan bir süreç olup, bugüne kadar yükseköğretim dışındaki eğitim kurumlarında daha görünür biçimde gerçekleştirilmiştir. Özellikle 1985 sonrası yapılan hukuksal düzenlemeler ile özel okullar devletçe teşvik edilirken (Uygun, 2003: 115), günümüzde doğrudan finansal destek yoluyla özel sermayenin eğitim alanında daha etkin hale gelmesi hedeflenmektedir.
Kapitalist büyümenin ’80 sonrası ihtiyaçlarına paralel olarak gelişen bu sürecin üniversitelere yansıması ise akademik eğitim ve araştırma faaliyetlerinin amaç ve niteliklerinin dramatik biçimde deforme edilmesiyle başlamış, vakıf üniversitelerinin yaygınlaşması ile gelişmiş ve üniversitelerin “başarısının” girişimcilik endeksindeki sıralamalara göre belirlendiği bugünkü hali almıştır. Bununla beraber, yakın gelecek için tasarlanan ise, sermayenin üniversite yönetim kurullarında doğrudan temsil edildiği bir yapılanma ile idari dönüşümün tamamlanmasıdır.
1980 sonrasından günümüze tedrici olarak ilerleyen bu süreç, yeni YÖK yasası çalışmaları çerçevesinde artık son safhasına ulaşmış ve üniversitelerin kurumsal, mali ve idari boyutlarıyla topyekûn piyasanın amaç ve işleyişine adapte edilmesi resmi devlet politikası halini almış ve daha görünür bir nitelik kazanmıştır. Dolayısıyla YÖK’e ilişkin “eski” ve “yeni” politikalar birbirini ikame etmeyip, tamamlar bir nitelik taşımaktadır. Aradaki tek fark ise, YÖK yasalarına egemen olan ruhun bugün artık üsluba da yansımış olmasıdır. Bu yanıyla yeni yasa tasarısı; özü, amacı ve ilkeleri yanında kullandığı dil itibarıyla da ticari bir işletmenin vizyon- misyon bildirimi niteliğindedir.
Sermaye üniversiteye nüfuz ettiği ölçüde bilimsel çalışma piyasa denetimine açılacağından akademik faaliyetin toplumcu niteliği aşınır. Araştırma faaliyetinin, konu seçiminden seçilen konunun işleniş biçimine kadar piyasa müdahalesine açık hale getirildiği bir yapıda, amacı ve işlevi de; sermaye ideolojisinin ihtiyaçlarına “bilimsel” geçerlilik kazandırmakla sınırlı olacaktır.
Nitekim yeni tasarıda “…araştırmacı, uzman, diğer personel ve öğrencileri yapacakları bilimsel çalışmalar itibarıyla ticarî değeri yüksek konulara yönlendirme” amacı açıkça düzenlenmiştir (m. 33). Bu amaçla, üniversitelerin “Bilgi Lisanslama Ofisi” kurabileceği belirtilmektedir. Kazançları kurumlar vergisinden müstesna anonim şirket statüsünde kurulacak bu ofislerin diğer görevleri arasında ise, üretilen bilgilerin ticari açıdan değerlendirilebilmesi ve ticari değeri olan bilgilerin pazarlanması gibi faaliyetler sıralanmaktadır (m. 33). Dolayısıyla yeni tasarı, anonim şirketlerin üniversite kurabilmeleri yanında (m. 29), mevcut üniversitelerin de aynı statüde şirketleşebilmelerinin önünü açmaktadır.
Tasarıdaki bu maddeler; “akademik faaliyet ödeneği” (m. 43), “sözleşmeli proje araştırmacısı istihdamı” (m.40), yükseköğretim kurumlarını belli aralıklarla kurumsal dış değerlendirmeye tabi kılan “kalite güvence sistemi” (m.47) gibi düzenlemelerle birlikte değerlendirildiğinde ise, tasarlanan “akademik” işleyiş ve akademisyenlerin akıbeti de netleşmektedir. Piyasa ihtiyaçları doğrultusunda ticari getirisi yüksek projeler üretenler, kâra katkı sağladıkları ölçüde ücretlendirilecektir. Bu yapıda eğitim faaliyetinin işlevi de emek-gücü yetiştirmekle sınırlandırılmıştır.
Sermayenin üniversiteyi denetleme ihtiyacı kapitalizmin gelişim seyrine bağlı olarak şekillenmektedir. “Bilgi” kullanımı bir sanayi girdisine dönüştüğü ölçüde bilimsel bilgiyi burjuvazinin hizmetine sokan üniversite-sanayi işbirliği uygulamaları yaygınlaşmakta ve teknopark projeleri her geçen gün artmaktadır. Buralarda görev alan öğretim üyelerinin ise, araştırma sonuçlarını ticarileştirebilmeleri amacıyla, şirket kurabilmelerinin önü açılmaktadır. Çünkü üniversiteler “girişimcilik” yetkinliğine göre sıralanmakta ve akademisyenlerin teknoparklarda ortak veya sahip oldukları faal firma sayısı “Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi”nde üst sıralara çıkabilmenin önemli göstergeleri arasında yer almaktadır.
İlk defa bu sene hazırlanan üniversitelerarası girişimcilik endeksinin bundan böyle her yıl açıklanacağı belirtilmiş ve gelecek yıldan itibaren üniversite tercihlerinden önce kamuoyu ile paylaşılacağına dikkat çekilmiştir. Bu açıklama, “tercih edilen üniversite” olabilmenin resmi standartlarını ortaya koyduğu kadar akademik ve toplumsal algıyı şekillendirme çabası bakımından da oldukça dikkat çekicidir.
Başlıca amacı özel sektörün rekabet gücünü artırmak olan bu “işbirliği” modeli, sermayeye kaynak transferi yanında bir dizi finansal kolaylık da sağlamaktadır. Aynı “işbirliği” nin toplumdaki karşılığı ise, örneğin tıp fakültesi öncülüğünde gerçekleştirilen bir dizi bilimsel buluştan yararlanamamak* veya sanayi üretiminin halk sağlığı üzerindeki etkilerinin toplumdan saklanması biçiminde tezahür edecektir.
Sosyal bilimler alanında farklı düşüncelerin üretimi bakımından adeta “dilsizleşmiş” bir ortam sözkonusudur. Bu çerçevede üretilen bilginin “mutlak doğru” ve “yansız” olduğu yolunda yaratılan algı ise kapitalizmin bilgi üretimi üzerindeki hakimiyetini özenle gizlemeye yöneliktir (Güngen vd., 2010:6).
Oysa akademik özgürlük, en az devlet kadar, sermayeden de bağımsız ve tüm egemen güçlere karşı aynı ölçüde güvence altında olmayı gerektirmektedir. Ollman’ın da (2001) belirttiği gibi; bir üniversite üst yönetiminin çoğunlukla generallerden oluşması oradaki eğitimin amacı ve niteliği bakımından ne kadar zihin açıcı ise işadamlarının bulunması da aynı ölçüde açıklayıcı olacaktır. Bu yanıyla, yeni taslakta da sıkça yer alan “özerklik” vurgusu, akademik özgürlük yolunda bir demokratik kazanım değil, devletin sosyal işlevinin tümüyle tasfiye edildiğini gösteren bir parola niteliği taşımaktadır.
Yeni YÖK taslağı; nasıl, ne zaman ve hangi hükümleri muhafaza ederek yasalaşacağından ziyade devletin sınıf kimliğini ve resmi ideolojinin sınıfsal niteliğini açıkça ilan etmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu yanıyla da, ilk bakışta “malumun ilamı” diye değerlendirilebilir. Ancak şu da bir gerçek ki; “malum” bugüne kadar hiç bu kadar pervasızca ilam edil(e)memiştir!

Kaynakça
Güngen A. R., F. Ercan, Ö. Tezçek, Biçer, Y. Özgün (2010): Emek ve Siyaset, Dipnot Yayınları, Ankara, s. 6
Ollman, B. (2001): “Akademik Baskının İdeolojisi Olarak Akademik Özgürlük İdeali: Amerikan Usulü”, Praksis(4), 2001, s. 110- 125
Tokyay, M., T. Timur, F. Başkaya, F. Ercan (2006): Eğitimin Ticarileşmesi ve Üniversiteler, http://van.imo.org.tr/resimler/dosya_ekler/1fb95f18eb5c297_ek.pdf
Uygun, S. (2003): “Türkiye’de Dünden Bugüne Özel Okullara Bir Bakış (Gelişim ve Etkileri)”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, C: 36, S:1-2, s. 107- 120

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑