Sunu

Ekim Devrimi’nin 95. yılına giriyoruz.
Sömürülen ezilen yığınların başkaldırısı ve Paris Komünü’nün ardından iktidarlarını kurup on yıllarca ellerinde tuttukları, dünya burjuvazisinin yüreğini korkuyla doldurdukları, Sovyetler Birliği’nin kuruluşunu ilan eden 17 Ekim Devrimi.. Milyonların sömürüye ve sömürücü burjuvaziye duydukları hıncı onlara ve özel mülkiyet sistemlerine karşı ayağa kalkışlarının coşkusuna dönüştürüp koşar adım yürüyüşe geçerek tarih yazmaya koyuldukları sosyal devrim..
Yüzyıllar boyunca sömürü ve zorbalığa ses çıkarmadan “kaderi”ne boyun eğen sömürülen kahir çoğunluk, genel bunalımı, kapitalizmin iflah olmaz çelişmelerini iyice içinden çıkılmaz hale getirip Rusya’yı da tüm bu çelişmelerin düğüm noktası kıldığında, henüz kapitalizmi fazla gelişmemiş bu ülkenin daha birkaç milyonluk görece küçük bir kitle oluşturan işçi sınıfı, yarı-proleterlerle, kent ve kırların yoksullarını yöneterek ülkenin tüm emekçi halkını da peşinden sürükleyerek egemen sınıf olarak örgütlenmeye girişmişti.
Kolay olmadı, ama başarıldı. Gericiliğin direnişini fırsat bilip “Beyazlar”ı destekleyerek müdahale eden 14 kapitalist ülkenin ordularının üstesinden gelindi. Koçak, Denikin gibi Çarın eski generallerinin örgütlediği iç savaştan zaferle çıkıldı. Bu savaş içinde kurulan Kızıl Ordu, işçi ve köylülerin silahlanmasına dayandı ve on yıllar sonra Hitler Faşizmi’ne karşı yürütülen Anti-faşist Savaş’ta bir kez daha tüm dünyaya kanıtladığı gücünü buradan aldı. Proleter devrimin örgütlü güçleri, vakit kaybetmeden, kendilerini ve örgütlerini pekiştirip sağlamlaştıran sosyalizmin inşasına giriştiler. Sanayi ve tarımda kazanılan başarılarla ilerleyen sosyalist kuruluş, burjuvazinin sınıf olarak tasfiye edilişine kadar sürdürüldü ve ilerisine geçildi. Sovyet işçi sınıfı, köylülük ve aydınlardan oluşan Sovyet halkı, 16 Cumhuriyet ve çok sayıda özerk bölge olarak örgütlenmiş, ama sıkılı bir yumruk gibi birlik halinde kapitalizmin kalıntılarına karşı mücadelesini sürdürdü.
En iyi ve fedakar, en ileri kadrolarını, en ön saflarında yer aldıkları Sovyet halkının verdiği 25 milyon kaybın içinde Anti-faşist savaşta yitiren, her şeyin savaşın hizmetine koşulduğu şartların da zorlamasıyla sınıf düşmanlarına karşı ideolojik ve politik mücadelesinde eksiklikler yaşayan Sovyet proletaryası, dünyadaki ilk deney olan sosyalist inşanın başında bulunuşunun deneysizliği ve teorinin kuşkusuz pratikten sonra geliyor oluşunun da sıkıntısını duyarak, proletarya diktatörlüğü koşullarında sınıf mücadelesini sürdürmede zorlandı. Burjuvazi ezilip tasfiye edilmişti, ama kapitalizm kalıntılarıyla unsurları henüz yok edilmekten uzaktı; buradan türeyen ve küçük özel mülkiyetin ötesinde grup mülkiyetine, sınırlanmış haliyle süren meta üretimiyle değişiminin varlığına, bölüşümde burjuva hakkına, henüz emeğe göre değerlenmenin ve maliyet muhasebesinin zorunluluğuna yol açarak emek-değer teorisinin azımsanmayacak bir geçerlilik alanına sahip oluşuna, kol ile kafa emeği, kent ile kır farklılığının yanında süren yöneten-yönetilen farklılığı ve ürünü olan bürokrasinin giderilemeyişine yaslanan modern revizyonizm, 1956’daki 20. Parti Kongresi’nde Kruşçev etrafında birleşerek, proletaryayı egemen sınıf durumundan geriletmek üzere parti ve devlet içinde hakim tepeleri ele geçirmeyi başardı.
Şimdi, proletarya diktatörlüğü altında sınıf mücadelesinin sürdürülmesinde kazanılan deneylerle, yeniden bir hareketlenme dönemine girmekte olan dünya proletaryası çeşitli ülkelerdeki bölükleri, kendisi ile birlikte hareketli halde olan ezilen halkların da önüne geçerek, uğratıldığı geçici yenilgiyi püskürterek yeni zaferlerine doğru koşmaya hazırlanıyor. Yeni Ekimlerin kaçınılmaz olduğu kesindir.
Ezilen halkların kurtuluşunun yeni Ekimler’den güç alacağı da ortadadır ki, başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere bu halklar, artık eskisi yaşamayı kabul etmeyeceklerini ilan etmektedirler. Son ayağa kalkışları 30 yılı bulan ve sosyalistler tarafından sahiplenilseler de henüz Türkiye işçi sınıfının eylemli desteğini alamadan kendi başlarına mücadele eden ülkemizin Kürtleri, bölgenin geri kalan Kürtleriyle birlikte, dünkü ve bugünkü gibi yaşamak istemediklerini sağır sultan duyacak biçimde açıklıyorlar.
Türkiye’yi de can evinden ilgilendirmek üzere gündemde olan yeniden “bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin!” şiarıdır.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑