Daha ileri bir örgütsel bilinçle, daha ileri görev ve sorumluluklara doğru

Devrimci sınıf hareketinin son üç-dört yılı, sınıfın ileri kesimlerinin açık ve bağımsız bir parti olarak örgütlenmesinde, sınıfın giderek artan kesimleri arasında ve sendikalarda politik etkinliğinin artmasında ve ayırt edilir hale gelmesinde, yeni ve ileri bir aşamayı ifade eder.
Sınıfın ileri kesimleri, doğrudan kendi tecrübeleri ve bunun beslediği sınıf sezgileriyle; ortak bir parti disiplin ve sorumluluğunun, mücadelede taşıdığı önemi hızla anladığı gibi; disiplin ve sorumluluk fikrinin kendisi de, sınıf bilinçli işçilerin şahsında daha ileri ve somut bir anlam kazanmaya başladı. Hareketin kapsamı genişleyen görevleri karşısında, yeteneksizlikleri daha açık bir şekilde ortaya çıkarak parti dışına düşen bazı çevrelerin, bütün bir tasfiyeci akımlar güruhunun kışkırtmalarıyla yeltendikleri ve ancak karşıdevrimin yakın ‘ilgi’ gösterdiği “tasfiyeci ve bölücü” girişimlerin, “vakayı adliye”den alelade bir bozgunculuk olarak sönüp gitmesi; sınıfın ileri kesimlerindeki “Parti”ye sahiplenme bilincinin de bir göstergesidir.
Ama, öte yandan, tam da çapsızlıklarına yaraşır bir şekilde; bütün “umudunu ve faaliyetini” (eğer kalmışsa!) devrimci sınıf hareketi saflarında karışıklık ve bulanıklık yaratmaya bağlamış olan müzmin-marjinal tasfiyeci grupların basit aracı durumuna düşen bozguncu girişimler ve kullandıkları adi yöntemler; bir ucu burjuvaziye bağlanan, burjuvazinin yedek gücü durumuna gelen tasfiyeciliğe karşı mücadelenin önemini de ortaya koymaktadır.
Eğer, “proletaryanın, egemenliği ele geçirme uğrundaki savaşımında örgütten başka bir silahı yok”sa; ve eğer; “Burjuva dünyasında anarşik rekabetin baskısı altında ayrılığa düşürülen, sermayeye kölecesine çalıştırılarak ezilen ve sürekli olarak koyu yoksulluk, gerilik ve yozlaşmanın ‘derinliklerine’ itilen proletarya, ancak, Marksizm ilkelerine dayanan ideolojik birliğinin milyonlarca emekçiyi işçi sınıfının ordusunda sıkı sıkıya toplayan örgütün maddi birliğiyle perçinlenmesi sayesinde… yenilmez bir güç durumuna” (Bir Adım İleri İki Adım Geri-Lenin) gelecekse; tasfiyeciliğe karşı mücadele; proletarya saflarında irade ve eylem birliğinin, sorumluluk ve disiplinin korunup geliştirilmesinde, saflara katılan yeni güçlerin eğitiminde her zaman tayin edici bir öneme sahip olacaktır.
Bu yazının amacı da, işçi sınıfı hareketinde tasfiyeciliğin yerini kısaca özetleyerek, özel olarak günümüz koşullarında tasfiyeciliği besleyen etkenlere ve konunun önemine dikkatleri çekmektir.

İŞÇİ SINIFI HAREKETİNİN POLİTİK VE ÖRGÜTSEL GELİŞİMİ VE TASFİYECİLİK
Komünist Manifesto’nun ilanıyla birlikte, Marksizm’in, bir sınıf ideolojisi olarak, şekillenmesi işçi sınıfını, sadece amaçlarını ortaya koyan bir programa kavuşturmakla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda, işçi hareketindeki gelişme ve yaygınlaşmaya birlikte, onun politik ve örgütsel gelişimini de hızlandıran bir rol oynadı. Bolşevizm adıyla tarihe geçecek olan ve “Ekim Devrimi”nin ve sosyalizmin inşasında tayin edici bir rol oynayan “Leninist Parti” anlayışı bu gelişmenin doğal ve mantıki bir sonucu ve ileri bir ifadesidir. Böylece Rus işçi sınıfı, ileri ülkelerin deneylerinden de yararlanarak, ama kendi öz deneyleriyle; tarihsel amaç ve sorumluluklarını yerine getirebilmek için, mücadelenin değişen koşullarında yolunu şaşırmadan, en ağır yenilgiler karşısında davaya ve sınıfa olan inanç ve sorumluluğunu yitirmeden güçlerini yeniden birleştirme yeteneğine sahip bir partinin inşası için mücadelenin, burjuvaziye karşı mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğunu kavradı, işçi sınıfı tarihindeki en büyük başarılara damgasını vuran Bolşevizm’in tarihi, aynı zamanda, mücadelenin her kritik dönemecinde, “sağ” veya “sol” biçimler ve sloganlar altında ortaya çıkan, teorik planda revizyonizme, taktik planda oportünizme ve örgütsel planda tasfiyeciliğe, yani örgüt yıkıcılığına karşı uzlaşmaz bir mücadelenin tarihidir. Bolşevizm’i karakterize eden irade ve eylem birliği, sorumluluk ve demirden disiplin, bu mücadeleler içinde gelişti ve sağlamlaştı.
1905 Devrimi’nin yenilgisinden 1912 yılına kadar geçen süre, yenilginin deneyleri üzerinden, tasfiyeciliğin belli başlı biçim ve özelliklerde ortaya çıkışına sahne oldu ve bu mücadelelerden çıkarılan sonuçlar dünya işçi hareketine mal oldu. Bu sonuçların en önemlilerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:
İlk olarak; tasfiyeciliğin, işçi hareketindeki “burjuva etki” olduğu, hangi biçimi alırsa alsın, sınıfın bağımsız çıkarları uğruna mücadeleden vazgeçmek, devrimin temel amaç ve yöntemleri hakkında inanç yoksunluğu, teorik açıdan revizyonizme yöneldiği somut örnekleriyle ortaya çıktı.
İkinci olarak; tasfiyeciliğin, devrimin yükselme döneminde saflara katılmış, küçük mülk sahibi sınıflardan gelme sınıf-dışı unsurların yenilgi karşısında içine düştükleri küçük burjuva sınıf özelliklerini, ruh hallerini, kararsızlık ve yalpalamalarını, politik planda oportünizmi yansıttığı, somut örnekleriyle ortaya çıktı.
Üçüncü olarak; tasfiyeciliğin, örgütün geçmişinin inkârı, başta merkez komitesi olmak üzere yönetici organların karar ve direktiflerinin ihlali, bunlara karşı her türden ilke ve karakterden yoksun bir mücadele anlamına geldiği, yani bir bütün olarak, örgütsel sorumluluk ve disiplinin ihlal edilmesi ve baltalanması anlamına geldiği, somut örnekleriyle ortaya çıktı.
Son olarak; yaşanan deneyler, tasfiyeci eğilimlerin, özellikle, sınıf ve güç ilişkilerinde belirgin bir değişime denk düşen, yeni bir platforma geçişin önem kazandığı dönemlerde ortaya çıkan sorunlardan cesaret aldığını gösterdi. Bu nedenle ortaya çıkan sorunlar karşısında tutum; devrimci sınıf çizgisiyle, tasfiyeciliği ayıran en önemli mihenk taşlarından biri olarak ortaya çıktı. Devrimci sınıf partileri, hiç sorunları olmayan partiler değil, sorunlarını sınıfa ve davasına duyduğu sorumluluk bilinciyle ve örgütsel sorumluluklarının gerektirdiği disiplin içinde, partinin meşru araç ve kurumlarında ele alan ve onları ilerlemesinin bir koşulu ve irade ve eylem birliğini sağlamlaştırmanın bir aracına dönüştürerek aşan, aşmayı hedefleyen tutumlarıyla, mücadelenin ileriye gidişini, geleceğe olan inanç ve kararlılığı temsil eden partiler oldular. Buna karşılık, tasfiyeci akımlar ise, partinin her dönemde karşılaşabileceği sorunları, parti çizgisine ve başta merkez komitesi olmak üzere yönetici organlarına karşı güvensizlik yaymanın, devrime ve sosyalizme karşı inançsızlığını ve umutsuzluğunu örtmenin, parti birliğini ve disiplinini çiğnemenin bir aracına dönüştürerek, yani, sorunları istismar ederek burjuvaziye hizmet eden gerici bir rol üstlendiler.
İşçi sınıfı hareketinin tarihindeki en büyük başarılarda, revizyonizme ve oportünizme karşı verilen kesintisiz mücadelenin yanı sıra, devrimci sınıf partilerini karakterize eden ilke ve özelliklerin korunup geliştirilmesi için, tasfiyeci eğilimlere karşı verilen uzlaşmaz mücadelenin tayin edici önemi ve tamamlayıcı rolü, yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız ve milyonlarca işçinin kendi öz deneyleriyle kanıtlanmış nedenlere dayanmaktadır.
Devrim ve karşı-devrim arasındaki mücadelenin bir unsuru olarak, özellikle işçi sınıfının iktidar koşullarında, emperyalist burjuvazi, tasfiyeci akımları daha sinsi ve bilinçli bir şekilde kullanmayı öğrendi. Onları, karşı-devrimci girişimlerinin dayanağı haline getirdi. Tasfiyeci akımların faaliyeti şu veya bu şekilde karşı-devrimin amaçlarına bağlandı.
Stalin’in ölümünden sonra sinsi bir şekilde partiye ve iktidara çöreklenen Kruşçev-Brejnev kliğinin başını çektiği modern revizyonizmin egemenliği, örgütsel planda, tarihin en büyük başarılarına damgasını vurmuş bir partinin ideolojik siyasi çizgisini olduğu kadar örgütsel ilke ve değerlerini de yozlaştırarak, kan ve can pahasına inşa edilmekte olan sosyalizmin yozlaştırılmasına yol açan ve uluslararası işçi hareketini de etkisi altına alan bir ihanet ve tasfiye sürecini başlattı. İşçi sınıfı hareketinin son 40 yılına, emperyalizmle açık işbirliği ve Marksizm’e, işçi hareketine cepheden saldırıyla sonuçlanan, bu ihanet ve tasfiye hareketi damgasını vurdu.

’80 SONRASI YENİLGİ VE TASFİYE DALGASI
Sınıf hareketinde yenilen her ciddi saldırı ve alınan yenilgilerin ardından özellikle küçük burjuvaziden gelme tabakalarda tasfiyeci bir eğilimin ortaya çıkması olağan sayılabilir. Ama ülkemiz koşullarında ’80’li yılların ortalarından itibaren boy gösteren ideolojik saldın ve örgütsel tasfiye dalgası, ortaya çıktığı tarihsel dönem açısından uluslararası koşullar tarafından beslenen farklı özellikleri de içinde barındırmaktadır. Bütün sonuçlarıyla ortaya çıktığı ’90’lı yılların ortalarına kadar, sınıflar arasındaki ilişkiler açısından, Türkiye tarihindeki en büyük çözülme ve altüst oluşun yaşandığını kabul etmek gerekir. Bu dönem boyunca ideolojik yalpalama ve savrulmaların, politik ve örgütsel saf değiştirmelerin, hiçbir örgütsel ve politik sorumluluğa sahip olmadan örgütlerin geleceği üzerinde söz sahibi olmanın, politik ve ideolojik karakter yoksunluğunun böylesine zengin çeşitleri, belki de, dünyada eşine az rastlanır şekilde boy verdi. Kendisine “piyasa” oluşturdu. Kendine özgü “yıldızlar” ortaya çıkardı.
Bütün bu gelişmeleri besleyen birbirine bağlı iki temel olgu ve gelişmeden söz edilebilir.
Birincisi, ’80 darbesi sadece devrimci harekete yönelen saldırılarla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda mevcut burjuva partilerin de çözülmesine yol açan ekonomik ve sosyal gelişmelerin de yolunu açtı. Köylülük ve küçük burjuvazinin belli başlı tabakaları arasında, çözülmeyi ve yeni tabakaların oluşmasını hızlandırmak, emperyalist ve işbirlikçi sermayenin dizginsiz bir şekilde talanını, yeniden ve daha ileri boyutlarda yoğunlaşmasını teşvik eden “liberalizasyon” politikaları izlendi. Bu gelişme, bir yandan, işçi sınıfına yeni tabakaların katılmasına ve işçi hareketinde mücadele öğelerinin birikmesine yol açarken, öte yandan, küçük burjuvaziyle proletarya arasındaki ilişkinin çözülmesini hızlandırdı, böylece de, zaten yenilginin etkisi altında bulunan küçük burjuva akımlarda uç veren tasfiyeci eğilimin maddi temellerini güçlendirdi.
İkinci olarak emperyalist burjuvazinin sosyalizme ve işçi hareketine karşı sürdürdüğü mücadelenin bir unsuru olarak Gorbaçovculuğun açıktan emperyalist propagandaya bağlanan ve onu güçlendiren bir kampanyaya dönüştürülmesi ve ’91’de emperyalist sistemle aradaki bütün biçimsel bağların kaldırılmasının “sosyalizmin çöküşü” olarak ilan edilmesi ve belli başlı revizyonist partilerin ve küçük burjuva akımların genel bir çöküş biçimini alan çözülmesi, Türkiye’deki tasfiye dalgasına yeni boyutlar kazandırdı. İnkârcılık ve örgüt yıkıcılığını meslek edinen, hiçbir ideolojiye ve örgüte karşı hiçbir ciddi sorumluluk taşımayan tasfiyecilik şampiyonları, uğursuz dönemin “yıldız”ları olarak ün kazandılar. İşçi ve emekçi sınıflar hareketine karşı görev ve sorumluluklar yerine getirilmeden, Kürt işçi ve emekçilerine destek olunamayacağı gerçeği göz ardı edilerek, Kürt ulusal hareketine dalkavukluk, işçi sınıfı hareketine; devrime ve sosyalizme inançsızlık ve saldırının örtüsü haline getirildi. Örgütten ‘kurtulmak’, hiçbir örgütsel ve siyasal sorumluluk taşımadan uluorta eleştiri ve ahkâm kesmek marifet sayıldı. Bireysel sorumsuzluk baş tacı edildi. Tasfiyeciliğin ideolojik ve örgütsel saldırıları, adeta emperyalist demagojinin tamamlayıcısı olma işlevi kazandı.
İşte bu koşullar altında, egemen sınıfların Kürt ulusal hareketini bahane ederek başlattıkları dizginsiz terör kampanyası karşısında, küçük burjuva sol akımların hemen hemen tümü, tasfiyecilik üzerinden ve birbirini izleyen birleşme ve bölünmelerle marjinal sınırları aşamadan dejenerasyon sürecine girdiler. Revizyonist ve diğer küçük burjuva reformist akımlar ise, parti olmayan bir partide birbirine tutunarak varlıklarını idame ettirmeye çalıştılar. Devrimci sınıf hareketi dışında hiçbir akım, ideolojik-siyasi çizgisini ve örgütsel varlığını koruyup geliştirme ve platformunu daha ileri bir çizgide yenileme yeteneği gösteremedi.

DEVRİMCİ SINIF HAREKETİ VE TASFİYECİLİĞE KARŞI MÜCADELE
Devrimci sınıf hareketinin bu süreçten platformunu daha ileri bir mevzide yenileyerek çıkmasında, ’80’li yılların ortalarından itibaren tasfiyeci saldırılara karşı mücadeleyi ilan edilmiş çizgisinin tereddütsüz savunulmasıyla, sorunlarını, meşru organlarına dayanarak ve sınıf hareketine, sınıfın günlük mücadelesinin ihtiyaçlarına cevap vermek üzere bütün güçlerini seferber etme göreviyle birleştirmesi belirleyici oldu. Tasfiyeci platforma karşı alınan kesin ve kararlı tutum, devrimci sınıf hareketinin gelişiminin ve sınıfın ileri kesimleriyle birleşmesinin, hata ve eksiklerini, saflarındaki irade ve eylem birliğini yenileyip güçlendirerek aşmasının temel koşullarından biri oldu.
Açık ve bağımsız bir işçi partisinin örgütlenmesi gündeme getirildiğinde, sınıfın politik ve örgütsel gelişiminde yeni bir aşamayı ifade eden böylesi bir partinin kendi platformunda gelişip güçlenmesine, her kademede sınıf bilinçli işçilerin kendi geleceğini eline almasına, başta merkezi yönetimi olmak üzere meşru organlarının nüfuz ve hâkimiyetine yardımcı olmayan, sınıfın ileri kesimleriyle birleşme yeteneği gösteremeyen hiç kimsenin, “devrimci” ve “komünist” sıfatına layık olarak kalamayacağı açıkça ilan edildi. Bu, aynı zamanda yeni bir platforma geçiş sürecinin yarattığı sorunlardan yararlanarak tereddüt ve bulanıklıklar yaratma girişimlerine karşı açık ve kesin bir tavrı da ifade ediyordu. Sınıf bilinçli işçiler, partinin örgütlenme sürecinde giderek daha kararlı ve kendine güvenli bir şekilde işleri eline aldıkça, yeni sürece ayak uyduramayan sınıf-dışı bazı çevrelerin kışkırtmaları, sınıfın politik ve örgütsel gelişimi karşısında panikleyen dar kafalı küçük burjuvazinin umutsuz hezeyanları olarak kaldı ve bundan sonra da böyle kalmaya mahkûm olacak.
Böylece, 12 Eylül gericiliğinin yarattığı yenilgi ve yılgınlık üzerine, uluslararası planda emperyalist gericiliğin kampanyalarıyla desteklenen ve giderek çürüme ve yozlaşmaya varan ve toplumun bütün kesimlerini saran bir çözülme süreciyle birleşen Türkiye “sol” hareketine egemen olan tasfiyeci akıma karşı, emek hareketi, her geçen gün sınıfın ve emekçi sınıfların daha geniş kesimlerinin, bağımsız sınıf çıkarlarının en tutarlı savunucusu olan bir parti olarak şekillendi. Sadece işçi sınıfının değil, bütün emekçi sınıfların, ülkenin ve halkın geleceğine karşı sorumluluk duyan aydınların ve gençliğin, giderek daha fazla yöneldiği, güç ve destek verdiği bir özellik kazanmaya başladı. Bu gelişme, devrimci sınıf hareketinin, uluslararası ölçekte öneme sahip yeni mevziler ve olanaklar elde etmesini sağladığı gibi, sınıfın ileri kesimlerinin daha çok kendine güven kazanmasını, tarihsel görev ve sorumluluklarının daha çok bilincine varmasını hızlandıran öznel ve nesnel etkenleri güçlendirdi.
Bugün, devrimci sınıf hareketinin tarihine ve ideolojik temellerine yaraşır bir şekilde ve hiçbir dönemde olmadık derecede, partinin çizgisi, işçi ve emekçi yığınların daha geniş kesimlerine mal olmakta, parti örgütlerinin bileşimi ve niteliği hiçbir dönemde olmadık derecede, sınıfın ve halkın mücadele ve örgütlenmelerinden süzülüp gelen temsilcilerine dayanmaktadır. Açıkça görülüyor ki, partinin bütün organları her geçen gün daha çok bu gerçeğin farkına varmakta, bunun gerektirdiği sorumlulukları omuzlamakta tereddüt göstermemektedir.
Böyle bir partinin çizgisini ve kararlarını, yönetici organlarının otorite ve disiplinini, sinsi ve hizipsel yöntemlerle aşındırmaya yeltenenler, işçi sınıfının dostu olarak kalamazlar. Ve elbette ki, sınıf partisi böylesi unsurları saflarından temizlemekte, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da, tereddüt göstermeyecektir.
İşçi sınıfı tarihinin gösterdiği ve yaşanan olayların yeniden ve yeniden kanıtladığı gibi, tasfiyeciliğin kökleri, çözülen burjuva toplumunun bağrında ve burjuvaziye karşı bağımsız bir sınıf olarak örgütlenme ve mücadelenin karmaşık koşullarında yatmaktadır. İşçi sınıfı hareketinin politik ve örgütsel gelişiminde, tasfiyeciliğe karşı kesintisiz bir mücadelenin, hareketin geleceğinde tayin edici öneme sahip ve birbirine bağlı iki temel nedenini yeniden vurgulamak gerekirse: .
Birincisi; tasfiyeciliğe karşı kesintisiz mücadele, partinin meşru platformlarında kabul ve ilan edilmiş çizgisi, kararları ve oluşturulmuş organları etrafında irade ve eylem birliğinin, otorite ve disiplinin sağlanması ve geliştirilmesinin, sınıf ideolojisinin yön verdiği maddi örgüt birliğinin önkoşuludur. İdeolojik-siyasi çizgisine dayanan ve mücadelenin her dönemecinde yenilenip geliştirilen bir irade ve eylem birliği olmadan, sınıfa ve davaya karşı bilinçli bir sorumluluk temeline dayanan otorite ve disiplin olmadan, işçi ve emekçi yığınları egemen sınıflara karşı ortak bir mücadele çizgisinde birleştirmek ve her koşul altında mücadeleyi sürdürüp başarıya ulaştırmak mümkün değildir. Dolayısıyla da, tasfiyeciliğe karşı tutum, aynı zamanda, tarihsel amaçlarına ve sınıfsal özelliklerine uygun bir parti yaşantısının güvencesi olan parti ilke ve değerlerinin de bir gereğidir.
İkincisi; parti, aynı zamanda sınıfı iktidara hazırlayan, onun politik ve örgütsel eğitimini, doğrudan sınıf mücadelesinin canlı deneyleri içinde gerçekleştiren bir okul olacaksa, partiye yönelen sınıfın yeni ve taze güçlerinin sağlam bir politik ve örgütsel karakter edinmeleri, partinin geleceğinin en önemli güvencelerinden biridir. Bu nedenle, baştan sona politik ve örgütsel açıdan ahlak ve karakter yoksunluğunun, ilkesizliğin ve hizipçiliğin bir ifadesi olan tasfiyeciliğine karşı tutum, partinin kendine özgü karakteristik özelliklerinin kristalize olmasının temel koşuludur. Ancak bu sayede, sınıfın en geniş kesimleri parti kadrolarının şahsında partiyi karakterize eden özellikleri ayırt edebilir, partinin neleri yapıp neleri yapmayacağı konusunda bir kanaat ve güven duygusu edinirler. Yığınların, partiyi, kendi öz çıkarlarının temsilcisi olarak benimsemelerinin temel koşullarından biri de budur. Ancak bu sayede, parti yaşantısının güvencesi olan parti ilkeleri, genel ve soyut kurallar olmaktan çıkar ve mücadelenin ayrılmaz parçası haline gelirler. Bu, aynı zamanda, parti çizgisi etrafında irade ve eylem birliğinin, otorite ve disiplinin geliştirilip güçlendirilmesine dayanak teşkil eder.
Gerek ülkenin içinde bulunduğu koşullar, gerekse bölgedeki gelişmeler, Türkiye işçi sınıfını, her geçen gün daha açık bir şekilde emperyalizme ve onun dayanaklarına karşı, tarihindeki en ileri sorumluluklarla karşı karşıya bırakırken, Türkiye işçi sınıfı da, her geçen gün daha çok, saflarından en iyilerinin kendi bağımsız partisinde örgütlenmesini sağlayarak, taşıdığı tarihsel sorumlulukların daha çok farkına varmakta olduğunu, uluslararası işçi hareketinin en ileri müfrezelerinden biri olmaya aday olduğunu ortaya koymaktadır. Elbette ki, belli bir temele ve dayanaklara sahip olan tasfiyeci akım her fırsatta şu veya bu gerekçeyle, şu veya bu güçlere dayanarak partide bulanıklıklar yaratmayı, işçi hareketini de kendi düzeyine geriletip yedekleme girişimlerini elden bırakmayacaktır. Ama bugün sınıfın partisi, böylesi girişimleri bertaraf ederek, tasfiyeciliğe karşı kesintisiz mücadeleyi, partinin politik ve örgütsel gelişiminin bir parçası olarak sürdürebilecek bilinç ve olgunluk düzeyine sahiptir. Yaşanan olaylar, partinin, daha ileri bir örgütsel ve politik bilinçle, daha ileri görev ve sorumlulukları omuzlamakta olduğunu kanıtlamaktadır.

Ağustos 1998

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑