İşçi sınıfı partisinin çalışmasının temelini “kitlelerin aydınlatılması ve örgütlenmesi”nin oluşturduğu olgusu, bilinen ve sıkça dile getirilen bir doğrudur. İşçi sınıfı partisi bu çalışmasını, parti programı, kongre kararları ve bunların ışığında sınıflar mücadelesinin pratik şekillenişi üzerinden ortaya koyduğu güncel politik taktikler doğrultusunda yürütür. Bu da, programında ortaya koyduğu amaca ulaşmak için bir araç olarak inşa edilen devrimci örgüt açısından olmazsa olmaz bir başka doğrudur.
Bu genel doğrulardan hareketle, Emeğin Partisi’nin (EMEP) işçi, emekçi kitleler içerisinde yürüttüğü çalışmanın belli başlı yönleriyle ele alınıp incelenmesi; çalışmanın eksiklikleri ve zayıflıkların aşılmasına hizmet edecek değerlendirmelerin yapılması yazımızın temel çerçevesini oluşturacaktır.
Dünya ve Türkiye’de yaşanan son politik-iktisadi olaylara, emekçi sınıflar ile emperyalist burjuvazi ve işbirlikçileri arasında keskinleşen çelişki ve çatışmalara ilişkin yazılar çeşitli vesilelerle Özgürlük Dünyası’nda, günlük işçi basınında ve emek basınının diğer yayın organlarında çeşitli yönleriyle ele alınıp incelenmektedir.
IMF, hükümet ve büyük patronların her şeyin ilacı olarak ilan edip yaklaşık bir buçuk yıldır uyguladıkları program, geçtiğimiz ay, kendisinden öncekiler gibi iflas etmiştir. IMF programı doğrultusunda izlenen emek düşmanı politikalar ve hükümet cephesinde yaşanan yolsuzluk, rüşvet vb. skandallar, emekçi halkın siyasi iktidar konusunda taşıdığı “güven ve beklentinin” kaybolmasına yol açmıştır, İşçi-emekçi sınıfların alım gücünün her geçen gün daha da düşmesi ve gerçek ücretlerde yaşanan erime; dolaylı dolaysız vergiler, iğneden ipliğe her şeye yağmur gibi yağdırılan zamlar, işten atmalar, milyonlarca ve milyonlarca emekçinin tepki ve öfkesini artırmaktadır.
Böylesine önemli bir dönemde bu tepki ve öfkenin örgütlenmesi ve emekçiler içinde yürütülecek faaliyette gösterilebilecek zaaflar konusunda ise önceden uyanık olmak hayati önem taşıyor.
AYDINLATMA ÇALIŞMASI VE KENDİLİĞİNDENCİLİK
EMEP, 1 Aralık’ta gerçekleşen büyük emekçi eyleminin ardından yaptığı değerlendirmelerde, emek hareketinin iki önemli zayıflığına dikkat çekmiştir. Bunlardan birisi, zaman zaman aksi örnekler ortaya çıksa da emekçi eylemlerindeki lokalliğin temel olarak aşılamaması. Diğeri ise, emekçi eylemlerinin siyasallaşmasındaki zayıflıktır. Elbette böyle bir tespitin kendisi, beraberinde, bu iki eksikliği aşmanın ana dayanağını oluşturan işçi sınıfı partisinin yığınlara yönelik aydınlatma faaliyetinin gözden geçirilmesini ve her açıdan yeni bir düzeye yükseltilmesini de gündeme getirir. İşçi-emekçi yığınlara yönelik yazılı-sözlü aydınlatma faaliyetimiz ele alınıp değerlendirildiğinde herkesin üzerinde anlaştığı iki temel husus vardır. Birincisi; aydınlatma çalışmamızın dünya ve ülke gündemindeki politik gelişmeleri ve bunların içerisinden, işçi-emekçi yığınların bilincini ilerletmede etkili olacak en çarpıcı teşhir örneklerini kapsamadaki zayıflıktır. İkincisi ise; sorunun biraz daha teknik bir yönünü oluşturan süreklilik, canlılık ve ısrar konusudur.
Çeşitli düzeydeki parti yönetici organlarımızın ve fabrika-işyeri birimlerimizin yürüttüğü aydınlatma çalışmasını ele alıp incelediğimizde şunu görürüz: Aydınlatma faaliyetimizin konusunu daha çok işyerlerinde yaşanan sorunlar oluşturuyor ve bu sorunların ortaya çıkardığı kendiliğinden tepkinin kabardığı zamanlarla sınırlı bir aydınlatma çalışması yürütülüyor. Bunun dışına çıkan ve gerek uluslararası düzeyde, gerekse iç politika açısından sınıflar mücadelesinde önemli belirleyiciliğe sahip olan olaylar ve ortaya çıkardığı sonuçlara ilişkin partimizin düşüncelerini kitlelere taşıyan, bu doğrultuda işçi, emekçi yığınları uyaran, bilgilendiren ve eğiten, takınmaları gereken tutumu ortaya koyan bir pratik oldukça zayıf durumda. Olumlu örneklerden söz etmek ve bunların o alandaki parti örgütlerimizin kitle bağlarını güçlendirdiğini söylemek elbette ki mümkün. Örneğin, özelleştirme konusunda, özellikle de son dönemlerde TELEKOM, TEKEL ve THY’nin özelleştirilmesi, IMF programı ve buna karşı emeğin programı etrafında birleşilmesinin zorunluluğu konusunda bazı parti örgütlerimizin yürüttüğü aydınlatma çalışması bu açıdan dikkat çekicidir. İşçi-emekçi kitleler bundan etkilenmekte ve bu faaliyeti yürüten parti birimlerimizin işçilerle bağlarını güçlendirmesi açısından önemli ve olumlu sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Ancak bu çerçevede değerlendirilecek işyeri/fabrika birimlerimizin sayısının henüz sınırlı olduğu da açıktır. Kaldı ki en ileri olanlarında bile, “emeğin politikaları”nın açıktan ve yüksek sesle dile getirilmesi söz konusu olduğunda, özünde kendiliğindenciliğin ve sınıfa güvenmeyen bir ekonomizmin etkilerini görmek mümkündür. Şüphesiz aydınlatma çalışmalarında parti örgütlerimize etkisi görülen kendiliğindencilik ve ekonomizm bilerek ve isteyerek yapılan bir eksiklik veya zaaf değildir. Ancak bu eksiklikten kurtulmanın ve zaafları aşmanın, bu doğrultuda aydınlatma çalışmamızı her geçen gün daha da ilerletmek için işe bu gerçeği görerek; çalışmamızı bu yönden yeniden ve yeniden gözden geçirerek başlamak gerekir.
“Son yıllarda en yaygın olduğu haliyle bir sosyal demokrat çevre tipini alalım ve çalışmasını inceleyelim. Bu çevrenin ‘işçilerle bağı’ vardır ve bununla yetinir; fabrikalardaki rezaletleri, hükümetin kapitalistlere ayrıcalıklı davranışını ve polisin alçakça hareketlerini teşhir eden bildiriler yayınlar; işçilerle yapılan toplantılarda konuşmalar hiç ya da hemen hemen hiç, aynı konuların dışına çıkmaz; devrimci hareketin tarihi, hükümetimizin iç ve dış politikasının sorunları, Rusya ve Avrupa’nın ekonomik gelişimi sorunları ve modern toplumda çeşitli sınıfların konumları vs. üzerine konferanslar ve tartışmalar pek seyrek gerçekleşir; hiç kimse toplumun öteki sınıflarıyla, sistemle bağlar kurmayı ve geliştirmeyi düşünmez. Aslında böyle çevrelerin üyeleri için, kafalarında çizdikleri ideal politikacı resmi, sosyalist politik önderden çok, bir trade-union sekreteridir. Çünkü herhangi bir -diyelim ki İngiliz- trade-union sekreteri, işçilere daima ekonomik mücadele yürütmekte yardım eder. Fabrikalara ilişkin teşhirler örgütler, grev ve grev gözcüleri koyma (herhangi bir fabrikada grev olduğu yolunda herkesi uyarmak için) özgürlüğünü kısıtlayan yasa ve önlemlerin adaletsizliğini anlatır, burjuva sınıflara mensup hakemlerin önyargılılıkları üzerine işçileri aydınlatır vs. vs. Tek sözcükle, her trade-union sekreteri, ‘işverenlere ve hükümete karşı ekonomik mücadele’yi yürütür ve destekler.
Bunun henüz sosyal demokratizm olmadığı; bir sosyal demokratın idealinin trade-union sekreteri değil, nerede görülürse görülsün, hangi sınıf ya da katmanı hedef alırsa alsın keyfiliğin ve baskının bütün belirtilerine karşı tepki göstermeyi; bütün bu belirtileri polis zorbalığı ve kapitalist sömürünün genel bir tablosunda birleştirmeyi; sosyalist inançlarını ve demokratik taleplerini tüm dünyanın gözü önünde açıklamak için proletaryanın kurtuluş mücadelesinin dünya çapındaki tarihsel önemini herkese anlatmak için en küçük fırsattan yararlanmayı bilen halkın sözcüsü olması gerektiği ne kadar vurgulansa azdır.” (Lenin, Seçme Eserler, Cilt 2, sayfa 106.)
Aydınlatma çalışmamızda ortaya çıkan kendiliğindencilik ve bunun altında yatan politik kavrayıştaki ekonomizmin daha iyi görülebilmesi açısından örnek vermek gerekirse şunları görürüz: Parti örgütlerimiz, işyeri/fabrika sorunları ve ekonomik taleplerden kaynaklı birçok direniş ve grevde işçilerin, emekçilerin yanında yer almakta, grev ve direnişlerin başarıyla sonuçlanması için çaba sarf etmektedir. Bu süreçte birçok işçiyle bağ kurmakta ve birçok işçi parti binalarımıza gelip, parti yöneticilerimiz ve üyelerimizle birlikte toplantılar yapıp direnişi değerlendirmektedir. Bu süreç bazen günlere, aylara yayılmaktadır. Ancak bütün bu zaman içerisinde parti binalarımıza kadar gelen işçilerle yapılan sohbetler, konuşmalar, kendiliğinden ortaya çıkmış eylemin nasıl kazanımla sonuçlanacağının, iş yasalarının ve iş mahkemelerinin değerlendirilmesinin, çeşitli teknik ve hukuki yardımların yapılmasının ötesine geçmemektedir.
Parti örgütlerimizde grevci, direnişçi işçilerle bir araya gelen yönetici ve üyelerimiz adeta, “işçilerle ne kadar az politika yaparsak o kadar yakınlaşırız, ya da ne kadar az politik konuşursak o kadar çok işçiyle bağ kurarız” gibi, işçi sınıfının bağımsız politik örgütü ve emeğin siyasetçisi tarafından kabul edilemez bir tutum takınabilmektedir.
Şüphesiz bütün bunlar, işçi sınıfı ve emekçileri aydınlatma ve daha ileri mücadelelere hazırlamada acil ekonomik talepler için mücadeleyi ve işçi hareketinin kendiliğinden kabarışını küçümsediğimiz anlamına gelmemektedir. EMEP ve örgütleri, elbette ki sınıfın acil ekonomik talepleri için de mücadele yürütmektedir ve bundan sonra da yürütecektir. Ancak altı çizilmesi gereken önemli bir nokta var ki o da şudur: İşçi sınıfı ve emekçilerin acil ekonomik talepleri ve kendiliğinden hareketin sınıflar mücadelesinde tuttuğu yeri en iyi kavrayan ve bu konudaki sorumluluklarını en ileri düzeyde yerine getirme yeteneğine sahip olan örgüt; işçi-emekçi kitleler içerisinde açıktan ve cesurca emekçi politikalarını savunabilen örgüt ve onun militan politikacılarıdır.
İşçi sınıfının bağımsız politik partisinin örgüt ve kadroları, kitlelere yönelik aydınlatma çalışması yürütürken, onların bilinç düzeyini, gerici-şovenist burjuva politik propagandadan büyük oranda etkilendikleri gerçeğini bilerek hareket ederler. Bu noktada da acil ekonomik talepler, emeğin politikası açısından önemli bir dayanak oluşturur ve çoğu zaman politik mücadele acil ekonomik taleplerin itici gücüne dayanarak etki alanını genişletir. Ancak işçi sınıfı partisinin örgüt ve kadroları kendisini bununla sınırlarsa, ya da gerek kendilerinin gerekse emek hareketinin ilerletilmesi için gerekli gıdayı, işyeri, fabrika sorunları, ekonomik-sendikal taleplerle sınırlı bir alandan almaya kalkarlarsa, kendiliğindencilik ve ekonomizmden başka gidecek yer kalmayacaktır.
Emeğin politikacıları, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesiyle sınırlı bir politik ufka sahip oldukları için değil; politik ufukları, işçi sınıfı ve emekçilerin sermayenin, burjuvazinin sömürücü boyunduruğundan kurtularak, sınıfsız, sömürüşüz, eşit ve özgür bir dünyaya nasıl kavuşulabileceği gerçeğini kavradığı için, acil ekonomik talepler için de mücadele ederler ve kendiliğinden hareketi önemserler. Parti örgütlerimiz, işe politika katmadıkları için değil, açıktan emekçi politikalarını savundukları için, işçi sınıfı ve emekçilerin tek politik partisi biz olduğumuz için, emekçi kitlelerin çıkarlarını politik olarak doğru formüle edip, onları bilinçlendirdiğimiz ve mücadelelerine yön verdiğimiz için işçi ve emekçilerin bizimle birleşeceğini unutmamalıdır.
Parti kadrolarımız, kitlelere yönelik aydınlatma çalışmalarının eksikliklerine ancak yukarıda ortaya konan perspektifle yaklaştıklarında emek hareketi, lokallik ve siyasallaşamama sorunlarını, bundan kaynaklı zayıflıklarını aşma doğrultusunda somut ve ileriye doğru adımlar atabilecektir.
ÖRGÜTLENME VE KENDİLİĞİNDENCİLİK
Parti çalışmamızda kendiliğindenciliğin ortaya çıktığı bir diğer yön, partimize yeni işçilerin kazanılması; örgütlülüğümüzün güçlendirilip yaygınlaştırılmasıdır. Bilindiği gibi, ülkemizde işçi sınıfı ve emekçilerin sermaye sınıfına karşı yürüttüğü mücadelede, sendikal örgütlenme önemli bir yer tutmaktadır. Sendikasız işçinin, sendikalı işçiye oranla daha fazla ezilip baskı altında tutulduğu ve hiçbir sosyal hakka sahip olmadan, vahşi kapitalizm koşullarını aratmayacak bir artı-değer sömürüsüyle karşı karşıya olduğu; sermaye sahibi sınıfların uluslararası ve ulusal ölçekte sendikal örgütlülüğe karşı yoğun bir tasfiye saldırısı yürüttüğü, sendikalı işçi sayısının azlığı ve işçiler arasındaki sendikalaşma isteğinin, eğiliminin yaygınlığı düşünüldüğünde, bu durumun uzunca bir süre daha varlığını sürdüreceğini söylemek kâhinlik olmaz.
Hal böyle olunca, işyeri, fabrika çalışması yürüten parti birim örgütü ve üyelerimiz, sendikal mücadele ve örgütlenme konusuyla sürekli artan oranda yüz yüze gelmeye devam edecektir. Sınıflar mücadelesinin bugünkü objektif koşulları göz önüne alındığında bunda garipsenecek bir durum yoktur. Aksine, özellikle genç işçi yığınları başta olmak üzere geniş işçi, emekçi kesimlerin sendikasız, sigortasız çalıştırıldığı, bu durumdaki işçilerin sayısının her geçen gün daha da arttığı, özelleştirme, esnek çalışma, taşeronlaştırma gibi uygulamaların sendikasızlığı daha da körüklediği vb. vb. olgular düşünüldüğünde parti örgütlerimiz, sendikal hareketin sorunlarının çözümü ve sendikalı işçi/işyerinin çoğalması için daha fazla çaba sarf etmek durumundadır. Ve elbette parti örgütlerimizin böyle yapması sendikalizm ve bu temelde bir kendiliğindencilik anlamına gelmez.
Ancak bugüne kadarki ve bugünkü çalışmalar düşünüldüğünde, bazı parti örgüt ve kadrolarımızın, sendikalaşma faaliyeti yürütürken, sendikalizm ve kendiliğindencilik tuzağına düşmekte olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Dahası, genel olarak işyeri, fabrika çalışmasında, partiye yeni işçiler kazanma, onları eğitme ve doğal işçi örgütü durumundaki çevrelerle ilişkileri ilerletme konusunda örgüt ve kadrolarımızın, sendikalizmin ve bu temelde kendiliğindenciliği alt etmekte zorlandığını görüyoruz.
Parti örgütlerimiz, kitle çalışması yürütüp, kitle hareketini ilerletecek bir anlayışla mesleki, sendikal kitle örgütlenmesine sahip çıkarken; sermayenin, onun sınıf içindeki ajanlarının ve onların değirmenine su taşıyan küçük burjuva, sapkın politik tutum ve anlayışlara karşı kitle örgütlerini savunurken ve buralarda mevzilenmeye çalışırken, politik örgütlülüğümüzü ilerletme, güçlendirip sağlamlaştırma ve yeni üyeler kazanma konusunda oldukça “mütevazı” davranmaktadır. Bu “mütevazılığın” temelinde, “biz işçilerin uğradığı haksızlıklara karşı onlara sahip çıkalım, sendikal bilinçle sınırlı -böyle söylenmese de pratik tutum ve ortaya çıkan tablo bunu göstermektedir- eylemlerine, direnişlerine olabildiğince yardımcı olalım, süreç içerisinde onlar gerçeği görecek ve doğru yolu bulup partimize gelecektir” anlayışı yatmaktadır. Bugün birçok parti örgütümüzün ve genel olarak partimizin sınıf içerisindeki örgütlülüğünün olması gereken yerin uzağında olmasının altında bu tür anlayışlar yatmaktadır. Bundan dolayıdır ki, sendikasız işçi kitleleri içerisinde sendikalaşma isteği, buna bağlı olarak gündeme gelen sendikalaşma çabası ve bütün bu durumu yöneten kendiliğinden, sendikal bilinçle sınırlı kabarışlar, parti örgüt çalışmamızı ilerletip yaygınlaştırması, güçlendirmesi için bir olanak olması gerekirken, kolaycılığı seçip, politik örgütlülükten, sınıf bilincinin geliştirilmesinden kaçış anlamına gelecek bir pratiğin yaşanmasına vesile olabilmektedir.
Kitlelerin bilinçlendirilmesine yönelik aydınlatma çalışmasında verdiğimiz örnekten hareketle, örgütlenme konusunda ortaya çıkan bu kendiliğindenciliğin daha somut görülmesini sağlamaya çalışalım: Parti örgütlerimiz, işyeri/fabrika sorunları ve ekonomik taleplerden kaynaklı birçok direniş ve grevde işçilerin-emekçilerin yanında yer almakta, grev ve direnişlerin başarıyla sonuçlanması için çaba sarf etmektedir. Bu direnişlerin bir kısmı sendikalaşma amaçlı olurken, bir kısmı da sendikalı işyerlerinde çeşitli ekonomik, sendikal taleplerle gündeme gelen grevler şeklinde yaşanmaktadır. Bu süreçte birçok işçiyle bağ kurmakta ve birçok işçi parti binalarımıza gelip, parti yöneticilerimiz ve üyelerimizle birlikte toplantılar yapıp direnişi veya grevi değerlendirmektedir.
Bu süreç bazen günlere, aylara yayılmaktadır. Ancak bütün bu zaman içerisinde parti binalarımıza kadar gelen işçilerle, partimizin programını, partili mücadelenin zorunluluğunu, bunun için de partiye üye olup, işçi sınıfı ve emekçilerin kuracağı yeni bir dünyanın mücadelesini vermek gerektiğini, aksi takdirde ezilen milyonlarca emekçinin “kötü kaderlerini” değiştirmenin mümkün olmayacağını vs. vs. anlatarak, onların işçi sınıfı partisinin saflarına katılmasını sağlamak için bırakalım özel bir çabayı, normal ve doğal olan bir yaklaşımı bile ortaya koymaktan uzak olunabilmektedir. Ne adına? “Partiye gelen işçilerin yanlış anlayıp partiden uzaklaşması, EMEP’i diğer partilerle aynı kefeye koyması ve bu durumda bir çuval incirin berbat edilmesi” vb. vb. kaygılar adına.
Ancak bütün bu görünürde iyi niyetli ama gerçekte “cehenneme giden yolların taşlarını döşeyen” ileriye yönelik yatırımlar(!) yapma anlayışı; “bir çuval inciri berbat etmekte” ve özünde kendiliğindenciliğin, sendikal bilincin işçiyi getirdiği noktadan onu alıp daha ileri bir bilince taşıma gibi, işçi sınıfı partisinin olmazsa olmaz işlevinin yerine, kendiliğindenciliği egemen hale getirmektedir. Sonuçta da, büyük çoğunlukla, ne direniş başarıya ulaşmakta, ne sendikalaşma gerçekleşmekte, ne ekonomik çerçeveyle sınırlı da olsa talepler elde edilebilmekte ne de geleceğe yönelik yatırımın en önemli ifadesi olan işyerinde parti örgütü kurulması konusunda somut adımlar atılabilmektedir. Hatta çeşitli sendikalaşma çalışmalarının ve direnişlerin sonuçsuz kalması örneklerinde olduğu gibi, işçilerin işten atılması gibi yaygın olarak ortaya çıkan sonuçlar, zaman zaman partiye olan güvenin zayıflamasına bile neden olabilmektedir.
Dolayısıyla parti örgütlerimiz ve örgütçü parti kadrolarımız, çekirdek bir parti örgütlülüğü yaratamadan, işyeri, fabrika çalışmasının merkezine bunu koymadan, bir emeğin politikacısının üzerine düşen görevi yerine getiremeyeceğini, oynaması gereken rolü oynayamayacağı gerçeğini görmek zorundadır. Bunun için gerekli ve yeterli örnekler, deneyimler ve pratik göstergeler, bugün hiçbir dönem olmadığından daha fazla mevcuttur. Bu tutumda ısrar eden bir parti örgütü ve örgütçüsü, işçilerin sendikal örgütlenmesinin sağlanması başta olmak üzere, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuvaziye ve onu güçlendiren tutum ve anlayışlara karşı, işçileri ve partilerini güçlendiren değil, zayıflatan bir rol oynayacağını bilmelidir. Çünkü böyle bir durumda, işçi sınıfının politik örgütlülüğünün ve bilincinin ilerletilmesi görevi “Allaha havale edilecek”, partiye yeni üyeler kazanma sorumluluğu da “Allaha kalacaktır”.
ÖRGÜTLENMEDE KENDİLİĞİNDENCİLİĞİ AŞMAK İÇİN
Parti örgütlerimiz, kendiliğindenciliği aşmak için, her düzeydeki parti-örgüt ilişkisinin bir organ ilişkisi olarak gerçekleşmesi ve bu eksende kurumlaşması için çaba sarf etmelidir. Bugün birçok yerel parti örgütümüzün parti politikalarını örgüte kavratma ve günlük politik çalışmayı planlayıp yürütmede sahip olduğu örgütsel platform genel üye toplantılarıyla sınırlıdır. Büyük oranda kararlar, örgüt çalışmasındaki görevlerimiz, planlar ve hedefler tartışılırken birim çalışmasının yerini; yönetici organ toplantısı, ardından da genel üye toplantısı yapmakla sınırlı olan, dolayısıyla zaman içerisinde örgüt ve üyeleri şekilsizleştiren, örgütlü, birim temelinde çalışma fikrini zayıflatan bir çalışma tarzı almaktadır. İşçi sınıfının bağımsız politik örgütünün sorunları ele alışı; siyasal, ekonomik, sosyal gelişmeleri değerlendirme, kararlar alma, planlar yapma ve bunları hayata geçirmedeki çalışma tarzı, merkezi bir mekanizma içerisinde şekillenir. Bu örgütsel mekanizma, organdan organa ilişkiyi canlı ve sürekli kılıp, kurumlaştırmayı gerektirirken, ancak böyle bir mekanizma içerisinde, örgüt ve üyeler günlük çalışmayı disiplin, denetim ve üretken bir tarzda sürdürebilirler. Yine ancak böyle bir mekanizma içerisinde fabrika ve işyerindeki bir parti birimi merkezi parti organının o alandaki izdüşümü olabilir.
İşçi sınıfının bağımsız politik partisinin neden birimler temelinde örgütlenip, birim çalışması yürütmesi gerektiğini hatırlayarak durumu daha da iyi kavrayabiliriz: “Bugün kendisine ister emekçi partisi desin, ister başka türden bir niteleme yapsın bütün partiler, iller ve ilçeler, dolayısıyla bölge esasına göre örgütlenmişlerdir. İnsanlar hangi ilçe ya da semtte oturuyorlarsa o ilçe örgütünün üyesidirler. Bu örgütlenmenin mantığında, partili olmanın ve parti çalışmasının esası partiye üye kazanmak ve seçimden seçime oy vermek vardır. Başka bir söyleyişle bu tarz örgütlenmede, özel olarak seçilmiş üst düzey yöneticiler politika yapacaklar; bunlar dışındaki parti üyelerinin politikaya tek katılış biçimi oy vermekten ibarettir.
Bunun anlamı ise, düzenin kendilerine biçtiği rolle sınırlı bir politika ve kitle ilişkisiyle yetinmektir. (…) Bu tarz bölgesel esasa göre örgütlenen, kendisine sosyalist ya da benzer adlar takan partiler için de sonuç değişmez. Bunlar; ne kadar çok emekten, emekçiden, işçiden, yığınların politikaya çekilmesinden, sokak ve emekçi inisiyatifinden vb. söz ederse etsin, emekçi yığınlar adına politika yaptığını iddia eden azınlık seçkinlerin partisi olmaktan kurtulamazlar. (…) Birim çalışmasının mantığı ise; tam tersine, politikayı doğrudan emekçilerin yaptığı, her partilinin gündelik olarak politikaya bütün boyutlarıyla katıldığı, dahası emekçi tarzı bir politikanın ancak yığınların gücünü sahneye çekerek yapılabileceğini esas alan bir çalışma tarzını zorunlu kılar. Çünkü birim örgütü, yığınların gündelik mücadeleyi sürdürdükleri üretim ve hizmet birimleri içinde kurulur ve ister istemez yığınlarla günün her saati iç içe ve yüz yüzedir.” (Birim Örgütlenmesi Nedir? Emek Eğitim Dizisi 1)
Parti örgütlerinin her düzeyde organdan organa bir ilişkiyi sürdürmesinin zorunluluğu, alıntıda ortaya konan birim anlayışı temelinde örgütlenme ve mücadele etmenin gereğidir. Bu alıntıyla birlikte, aylarca toplantı yapmamış, sorumlu yönetici organıyla bir birim örgütü olarak bir araya gelmemiş, zaman zaman yapılan ayaküstü görüşmelerde veya genel üye toplantılarında partinin dönemsel politika ve taktiklerinden haberdar olmuş, herhangi bir işyeri veya fabrikada bulunan parti üyelerinin durumunu düşünelim. Böyle bir örgüt ve üyelerin politik ve örgütsel sorumluluklarını yerine getirmesi, sonuçların izlenmesi, değerlendirilmesi ve somut, iradi müdahalelerde bulunulabilmesi mümkün müdür? Üyelerinin günlük politikaya bütün yönleriyle katılması; işçi, emekçi kitlelerin gücünü politik mücadele sahnesine çekmesi söz konusu olabilir mi? Dahası, merkezi bir örgüt mekanizmasının günlük işleyişi her düzeyde organdan organa ciddi bir ilişki olarak kurumlaşmazsa, parti üyelerinin günlük mücadele içerisinde eğitimini mümkün olan en ileri seviyede gerçekleştirmenin olanakları var mıdır?
Elbette ki bu sorulara verilecek yanıt, hayır’dır. Öyleyse örgütsel kendiliğindenciliği yenmek için, parti tüzüğünün ortaya koyduğu örgütsel mekanizmayı, işleyişi; örgütlenme ilkeleri ve parti içi yaşama (EMEP Tüzüğü, Madde 3) uygun olarak, titizlikle uygulamak gerekir. Elbette ki bu donmuş ve bir kez gerçekleştiğinde bir daha değişmeyecek bir şey değildir; sürekli bir çabayı ve ısrarı gerektirir. Çünkü ancak böyle bir işleyiş içerisinde, her parti üyesi ve yöneticisi bildiği, kavradığı kadarıyla politika yaparsa, pratik görevler için koşturursa hem kitle hareketinde hem de parti örgütlülüğünde ilerleme sağlanır. Dahası, ancak böyle bir işleyiş içerisinde bir parti üyesi açısından kendisini sürekli politik olarak geliştirmek, çalışmasının temposunu ve niteliğini yeni bir düzeye çıkarmak somut bir ihtiyaç haline gelir. Ötesi, işi laf içerisinde boğmaktan başka anlam taşımaz. Pratik ile söz arasındaki ilişkiyi tepetaklak etmekten öteye gitmez.
Bunun için, gerekli titizliği göstermek ve organlar-arası ilişkide gevşekliğe, genelliğe izin vermemek, başarılı ve değiştirici, ilerletici bir devrimci çalışmanın olmazsa olmaz koşuludur.
KENDİLİĞİNDENCİLİĞE KARŞİ DEVRİMCİ BİR SİLAH: GÜNLÜK İŞÇİ BASINI
Parti örgütlerimizin gerek aydınlatma çalışması açısından, gerekse örgütlenme ve örgütsel işleyiş açısından mevcut amatörlükleri aşmak ve kendiliğindenci eğilimleri kırmak için çalışmalarının merkezine koyacağı temel araç, günlük işçi basınıdır. Günlük işçi basını, gerek süreklilik açısından gerekse sınıflar mücadelesinin konusu olan iktisadi, sosyal, siyasal gelişmelerin günlük analizini ilk elden ve hızla yapan merkezi bir araç olması yönüyle, bütün alanlardaki parti örgüt ve üyelerimizin aydınlatma ve örgütlenme çalışmalarının ekonomizm ve kendiliğindencilik hastalığına düşmeden sürdürülmesinin biricik devrimci silahıdır. Günlük işçi basınının okunması, okutulması; başta ileri, doğal önder konumundaki işçiler olmak üzere en geniş işçi kitlesine ulaştırılması teknik-pratik bir görev değildir. Aksine politika yapma aracıdır ve gerekli önem verilip, örgüt çalışmasının merkezine oturtulmadığı her koşulda, parti örgütlerinin veya üyelerinin politika dışına düşmesi ve kendiliğindenciliğin batağına saplanması kaçınılmazdır. Günlük işçi gazetesinin işçilere-emekçilere ulaştırılması için harcanan çaba, gösterilen titizlik ve ilgi, işçi sınıfı ve emekçilerin politik mücadeleye, partili yaşama kazanılması için verilen çaba, titizlik ve ilgi anlamına gelir. Bir parti örgütümüzün bu devrimci silahı kullanmadaki düzeyi, cesareti ve kararlılığı, emeğin politikasını yapmadaki düzeyi, cesareti ve kararlılığına eşdeğerdir.
Bugün hangi parti örgütümüzü ele alırsak alalım çalışma ve örgütlenmesinin gelip dayandığı nokta şudur: Günlük işçi gazetesi karşısındaki konumumuz veya bir başka deyişle günlük işçi gazetesinin çalışmamız içerisindeki konumu neyse, işçi-emekçi yığınların aydınlatılması ve partili/politik mücadeleye kazanılması işi içerisindeki konumumuz da odur. Bugün ancak bu gerçeği görüp, aydınlatma ve örgütlenme faaliyetimizi bu anlayışla yeniden ve profesyonel bir kurumlaşma temelinde ele alırsak ilerleme şansımız olacaktır. Bu noktada temel rolü oynayacak olanlar ise en ileri düzeydeki parti fonksiyonerlerimiz ve her düzeydeki parti yönetici organlarımızdır. İşyeri ve hizmet birimlerinde bulunan parti birim örgütü veya tek tek üyelerimizin, bu alanlardaki çalışmalardan sorumlu en üst düzeydeki parti fonksiyonerlerimizin çalışmalarının ilerleme, gelişme durumuna baktığımızda, yukarıda ortaya konan anlayışla hareket edenlerin başarılı oldukları görülecektir. Dahası, sadece işçi emekçi kitleler içerisindeki aydınlatma ve örgütlenme faaliyeti değil, örgüt içi ilişkiler (organdan organa ve üyeler arasındaki ilişkiler) de yeni bir düzeye, ciddiyete, üretken ve politik seviyeye yükselmektedir.
Bütün bunların ışığında ihtiyacımız olan şey; parti örgüt çalışmamızı ve üyelerimizin çalışmaya katılımını daha ileri bir düzeye çıkarma çağrısını inatla, kararlılıkla ve cesaretle yaşama geçirmek için devrimci bir ısrardır. Bunları yaparsak, sınıflar mücadelesinin önümüze koyduğu güncel politik görevleri yerine getirebilir, hep daha ileriye doğru adımlar atabiliriz.
Mart-Nisan 2001