100. sayıyı çıkarırken

Özgürlük Dünyası’nın yayını, elinizdeki dergi ile 100. Sayıya ulaştı. Toplumsal hareket bakımından uzun sayılabilecek 12 yıllık bir dönem boyunca kayda değer bir kesinti olmaksızın yayın yaşamını sürdürebilmek pek çok bakımdan önemlidir. Bu, bir başarıdır ve en başta da derginin dayandığı toplumsal güce ve onun örgütlü siyasal temsilcilerine ait bir başarı. Bu, teori ve politika sorunlarına verilen önemin ve istikrarın bir göstergesidir.
Bu yayının, ekonomik sorunlar, dağıtım tekellerinin engellemeleri, siyasal baskılar ve toplatmalar gibi sorunlar aşılarak sürdürülmüş olması ve sınırlı dağıtım imkânlarına karşın 4500’lük bir satış ortalamasına sahip olması başarıyı daha da önemli kılıyor. 100 sayılık külliyat, 12 yılın dünya ve Türkiye açısından panoramasını, sınıf mücadelesinin gelişim çizgisini ve ona katkı ve müdahale girişimlerini izlememize olanak tanıyan 7500 sayfalık bir başvuru kaynağıdır.
Önceki ve sonraki sayılardan özünde herhangi farkı bulunmayan ancak bir rakamsal nitelik taşıyan bu 100. Sayıyı geride kalan dönemin genel bir gözden geçirilmesi ve önümüze açılan dönemin genel bir planlanması bakımından uygun bir vesile olarak gören Özgürlük Dünyası, 100. Sayıyı kimi yenilenmelerin ve değişimlerin de başlangıç noktası yapmak kararındadır. Dergimizin geride kalan 100 sayılık pratiğinde de derginin dünya görüşü ve temel işlevine ilişkin olmayan konularda bir dizi değişme, yenilenme de gerçekleşmiştir zaten.
Ve şimdi de bazı değişikliklere gidiyoruz. 100. Sayıdan itibaren dergi yeniden aylık periyotlarla yayınlanacak. Bilindiği gibi Özgürlük Dünyası, aylık olarak başladığı yayınını 77. Sayıdan itibaren iki aylık periyotlarla sürdürmekteydi. Ve tabii periyodun aylık olması, günlük mücadele ve sorunlarına, emek hareketinin taktik sorunlarına da daha yakın bir yayın çizgisi izlemeyi uygun, gerekli hale getiriyor, Derginin baskısı daha özenli, kâğıt kalitesi de daha iyi hale getiriliyor.

* * *
Özgürlük Dünyası, Eylül 1988’de yayınlanmaya başladı. Derginin yayın hayatına atılışı, işçi sınıfının, ağır gericilik altında mahkûm edildiği suskunluğu parçalayarak harekete geçtiği sürece denk geliyordu. Harekete geçen gençlik, öfkesini sokağa dökmeye hazırlanan kamu çalışanları ve Kürt yükselişi de bu hareketin tamamlayanı oldular. Ezilmiş, ağır tahribata uğramış devrimci çevreler de, bu yükselişin yarattığı moral ve yasal olanaklara dayanarak örgütlenmelerini yeniden kurmaya, pekiştirmeye yöneldiler. Bir yandan yükseliş ve örgütlenme isteği ama öte yandan 12 Eylül’ün yarattığı ideolojik tahribat ve bununla aynı zamana gelen Gorbaçovculuk, sürecin çelişik yönlerini oluşturuyordu. 12 Eylül öncesi devrimci sürecin gerçekten de aşılması gereken zaaflarını eleştirme, geniş bir tasfiyeci cephe tarafından devrime ve devrimci örgüt fikrine, Marksizm-Leninizm’in temel ilkelerine saldırının vesilesi yapılıyordu. “Sivil toplumculuk”, “Gorbaçovculuk”, “Demokratizm” pompalanan moda görüşlerdi.
Özgürlük Dünyası işte böylesi koşullarda yayın hayatına başladı. Sol piyasaya rengini veren, işçi sınıfından tamamen kopuk şekilsiz çevre örgütlerinde sonu gelmez toplantılarda sosyalizmin enine boyuna eleştirildiği, öyle ki bunun demokrasi kültüründeki gelişimin göstergesi sayıldığı, Gorbaçov’un sosyalizmin en temel tezlerini yadsıyan fikirlerinin büyük açılım kabul edildiği bir ortamda, Özgürlük Dünyası, hiçbir tereddüde yer bırakmayan bir tutumla, Marksizm-Leninizm’i savunma tutumuyla, Marksizm dışı akımlara karşı savaş şiarıyla yayın hayatına atıldı.
Özgürlük Dünyası, 3. Sayısında bu tutumunu şöyle dile getiriyordu:
“Bir unsuru da yeni revizyonist burjuvazi olan dünya burjuvazisinin ve işçi hareketi içindeki uzantılarının, Marksizm-Leninizm’e saldırılarını yoğunlaştırdığı ve bu saldırıların yaşanılan ağır yenilgi sonucu etki alanını genişlettiği günümüz Türkiye’sinde Marksizm-Leninizm’in ağırlığını savunma ve anti-Marksist akımlara karşı ilkeli ve uzlaşmaz bir mücadele yürütme artan bir önem kazanmıştır. Bu mücadele, burjuva ideolojisinin bütün biçimlerine karşı kesintiye uğramaksızın ve kararlı bir biçimde yürütülmeden ne işçi sınıfının bilinci, sosyalist bilinç düzeyine çıkarılabilir, ne de işçi sınıfının kendiliğinden gelişen mücadelesi, devlet iktidarının ele geçirilmesini merkezine alan politik mücadele düzeyine yükseltilebilir.
Özgürlük Dünyası, Marksizm-Leninizm’in en temel tezlerinin ve sosyalizmin tartışıldığı bir kürsü değil, savunulduğu bir kürsü olmalıdır ve olacaktır.
Marksizm-Leninizm bilimsel ve genç bir teoridir. Yaşanan kriz, sosyalizmin ve Marksizm-Leninizm’in değil, modern revizyonizmin, burjuva revizyonist dünyanın krizidir. (…)
Özgürlük Dünyası’nın platformu, özgür tartışma platformu değildir. Özgürlük Dünyası’nın ‘Nasıl bir sosyalizm’ arayışı yoktur ve olmayacaktır. Marksist-Leninist teori ilkesel düzeyde bu soruna açıklık getirmiştir ve pratik, Marksizm-Leninizm’den sapıldığında sosyalizmin inşa edilemeyeceğini açıkça göstermiştir.”
Özgürlük Dünyası bu genel özelliğini hep korumuş olsa da, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına, koşullara, devrimci hareketin önceliklerine bağlı olarak değişim ve yenilenmeler yaşadı. Geride kalan dönemi bu bakımdan üçe ayırabiliriz.
Derginin 40. Sayısına kadarki yayınını, birinci dönemi oluşturur. Bu dönemde Özgürlük Dünyası, görevini ağırlıklı olarak işçi sınıfı mücadelesinin ideolojik-teorik mücadele görevleri olarak belirlemiş olsa da, gerçekte bir teori ve politika dergisinde yer almayacak türde yazı ve haberlere de yer vermek zorunda kaldı. Bu bir bakıma zorunluydu da. Koşullar bakımından kaçınılamayan bu durum, devrimci hareketin habersel ve kültürel organlara kavuşması, Özgürlük Dünyası’nın tüm sayfalarıyla bir teori ve politika dergisi olmasının imkânlarını yarattı. Teori ve politika sorunları elden geldiğince özenli ve derinlemesine ele alınmaya başladı. 41. Sayıda yer alan “Sunu” derginin iyice belirginleşen niteliğini tanımlıyor ve yayın çizgisinin özelliklerini vurguluyordu;
“Özgürlük Dünyası, geçmiş yayın yaşamı boyunca, pratik bazı zorunluluklar yüzünden, tam anlamıyla bir ‘teori ve politika dergisi’ olamadı. Teorik yazılarla birlikte günlük haberlere de yer verdi, basın açıklamaları yayınlamak zorunda kaldı. Toplumsal mücadelenin ve muhalefetin haberlerini yayınlayacak bir başka yayın organının yokluğu koşullarında belki de zorunluydu bu. Fakat artık Özgürlük Dünyası, tümüyle aylık bir SOSYALİST TEORİ VE POLİTİKA DERGİSİ olmak amacındadır. Değişikliklerin, bu içerik ve işleve uygun bir bütünlüğü sağlayacağını umuyoruz. (…) Günlük gelişmelere, uluslararası ve ulusal düzeyde gelişmelere teorik bir çerçevede yorumlar getireceğiz. Teori ve politika sorunlarıyla güncellik arasındaki ilişkiyi temel alan bir düzeyi tutturmaya çalışacağız.”
Üçüncü dönem ise yayın aralığının iki aya çekildiği Nisan 1995 tarihli 77. Sayıdan bugüne kadar olan sayıları kapsıyor. İşçi hareketinin gelişmesi ve kendini açık bir parti olarak örgütlemeye yönelmesi, emperyalist sistemin yeni dünya düzeni ve küreselleşme saldırılarına hız kazandırması teorik mücadeleye daha bir önem kazandırmışken, derginin yayın periyodunu iki aya çıkarması ve hatta bazen bu periyodu da tutturamamış olması ilk bakışta bir çelişki gibi görünüyor. Gerçekten de hareketin gelişmesi, genişlemesi ve sınıflar arasındaki mücadelenin argümanlarındaki değişimler teoriye olan ihtiyacı artırır. Ama ne var ki, teori dergisi, emek hareketinin hizmetine hasredilmiş araçlar zincirinin bir halkasıdır ve onun etkisini tekil olarak değil, tüm ötekilerle birlikte değerlendirmek gereklidir. İşçi sınıfının kendi sesine, günlük bir organa kavuşmuş olması hem çok önemli bir boşluğu doldurmuş ve daha uzun periyotlarla bir yayını mümkün kılmış ve böylelikle bu durumu anlaşılır kılmıştır, hem de bu, sınırlı güçlerle daha çok iş yapıldığı koşullarda, yani öncelik söz konusu olduğunda katlanılabilir bir durumdur. Bugün dünya ölçeğinde bile biricik olan bir günlük araca sahip olmanın, onu bunca yıl yaşatmanın önceliği, yanı sıra emek hareketinin bir dizi örgütlenme sorunlarına verilen ağırlık derginin periyodunda kimi aksamalara yol açmışsa, bu anlaşılır bir durumdur. Önemli olan, ne olursa olsun teorik dergiyi düzenli periyotlarla çıkarmak değil, mücadelenin gerektirdiği öncelikleri uygulamak koşulu ile teorik derginin yayınını düzenli hale getirmektir. Ve şimdi emek hareketi bu olanağa kavuşmuştur.
Anlaşılacağı gibi teori ve teorik mücadele, kitapların derinliklerinde erdem keşfetme sanatı değil, esas olarak pratiğin yolunu açan bir tahlil ve aydınlatma faaliyetidir. Bu bakımdan sınıf mücadelesinin canlı pratiğine sıkı sıkıya bağlıdır. Sınıf mücadelesinin ortaya koyduğu sorunları çözerek ilerler, gelişir. Ne var ki onu genelleştirir, günceli kalıcı olanla bağıntılandırır. Bu özellikleriyle de pratikle ilişki içinde öncelikleri değişir. Bu anlamıyla da Özgürlük Dünyası’nın 100 sayı boyunca geçirdiği değişimler, bir tutarsızlığın veya istikrarsızlığın göstergesi değildir.
Ve şimdi Özgürlük Dünyası yeniden aylık periyotlarla yayınlanabiliyorsa bunun bir tarafında büyüyen ihtiyaçlar, öteki tarafında emek hareketinin kazanımları vardır.

* * *
Özgürlük Dünyası’nın elbette bu 12 yıllık uzun süreçte eksikleri oldu. İçerik bakımdan zayıf ve hatta yanlışlar içeren, yanlış çağrışımlar doğurabilecek yazılar da yer aldı dergide, yeterince doyurucu olmayan sayılar da çıkardı. Ama hiçbir şekilde bilimsel sosyalizmden ödün vermedi ve emperyalist ideolojiye, onun çeşitli tezahürlerine, işçi sınıfının devrimci ideolojisi ve tarihsel devrimci rolüne yöneltilen açık ve gizli saldırılara karşı inatla mücadele etti.
Ve şimdi yeniden aylık periyotlarla yayınlanırken mücadele kararlılığımızı bir kez daha yineliyoruz. Özgürlük Dünyası’nın hedefinde esas olarak emperyalist-kapitalizm ve emperyalist ideoloji vardır. Dün olduğu gibi bugün de teorik mücadelemizin esas hedefini emperyalist ideoloji ve onun yansımalarına, yeni adlar altında piyasaya sürülen tezlerine karşı mücadele oluşturacak.
Özgürlük Dünyası, devrimi uluslararası bir hareket olarak gördüğü gibi, teorik mücadeleyi de uluslararası bir mücadele olarak görmektedir. Her olayı, ele alınan olaylar ulusal olduğunda bile, uluslararası bir perspektifle ele almaktadır.
Dergimiz, sayıları giderek çoğalan ileri işçi, genç ve kadının ihtiyaçlarını gözeterek derginin eğitici-aydınlatıcı işlevine özel bir önem verecek.
Sınıflar arasındaki mücadelenin tüm sorunları, emekçi hareketin yönetiminin sorunları, strateji ve taktik sorunları, yeni dönemde de, yayınımız içinde önemli bir ağırlık taşıyacak. Emek hareketinin her günkü konu ve sorunları, genel bir yorumla daha ağırlıkla dergide yer bulacak, yeri geldiğinde emek hareketinin belgelerine de yer verilecek.
Bu yeni dönemde, ayrıca, sosyalist SSCB döneminde işçi sınıfının dünya görüşü ile burjuva ideolojiler arasında yaşanan büyük tarihsel savaşın belgeleri de belirli bir sırayla dergide yayınlanacak. Geniş devrimci çevrelerin haberdar olmadığı, adeta özel bir tutumla sözü edilmemiş bu belgeler, sosyalizmin başarılarının dorukta olduğu ancak emperyalist kapitalizmin ise tüm güç ve olanaklarıyla saldırdığı bir dönemde verilmiş mücadelelerin konu ve içerikleriyle öğrenilmesini sağlamanın yanı sıra günümüzde yürütülecek mücadeleye de ışık tutacak, temel sağlayacak özelliktedir.
Dergiyi 100 sayılık bu koşuda ısrarlı bir açlıkla izleyen, sahip çıkan, daha geniş kesimlere ulaşmasını sağlayan, hatalarımız konusunda bizi uyaran okuyucuların destek, eleştiri ve katılımlarının artarak süreceğine inanıyoruz.

Haziran 2000

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑