Newroz’u görkemli kutlamalarla geride bıraktık. Ancak yarattığı etkinin ve gösterdiklerinin daha uzun süre tartışılıp değerlendirileceğini belirtmek gerekiyor. Zira, Newroz, hem Kürt halkının süren mücadelesinin gelişim yönü, hem de egemen sınıfların hesapları bakımından önemli veriler sunmuştur.
Her şeyden önce, Newroz kutlamaları, Kürt demokratik hareketini de şaşırtacak veriler sunmuştur. Kürt halkı, işçi emekçi, genç ve kadınlar; birçok gelişmenin, içten ve dıştan baskıların yarattığı sorunları kendi usulünce çözmüş ve birleşik mücadele kanallarını genişletmiştir. Demokratik Kürt hareketinin mücadelenin sorunlarını karşılamada gösterdiği ürkeklik, liberalizm, hesap ve öngörü yetersizlikleri, halk tarafından açık ve eylemli olarak ortaya konmuş ve tutulması gereken yol, daha önce de defalarca olduğu gibi, bir kez daha gösterilmiştir. Görülmüştür ki, askeri cenahtan Newroz öncesi savrulan tehditler, hükümetin baskıcı tutumu, valilerin yasaklama kararları, ‘W’ye ilişkin ve diğer tüm engeller, kışkırtıcı propaganda ve türlü hesaplar Kürt halkının özgürlük tutkusuna ket vuramamış ve ona engel olamamıştır. Kürt halkı, duygu, özlem ve eylemleriyle, Newroz’a yüklediği anlamı bir kez daha çok yalın olarak ve büyük bir olgunlukla açığa vurmuş; efsanede dile getirildiği üzere, zalim Dehak’a karşı mazlum Kawa’nın özgürlük tutkusuyla, tutsaklığı parçalamak arzusuyla alanlara çıkmış ve demokratik bir Türkiye, eşit haklar ve özgür bir yaşam isteğini ortaya koymuştur.
Rahatlıkla söylenebilecek olan, Kürt halkının, bu Newroz’la, üzerinde yükseleceği halkçı ve demokratik zemini güçlendiren bir birikim yarattığıdır. Halkın demokratik ve halkçı taleplerde yoğunlaşması, meşruiyet ve kendisine olan güveni artarak devam ediyor. “Kürt halkı yoruldu”, ‘Kürt hareketi dağılıyor’ ya da ‘yenilgi’ söylemleriyle, bu yönde hesap, öngörü ve beklenti içinde olanlar; Türkiye egemen sınıfları, ABD, AB, uzlaşmacı, işbirlikçi Kürt çevreleri, emek ve halk düşmanı güçlerin hesapları, birinden diğerine, kursaklarında kalıyor. Kürt halkı, Newroz kutlamalarıyla, demokratikleşme mücadelesini daha da ileri taşımak istediğini gösterdi. Özellikle genç kuşak; işçi, işsiz, liseli, üniversiteli gençlik ve orta yaş kuşağı kutlamalara damgasını vurdu ve mücadele bayrağının genç kuşakların elinde, ‘emin ellerde’ olduğunu gösterdi. Süren mücadelede, halkçı ve demokratik damarın ne denli güçlü olduğu, Newroz’la bir kez daha görüldü. Gelişmenin yönü ileriye doğrudur; ve bu, Türkiye’nin demokratikleşmesi, siyasal hak ve özgürlüklerin kazanılması, devrim ve sosyalizm davası için önemli bir kazanımdır. Bu, geleceğin kazanılması mücadelesini güçlendiren önemli bir dayanaktır.
Kürt halkı, 2005 Newrozu’nda, Ortadoğu’yu bölüp parçalamak, halkları birbirine karşı kışkırtarak boğazlatmak isteyen emperyalizme, yoksayıcı, baskıcı Türk milliyetçiliği, ırkçılık ve şovenizme, Kerkük, Musul ve diğer sorunlar üzerinden yaratılmak istenen provokasyonlara karşı, “ilkel” milliyetçiliğe uzak durup pirim vermeden, halkların kardeşliği talebiyle ve mücadele tutumuyla alanlara çıktı. “Savaşa geçit vermeyeceğiz” şiarı etrafında birleşen Kürt halkı, Türkiye egemen sınıflarının şiddet politikalarına, savaş naralarına, operasyonlara, çatışmayı körükleme ve halkları birbirine kırdırma hesaplarına karşı, Newroz’u, halkların barış ve kardeşlik bayramı olarak kutladı.
Newroz kutlamaları, AB’nin Kürtler üzerinde oynamak istediği hesapları bozacak güç ve eğilimi ortaya çıkardı. AB ve Türkiye’nin Kürtler üzerinden yaptıkları hesaplara alet olmayacağını halk ortaya koydu ve demokratik Kürt hareketinin sözcüleri bunu ifade ettiler. Newroz kutlamaları, Kürt sorunun çözümünün, AB, ABD ve başkaca bir güçten gelmeyeceğine, halkın kendi gücüyle, ezilen ve sömürülen kardeş halkların ortak mücadelesiyle gerçekleşeceğine dair güçlü mesaj ve yönelimleri belirgin kıldı. ABD karşıtlığının arttığı Türkiye halkları arasında Kürt ve Türk kardeşliğini güçlendirmenin güçlü dinamiklere işaret etti. ABD karşıtlığını Türk milliyetçiliğine, “Kızıl Elma”cılığa bağlamanın doğru olmadığını, Kürt ve Türk halklarının ortak değerlerde buluştuğunu gösterdi. Kürt sorununun dışarıdan kışkırtmalarla gündeme dayatıldığı, ‘kökü dışarıda güçlerin kışkırtması’ olduğu yalanı, Newrozu’nu milyonların bayramı olarak kutlayan halk tarafından bir kez daha deşifre edildi. Newroz, Kürt halkının, her parçada yaşayan özgürlük özlemiyle dolu kardeşleriyle dayanışma içinde olmak istediğini ortaya koyarak; emperyalizmin oyunlarını boşa çıkarma güç ve potansiyelini açığa çıkardığı gibi, ABD ve Türkiye’nin Barzani ve Talabani üzerinden gerçekleştirmek istedikleri hesapların tutmayacağını gösterdi. Kuşkusuz bölge halklarıyla kardeşçe ilişkiler, emperyalizm, bölge diktatörlükleri ve gerici yönetimlerinin hesaplarına dikkat etme ve uzak durma ve bu hesapları bozma tutumunu da kapsayan anlamlarıyla, savaş karşıtlığı ve halkların kardeşliği vurguları, kutlamaların tayin edici unsurlarıydı.
*
Türkiye metropollerinde ve Bölge’de geçmiş yılların en kitlesel kutlamalarını yaşadık. Son 30 yılın en kitlesel, ve aynı zamanda, talepleri ve iddialarıyla, halkın gidişe müdahalesi bakımından en kayda değer kutlaması gerçekleşti.
Örneğin, Özgür Gündem’de, Delil Karakoçan, “Ne devletten yana, ne de Kürt demokrasi güçlerinden yana böyle bir beklenti vardı.” değerlendirmesi yapmaktadır. (Ülkede Ö. Gündem, 27.03.2005) Ancak belirtmek gerekir ki; bu durum ve gelişme sınıfın partisi tarafından öngörülmüştü. Gelişmenin yönünün ileriye doğru olduğu ve bu yılki kutlamaların, geçen yılları aşarak, demokrasi, barış ve kardeşlik mücadelesini üst boyuta taşıyacağına dair veriler fazlasıyla mevcuttu ve bu mutluluk vericidir.
Newroz’un bu yıl her zamankinden daha kitlesel ve amacına uygun kutlanacağına dair veriler şunlardı:
– Bölgedeki gelişmeler, ABD emperyalizminin Irak’ta içine girdiği çıkmaz, ABD emperyalizmine ve Irak işgaline karşı gelişen halk tepkisi, sanılanın tersine, özellikle Türkiye’de, Kürt halkının ve hareketinin önünü açmaktaydı.
– 17 Aralık süreci, AB emperyalistlerinin gerçek yüzünü daha ileriden açığa çıkarıcı rol oynamıştı.
– Türkiye egemen sınıflarının işçi ve halk düşmanı, IMF ve Dünya Bankası emir-kumandalı politikaları ve bunun yarattığı tahribat, bütün halkların, bu arada Kürt halkının emekçi ve yoksullarını ayağa kaldırıcı içeriğe sahipti.
– AKP’nin halk nezdinde itibar yitimi ve kendi içinde dalaşmalar yaşaması, ona yönelik beklentileri giderici ve ön açıcıydı.
– Özelleştirme ve yağma politikalarına karşı İzmit SEKA işçilerinin 52 gün süren ve bir işçi ve emekçi şölenine, SEKA-Bitlis TEKEL işçilerinin mücadeleci birliği üzerinden Kürt-Türk işçi dayanışması ve ortak eylemine dönüşen direnişi, TEKEL işçilerinin tutumu ve diğer KİT’lerdeki mücadele isteği; hareketlendirici, cesaret verici ve gelecek umutlarını besleyiciydi.
– Henüz cılız da olsa topraksız köylülerin toprak talebi ve toprak reformu isteği, üretici köylülerin hareketi ve Malatya ve Tokat Mitingleri’nde yansıyan işçi sınıfı mücadelesiyle birleşme potansiyeli, aynı şekilde, önemliydi.
– Tarım işçileri içinde mayalanmakta olan mücadele ve örgütlenme isteği, görmezden gelinemezdi.
– İşsizlik ve sefaletin boyutu ve biriken öfke, sendikasız ve sigortasız çalışan milyonlarca Kürt ve Türk işçinin, asgari ücretlinin tepkisi ve örgütlenme isteği, hareketi ve yükselişini beslemekteydi.
– Kamu emekçileri alanındaki gelişmeler, emekçi kadınların yaşadığı, cins, sınıf ve ulusal kaynaklı baskı ve şiddete karşı mücadele potansiyeli, gençliğin üniversitede karşılaştığı baskı, şiddet ve bilimsel eğitim arayışı, üniversiteye girme arayışında perişan düşmüş ve gelecek kaygısı içindeki işsiz gençliğin arayışı, yine ileriye doğru gelişmenin dayanaklarıydı.
– Bir bütün olarak Türkiye halkını, ama fazlasıyla, Kürt halkını, gençliği ve kadınlarını da işsizlik, eğitimsizlik, sağlıksızlık içinde bunaltan iktidarın ekonomik, siyasi, askeri her alanda süren baskı ve şiddet politikalarının yarattığı birikim yaygın tepkileri besliyordu.
– Yetersiz de olsa, demokratik hareketin kazanımları olarak elde edilen Kürtçe’nin az-çok serbestçe konuşulabilir olması, kursların açılması ve radyo-TV yayınları, eski DEP’lilerin zamanından önce serbest bırakılmaları ve –önü kesilmeye çalışılsa da, engellenemeyen– resmi Avrupa platformlarına kadar uzanan toplantılara katılım ve siyaset yapma olanağı vb., Kürt halkı ve hareketinin eskisi gibi yoksayılamaz olması, belirli bir düzeyiyle yakalanan meşruiyetin göstergeleri olduğu kadar, kuşkusuz ön açıcıydı.
– Newroz öncesinde gerçekleşen sokak eylemleri, miting ve gösteriler de, yine, kutlamaların güçlü ve gelişkin olacağına gönderme yapmaktaydı.
Kürt ve Türk işçi sınıfı ve emekçi halkının partisi olarak örgütlenen devrimci işçi partisi, gelişmenin yönünü görerek, propaganda, ajitasyon ve örgütlenme çalışmalarını buna uygun belirlemiştir. Kürt ve Türk işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele eden işçi sınıfının devrimci partisi; Kürt sorunun gelişim yönünün işçi ve emekçi karakterli olduğunu saptamış ve dikkatlerini –öteden beri– buraya yöneltmiştir. Sınıf partisi, dünyada, Ortadoğu’da, Türkiye’de ve Kürt sorunu kapsamındaki gelişmeleri dikkatle izlemekte ve sonuçlar çıkarmaktadır. Türk ve Kürt işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele eden işçi sınıfı partisi, bu kapsamda, olanaklarını Kürt halkının özgürlük mücadelesi için seferber etmekte ve giderek daha fazla araçla sürece müdahale etme arayışını sürdürmektedir: Örneğin, Bölge Örgütü Konferansı’nda yapılan değerlendirmeler ve varılan sonuçlar üzerinden sınıfın partisi, günlük işçi basının rolünü bir kez daha vurgulamış ve 21 Mart günü Bölge baskısına geçerek, yeni dönemin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, yeni düzenlemeler yapmıştır.
Yine, Kürt sorunun giderek sermaye güçlerinin elinden çıktığını, çözüm yeteneğini kesinlikle elinde bulunduran işçi ve emekçilerin, Kürt sorununu çözmek üzere, eskisinden daha ileri düzeyden, emperyalizme, sermaye ve gericiliğe karşı mücadeleye yönelmekte olduğunu tespit eden sınıfın partisi, giderek, buna temel teşkil eden koşulların genişlemesine ve daha elverişli hale gelmesine dikkat çekmiştir.
12-13 Mart tarihlerinde Merkezi Konferansı’nı tamamlayan Kürt ve Türk işçi sınıfının devrimci partisi, şu saptamada bulunmaktadır: “Ortadoğu’da ve Türkiye’de yaşananlara bağlı olarak, Kürt sorununun demokratik halkçı temelde çözümü için mücadele güncelliğini ve aciliyetini sürdürmektedir. Partimiz, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı kayıtsız ve koşulsuz savunmakta, Kürtlerin dil, kimlik, kültür ve diğer demokratik taleplerinin kabul edilmesini, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin vazgeçilmez bir parçası olarak görmektedir.
Bu anlayışla Konferansımız, Kürtlerin demokratik talepleri için mücadelenin ilerletilmesi ve Türk ve Kürt milliyetinden işçi ve emekçi sınıfların bu temelde mücadeleye seferber edilerek, kardeşlik duygularının güçlendirilmesinin önemini bir kez daha vurgulamıştır. Konferansımız, bütün parti örgütlerimizin, Türk kökenli işçi ve emekçilerin Kürt sorunu konusunda aydınlatılması ve eğitimi için çok yönlü bir çalışma sürdürmesi ve bu konuda her olanağı değerlendirmesinin zorunluluğuna dikkat çekmiştir. Partimiz, Kürt ve Türk halkından işçi sınıfının partisi olarak, Kürt halkının durumunu ve karşı karşıya bulunduğu sorunları aşmayı kendi asli sorunu saymaktadır. (…)
İşçi hareketiyle Kürt hareketinin birleşmesi, demokratik anti-emperyalist mücadelenin bu iki temel gücün birleşik mücadelesi olarak ilerlemesi bir zorunluluktur. Buna bağlı olarak, Kürt demokratik hareketinin, anti emperyalist mücadelenin bir bileşeni olarak ilerlemesi için sürdürdüğümüz ortak çalışmalar devam edecektir.”
Devrimci sınıf partisi, Kürt halkının mücadelesinin gelişim yönüne işaret etmekle kalmamış, diğer tüm sorumluluklarıyla birlikte, Newroz kutlamalarında da sapmaz bir tutumda ısrar etmiş, birleşik hareketin yaratılması için çaba sarf etmiştir.
Bu çerçevede, Irak’ın işgalinin yıldönümü olan 19 Mart eylemlerinin Newroz kutlamalarıyla birleştirilmesi için yürüttüğümüz çabalar sonuç vermemiş, bir gün arayla iki ayrı eylem düzenleme zorunluluğunun üstesinden gelinememiştir. Kürt demokratik hareketi, anlaşılır bir nedenle, Newroz hazırlıkları içinde olması nedeniyle, en azından belirli bir katılım sağlayabileceği 19 Mart Irak işgalini protesto mitingine katılmamıştır. Burjuva, küçük burjuva ‘sol’ çevreler ise, Newroz’u doğru değerlendirememiş ve geri bir tutum almışlardır. ÖDP, TKP ve diğer ‘sol’ ve ‘sosyalist’ etiketli gruplar, Kürt sorunu karşısında, Türkiye egemen sınıflarının, şovenizmin etkisinden kurtulamadıklarını ve tutarsızlıklarını, bu süreçte bir kez daha ortaya koymuşlardır. İstanbul’da, 19 Mart Mitingini bir bahane olarak kullanan bu çevrelerin, Newroz kutlamalarında takındıkları tutum, bu akımların işçi sınıfı ve halkın davası karşısındaki samimiyetsizliklerinin göstergesi olmuştur.
Sınıfın devrimci partisi, İstanbul başta olmak üzere, Irak’ın işgalinin yıldönümü olan 19 Mart’ta gerçekleşen tüm miting ve etkinliklere katılmış, geniş katılım için tüm güçlerini seferber etmiş, ancak Newroz’un Kürt halkının özgürlük mücadelesindeki rolünün de bilinciyle hareket etmiştir. Newroz’un Kürt, Türk tüm Türkiye halklarının ortak mücadelesinde önemli bir dönemeç olduğu ve buna uygun ele alınması gereğinden hareket eden işçi partisi, Newroz kutlamaları için tüm olanaklarını seferber etmiş, bu süreci, demokratik Kürt hareketiyle birlikte örgütlemeye yönelmiştir. Burjuva, küçük burjuva parti ve akımlar, ‘sol’, ‘sosyalist’, ‘komünist’ çevreler ise, halk güçlerinin birleştirilmesi yerine, ‘kendi bayraklarını dalgalandırmanın aşkıyla, ayrı ayrı alanlarda “toplanarak” ya da hiç katılmayarak ‘devrimci duruş’ sergilemişlerdir. Bu sözde solcu gruplar, hem 19 Mart mitingi, hem de Newroz’da halka ve geniş işçi yığınlarına “bulaşmama”nın yeni örneklerini vermişlerdir.
ÖDP, TKP vb. çevreler, bu yıl, ‘Kızıl Elmacı’ların rüzgarından etkilendiler. Newroz kutlamalarına ya hiç katılmayarak ya da ‘temsili heyetlerle’ günü kurtarmaya çalıştılar. Kürt halkının ulusal demokratik taleplerini haykırmasından, sembol ve sloganlarıyla eylemlere katılmasından rahatsız olan ve ürken bu çevreleri, Kürt halkının mevcut statüsünün değişmesi için süren mücadele fazlaca ilgilendirmemektedir. ÖDP, AB’nin Kürt sorunundaki önermelerini aşmayan bir tutum sergilerken; TKP, sözde AB’ye karşı, emperyalizm karşıtı amansız mücadeleci kesilirken, Kürt halkının dil, kimlik, kültürel haklar ve siyasal özgürlükler mücadelesini yok saymakta, gerçekte, AB üyeliği kapsamındaki gelişmeleri yeterli bulmakta ve geri kalan talepleri sosyalizme havale ederek işin vebalinden “kurtulmakta”dır. Kürt halkının taleplerini istismar eden AB ve genel olarak emperyalizmin taktikleri karşısında, Kürt halkının taleplerinden uzaklaşmakta, inkarcı ve asimilasyoncu platforma düşmektedir. Dahası bu parti ve akımlar, iki halkın ortak mücadele olanaklarını, işçi ve emekçi hareketindeki gelişmeyi ve yükselme eğilimindeki hareketi sabote eten tutum ve davranışlarda ısrar etmektedirler. Bu çevreler, ‘sağ’cı ve statükocu anlayışlar karşısında eğilmekte, dahası, bu çevrelerle birlik ve ittifaklar kurarak hareket etmekte; ama, sendikaların bileşiminde, Emek Platformu’nda, çeşitli ittifak ve eylemlerde, Kürt halkı ve Kürt demokratik hareketinin varlığından ve temsiliyetinden rahatsız olmaktadırlar. Diğer bazıları ise, ‘Devrimci Newroz kutlamaları’ düzenleyerek, halkın devasa birikimine ve yönelimine sırt çevirmektedirler.
GELİŞMENİN YÖNÜ, BAYRAK PROVOKASYONU, TÜRK VE KÜRT İŞÇİ SINIFININ DEVRİMCİ PARTİSİNİN TUTUMU
Özgürlük Dünyası’nın Nisan 2005 sayısında (sayı no: 155) gelişmenin yönü ve Newroz kutlamalarına ilişkin saptamamız şöyleydi:
“Dolayısıyla, bu Newroz, (…) Kürt halkının özgürlük ve demokrasi taleplerinde daha da ilerlediği, dahası egemen sınıfın tüm şiddet, inkar ve halkları düşmanlaştırma tutumuna rağmen, Newroz’un barış ve kardeşlik bayramı olarak kutlanmasında mesafe alınacağını gösterecektir.”
Kutlamalar bunu gösterdi. Ancak Türkiye burjuvazisi ve sömürü ve baskı aygıtından beslenen egemen sınıfların belirli fraksiyonları, gelişmenin yönünü görerek, Newroz’un ortaya çıkardığı durumu provoke etmek için atağa kalktılar. Kürtlerin yüz yıla yaklaşan ulusal kölelik ve esaret koşullarından kurtuluş mücadelesinin ve ötesinde Kürt halkının karşısına Türk halkını, Türk işçi sınıfını, Bayrağı ve ulusal bağımsızlığın simgelerini seven ve sayan güçleri çıkarmak için harekete geçtiler. ‘Bayrak Operasyonu’, yıllardır süren ve giderek güçlenen demokratik hareketin, kardeşleşme ve ortak mücadelenin yönünü değiştirmek, Newroz’un Kürt halk hareketine, Türk-Kürt kardeşliği ve halk güçlerinin birleşik mücadelesine sunduğu katkıyı etkisizleştirmek üzere, iki çocuğun bayrakla oynaması sağlandıktan iki gün sonra devreye sokuldu.
Türk bayrağının, Türk ve Kürt halkı ve tüm Türkiye halkının ‘Kurtuluş Savaşı’, ‘emperyalizme karşı mücadele’, ‘İşgale edilmiş toprakların kurtuluşu’ adına sahip olduğu değerleri pazarlamak ve egemenliğine malzeme etmekte olan işbirlikçi ve emperyalizm uşağı egemen sınıflar, belirli fraksiyonlarının gerçekleştirdiği ‘Bayrak Provokasyonu’nu, halkları birbirine karşı safa sokmak üzere kullanmak istediler. Oysa, Newroz Bayramı kutlamalarının gerçekleştiği 60 kadar merkezin hiçbirinde, demokratik halkçı duruşu lekeleyen bir tutum görülmemiştir. Çatışmanın yoğun olarak yaşandığı yılların yarattığı psikolojik ortamının, köylerin yakılıp yağmalanmasının, hemen her gün taşınan cenazelerin ve diğer etkenlerin beslediği gerginliğin daha az olduğu koşullarda, demokratik Kürt hareketinin, ilkel milliyetçilik, ırkçı ve şoven yaklaşımlar karşısında sürdürdüğü çabanın da katkısıyla, Kürt halkı, ırkçılık ve şovenizmin beslediği tüm uygulamalara rağmen, olumlu bir duruş sergilemektedir. Ulusal talepli hareketler bakımından, bu, fazlasıyla önemsenmesi gereken bir durumdur, ve bir yönüyle, ürküntü duyulup tersine çevrilmek istenen de budur.
Bölgede yapılan ve geçmiş yılları birkaç kat aşan kutlamaların hiçbirinde Türk halkının değerlerine yönelik bir saygısızlık olmamıştır. Devletten, polis ve silahlı güçlerden gelen baskılara karşı direnme tutumu, hiçbir zaman Türk halkına karşı bir düşmanlığa varmamıştır.
Ancak, başta Türk ve Kürt halkı olmak üzere, tüm Türkiye halkının ortak kazanımı olan ‘Kurtuluş Savaşı’nın, diğer halkları ve onların mücadelesini yok sayarak, ‘Türk Kurtuluş Savaşı’ olarak görülmesi, ülke sembollerinin Türk sembolleri olarak ve diğer halkları inkar ve baskı altına almanın malzemesi olarak kullanma tutumu, “Bayrak Operasyonu” ile bir kez daha su yüzüne çıkmıştır. Kürt halkı ‘Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir rol oynamış; Maraş, Antep, Urfa gibi cephelerde ise, büyük kahramanlık göstermiştir. Ancak ‘kurtuluş Savaşı sonrasında, halkları, ulusları ve onların ulusal değerlerini genç cumhuriyeti tehdit eden ögeler olarak gören egemen sınıflar, Türk milliyetçiliğine sarılmışlardır. Kürtlerin ulusal simgeleri, renkleri ve diğer sembolleri yakılmış, Kürtçe isimler yasaklanmış, hayatın doğal akışı ve yüzyıllardır süren yaşam ırkçı ve şoven bir yaklaşımla alt üst edilmiştir. Kürt halkı semboller ve kültürlerine yapılan saygısızlıkla yaralı bir halk olmasına rağmen, Türk halkının duygu ve düşüncelerine, sembol ve değerlerine karşı saygıyı elden bırakmamıştır. Kurtuluş savaşının sağladıklarına ve onun yarattığı ortak değerlere de saygılıdır. Ancak bu, kuşkusuz, Kürt halkının tarihi, kültürel birikimi ve onun şekillendirdiği sembolleri ve bugün kazanmak istediği özgürlükleri sembolize eden simgelere sahip çıkmayacağı anlamına da gelmez, gelmemektedir.
Her şeyden önce, Türk bayrağının gerici, ırkçı ve faşist güçler tarafından ilerici, devrimci, sosyalist ve demokratik güçlere karşı hangi amaçlarla kullanıldığı bilinmez değildir. Örneğin 12 Eylül zindanlarında sosyalist ve demokratlara, “bayrak” adına işkence edilmiş, zorla İstiklal Marşı söyletilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla baskı aracı olarak ve gericiliğin aleti kullanma, yalnızca Kürt sorununa dair ve Kürt karşıtlığıyla sınırlı değildir; ancak bu yönlü istismarının daha köklü ve geniş bir temele sahip olduğu da kuşkusuzdur. Bu bakımdan, Türk Bayrağı’nı Kürtlerin sembollerini yok sayma vesilesi etme ve burjuvazinin geniş halk yığınlarını peşine takma hesabının aracına dönüştürme tutumu karşısında, Kürt ve Türk işçi ve emekçilerin partisi, elbette ki, açık ve aleni tutum alacaktır.
Ufukları ulusal dava ve ulusallıkla sınırlı olmamakla ve enternasyonalizmi benimsemekle birlikte, bağımsızlık ülküsü, anti-emperyalist mücadele ve ulusal değerlerin savunucusu ve mirasçısı olan sosyalistler, her halkın ulusal değerlerine saygı gösterirler. Hiçbirinin sembol ve değerlerini diğerinden üstün tutmazlar ve birine karşı diğerini kutsamazlar. Ancak burjuvazinin bu değerleri gerici amaçları uğruna kullanması karşısında kayıtsız kalmaz, işçi sınıfı ve emekçileri burjuvazinin peşine takacak her türlü girişime karşı dururlar. Burjuvazinin ‘ulusal’ sembolleri kullanarak, işçi sınıfı ve halkı esir alma ve birbirine düşürme yönelimleriyle mücadele eder, işçi sınıfının ırk, cins, ulus ayrımı gütmeyen birliğini ve ortak değerlerini yüceltirler. Ancak bu enternasyonalist tutumları, ulusallığı ve ulusal değerleri yoksayma ya da onlara saygısızlığı içermediği gibi, tersine, bu değerleri savunma ve dayanak edinmeyi gerektirir.
“Bayrak Operasyonu” ise, Kürt halkının emek eksenli taleplerine uzak olmayan demokratik hareketinin gelişiminin, Türkiye halkının birleşik hareketinin bir parçası olma çabasının sabote edilmesidir.
Kürt halkı, 20 ve 21 Mart tarihlerindeki Newroz kutlamalarında egemen sınıfları, ırkçı ve şoven güçleri ürküten bir tablo sunmuştur. Türk ve Kürt kardeşliğine, ortak mücadeleye, emperyalizme, baskıya, zulme, şiddete ve her türlü düşmanlaştırmaya karşı mücadele ve direniş ateşiyle dolu olan Kürt halkının tutumundan korkunun sonucu olarak, provokasyon gündeme alınmıştır. Gerici güç odakları, gelişmenin yönünden fazlasıyla rahatsız olduklarından, bugüne kadar genellikle cesaret edemedikleri simgelerle oynamayı göze almışlardır.
Aslında 12 ve 14 yaşındaki iki çocuğun eline zorla verilen ve provatörlerce teşvik edilen bayrağın yakılması gerçekleşmemiştir. Olayın medyayı yansımasından sonra, hem Kürtler hem de Türkler, tüm Türkiye halkı, olgunlukla, halklardan beklenen tutumu sergilemiştir. Hazmedilmeyen budur! Genelkurmay kaynaklı açıklama ile adeta düğmeye basılmış ve ırkçı, şoven güçler harekete geçmiştir. (Dipnot: Provokasyonun, “derinliklerde” ve “su üstündeki” belirli ırkçı, şoven gerici fraksiyonların “işi” olduğunu, ancak yine de belirli yaygınlaşmasının sağlandığının belirtileri az değildir: İki gün egemenlerin sözcülerinin, hükümetin, medyanın vb. yaklaşımı itidallidir, hükümet ve sair yürütme, sonradan da, açıklamalarının ötesinde, uygulamada tırmandırıcılığa yönelmemişler ve Genelkurmay Başkanı da, Başkanlığın sert açıklamasından birkaç gün sonra, “itidal” açıklaması yapmıştır.) Ancak hesap yine tutmamış, tüm hakaretlere, provakasyon ve saldırılara rağmen, Kürt halkı Newroz’daki tutumunda ısrar ederek, ucuz hesaplara pirim vermediği gibi, Türk halkı ve Türkiye’nin her ulus ve dinden işçi ve emekçileri de, ırkçı, faşist ve gerici güç odaklarının yakmak istedikleri ateşe itibar etmemiş, katkı sunmamıştır. Irkçı, inkarcı, şoven ve faşist güçler, aslında önemli bir “kozu”, önemli bir değeri, piyasa yapmak için ortaya sürmüş, ama başarılı olamamışlardır.
Bunun temel bir nedeni, halkların yaşadıkları deneylerinden öğrenerek olgunlaşmaları ve buradan birbirine düşürülme girişimini püskürtmeyi başarmalarıysa, ikinci bir temel nedeni de, provokasyoncu gericiliğin inandırıcılıktan yoksun oluşudur. İki çocuğun alet olarak kullanılmaya çalışıldığı provokasyon, bu yönüyle kimseye inandırıcı gelmediği gibi; ‘Bayrak’ın; özelleştirmelerle, IMF-DB reçeteleriyle, yabancılara mülk satışlarıyla, AB hayranlığı ve İncirlik’in bir ABD toprağı sayılmasının onaylanması raddesine gelinmesine varıncaya kadar, Türkiye’nin yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla tüm ulusal değerlerinin emperyalizme peşkeş çekilmesinde hiçbir sakınca görmeyenlerin elinde tamamen eğreti durduğu ve kötü emellerinin aleti olarak kullanılmaya çalışıldığı, geniş halk kesimleri tarafından, en azından sezgisel olarak algılanmış ve dayatma, inandırıcılık kazanmamıştır.
Emperyalizmin bölgeye yönelik işgal ve şiddet yüklü politikaları, bölme ve parçalama çabaları, bölge gerici devletlerinin şiddeti de içeren politikalarına karşı, Kürt ve Türk halkından milyonların Newroz’da alanlara çıkması karşısında, ırkçı ve şoven güçler, bayrak gibi ulusal bir simgeyi kullanarak, ancak binleri peşlerine takıp yürütebilmişlerdir. Halkın ezici çoğunluğu ise, MHP, DYP ve diğer kışkırtıcı güçlerin tutumuna itibar etmemiştir. Kuşkusuz, Kürt halkının daha birkaç gün önce milyonlar olarak çıktığı alanlarda verdiği barış ve kardeşlik mesajları da, tüm Türkiye halkını bağlayan önemli bir tutum olmuştur. Türk işçi ve emekçilerinin, Newroz’da hiçbir taşkınlık ve saygısızlığa yer vermeden alanlara çıkarak, kendi tarzları ve ulusal motifleriyle; kendi yollarını açma ve kaderlerini belirleme isteklerinin yanında; taleplerini, Türkiye halkının demokratikleşme talepleriyle birleştirme ve kardeşleşme isteklerini de açıklıkla ortaya koyan Kürt halkını ve mücadelesinin meşruluğunu teslim etmede, geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında, daha ileri noktada olduklarını ve bunu gösterdiklerini söyleyebiliriz. Halklar, kuşkusuz kendi deneylerinden öğrenmektedirler. Bundan, gelecekte de benzeri provokasyonların tutmayacağı düşüncesi, dolayısıyla umursamazlık ve ırkçılık ve şovenizmin zararlı etkilerine karşı uyanıklığı elden bırakmak ve şovenizme karşı mücadeleyi sürekli kılmaktan geri durmak çıkmaz; ancak, halklar arasında karşılıklı anlayış ve kardeşleşme yönündeki eğilim de saptanmalıdır. Halkların kardeşliği uğruna harcanan emek boşa gitmemektedir.
Ancak, Kürt sorununu, ‘bölücü örgüt’, ‘teröristler’, ‘ülkemizi bölmek isteyenler’e indirgeyip marjinalleştirerek ve şiddetle bastırılmasını meşru göstererek ilerlemek isteyen gericiliğin; bu Newroz’un önceki yılları da aşan katılım ve meşruiyeti karşısında çılgına döndüğü de ortadadır.
Egemenlerin sağdan ve ‘sol’dan bölme ve zaafa uğratma çabalarına rağmen, 2005 Newroz’u, Kürt ve Türk işçi sınıfı ve emekçi halkı güçlendiren, halklar arasındaki dayanışma ve güven duygusunu geliştiren bir rol oynamıştır. Kürt halkı, Newroz kutlamalarında, ırkçı ve şoven çevreleri çatlatırcasına, barış ve kardeşlik duygularını haykırmış, Türk işçisi, emekçisi ve aydınıyla tüm Türkiye halkının ortak mücadelesinin önemli dinamiği olduğunu göstermiştir. Ancak, bunu, korkmadan, gizlemeden ve taleplerini de ortaya koyarak yapmıştır. Kürt halkı, Newroz Bayramında, dosta düşmana, tüm dünyaya bir halkın özgürlük yürüyüşünün boyutunu göstermiştir. Kürt halkının ısrarla vurguladığı, Kürt sorunun demokratik içeriğiyle çözülmesi isteğidir. Bununla birlikte, kimsenin, Kürt sorununu, AB adaylık sürecine meze etmeye hakkının olmadığı ve gücünün yetmeyeceği de göstermiştir.
Öte yandan, Türkiye’nin tüm ilerici ve aydın birikimi ve demokratik güçlerinin Kürt sorununa doğru yaklaşarak sahiplenmesi ve onu kendi sorunu olarak görüp, gelişmelere kararlıca müdahil olması gerekirken, çoğunlukla ve ÖDP ve TKP türünden partilere varıncaya kadar, ürkek ve çekingen tutumlar sergilemesi, sadece Kürt halkı için değil, esas olarak Türk halkı için acı ve zarar vericidir. Sınıf bilinçli işçi başta olmak üzere, emek ve demokrasi mücadelesinin başarısından yana olan herkesin yapması gereken; siyasal özgürlüklerin kazanılması mücadelesinin önemli bir dinamiği Kürt halkı ve mücadelesini ileri taşıma çabası içinde olmaktır. Psikolojik savaştan etkilenerek eğilip bükülmek değil.
Kürt demokratik hareketinin dünya ve Türkiye proleter devriminin bir bileşeni ve sosyalizmin bağlaşığı olarak gelişmesinin önündeki engellerin kaldırması ve Kürt işçi ve emekçisinin sosyalizm mücadelesine kazanılması; ancak hakları ve talepleri sahiplenilerek ve kendi dili, kültürü ve mücadele deneyleriyle ilerlemesi desteklenerek sağlanabilir.
Kürt halkı; askeri darbelerden, faşist uygulamalardan, baskı ve şiddetten, sömürü ve yağmadan zarar görmüş Türkiye halkının yanında, bunlardan en çok ve derinden etkilenen bir halk olarak, Türkiye’nin tüm demokrasi güçleriyle ortak mücadele etmek istiyor ve bunun çabası içinde. Anayasanın değiştirilmesi, Kürtlerin bir halk olarak kabulü ve Kürt halkına, Türk halkıyla eşit statüde, kimlik, dil, kültürel haklar, anadilde eğitim ve siyasal özgürlükler tanınması gereklidir ve savunulmalıdır. Sözü edilen talepler, Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinin taleplerindendir. Savunulması ve gerçekleşmesi, işçi ve emekçi iktidarınını amaçlayan mücadeleyi güçlendirecektir.
Son olarak belirtilmelidir ki, Newroz, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a güç vermiş, onun temellerini beslemiştir. Şimdi, Türk, Kürt, tüm uluslar ve milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkının partisinin görev ve sorumlulukları daha da artmıştır. Konferansın sunduğu perspektif ve devrim ve sosyalizm davasına bağlanmış bir çalışmayla ilerlemek gerektiği açıktır.