EMEK GENÇLİĞİ KONFERANS BELGELERİ

Emek Gençliği’nin geçtiğimiz ay içerisinde gerçekleştirmiş olduğu konferanslara Emeğin Partisi (EMEP) Genel Yönetim Kurulu Sekretaryası taralından sunulan 3 ana metni, ülkemiz gençlik hareketinin önümüzdeki dönem tutması gereken yol açısından taşıdığı önemi dikkate alarak yayınlıyoruz. Konferans metinleri, genel olarak Emek Gençliği’nin, özel olarak da üniversiteler ve işçi, işsiz, liseli gençlik içerisinde çalışma yürüten Emek Gençliği örgütlerinin mücadele ve örgüt sorunlarını ele alırken, gençlik mücadelesinin ilerletilmesinin temel prensiplerini ortaya koyuyor. Emek Gençliği Konferansları, belli başlı büyük illerde (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Eskişehir) işçi gençlik ve semt gençliği ile üniversite gençliği için ayrı ayrı düzenlenmiş, çevre illerden de belirli sayıda gençlik temsilcileri katılmıştır. Konferanslara katılan gençler, parti merkezi tarafından sunulan metinler ışığında, yürüttükleri çalışmaları değerlendirip Emek Gençliği örgütlerinin önümüzdeki döneme dair görev ve sorumluluklarını ortaya koyup, metinlerde ortaya konan anlayış etrafında fikir birliği yaparak iddialarını bir kez daha yinelemişlerdir. Konferans değerlendirmeleri ve sonuçları ile İstanbul’da yapılan konferansların sonuç bildirilerinden bölümlere, konferansların temel metinleri içerisinde çerçeve halinde yer verilmiştir.

1- Emek gençliği ve gençlik mücadelesi

Partimizin gençliğe yaklaşımının esasına; “gençlik gelecektir” saptaması yön verir.
Çünkü gençlik, ülkenin genç nüfusunu oluşturan bir kategori olarak ülkenin gelecek yıllardaki sahibidir. Bu yüzden gençlik ülkenin geleceğidir.
Partimiz, kaderini ülkenin geleceğine bağlamış bir parti olarak gençliği ülkenin olduğu gibi, partinin geleceği olarak da görmektedir.
Bu temel yaklaşımdan dolayıdır ki; gençliğin anti-emperyalist, yurtsever bir çizgide birleştirilmesi, dayanışmacı, emek ve emekçi dostu bir ahlakla eğitilmesi, gençliğin ileri kesimlerinin sosyalizm fikri ve ruhuyla donatılması, hem ülkenin geleceğinin etkilenmesi hem de partinin bu bilinçle eğitilmiş gençlik yığınlarının en ileri kesimlerini kendi bünyesine katarak sürekli bu gençlik yığınlarından beslenebilmesi bakımından hayati önemde bir görevdir.
Gençliği ülkenin ve partinin geleceği olarak görmek sadece bizim partimiz için bir ana ilke değildir. Sermaye partileri başta olmak üzere, politikayla uğraşan bütün odaklar politik bir güç olmak için gençliği kazanmanın öneminin farkındadırlar. Bu yüzden de, gençlik yığınları sermaye partileri ve öteki gerici siyasi odakların saldırısı altındadır. Çünkü bütün gerici odaklar, gençliğin dinamizminden, arayış içinde olmasından yararlanarak gençliği en kolay etkileyecekleri toplumsal kesim olarak görmüşler, gençlik yığınlarını kendi politik-ideolojik doğrultularına çekmek istemişler; bunun için ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal, polisiye pek çok alanda gençliğe yönelik kesintisiz bir faaliyet içinde olmuşlardır.
Bugün bu saldırı medyanın devasa gücünden de yararlanılarak sürdürülüyor. Gençliği kendi politikalarına çekme gayretini sürdürmenin yanı sıra gençlik yığınlarının politika dışına itilmesi, mistik, bilinemezci, post-modern, bireysel özgürlükleri yücelten, bireysel kurtuluşu bütün değerlerin önüne koyan fikirlerin gençlik yığınları arasında yayılması teşvik ediliyor. Bu yolla gençliğin sistem karşısında birleşip özgürlük, demokrasi, iş, parasız eğitim, güvenli bir gelecek gibi talepler etrafında birleşmesi önlenmek isteniyor. Yani gençlik yığınları bir yandan gerici politik-ideolojik merkezler tarafından kendi doğrultularında siyasete çekilmek istenirken aynı zamanda bu gerici mihraklar, gençlik yığınlarının politika dışına itilmesi; ülke sorunlarından uzak, halkın ihtiyaçlarını, ülkenin ihtiyaçlarını kendisine dert etmeyen bir gençlik kuşağı yaratılması için gayret gösteriliyor.

KONFERANSLARIMIZ VE ELE ALIP ÇÖZECEĞİ İKİ TEMEL SORUN
Ülkemiz gençliği, öncesini bir yana bıraksak bile en az 30 yıldan beri, bizzat devlet organizasyonları ve devletin organize ettiği çevre ve kurumlarca ırkçı, şoven, dinci, bilinemezci, bireyci, bana neci vb. saldırının hedefi yapılmıştır. Bugün de bütün gerici, faşist düzen partileri, ırkçı organizasyonlar, tarikatlar gençlik içinde yuvalanmaya çalışmaktadır. Gençliğimiz, bu mihraklar tarafından; emniyet güçleri, devletin “eğitim kurumları” ve pek çok “yoz kültür” merkezi olarak faaliyet gösteren “sivil toplum” kurumları desteğinde, yoz kültür ürünlerinin, uyuşturucunun, alkolizmin, lümpen eğilimlerin, serseriliğin, vb “adi suç” eğilimlerinin teşvik edilmesi gibi yollarla da hastalıklı, çözümsüz fikirlerin pençesine itilmek istenmektedir.
Partimiz ülkemiz gençliğinin bugün içine itildiği kaostan çıkabilmesi için gayret göstermekte; bunun için gençlik içindeki çalışmasını; ırkçı, şoven, mistik, dinci, bireyci, bana neci, bütün gerici fikirlere karşı mücadeleyi merkezine koyduğu bir “aydınlatma” faaliyeti olarak ele almaktadır.
Gençlik Konferansımız, gençlik mücadelesi bakımından birbiriyle pek çok bakımdan içsel bağı olan iki temel sorunu ele alıp çözmekle karşı karşıyadır.
Bu sorunlardan birincisi; Türkiye gençliğinin antiemperyalist demokratik bir platformda örgütlenmesi için yakalamamız gereken halkanın ne olduğudur, ikincisi ise; Emek Gençliği’nin ileri gençlik kesimleri için “çekici”, onları birleştiren bir örgütlenme olabilmesi için çalışmasında aşması gereken sorunların çözümlenmesi, bugünkü koşullarda görevlerinin belirlenmesidir.
Türkiye gençliği sermayenin güç odaklarının, güvenlik güçlerinden gerici her tür siyasi felsefi akıma, şovenizmden uyuşturucuya kadar gençlik içinde tahribat yaratacak, onun birleşip mücadeleye atılmasını engelleyecek her silahı acımasızca kullandığı bir toplumsal kategori olagelmiştir.
Ancak bütün saldırılara hedef olmasına karşın gençlik yığınları; yeni fikirlere, yurtseverlik ve demokrasi fikrine, baskısız ve sömürüşüz bir dünya fikrine ve en önemlisi de bu fikirler uğruna birleşip mücadele etmeye en yatkın toplumsal kesim olduğunu her vesile ile göstermiştir. Bu yüzden de, bugün önüne hangi zorluklar çıkarılırsa çıkarılsın gençliğin örgütlenmesinden vazgeçilemez. Partimiz, gençlik örgütümüz emekçi gençliğin örgütlenmesi için elindeki her imkânı sonuna kadar kullanmak durumundadır.

GENÇLİĞİ YENİ BİR DÜNYA FİKRİNE KAZANMAK İÇİN
Partimiz için gençliğin örgütlenmesi sorunu vazgeçilmezdir. Burada bu sorunun tartışılacak yanı ise; bugün pek çok bakımdan parçalanmış, sindirilmiş ve önemli bir kesimi adeta toplum dışına itilmiş olan gençlik yığınlarının birleştirilmesi; onların ülkenin bağımsızlığı, demokrasi mücadelesinin ilerletilmesi; sömürüşüz, baskısız, sınıfsız bir dünya uğruna seferber edilmesidir. İşte gençliğimizin; Emek Gençliği’nin temel görevi öğrenci, işçi ve tüm emekçi gençlik yığınlarını böyle bir platformda birleştirmektir. Gençliğimizin bütün güncel görevleri, bu temel amaca bağlı olarak ele alınmak; bu temel amacı gözden kaçırmadan belirlenmek durumundadır.
Başka bir biçimde ifade edersek, partimizin ve gençlik örgütümüzün görevi öğrenci, işçi, emekçi gençlik yığınlarını anti-emperyalist demokratik bir platformda birleştirmek ise; gençlik yığınlarının çeşitli türlerden gençlik örgütleri (öğrenci örgütleri, ÖTK türü ya da kol, kulüp örgütlenmeleri, dernek örgütlenmeleri, sendikal, kültürel, sportif, mahalli nitelikli örneğin işsizliğe karşı mücadele, meslek edindirme talebiyle ortaya çıkan örgütlenmeler vb. çok değişik türden örgütler olabilir) içinde birleştirilmesi, bu yığın örgütlerinin omurgasını oluşturan gençlerin de Emek Gençliği saflarında örgütlenmesi demektir.
Kuşkusuz bu görev zor; sınırsız bir fedakârlıkla çalışma isteyen bir görevdir. Bunun için de Emek Gençliği; kendisini bu zor görevi yerine getirecek biçimde örgütlemek, bu görevin üstesinden gelecek bir mücadele kararlılığını ve kesintisiz çalışmayı göze almak durumundadır. Gençliğin kendi görevini gereği gibi kavrayıp yerine getirebilmesi için her şeyden önce partinin çizgisini, onun ideolojik siyasi platformunu özümsemesi gerekir. Dahası partinin programını, amaçlarını, bu programı her gün her yeni sorun karşısında yeniden yorumlayarak, onu, bir kılavuz haline getirecek kadar derinlemesine kavraması gerekir.
– Demek ki; gençliğimiz, her şeyden önce partimizin programını, onun dayandığı teoriyi, partimizin taktik ve güncel görevlerini açık, net ve tartışılmaz bir biçimde özümsemek durumundadır.
– Demek ki; parti gençliğimizin iç eğitimi, yığınlar içindeki çalışması, gündelik yaşamı bu teori ve pratikle tam uyumlu olmak durumundadır.
– Demek ki; bu iç eğitimin araçları her şeyden önce, partinin teorik yayın organından partinin programına, kongre ve konferans belgelerine, gazeteden diğer parti yayınlarına kadar partinin “külliyatı”dır. Bu iç eğitim çalışması elbette sosyalist literatürün, sosyalizmin teorisinin öğrenilmesi üstüne temellenmek zorundadır.
Geçtiğimiz yıl Komünist Manifesto’nun yayınlanması vesilesiyle yapılan partinin yığınlara ve partililere yönelik toplantıları, parti örgütlerimizin; Manifesto vesilesiyle sosyalizmin tarihi ve teorisi üstüne yürüttüğü tartışmalara bir örnek olarak değerlendirilebilir. Bu yıl da partimiz, parti örgütlerimiz; V.İ. Lenin’in Emperyalizm adlı yapıtının yayınlanması sonrasında başlayan bu yılı kapsayacak olan tartışmalar ve parti içi eğitim faaliyetleri ile aslında Marksizm-Leninizm’in dünyanın gidişatını yorumlamasını, daha da önemlisi bu gidişata müdahalesini tartışacaktır. Aslında bir haber, bir olay, bir politik gelişme, yayınlanan bir kitap, ya da bir toplantı… Her konu ve vesilede partimiz ve gençlik örgütümüz, en temel soruna; dünyanın nereye gittiğine “yeni koşullarda” “yeniden” yanıt verip bu gidişata nasıl müdahale edeceğini tartışır. Partiyi, gençlik örgütümüzü, bütün diğer entelektüel kulüplerden, gevezelik yapan Marksolog çevrelerden bu özellik; dünyanın gidişatına müdahale etme, Marksizm’in yol göstericiliğinde müdahale etme tutumu ayırır.
Kısacası; eğitime, tartışmaya vesile Manifesto, Emperyalizm ya da başka bir yapıt olabilir, ama üstünde konuşulan, Marksizm; işçi sınıfının iktidar mücadelesi ve bugün bu tartışmadan çıkarılacak sonuç doğrultusunda yığın hareketinin yönelişinin ne olacağı, ne olması gerektiği, bizlerin bu yönelişe nasıl bir müdahale yaparak onu olumlu yönde etkileyeceğimizdir.
Yani, partimizin, gençliğimizin eğitiminin bir ayağı; işçi sınıfının geçmiş dönemlere ait mücadelesinin, deneyiminin, evrenselleştirilmiş ifadesi olan teorinin özümsenmesi, bu teorinin bugüne tuttuğu ışık; bizlerin, partimizin, gençlik örgütümüzün bu ışığın aydınlattığı yerde ne gördüğü, bundan bugüne hangi dersi çıkardığıdır. Ve elbette bu faaliyet, sadece bir kitabın okunup lafız olarak “anlaşılmış” olması değil; işçi sınıfının, emekçilerin iktidar mücadelesinin teorik temelleri ve bu teorinin bugün nasıl kavranıp hayata geçirileceği, Marksizm’in nasıl günlük faaliyetin kılavuzu haline getirileceğidir. Bu yüzdendir ki; partimizin bu tür eğitim faaliyetlerini gençliğimiz; Marksizm’i, sosyalizm teorisini kavramanın bir faaliyeti olarak algılayarak; gençlik grupları içinde (işçi gençlik ve öğrenci gençlik içinde farklı araçları kullanması gerektiğini unutmadan) eğitim çalışmasını ayrıntıya indirmek, eğitim çalışmaları düzenlemek, bu genel ve gruplar düzeyinde örgütlenen eğitim faaliyetlerini bireysel eğitimi (okumayı, araştırmayı) teşvik etmenin bir dayanağı olarak değerlendirmek zorundadır.
Partimizin olduğu gibi, gençliğimizin de eğitimin merkezinde partinin programını, taktik-güncel çizgisini kavrama; bu kavrayışı yığınlar arasındaki çalışmaya yansıtmasını öğrenmesi vardır.
Program, taktik-güncel çizgi üzerine eğitimin bir yanı, partinin kongre ve konferans kararlarının, teorik yayınının, genelgelerinin, günlük yayın organının, diğer parti materyallerinin okunup tartışılması, kavranması ile ilgilidir. Ama bundan daha önemli yanı, gençlik yığınları içindeki çalışmasında, gençliğimizin, bu yığınların, ruh hallerini, duygu ve düşüncelerini anlayarak, en duyarlı oldukları alanlardan giderek aydınlatılması ve örgütlenmesi faaliyetinde bu çizginin gerektirdiği yaratıcılığı, inisiyatifi, istikrarı, kararlılığı, bilgi ve deneyim zenginliğini gösterebilmesidir. Eğitim faaliyetiyle öğrenilenler, yığınlara yansımazsa; böyle bir eğitimin herhangi bir yararının olmayacağı açıktır.
Burada, gençliğimizin bir yandan sosyalizmin teorisinden, partiden, onun mücadelesinden ve elbette kendi mücadelelerinden öğrenmesi ve öğrendiklerini yığınlara öğretmesi sorunu gündeme gelir.
Demek ki gençliğimiz, sosyalizmin bilgi hazinesinin, partimizin, gençlik mücadelemizin tarihinin ve bugünkü mücadelesinin “öğrencisi”, bütün bu öğrendiklerini yeniden yığınlara mal etmenin de “öğretmeni” olacaktır.

DİSİPLİNLİ, İSTİKRARLI, KARARLI, YIĞINLARLA HER ŞEYİNİ PAYLAŞAN BİR ÖRGÜT
Sermayenin devasa propaganda makinesi ve gençliği kendi dünya görüşünün baskısında tutmak için giriştiği kapsamlı saldırı karşısında Emek Gençliği, öğrenci ve emekçi gençlik yığınlarını aydınlatabilmek için sadece kendisinin bilgisini artırmak ve bu bilgiyi herhangi bir yolla ifade etmiş olmakla görevini yapmış olmaz. Tersine yukarıda belirtildiği gibi gençliği, sermayenin güç odaklarının saldırısından korumak, onlara karşı mücadeleye sevk edecek kadar kendi fikrini gençliğe aktaracak yol yöntemleri geliştirmek; gerekli istikrarlı, yaratıcı, titiz, disiplinli vb. çalışmayla ilgili olumlu bütün kavramların karşılığı olan bir tutumu geliştirmek, böyle bir çalışma ahlakı anlayışına da ulaşmak zorundadır. Çünkü sadece doğrulan ifade ediyor olmak, bugün böyle yarın öteki türlü davranmak, kendiliğinden gelişmelerin peşine takılmak, zaman zaman yoğunlaşıp sonra çalışmanın ucunu bırakmak gibi aşırı amatör, kendiliğindenci tutumlara karşı savaş açmayan; disiplinli, istikrarlı, planlı, karşıdaki güçlerin çalışmalarını bozguna uğratacak nitelikte bir çalışma disiplini ve kararlılığına ulaşmayı gözden kaçıran her faaliyet, niyet ne olursa olsun “başarısız” olmaya mahkûmdur.
Böyle bir çalışmanın birinci yanı elbette ki, parti çizgisinin kavranması ve istikrarlı bir çalışma disipliniyle ilerlemekle ilgidir ve sorunun bu yanma yukarıda değindik. Ama bu çalışmanın öteki yanı ise en az birinci yanı kadar önemlidir. Çünkü bu yan olmadan, dünyanın en doğru fikirleri bile etkin olma şansı bulamaz.
Dolayısıyla parti gençliğimiz yaşantı olarak, yığınlarla “sıcak” bağlar kurma bakımından bu çalışmanın gerektirdiği disiplin ve ahlakı elden bırakmamak durumundadır. Emek Gençliği, içinde çalışma yürüttüğü yığınlara, dışarıdan, tepeden bakan, onların arasına dışardan katılan, onlara akıl veren bir “dış güç”, bir “eklenti” gibi gidemez. Giderse de hiçbir şey başaramaz. Tam tersine gençliğimiz, içinde çalıştığı emekçi ve öğrenci gençlik yığınlarıyla bilgisini, görgüsünü, heyecanını, yaşamını, elindeki her olanağı ve aynı zamanda olanaksızlığı da paylaşan bir yaşam ahlâkını kendisine ilke edinmek durumundadır.
Ancak burada söylenen, bağ kurmak adına bu kesimlerin, içinde yaşadıkları gelenek, görenek, dışlanmışlık, feodal bağımlılık, bölgecilik, milliyetçilik, mezhepçilik, hemşericilik, rekabetçilik, burjuva bireycilik… tarafından belirlenen kötü alışkanlıklarına teslim olmak, onların geri eğilimlerine boyun eğmek değildir. Tersine, onların, olumlu anlamda dayanışma fikriyle eğiterek gerideki değil daha ilerideki değerlerde birleşmelerini sağlamaktır. Bu ise, ister istemez, onların bulunduğu zeminin ciddi bir eleştirisinden geçer ama; bu ciddi eleştirinin onlarla, yaşantılarıyla polemik yapan bir biçimde değil onları kazanan bir çizgiden yapılması; bu eleştirinin bir inanırlık taşıması için de onların içinde yaşanması ve onların olanak ve olanaksızlıklarının tanınıp paylaşılması zorunludur.
Kısacası gençlik örgütümüz yığınlarla ilişkisinde alçak gönüllü olacak, yığınlardan öğrenecek, onlara kendi bildiklerini öğretecek; bilgi, kültür, beceri… her şeyini yığınlarla paylaşacak; dayanışma fikrini, kurtuluş ve kurtuluşun kendi kollarında olduğu fikrini hiç unutulmayacağı bir temel dayanak sayarak yığınlarla birleşen bir hat izleyecektir. Gençliğimiz bu temel yaklaşımını hem emekçi gençlik yığınları içinde hem de öğrenci gençlik, üniversite gençliği içinde yaratıcı bir biçimde uygulamak zorunluluğuyla karşı karşıyadır. (Ve çalışma ayrıntıya indiği ölçüde pek çok akımdan da farklılaşacaktır. Bu yüzden de anlaşılır olmak için, burada sorunu iki ayrı başlık altında ele almak gerekmektedir.)

GENÇLİK ÖRGÜTÜMÜZ, GENÇLİK YIĞINLARININ ÇEKİM MERKEZİ OLMALI
Konferansımızın somut yanıt vermesi gereken sorunlardan birisi de parti gençliğimizin, gençlik yığınları ve onların ileri kesimleri arasında bir çekim odağı olabilmesi için hangi özelliklerinin öne çıkması gerektiğidir.
Kuşkusuz ki, anti-emperyalist, demokrasi mücadelesi içinde olan bir örgüt için, temel çekicilik özelliğini bu mücadelede ortaya koyduğu politikalar sağlar. Dolayısıyla, her topluluk içinde geleneksel olan fikirlerin ve değerlerin karşısına yeni fikirler, yeni değerler koyabilen bir örgüt “çekici” hale gelebilir. Başka bir söyleyişle, bir topluluk; önceki güçlerin (düzen içindeki güçlerin) fikirleri etrafında toplanmış bir topluluktur ve yeni fikirler etrafında yığınları birleştirmek isteyen parti ya da gençlik örgütü bu eski birlikleri dağıtmak zorundadır. Dağıtma ise, yeni fikirleri herkesin dikkatini çekecek bir biçimde ortaya atmak ve insanları, bu yeni fikirden yana ya da karşı olmak konusunda “zorlayacak” kadar karşıt fikirler etrafında “gerilim yaratmak”tır. Yani, yeni fikirler, öyle çeşitli araçlarla ve ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır ki, eski fikirden yana olanların bir bölümü eski fikirlerden kuşku duymaya, yeni fikirlerin doğruluğunu benimsemeye başlamalıdır. Geçtiğimiz yıllarda, “bir fikir cereyanı yaratarak partimizin politikalarını tartıştırmalıyız” derken kastedilen de buydu. Örneğin, işsizlik, örneğin, savaş, kriz ya da daha mahalli bir sorun etrafında bu tartışma başlatılabilir.
Demek ki, gençlik örgütümüzün gençlik yığınları arasında çekim merkezi olabilmesi için, her şeyden önce partinin çeşitli konulardaki politikalarını (elbette o topluluğu doğrudan ilgilendiren ya da genel olarak gündemde olan konulardaki parti görüşünü) ortaya atıp bunları partinin yayın organları, paneller, konferanslar, toplantılar, kültürel etkinlikler, bilimsel sempozyumlar vb. pek çok araçla tartışmaya açması gerekir. Ve elbette bu tartışmayı sadece toplantılarla sınırlı kalmaktan çıkarıp basın açıklamaları, mitingler, gösteriler vb. ile bir eyleme dönüştürmek, bu tartışmanın bir diğer aşaması olarak fikrin maddi bir güce dönüşmesini sağlamaktır.
Gençlik örgütümüzün gençlik yığınları için, özellikle de ileri unsurların çekim merkezi olarak kendisini ortaya koyabilmesi için bir diğer öne çıkması gereken özelliği ise, hitap ettiği gençlik yığınının en çok ihtiyaç duyduğu manevi değerleri ve dayanışma ortamını; “yalnızlık”, “dışlanmışlık”, “bilgi edinme isteği”, “kültürel, sosyal bir eksikliği” giderebilecek ilişkilere sahip olmasıdır.
Bugün aşmamız gereken en önemli zaafların başında da, gençlik örgütümüzün bir “çekim merkezi” olarak görüneceği özelliklerini yeterli düzeyde ortaya koyamaması gelmektedir. Bu özelliklerini ortaya koyamayan bir örgütün, hele hele gençlik örgütünün genişlemesi, (çünkü böyle “içine kapalı”, özelliklerini dışa vurmayan bir örgütün, “Peki gençler size neden gelsin?” sorusuna vereceği açık ve ikna edici bir yanıt yoktur) yeni gençlerle kendisini büyütmesi beklenemez.
Unutulmamalıdır ki; Anadolu’dan büyük kente gelmiş bir öğrenci ya da işçi, emekçi gencin “yabancılık”, “dışlanmışlık” duygusunu duymayacağı, aksine dayanışma, dostluk, hilesiz-hurdasız arkadaşlık, mücadele arkadaşlığı, sağlam bir dünya görüşü, olumlu alışkanlık, kültür, sanat vb. alanında üniversitenin, sokağın, herhangi bir başka kurum ya da çevrenin kendisine veremeyeceği şeyleri parti gençliği içinde edinebileceği duygusu ve düşüncesini uyandıran bir mücadele ve örgüt hayatı gençlik örgütümüzü çekici hale getirecektir.

2- İşçi gençlik çalışması ve sorunları

Toplumsal mücadelenin öncü gücü işçi sınıfıdır, işçi sınıfı mücadelesinin en önünde ise işçi gençlik yer alır. Çünkü tüm öteki emekçi sınıfların gençliği gibi işçi sınıfının genç kesimi de sınıfın en dinamik, en atılgan, en mücadeleci kesimini oluşturur. Bunun için partimiz; partinin gençleştirilmesinden, gençliğin parti için öneminden söz ederken, aynı zamanda işçi gençliğe özel bir önem vermekten söz eder. Çünkü işçi sınıfının genç, dinamik, mücadeleci, öğrenme ve eyleme geçme coşkusuyla dolu unsurlarını parti saflarına kazanmadan, sınıf hareketinin parti hattında dinamik, mücadeleci bir hareket olarak birleşmesinin güçlüğü apaçıktır.
“İşçi gençlik” denildiğinde, işçi sınıfının belirli bir yaş altındaki kesimini kastederiz. Ancak burada; partimizin gençlik çalışmasının bugünkü somut kapsamı bakımından “işçi gençlik” derken; sanayi sitelerinde, ülke sathında yayılmış atölyelerde ve genç işçilerin yoğun olarak çalıştığı KOBİ’lerin nispeten küçük, henüz partinin yoğunlaştırılmış çalışmalarının ulaşmadığı işyerlerindeki genç işçilerden söz ettiğimizi belirtmek gerekir. Ancak bu sınırlamanın bir başka yönden de genişletilmesi gerekir. Büyük kentlerin varoşlarında ve diğer kentlerde semtlerde yoğunlaşan ve sayısı milyonlarla ifade edilen işsiz gençlik kesimlerini, orta öğrenimini tamamlamış ama üniversiteye girememiş öğrenci gençlik kesimlerini, lisede (ve dengi okullarda) öğrenim gören gençliği de kapsayan bir çalışma olarak düşünmek gerekir.
Bir başka ifadeyle bu çalışma; bugünün işsizi yarının işçisi, bugünün işçisi yarının işsizi olan bir gençlik kitlesi içindeki çalışma olarak düşünülmelidir. Esnek çalışma yayıldığı ölçüde de; bu esnekliğin sınıfın iş istikrarına da yansıyacağı göz önüne alındığında; çalışmamızda bir işyerinde çalışıyor olma ya da iş arıyor olma, yarın iş arayacak duruma gelme ayrımının yapılamayacağı ortadadır. Bu açıdan bakıldığında; bir genç işçinin nerede çalışıyor olduğu sadece o işyerindeki örgütlenme bakımından önemlidir yoksa gençliğimizin çalışması bakımından, işsiz gençler ile işyerlerindeki gençler aynı öneme sahip olmak durumundadır. Dolayısıyla işçi gençlik çalışması aynı zamanda işsiz gençlik yığınları arasındaki çalışmayla birleşen bir çalışma olarak düşünülmelidir.

EMEKÇİ GENÇLİK İÇİNDE ÇALIŞMA
İşçi gençlik yığınları başta olmak üzere ülkemiz emekçi gençlik kesimleri, en çok ezilen, geleceği bakımından en çok güvencesizliğe itilmiş, iş ve ekmek talebinin kendisini en acil biçimde duyurduğu kesimdir. Dahası bu kesimler, çalışma koşullarının ağırlığı ile ancak orta çağın köleleri ya da 18. yüzyılın işçi sınıfı ile kıyaslanabilecek ağır koşullarda çalışmaya zorlanmış, lümpenlik, serserilik gibi eğilimleri teşvik edilmiş, cehalet ve kültürsüzlüğe mahkûm edilmişlerdir. Bu yüzden de bu kesimler içindeki çalışma; bu ağır çalışma koşullarının ve içine itildikleri eğitimsizlik, kültürsüzlük ortamının teşhirinin yanı sıra bu koşullardan kurtuluş için kesintisiz bir örgütlenme faaliyeti ile birleşen bir siyasal çalışma olmak durumundadır.
Parti gençliğimizin, 3–4 yıl öncesinde yoğun bir biçimde yürüttüğü “3S mücadelesinin (Sigorta, Sendika 8 Saat işgünü mücadelesi) dersleri her bakımdan bugüne ışık tutacak mahiyettedir. Bu yüzden de bu çalışmaya katılmış genç arkadaşlarımız ve bugün partimizin çeşitli örgütlerinde mücadele eden partililerimizin deneyimlerinden elbette yararlanacağız. Ama şunu bilmemiz gerekir ki, bu alandaki çalışmamızın en temel ilkesi; profesyonelce bir anlayışla yapılmadığı ve partinin temel amaçları sürekli gözetilmediği zaman bu alanda da başarı şansının olmadığı, olamayacağıdır. 3S mücadelesinin en önemli eksikliklerinden birisi buydu.
Kısaca söylemek gerekirse; emekçi gençlik yığınları (işçi ve diğer emekçi kesimlerin gençliği) içinde çalışmamızın tek temel dayanağı, çalışmaya süreklilik kazandıracak tek dayanak; bu gençlik yığınları içinde Emek Gençliği gruplarının oluşturulmuş olmasıdır. Sendikal, kültürel, sosyal, sportif vb. bütün diğer etkinlikler, bu gençlik gruplarının faaliyeti olarak organize edilebildiği ölçüde anlamlı olur ve süreklilik kazanabilir. Bugüne kadarki bu alanlardaki çalışmalarımızın en somut dersi de budur.
Gençlik içinde çalışma denildiğinde, gençlik örgütümüzün, partisiz gençlik yığınları içinde yürüttüğü aydınlatma ve örgütlenme faaliyetini anlarız. Gençlik örgütümüzün bu faaliyette başarılı olması için sadece iyi bir aydınlatma çalışması yürütmesi yetmez; aynı zamanda yaşayışı, disiplini, gençlik kitleleriyle olan bağları yapmacıklıktan uzak, doğal ve sıcak olmalıdır. Bu da, gençlerimizin emekçi gençlik yığınlarıyla, onların imkânları ve imkânsızlıklarını paylaşması, onlar gibi yaşaması; onların doğal önderleri başta olmak üzere en azından bir bölümünü kendi düşündükleri gibi düşünüp davranmaya kazanması için gerekenin yapılması demektir.
Bunun için de her şeyden önce, her çalışma alanında sıcağı sıcağına bir ajitasyon faaliyeti yürütülmesi; parti yayınlarının bu kesim içinde sürekli olarak dağıtılması, onların talepleri ile, siyasetin ilişkisinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde açıklanması ve bütün bu faaliyetin sonuçta işçi, emekçi gençlik yığınlarının yeni bir dünya kurmak için hazırlanması faaliyeti olduğunun asla unutulmaması gerekir. Demek ki; “sendika, sigorta sizi (bizi) kurtarır” fikrini aşan bir siyasi çalışma; işçi- emekçi gençlik yığınlarının daha ilk baştan itibaren baskısız, sömürüşüz bir dünya kurma fikriyle tanıştırılıp, böyle bir talep için mücadeleye çekilmesi ve bu fikrin yeterince çekici bir biçimde sunulması son derece önemlidir. 3S mücadelesinin önemli bir eksikliği de, yürütülen aydınlatma ve örgütlenme çalışmasında bu yönüyle yaşanan eksiklik ve zayıflıklar olmuştur.
Gençliğin kendisi için bir dünya kurabileceği ve geleceğini güvenceye alabileceği, mutlu bir yaşama ulaşacağı tek yolun bu olduğunu gençlik yığınlarına her vesileyle yeniden yeniden anlatmak gençlik örgütümüzün hiç vazgeçmeyeceği bir görevdir. Sendika, sigorta, 8 saatlik çalışma, esnek çalışmaya karşı durma, iş güvencesi, işsizlik sigortası, sendika seçme özgürlüğü vb. gibi taleplerin önemi çoğu zaman işçinin kendisi tarafından yeterince anlaşılabilir bir şeydir. Elbette ajitasyonumuzda bunların da önemli yeri olduğu ortadadır. Burada asıl vurgu yapılan, “aşamalı bilinçlendirme” (yani önce 3S vs. günlük talepler sonra siyaset) tutumunun reddedilmesi gereken bir tutum olduğu gerçeğidir. Yani gençlik örgütümüz çalışmasında; savaşın, krizin, seçimlerde kime oy verdiğinin, özgürlüklerin, ülke bağımsızlığının, emperyalizme karşı çıkmanın, Kıbrıs ve Kürt sorunu gibi sorunların emekçilerin çıkarları doğrultusunda çözülmesinin, sofrasında ekmek ve gelecek güvencesi açısından, sendikal taleplerden (ücret, sigorta, çalışma koşulları vb.) daha fazla öneme sahip olduğuna dikkat çekmek durumundadır.

SANAYİ SİTELERİNDE ÇALIŞMA
Sanayi siteleri, atölyeler ve küçük işletmelerde çalışan genç işçiler arasındaki çalışma, elbette emekçi gençlik yığınları arasındaki çalışmanın en önemli ayağını oluşturmaktadır. Geleneksel çırak-kalfa-usta ilişkisi ile modern sanayinin acımasız ücret ilişkilerinin iç içe geçtiği bu çalışma alanları, kölece çalışma koşulları, düşük ücret, iş güvenliği ve iş güvencesinin “sıfır” olmasıyla diğer sanayi alanlarından ayrılan bir özellik gösterirler.
Öte yanda son 10 yıl içindeki esnafın, küçük sermaye sahiplerinin hızla yoksullaşması, bankalar ve tekelci sermayenin baskısı altında iflasa sürüklenmesi, esnafı da IMF-Derviş programına, tekellere karşı hak mücadelesine itmiştir. Bu yılın başlarında yaşanan ve on binlerce esnafın katıldığı yığın eylemleri göz önüne alındığında; bu alandaki çalışmamızın olanakları ve güçlükleri ortaya çıkar.
Çünkü bir yandan esnaf sistemden kopmaya yönelirken, aynı zamanda sistemin en gerici güçleriyle ilişkileri de çözülme sürecine girmiştir. Bu sürecin kaçınılmaz sonucu olarak, genç işçilere dinci, milliyetçi, feodal motiflerle yönelen baskı azalacaktır. Bu, genç işçiler için önemli bir kazanımdır. Ancak öte yandan, patronların “zorda” olması ve onların da sistemden şikâyete başlaması, hatta sisteme karşı genç işçilerin girmediği kadar “radikal” bir biçimde eyleme geçmeleri; sınıf mücadelesi konusunda işçilerin kafasını karıştıran, patronuyla karşıt sınıflarda olduğu fikrini baltalayan duyguların gelişmesine meydan verebilecektir.
Ama burada gençlik örgütümüzün dikkatle üzerinde duracağı asıl nokta, genç işçileri kendi sınıf çıkarları doğrultusunda aydınlatıp örgütlemektir. Çünkü ancak genç işçiler bağımsız olarak örgütlenirse, esnafla eylem birliği yapma; onlarla ortak olarak bankalar ve tekellere karşı mücadele etme imkânını elde edebilirler. Aksi halde yılın başındaki eylemlerde olduğu gibi, on binlerce genç işçi, eyleme katılsalar bile, patronlarının çıkarları için yürümekten ve onların dolgu maddesi olmaktan, onlara yeni bağlarla bağlanmaktan öteye geçemez. Bu yüzden de; sanayi sitelerinde çalışan genç işçiler ancak kendileri bağımsız olarak örgütlenebildikleri, kendi mesleki, sendikal örgütlerini kurdukları ve daha da önemlisi Emek Gençliği’nin grupları olarak örgütlendikleri ölçüde, küçük işyerlerinin tekeller ve bankalar karşısındaki mücadelesine destek olma, o mücadelenin de anti-emperyalist bir karaktere bürünmesine yardımcı olma imkânını elde edebilirler.
Demek ki bu alandaki mücadele; birbiriyle iç içe olan (ve birinin önce, ötekinin sonra diye ayrılmadığı) iki alanda sürmek durumundadır.
1-) İşçilerin yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirmek için bir mücadelenin örgütlenmesi; geçmişte “3S mücadelesi” olarak formüle edilen mücadele,
2-) Genç işçilerin kendi sınıf çıkarları ve dünya görüşleri etrafında birleşerek Emek Gençliği çatısı altında örgütlenip, birim grupları oluşturması mücadelesi.
İşyerlerinde, sanayi sitelerinde parti ve gençlik örgütü gruplarının oluşturulması, bunların aynı zamanda sendikal mücadelenin de çekirdeği olarak bütün mücadelenin merkezinde olduğu bir çalışmayı hedeflemek parti çalışmasının esasıdır. Sportif, kültürel, sosyal vb. karakterli bütün aktiviteler, bu siyasal amaca hizmet edecek biçimde düzenlendiği ölçüde başarılı olur ve işçi yığınlarının mücadelesinin istikrarlı bir biçimde gelişmesine hizmet eder.

İŞSİZ GENÇLİK YIĞINLARI ARASINDA ÇALIŞMA
Gençlik örgütümüzün emekçi gençlik kesimleri içindeki çalışmasının en önemli ayaklarından birisi ise; işsiz gençlik yığınları içindeki çalışmadır.
İşsiz gençlik yığınları, artık çalışabilir bir çağa gelip iş aramaya başlamış ama henüz iş bulamamış gençlik kesimleri ile işten çıkarılmış ya da çıkmış olduğu için işsiz olan gençlik kesimlerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla, “bu kesim, işçi sınıfının ‘artı nüfus’ bölümüdür” diyebiliriz. Ve kapitalizm koşullarında bu kesim bazen “azalsa” da son derece geniş bir nüfus kesimine karşılık gelmektedir. İşsizler, Türkiye’de şu anda çalışabilir nüfusun yüzde 20’sine karşılık gelmektedir ve bu yüzde 20’lik işsizler ordusunun çok büyük bir bölümünü genç işsizler oluşturmaktadır. Bırakalım Türkiye’yi en gelişmiş ülkelerde bile işsizlik kronik bir hal almış olup; yüzde 10-12’ler dolayında seyretmektedir. Ve gelişmiş ülkelerde, bu yüzde 10-12’lik işsizler ordusunun yüzde 90’ını genç işsizler oluşturmaktadır.
İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerin varoşlarındaki kadın ve erkek işsiz nüfus olağanüstü bir boyuta ulaşmıştır.
Dolayısıyla bu kesimler içinde çalışmak, hem işyerlerindeki örgütlenme (bugün işsiz olan işçiler, yarın bir işletmeye girecektir) için potansiyel bir çalışma hem de işsiz yığınların sisteme karşı mücadelesi, sınıfın en genç ve dinamik kesiminin örgütlenmesi anlamına gelmesi bakımından önem kazanmaktadır.
Partimizin emekçi semtlerindeki çalışmasında en önemli iki dayanaktan birisi işsiz gençlik yığınları içindeki (diğeri ev kadınları arasındaki çalışmadır) çalışmasıdır. Bu alan, elbette gençlik çalışması olarak anlamlanacaktır.
Somut olarak yaklaşıldığında, işsiz gençlik yığınları arasındaki çalışma; meslek sahibi olmayan gençlerin meslek edinmeleri için belediyeler, devlet ve öteki kurumlardan talepte bulunmadan başlayarak iş, sosyal güvenlik, işsizlik yardımı sağlama; işsizlerin sağlık ve eğitim giderlerinin karşılanmasını istemeye kadar uzanan bir dizi talep için mücadele çeşitliliğine sahip olmak durumundadır. Son aylarda işsizlik ve yoksulluğa karşı mücadele çalışması içinde ortaya çıkan; işsiz gençlik yığınlarının politikaya ve mücadeleye ilgisi, bu açıdan değerlendirilmesi gereken bir gelişmedir.
Özellikle büyük kentlerin genç işsiz yığınları, kültürel, siyasal, sosyal ve akla gelen her bakımdan dışlanmış; uzun işsizlik dönemleri nedeniyle de lümpen eğilimlerin, kötü alışkanlıkların hızla yayıldığı bir toplumsal kesimdir. Bu nedenle de bu alanda çalışacak gençlik örgütlerimiz; etraflarının bir çirkef deniziyle çevrili olduğunu bilerek; gençlik yığınları içinde sadece sistemin kötülüğünü açıklamanın ve ondan kurtuluşu propaganda etmenin ötesinde spor etkinliklerinden kötü alışkanlıklara karşı (uyuşturucu alışkanlığı, fuhuş, hırsızlık, çeteleşme vs.) mücadeleye, kültürel etkinliklerden çeşitli siyasal tartışmalara, meslek edinme talebi doğrultusunda örgütlenmekten Emek Gençliği’nin dolaysız bir biçimde düzenleyeceği siyasal etkinliklere kadar çok değişik örgütlenmeler ve aktiviteler yapmak yükümlülüğü ile yüz yüze geleceklerdir ve gelmektedirler.
Öte yandan bu gençlik yığınlarını dinci, milliyetçi, kozmopolitan her türden görüş ve gerici siyasi partilerin etkisinden kurtarmak gibi önemli bir görevimizin olacağı ortadadır: Dolayısıyla bu gençlik kesimleri içinde bütün düzen partilerine, her tür milliyetçi, dinci, mezhepçi, hemşerici, sosyal demokrat, küçük burjuva, kaba solcu görüşlere karşı bir mücadele açmış olduğumuz, başka bir söyleyişle bütün bu görüşlere karşı bir mücadele temelinde işsiz gençlik yığınlarını kazanmayı hedeflediğimiz asla gözden kaçırılmamalıdır. Tabii aynı zamanda, bütün bu gerici, bireyci görüşlerin yerine sınıf kardeşliğini, dayanışmayı, insani dostluğu, ilerici, devrimci görüşleri, anti-emperyalist bir emekçi yurtseverliğini, sosyalizm fikrini koymayı da kapsayacak bir mücadele olarak ele alındığı ölçüde işsiz gençlik içindeki çalışmamız, anlaşılır, verimli, gençlik yığınlarını birleştirici, gençlik örgütümüzün ve partimizin bu yığınlar içindeki etkisini artırıcı bir çalışma olacaktır.

ORTAÖĞRENİM GENÇLİĞİ İÇİNDEKİ ÇALIŞMAMIZ
Bugün ülkemiz gençliğinin önemli bir kitlesini de ortaöğrenim gençliği (liseli gençlik) oluşturmaktadır. Bu gençlik kitlesinin önemli bir çoğunluğu, yüksek öğrenim hakkından yararlanamamakta ve işçi, işsiz gençliğin saflarına katılmaktadır. Gençlik örgütümüz, orta öğrenim gençliği içerisindeki çalışmamızı, emekçi gençlik yığınları içerisindeki çalışmamızın bir parçası olarak ele almalıdır.
Elbette ki orta öğrenim gençliğinin okul hayatında, öğrencilikten kaynaklı sorunları olacaktır ve bu sorunlara ilişkin bir mücadele okullarda örgütlenecektir. Yine okullarda Öğrenci Birlikleri, eğitsel kol faaliyetleri, kültürel, sportif faaliyetler ve bir bütün olarak orta öğrenim gençliğinin sosyal hayatını zenginleştirecek bütün etkinliklerin gerçekleştirilmesi için çaba sarf etmek Emek Gençliği’nin görevleri arasındadır.
Ancak bu durum gençlik örgütümüzün bu alandaki gruplarını ve üyelerinin semt çalışmalarına, emekçi gençlik kesimleri içerisindeki çalışmalara katılımını engelleyen, zayıflatan bir tarzda ele alınmamalıdır.
Bugün orta öğrenim gençliğinin birçok talebi, emekçi semt gençliğinin talepleriyle iç içe geçmiştir. Dahası, emekçi semtlerinde öğrenci veli ve ailelerinin, bu alandaki sorunlara karşı çeşitli talepler etrafında örgütlenmesini sağlamak başarılı olabilmenin olmazsa olmaz koşulu durumundadır.
Yazı boyunca, gençlik örgütümüzün işçi, emekçi gençlik kesimleri içerisindeki çalışmasına ilişkin yapılan değerlendirmeler, orta öğrenim gençliği için de geçerlidir.

İŞÇİ-EMEKÇİ GENÇLİK İÇİNDE ÇALIŞAN GENÇLİĞİMİZİN İÇ EĞİTİMİ
İşçi-emekçi gençlik kesimleri içinde çalışan parti gençliğimizin, üniversite gençliği kadar “ideolojik zorluklarla” karşı karşıya değilmiş gibi görünse de, aslında çok daha geniş bir donanıma sahip olması gerektiği ortadadır. Emekçi gençlik yığınlarının burjuva düzen partilerinin milliyetçi, dinci ön yargıları ve gerici ideolojinin doğrudan baskısı altında olduğu göz önüne alındığında bu alanda çalışan gençlik örgütlerimiz kendisini bütün bu gerici mihraklara karşı mücadele bakımından donatmak zorundadır. Burada da temel dayanağımız partimizin çizgisini, onu diğer burjuva partilerinden ayıran temelleri doğru kavramak; gençlik yığınlarını bu doğrultuda eğitecek kadar gerçekleri kavramaktır. Bunun için gençlik örgütümüzün iç eğitiminin özel olarak örgütlenmesi, parti yayınlarının yakından izlenmesi; özellikle gazetenin ve öteki yayınların emekçi gençlik içinde okutulup tartışılmasını sağlayacak kadar parti yayınlarının yakından izlendiği bir eğitim disiplinine sahip olunması zorunludur. Onun ötesinde; ücret, emek, sermaye, sınıflar, sınıf mücadelesi, parti, kapitalizm, sosyalizm, vb. gibi temel kavramlara kadar bir iç eğitim de bu alandaki çalışma için önemlidir. Çünkü özellikle işçi gençlik yığınları içindeki çalışmada “eğitim grupları”, temel kitapların okunması gibi bir çalışma hep olacağından; bu çalışmayı yürütecek olan gençlik örgütümüzün yöneticileri başta olmak üzere bütün örgütlü grupları kendi iç eğitimlerinde bunu gözetmek durumundadır. Gençlik örgütümüz bunun için gerekli materyallere her zamankinden daha zengin bir düzeyde sahiptir. Parti yayınları, kongre, konferans belgeleri, genelgeler, Marksizm’in temel kitapları, devrimci roman ve edebiyat eserleri düşünüldüğünde, okuma ve öğrenmenin önünde kendi eksikliklerimizden başka hiçbir engel olmadığı ortadadır.
Sanayi sitelerindeki, semtlerdeki, ortaöğrenim kurumlarındaki gençlik yığınları içerisinde sürdürülen günlük çalışmanın olumlu ve olumsuz örneklerinin tartışılması yine parti gençliğimizin iç eğitimin ihmal edilemez konularını oluşturmalıdır. Çünkü parti gençliğimiz kendi çalışmasından öğrenecek; bu çalışmaya katılacak gençlik yığınlarını da bu çalışmanın birikimiyle eğitecektir.

3- Üniversite gençliği ve gençlik mücadelesi

Üniversite gençliğini diğer gençlik kesimlerinden ayıran en önemli özellik; dünyada olup biteni izleme ve değerlendirme şansına sahip olmasıdır. Bu özellik onu ülkenin entelektüel geleceğini belirleyen bir konuma getirmektedir. Onun bu özelliği aynı zamanda, ülkenin entelektüel yaşamında kendi dünya görüşünün egemen olmasını isteyen siyasi akımların üniversite gençliği üstüne üşüşmesini de beraberinde getirmiştir. Bundan sonra da daha çok böyle olacağından kuşku duyulamaz. Çünkü ülkenin entelektüel hayatına egemen olmak demek; kültürü, sanatı, siyaseti, hatta bilimin gelişme yönünü, kendi dünya görüşünün doğrultusunda etkilemek demektir.
Bu yüzdendir ki; ’68 eylemlerinin yayılması karşısında egemen sınıfların, hükümetlerin asıl kaygısı bu eylemlerin yıkıcılığı, sistemi tehdit etmesi değil, üniversite gençliği içinde burjuva ideolojisine, burjuva dünya görüşüne, bireyciliğe duyulan tiksintinin yayılmasıydı. Çünkü onlar, işletmelerini, ülke yönetimini bırakacakları gençliğin burjuva dünya görüşü karşısında karşı safta bulundukları bir üniversite ortamında yetişmesinden kaygılanıyorlardı.
Bu yüzdendir ki, en başta da egemen sınıflar, üniversite gençliğinin kendi dünya görüşlerine, kendi güncel politikalarına kazanılmasına özel bir önem verirler. Çünkü son tahlilde, kendi yerlerini, ülkenin idaresini devredecekleri unsurları bu gençlik içinden seçmektedirler. Dolayısıyla da bu elit yönetici kesiminin yetişeceği ortamdaki egemen fikirlerin ne olduğu onlar için son derece önemli olmaktadır. Egemen sınıflar ve onların ideologları ve politikacıları bilmektedir ki; sosyalist, antiemperyalist fikirlerin egemen olduğu bir üniversiteden kendi yöneticilerini, fabrikalarının yönetimlerini, devletin ve kendi siyasi partilerinin yönetimlerini güvenle devredecekleri gençleri “zor” bulacaktır. Bu yüzden de egemen sınıfların en çok çekindikleri şey; üniversitelerinde kendilerine, sistemlerine karşı fikirlerin yayılması, gençliğin bu fikirlerle haşır neşir olmasıdır.
Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin gerekçelerinin en önünde, “üniversitelerin ıslah edilmesi”, “üniversitelerin antiemperyalist, sosyalist fikirlerin barındığı, yayıldığı kurumlar olmaktan çıkarılması”nın olması; cuntaların, gerici hükümetlerin en önemli işleri arasında “üniversitelerin denetim altına alınması” olması bir rastlantı değildir.
YÖK ve onun çekip çevirdiği üniversite yönetimlerinin amacı, resmi törenlerde ifade ettikleri gibi; üniversiteyi, bilim özgürlüğünün olduğu, demokratik, özgür düşünen bireylerin yetiştirdiği kurumlar olarak biçimlendirmek değildir. Tam tersine üniversite yönetimleri, yukarıdan aşağı; bilimsel çalışma yapma özgürlüğünün bulunduğu, şovenizme, ırkçılığa, gericiliğe karşı bir zihniyetin egemen olduğu üniversite istemiyor. Üniversiteleri, “aykırı” fikirlerin yaşamasına izin vermeyen bir zorbalıkla; sistemin ideolojisi tarafından biçimlendirilen öğrencilerin yetiştirildiği kurumlar olarak korumayı amaçlıyor. Bunun içindir ki, üniversite fikri; “sistemin ihtiyacı olan eğitimli elemanları yetiştirme”ye indirgenmiştir. Bu da artık açıkça ifade edilmektedir.
Bu anlayış kendisini; ana kapılarının güvenlik güçleri tarafından tutulmuş; sıkı polis, jandarma kontrolü altında, öğrencilerin her hareketinin şiddetle bastırıldığı; öğretim üyelerinin bilimsel çalışmaya teşvik yerine, devletin ve egemenlerin ihtiyaçları doğrultusunda sonuçlar çıkaracak çalışmalar için maniple edildiği; toplantılarında sıkıyönetim bildirileri gibi direktiflerin yayınlandığı üniversitelerde kendini somutlamaktadır.
Aslına bakılırsa; 20. yüzyıl öncesinin üniversitesi, bilimin egemenlerin hizmetine sokulmasını meşrulaştıran, bu nedenle de halkla, demokrasi ve özgürlükle ilgisi olmayan, sistem kurumları durumundaydı.
Bugünün üniversitesi ise “çelişik bir bütün”dür. Çünkü bir yandan üniversite, en gerici fikirleri egemenler adına “bilimsel temellere oturtma” görevini yaparken öte yandan, 20. yüzyıl içinde iki önemli değişime uğramıştır. Bunlardan birincisi; üniversitelerin halk gençliğine açılarak, halkın sorunlarının üniversiteye taşınmasının yolunun açılması; “egemenlerin sorunları mı, halkın sorunları mı üniversitenin araştırma konusudur?” tartışmasının başlamasıdır.
İkincisi ise; üniversite öğretim üyelerinin kalabalıklaşarak ve halk sınıflarından gelen çok sayıda bilim adamının üniversiteye girmesiyle, üniversitenin, insan haklan savunuculuğundan savaş karşıtlığına, faşizme karşı çıkmaktan demokrasinin geliştirilmesine, üniversite ortamının demokratikleştirilmesine kadar birçok alanda mücadeleye sahne olmaya başlamasıdır.
Bugün de, “özerk, demokratik, bilimsel bir üniversite” talebi öne sürülürken, aslında, bu çelişik üniversitenin “olumlu yananın galebe çalması için uğraşılmaktadır.
Bu açıdan yaklaşıldığında; “üniversite” denildiğinde olumlu çağrışımları akla getiren her şey “bilimin özgürlüğü”dür. Üniversitenin demokratik bir ortama sahip olması da, özerklik de bu temele oturduğu zaman anlamlı olur. Dolayısıyla üniversite içindeki mücadelenin; zaman zaman ülkedeki sınıflar mücadelesinin sıcaklaşmasına göre, kendi başına siyasetin, demokrasinin bir odağı gibi davrandığı olur (1960’lı, ‘70’li yıllarda bu yan çok ilerideydi). Ama aslında üniversitede bütün her şeyin temelini oluşturan bilimin özgürlüğü için mücadele, bilimin egemen sınıfın ihtiyaçlarının ve mali baskısının olmadığı koşullarda yapılabilmesi için verilen mücadeledir. Çünkü bilimsel bilgi devrimcidir ve her tür gericilikle çelişir.
Bu yüzden de üniversitenin mücadeleye katılımı dendiğinde sadece üniversite öğrencilerinin, üniversite gençliğinin, genç olmaktan ve bu ülkenin vatandaşları olmaktan gelen anti-emperyalist demokratik bir çizgide mücadelesi akla gelmemelidir. Öğrencilerin üniversite öğretim üyeleri, öğretim görevlileri ve bütün üniversite çalışanlarıyla birlikte; özgür bilim ortamı, bu bilim ortamının demokratikleşmesi ve sermayeden her bakımdan özerk olması için mücadele etmesi akla gelmelidir.
Partimizin üniversite gençliği içindeki çalışması; üniversite gençliğinin bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin bir dayanağı haline getirilmesi işte bu mücadelenin; ”bilimsel, demokratik, özerk bir üniversite mücadelesi”nin bir unsurudur. (Pratikte ise, üniversite öğrencileri üniversitedeki kesimlerin en dinamiği ve kitlesel güce sahip kesimi olarak hareket ettiğinden “demokratik ve özerk üniversite talebi” “öğrenci talebi” olarak görünmektedir) Ve elbette bilimsel, özerk, demokratik üniversite mücadelesi de; ancak bağımsız demokratik Türkiye mücadelesinin bir parçası, onun bir dayanağı olduğu ölçüde anlamlı, gerçekleşebilir bir çizgide ilerleme şansına sahiptir.

BİLİM ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELE
Partimiz son bir yıldır, bilimin, bilimsel bilginin devrimci olduğu fikrinden kalkarak; 1940-50’li yıllarda sosyalist bilim adamlarıyla kapitalist bilim çevreleri arasında yürüyen tartışmaların metinlerini yayınlamaktadır. Önümüzdeki aylarda bu faaliyet daha da yoğunlaşacaktır. Günümüz koşulları göz önüne alındığında; üniversite gençliğimiz, bu tartışmanın sürdürülüp yayılmasının örgütlenmesini tüm diğer görevlerinin temeli olarak kavramak durumundadır.
Bu vesile ile namuslu bilim adamları, bilim özgürlüğü mücadelesinde yer almak isteyen öğretim üyeleri ve yardımcılarıyla ilişkiler geliştirmek, onlarla birlikte bilimin özgürlüğü, sermayenin bilim üstündeki baskılarının son bulması ve bunun için tüm üniversite camiasının ortak mücadelesinin örgütlenmesi görevi, üniversite gençliğimizin asli görevidir.
Bu amaçla üniversitede çeviri metinlerin ve bu metinler üstüne yazılmış makalelerin okutulup tartışılması, konusuna göre, üniversitenin ilgili bölümlerinin merkezinde yer aldığı toplantılar, tartışmalar düzenlemek, öğretim üyelerinin bu makaleler üstüne tartışmaya katılması için gerekli inisiyatifi göstermek son derece önemlidir. Çünkü böylece gençliğimiz salt gençliği değil ama bu tartışmanın en temel öznesi olan öğretim üyelerini de tartışmaya katarken, demokratik, özerk, bilimsel üniversite mücadelesinin öteki en önemli ayağını; öğretim üyelerini ve yardımcılarını da bilimin özgürlüğü tartışmasının içine çekmiş olacaklardır.
Üniversite gençliği ve öğretim üyelerinin bir politikaya kazanılmasında düşünsel olarak kazanmak, ikna edici olmak önemlidir. Bu yüzden de, üniversitedeki çalışma, partimizin çizgisine en yakın gibi görünen politik hareketler de dâhil tüm gerici düşüncelerin ciddi bir eleştirisi temelinde yürümek zorundadır. Dolayısıyla üniversite gençliğimiz, partimizin çizgisini ileri düzeyde özümserken, aynı zamanda çeşitli milliyetçi, ırkçı, dinci, sosyal demokrat ya da çeşitli “sol” fraksiyonların çizgilerini bilmek, onları parti çizgisinde bir eleştiriye tabi tutarak üniversite gençliğinin ileri kesimlerini kendi bünyesine katacak düzeyde bir aydınlatma, bir propaganda faaliyetini son derece canlı bir biçimde yürütmek durumundadır. Bu amaçla; en sıcak konulardan başlayarak karşıt siyasal-ideolojik çizgileri eleştirmek için toplantılar düzenlemek, onlarla gündelik polemik yürütmek, bu amaçla partinin yayın organlarını, üniversite dergilerini, üniversitenin sunduğu çeşitli imkânları değerlendirmek gerekmektedir.
Sadece Türkiye çapında tartışılan değil ama uluslararası planda tartışılan görüşler (liberalizm, post-modernizm, terörizm, savaş-barış, emperyalizme karşı mücadelenin önündeki uluslararası engeller, Huntington, Negri, Ficher, vb. üstüne tartışma açmak vs. vs. pek çok konu) üniversitedeki gençlik gruplarımızın dikkat kesilmesi, ilgi göstermesi ve tartışmaya açması gereken konular içinde olmak durumundadır.
Kuşkusuz sadece siyaset ve siyasetle dolaysız ilişki içindeki felsefi konular değil, kültür, sanat ve edebiyatın değişik dallarındaki tartışmalar da bu konulara dâhildir. Üniversite gençliğinin, öğrenim yaptığı bilim dalındaki beklentilerine yanıt alamayan, kendisini sanat, kültür, sosyal kimi etkinliklerle eğitmek isteyen kesimlerinin, Emek Gençliği’nin üniversitedeki çalışmasında bu özlemlerini bulması için gençlik örgütümüz çalışmalarını çok yönlüleştirmek durumundadır.

EMPERYALİST SAVAŞA KARŞI MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM
Bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin bileşeni olarak üniversite gençliğinin kazanılması önemlidir. Bugün ABD ve İngiltere başta olmak üzere emperyalistler ve işbirlikçilerinin, dünyanın bütün ezilen, mazlum halklarına ve sömürülen işçi, emekçi sınıflarına karşı başlattığı uluslararası terör ve savaş, yukarıda ortaya konan temelde bir mücadelenin gündemini belirleyecek boyuttadır.
Emperyalist saldırganlığın yarattığı iç ve dış politik ortamdan kalkarak, dünyanın içinde bulunduğu durumu, nereye doğru gittiğini, Türkiye’nin konumunu sorgulamak, tartıştırmak ve bunun üzerinden savaşa karşı antiemperyalist mücadele bayrağını yükseltmek için üniversitelerdeki Emek Gençliği grupları bütün gücüyle çalışmalıdır.
Dünyanın, başta silah ve savunma sanayi tekelleri olmak üzere emperyalist tekeller ve işbirlikçilerinin çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırılması için sürdürülen gerici politikalar; tehdit, şantaj ve savaş yoluyla dünya halklarına, emekçilere ve gençliğe kabullendirilmeye çalışılıyor. Oysa burjuvazinin ve ideologlarının yüz yılın son çeyreğinde ortaya attıkları bütün tezler yerle bir olmuş durumda. Dünya barışı, kardeşlik, uygarlık, medeniyet, küreselleşme, evrensel adalet, eşitlik vb. kavramlarla sürdürülen propagandanın sahteliğini üniversite gençliğine anlatmak, üniversitelerin savaş cephesinde yer alamayacağını yüksek sesle dile getirmek ve bugüne kadar burjuvazinin gençlik yığınlarının beynine yüklediği yoz, gerici fikirlerin temellerini dinamitlemek için bilgece ve militanca öne atılmak gerekiyor.
Son yaşanan gelişmeler, savaşsız, sömürüşüz, eşit ve özgür bir dünya ve Türkiye’nin mümkün olduğu fikrini üniversiteye egemen kılmak için yürütülen mücadelenin ilerlemesinin vesilesi yapılmalıdır. Üniversitelerdeki Emek Gençliği örgütlerimiz, bilimin ve üniversitenin halkın yanında yer alması için verilecek mücadelede, dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu objektif koşulların, dünden çok daha fazla bizden yana olduğunu yeni olanaklar sunduğunu görerek hareket etmek zorundadır.
Bunun için üniversite gençliğimiz gerekli ideolojik birikimle donanmak, Marksizm, sosyalizmin birikimini öğrenmek ve partimizin program ve taktiklerini kavrayarak iç eğitimini hızla gerçekleştirmek durumundadır. Disiplin, fedekârlık, militanlık, kararlılık, dayanışma ve paylaşımı, örgüt çalışmasının vazgeçilmez ilkeleri olarak, mücadelenin, devrimci yaşamın ve başarının temel şartı olduğunu unutmamalıdır.

ÖĞRENCİ ÖRGÜTLERİ, MÜCADELE ÖRGÜTÜ OLMALIDIR
Kol, kulüp, topluluk, ÖTK vb. öğrenci örgütlenmeleri, çıkarılan üniversite dergileri; bilimin özgürlüğü, halktan yana üniversite, antiemperyalizm, bağımsızlık ve demokrasi, bir bütün olarak yeni bir dünya ve Türkiye fikrinin üniversitelere egemen kılınmasının önemli araçları olarak ele alınmalıdır.
Öğrenci örgütlerinin sağladığı kürsülerden yararlanmak, üniversite gençliğinin akademik, mesleki, sosyal ve kültürel örgütlülüğünü ilerletmek, bu örgütlerin birer kitle örgütü, mücadele örgütü olarak çalışması, çoğalması ve bir araya gelmesi için çaba sarf etmek üniversite gençliğimizin vazgeçemeyeceği işlerdir. Öğrenci örgütlerinin, mücadele örgütü olarak harekete geçirilmesinde yaşanan sıkıntılar, zorluklar ve gerilikler, gençlik örgütlerimizin ısrarı ve kararlılığını zayıflatmamalı, aksine, gerici, sistem içi, lümpen ve boş vermişçi tutumlarla açıktan mücadele edilmelidir.
Emek Gençliği örgütlerinin, politik bir gençlik örgütü olarak yürüteceği bağımsız çalışmalarla, öğrenci örgütleri içindeki çalışmaları birbirini destekleyen, tamamlayan ve güçlendiren bir anlayışla ele alınmalıdır. Öğrenci örgütlerinin öne çıkan üyelerini, yöneticilerini Emek Gençliği saflarına kazanmak, bu konuda açık ve cesur davranmak, gençlik örgütümüzün nitelik ve nicelik olarak büyüyüp zenginleşmesinin vazgeçilmez koşuludur. Hiçbir gerekçe ve açık, atak ve cesur davranmamızın engeli olarak kabul edilmemelidir.

Aralık 2001

EKLER:

EK-1
İstanbul Emek Gençliği; işçi, işsiz ve liseli gençlik konferansı sonuç bildirgesinden
NE İŞ NE EĞİTİM NE GELECEK GENÇLİK HİÇBİRİNDEN VAZGEÇMEYECEK!
Geçmişten, günümüze iktidar olmuş bütün siyasi partiler ülkemizi “zenginler için cennet; emekçiler için cehennem” yapma yolunda adeta birbirleriyle yarıştılar. Emekçi halkı, biz gençleri bölmek için; sağcı, solcu, Alevi, Sünni, şeriatçı, laik gibi yapay ayrımları kışkırttılar.
(…)
Hepsi IMF, DB önünde el pençe durup,”ulusal bağımsızlığımızı ve onurumuzu” emperyalist haydutların ayakları altına attılar. (…)

BİZİ TEMSİL ETMİYORLAR
Onlar, ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda memleketi savaş bataklığına sürükleyip bu ülkenin gençlerini ABD askeri yapma alçaklığını gösterebiliyorlar. (…)
Onlar, milyonlarca genci fabrikalarda, sanayi sitelerinde, atölyelerde sağlıksız, ilkel, insani koşullardan uzak, sendikasız, sigortasız, zorunlu mesailerle çalıştırmaktan çekinmeyecek kadar gençliğe düşmanlar.
(…)
Onlar, emekçi çocukları için eğitim olanaklarını daraltırken, eğitimde fırsat eşitsizliğini körükleyip “özel” çocukların gidebileceği “özel” okullara milyonlarca dolar teşvik kredisi verecek kadar zalimler.
(…)
Onlar, bütün imkânlarını rekabetçi, bireyci, çıkarcı, kendini beğenmiş, hakkını aramaktan mahrum, suskun, uysal, politikayla uğraşmayan, ülkesinin ve halkının çıkarları karşısında duyarsız, yürekleri, beyinleri ve bedenleri uyuşmuş bir gençlik istiyorlar. (…)
(…)
Özentilerin, boş hayallerin, kişisel refah, mutluluk rüyasının arkasında lotodan, piyangodan, at yarışlarından umut bekleyerek hayatımızın en güzel yıllarının harcanmasına ve geleceğimizin karartılmasına izin veremeyiz. Gençlik olarak bizlere dayatılan bu onursuz yaşama hep beraber dur diyelim. (…)

İşçi gençler; (…)
İşkollarımızda örgütlenmenin ve bir araya gelmenin bütün zorluklarına rağmen bunu başarmalı, başta sendika, sigorta, sekiz saat işgünü hakkımız olmak üzere insanca bir yaşam için çevremizdeki işçi kardeşlerimizle birlikte ortak hareket etmeliyiz. Patronların emeğimiz ve alın-terimiz üzerindeki saltanatına ve sömürüsüne dur demek için işçi, emekçi gençlik birlikleri oluşturarak mücadeleye atılmalıyız.

İşsiz gençler;
İşsizliği kapitalizm yaratıyor ve patronlar işsiz gençleri, genç işçilere karşı kullanıyorlar. Genç işsizler ordusunun çıkarları ile çalışan genç işçilerin çıkarları ortaktır. (…)
Yeni iş alanlarının açılması ve işsizlik sigortasının çıkartılması ve dahası, işsizlik sorununun kökten çözüleceği bir sistemin kurulması için mücadele etmeliyiz.

Liseli gençler: (…)
Eğitim hakkımıza sahip çıkmalıyız. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve parasız bilimsel demokratik eğitim hakkımız için sınıf sınıf, okul okul öğrenci temsilciliklerinde örgütlenmeli ve haklarımız için hep birlikte mücadele etmeliyiz.

EMEĞİN SAFLARINDA BİRLEŞELİM (…)
Eşitliğin, kardeşliğin, barışın, dayanışmanın, sevginin, paylaşımın egemen olacağı, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için Emek Gençliği’nin saflarında birleşmeye çağırıyoruz. Haydi, hep birlikte bu onurlu yürüyüşte yerimizi alalım.

İSTANBUL EMEK GENÇLİĞİ

EK-2
İstanbul Emek Gençliği Üniversiteler Konferansı Sonuç Bildirgesi’nden
YENİ LİBERALİZMİN USLU KÖLELERİ OLMAYACAĞIZ
Dünya ve Türkiye yoksulluğun ve savaşın pençesinde kıvranıyor. (…)
Yeni liberalizmin yaydığı “küresel hayaller” Burjuva bilimciler, kapitalizmin ideologları, yüzyılın son çeyreğinde eşitlik, adalet, barış, kardeşlik ve özgürlüğün dünyaya egemen olacağını iddia ettiler. (…)
Birbiri ardına düzenlenen konferanslar, sempozyumlar ve zirveler de; “Sınıfların yok olduğu, sınırların ortadan kalkacağı, teknoloji, iletişim, bilgi çağının doruğuna ulaşılacağı ve dünyanın bütün zenginliklerinin dünya halktan tarafından paylaşılacağı” üzerine nutuklar attılar.
(…)
Son Afganistan işgaliyle birlikte, başta Ortadoğu olmak üzere bütün dünya 3. Büyük Emperyalist Savaş’ın eşiğine geldi.

Türkiye’yi yönetenler emperyalist yalanların işbirlikçiliğini yaptılar
Bütün bu dönem içerisinde Türkiye’yi yönetenler, uluslararası tekellerin sınırsız egemenliği için izlenen politikaların işbirlikçiliğini yaptılar. İlerleme, “dışa bağımlı kalkınma ve zenginlik”, “uluslararası toplumun”, “küresel dünyanın” bir parçası olma adına, ülkemizin bütün zenginliklerini yağmaya, talana açtılar; hem yabancı sermayeye peşkeş çektiler hem de kendileri hortumladılar. (…)
Sermaye örgütlerinin, holding medyasının, üniversite kürsülerinde ABD ve Avrupa Birliği yetiştirmesi bilim adamı müsveddelerinin ve sözde aydınların oluşturduğu Göbbelsci propaganda korosu eşliğinde emperyalist yalanların çığırtkanı oldular.

Kapitalizm sorgulanıyor, mücadele yeniden yükseliyor
İşte bu tablo içerisinde, 2. bin yılın sonu ve 3. bin yılın başlangıcı, refah ve bolluk açısından değil ama dünyamız ve ülkemizin fikir hayatına egemen olan yeni liberal illüzyonun kırılması açısından bir başlangıç oldu. Bir dönem öncesine kadar tabu kabul edilen “küresel kapitalizm” ve onun yeni liberal İdeolojisi; IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün politikaları bilim dünyası tarafından yüksek sesle sorgulanmaya başlandı. (…)
Ülkemiz işçileri, kamu emekçileri, üretici ve topraksız yoksul köylüleri, küçük esnafı ve işsizleri de, dünya genelinde emekçilerin yükselen sesine kendi sesleriyle katılıyor. (…)

Üniversitelerin bugünkü konumunu kabul etmemeliyiz
Bu büyük değişim isteği ve yeniden yükselen mücadele anaforu içerisinde üniversitelerin yeni liberalizme teslim olmuş, dünya ve ülkesindeki yaşananlardan kopuk, bugünkü skolastik yapısını daha fazla sürdürmesine izin veremeyiz.
Akademisyeni, çalışanı ve öğrenci kitlesiyle, bilinmezciliğin, nihilizmin, post-modernizmin, bana neciliğin, boş vermişliğin sorumsuz ve lümpen hegemonyası altında ezilmeye razı olamayız.
(…)
Böyle bir dünya ve Türkiye tablosu içerisinde, kol, kulüp, topluluk ve ÖTK gibi öğrenci örgütlerinin, sponsor peşinde koşup, kendi küçük “yaşam alanları”nın mutluluğu içinde kaybolmasına izin veremeyiz. Bilim özgürlüğü ve bunun için mücadeleyi, üniversiteye lüks olarak gören bir aymazlığın savunuculuğu karşısında sessiz kalamayız.

Yükselen mücadelenin dışında kalmamalıyız
17. yüzyıl’dan bu yana üniversitelerin tarihi bilim özgürlüğünün ve emeğin yaratıcılığının yüceltilmesinin tarihidir. Çağdaşlık ve medeniyet; bilimin, bilginin ve emeğin egemenliği ile mümkündür.
(…)
Üniversite gençliği olarak, emek ve bilgi arasındaki kopmaz ilişkiyi tersyüz eden, emeği aşağılayan, toplumun çıkarlarının yerine holding ve tekel çıkarlarını koyan, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”ci liberalizmin uslu köleleri olmayı kabul etmemeliyiz.
(…)
Üniversiteye çağrımızdır
Bilimden ve aydınlanmadan yana olmak, doğa ve toplumunun gelişim, ilerleme yasalarını anlamayı, bilgiyi ve teknolojiyi toplumun hizmetine sunmayı; insanın ve doğanın zenginliklerini, yine insan ve doğanın ihtiyaçları doğrultusunda kullanmayı; dünya halklarının bolluk içerisinde, eşit ve özgür yaşaması için çalışmayı, mücadele etmeyi zorunlu kılar. (…)
Kol, kulüp, topluluk ve ÖTK’ları; bilimin, emeğin ve ülkesinin çıkarları için çalışan gençlerin mücadele örgütleri olarak yeniden inşa etmeye çağırıyoruz.
Emek Gençliği, bilime inanan, halkına bağlı, yurtsever, sınıfsız ve sömürüşüz bir dünya isteyen gençlerin politik örgütüdür. Bütün üniversiteli arkadaşlarımızı bu değerler etrafında bileşmeye ve Emek Gençliği saflarında örgütlenmeye çağırıyoruz.

İSTANBUL EMEK GENÇLİĞİ

EK-3

KONFERANSLARDA YAPILAN DEĞERLENDİRME VE ÇIKARILAN SONUÇLARDAN SEÇMELER
* Sanayi sitelerinde, genç işçiler arasında yürüttüğümüz aydınlatma faaliyetinin zayıflıklarını gidermeli, sürekli ve kesintisiz bir propaganda-ajitasyon faaliyeti yürütecek şekilde bu alandaki güçlerimizi yeniden organize etmeliyiz. Partimizin, genç işçiler arasında yürütülen çalışmadaki birikimini; sendika, sigorta, 8 saatlik iş günü için verilen mücadelenin olumlulukları ve zayıflıkları üzerine çıkarılan sonuçları, hem kendi gruplarımızın, hem de uyanış içindeki genç işçilerin eğitim konusu yapmalıyız.
* Genç işçilerin, İşçi, emekçi sınıfların mücadelesiyle birleşmesi, düzenlenen eylem ve etkinliklere katılma konusunda bilgilendirilmesi, gruplarımızın olduğu sanayi sitelerinde bunun özel olarak örgütlenmesi, genç işçilerin mücadelesini ilerletecektir.
* Sanayi sitelerinde ve emekçi semtlerinde gençliğin politik olarak kazanılması; işçi, işsiz gençlerin kendi talepleri etrafında ve uygun biçimler altında kendi örgütlerini oluşturmasıyla birlikte ele alınmalıdır. Yine, var olan kültürel, yöresel ve sportif örgütlenmelerin gençliğin, talepleri için mücadele ettiği merkezlere dönüşmesi yolunda ısrarlı ve kararlı davranmak gerekir. Bu örgütlerdeki gen eğilimlerle uzlaşarak ya da onlara sırt çevirerek değil, tartışarak, mücadele ederek ilerleyebiliriz.
* Gençlik gruplarımızın çevresinde bulunan gençleri şu veya bu gerekçeye sığınmadan, saflarımıza katmalı, bu konuda “önce kendimizi sonra kitleleri örgütlemek gibi” eğilimlere pirim vermeyip, açık ve atak davranmalıyız. Gençlik örgütümüzün üye sayısını hızla artırmalı ve kitle bağlarımız dikkate alındığında üye sayımızı ikiye, üçe katlayacağımızı görerek hareket etmeliyiz.
* Gençlik gruplarımızın ve organlarımızın iç yaşamını, militan, disiplinli bir mücadele örgütü olarak yeniden ve yeniden kurmalıyız. İdeolojik ve politik eğitimimizi pratik mücadeleden ayırmaksızın, bir kararlılık ve süreklilik içerisinde gerçekleştirmeliyiz. Partimizin programını, taktik politikalarını ve bunun dayandığı bilimsel sosyalist teoriyi özümsemek için örgütsel ve bireysel çabalarımızı artırmalıyız.
* Başta günlük gazete olmak üzere parti yayınlarımızın sahiplenilmesi, gençlik yığınları arasında okunup tartışılması için harcadığımız çabayı sürekli artırmalıyız.
* Burjuvazinin üniversitelerdeki egemenliğine karşı mücadelenin yükseltilmesinde dünden daha avantajlı bir dönemdeyiz. Krizler ve ABD’nin dünyayı içine ittiği yeni bir savaş süreci, bunların sosyal, siyasal ve iktisadi sonuçları, AB demokrasisi ve “küreselleşme” gibi pembe hayalleri sarsarken, üniversitenin çağı sorgulaması açısından yeni bir zemin yaratıyor. Bu gelişmeleri dikkate alarak, kriz ve emperyalist savaş konusunda, kapitalizmin ve yeni liberal politikaların üniversitelerde tartışılmasını ve teşhirini içeren; üniversitelerin sermayeden bağımsızlığı ve bilim özgürlüğü için mücadeleyi ilerletecek etkinliklerin sayısını artırmalı ve yaygınlaştırmalıyız.
* Geçtiğimiz yıl yayınlanan, yeni liberal politikalara karşı bildirgeyi (“YÖK’ün ve neoliberalizmin değil, bilimin ve toplumun çıkarlarının yüceltildiği bir üniversite istiyoruz” başlıklı, 5 profesör ve öğrenci temsilcileri tarafından imzaya açılan bildirge kastediliyor) içinde bulunduğumuz koşulları da dikkate alarak cesaretle ve yaygın bir şekilde gündeme getirip, bilim özgürlüğü için mücadelenin dayanağı yapmalıyız.
Sosyal bilimlerin tasfiyesi, biyoloji-genetik alanındaki gelişmeler vb. konularda özgün tartışmalar yürütmeli, bunu aynı zamanda kendi eğitim ve öğrenmemizin bir parçası olarak ele almalıyız. Post-otistik hareketin devamı olarak ODTÜ İktisat Topluluğu’nun çıkardığı broşürün özellikle iktisat bölümlerinde yaygın dağıtımı ve tartışılmasını örgütlemek, bütün bunları bildirgenin öğrenciler, akademisyenler ve üniversite çalışanları tarafından sahiplenilmesinin bir parçası olarak görmek gerekir.
* Kol, kulüp, topluluk ve ÖTK’lardaki çalışmalarımızın zayıflıklarını gidermeli, bu öğrenci örgütlerini; bilimsel, demokratik eğitim talebi için mücadelenin mevzileri, sosyal, kültürel, iktisadi bütün alanlarda bilimsel tartışmaların, sanat ve edebiyat etkinliklerinin merkezleri haline getirmek için çaba sarf etmeliyiz.
Bu öğrenci örgütlerinde, bilim özgürlüğü için mücadele etme, bu doğrultuda etkinlikler düzenleme konusundaki geri, sorumsuz ve lümpen tutumlarla, fikirlerle uzlaşmamalı, açık tartışmalar yürütmeliyiz.
ÖTK’ları, seçimlerden sonra bırakan, bürokratik yapıya teslim olup ısrarcılıktan uzak, edilgen konumdan hızla çıkmalıyız. Bu öğrenci örgütlerinin faaliyetiyle Emek Gençliği’nin çalışmalarını iki ayrı kulvarda giden çalışmalar olarak görmemeliyiz. Birbirini etkileyen ve tamamlayan bir mücadele içerisinde olmalıyız.
* Emperyalist kültür kuşatmasına karşı düzenlenen etkinlikler sürdürülmeli. Nâzım Hikmet’in doğumunun 100. yılı kapsamında başlatılan çalışmalar üniversitelere taşınmalı, her iki konuda düzenlenen etkinlikler, bilim özgürlüğü için yürütülen mücadelenin bir parçası olarak ele alınmalı.

Aralık 2001

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑