Venezüella’daki durum üzerine*

Uluslararası Marksist-Leninist Partiler ve Örgütler Konferansı’nın 10. oturumu, diğer konuların tartışılmasının yanı sıra Venezüella’daki durumu ve Bandera Roja (Kızıl Bayrak) partisinin tutumunu ve eylemlerini de ele aldı.
Sorunu bu şekilde ele almak, bizi, Venezüella’daki politik durumu ele almaya götürdüğü gibi, kardeş partiler arasındaki ilişkileri ve hatta konferansın normlarını da incelemeye sürükledi.
Şimdiye kadar bu mesele, olguları her yönüyle ele alarak ve bir amaca ulaşmak amacıyla özel bir biçimde tartışılmamıştı.
Bununla birlikte Venezüella’da olaylar çok çabuk gelişiyor, etkileri ülke sınırlarının ötesine taşarak uluslararası politikaya ve özellikle Latin Amerika’da izlenen politikaya yansıyor.
Bu nedenle, Uluslararası Marksist-Leninist Parti ve Örgütler Konferansı 10. oturumu, bu meseleyi ele alarak tartıştı ve tutum belirledi.

1
Venezüella’da milyonlarca insanı, halk kitlelerini, işçi sınıfını, köylülüğü, gençliği, tüm sınıfları, çeşitli toplumsal ve politik  örgütlenmeleri ve partileri kapsayan toplumsal politik bir süreç gelişiyor.
Bu süreç birkaç yıldır devam ediyor, ancak son zamanlarda yoğunluğu ve gelişimi önemli boyutlara ulaşarak çatışmalı bir döneme girdi.
Bu durum, proleter devrimcileri, demokratları, sol güçleri, yurtseverleri, toplumsal mücadelenin önderlerini tavır almaya, fikrini ilan etmeye iterken, her şeyden önce bizleri de, ABD emperyalizmine ve Venezüella oligarşisine karşı mücadele eden ilerici güçleri desteklemeye ve onlarla dayanışmaya zorluyor.

2
Venezüella’yı her yönüyle etkisi altına alan krizin on yıldan daha kısa bir süre içinde daha da keskinleşmesi, bir yandan geleneksel politik partilerin dağılmasına ve toplumda politik parçalanmaya, diğer yandan da emperyalizmin ve burjuvazinin baskılarına ve ülkenin yağmalanmasına karşı büyük gösterilere, halk hareketlerine yolaçtı.
Kriz, ardı ardına iktidara gelen COPEI ve AD (Hıristiyan demokratlar ve sosyal demokratlar) hükümetlerini oldukça sarstı. Yolsuzlukların kemirdiği bu hükümetler, bizzat oligarşinin kendi içerisinden gelen değişik popülist akımlar tarafından hükümetten uzaklaştırıldılar.
Emperyalizm ve onun müttefikleri olan Venezüella büyük burjuvazisi tarafından desteklenen neo-liberal politikalar, krizi ve ülkenin bağımlılığını daha da derinleştirdi.
Özelleştirme politikası, baskı ve yalan, ülke endüstrisinin tahrip edilmesi; işsizliğin artmasına, emekçilerin yoksullaşmasına götürdü ve halk kitleleri ve gençlik içerisinde değişim isteğini ve muhalefeti arttırdı.

3
1989 Şubat’ında başkent Caracas’ta meydana gelen ve “Caracazo” adı verilen ayaklanma ve ardından ordunun 1992’deki ayaklanmasından bu yana Venezüella’da gençliğin ve emekçi kitlelerin toplumsal değişim amacıyla iktidarı devirmeyi hedefleyen mücadelesinde önemli bir yükselişe şahit oluyoruz.
Venezüella halkı büyük ölçekli politik ve sosyal mücadeleler yaşadı. Bu mücadeleler, emekçilerin grevlerinde, gençliğin sokak çatışmalarında, yolsuzluğa karşı yapılan büyük gösterilerde, demokrasi ve özgürlük için yapılan eylemlerde, politik alternatif arayışında, halk güçleri içerisinde bloklar ve ittifaklar kurarak, bizzat kendi platformunda seçimlere katılarak kendini ifade etti.
Venezüella’da kitle mücadelesinin bir yükseliş içinde olduğunu iddia etmek bir yanılgı olmaz. Kentler ve kırlar, alt tabakaların özgürlük talebi ile burjuvazi ve emperyalizmin halk karşıtı ve ülke çıkarlarına zıt politikaları arasında mücadele alanına dönmüştü.

4
1998’de Venezüella halkının önemli bir bölümü, demokratik ve sol politik parti ve örgütler, seçim sürecine değişik bir alternatifle girdiler. Geleneksel partilerin oluşturduğu platforma karşı alternatif bir platform olarak Hugo Chavez’in adaylığını öne sürdüler.
Hugo Chavez, 1992’de Carlos Andres Pérez hükümetine karşı yapılan askeri bir ayaklanmanın başında yeralmış, ayaklanma başarısızlığa uğradıktan sonra yakalanıp yıllarca hapis cezasına çarptırılmıştı. Venezüellalıların büyük çoğunluğunun gözünde yolsuzluklara ve oligarşinin halkı yoksullaştırma politikasına karşı ayaklanan, direnen bir asker imajına sahipti ve halkın gözünde değişiklik umudunu temsil ediyordu.
Hugo Chavez, konuşmalarında imtiyazlara ve yolsuzluklara karşı mücadeleci bir söylem kullanarak, geleneksel partilerle doğrudan bir hesaplaşmaya giriyor, halka; değişimi gerçekleştirip sosyal eşitsizliklere son vereceğini ve onların sorunlarına tüm gücüyle sahip çıkacağını vaat ediyordu.
Halk kitlelerinin yaşamlarında değişiklik umudu, burjuva partilerin itibarlarını yitirmeleri ve giderek erimeleri, toplumsal mücadelenin giderek yükselmesi, halkı, Chavez tarafından sunulan alternatife yöneltti. Neticede Hugo Chavez, seçimi halkın büyük bir desteğiyle daha ilk turda kazandı.
Bu zafer, Venezüella’da ve hatta ülke sınırlarının da ötesinde, özellikle Latin Amerika’da büyük umutlara ve beklentilere yolaçtı.

5
Chavez iktidara geldikten sonra bir takım politik değişiklikler önerdi. Kurucu meclisi toplayarak halk kitlelerinin lehine olan bazı sosyal ve demokratik kazanımları yasalaştırmasıyla, bir yönüyle ekonomik ve sosyal yaşamda değişimlerin gerçekleşmesinin de önü açılmış oluyordu.
Yeni anayasa, toplumsal sistemi değiştirmiyordu, ancak kapitalist kurumları ve politik normları muhafaza etmekle birlikte, bu anayasa, demokratik, politik hak ve özgürlüklerde önemli ilerlemeler içeriyordu.

6
Chavez hükümeti, petrolün uluslararası piyasalardaki fiyatlarının yarattığı maddi imkanlardan faydalanarak, ülkenin en yoksullarının yaşam koşullarını iyileştirmek için bazı önlemler yürürlüğe koydu ve böylece halk kitleleri içerisindeki desteğini de genişletti.
Cehalete karşı okuma yazma seferberliği başlatıldı, kamuya ait okulların desteklenmesiyle milyonlarca Venezüella vatandaşı okula gitme imkanı bulurken, geniş halk kitleleri sağlık hizmetlerine kavuştu. Büyük mülk sahiplerinin elinde bulunan, ancak ekim yapılmayan topraklar ile devlete ait toprakların yoksul topraksız köylülere dağıtılmasını içeren bir tarım reformu uygulamaya sokuldu.

7
Chavez, diğer örgütlerle ittifaka girerek, son seçimleri kazanmasını sağlayan “5. Cumhuriyet” adıyla Bolivarcı bir parti kurdu. Ancak bu parti, ideolojik bulanıklık ve yolsuzluklar nedeniyle kitleleri yöneten bir iktidar partisi özellikleri taşımıyor.
Hükümete katılan solun diğer politik örgütleri ise, giderek büyüyen toplumsal ve politik süreci yönetebilecek ne yeterli olanaklara ne de güce sahip değiller.
Gençlikle ve halkla iyi ilişkiler kuran Chavez, bu değişim sürecinin tartışmasız lideri haline geldi.

8
Chavez hükümeti Venezüella’daki ekonomik politik sistemi değiştirmedi, ancak büyük burjuvazinin ve emperyalizmin çıkarlarına belli ölçülerde dokunurken, halkın en yoksul kesimlerinin lehine olan bazı önlemler aldı.
Alca (Amerika Kıtası Serbest Ticaret Bölgesi) ve Kolombiya planına, Irak savaşına karşı aldığı kesin tavırlarla çevresinde etkileyici oldu ve OPEC içinde de petrol üreticisi ülkelerin çıkarlarının savunulmasında önemli bir rol üstlenmiş bulunuyor.
Emperyalizmin karanlık planlarına ve Venezüella gericiliğine ve oligarşisine rağmen Küba Devrimi ile yardımlaşmayı ve işbirliğini giderek arttırıyor. Bu tutum, kurulduğu ilk günden bu yana Chavez hükümetini yıkmayı amaçlayan Amerikan tekellerinin, ABD hükümetinin, geleneksel partiler ve oligarşinin, gericilerin öfkesini üzerine çekiyor ve daha da saldırganlaştırıyor.
Bu amaçla orta tabakaların önemli bir kesimini, serbest meslek sahiplerini ve işçi sınıfının bir kesimini Chavez’e karşı harekete katmayı başardılar. Bu harekete katılan toplumun bu kesimleri, muhtemel bir ayaklanmadan korkan, umutsuzluğa kapılmış ve Venezüella’yı etkisi altına alan krizin olumsuz etkileriyle memnuniyetsizlikleri daha da artan, güvence arayan kesimlerdir.
Diğer yandan, emperyalizm, bu kesimleri kendi tarafına çekme amacına ulaşmak için yasadışı, meşru olmayan yollar kullanıyor.
Olağanüstü iletişim imkanlarına sahip olan Venezüella gericiliği, bu amaçla, bütün gün boyunca her an gazete, radyo ve televizyondan yoğun bir iftira, yalan kampanyasıyla Chavez hükümetine ve onun yaptıklarına saldırıyor.
Chavez’e karşı açıkça muhalefet edebilecek koçbaşı olarak kullanabileceği askerler bulmak amacıyla kışlalara girmeye, orduyu Chavez’in karşısına geçirmeye, askeri bir darbe örgütlemeye çalışıyor.
Venezüella gericiliği ittifaklar kurarak, bozarak, tekrar kurarak ülkenin bütün sağcı ve gerici güçlerini birleştirmeye çalışıyor.
Bu muhalefetin görünen önderi, patronların ve bankacıların örgütü (Fedecamaras) ve kilisenin yüksek tabakasıdır. Bunun yanı sıra ülkenin geleneksel partileri (Hıristiyan demokratlar ile sosyal demokratlar), sendika bürokratları, solcu dönekler ve eski bazı “sol” ve “devrimci” örgütler de bu muhalefet cephesinin içinde yeralıyor.
Venezüella gericiliğinin muhalefet hareketini yöneten ve ipleri elinde tutan Bush hükümeti, ABD elçiliği ve CIA’dır. Ayrıca Kübalı sürgünler, Kolombiyalı paralı askerler de bu Chavez karşıtı cepheye dahildir.
Diğer kutupta ise, hükümetin yaptıklarını giderek daha çok benimseyen, gereklerini hayata geçirmeye çalışan halk kitleleri, işçi sınıfı, köylüler, toplumun unutulmuş kesimleri, umudunu yitirenler ve geniş gençlik kesimleri yeralıyor.
Bugün Venezüella’da genel olarak toplumu ayrıştıran derin bir politik ve toplumsal süreç yaşanmaktadır. Sokaklarda, meydanlarda, politik ve ideolojik alanda mücadele kendini göstermektedir.

9
Bu politik ve toplumsal çatışma, 1998’den bu yana çeşitli alanlarda değişik ölçülerde giderek gelişiyor.
Chavez hükümeti, iktidara geldiğinden bu yana altı defa seçim süreci yaşadı, ve seçimlerin hepsinde de Venezüella halkının güvenini kazanmayı başardı.
Chavez Kurucu Meclis’i toplayarak, yeni bir politik kurallar belgesi hazırladı, bizzat kendisi, devlet başkanını yeniden belirleyecek erken bir seçime gitti ve büyük bir çoğunlukla ilk turda kazandı.
Halkı “Bolivarcı gruplar” diye adlandırılan çevrelerde örgütleyerek, sisteme halk desteği sağlamaya çalıştı.
Muhalefet, bütün seçim süreçlerine aktif olarak katılmasına rağmen, her defasında kaybetti.
2001 Nisan’ında ABD hükümeti, CIA, kilise üst tabakası, Patronlar kuruluşu ve bir grup subayın katılımı ve işbirliğiyle bir darbe girişiminde bulunuldu. Chavez tutuklandı, yeni bir hükümet kuruldu. Ancak, Caracas’ın yoksulları ve ordunun alt kademeleri Chavez’i yeniden hükümetin başına geçirerek, bu darbe girişimini boşa çıkardılar.
2002 Aralık ve 2003 Ocak aylarında Venezüella ekonomisini sabote ederek Chavez hükümetini devirmek amacıyla patronlar bir grev örgütlediler, ancak bu girişim de başarısızlığa uğradı.
Son olarak, anayasayı bahane eden muhalefet, bütün gücüyle baskı yaparak Chavez’in meşruluğunu yitirdiğini iddia edip referandum yaptırdı. Halk bir kez daha ezici bir çoğunlukla Chavez’i destekledi.
Gerici güçler oligarşinin ve emperyalizmin çıkarlarını koruma niyetlerinden vazgeçmiş değiller.
Halk güçleri, yurtseverler ve devrimciler, bu toplumsal değişim sürecini sahiplenerek ve savunarak onu daha da ilerletmeye devam ediyorlar.
Venezüella’da bugün emperyalizme karşı verilen büyük mücadelenin bilincinde olan biz proleter devrimciler, demokratik ve yurtsever çizgisini devam ettirdiği müddetçe Chavez hükümetini, emekçileri ve gençliği desteklerken bu durumu dikkate alıyoruz.

10
Chavez hükümeti, ABD’ye ve onun emperyalist politikalarına karşı çıkmaktadır. Ama açıktır ki bu çatışma, bir dizi bağımlılık ilişkilerinden dolayı sınırlı kalmaya devam etmekte ve bu nedenle ele alınamayan bazı alanlarda tekellerin politikaları güncelliğini korumaya devam etmektedir.
Her halükarda ulusal çıkarlar karşısındaki tutumundan dolayı, Chavez hükümetini, ulusal yurtsever bir hükümet olarak nitelendirebiliriz.
Yedi seçim süreci sonucunda Venezüella halkının çoğunluğunun iradesi ile meşruluğu onaylanan bir hükümettir.
Venezüella’da olup bitenin bir devrim, daha da ötesi bir proletarya devrimi olmadığı biz Marksist-Leninistler açısından açıktır. Chavez hükümeti devrimci bir hükümet değildir. Burada söz konusu olan; milyonlarca insanı seferber eden ve toplumsal bir devrime doğru gelişebilecek demokratik ve yurtsever bir süreçtir. Ama bunun için, subjektif koşulların olgunlaşması; özel olarak da bu devrimci sürece etki edecek, onu iktidara kadar taşıyacak proletarya partisinin ideolojik ve politik önderliğinin gelişmesi zorunludur.

11
Venezüella’daki süreç, uluslararası durumun, işçi sınıfının ve halkların devrimci hareketinin yeniden gelişip güçlenmeye başladığı ve emperyalizmin krizinin giderek derinleşmesi ile karakterize edildiği koşullarda gelişiyor.
Latin Amerika’da, Venezüella’da yaşanan olayların oldukça özel bir anlamı ve  etkisi vardır.
Egemen sınıflar, gericiler ve oportünistler Chavez’i “komünist”, Fidel Castro’nun kuklası, popülist, demokrasi düşmanı ve otoriter olmakla suçluyorlar. Halklar, emekçiler ve gençlik, ilericiler ve demokratlar ve komünistler olarak biz ise, Venezüella halkının mücadelesini, özgürlük için verdiğimiz mücadelenin parçası olarak anlıyor ve destekliyoruz.

12
Bandera Roja partisi de bu sürece, aktif olarak katıldı.
Chavez hükümetini mali sermayenin bir kuklası olarak niteleyip, neo-liberal politikaları desteklemekle itham etti.
Sürecin, yoksullaşan kesimlerin intikam arzusunu besleyen toplumsal bir duygu olduğunu ve Venezüella halkı arasında çatışmayı kışkırttığını savundu.
Hükümetin; faşizan, popülist ve demagoji yapan, kitlesel silahlı grupları (Bolivarcı milisler) ve orduyu baskı aracı olarak kullanan anti-demokratik bir hükümet olduğunu iddia etti.
Chavez tarafından kazanılan başkanlık seçimlerine, ABD’nin, gericiliğin ve sağın adayı Arias’ı destekleyerek katıldı.
Chavez’i devirmeyi amaçlayan iftira kampanyasına dahil olarak, 2001 Nisan ayında sahnelenen darbeye aktif olarak katıldı.
Sendika seçimlerinde “Demokratik Hareket” ve bürokrasi ile ittifak yaptı.
2003 yılındaki patronların grevine aktif olarak katıldı.
Chavez’in meşruluğuna itiraz maksadıyla yapılmak istenen referandumun lehine imza kampanyasına aktif olarak katıldı. Ulusal Muhalefet Koordinasyonu içerisinde yeralıyor.
Bütün politikaları ve faaliyetleri; emperyalizmin, ABD elçiliğinin, oligarşinin, patronlar odasının, bankacıların, kilise üst tabakasının ve geleneksel partilerin faaliyetleri ile nesnel olarak örtüştü. Yani halk düşmanlarının tarafında yeraldı.

13
Biz proleter devrimcilerin devrimi örgütleme ve yapma sorumluluğumuz vardır. Bu faaliyet içerisinde işçi sınıfını ve diğer emekçi sınıfları, politik olarak eğitmek, politik ve sosyal mücadelelerinde yönetmek ve kapitalizme ve emperyalizme karşı muzaffer bir mücadele yürüterek, onu yenilgiye uğratıp sosyalizmi inşa edebilmek için, bize güçleri birleştirme olanağı sağlayan kesintisiz bir süreçte örgütlemeye çalışıyoruz.
Güç biriktirme süreci basit bir süreç değildir.
Bu süreç bizden, güç ilişkilerini ve toplumsal hareketleri dikkate alarak sosyal ve politik hayatta daha etkili olmamızı, devrim saflarında yer alabilecek tüm sınıflarla ve toplum kesimleriyle ve politik akımlarla bir birlik politikası izlememizi, esas düşmanı alt edebilmek amacıyla diğer güçlerle anlaşmalar yapıp yükümlülükler üstlenmemizi gerektirir. Bütün bu faaliyetlerde gözettiğimiz asıl mesele, işçi sınıfının ve halkın çıkarlarıdır. Marksist-Leninist çizgi sayesinde ise, eylemimizin hedefini ve yolumuzu şaşırmamaya özel dikkat gösteriyoruz. Hiçbir koşulda, kitlelerin karşısında egemen sınıfların yanında ve halka karşı emperyalizmin tarafında yer alamayız.

14
ABD emperyalizminin, Bush hükümetinin ve onların denetleme ve casusluk aygıtlarının, her türlü olanağı ve yöntemi kullanarak Chavez hükümetine karşı açıkça komplo içerisinde oldukları, her kişi veya örgütün gözünde son derece açıktır.
Aynı şekilde Fedecamara’nın büyük burjuvazinin çıkarlarını temsil ettiği, COPEI ve AD gibi geleneksel partilerin de egemen sınıfların elinde birer alet oldukları yeterince açıktır.
Bandera Roja, sadece Chavez hükümetine karşı mücadele etmekle yetinmemekte, gerici ve emperyalist güçlerle açıkça birlik yapmaktadır. Ulusal muhalefet koordinasyonunun aktif bir bileşenidir.

15
İşçi sınıfının uluslararası karakteri, emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele, devrimci proletaryanın kısa ve orta vadedeki görevleri ve stratejisi; Komünist partisini, dünya devriminin, mücadele yürüttüğü ülkedeki müfrezesine dönüştürür.
Marksist-Leninist parti, proletarya enternasyonalizminin kararlı ve sağlam bir savunucusudur.
Devrimci proletaryanın partisi, sınıfsal özelliklerinden dolayı, uluslararası durumun analizine katılmak, her ülkede işçi sınıfının ve halkın davası yararına dersler çıkarmak ve demokrasi ve özgürlük için mücadele edenlerle dayanışma ve desteğini ifade etmek, tek tek bulunduğumuz ülkelerde ve uluslararası planda emperyalizmi alt edebilmek için partinin güçleriyle işçi sınıfının ve halkların güçlerini birleştirmek zorundadır.
Uluslararası konferansın parti ve örgütleri olarak bizler, bu sorumluluğu üstleniyoruz.
Venezüella somutunda ise, proleter devrimcilerin sesi, emperyalizmin saldırganlığını ve Chavez’in demokratik hükümetini zor kullanarak devirme girişimlerini mahkum etmek için, Venezüella halkının bağımsızlığını savunma ve kendi kaderini tayin doğrultusunda verdiği değerli mücadeleyi desteklemek ve selamlamak için güçlü olarak duyuldu.

16
Marksist-Leninist partilerin enternasyonalist sorumluluklarını yerine getirmesi; hiçbir şekilde bu partilerin, herhangi bir partinin kendi ülkesinde devrimi gerçekleştirmek için geliştireceği plana ve o partinin bağımsızlığına müdahale ettikleri anlamına gelmez. Fikir ayrılığı olduğunda, partilerin bu sorunu aydınlatmak için kardeşçe, samimi bir şekilde tartışması gerekir.
Bir partiye kendi ülkesinde uygulayacağı politika dayatılamayacağı gibi, diğer parti ve örgütlerin fikirlerinin hesaba katılmasını baştan reddetmek de doğru değildir. Biz komünistler, fikirlerimizi tartışabiliriz ve tartışmalıyız, Marksizm-Leninizmi ve onun devrimci mücadeleye uygulanmasını savunmak ve revizyonizm ve oportünizm ile aramıza kalın bir çizgi çekmek zorundayız. Bu, proletarya enternasyonalizminin hayata geçirilmesi demektir.
Konferansın normları bu konuda şunu söyler:
“Hareketimiz ve Genel Konferanslarımız, mensubu parti ve örgütlerimizin hukukuna saygılıdır ve saygılı olmak zorundadır. Gene aynı şekilde, kardeş parti ve örgütlerimiz de birbirlerinin hukuklarını tanırlar, saygılılar ve tanımak ve saygılı olmak zorundadırlar.
Ama şu da açıktır ki; ister uluslararası ölçekte olsun, isterse herhangi bir ülkeyle ilgili olsun, Hareket ve Konferanslarımızın, ortak kararlarımızın uygulanması, ülkelerimizdeki durum ve çalışmalar konusunda görüş açıklaması, eleştirilerde bulunması, ortak kararların uygulanmasını istemesi eleştirilemez. Bunlar hak ve sorumluluk olarak tanınmak zorundadır. Gene aynı şekilde; her kardeş parti ve örgüt bir başka parti ve örgütün ülkesindeki çalışmasını eleştirebilir, ortak kararlarla ilgili tutumunu takip edebilir. Bütün bunlar uluslararası bir hareket olmanın asgari bir zorunluluğudur ve içişlerine karışma olarak değerlendirilemez.”

17
Venezüella ve Bandera Roja konusunda ise, mesele, ikili, çok taraflı, bölgesel düzeyde ve hatta konferans düzeyinde bile tartışıldı. Bu tartışmalar, bizim de konuya daha yakından vakıf olmamıza olanak sağladı.
Bu sorunu yeniden ele alıp tartışan Uluslararası Marksist-Leninist Partiler ve Örgütler Konferansı’nın 10. oturumu, Amerikan emperyalizminin müdahalelerini ve oligarşinin gerici politikalarını mahkum etmekte, kendi kaderini tayin etmek ve ulusal egemenliğini savunmak için mücadele eden Venezüella halkı ile dayanışmasını bir kez daha ilan etmektedir. Konferansımız, Venezüella isçi sınıfının ve halkının; öncü gücüne, yani proletaryanın devrimci partisine kavuşacağından ve ulusal ve sosyal kurtuluşun yolunu bulacağından emindir.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑