Bizler, tıp fakültelerinde kol, kulüp ve topluluklarda etkinlikler yapan öğrencileriz. Bu etkinliklerimizi gerçekleştirirken birçok sorunla karşılaşıyoruz. Öğrenci arkadaşlarımızın küçük bir kısmını çalışmalarımıza katabilmek, etkinlikler için gerekli mekanı ve maddi olanağı sağlayamamak ilk elden karşılaşılan sorunlardan. Okul yönetimleri ise, ülke genelinde, sözleşmişler gibi, hiçbir yardımda bulunmuyor, hatta engeller yaratıyor. Bunu, bu yıl özellikle barıştan yana etkinlikler yapmaya çalışırken yaşadık. Çoğu etkinliğimizi iptal eden, sansürleyen okul yönetimleriyle, dekanlarla karşılaştık. Bol bol öğüt alıp, net bir şekilde okulda yapılabilecek çalışmaların dekanların(veya yardımcılarının) iki dudağı arasında olduğunu gördük.
Tıp fakültelerinde yaşadığımız sorunlar sadece bunlar değil: işsizlik korkusu bizlerin son yıllarda çokça yaşadığı bir duygu; öğrenim süremizin uzun olması (minimum 6 yıl), maddi sorunları daha yakıcı yaşamamamıza neden oluyor. Öğretim elemanlarının sayıca ve nitelikçe eksikliği, laboratuar olanaklarının azlığı ise, özellikle taşra üniversitelerinde yaşansa da, tüm tıp fakültelerin sorunudur.
HEP BÖYLE Mİ GİDECEK?
Üniversitelerin sadece mesleki bilgilerin öğrenildiği yerler olmadığı, kişinin kendini pek çok alanda tamamladığı, geliştirdiği bir sosyal ortam olduğu gerçeğinden yola çıkarak; öğrencilere biçilen bu pasif ve ruhsuz rolü kabul etmemiz mümkün değildir. Sorgulayan, tartışan, değiştirmek için çalışan öğrenciler olmalıyız. İstediğimiz, hayalini kurduğumuz üniversiteyi bize hiçbir kimse vermez. Bunu biz kendi mücadelemizle kuracağız.
5-6 TEMMUZ ANKARA TOPLANTISI ÖNEMLİDİR
Tüm bu sorunlardan rahatsız olan tıp öğrencilerinin bir kısmı, Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) çağrısıyla, Ankara’da 5-6 Temmuz tarihlerinde bir toplantı gerçekleştirdi. TTB Merkez Konsey üyelerinin de katılıp yönettiği toplantıya, 11 ilimizin 17 tıp fakültesinden 69 öğrenci arkadaşımız katıldı. Katılım okulların kapalı olmasına rağmen azdı. Çünkü benzer bir toplantıyı, sadece Ankaralı tıp fakültesi öğrencileri 200 öğrenciyle yapmışlardı. 2 günlük toplantının sonunda 2 karar çıktı:
1) TTB’ye bağlı tüm tıp fakültelerinden gönüllü öğrencilerin oluşturacağı Tıp Öğrencileri Kolu’nun (TÖK) kurulması yakıcı bir ihtiyaçtır. Buna yönelik çalışmalar artarak sürmelidir.
2) TTB-TÖK’ün daha geniş öğrenci yığınlarıyla tartışılması ve kurulabilmesi için, Kasım ayında TTB merkez yönetiminin yerini ve zamanını belirleyeceği bir Ankara toplantısı yapılacaktır. Bu toplantıda çalışma esasları ve yerel/genel kurulların örgütlenme esasları tartışılacaktır.
YOĞUN TARTIŞMALARIN YAŞANDIĞI BİR TOPLANTI
2 günlük toplantı Nural Kiper’in TTB’yi tanıtan sunumuyla açıldı. Daha sonra, Erhan Nalçacı, sağlığın toplumsallığı ana temasıyla sunum yaptı. Ardından söz ve kürsü tıp fakülteleri öğrencilerinindi. Genel sağlık politikaları, sağlık emekçilerinin ve örgütlenmelerinin durumuna ilişkin değerlendirmeleri takiben, ülkenin çok farklı okullarından gelen arkadaşlarımız, kendi yerellerinde yaptıkları çalışmaları anlatıp değerlendirdiler. Ortaya çıkan sonuç, hemen hemen hiçbir tıp fakültesinde güçlü bir öğrenci örgütü oluşturulamadığıydı. Diğerlerine göre daha ileri denilebilecek Kocaeli, Ankara, Antalya çalışmaları bile, ayakları yerellere basmayan, öğrencilerce mücadele aygıtı olarak algılanmayan kulüpvari yapılanmalardı. İşte, tam da yerellerin güçsüzlüğünün ortaya çıkmasından sonra, nelerin yapılması gerektiği, yani ilacın ne olduğu noktasında ayrışma yaşandı.
İki farklı yaklaşım vardı. İlki, kendilerine “Genç Hekim” adını veren grubun (TKP’li ve/veya sempati duyan öğrencilerin oluşumudur) yaklaşımıydı. Bu arkadaşlar, yerellerdeki çalışmalarda tek sorunun, “merkezi tıp öğrencileri örgütünün” olmaması olduğunu ve bir an önce merkezi örgütlenmenin kurulması gerektiğini, “solcu ve aydın sorumluluğuna ulaşmış” öğrenciler ve “solcu bakış açısına sahip” merkezi bir örgütle çalışmaları hızlandırmayı düşünüyorlardı.
Diğer grup ise, yerellerde etkin örgütlülüklerin kurulması için güçlü bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, okullarda “mücadele eden ve etmek isteyen” öğrencilerle beraber kitlesel öğrenci hareketini yaratmak isteyen öğrenci grubuydu. Bu grup, toplantı sonrasında, ismini, “Demokratik Katılım Grubu” olarak deklare etti. Demokratik Katılımcılar’a göre, merkezi TÖK sihirli değnek olarak görülmemeliydi. Örgütü; yerellerdeki sorunlar üzerinden yürütülecek mücadele, çalışmasına katabildiği kadar öğrenciyi katarak okullarda tek bir öğrenciyle dahi t.ö.k. fikrini tartışmamış olarak kalmamak şiarıyla yapılacak çalışmalar güçlendirebilir, merkezileşme de, bu sürecin ürünü olarak gerçekleşebilirdi.
Aslında, öğrenci mücadelesine bakışın iki farklı tezahürü çatışıyordu. Öyle ki, aynı okuldan gelmiş farklı gruplardan öğrenciler, okullarındaki çalışmayı farklı olarak, hatta birbirine zıt değerlendiriyordu. Bir tarafta, kendini, dar gruplarla yaptığı “aydınca” çalışmalarla ifade edip, buradan yola çıkarak, sayıca azlığına rağmen, çalışmasının “iyi” olduğunu iddia edebilen bir “Genç Hekim” bakışı. Diğer yanda; okullarına yüzünü dönmüş ve diğer arkadaşlarımı mücadeleye nasıl kazanabilirim sorusunu tartışan, asla yetinmeyen, ve çalışmasına katılan öğrencileri dar ve darcı bir perspektife dayandırılmış “sol”cu-sağcı ayrımıyla kendinden uzaklaştırmaya çalışmayan, okulun ve ülkenin sorunları karşısında duyarlı ve hakları için mücadele isteği gösteren, birleşme ve birlikte hareket etme eğilimindeki öğrencilerle, okulun ve ülkenin sorunları karşısında toplumcu, halkçı politikalar üretme ve bunların hayat bulması için birlikte çalışmayı önüne koyan demokratik katılım grubunun anlayışı vardı.
* Biz, demokratik katılım grubu (DKG) tıp öğrencileri olarak, çalışmalarımızı daha da etkin hale getirerek ilerlemeyi kendimize hedef olarak belirledik. Ve 27 Eylül’de Ankara’da yaptığımız DKG genel toplantımızda şu kararları aldık:
1) Fakültelerimizdeki savaş karşıtı çalışmayı güçlendirmeliyiz.
2) Nasıl bir üniversite istediğimizi daha güçlü etkinliklerle anlatmalıyız.
3) Grubumuzun eğitime, sağlığa ve mücadeleye nasıl baktığını anlatan broşürümüz ve tüzük önerimiz Kasım ayına kadar hazırlanacaktır.
4) Grubumuza ait e-mail adresi, dktok@yahoogroups.com, daha etkin kullanılmalıdır. Üye sayısı artırılmalıdır.
Grubumuzu anlattığımız arkadaşlarımızdan olumlu tepkiler alıyoruz. “Genç Hekim” grubuyla ayrıldığımız noktalar şunlardır:
* Yerel örgütlere önem veriyoruz. Ayakları yerellere sağlam basan, güçlü fakülte örgütleri olmadan etkin bir merkezi örgüt kurulması, sadece hayaldir. Şu an tıp fakültelerinde çalışmalar güçsüzdür, bir merkezi örgütün üzerine oturacağı ve böyle bir örgütün daha da güçlendireceği öngörülebilecek bir dayanak ve zemin oluşturmamaktadır. Tersine, zamansız ve yeterli dayanakları üzerinde yükselmeyen bir merkezileşme, kısıtlı enerjinin de böyle bir örgütün kurulması ve işletilmesine ayrılma zorunluluğu nedeniyle, bu çalışma içine gireceklerin ayaklarını yerellerden, okullardan ve tıp öğrencilerinden iyice kesecek, öğrencilerle kopuşmayı ve bürokrasiyi teşvik edecektir. Öte yandan, büyük şehirlerdeki çalışmalar görece iyi olsa da, tüm fakültelerin planlı, ısrarlı çalışmalara ihtiyacı vardır. Tüm olumsuzluklara rağmen, etkin örgütlülükler yaratılacağına inanıyoruz. Merkezileşme, bir anlamı olması bakımından, görece güçlendirilmiş yerel dayanakları üzerinde yükselebilir.
* TÖK’lerde, okullardaki ve ülkemizdeki sorunlardan rahatsızlık duyan ve bir mücadele isteği gösteren herkes rahatlıkla yer alabilmelidir. Sorunlar karşısında bir şeyler yapmak isteyen tüm arkadaşlarımıza TÖK kapısı sonuna kadar açık olmalı, TÖK bir “seçkinler kulübü” olmamalıdır. Tıp öğrencilerine örgütümüzü tanıtmak ve onları çalışmalara katma düşüncesi ve eyleminden asla vazgeçmeyeceğiz. Örneğin, savaş karşıtı çalışmamıza, bir öğrenci arkadaşımız, ister “Müslümanların ölmesine karşıyım” ister “ABD emperyalizmine karşıyım” düşüncesiyle katılabilir. Biz, çalışmalara bu iki arkadaşımızı da katacağız; ama bu çalışma esnasında, sırf “Müslümanlar ölmesin” düşüncesiyle katılan arkadaşımıza başka perspektifler sunmayı, kazandırmayı ihmal etmeden.
* TÖK’ün ilgilendiği esas alan, tıp fakülteleri, hastaneler olmalıdır. Mücadelenin merkezine öğrenci sorunlarını almalıdır; ama, ülke gündemine, sağlık ve eğitim politikalarına da gereken önemi vermelidir. Diğer gruptan arkadaşların söylediği tezi olan “yemekhane sorunları, sınav ve staj sorunları…vb. TÖK’ün sorunu olamaz”, “TÖK’lerin primer sorunu yurtlar, yemekler olamaz” gibi yaklaşımlarla asla uzlaşmayacağız. TKP’li tıpçılar, her türlü yerel sorunun kaynağında kapitalist sistemin olduğu gerçeğinden yola çıkıp; yemekhane fiyatları ve kalitesi sorunları, sınav ve staj sorunları gibi “küçük” ve “asli olmayan” sorunlarla uğraşılmasını son derece gereksiz buluyorlar. Bir doğrudan yola çıkıp nerelere savrulduklarını, sadece kendileri görmüyor. Yerel sorunlar ve acil talepler gibi kendilerince “küçük işler”le vakit geçirmeyip, yerel sorunlar ve acil taleplerden hareket edilmeyerek nasıl yapılacak, soyutluktan nasıl kurtulacaksa, “sosyalizm”, “komünizm” propagandası yapmayı yeterli sayıyorlar. Bizler, öğrencilerin geniş kitlesini çalışmalara katmanın gerekliliğine inanıyoruz. Bunun yolunun da, ancak, onları talepleri, özlemleri doğrultusunda çalışmaya katmaktan geçtiğine inanıyoruz. Dar grup çalışmaları, sosyalizmi işlese dahi, yeterli görülemez. Üstelik sosyalizmin böyle işlenebilmesi olanaklı olmadığı gibi, her alanda, ezilen geniş kesimleri birleştirmeye ve mücadeleye çekmeye çalışmayan kendisinden menkul bir sosyalizm anlayışı, seçkinci burjuva sosyalizminin anlayışıdır.
Bu konularda fikir ayrılıkları yaşıyoruz.
DKG, kendi yaklaşım ve ilkeleri doğrultusunda çalışmalarına devam etmektedir. Uzun zamandır ses soluk çıkmayan tıp fakültelerinde yeni bir mücadele dalgası yaratmayı hedefliyoruz.
DKG DEKLARASYONU
Merhaba,
Üniversiteye gelirken geleceğe dair umutlarımızı da beraberimizde getirdik. İlgi alanı “insan” olan tıp fakültelerini seçmiştik. ”Herkes için sağlık”tı istediğimiz ve onurlu birer hekim olacaktık. Oysa karşılaştıklarımız, ideallerimizin çok uzağındaydı.
Biz, tıp öğrencileri, insanların en temel hakları olan sağlık ve eğitimin kesiştiği noktada duruyoruz. Bu alanlarda yaşanan sorunlar her geçen gün artarken, üzerimize düşen sorumluluk da beraberinde büyüyor.
Bugünkü tıp eğitimi, hemen her tıp fakültesi öğrencisinin yakındığı bir sorundur. Ülkemiz gerçeklerine yabancı, koruyucu hekimlik değil tedavi edici hekimliğe öncelik veren, bilimsellikten uzak, ezberci eğitim sistemi, aslında, toplumsal çıkarlar için değil tamamen sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirilmiştir. Bu haliyle zaten ağır bir yükün altında olan tıp fakültesi öğrencisi, aynı zamanda üniversiteli olmanın çeşitli zorluklarıyla da (barınma, beslenme, harç, sosyo kültürel alandaki yetersizlikler) mücadele etmek zorunda kalıyor. Tüm bu faktörlerin bir araya gelmesiyle, sonuçta sadece ders çalışan, yaşamdan ve çevresinden kopuk, toplumu ve toplumun sorunlarını yeterince tanımayan, kendine ve topluma yabancılaşmış, yaşama duyarsız, kurtuluşu TUS’a endekslemiş hekim adayları ortaya çıkıyor. Mezuniyet sonrası ise, ya işsiz hekimler ya da özlük hakları tamamen ellerinden alınmış olan hekimlerle karşılaşıyoruz. Sonuç olarak; uygulanan sağlık politikalarıyla ve sağlık hizmetinin piyasa egemenliğine tabi kılınmasıyla varolan eşitsizlikler derinleşiyor, paralı hale getirilen ve metalaştırılan sağlık hizmetinden parası olan belli bir azınlık yararlanabiliyor, bu tablo karşısında hekim, bir nesne konumuna getirilmek isteniyor.
Tüm bu sorunlardan rahatsız olan ve biraraya gelebilen bizler, hem içinde bulunduğumuz eğitim sürecine hem de gelecekte parçası olacağımız sağlık-hizmet sektörüne ait sorunlar karşısında müdahale alanları açmak, daha iyi bir eğitim sistemi, daha iyi bir sağlık hizmeti ve mesleki yaşam için mücadele etmek amacıyla Tıp Öğrencileri Komisyonu’nda çalışmaya başladık. Ülke genelinden, bu sorunlara duyarlı biz tıp öğrencileri, TTB’nin çağrısıyla yapılan 5-6 Temmuz tarihli toplantıda biraraya geldik. Toplantıda alınan kararlar şöyleydi:
1. TTB’ye bağlı, tüm tıp fakültelerinden gönüllü öğrencilerin oluşturacağı Tıp Öğrencileri Kolu’nun (TÖK) kurulması yakıcı bir ihtiyaçtır. Buna yönelik çalışmalar artarak sürmelidir.
2. TTB-TÖK’ün daha geniş öğrenci katılımıyla tartışılması ve kurulabilmesi için Kasım ayında TTB Merkez Konseyi’nin yerini ve zamanını belirleyeceği bir Ankara toplantısı yapılacaktır. Bu toplantıda çalışma esasları ve yerel/genel kurulların örgütlenme esasları tartışılacaktır.
Toplantıda “nasıl bir TÖK?” konusunda yoğun tartışmalar yaşandı. Bizler, fakültelerimizde etkin örgütlülüklerin kurulması için (ki güçlü bir merkezi örgütlenme ancak böyle bir temel üzerinde yükselebilir) kapsamlı bir çalışmanın gerekliliğine inanıyoruz. Bu amaç doğrultusunda mücadele eden ve etmek isteyen öğrencilerle beraber kitlesel bir öğrenci hareketinin yaratılabilmesi için TÖK şu şekilde olmalıdır:
1. TÖK, tüm tıp öğrencilerini biraraya getirebilecek ve tüm sorunlara karşı ortak mücadele platformu oluşturabilecek bir örgütlenme olmalıdır. Bu da ancak, ayrım gözetmeksizin, toplumsal ve sağlık alanlarındaki sorunlara biraz olsun duyarlı olan tıp öğrencilerine açık, etkin, demokratik katılımcı bir yapılanma ilkesinin benimsenmesiyle gerçekleştirilebilir.
2. Sağlık ve eğitim gibi iki temel alanın kesiştiği yerde duran tıp öğrencilerinin örgütlenmesi olan TÖK:
a) Ülkemizin sağlık sorunlarını, uygulanan sağlık politikaları ve sonuçlarını araştırmayı, sağlık sisteminin önemli bir bileşeni olan hekimler ve diğer sağlık emekçilerinin örgütleriyle beraber bu sorunların çözümüne katılmayı, eşit, parasız, nitelikli, herkesin kolayca ulaşabileceği çağdaş bir sağlık hizmeti için mücadeleyi,
b) Ülkemizdeki tıp eğitiminin ve tıp öğrencilerinin sorunlarını araştırıp incelemeyi, diğer ülkelerde uygulanan modellerden de faydalanarak alternatif modeller geliştirmeyi, geliştirilen modellerin tıp eğitiminin diğer bileşenlerinin de katkılarıyla hayata geçirilmesine çalışmayı, bilimsel, eşit, parasız ve anadilde eğitim için mücadeleyi hedeflemelidir.
3. Tıp öğrencilerinin genelde üniversite, özelde tıp öğrencisi olarak karşılaştığı sorunlar, ülke ve dünya sorularından bağımsız ele alınamaz. Ülke ve dünya sorunlarına ilişkin demokratik ilkeler ışığında çözüm için müdahaleyi hedefleyen TÖK, okullarımızda karşılaştığımız tüm sorunların çözümü yönünde faaliyet yürütmek zorundadır.
4. TÖK, ülke genelindeki binlerce tıp öğrencisinin, etkinlikler aracılığıyla sosyal, kültürel ve sanatsal ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunmayı hedeflemelidir.
5. Halk sağlığı ve koruyucu hekimlik anlayışı çerçevesinde TÖK, tüm insanların hastalıklardan korunma hakkı ile sağlıklı bir çevre, sağlıklı bir konutta oturma, yeterli ve dengeli beslenme, çalışacak iş ve insanca yaşanacak yeterli bir ücret alma hakkını savunmalıdır.
6. TÖK, kâr amacıyla tıbbi ve insani etik değerlerin yıpratılmasına, piyasa mantığıyla insanın kendine ve doğaya yabancılaştırılmasına, doğanın, tarihin ve kültürel değerlerin yok edilmesine karşı mücadeleyi öncelikli hedefi saymalıdır.
7. TÖK, dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet farkı gözetmeksizin her türlü ayrımcılığa, savaşa, baskıya ve insan hakları ihlallerine karşı mücadele etmeli, her türlü insan hak ve özgürlüklerinin ve buna yönelik duyarlılığın geliştirilmesi için çalışmalıdır.
Geleceğimizi hep birlikte kuralım!..
Etkin bir TÖK için
DEMOKRATİK KATILIM GRUBU