Emek Gençliği’nin Şubat ayı ortasında başlayan 4. Genel Konferans süreci, 1-2 Nisan 2006 tarihlerinde toplanan Merkezi Konferans ile tamamlandı. Konferans süreci boyunca Emek Gençliği örgütleri, Türk ve Kürt milliyetinden işçi, işsiz, öğrenci, köylü gençlik kesimleri içerisinde yürüttüğü çalışmanın ilerleyen yönlerini, zayıflıklarını ve eksikliklerini değerlendirdi. 3. Genel Konferans’tan bugüne gelen dönem boyunca süren mücadele ve örgütlenmesini, Türk ve Kürt gençliğinin mücadele ve örgütlenmesinin ihtiyaçlarını, sunduğu olanaklara ve bu olanakları ne kadar değerlendirebildiğine bağlı olarak gözden geçirdi ve bu üç yıllık sürecin muhasebesini yaptı. Her düzeydeki yönetici komitelerini demokratik bir tarzda, seçimler yaparak yeniledi. Emek Gençliği, Konferans sürecindeki tartışmaları, bir günlük Bölge Konferansı ve iki gün süren Genel Konferans’ın değerlendirme ve kararlarını, çerçevesini yeniden çizdiği görev ve sorumluluklarını bir sonuç bildirgesi ile bütün Türk ve Kürt gençliğinin bilgisine sundu.
Bu yazıda, Emek Gençliği 4. Genel Konferans sürecinin ortaya çıkardığı sonuçları çeşitli yönleriyle ele alıp, işçi sınıfı ve emekçiler açısından olduğu gibi, gençliğin de önderi olan işçi sınıfının devrimci partisinin belli başlı sorumluluklarına dikkat çekeceğiz.
CANLI BİR KONFERANS SÜRECİ VE TALEPLER İÇİN MÜCADELENİN ÖNEMİ
Daha önceki Emek Gençliği Konferans süreçlerinde olduğu gibi, 4. Genel Konferans süreci de, genel olarak, Emek Gençliği’nin bütün gençlik kesimleri içerisinde sürdürdüğü çalışmada bir canlanma, derlenip toparlanma yaratmıştır. Konferans sürecinin, dünya ve Türkiye gündeminde yer alan sosyal, siyasal ve kültürel gelişmelerle birlikte, gençlik kesimlerinin somut talepleri etrafında yürütülen günlük çalışmanın bir parçası olarak ele alınması, gençlik kitlelerine yapılan Konferans’a katılım çağrısının kapsayıcılığı vb. açılardan ortaya konan pratik tutum, bunda belirleyici olmuştur.
“Kurtlar Vadisi Irak” filminin vizyona girmesiyle canlanan Irak’ın işgali ve ABD karşıtı mücadeleye ilişkin tartışmalar, Türk ve Kürt gençliğinin anti emperyalist mücadele birikimi ve bunun günümüz gençliği tarafından doğru temelde kavranmasına yönelik bir çalışma, genç işçilerin hak alma ve sendikalaşma mücadeleleri, 2006 Newroz etkinlikleri öncesi başlayan ve sonrasında Diyarbakır’da çocukların öldürülmesine kadar varan milliyetçi-şoven kışkırtma ve provokasyonlara karşı tutum alma, Fransa gençliğinin yeni iş yasası düzenlemelerine karşı sürdürdüğü mücadele ve direnişinden öğrenme, gençlik kitlelerinin dikkatini buna çekme vb. iç ve dış gelişmeler, Konferans sürecinin gündemini tayin eden olay ve olgular arasında başta gelenleridir.
Bütün bu yaşananlar ve tek tek çeşitli gençlik kesimlerinin yerel düzeydeki sorunlarına ve taleplerine ilişkin bir kitle çalışması, mücadele ve örgütlenmesi perspektifi ile Konferans çalışmalarının sürdürülmesinin önemi, Konferans sürecinin başında bir kez daha vurgulanmıştır. Bu anlayışla, gençlik yığınlarına güncel politik gelişmeler, acil ve somut talepleri temel alarak seslenen, gençlik kitleleri içerisinde güvenle ve kararlılıkla düşüncelerini dile getiren, açık çağrılarla gençliği birleşmeye ve mücadeleye davet eden, kendisinin de gençliğin ana gövdesinin bir parçası olduğunu bilerek, çevresinde etkin olan bir tarzın çalışmaya hakim kılınması için, dünden daha ileri bir çaba sergilenmiştir.
Konferans sürecinin bu anlayışla ele alınması; dar, kısır ve gençlik yığınlarının gündeminden kopuk, verimsiz bir iç tartışmanın değil; canlı bir çalışmanın içerisinde konferansların yapılmasının belirleyici tarafıdır. Bu çalışmanın özellikle orta öğrenim gençliği içerisinde canlı bir karşılık bulması, Emek Gençliği Konferansları’nda, orta öğrenim gençliğinin dikkat çekmesini de beraberinde getirmiştir.
Başta ortaöğrenim gençliği içerisindeki Emek Gençliği grupları olmak üzere, Konferans sürecini EMEP (Emek Partisi)’in ortaya koyduğu anlayışla ele alıp, çağrılarını buna uygun yapan ve pratik tutumuyla bu anlayışa uygun hareket eden Emek Gençliği grupları, işçi, işsiz ve öğrenci gençlik kesimleri içerisindeki mücadele ve örgütlülüklerini ilerleterek, bu süreçten güçlenerek çıkmıştır. Kimi illerde, bir lisede 100’ün üzerinde gençle konferansını yapan, ilk defa çağrı yapılan bir mahallede 40 gençle bir araya gelip örgüt kuran, çeşitli sektörlerden 30-40 işçi gençle Konferans toplantıları yapan Emek Gençliği gruplarının varlığı, bunun örneklerini oluşturmuştur. Bu alanlardan seçilmiş delegelerin, il Konferansları’nda ve Merkezi Konferans’ta yaptıkları değerlendirmeler, kararlılık ve heyecanları olumlu olduğu kadar, yukarıda ortaya konan tarzın çalışmaya hakim olduğu koşullarda nasıl bir ilerleme sağlanacağının somut olarak görülmesi açısından da öğreticidir.
Yine bu sürecin, örgütsel bir kapsayıcılıkla birleşmesi ve “Kimler Emek Genci’dir” sorusuna, “Emek Gençliği’nin çağrılarına yanıt veren ve çalışmalara katılıp, mücadeleye atılan her genç Emek Gençliği üyesidir” şeklindeki temel yaklaşımla yanıt verilmesi, bu yaklaşımın bütün parti ve gençlik örgütlerine hakim olması için ısrar edilmesi, altı çizilmesi gereken bir diğer önemli noktadır. Konferans sürecinde yaşanan tartışmalarda bir kez daha görüldüğü gibi, birçok genç, kimlerin Emek Gençliği’ne üye olabileceği konusunda, sadece kendi dar deneyleri ile sınırlı yanıt vermektedir. Dahası, bu durum, parti yöneticileri arasında da görülebilmektedir. Emek Gençliği’ne kimlerin üye olabileceği (katılabileceği), tek tek kişi veya gençlik gruplarının öznel değerlendirmeleriyle değil, partinin, dünya ve Türkiye gençliğinin mücadele ve örgüt birikimi ışığında ortaya koyduğu bu nesnel kritere göre şekillenmelidir. Bugünün ihtiyacı, bu kriterlerin yeniden tartışılması değil, gereğinin yapılması ve bütün bir çalışma ve örgütlenmenin bu anlayışla sürdürülmesidir. Emek Gençliği 4. Genel Konferansı’nın bu açıdan da öğretici sonuçları olmuştur.
EMEP’in ve Emek Gençliği’nin, Türk, Kürt gençlik yığınları içerisindeki çalışma ve örgütlenmeyi bu kritere uygun olarak sürdürmeleri, gençliğin mücadelesi açısından ilerletici olacaktır. Bunun esas sorumluluğunun ise, partinin her düzeydeki örgütlerinin omuzlarında olduğu, bu anlayışın gençlik çalışmasında hakim bir tarz haline gelmesini parti örgütlerinin sağlayacağı ve bunun, gençliğe önderlik etmenin vazgeçilmez bir parçası olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
KİTLE ÇALIŞMASI, KİTLE ÖRGÜTLERİNE YAKLAŞIM, İSTİKRAR VE ISRAR
Konferans süreci, öncesi ile de birlikte ele alındığında, Emek Gençliği örgütlerinin, özellikle ortaöğrenim ve üniversite gençliği içerisinde belirli bir yaygınlığa sahip olan kitle örgütlerinde çalışma, bu örgütlerin faaliyetlerine yön verme, buralarda mevzi edinme ve buraların gençliğin mücadelesini ilerletecek bir işleve sahip olmasını sağlama konusunda olumlu bir yönelime girdiğini göstermiştir. Bu olumlu gelişimi devam ettirmek, kalıcı ve yaygın hale getirmek açısından, belli başlı noktalara dikkat çekmek bir ihtiyaç durumundadır.
1 – Üniversite gençliği içerisinde çalışma yürüten Emek Gençliği gruplarında, Öğrenci Temsilciler Konseyi (ÖTK)’ne ilişkin küçümseyici, “ÖTK’lardan mücadele örgütü olur mu?”, “Konseyler anti demokratik seçiliyor, bizim çok fazla müdahale etme şansımız yok” vb. şikayetlenen, yakınmacı ve öğrenci örgütlerinin önemini kavramaktan uzak eğilimler ortaya çıkabilmektedir. Benzer eğilimleri kol, kulüp, topluluk vb. “özel ilgi alanlarına” hitap eden öğrenci örgütleri açısından da görmek mümkündür. Ancak, konferans süreci göstermiştir ki, Emek Gençliği bu tür eğilimlere prim vermeyecek ve bu öğrenci örgütlerinin, üniversite gençliğinin mücadelesini ilerletecek dinamikler olmasını sağlayacak bir birikime de sahiptir. Henüz bugün istenilen düzeyde olmasa ve mevcut olanaklara denk düşmese de, çeşitli üniversitelerde azımsanmayacak sayıda ÖTK temsilcisi gencin Emek Gençliği saflarında mücadele ettiği bilinmektedir.
Bu açıdan yaşanan darlıkları, sekter ve özgüvenden yoksun tutum ve anlayışları, hangi pratik gerekçeyi öne sürerek ortaya çıkarsa çıksın, değiştirmek ve doğru bir yaklaşımla bu öğrenci örgütleri içerisinde çalışmak, Emek Gençliği’nin temel ve vazgeçilmez bir ilkesidir. ÖTK’ların bir öğrenci örgütü olarak etkin hale gelmesi, yükseköğrenim gençliğinin taleplerine sahip çıkması, üniversite yönetimlerine katılarak, demokratik bir işleyişe sahip olması, dünya ve Türkiye’de yaşanan gelişmelere, gençliğin çıkarlarına uygun, halktan, toplumdan yana bir tavır koyması; “o tarafa-bu tarafa” yalpalayarak değil, cesaretle ve kararlılıkla bu örgütlerde yer alıp, üzerine düşeni yapmakla mümkün olacaktır. Bunun için de, üniversiteye gelen her yeni “kuşağın” ÖTK’lara ilişkin Emek Gençliği’nin tutumunu yeniden ve yeniden tartışmaya, “test etmeye” ihtiyacı yoktur. Yapılması gereken, Emek Gençliği’nin mücadele birikimine uygun olarak, kendi eyleminden öğrenmek ve bu örgütlenmelerde yer alarak, başarılı olmak için sabırla çalışmaktır. Her tür burjuva, gerici, milliyetçi akımın bu örgütler üzerindeki etkisini ve binlerce gence yönelmiş propagandasını boşa çıkarmak için çok yönlü ve militan bir çalışma yürütmektir.
Kol, kulüp, topluluk vb. “özel ilgi alanlarına” dayalı öğrenci örgütleri için de bu yaklaşım esas olmalıdır. Bu tür öğrenci örgütlerinin onlarcasının olduğu üniversitelerde, 5-10 genç bir araya gelerek yeni bir oluşuma gitmek yerine, etkin ve ilgi odağı olan, azımsanamayacak sayıda üyesi bulunanlarından başlayarak, içlerine girip çalışmak, temel perspektif olmalıdır. Olmayan yerlerde, açık çağrılar ve kapsayıcı bir pratik tutumla bu tür örgütlerin kurulmasını sağlamak, bir bütün olarak bu örgütler üzerindeki yönetim baskısına karşı mücadele etmek, bunun için pratik etkinlikleri fiilen yapabilir bir kararlılıkla hareket etmek, Emek Gençliği’nin devrimci karakterinin bir gereğidir.
Bu açıdan Emek Gençliği Konferansları’nda, yapılan pratik etkinlere dair verilen örneklerin çarpıcılığı, yakın tarihte yükseköğrenim gençliğinin gençlik mücadelesini ilerletici çıkışlarında bu öğrenci örgütlerinin (en başta da ÖTK’ların) üstlendiği işlev (Savaş karşıtı eylemler, eğitim fakültelerinde formasyon uygulamasına karşı verilen mücadele, dönem sonu şenlikleri, yarışmalar gibi organizasyonlar vb.) yeterince somut veriyi gözler önüne sermektedir. Dahası, 4. Genel Konferans’ın kararları bu yönüyle açık ve nettir. Parti ve gençlik örgütleri, bu kararların uygulanması için özen ve dikkati elden bırakmamalıdır.
2 – Yükseköğrenim gençliği içerisindeki öğrenci örgütlerinin benzerleri, kendine has özgünlükleriyle birlikte, ortaöğrenim gençliği içerisinde de mevcuttur. Bunlara, Okul Aile Birlikleri, eğitsel kol faaliyetleri, öğrenci-veli dernekleri vb. oluşumlar da eklenebilir. Ortaöğrenim gençliğinin konferans sürecindeki canlı ve coşkulu katılımı düşünüldüğünde, bu tür örgütlenmelerde Emek Gençliği’nin etkisinin düzeyi/yetersizliği bir çelişki oluşturmaktadır. Bu çelişkiyi giderecek bir tutumla dönem sonuna kadar çalışmaların sürdürülmesi ve yeni dönemde bu öğrenci örgütlerinin çalışmalarının güçlendirilip yaygınlaştırılması, ortaöğrenim gençliği içerisinde gözlemlenen politikleşme eğiliminin kalıcı ve istikrarlı bir mücadele geleneği oluşturması açısından ihmal edilemez. 4. Genel Konferans’ın kararları, bu açıdan da, önemle takip edilmesi gereken durumdadır.
Burada, özellikle bir gerçeğin altını çizmekte fayda var. Ortaöğrenim gençliğinin mücadelesinde teknik-meslek liselerinin yeri ve önemi, konferanslarda dikkat çekilmiş olsa da, sürekli gündemde olmalıdır. Özellikle EMEP örgütleri, bu alandaki partililer, teknik-meslek liselerindeki gençliğin kazanılmasını Emek Gençliği örgütlerine bırakamazlar. Maalesef bugünkü tablo, büyük oranda buna işaret etmektedir. Bu liselerin önemi, bunun nedenleri birçok yönüyle ve çeşitli vesilelerle defalarca vurgulanmıştır. İlerlemek için gerekli olan tutum değişikliği, esas olarak, parti örgütlerinden başlamalıdır.
3 – Gençliğin kitle örgütleri açısından önemli bir deneyim de, mahalle-semt gençliğinin örgütlenmesi açısından gündeme gelen “Gençlik Evleri” örgütlenmesidir. Yakın geçmişte “her derde deva” bir örgütlenme gibi algılanan, gençlik yığınlarının mücadeleye çekilmesinde esas olanın taleplerin ve çalışmanın zenginliği değil de, örgüt biçimleriymiş gibi algılanmasına yol açan bu deneyimleri de unutmamak gerekir. Mahalle-semt gençliği içerisinde yaygın olan, spor kulüpleri, yöre dernekleri vb. ile birlikte düşünüldüğünde, bu tür örgütlenmeler içerisinde Emek Gençliği’nin etkin olması, buralarda bir araya gelen gençlerin, talepleri için mücadeleye seferber edilmesi, aynı zamanda, bu gençlik kesimleri içerisinde dayanışma, birlik, paylaşma duygularının ilerletilmesi ve çok yönlü bir aydınlanmanın teşvik edilmesi, elbette ki, Emek Gençliği’nin sorumlulukları arasındadır.
Ancak, mahallerde gençlerinin kendi girişimleri ve çabalarıyla oluşmayan veya bu tür oluşumlar çeşitli geri yönlerine rağmen mevcutken, belli sayıdaki Emek Genci’nin çıkıp kendilerinin bu tür örgütler kurmaya yönelmeleri, bu tür örgütlerin Emek Gençliği’nin yerine geçirilmesi vb. eğilim ve tutumların bir kazanım sağlamadığı, Konferans sürecinde yapılan değerlendirmelerle de bir kez daha görülmüştür.
4 – Bir süredir, genç işçi yığınları içerisindeki çalışmanın zayıflıklarına dikkat çekilerek, bu alandaki çalışmaların güçlendirilmesi için Konferansın çalışmalarının bir fırsat olarak değerlendirilmesi tutumu, kısa sürede belirli yönleriyle olumlu sonuçlar vermiştir. Özellikle büyük kentlerde, tekstil, ağaç, metal yan sanayi, tarım vb. sektörlerde genç işçilerin örgütlenmesine yönelik sürdürülen çalışmalarda, Konferans süreciyle birlikte belirli bir canlanma yaşanmıştır. Buralarda yapılan konferans toplantılarından seçilen delegelerin, il Konferansları ve Genel Konferans’ta dünden daha ileri düzeyde temsil edilmeleri, çalışmaların istikrara kavuşması ve ilerletilmesi açısından önemli bir dayanaktır.
Gençlik dergisinin genç işçilerin sorunları, ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçları, mücadele ve örgütlenme çabalarına daha fazla yer vermesi, bunun için bütün Emek Gençliği örgütlerinin daha ileri bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesi vb. yönleriyle, genç işçi delegelerin dikkat çektiği konular, ilerlemenin diğer dayanaklarına işaret etmektedir. İşçi gençlik çalışması açısından, 4. Genel Konferans’ın ortaya koyduğu kararlılığı sürdürmek ve seferberlik çağrısının gereğini yerine getirmek, sadece gençlik örgütlerinin değil, parti örgütlerinin de temel dikkat noktası olmalıdır. Sınıfın partisinin, sınıfın gençliğini kazanmasının, parti çalışmasının ilerleyip, güçlenmesinin vazgeçilmez parçası olacağı gerçeği, EMEP’in 4. Kongre kararları arasında yer almaktadır.
Genç işçilerin, derneklerde, genç işçi birliklerinde örgütlenmesine ilişkin yapılan değerlendirmelerde geçmişin birikiminin gösterdiği şu gerçeği asla gözardı etmemek gerekir: Sanayi sitelerinde, atölyelerin yoğun olduğu bölgelerde yürütülen çalışmaların asıl dikkat noktası, talepler etrafında yaygın bir aydınlatma faaliyeti ve örgütlenmedir. Bu çalışma etrafında birleşen uyanış içerisindeki bilinçli genç işçilerin çeşitli örgütlenme araçlarını gündeme getirmeleri doğaldır. Bu durumda, uzun uzadıya “şu mu olmalı, bu mu olmalı” tartışmaları yapmanın bir faydası yoktur. Karar, Emek Gençliği’nin değil, mücadeleye yönelmiş genç işçilerin kararı olmalıdır. İşin ciddiyet ve kararlılığını, kapsayıcılığını gözeterek hareket etmek, genç işçilerin örgüt kurma olgunluğunun yakalandığı her alanda, dernek, birlik vb. örgütlerinin kurulmasını teşvik etmek, bunun için her tür yardımı ve katkıyı sunmak ise, Emek Gençliği’nin sorumluluğudur.
5 – 4. Genel Konferans süreci, aynı zamanda Bölge Gençlik Örgütü’nün Konferansı’nı gerçekleştirdiği bir süreç oldu. Bölge Gençlik Konferansı, illerden demokratik seçimlerle belirlenen delegelerin katılımıyla, Genel Konferans’tan bir hafta önce gerçekleştirildi. Yukarıda ve bu yazı boyunca ortaya konulan değerlendirmeler, Bölge gençlik çalışmamız bakımından da geçerli olmak üzere, Kürt gençliğinin kitlesel politik örgütü olma yolunda daha ileri adımlar atan Bölge Emek Gençliği Örgütü, hem perspektif bakımından, hem de pratik adımların atılması bakımından yenilendi, genişledi ve güçlendi.
Üniversiteler ve liselerdeki öğrenci gençlik, işçi, işsiz, semt ve köylü gençlik içindeki çalışmanın ele alındığı Konferans’ta, Bölge’de süren ulusal baskıya karşı mücadele ve olanakları değerlendirildi. Bölge gençliğinin, Kürt gençliğinin ulusal demokratik taleplerinin kazanılması, dil, kültür, kimlik ve siyasal hakların her koşulda savunulması ve kazanılması için mücadeleyi hedefine koyan Bölge Gençlik Örgütü, mücadele araçlarının zenginleştirilmesi, Kürt ulusal hareketi gençliği ile güç ve eylem birliği içinde olmak, saldırıların püskürtülmesi için kitlesel gençlik hareketinin yaratılması gibi bir çok sorunu değerlendirdi, sonuçlar çıkardı ve kararlar aldı.
Bölge Konferansı ve 4. Genel Konferans sürecinde, Emek Gençliği’nin, Kürt sorunu, Kürt gençliğinin örgütlenmesi, Kürt, Türk gençliğinin ortak mücadelesi, Türk gençlerinin, Kürt gençlerinin altında ezildiği ulusal baskı, inkar ve şiddetten kurtuluş için sürdürdüğü mücadeleye destek verme ve mücadeleyi ortaklaştırma gibi alanlarda dünden daha ileri bir noktada olduğu görüldü. Emek Gençliği, her ulustan gençliğin kitlesel politik örgütü olma yolunda daha ileri adımlar attığını, birikim ve olgunluk düzeyi bakımından önemli bir mesafe kat ettiğini gösterdi.
Daha önce gerçekleştirilen ODTÜ-Dicle Üniversitesi buluşmasının benzerlerinin örgütlenmesi, Konferans kararları arasında yer alıyordu. Konferansın hemen ardından bu karar hayata geçirildi. İstanbul ve Ankara üniversitelerinden öğrencilerin Diyarbakır’a yaptıkları ziyaret, 23 Nisan vesilesi ile, Türk anne ve çocukların Diyarbakır’da yaşamını kaybeden çocukların ailelerini ziyaret etmesi vb. etkinlikler, Türk ve Kürt gençliği ve iki halk arasında enternasyonal duyguların güçlenmesine hizmet eden somut adımlar oldu. Bu tür etkinlikleri zenginleştirmek ve çoğaltmak, özellikle Türk gençliğine yönelik, milliyetçi, şoven propaganda ve kışkırtmalara karşı cesaretle mücadele etmek, Türk ve Kürt gençliğinin anti emperyalist mücadelesi açısından ilerletici olacağı açıktır.
6 – Bir bütün olarak ele alındığında, gençlik yığınları içerisinde bugün için ağırlıklı olarak yerel düzeylerde örgütlenmiş ve farklı birçok ilgi alanı veya ihtiyaçtan kaynaklı olarak ortaya çıkmış, mesleki, kültürel, sportif, akademik nitelikler taşıyan çeşitli örgütler vardır. Bunlar, çoğunlukla çeşitli renklerden burjuva ideolojik-politik akımların şu veya bu düzeyde etkilediği büyük bir gençlik kitlesini içinde barındırmaktadır. Ancak bu gençlik kitlesi, mevcut bu tür örgütlenmelerde bir arayışın, yaşamın zorlukları karşısında bir paylaşım ve dayanışmanın, bir şeyler öğrenerek kendisini geliştirme ihtiyacının ürünü olarak da bir araya gelmektedir. Dolayısıyla buralara girip, cesaretle, inisiyatifli, istikrarlı, ısrarlı ve zengin/yaratıcı bir anlayışla çalışmalara katılmak; çalışma içerisinde egemen politik etkiyi kırmak ve değiştirmek, burada bir süreklilik ve birikim yaratmak, kitle çalışmasında ve gençlerin oluşturduğu örgütlere yaklaşımda vazgeçilmez bir tarz olmalıdır.
İhtiyaç olan yerlerde ise, bu türden yeni örgütlenmeleri, en küçük birimlerde (mahalle, okul, bölüm, sanayi sitesi vb.) gençliğin mücadeleye atılan kesimlerinin, kendilerinin sorumluluk alarak kurmalarını teşvik etmek gerekir. Bunun için gerekli maddi olanakların oluşturulmasında özellikle muhtarlıklardan belediyelere kadar, her düzeydeki yerel yönetim birimlerinden talepte bulunmak, zorlamak ve daha kurulurken, bir mücadele, dayanışma ve etkin bir yapı olarak doğması için çalışmak gerekir. Kimi istisnaların varlığının bu gerçeği değiştirmeyeceğini unutmamak gerekir. Ancak böyle bir anlayış ve pratik tutumla, gençliğin kitlesel mücadele ve örgütlenmesinin ilerletilmesinin sağlanabileceği, akıldan çıkarılmamalıdır. Ötesi, her yerel alanın kendi özgün koşullarını görüp, gözeterek atılacak pratik adımların belirlenmesi ve bu adımların kararlı, istikrarlı, ısrarlı bir çalışmanın adımları olarak atılmasının sağlanmasıdır.
ÇALIŞMANIN ZENGİNLİĞİ VE GENÇLİĞİN EĞİTİMİ
Konferans sürecinden parti örgütlerinin çıkarması gereken önemli sonuçlardan birisi de; gençlik çalışmasının zenginliğinin ve gençliğin çalışma içerisinde eğitiminin öneminin hâlâ göz ardı edilebildiği gerçeğidir.
Egemen sınıflar, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel birçok yönden gençliği kuşatma altında tutmak, enerjisini ve yaratıcılığını bir yandan sistemin ihtiyaçlarına uygun şekilde kullanırken, bir yandan da bozuşma ve yozlaşmaya sürükleyerek edilgen hale getirmek için çok yönlü bir çaba içerisindedir. Bunun için, gençliğin her tür yaratıcı ve üretken çabasını, şu veya bu renkten burjuva ideolojisi veya akımı içerisinde öğütmek; bireyciliği, çıkarcılığı, rekabeti, piyasanın değer yargılarını ve kurallarını tek geçerlilik olarak sunmak için, akla gelen her türlü aracı kullanmaktadır. Dahası, burjuvazinin gençliği içine sürüklediği yaşam tarzı ve değerler sisteminin kötülüklerini ve yıkıcılığını saymakla bitiremeyiz.
Ancak, Konferans süreci bir kez daha göstermiştir ki, parti örgütlerinin gençliğe önderliği ve yardımı, gençliğin, burjuvazi tarafından bu kuşatılmışlığı içerisinde, somut taleplerinden ve gelecek arayışına bağlı olarak içine girdiği uğraşlardan kalkarak; yaşadığı sistemi, kaynaklarını, bugününü ve geleceğini doğru yorumlaması, içine itildiği durumun gerçek nedenlerini görüp, doğru neden-sonuç ilişkileri kurması, gelecek arayışının gerçekçi temellerini görebilmesini sağlayacak bir zenginlik ve eğiticilikten henüz uzaktır. Dahası gençlik çalışmasına ilgi, çoğunlukla dar pratikçi, sadece parti çalışmasının şu veya bu alandaki pratik ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlıdır.
Parti örgütleri, gençliğe önderlik ve yardımın bu olamayacağını, gençliği kazanacak bir çalışmanın zengin ve çok yönlü bir çalışma olduğunu sadece genel olarak bilmek ve dile getirmekle yetinemezler. Dolayısıyla bugünkü dar, sınırlı tutumla, egemen sınıfların ve onlara bağlı güç odaklarının gençlik yığınlarının yaşam ve düşüncesinde yarattığı tahribat ve yıkımı ortadan kaldırmak mümkün değildir.
İşçi, işsiz, öğrenci, köylü bütün kesimlerden Türk ve Kürt gençliğinin bulunduğu alanlardaki durumunu yakından bilmek, eğilim ve duygularını görmek, anlamak ve gençliğin bugün ve geleceğine dair arayışının sunduğu olanakları görmekte ustalık ve hakimiyet hayati önemdedir. Bu konuda yetkinleşmek; hem Emek Gençliği’ne güç ve cesaret verecek doğru bir pratik önderlik yapabilmek açısından, hem de gençliği kazanmanın esas sorumluluğunun partiye ait olduğu gerçeğinin gereğini yerine getirmek açısından bir zorunluluktur. Bu, aynı zamanda, gençliğin eğitiminin de temel halkasıdır.
Emek Gençliği 4. Genel Konferans süreci, çarpıcı bir şekilde bir kez daha göstermiştir ki; gençlik örgütünün “parti bizi eğitsin”, parti örgütlerinin de “gençler, daha fazla okumalısınız” tutumlarıyla, gençliğin eğitim ihtiyacına yanıt vermek imkansızdır. Bir yandan yukarıda vurgulandığı gibi, gençlik çalışmasına zengin ve çok yönlü bir pratik önderlik ve yardım yapılırken, öte yandan organlar ve birim grupları temelinde gençliğin ideolojik-politik eğitimi için planlı ve hedefli bir eğitim çalışması bir tarz halini almalıdır. Sınıfın devrimci partisinin, her zamankinden daha fazla ısrarla üzerinde durduğu sosyalizmin tarihsel ve bilimsel birikiminin Emek Gençliği kuşakları tarafından öğrenilmesi, ancak böyle bir anlayış ve pratik tutumla mümkün olacaktır.
Bu noktada, bir dönem önce, özellikle üniversite gençliği içerisinde, genç aydın kuşaklarının kazanılmasında Emek Gençliği’nin bir “fikir hareketi olması” konusunda yaşanan tartışma ve ortaya çıkan tabloya dair birkaç önemli hususu da vurgulamak gerekir.
Yükseköğrenim gençliği başta olmak üzere, gençlik yığınları içerisinde ideolojik mücadelenin ve çalışmanın bilimsel niteliğinin ilerletilmesinin önemine dikkat çekmek amacıyla sivriltilen “fikir hareketi olma” konusu, başlangıçta çokça lafı edilen ancak pratik çalışma açısından somut adım atılmayan, bu anlamıyla da neyin kastedildiğinin çok da anlaşılamadığı bir konu olmuştur.
“Fikir hareketi olmak”tan kastedilen yaklaşımı; gençlik yığınlarının acil ve somut talepleri etrafında bir çalışma sürdürülürken, bu çalışmanın, gençliğin içine itildiği durumun burjuva ideolojik temellerinin gençlik tarafından kavranmasıyla birleştirmek, dünyada ve Türkiye’de olup bitenlerin, işçi sınıfının bilimsel dünya görüşünün, diyalektik ve tarihsel materyalizmin birikimi ışığında anlaşılır hale gelmesini sağlamak, bilimin bütün alanlarında bilimsel sosyalizmi savunmak ve bu açılardan özellikle üniversite gençliği içerisindeki çalışmanın niteliğini yükseltmek olarak özetleyebiliriz.
Bugün üniversitelerdeki çalışmanın bu konuda hâlâ önemli zayıflıklar içerdiği, Konferans sürecinin de gösterdiği bir durumdur. Ancak dünden farklı olarak, üniversite çalışmasının, bilimsel-akademik tartışmalara, etkinliklere ve organizasyonlara daha fazla ağırlık verdiğini de söylemek gerekir. Üniversitelerde düzenlenen bilim kongreleri, bilim şenlikleri kapsamında düzenlenen etkinlikler, akademik ve mesleki tartışmalara ilgi, bugün gelinen noktada dünden daha ileri durumdadır. İktisat, sosyoloji, eğitim, felsefe vb. alanlardaki kongrelere katılım, nükleer enerji ve çevre sorunlarından, dış politika alanındaki gelişmelere ilişkin tartışmalara ilgi, meslek odaları ve birliklerinin etkinliklerinden, akademik forumlara, “Bilim ve Düşünce Kitabı” etrafında seminer ve tartışmalar örgütlemeye verilen önem vb. bunun bir göstergesidir. Yine kimi illerde, sayıları az olsa da, öğretim üyelerinin ve özelikle genç akademisyenlerin Konferans toplantılarına katılmaları, olumlu ve ilerletilmesi gereken bir yöndür. Dolayısıyla, lafını etmek değil, somut adım atmak açısından, düne göre daha ileri bir tutum olduğunu söylemek, abartı olmayacaktır.
Yakın dönemin ve Konferans sürecinin gösterdiği tablonun bu olması, elbette, maksadın hasıl olduğu anlamına gelmiyor. Dahası, üniversite çalışmasının ihtiyacı ve olanaklar düşünüldüğünde, yetersiz ve henüz cılız bir düzeyde olunduğu açıktır.
Burjuvazinin üniversiteleri içine ittiği tabloyu kısaca da olsa hatırlamak, durumun anlaşılması açısından yararlı olacaktır. ’90’ların başında TÜSİAD’ın formüle ettiği “Üniversite Reformu” bugün bütün yönleriyle, çarpıklıkları ve çarpıcılığıyla birlikte ortadadır. “Elit-seçkin üniversite ve kitle üniversitesi” ayrımı somut olarak gerçekleşmiştir. 18 ilde kurulması planlanan yeni devlet üniversiteleri ile, özel üniversitelerdeki yaygınlık ve teşvik, bu ayrımı daha da belirginleştirmektedir. Devlet üniversitelerindeki altyapı sorunları, nicelik ve nitelik olarak öğretim üyelerinin durumu, egemen güç odaklarının kadrolaşma ve etkinlik mücadelesi, akademik takvim, müfredatın içeriği ve bir bütün olarak uygulanan eğitim sistemi, bu ayrımı derinleştirmektedir. Bir yandan devlet üniversiteleri ve özel üniversiteler arasındaki ayrım-uçurum keskinleşirken, öte yandan az sayıdaki devlet üniversite ile diğerleri arasında da ayrım belirginleşmiş durumdadır. Bu tabloya, ilerici, bilimden yana akademik kadroların azlığı, üzerlerindeki baskı ve durumun değişmesi konusundaki umutsuzluğunu da eklediğimizde, avantajlar ve dezavantajlardan oluşan durumu özetlemiş oluruz. Bu özet tablo bile, üniversite çalışmasında, çeşitli acil ve somut talepler için mücadele ile bilimsel, demokratik üniversite mücadelesinin nasıl iç içe geçtiğinin somut ve çarpıcı bir göstergesi durumundadır.
Dolayısıyla, girilen yolda ilerlemek, işi sadece Emek Gençliği’nin omuzlarına bırakmamak ve EMEP’in her düzeydeki örgütünün bir sorumluluğu olarak yaratıcı ve üretken bir çalışma içerisinde olmak, bugünün ve yarının temel bir görevi olmaya devam etmektedir. Dahası, 4. Genel Konferans sürecinden EMEP örgütlerinin çıkarması gereken temel sonuçlardan birisi de, yukarıda altı çizilen konularda çalışmanın zenginliği ve gençliğin eğitiminin sorumluluğunu pratikte parti olarak dünden daha ileri düzeyde omuzlamanın zorunlu olduğu gerçeğidir.
Emek Gençliği’nin ve Türk ve Kürt gençliğinin mücadelesinin anti emperyalist ve bilimsel sosyalizm temelinde ilerlemesi, bu tutuma her zamankinden daha fazla bağlıdır.
EMEK GENÇLİĞİ İÇERİSİNDE PARTİLİ GENÇLİĞİN ÖRGÜTLENMESİ
EMEP’in 4. Kongre sürecinde ve sonrasında, Emek Gençliği Konferans sürecinde, üzerinde en çok durulan konulardan birisi de, Emek Gençliği içerisinde partili gençliğin örgütlenmesidir.
Sınıfın devrimci partisi, gençliğe önderlik ve yardım sorumluluğunu yerine getirirken, bir parti okulu olarak, Emek Gençliği içerisinden genç parti kadrolarının devrim ve sosyalizm bilinciyle eğitilip, kazanılmasını da bu sorumluluğun bir parçası olarak ele almalıdır. Bu konuda, anlayış olarak değilse bile, pratik olarak bir zayıflığın varlığı açıktır.
Emek Gençliği’nin komite ve birim gruplarının sürdürdüğü çalışma içerisinde öne çıkan gençleri partili mücadeleye kazanmak, tutum, alışkanlık ve niteliklerini ilerletip, bu gençleri gençlik örgütü içerisinde parti organlarında örgütlemek, dahası yetişmiş genç parti kadroları olarak, bir anlamda “okuldan mezun ederek” parti çalışmasının çeşitli alanlarında görevlendirmek, hem gençlik örgütünün çalışmasının istikrarı, hem de parti örgüt çalışmasının yeni kadrolarla beslenmesi açısından hayati önemdedir. Zaman zaman, parti çalışmasına kadro aktarmak adına, gençlik örgütünün deneyimli, yetişmiş kadrolarını toptancı bir anlayışla gençlik çalışmasından alarak, gençlik örgütünü zayıflatan tutumların yaşandığı bilinmektedir. Şüphesiz sınıf partisinin örgütleri bu sorumluluğu yerine getirirken, gençlik örgütünün istikrarını, zayıflamamasını en ileri düzeyde gözeterek yerine getirecektir. Emek Gençliği’nin parti okulu olması ve partili genç kadroların yetiştirilmesi ve parti örgütlerinin bu genç kadrolarla güçlendirilmesi sorumluluğu doğru kavrandığında, bu tip yanlışlıklar da yaşanmayacaktır.
Sonuç olarak, Emek Gençliği 4. Genel Konferansı; sadece Emek Gençliği’nin çalışmaları, mücadele ve örgütlenmesi açısından sonuçlar ve sorumluluklar ortaya çıkarmamıştır. En az bir o kadar da, işçi sınıfının ve onun devrimci partisinin gençliği kazanması için yapması gerekenleri hatırlatmış, görev ve sorumluluklarını yenilemiş ve artırmıştır.
İşçi sınıfının ve onun devrimci partisinin gençliği kazanmadan geleceği kazanmayı ve iktidar olmayı başaramayacağının bilinciyle bu görev ve sorumluluklar yerine getirmelidir.