Komünist partileri enformasyon bürosu toplantısı’nın resmi bildirisi

Enformasyon Bürosu (Kominform) Toplantısı Kasım ayının ortasında Macaristan’da yapıldı. Toplantıya aşağıdaki temsilciler katıldı: V. Çervenkov yoldaş -Bulgaristan Komünist Partisi; G. Georgiu-Dej, İ. Kişinevski, A. Morioroş yoldaşlar -Romanya İşçi Partisi; M. Rakoşi, E. Gere, İ. Revan, Ya. Kadar yoldaşlar -Macaristan Emekçi Partisi; Ya. Berman, A. Zavadski yoldaşlar -Polonya Birleşik İşçi Partisi; M. Suslov, P. Yudin yoldaşlar -SBKP(B); J. Duklo, E. Fajon, J. Konio yoldaşlar -Fransa Komünist Partisi; R. Slanski, Ş. Baştovanski, L. Kprjiv, B. Geminder yoldaşlar-Çekoslovakya Komünist Partisi ve P. Togliatti, E. D’Onofrio, A. Çikalini yoldaşlar -İtalya Komünist Partisi.
Toplantıda şu raporlar okundu: M. Suslov’un “Barışın Korunması ve Savaş Kışkırtıcılarına Karşı Mücadele”, P. Togliatti’nin “İşçi Sınıfının Birliği ile Komünist ve İşçi Partilerinin Görevleri” ve G. Georgiu-Dej’in “Ajan ve Canilerin Himayesindeki Yugoslavya Komünist Partisi”.
Raporların dinlenilmesinden sonra, toplantıya katılanlar raporları tartışarak, oy birliği gerekli kararları aldılar.
BOLŞEVİK
No: 22, Kasım 1949, Sayfa: 99

BARIŞIN KORUNMASI VE SAVAŞ KIŞKIRTICILARINA KARŞI MÜCADELE

Enformasyon Bürosu Toplantı Kararı
Bulgaristan Komünist Partisi, Romanya İşçi Partisi, Macaristan Emekçi Partisi, Polonya Birleşik İşçi Partisi, Fransız Komünist Partisi, Çekoslovakya Komünist Partisi ve İtalya Komünist Partisi temsilcileri “Barışın Korunması ve Savaş Kışkırtıcılarına Karşı Mücadele” konusunu görüşerek oy birliği ile aşağıdaki kararlara varmışlardır.
Son 2 yıl içinde meydana gelen olaylar, 1947 Eylülündeki komünist ve işçi partileri ilk Enformasyon Bürosu Toplantısı’nda yapılan uluslararası durum değerlendirmesini doğrulamıştır.
Geçtiğimiz bu süre içerisinde dünya politikasında iki çizgi belirginleşerek, daha keskinleşmiştir; halklar arasında barış ve demokrasi için sabırla, yolundan şaşmaz bir mücadele veren, başını SSCB’nin çektiği demokratik ve antiemperyalist kampın çizgisi ile amacı demokrasiye darbe vurarak, yeni savaşlar çıkmasını sağlamak, halkları ve çeşitli ülkeleri boyunduruk altına alıp İngiliz-Amerikan dünya egemenliğini kurmak olan, başını ABD’li egemen çevrelerin çektiği emperyalist ve anti-demokrat kampın çizgisi. Bu arada emperyalist kampın saldırganlığı giderek artmaktadır. ABD ve İngiliz egemen çevreleri saldırgan bir politika ile yeni savaş hazırlıkları yürütmektedirler.
Savaşa ve emperyalist kampa karşı verilen mücadelede barış, demokrasi ve sosyalizm her geçen gün daha da güçlenmektedir. Sovyetler Birliği’nin gücünün daha da artması, halk demokrasisi ülkelerin ekonomik ve politik alanlarda güçlenerek sosyalizmi kurma yolunda olması, Çin Halk Devrimi’nin Amerikan emperyalizmi ve gerici iç güçlere karşı tarihi zaferi, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin kurulması, komünist partilerinin kuvvetlenmesi, kapitalist ülkelerdeki demokrat ve barış yanlısı hareketlerin giderek yükselmesi: İşte tüm bunlar demokrat ve antiemperyalist kampın ciddi bir şekilde yayılması ve güçlenmesi anlamına gelmektedir.
Bu arada emperyalist ve anti-demokratik kamp giderek zayıflamaktadır. Demokratik ve sosyalist güçlerin elde ettiği başarılar ile ekonomik buhrandan sonra kapitalist sistemdeki bu kriz daha da şiddetlenerek, sistemdeki iç ve dış çelişkilerin artmasına neden olmuştur: İşte tüm bunlar emperyalizmin giderek gücünü kaybettiğini göstermektedir.
Uluslararası arenada güç ilişkilerinde demokrasi ve barış kampı yararına ortaya çıkan gelişmeler, emperyalist savaş kışkırtıcılarında taşkınlığa yol açmaktadır. Anglo-Amerikan emperyalistler, savaşı, tarihi gelişimin gidişatını değiştirmede bir araç olarak görüp, kendi iç ve dış çelişkilerini kaldırarak, tekelci sermayeyi sağlamlaştırmayı ve dünya egemenliğini ele geçirmeyi hesap etmektedirler. Zamanın kendilerine karşı işlediğini anlayan emperyalistler, saldırgan planlarını bir an önce gerçekleştirebilmek için telaşla gerici güçler arasında çeşitli blok ve birlikler kurmaktadırlar.
Anglo-Amerikan emperyalist bloğun tüm politikası yeni savaşların çıkmasına hizmet etmektedir. Bu politika, Almanya ve Japonya ile ilişkilerin barışçı bir şekilde düzene sokulmasında ortaya çıkan başarısızlıkta, Almanya’nın bölünmesinde ve Almanya’nın batı bölgesiyle, Japonya’nın Amerikan birlikleri tarafından işgal edilerek, bu bloğun saldırgan planlarını gerçekleştirmek için faşist ve intikamcı savaş alanına çevrilmesinde kendini göstermektedir. Köleci Marshall Planı ve bu planın devamı, barış yanlısı insanlara karşı olan Batı Avrupa ülkeleri ve ABD’nin adeta silahlarını yarıştırdığı, askeri bütçenin artırılarak, Amerikan askeri üslerinin yayılmasına olanak veren Batı Avrupa Birliği ile Kuzey Atlantik Paktı bu politikaya hizmet etmektedir. Bu politika, Amerikan atom tekelinin iflas etmesine rağmen, aynı zamanda atom silahlarının yasaklanmasının Anglo-Amerikan bloğu tarafından reddedilmesinde ve ne olursa olsun savaş isterisinin körüklenmesinde kendini göstermektedir. Birleşmiş Milletler Örgütü gözden düşürülerek, onu Amerikan tekelinin maşası durumuna getirmeye yönelik Anglo-Amerikan Bloğun tüm çizgisi bu politikayla, BM’de tayin edilmektedir.
Emperyalistlerin yeni savaşlar açma politikası, aynı zamanda uluslararası emperyalist gericilerin ajanı Tito’nun hizipçi, faşist ve emperyalist yardımıyla Anglo-Amerikan çevrelerce halk demokrasisi ülkeleri ve Sovyetler Birliği’ne karşı hazırlanan Rayk-Brankov komplosundaki Budapeşte Davası’ndan sonra da kendini göstermiştir.
Yeni bir savaş tezgâhlama politikası, kapitalist ülkelerdeki halk kitlelerinin daha fazla vergi ödemesi ve silah yarışında zenginleşen kâr tekelinin aşırı derecede yükselmesinin yanı sıra emekçi kitlelerin sefilliklerinin artması anlamına da gelmektedir. Bu kaçınılmaz ekonomik buhran, kapitalist ülke emekçilerinin daha fazla yoksullaşmasına, işsiz ve aç kalarak, gelecek korkusuna kapılmalarına yol açmaktadır. Bununla birlikte egemen emperyalist çevrelerin yeni savaşlar açma hazırlığı politikası, halk kitlelerinin demokratik bağımsızlığına ve yaşam haklarına sürekli zarar vererek, ideolojik, politik ve toplumsal yaşamın tüm alanlarında gericiliğin güçlendirilmesi, halkların demokrat ve ilerici güçlerinin faşist yöntemlerle yok edilmesine de neden olmaktadır. Emperyalist burjuvazi, bu gibi önlemlerle yağmacı bir savaş için birliklerini daha şimdiden hazırlamaya çalışmaktadır.
Anglo-Amerikan Bloğu faşist bir saldırganlıkla yeni savaşlar hazırlığını her yönde sürdürmektedir; askeri-stratejik önlemler, politik baskı ve şantaj, ekonomik yayılmacılık, halkları köleleştirme, kitleleri uyutma ve gericiliği kuvvetlendirme gibi.
Amerikan emperyalizminin elebaşları, sosyalist kamp ile emperyalist kamp arasındaki gerçek farkı göz ardı ederek, yeni savaşlar açma ve dünyaya egemen olma planları yapmaktadırlar. Onların dünyaya egemen olma planı, emperyalist Japonya ve Hitler’inkinden hiç de farklı olmayan, temelsiz ve maceracı bir karakter taşımaktadır. Amerikan emperyalistleri kendi güçlerini abartarak, antiemperyalist kampın örgütlülüğüne ve artan gücüne yeterince değer vermemektedirler.
Aslında günümüzdeki şartlar, geçmişte 2. Dünya Savaşı’nın hazırlandığı durumdan çok farklıdır. Savaş kışkırtıcılarının şimdiki uluslararası koşullarda kanlı planlarını gerçekleştirmeleri zordur. “Geçmişteki savaşın korkunçluğu halkların hafızasında hâlâ canlıdır, barış yanlısı toplumsal güçler büyümektedir, Churchill’in çömezleri saldırganlıkla bu güçlerin üstesinden gelip yeni savaşlar açmaya gayret etmektedirler” (J. Stalin).
Halklar savaş istememekte ve savaştan nefret etmektedirler. Onlar, emperyalistlerin kendilerini korkunç bir uçuruma sürüklemeye çalıştıklarını artık kavramışlardır. Sovyetler Birliği’nin, halk demokrasisi ülkelerin, uluslararası işçi ve demokratik hareketlerinin barış mücadeleleri ve halkların bağımsızlık ve özgürlük yolunda savaş kışkırtıcılarına karşı dinmeyen mücadelesi günden güne bütün dünya ülkelerinde geniş halk kitleleri tarafından giderek büyük destek görmektedir.
Barış yanlılarının gerçekleştirdiği bu güçlü hareketin gelişmesi buna bir örnektir. 600 milyondan fazla insanı bir araya getiren, dünyanın bütün ülkelerini kapsayarak bünyesine olabilecek bir savaş tehlikesine karşı yeni mücadelecilerin katıldığı bu hareket yayılmakta ve yükselmektedir. Barış yanlılarının bu hareketi, halk kitlelerinin çelik iradesinin bir ifadesi olup, barışı savunmak ve yeni savaşları engellemek yolunda barışın korunması işini kendi ellerine geçirdiklerinin apaçık bir göstergesidir.
Başını ABD ve İngiltere’nin çektiği emperyalist devletlerin, yeni savaş hazırlıkları tehlikesini göz ardı etmek elbette zarar verici ve büyük bir hatadır.
Demokrat ve sosyalist kampın güçlenip büyümesi, barış mücadelesi verenler arasında, rehavete yol açmamalıdır. Savaş tehlikesinin azaldığını düşünmek bağışlanamaz büyük bir hata olur. Tarihi deneyimler, emperyalist gericilerin çaresiz kaldığı sürece çılgınca davranarak savaş macerasına atılacaklarını göstermektedir.
Sadece halkların uyanık davranarak, barış uğruna tüm gücünü kullanması ve bu etkin mücadelede kesin kararlı olması savaş kışkırtıcılarının canice niyetlerini başarısızlığa uğratacaktır.
Yeni savaş tehlikesi durumunda komünist ve işçi partilerine önemli ve tarihi bir sorumluluk düşmektedir. Sağlam ve sürekli bir barışın sağlanabilmesi, barış güçlerinin savaş kışkırtıcılarına karşı birlik içinde olması ve örgütlenme mücadeleleri komünist parti ve demokratik örgütlerin bütün etkinliklerinde her zaman ilk yeri almalıdır.
Komünist ve işçi parti temsilcileri, insanlığın yeni savaş tehlikesinden kurtarılmasında büyük ve asıl görevin yerine getirilebilmesi için şu aşağıdaki önemli noktalara dikkat çekmektedir:
1) Tam bir halk hareketine dönüşen, nüfusun bütün katmanlarını içine alan barış yanlısı bu hareketin yayılması ve güçlenmesi organizasyonunda daha sabırla çalışmak gerekmektedir. Barış yanlılarının bu hareketine, sendika birlikleri, kadın, gençlik, kooperatif, spor, kültür-edebiyat, din ve değişik örgütler gibi, savaşa karşı barışı savunan bilim adamları, yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, parlamenter, politikacı ve toplumbilimcilerin katılmaları için de özel bir dikkat gösterilmelidir.
Bugün dini inanç, politik görüş ve parti farkı gözetmeden insanlığı tehdit eden yeni savaş tehlikesine karşı verilen barış mücadelesinde şerefli tüm barış yanlılarının büyük bir güçle birlikte olması görevi yükselmektedir.
2) İşçi sınıfının daha etkin katılarak, birlik ve beraberlik içinde olması barış yanlısı hareketin daha geniş ölçüde yayılmasında çok önemli bir anlam taşımaktadır. Bundan dolayı komünist ve işçi partilerinin ilk görevi, geniş işçi sınıfı kitlesine barış mücadelesi verebilecek savaşımcıların katılımını sağlamak, işçi sınıfının sağlam bir birliğini kurmak ve ülkelerin ulusal bağımsızlık ve barış mücadelelerinde genel bir platformda proletaryanın farklı birimlerini ortak bir harekette örgütlemektir.
3) İşçi sınıfının birliği ancak, işçi hareketini bozan, sağcı ve sosyalist hizipçilere karşı kararlı bir mücadeleyle elde edilebilir.
Hizipçi ve halk karşıtı bir politika güden Bevin, Ettli, Blum, Gi Molle, Spaak, Schumacher, Renner, Saragat ile gerici sendika önderleri Grin, Keri ve Dikin gibi ihanetlerini sahte sosyalist sözlerle gizleyen, emperyalizmin uşağı ve savaş kışkırtıcılarının yardakçısı sağcı sosyalistler işçi sınıfının birliğinin esas düşmanıdırlar.
Barış uğruna kararlı mücadele veren komünist ve işçi partileri, barışın can düşmanı sağcı sosyalist şahısların foyasını her yerde açığa çıkarmak zorundadırlar. Sosyalist parti üyeleri ile taban örgütleri ile her zaman birlikte hareket ederek, ilişkileri geliştirip sağlamlaştırmak ve gerici sağcı sosyalistlerin politikalarını açığa vurarak bu parti bünyesindeki tüm şerefli şahısları gerçekten de desteklemek gerekmektedir.
4) Komünist ve işçi partileri, Avrupa ve Asya’yı kanlı savaş alanına çevirmeye yönelik saldırganların insanlık düşmanı propagandası ile halklar arasında sağlam ve sürekli bir barışı isteyen yaygın propagandayı karşılaştırarak, saldırgan blok ve askeri-politik birliklerin (yani Batı Avrupa Birliği ile Kuzey Atlantik Paktı (NATO) gibi) foyasını meydana çıkarmak zorundadırlar; yeni bir savaşın halklara ağır bir felaket ve büyük bir yıkım getireceğini, savaşa karşı mücadele etmenin ve barışı korumanın tüm dünya insanlarının görevi olduğunu çok detaylı anlatmak gerekmektedir. Anglo-Amerikan ajanları tarafından savaş propagandası yapılarak, halklar arasında ırkçılığı yayıp düşmanlık çıkarmaya kalkışmak her ülkede bütün demokratik toplumcu çevrelerce kesin olarak kınanmalıdır. Barış yanlısı dürüst insanların, savaş propagandası yapanların her hareketine sürekli direnç göstermesi sağlanmalıdır.
5) Fransa ve İtalya’da yaygın bir şekilde uygulanan köy ve şehirlerde barışı koruma komiteleri tarafından yapıldığı gibi, barış uğruna yürütülen kitlesel mücadelelerde halkın ortaklaşa dilekçe vermesi, protestosu ve karşı koyması gibi hep yeni ve etkili yöntemleri sürekli tam bir kararlılıkla uygulamak gerekmektedir. Savaş propagandası yapan kişi, kurum, radyo istasyonu, gazete, dergi, kitap ve sinemaları boykot etme organizasyonu, barış uğruna verilecek mücadele fonuna para toplanması ve çıka bilecek bir savaşı haber veren tüm yazıların basımı ve dağıtılması; işte tüm bunlar komünist ve işçi partilerinin en önemli görevleri kapsamına girmektedir.
6) Ulusal bağımsızlık mücadelesi ile barış mücadelesini bir arada yürüterek, saldırgan Amerikan emperyalizminin kâhyası durumuna düşen burjuva hükümetlerinin ihanetçi ve ulusal çıkarlara aykırı politikasını sürekli deşifre etmek, Amerikan tekelciliğinin kölesi olmayı reddeden, halkların ulusal çıkarlarına uygun bağımsız bir iç ve dış politikaya dönülmesi ve iğrenç köleliğin yok edilmesi gibi sloganlar altında ülkenin bütün demokrat yurtsever güçlerini bir araya getirerek birleştirmek kapitalist ülkelerdeki komünist ve işçi partilerinin görevidir.
İşçi ve emekçi sınıfların esas çıkarlarıyla ekonomik ve politik haklarının elde edilmesinin barışın korunmasıyla bağıntılı olduğunu vurgulayarak, demokratik hak ve özgürlüklerin korunmasında kapitalist ülkelerin geniş halk kitlelerini bir araya getirmek gerekmektedir.
Amerikan emperyalistleri saldırgan planlarını gerçekleştirirken, halkları çantada keklik gibi görüp sömürmek istemektedirler: Bu durumda Fransa, İtalya, İngiltere, Batı Almanya ve diğer ülkelerin komünist partilerine büyük görev düşmektedir. Komünist partilerin barış mücadelesinde büyük bir güç halinde olması Anglo-Amerikan savaş kışkırtıcılarının canice maksatlarını başarısızlığa dönüştürmektedir.
7) Sovyetler Birliği ile halk demokrasisi ülkelerin komünist ve işçi partilerinin, emperyalist savaş kışkırtıcılarını ve onların yardakçılarını meydana çıkarması, halkların güvenliğinin sağlanması ve barışın savunulmasına yarayacağı gibi sosyalist ve barış kampının daha da güçlendirilmesi için çok önemlidir.
8) Özellikle Orta ve Güney-Doğu Avrupa’da emperyalistlere ajanlık yapan Tito’nun ulusal kliği Anglo-Amerikan emperyalistlerinin saldırgan planlarını gerçekleştirmede önemli bir yer teşkil etmektedir. Barışın korunması yolunda savaş kışkırtıcılarına karşı daha etkili mücadele verilmesi için demokratik ve sosyalist kampla, emperyalist ve faşist kamp arasında salınan buna benzer barışın asıl düşmanı hizipçilerin hemen ortaya çıkarılması gerekmektedir.
İnsanlık tarihinde ilk defa, barışın kalesi ve barış bayrağının dalgalandığı Sovyetler Birliği önderliğinde, bir barış cephesi kurulmuştur.
Komünist partilerin, halkların sosyalizme ve Sovyetler Birliği’ne karşı hiçbir zaman savaşmayacağı cesur sloganı kapitalist ülkelerdeki halk kitleleri arasında sürekli yayılmaktadır.
Faşizme karşı mücadele sırasında, istilacılara karşı koyarken komünist partileri hep önder olmuşlardır. Komünist ve işçi partileri savaş sonrası dönemde de savaşa karşı çıkarak halkların çıkarlarının korunması mücadelesine öncülük etmektedirler; İşçi sınıfı yönetiminde bir araya gelen tüm savaş karşıtı işçi, bilim adamı ve sanatçılar emperyalistlerin haince maksadını boşa çıkaran büyük bir barış cephesi oluşturmaktadırlar.
Büyük bir barış mücadelesi vermek birçok durumda komünist partilerin enerjisine ye inisiyatifine bağlıdır: savaş kışkırtıcılarının planını bozmak, her zaman önder ve mücadeleci komünistler tarafından gerçekleştirilir.
Demokrat ve barış yanlısı güçler, gerici güçlerden daha üstündür. Savaş kışkırtıcılığına karşı halkların uyanıklığını artırarak, halkların özgürlüğü ve gerçek çıkarları için barışın etkili bir şekilde korunmasında, geniş halk kitlelerini bir araya getirmek ve örgütlemek çok önemli bir görevdir.
BOLŞEVİK, No:22, Kasım 1949, Sayfa: 10–14

İŞÇİ SINIFININ BİRLİĞİ VE KOMÜNİST VE İŞÇİ PARTİLERİNİN GÖREVLERİ

Enformasyon Bürosu Toplantı Kararı
Anglo-Amerikan emperyalistlerinin yürüttüğü yeni savaş hazırlıkları, burjuva gericilerinin halk kitleleri ile işçi sınıfının demokratik hak ve ekonomik çıkarlarına yönelik kampanyalarına karşı işçi sınıfının, barışın korunması ve sağlamlaştırılması, savaş kışkırtıcılarına ve emperyalist gericilerin baskısına karşı kesin direnç göstermesi için örgütlenme faaliyetini güçlendirilmesi gerekmektedir.
İşçi sınıfının birlik olması bu mücadelelerde başarının garantisidir.
Savaş sonrası deneyimler, emperyalistlerin yeni savaşlar çıkartarak, demokrat ve sosyalist güçleri bastırarak, halk kitlelerinin yaşam düzeyini düşürmek ve işçi sınıfının politik bölünmesini sağlamak için kullandıkları taktiklerden biri olduğum: göstermektedir.
Uluslararası işçi hareketleri tarihinde, çeşitli ülkelerde ve hatta tüm dünyada işçi sınıfının günümüzdeki birliği hiçbir zaman böylesine büyük bir anlam taşımamıştır. Barışı korumak, savaş kışkırtıcılarının haince planlarını bozmak, emperyalistlerin demokrasi ve sosyalizme karşı komplolarını önlemek, faşist ve gerici yönetimlerin kurulmasını engel olmak, tekelci sermayenin işçi sınıfının çıkarlarına karşı saldırılarına kararlı bir şekilde direnç göstermek ve emekçi kitlelerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesini sağlamak için işçi sınıfının birliği gereklidir.
Bu görevlerin yerine getirilmesi işçi sınıfının hangi partiye, hangi sendika örgütüne ve hangi dini inanca bağlı olduğuna bakmadan bütün işçi sınıfının geniş kitlelerinin bir araya gelmesiyle mümkündür. Emekçilerin ekonomik çıkarları ile demokratik haklan ve barışın korunması uğruna birleşmesi işte böylesine -aşağıdan gelen birlik- büyük gerçek bir yolla elde edilebilir. İşçi birliğinin düşmanları ve hizipçilerin başını çektiği parti ya da sendika yöneticilerinin karşı koymasına rağmen işçi sınıfının birliğini gerçekleştirmek mümkündür.
Savaş sonrası dönemde, Dünya Sendika Federasyonu, Uluslararası Demokrat Kadınlar Federasyonu ile Dünya Demokrat Gençlik Federasyonu’nun kurulması, dünyadaki barış yanlılarının bir kongreye çağrılarak tüm demokratik güçlerin birleşmesi ve işçi sınıfının parçalanmasının engellenmesi gibi konularda büyük başarılar sağlanmıştır. Birlikte olmanın başarıları Fransız ve İtalyan proletaryasının mücadele ederek, Fransa’da VKT’nin güçlendirilmesi, İtalya’da da (VİKT) birleşik tek sendikanın kurulmasıyla ifade edilmektedir.
İşçi sınıfının birliği konusunda halk demokrasisi ülkelerinde tarihi başarılar elde edilmiştir; işçi sınıfının tek partisinin, tek sendikasının ve tek kooperatifinin kurulması ile gençlerin, kadınların ve diğer grupların örgütlenmesi gibi. Halk demokrasisi ülkelerinde ekonomi ve kültürün gelişimi, devlet içinde işçi sınıfına yönetici rolünün sağlanması ve emekçi kitlelerin maddi durumunun iyileştirilmesi gibi başarılarda işçi sınıfının birliği çok önemli bir rol oynamıştır.
Bunların hepsi, işçi sınıfının Amerikan emperyalistlerinden sağcı sosyalistlere kadar birleşmiş olan gerici güçlere karşı büyük bir hevesle tek bir cephe kurmasının mümkün olduğunu göstermektedir.
Amerikan ve İngiliz emperyalistleriyle onların Avrupa ülkelerindeki uyduları, sağcı sosyalistlere ve gerici sendikalara özel bir ilgi göstererek, proletaryanın ve bütün halkın gücünü parçalamaya ve bozmaya çalışmaktadırlar. Amerikan ve İngiliz emperyalistlerinin açıktan açığa emirleriyle sağcı sosyalist liderlerle gerici sendika yöneticileri, işçi hareketini yukarıdan kırıp işçi sınıfının savaş sonrası kurulan tek örgütünü dağıtmaya çalışmaktadırlar. Onlar, Dünya Sendika Federasyonu’nu içerden bozmaya gayret edip, Fransa’da “Fors Ouvrier”, İtalya’da da “Emek Federasyonu” diye birtakım hizipçi grupları örgütleyerek, uluslararası hizipçi bir sendika merkezini kurmaya hazırlanıyorlar. Böyle hizipçi denemeler gerçekleşmiştir ve çeşitli ülkelerdeki Katolik örgütlerin yöneticileri de bunlara başkanlık etmektedir.
Komünist Partileri Enformasyon Bürosu’nun ilk bildirisinde, işçi sınıfının birliğinin azılı düşmanları ve emperyalistlerin yardakçısı sağcı sosyalist liderlerin haince faaliyetleri değerlendirilmişti.
Sağcı sosyalistler günümüzde sadece kendi ülkelerindeki burjuvazinin ajanları olarak değil, Amerikan emperyalizminin Avrupa ülkelerinin sosyal demokrat partilerini, Amerikan partilerine ve hatta doğrudan doğruya ABD’nin emperyalist saldırılarının aracına dönüştüren ajanları olarak da karşımıza çıkmaktadırlar.
İngiltere, Fransa, Avusturya ve İskandinav ülkeleri, hükümetlerinin bünyesinde bulunan sağcı sosyalistler “Marshall Planı”, “Batı Avrupa Birliği”, “Kuzey Atlantik Paktı” gibi Amerikan yayılmacılığına hizmet eden çeşitli antlaşma ve kurumların ateşli birer savunucusu olarak da ortaya çıkmaktadırlar. Bu yalancı sosyalistler, emekçilerin çıkarlarını savunan işçi ve demokratik örgütlerinin takip edilmesi gibi iğrenç bir rolü de yerine getirmektedirler.
Sosyalizme, demokrasiye ve işçi sınıfı çıkarlarına ihanet yolunda bocalayıp, Marksist öğretiye tamamen ihanet eden sağcı sosyalistler, şimdi de Amerikan emperyalizminin vurguncu ideolojisinin savunuculuğunu ve propagandacılığını yapmaktadırlar. Onların <demokratik sosyalizm> ve <üçüncü güç> teorileriyle ulusal egemenliği hiçe sayan kozmopolit uydurmaları Amerikan ve İngiliz emperyalizminin saldırgan ideolojik himayesinden başka bir şey değildir.
Uluslararası Sosyalistler Konferansı Komitesi (KOMISKO) diye adlandırılan II. enternasyonal işçi hareketlerini bozanların ve azılı hizipçi grupların bir araya geldiği bir noktaya bile bile dönüştürülmüş ve değerini yitirmiştir. Bu örgüt, Amerikan ve İngiliz istihbaratlarına hizmet eden casusların merkezi olmuştur.
İşçi hareketini bozan hizipçi ve sağcı sosyalistlere karşı kararlı bir mücadele yalnız işçi sınıfının birliği ile gerçekleşir.

II
Enformasyon Bürosu, komünist partilerinin birincil görevinin Anglo-Amerikan emperyalizminin küstahça isteklerine büyük bir direnç göstermek, yeni bir dünya savaşı çıkarma çabalarını suya düşürmek, uluslararası güvenlik ile barışı sağlamlaştırmak ve tekelci sermayenin emekçi kitlelerinin yaşam düzeyini düşürmeye yönelik saldırılarını başarısızlığa uğratmak amacıyla işçi sınıfının bütün güçlerinin örgütlenmesi ve birleştirilmesi için kesintisiz mücadele etmek olduğunu düşünmektedir.
Şu anki uluslararası koşullarda komünist partilerin görevi, işçi sınıfının kendi saflarında birliğini garanti altına almaması halinde, yeni savaşlar sonucu ortaya çıkacak felaketlerin ardından emperyalist gericiliğin emekçi kitlelerinin yaşam düzeyini düşürmeye yönelik saldırılarına karşı işçi sınıfının önemli bir silahından mahrum kalacağını izah etmektir.
Komünistler, teori ve pratikte sağcı sosyalistler ile gerici sendika yöneticilerinin foyasını meydana çıkarmalıdırlar. Onları kitlelerden izole ederek, amansız ve yolundan şaşmayan bir mücadele verilmelidir. Sosyal demokrat işçilere, işçi sınıfının birliğinin önemini sabırla ve ısrarla açıklanmalı, onların barış, ekmek ve demokrasi mücadelelerine katılımları sağlanmalıdırlar. Komünistler, tüm bu amaçlara ulaşmak için ortaklaşa hareket edilebilecek bir politika uygulamak zorundadırlar.
İşçi sınıfının birliğinin gerçekleştirilmesinde uygulanan yöntemler, sınıfın çeşitli birimlerinin hareket birliğidir. Değişik işletmelerin ve bütün üretim dallarının, şehir, bölge devlet ve uluslararası ölçülerinde yapılacak ortak hareketler, geniş kitlelerin istek ve ihtiyaçlarını elde etmeye ve proletaryanın sürekli birliğine hizmet edecektir. İşçi sınıfı hareketinin birliğinin tabandan hayata geçirilmesi, değişik kurum ve kuruluşlarda barışı savunan komitelerin kurulması, savaş kışkırtıcılarına karşı kitlesel gösterilerin organizasyonu, işçilerin demokratik haklarının korunması ve ekonomik durumlarının daha iyileştirilmesi gibi amaçlar güden ortak hareketler her zaman yapılmalıdır.
İşçi sınıfının birliği için yapılan mücadeleler sırasında dini inançların, emekçilerin birleşmesinde hiçbir engel taşımayacağını, özellikle, bu birliğin barışı korumada zorunlu olduğunun vurgulanması, Katolik işçi ve emekçi kitlelerine ve onların örgütlerine önemli bir ilgi göstermek gerekmektedir. Sınıf ayrımı yapan Katolik sendikalar arasında ekonomik istemlerde ve koordinasyon alanlarında verilen mücadelelerde yapılacak ortak somut hareketler Katolik işçileri barış mücadelesinde ortak bir cepheye sürüklemede etkili bir silah olabilir.
Sendika hareketlerinde birliği sağlayacak her türlü etkinliğin yapılması, tüm kapitalist ülkelerdeki komünist partilerin en önemli görevidir. Profesyonelce örgütlenmemiş işçilerin sendikalara katılımlarını ve etkili bir mücadele vermelerini elde etmek günümüzde büyük önem taşımaktadır. Kapitalist ülkelerdeki işçiler, proletaryanın önemli bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Komünist partiler örgütlenmemiş işçilerle beraber çalışırlarsa, işçi sınıfının birliğinin kurulması yolunda çok ciddi başarılar elde edeceklerdir.
Enformasyon Bürosu, geniş halk kitlelerinin iç gericiliğe ve Anglo-Amerikan emperyalizmine karşı mücadelede seferber edilmesinin, işçi sınıfının birliğine dayanan bütün demokrat güçlerin ulusal birliğinin kurulmasının gerekli olduğunu düşünmektedir. Kadın ve köy örgütlerinde, kooperatif ve diğer örgütlerde emekçilerin sistemli bir şekilde yürüteceği çalışmalar son derece önemlidir.
İşçi hareketinin birliği ve bütün demokratik güçlerin bir araya gelmesi, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerinin sistemli çalışması sadece günümüz için değil, proletaryanın sınıf ve yönetici olarak tekelci kapitalistlerin himayesinden kurtulup, toplumda sosyalizmin yeniden kurulması gibi asıl sorunları çözmesi için de gereklidir. Bütün demokratik güçlerin birleştirilmesi ve işçi hareketinin birliği sorununda elde edilen başarılara bağlı olarak, ülkelerinde Amerikan emperyalizminin köleciliğine karşı koyan tüm vatansever güçleri bir araya getiren hükümetlerin kurulması, kapitalist ülkelerde mücadelenin geniş ölçüde gelişmesine, halklar arasında sağlam bir barış zemininin hazırlanmasına, silahlanma yarışının kesilmesine ve emekçi kitlelerin yaşam seviyesinin yükseltilmesine olanak verecektir.
Halk demokrasilerindeki komünist ve işçi partilerinden işçi sınıfının birliğini sağlamaları ve kurulan tek sendika, kadın, gençlik, kooperatif gibi çeşitli örgütleri güçlendirmeleri beklenmektedir.
Enformasyon Bürosu, demokrat güçlerin birleştirilmesi ve işçi sınıfının birliği için verilen mücadelelerde daha fazla başarıya ulaşmanın tüm işçi ve komünist partilerinin bütün örgütsel ve ideolojik çalışmalarını iyileştirmesine bağlı olduğunu düşünmektedir.
Ortaya çıkan burjuva milliyetçiliğinin, sekterliğin ve oportünizmin her cinsine karşı amansız bir mücadele verilmesi, ideolojik teşhir ve gizli, düşman istihbarat servisinin parti içerisine sızmasına karşı mücadele etmek işçi ve komünist partileri için çok önemli bir anlam taşımaktadır.
Tito-Rankoviç’in ortaya çıkan casusçu kliğinden alınan dersler komünist ve işçi partilerinin devrimci uyanıklıklarını yükseltmelerini gerektirmektedir. Amerikan emperyalizminin arzularını yerine getiren Tito’nun hizipçi ajanları, işçi ve demokratik hareketlerde ayrılıkçı düşmanlar rolünde karşımıza çıkmaktadırlar. Bundan dolayı, işçi ve demokratik örgütlerde faaliyet göstermeye çalışan bu gibi emperyalist ajanların açığa çıkarılması için her yerde kararlı bir mücadele vermek gerekmektedir.
İşçi ve komünist partilerin Marksist-Leninist ilkeler doğrultusunda örgütsel ve ideolojik-politik açıdan güçlenmesi, işçi sınıfının birliği, barış, ülkelerin ulusal bağımsızlığı, demokrasi ve sosyalizm uğrunda başarıyla mücadele edilmesi için önemli koşulları hazırlar.
BOLŞEVİK No:22, Kasım 1949 Sayfa: 15–18

AJAN VE CANİLERİN HİMAYESİNDEKİ YUGOSLAVYA KOMÜNİST PARTİSİ

Enformasyon Bürosu Toplantı Kararı
Bulgaristan Komünist Partisi, Romanya İşçi Partisi, Macaristan Emekçi Partisi, Polonya Birleşik İşçi Partisi, Fransız Komünist Partisi, Çekoslovakya Komünist Partisi ve İtalya Komünist Partisi temsilcileri “Ajan ve Canilerin Himayesindeki Yugoslavya Komünist Partisi” konusunu görüşerek oy birliği ile aşağıdaki kararlara varmıştır.
1948 Haziran tarihli komünist partileri Enformasyon Bürosu Bildirisi’nde Tito-Rankoviç’in demokrasi ve sosyalizmden burjuva milliyetçiliğine hizipçi geçişi tespit edilmişti, bu Enformasyon Bürosu Bildirisi’nden sonra geçen zaman içerisinde Tito-Rankoviç’in burjuva milliyetçiliğinden faşizme ve Yugoslavya’nın ulusal çıkarlarına doğrudan doğruya ihanete geçişi gerçekleşti.
Son zamanlardaki olaylar, Yugoslav Hükümeti’nin yabancı emperyalist çevrelere tam bağımlı bir biçimde Yugoslavya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve özgürlüğünü yok eden saldırgan bir politikanın aracı durumuna düştüğünü göstermektedir. Komünist Partisi MK ile Yugoslav Hükümeti tamamen emperyalist çevrelerle bir araya gelerek, tüm sosyalist ve demokrat kampa, dünyadaki bütün komünist partilere. SSCB ve halk demokrasilerine karşı birleşmiştir.
Kiralık Belgrat ajanlarının ve canilerinin bu kliği, emperyalist gericilerle yapılan bir anlaşma ile açıkça gerçekleşerek, Rayk-Brankov’un Budapeşte Davası’nda tamamen ortaya çıktığı gibi bu klik gericilerin hizmetine geçmiştir.
Bu dava, şimdiki Yugoslav yöneticilerinin sosyalist ve demokrat kamptan ayrılarak kapitalist ve gerici kampa geçtiklerini, savaş kışkırtıcılarının yardakçıları olduklarını, haince faaliyetleriyle de emperyalistlere pohpoh çekmeye ve onlara hizmet etmeye çalıştıklarını göstermektedir.
Tito kliğinin faşizme geçişi hiç de bir rastlantı sonucu değildir. Anglo-Amerikan emperyalistlerin yardakçısı Tito, faşist güçlerin emirlerini yerine getirmektedir, bu kliğin çok daha öncelerden şekillendiği daha yeni anlaşılmaktadır.
Emperyalistlerin istemlerini yerine getiren Yugoslav yöneticileri, halk demokrasilerinde gerici, milliyetçi, hizipçi ve faşist çevrelerle beraber olarak, o ülkelerde karşı devrim gerçekleştirmek, o ülkeleri Sovyetler Birliği ile bütün sosyalist kamptan ayırmak ve o ülkeleri emperyalizme teslim etmek için politik çeteler kurma görevini üstlenmişlerdir. Tito kliği, Belgrat’ı casusluk ve anti-komünist propagandanın yapıldığı bir Amerikan merkezine dönüştürmüştür.
Barışın, demokrasinin ve sosyalizmin bütün gerçek dostları, sosyalizmin güçlü kalesi SSCB’yi, özgürlüğün sadık ve sarsılmaz koruyucusu, halkların bağımsızlıklarını kazanmasının ve barışın asıl dayanağı olarak görmektedirler. SSCB ile dostluk maskesi altında yönetime gelen Tito-Rankoviç’in kliği, Anglo-Amerikan emperyalistlerinin direktiflerine uygun olarak Hitler’ci edebiyattan alınan en çirkin uydurmasyonlardan yararlanarak Sovyetler Birliği’ne karşı iftiracı ve kışkırtıcı bir kampanya yürütmüştür.
Tito-Rankoviç kliğinin, emperyalizmin casusluğuna ve savaş kışkırtıcılarının yardakçılığına dönmesi, Yugoslav Hükümeti’nin, Kardeller, Cilaslar ve Beblerin gibi uluslararası çok önemli politik meselelerde Amerikan gericileriyle beraber, aynı cephede yer alarak Birleşmiş Milletler Örgütü’nde emperyalistlerin bloğuna katılmasıyla açıkça anlaşılmaktadır.
Tito-Rankoviç kliğinin iç politikada da ihanetçi faaliyetleri sonucu halk demokrasisi yapısı Yugoslavya’da fiilen ortadan kaldırılmıştır.
Devlet içinde ve partide iktidarı ele geçiren Tito-Rankoviç kliğinin devrim karşıtı politikası sonucunda Yugoslavya’da faşizmin bir çeşit anti-komünist ve polis devleti rejimi yerleşmiştir. Şehirlerdeki kapitalist unsurlarla köylerdeki köy burjuvazisi bu rejimin temel sosyal yapısını oluşturmaktadır. Yugoslavya’daki iktidar tamamen halk karşıtı ve gerici unsurların elindedir. Halk demokrasisi düşmanı eski burjuva partilerinin etkin yöneticileri, köy ağaları ve benzerleri merkezi ve yöresel organlarda faaliyet göstermektedirler, iktidardaki faşist zümre Yugoslavya halklarına baskı yaparak aşırı derecede şişirilmiş asker-polis mekanizmasını elinde tutmaktadır. Bu zümre, ülkeyi tam bir savaş kampına çevirip, emekçilerin demokratik haklarını yok ederek, her türlü özgür düşünceyi ayaklar altına almaktadır.
Yugoslavya’nın yöneticileri, sanki Yugoslavya’da sosyalizmi kuruyorlarmış gibi demagoji yaparak halkı aldatmaktadırlar. Aslında her Marksist, ülkeyi ekonomik ve politik alanlarda Anglo-Amerikan emperyalizmine boyun eğdiren, Yugoslavya’da sosyalizmin kurulmasında gerekli ana desteği yok ederek, ülkeyi Sovyetler Birliği’nin de yer aldığı sosyalist ve demokrat bütün kamplardan ayıran Yugoslavya’daki Tito hizipçiliğinin sosyalizmi kuramayacağını çok iyi bilmektedir.
Devlet sektöründeki Yugoslav ekonomisi halkın elinden çoktan çıkmıştır, böylelikle devlet egemenliği halk düşmanlarının eline geçmiştir. Tito-Rankoviç kliği yabancı sermayenin ülke ekonomisine girmesine geniş imkânlar vererek, ülke ekonomisini kapitalist tekellerin denetimine bırakmıştır. Anglo-Amerikan endüstri ve mali çevreleri, Yugoslavya ekonomisine yatırım yaparak Yugoslavya’yı yabancı sermayenin tarım-hammadde yedeğine dönüştürmüşlerdir.
Yugoslavya’nın emperyalizme bağımlılığı ve işçi sınıfının sömürülmesi artırılarak, işçi sınıfının ekonomik durumu daha da kötüye sürüklenmiştir.
Köylerdeki Yugoslav yöneticilerinin burjuva köylüsü politikası kapitalist bir karakter taşımaktadır. Köylerde zorla yayılan yalancı kooperatifler, burjuva köylüleri ve onların casuslarının ellerinde bulunmaktadır, bu kooperatifler geniş emekçi köylü kitlelerini sömürüsünde de bir araç durumundadırlar.
YKP yönetimini ele geçiren emperyalizmin Yugoslavyalı yardakçıları, Yugoslavya’nın emperyalizmden kurtulması için mücadele veren, Marksizm-Leninizm’in ilkelerine sadık, gerçek komünistlere karşı teorik bir kampanya başlatmışlardır. Komünizme sadık binlerce Yugoslav vatansever partiden çıkartılmış ve hapishaneye atılmışlardır, hatta içlerinden birçoğu örneğin tanınmış Yugoslav komünist Arso İovanoviç örneğinde olduğu gibi, işkence görmüş, hapishanede ya da bir köşede öldürülmüştür. Yugoslavya’da komünizm uğruna mücadele veren, direngen savaşçılara yapılan bu katliamlardaki gaddarlığı Hitler faşizminin vahşetiyle, Yunanistan’da Tsallaris’in ya da İspanya’da Franco’nun zalimliği ile karşılaştırmak mümkündür.
Yugoslav faşistleri proletarya enternasyonalizmine sadık komünistleri parti saflarından atıp, onlara işkence yaparak, partinin kapılarını burjuva ve zengin köylü unsurlara açmışlardır.
Titocu çeteler tarafından YKP yandaşlarına karşı yapılan faşist terör sonucunda YKP yönetimi tamamen emperyalizmin yardakçısı, ajan ve canilerin eline geçmiştir. Devrim karşıtı güçler Yugoslavya Komünist Partisi’ni ele geçirerek, parti adına hareket etmeye başlamışlardır. Burjuvazinin eski yöntemleri uygulanarak, casus ve kışkırtıcıların işçi sınıfı partilerinde faaliyet göstermeleri sağlanmıştır. Emperyalistler bu gibi hareketlerle partileri içten yıkıp, ele geçirmeye çalışmaktadırlar. Maalesef Yugoslavya’da bu amaçlarına ulaşmışlardır.
Tamamıyla emperyalist çevrelere boyun eğen Tito kliğinin faşist ideolojisi ile faşizmi aratmayan ihanetçi dış ve iç politikası bağımsızlık yanlısı Yugoslavya halklarının çıkarları arasında bir uçuruma yol açmıştır. Bundan dolayı Tito kliğinin halk karşıtı ve ihanetçi faaliyetlerine, hem Marksizm-Leninizm’e bağlılıklarını savunan komünistler, hem de Yugoslavya emekçi köylüsü ve işçi sınıfı arasında karşı çıkmaktadırlar.
Komünist ve işçi partileri Enformasyon Bürosu, hizipçi-Tito’nun faşizme geçmesinden ve uluslararası emperyalist kampa firar etmesinden yola çıkarak şunları düşünmektedir;
1) Tito, Rankoviç, Kardel, Cilas, Pyade, Goşnyak, Maslariç, Bebler, Mrazoviç, Bukmanoviç, Koca Popoviç, Kidriç, Neşkoviç, Zlatiç, Belebit ve Kolişevski gibilerinden oluşan bu ajan grubu işçi sınıfının, köylülüğün ve Yugoslavya halklarının düşmanıdırlar.
2) Bu casus grup, Yugoslavya halklarının iradesini reddederek. Yugoslavya’nın ekonomik ve politik bağımsızlığını ortadan kaldıran ve ülkenin çıkarlarını zedeleyen Anglo-Amerikan istemlerini yerine getirmiştir.
3) Şu anda cani, ajan ve halk düşmanlarının eline düşen “Yugoslavya Komünist Partisi”ni komünist partisi diye adlandırmak yanlıştır, bu parti yalnızca, Tito-Rankoviç-Kardel-Cilas gibi hizipçilerin casusluk görevini yerine getirmesine yarayan bir mekanizma durumundadır.
Komünist ve işçi partileri Enformasyon Bürosu, yardakçı, casus ve cani Tito kliğine karşı mücadele etmenin bütün komünist ve işçi partilerinin uluslararası bir görevi olduğunu düşünmektedir.
Yugoslavya’nın demokrat ve sosyalist kampa tekrar geri dönmesi yolunda mücadele veren Yugoslav emekçi köylüsüne ve işçi sınıfına yardım etmek komünist ve işçi partilerinin vazifesidir.
Yugoslavya’nın emperyalizmden bağımsızlığı için savaşan, enternasyonal proletaryanın Marksist-Leninist ilkelere sadık Yugoslavya Komünist Partisi’nin yeniden canlanmasında hem YKP içinde, hem dışında gerçek anlamda devrimci unsurların etkili bir mücadele vermesi, Yugoslavya’nın sosyalist kampa tekrar geri dönmesinde gereklidir.
Zalim, faşist terörün yarattığı koşullarda Tito-Rankoviç hizipçilerine karşı açıkça karşı koymaya fırsat bulamayan Yugoslavya’nın sadık komünist güçlerinin, sadece yasal bir çalışma imkânı bulabilecekleri ülkelerde komünizm yolunda mücadele etmeleri gerekmektedir.
Enformasyon Bürosu, Yugoslav işçi ve köylüleri arasında Tito-Rankoviç hizipçilerine karşı zafere ulaşmayı sağlayacak sağlam güçler bulunmasından dolayı Yugoslav emekçilerinin işçi sınıfı yönetiminde, Yugoslavya halklarının kahramanca ve ağır kayıplar vererek ulaşacağı halk demokrasisinin tarihi bir başarısını gerçekleştireceklerine tamamen güvendiğini ifade etmektedir.
Enformasyon Bürosu, komünist ve işçi partileri saflarında devrimci uyanıklığın daha da artırılarak, emperyalizmin casusları ve burjuva-milliyetçi unsurların bayrak altında gizlenmemeleri için onların, hem ortaya çıkarılmasının, hem de tasfiye edilmesinin komünist ve işçi partilerinin en önemli görevi olduğunu düşünmektedir.
Enformasyon Bürosu, komünist ve işçi partilerinde ideolojik, komünistlerin proleter enternasyonalizme sadık, Marksist-Leninist ilkelerden ödün vermeyen ve halk demokrasine ve sosyalizme sadık eğitim çalışmalarının sıklaştırılmasının gerekli olduğu düşüncesindedir.
BOLŞEVİK, No:22. Kasım 1949 Sayfa: 19–22

Aralık 1997

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑