yerel yönetimler seçimi üzerine rapor*

Türkiye “yerel yönetimler”le ilgili bir seçim sürecine girmiş bulunuyor.
Seçimin gündeme geldiği ortam**, bu seçime olağan bir yerel yönetim seçiminden daha çok anlam yüklüyor.
Her şeyden önce, yerel seçim sürecinin; hükümet ve Genelkurmay’ın Irak’a asker göndermek için karar verdiği, ama halkın böyle bir şeye kesinlikle karşı olduğu bir dönemde olması; yerel seçimlerin bu alanda da bir hesaplaşma olarak cereyan edeceğini göstermektedir.
Öte yandan; sermaye güçlerinin, “7 paketlik demokratikleşme güldürüsü” ve “Pişmanlık Yasa”sıyla “Kürt sorunu”nu “çözme”; Kürt sorununu demokratik ve halkçı çözüm yerine “ezerek çözme” hamleleri yaptıkları ve süreci böyle değerlendirdikleri düşünüldüğünde, demokrasi mücadelesinin sorunları ve demokratik taleplerin ne olup olmadığının tartışılması sürecin bir bileşeni olacaktır. Bu nedenle de, demokrasi mücadelesi ve demokratik talepler için mücadele, “yerel seçimlerin” nasıl sonuçlanacağını belirleyecek etkenlerden birisi olacaktır.
Ekonomi alanında; IMF-hükümet-büyük patronlar cephesinin IMF-Dünya Bankası programı tarafından belirlenen ekonomik politikaları, bütün acımasızlığı ile yerel yönetim seçimi sürecinde de sürecektir. Dahası hükümet ve arkasındaki sermaye güçleri; sonbahardan başlayarak bu programın başarısı için “son hamleleri” yapacak, yasal düzenlemeler gerçekleştirecektir. Özellikle de TEKEL’den PETKİM’e, TÜPRAŞ’tan THY’ye büyük özelleştirmelerin gündemde olması; yerel yönetim seçiminin, aynı zamanda da, liberal ekonomik politikalara, IMF’ye, yabancı sermaye güçlerinin Türkiye’yi dikensiz gül bahçesi yapma girişimlerine karşı mücadele olarak şekillenmesine neden olacaktır. Kuşkusuz ki, neo-liberal uygulamalar; eğitim ve sağlık hizmetleri başta olmak üzere pek çok hizmetin de piyasalaşmasını getirmektedir. Bu nedenle de, “parasız eğitim ve parasız sağlık hizmeti” talepleri, yerel yönetim seçiminde yine temel talepler olarak gündemdeki yerini alacaktır. Ayrıca süreç; “Kamu Yönetimi Reformu” adı altında tüm merkezi ve yerel hizmetlerin özelleştirildiği, yerelleşme adı altında piyasanın tüm hizmetlerinin uluslararası tekellerin ve yerli uzantılarının kâr alanı haline getirilmesinin amaçlandığı; yerel yönetim felsefesinin piyasa temeline oturtulmak istendiği bir süreç olacaktır. Bu yüzden de, süreç; devletin merkezi ve yerel kurumlarına emek mücadelesi ve sosyalizm tarafından dayatılan görevlerin içeriğinin ve bunun halk için, emekçiler için anlamının yeniden tartışıldığı bir süreç olarak işleyecektir. Elbette bu durumda; demokrasi, yerel yönetim-merkezi yönetim ilişkisi, demokratik bir yerel yönetimin nasıl olacağı gibi konular gündemin önemli bileşenleri olacaktır. Bu yüzdendir ki; partili adaylar ve müttefiklerimizin; nasıl bir yerel yönetim istediklerini, kendilerinin nasıl bir yerel yönetim gerçekleştireceklerini tarif etmeleri önemli olacaktır.
“Mevcut yerel yönetimlerin açmazlarının aşıldığı, daha demokratik, merkezin baskısından kurtulmuş bir yerel yönetim” iddiasıyla dayatılan yasa; yerel yönetimlerin hizmetlerini tümüyle piyasalaştırmayı, hatta uluslararası tekellere açmayı amaçlayan bir yasa olarak gündeme getirilmiş bulunmaktadır.
Öte yandan AKP Hükümeti’nin hazırladığı yasa taslağı; yerel yönetim fikrinin, halkın siyaset dışına itilmesi fikriyle birleştirilmiş olduğu, son 40-50 yılda gelişmiş ülkelerde ne kadar çöpe atılmış fikir varsa (sivil toplum örgütleri aracılığı ile katılım, karar ve denetim hakkı olmayan temsili kurumların katılımı, siyasetin dışında bir belediyecilik gibi), bunların devreye sokulduğu, yaldızlı bir paket içinde sunulan, ama yerel yönetimleri, hizmet ve halkın ülke yönetimine katıldığı kurumlar olmaktan uzak tutan bir yönelişin belgesi mahiyetindedir.
Dolayısıyla partimiz, süreci; sermayenin yerel yönetim anlayışı, demokrasi, siyasi mücadele gibi konularda yoğun bir aydınlatmanın, sermaye güçlerinin hizmetleri mala dönüştürmesinin engellenmesi ve demokratik bir yerel yönetim fikrinin yaygınlaştırılmasının; bu doğrultudaki mücadelenin bağımsızlık ve demokrasi mücadelesiyle, halkın iktidar mücadelesiyle birleştirilmesinin vesilesi olarak da değerlendirecektir.
Partimiz; halkın seçtiği temsilciler üstünde başka bir iradenin olmaması gerektiği, bütün faaliyetlerin halkın denetimine açık olacağı, halkın seçtiklerini gerekli gördüğünde görevden alabildiği bir yerel yönetim fikrini; yerel yönetimlerde demokrasinin ana ilkesi olarak ele alacaktır.
Süreç; halka gerçeği bütün yanlarıyla anlatmamıza fırsat tanıyan unsurlara sahiptir. Bu yüzden, 2004 Nisanı’nda yapılacak yerel yönetim seçimi; yerel yöneticileri belirlemekle sınırlı bir seçim değil; tersine ülke sorunlarının bütününün gündemi işgal edip, egemenlerle halkın hesaplaşmasının tüm unsurlarını taşıyan bir mücadeleye sahne olmaya aday bir seçimdir. Ancak bunun olması için bizlerin süreci doğru ele alıp, üstümüze düşeni layıkıyla yerine getirmemiz gerekir.

PARTİMİZ YEREL YÖNETİM SEÇİM SÜRECİNDEN HANGİ KAZANIMLARLA ÇIKMAK İSTEMEKTEDİR
Genel olarak bakıldığında, yerel yönetim seçimi süreci; partimizin, 7 aylık ve Türkiye’nin pek çok önemli sorununun bir arada geliştiği bir süreç olarak, sınıflar mücadelesine müdahalesine önemli, son derece önemli imkânlar sunacaktır.
Partimizin sınıflar mücadelesine müdahalesinin başlıca alanları ve bu alanlardaki mücadele hedeflerini şöyle belirleyebiliriz:
1-) Belirlenmiş bazı yerlerde, seçimi kazanarak partili ya da partimizin desteklediği adayların yerel yönetim mekanizmasında mevzilenmesi: Bazı önemli işçi havzalarında işçi hareketinin taleplerinden çıkarak ya da az-çok siyasi birikimin olduğu alanlarda partili adayların ve partiyle ittifak içindeki güçlerin (belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, iller idaresi üyeliği, muhtarlık vb. gibi mevzileri) kazanması için çalışmak.
Kuşkusuz ki; bazı alanlarda uzun zamandır süren çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkan birikimin üstünden bazı kazanımlar sağlanabilir. Ama burada partimizin ve onun yandaşlarının başarısının birinci koşulu; emekçilerle sermayenin partilerinin karşı karşıya gelmesi; sermaye partileri karşısında birleşen emekçilerin adayları ile sermayenin adaylarını ayırmasıdır. Onun içindir ki, bazı işçi havzalarında işçi hakları üstünden ya da herkesin çok “hassaslaşıp” saf tuttuğu bir siyasi kutuplaşma (Irak’a asker gönderip göndermeme gibi) üstünden bir karşı karşıya gelme, adayların da bu kutuplaşmada, “halkın kutbu”nun adayları olarak ortaya çıkması sağlanmalıdır. Bu tutum; ortaya çıkan talepler etrafında birleşecek halk güçlerini kendi aralarında yeni bir birleşme tutumunu geliştirmeye yöneltirken, aynı zamanda, halk yığınlarının sermaye partilerinden kopuşunu belirli bir “seçeneğe” bağlayacaktır. Dahası, bu güçlerin partimiz etrafına gelmesinin, en ileri olanların partiye katılması gibi çok önemli katkısı olacaktır. Örneğin “patronlara karşı ücret, sosyal hak taleplerinde, sendikalarda birleşen işçiler, patronlardan oylarını da, adaylarını da ayırmalıdır” fikrini her alanda işleyip; bu fikir etrafında işçi adayların çıkması için çalışmalıyız.
Adaylarımızın bazı yerlerde yönetime gelmesi, bu mücadelenin işçiler, emekçi yığınlar içinde emek-sermaye mücadelesi ile demokrasi mücadelesinin birleşmesinin başarısını gösterecektir.

2-) Partimizin çalışmasının yerelleşmesi: Her ne kadar bu seçimler, “yerel yönetimler yasası”nın değiştirilmesi mücadelesi ve sürecin yukarıda belirtilen özelliklerinden dolayı genel bir demokrasi mücadelesi ile birleşse de; son tahlilde yerel yönetim seçimlerinde partiler ve güçler arasındaki mücadele, “yerel talepler”, “yerel sorunlar” ve bunlara getirilen çözümler üstünden bir mücadeledir.
Partimizin en önemli zaaflarından birisinin, çalışmasının genel, bu nedenle de yüzeysel kalması olduğu düşünüldüğünde; yerel sorunlar üstünden bir seçim mücadelesi; parti örgütlerimizin çalıştığı alandaki nüfus bileşimi (sınıfsal, dinsel, etnik), bu bileşimin bileşenlerinin sorunları, yörenin ekonomik, kültürel, sosyal alandaki talepleri, ekonomik potansiyeli (tarım, sanayi, turizm, hizmetler vs.), yerel bakımdan halk içinde itibara sahip kişi ve kurumlarla ilişkilerin yeniden düzenlenmesi vb. yönler açısından, kısaca, parti örgütümüzün yerelleşme sorunlarını aşmasının da vesilesi olmalıdır.
Bunu yapmanın koşulu ise; yerel parti örgütlerimizin; bütün bu toplum kesimleriyle ilişkilerini yeniden kurması, bu kesimlerin sorunları ile yerel hizmetleri, yörenin çelişkileri, ekonomik potansiyeli gibi konuları çözümleyip ajitasyonunun ve ilişkilerinin malzemesi haline getirmeyi başarmasıdır. Bu, aynı zamanda, partimizin, partili olmayan çevreler ve yörede saygınlığı olan kişiler ve kurumlarla ortak iş yapan, onların üyeleriyle ortak örgütler kuran bir pozisyona geçmesi demektir. Çünkü, her özel talep ve o talep etrafında mücadele, bu talep için mücadele potansiyeli taşıyan çevreleri kapsayan bir “özel örgütlenmeyi gerektirir. Dahası yerel seçimin kendisi, seçim faaliyeti için bir özel bir örgütlenmeyi gerektirecektir. Bu yüzden de partimiz; yerel seçim sürecini, partimizin yerel ilişkilerinin güçlendiği, yörenin koşullarından mücadele için yararlanmasını öğrendiği bir süreç olarak değerlendirecektir.

3-) Halkın iktidar mücadelesi için bir iktidar seçeneği yaratmak: AKP yüzde 34 oyla, Meclis’teki milletvekillerinin üçte ikisine sahip oldu. Geleneksel düzen partileri çöktü. CHP, Meclis’teki tek “muhalefet partisi” olmasına karşın, AKP ile aynı ekonomik-sosyal programa sahip olduğu ve halkın beklediği muhalefeti yapamadığı için güç kaybetmektedir. AKP’ye bir seçenek olabilir denilen Genç Parti de, öteki “Uzan firmaları”yla birlikte çökme sürecine girmiştir. Bu durum; AKP’ye yerel seçimlerde büyük bir avantaj sunmaktadır. Eğer, Türkiye’nin emek ve demokrasi güçleri, Blok ve onunla birleşecek güçler; halk indinde AKP’ye bir alternatif (bu, aynı zamanda, halkın iktidar alternatifi olmak anlamına gelmektedir) yaratabilirlerse; bu, hem AKP’nin yerel yönetimlerde olağanüstü bir güce sahip olmasının, hem de demokratik hakları ve emek mücadelesini tehdit etmesinin, gerici şeriatçı amaçlarını gerçekleştirmede yeni adımlar atmasının önlenmesi anlamına gelecektir. Burada CHP, aynı argümanları kullanarak, AKP dışında herkesin kendisini desteklemesi gerektiğini, çünkü AKP’yi sadece kendisinin önleyebileceğini iddia ederek halkı aldatmaya çalışacaktır. Ama bunun CHP’nin 50 yıllık yalanı olduğu gösterilebilirse; dahası CHP’ye verilen her oyun 50 yıldır DP’yi, AP’yi, ANAP’ı, RP’yi, şimdi de AKP’yi güçlendirdiği anlatılabilirse; Blok güçleri etrafında halkın iktidar seçeneği olan bir cepheleşmenin sağlanması için önemli adımlar atılabilir. Bu da, hem yerel seçimlerde başarıyı getirecek hem de Türkiye’de demokrasi mücadelesinde halkın dışlanmışlığını yenmenin temel bir adımı olacaktır.
Partimiz, yerel seçim duyarlılığını ve yarattığı imkânları; bağımsız ve demokratik Türkiye mücadelesini ilerletme ve bu mücadelenin “siyasi koçbaşı” olacak bir “cepheyi” oluşturma süreci olarak değerlendirmelidir.

ADAY, İTTİFAKLAR VE PARTİ
2004’e giderken oluşan yerel seçim koşulları, onu pek çok bakımdan “genelleştirse” bile, son tahlilde önümüzdeki süreç bir yerel seçim sürecidir, ve partimizin seçim taktiği de, genel seçimlerden farklı olacaktır.
Bu farklılık; ajitasyona olduğu gibi, adayların belirlenmesine ve partimizin ittifaklarının bileşimine de yansıyacaktır.
Demokratik, her faaliyeti halk denetimine açık, halkçı (halka hizmeti esas alan), yerel yönetim imkânlarını, düzen partilerinin yöre eşrafının yağmasına kapatan bir belediyecilik için yola çıktığımızı ilan eden bir “yerel yönetim felsefesini” ortaya koyup; yöreye has başlıca hizmetlerin nasıl olacağını da belirleyen bir program oluşturup, bu program etrafında herkese birleşme çağrısı yapmalıyız. Adaylar bu programı savunmalı, ittifaklar da bu program etrafında olmalıdır. Partimiz bu anlayışı yayarak yığınlarla birleşmeli, partili adaylar da bu programı gerçekleştirmek iddiasıyla aday olmalıdır.
Her şeyden önce, yerel yönetimler için adayların, (özellikle muhtar ve belediye başkanlığı adayları) şu ya da bu partinin adaylarından çok, doğrudan o bölgedeki işçilerin, emekçilerin, halk kesimlerinin (savaş karşıtı platformlar, sendikal platformlar, emek platformları gibi platformlar da bunların içindedir) adayları olarak çıkarılması önemlidir. Elbette bu adaylar, bölgede saygınlığı olan, emek ve demokrasi mücadelesi içinde yörede tanınan kişiler olacaktır.
Bu durum ittifaklarımızı da belirler.
Elbette ki, Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu, seçim sürecindeki çalışmamızın merkezinde duracaktır. Ancak şu da bir gerçektir ki, partimiz kendi yaklaşımını kabul ettirdiği ölçüde Blok ve çevresinin olumlu bir çizgiye çekilmesi mümkün olacaktır. Genel seçimlerdeki pek çok örnekten bunu biliyoruz.
Kaldı ki; bundan, her yerde Blok ile hareket edeceğiz anlamı da çıkmaz. Bazı yerlerde ayrı ittifaklar geliştirmek, daha geniş çevrelerle ittifaklar kurmak da mümkün olabilir. Buna karşı bazı alanlarda partimizin tek başına seçimlere katılması da gerekebilir. Hatta parti örgütlerimiz, her yerde gerekirse kendi başlarına seçime girecek gibi hazırlanıp; ama en geniş güçlerle de ittifak yaparak seçime girmek için çalışmalıdır.
İttifaklarla seçime girmek konusunda dikkat çekilmesi gereken iki önemli nokta vardır.
1-) Blok partileri dahil olmak üzere, çalışmalarımızı başlatmak için kimseyi beklememeli, çalışmaya derhal başlamalıyız. Bütün ittifak ve birlikler çalışmanın seyri içinde oluşacaktır. Bu yüzden, özellikle de bizim bir güç toparlama şansımızın arttığı, bunun pratikte görüldüğü ölçüde diğer güçlerin bizimle birleşeceğini unutmamamız gerekir.
2-) Böyle durumlarda CHP, daha baştan “Biz de böyle belediyecilik istiyoruz” diye başlayıp, iş “seçime nasıl girilmeli”ye gelince, “tabii, CHP’nin desteklenmesinden başka bir durumda oylar bölünür” tutumunu benimseyecektir. Dahası, CHP, bu taktiğin ustasıdır, ve her seferinde olmasa da, çoğu zaman kazançlı çıktıkları bir yöntemdir bu. CHP’ye karşı uyanık olmak, onun oyununu daha baştan bozacak tutumlar geliştirmek önemlidir.

SEÇİMİN ÖRGÜTLENMESİ VE PROGRAM
Elbette ki, parti örgütlerimizin her biri bir “seçim örgütü” gibi çalışacaktır. Bu nedenledir ki; genelde “asıl seçim örgütümüz parti örgütlerimiz” olacaktır. Ancak; pek çok teknik işin yürütülmesi ve özel çalışmalar için her ilde bir “seçim komitesi” oluşturulması yararlı olabilir.
Bu komite daha baştan çalışarak; yöreye has talepler; yerel yönetimin imkânları, bu imkânların nasıl kullanılacağına dair planları da içeren bir yerel yönetim seçim programı hazırlamalıdır. Bu komite, seçimle ilgili tüm bilgileri toplayan ve yerel parti örgütlerini bilgilendirip, yeni öneriler geliştiren bir görev üstlenmelidir.
Ayrıca, ittifakların olduğu seçim bölgelerinde, ‘ittifakçıların ortak temsil edildiği komiteler” oluşturulması da zorunlu olacaktır. Ve elbette teknik işler için komisyonlar ve çalışma grupları da ihtiyaç duyuldukça kurulup çalıştırılabilir.
Her ilin bir seçim programı olacaktır. Bu programın birinci bölümü; bütün iller için aynı olacak ve seçim, “yerel yönetim felsefemiz” ve yerel seçimlerin genel ve merkezi yönetimle bağlantısını kapsayacaktır. İkinci bölüm ise, her ile özgü sorunların çözümünü kapsayacaktır. (Ankara’nın bu konudaki girişimi örnek olarak ele alınabilir.) Bu bölümde elbette; bölgenin ekonomik, sosyal, tarımsal, sanayi, turizm potansiyeli, şehircilik ve şehirlileşme sorunlarının çözümü yer alacaktır.

SEÇİMDE YÜRÜTÜLECEK AJİTASYONLA İLGİLİ
Seçim süreci boyunca parti örgütlerimiz, genel sorunlarla yerel sorunları birleştiren sistemli, kesintisiz bir ajitasyon yapacaktır. Her il yönetimi, “gazete merkezli” genel ajitasyonumuza bağlanan yerel ajitasyonu planlayıp seçim boyunca sürdürecektir.
Bu ajitasyonun başlıca özellikleri şunlar olacaktır:

1-) Nasıl bir belediyecilik (demokrasi, katılım, denetim, açıklık gibi yanları) anlayışını, ve bunun yanı sıra, yörenin özelliklerini esas alan ve sorunları nasıl çözeceğini açıklayan inandırıcı kanıtlar öne süren bir ajitasyon olmalıdır. Bu çerçevede, demokratik bir görünüşü olan, ama sadece oyalayıcılık ve siyaset dışılığın kurumu olan “Yerel Yönetim-21” gibi kurumlar da teşhir edilmeli; bunların sadece öneri yapan ama ne yönetime müdahale eden ne de denetleme işlevi olan kurumlar olduğu gösterilmeli. Dahası, bunu yaparken, demokratik ve halkçı belediyeciliğin işleyişini, “halk meclisleri”, “mahalle meclisleri” gibi kuruluşların işleyişini, amacını tartışmalı; bunları halka maletmeliyiz.
Burada dikkat edeceğimiz bir şey de; insanlar nasıl bir belediyecilik istiyor; nasıl bir belediyede yaşamak istiyor, sorunlar ve çözümler konusunda neler düşünüyor, bunları dinlemesini bilmeli, ajitasyonumuzun çıkış noktasını da buradan yapmalıyız.

2-) Ajitasyonda, mevcut belediye yasası ile hükümetin getirmek istediği yasayı da eleştiren, demokratik, “halkçı bir belediyeciliğin ana ilkelerini açıklayan bir belediyecilik anlayışını” propaganda etmeliyiz. Bu, aynı zamanda, yerel yönetim programının “yaklaşım” bölümünün içeriğini de oluşturmalıdır. Eğer yerel yönetim yasası bu süreçte çıkarılırsa (ki büyük ihtimalle çıkarılacaktır); gündemin ısınmasına paralel olarak, seminerler, paneller, sempozyumlarla bu yasanın amacı, içeriği, antidemokratik ve sermaye yanlısı karakteri deşifre edilmeli; tartışmalar, işyerlerine, fabrika ve hizmet birimlerine, mahalle kahvelerine kadar taşınarak, sermayenin yerel yönetim düzeni ile emekçilerin kurmak istediği yerel yönetim düzeninin hesaplaşmasına dönüştürülmelidir. Yine ajitasyonumuz, GATS ve ona bağlı olarak hizmetlerin uluslararası tekellere terk edilmesini de kapsamalı; özelleştirme, taşeronlaştırma ve hizmetlerin piyasalaştırılması arasındaki bağlantı sağlam bir biçimde kurulmalıdır.

3-) Ajitasyonumuz, ülke sorunlarına ve yerel sorunlara tam hâkim ve çözümler konusunda yetkin olduğumuzu göstermelidir. Bu ise, ajitasyonu yapacak kişilerin yapacakları işin içeriği ve amacı konusunda tam kafa açıklığına sahip olmasıyla mümkün olacaktır. Bunun için, parti örgütlerimizin bu yönde yetkinleşmesi için çalışmalı ve parti içi eğitimin merkezine bu çalışmanın konuları konulmalıdır.

4-) Ajitasyona muhalif ve soyut bir üslup değil, somut ve iktidara aday, istekli olan bir ruh hali yansımalıdır. Bu sadece ses tonuna değil; sorunların çözümlenmesine yaklaşıma da yansımalıdır. Halk taleplerini savunur, etrafında birleşirse, istediği gibi bir yerel yönetim kurmaya girişebileceğini, egemenlerle bunun üstünden çatışmaya girebileceğini, burada kazanılacak her mevziinin, halkın iktidara yürüyüşünde bir dayanak olabileceğini bilerek davranmalıyız.

Partimiz, bu seçimlerden; bir yandan bazı yerel yönetim bölgelerinde doğrudan adaylarını seçtirerek, parti örgütlerini yerelleştirerek ve nihayet; yerel ve merkezi iktidar için kendisini ve ittifak içindeki siyasi parti ve çevrelerden oluşacak mihrakı halkın iktidar mücadelesinde, (bağımsız ve demokratik Türkiye’yi kurma mücadelesinde) somut bir seçenek olarak ortaya koymuş olarak çıkmayı amaçlamaktadır.
Bütün parti örgütlerimiz bu amaçları kendileri için temel referans alarak, yerel çalışmalarını da bu amaca uygun biçimde düzenlemelidirler.

(**) Konuyla ilgili olarak, seçim sürecinin daha ayrıntılı bir biçimde ele alındığı Özgürlük Dünyası’nın Eylül 2003 sayısının ilk yazısı olan “Başlayan Sadece Yerel Seçim Süreci mi?” başlıklı yazıya bakılabilir.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑