Politik gelişmeler ve devrimci işçi hareketinin görevleri

Genelkurmay’ın yönetiminde, bu yılın başlarında başlatılan ve başında Genelkurmay ve Tansu Çiller kliği destekli Refah Partisi’nin bulunduğu iki gerici kamp arasında, şeriat-laiklik ikilemi çerçevesinde, gericilik içi bir mücadele özelliği de taşıyan politik operasyon; yeni bir hükümetin kurulması ve TBMM’de güvenoyu almasıyla sonuçlandı. Yeni hükümetin kurulması bu operasyonun son değil ilk adımıdır. Genelkurmay’ın yönetiminde, TSK’nın politik yaşama doğrudan müdahalesi ile bu yılın başlarında başlatılan süreç devam etmektedir. Bir yönü de üst yapıdaki çok yönlü çözülmeyi engelleme ve düzenin politik aygıtları ve aralarındaki ilişkiyi yeniden düzenleyerek güçlendirmek olan görev tamamlanmadı! Cumhurbaşkanı Demirel politikada her şeyin en erken bir iki seçimle yerli-yerine oturacağını belirterek; hem öngörülen süreyi hem de bu yılın başlarında başlatılan sürecin kapsamını ve hedeflerini anlayanlar için çarpıcı bir biçimde ifade etmiş oldu. Yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte TSK’nın, adım adım “asli görevine” döneceği, bu yılın başlarındaki mevzisine çekileceği yönündeki beklenti boş bir beklentidir.
Refahyol hükümetinin yerine Yılmaz hükümetinin kurularak güvenoyu aldığı süreçte ve sonrasında da burjuva düzen partileri arasındaki güçler ilişkisi ve parlamentoda temsil düzeyi yeni özellikler kazanarak değişmeye devam etti. Tansu Çiller kliğinin egemen olduğu DYP istifalarla zayıflarken, ANAP, özellikle de yeni kurulan ve hükümet ortağı olan DTP katılımlarla güçlendirildi. DYP’deki istifaları, DTP kökenli iki milletvekilinin RP’den istifası izledi. Genel olarak gerici kamp özel olarak da parlamento, partilerin güç ilişkileri açısından durulmuş değil ve milletvekili transferleri, burjuva düzen partilerinin ve aralarındaki ilişkilerin yeniden yapılanması süreci devam ediyor. Bu süreç önümüzdeki dönemde de devam edecektir.
Refahyol hükümetinin yerine Ana-Sol-D hükümetinin kurulması; genel olarak gericilik içi parçalanmanın ve çelişkilerin, özel olarak da, gericiliğin iki ana kampa bölünmesinin ve aralarındaki çelişkilerin temelini ortadan kaldırmadığı gibi; geçici bir süre için de olsa aralarındaki çelişkinin yumuşamasına ya da gerici kamplardan birinin ötekine boyun eğmesini zorunlu kılacak kadar güçsüzleşmesine yol açmadı. Aksine hükümet değişikliği iki gerici kamp arasındaki çelişkileri keskinleştiren, yeni unsurlarla besleyen bir rol oynadı.
Yılmaz hükümetinin kurulmasıyla birlikte, Genelkurmayın dayattığı ancak önceki hükümetin uygulamadığı tüm tedbirler öncelikler sıralamasına göre gündeme alındı. Refah Partisinin başta devlet aygıtı içindeki mevzileri olmak üzere politik gücünü sınırlayan tedbirler; ekonomik ve mali dayanaklarına doğru genişletilerek uygulanmaya başlandı. Üst bürokrasideki RP kadrolarının tasfiyesini, TSK’deki tasfiyeler ve 8 yıllık zorunlu eğitimin gündeme getirilmesi vb. izledi. SPK harekete geçirilerek, Refah Partisinin dayandığı ve günlük basında “İslami sermaye” olarak nitelenen ve yeni, ancak güçlenen tekelci grubun etkinliğini sınırlamaya ve işbirlikçi tekelci sermayenin ana gruplarıyla entegrasyona zorlayan ve denetim altına almaya yönelik tedbirler alındı. Bu tedbirler RP’nin dayandığı sermaye gruplarının başta ordu olmak üzere devlet ihalelerine alınmaması, yapılan anlaşmaların gözden geçirilmesi ve vakıfların denetim altına alınması girişimi ile güçlendirildi.
İstifalar ve yeni iddialarla yıpratılmasına ve zayıflatılmasına karşın, Tansu Çiller kliğinin DYP üzerindeki hâkimiyeti devam ettiği gibi, DYP RP ittifakı ve dayanışması parçalanamadı. Son bir yıl içinde yıpranmasına karşın, RP bugün de; burjuva düzen partileri arasında en geniş ve sağlam örgüte, en militan ve güçlü kitle desteğine sahip partidir. RP, halkın dini inançlarını istismarın yanı sıra, hükümetten uzaklaştırılmasını ve Yılmaz hükümetinin tüm uygulamalarını kitle desteğini güçlendirmek için kullanacaktır. Son günlerdeki gelişmelerin de açıkça gösterdiği gibi RP; her alanda zayıflatılmasına ve etkinliğinin sınırlanmasına yönelik Genelkurmayın ve hükümetinin uygulamalarına sessizce boyun eğmeyecek, halkın dini inançlarını ve dini önyargıları, kitleler arasında gelişen hoşnutsuzluk ve öfkeyi istismar temelinde kitleleri kullanarak püskürtme çizgisi izleyecektir. Sekiz yıllık zorunlu eğitim yasasının gündeme gelmesinden sonraki gelişmeler ve son zamlar karşısında RP’nin geliştirdiği tutum bu çizginin izleneceğini göstermektedir.
Son bir yıl içinde yıpranması ve hükümetten uzaklaştırılmış olması; RP’ye karşı mücadelenin küçümsenmesine yol açmamalıdır. Refah-Yol hükümetinin yıkılmasıyla, RP bir mevziiyi kaybetti. Ancak son bir yıldaki süreç RP’yi yıpratmakla birlikte; kitle temelinde ve örgütünde önemli bir sarsıntı ve zayıflamaya yol açmadığı gibi, hükümetten bilinen yöntemlerle uzaklaştırılması; RP’yi zayıflatan değil güçlendiren, kitleler arasında yürüteceği demagojik propagandanın ve örgüt çalışmasının etkisini ve olanaklarını güçlendiren bir rol oynadı.
RP’nin, halkın dini inançlarının ve kötü yaşam ve çalışma koşullarının, mevcut düzene karşı gelişen tepkilerin istismarına dayanan demagojik propagandasının ve şiarlarının açığa çıkarılması; bugün de, devrimci işçi hareketinin önündeki önemli görevlerden biridir. Din sorununda ve dini inançların kullanılarak gericiliğin örgütlenmesine karşı mücadelede, Jakoben burjuva tutuma, üst tabaka devrimcisinin halkın dini inançlarına karşı saygısız ve halkın acil ekonomik ve politik taleplerini değil, dinin kendisine karşı mücadeleyi ve cepheden saldırıyı temel alan platformuna düşülmemesi; işçi sınıfının sosyal pratikte de doğruluğu kanıtlanmış kendi platformunu, özgül koşulları da gözeterek geliştirmesi; sadece RP’ye karşı mücadele açısından değil, “laik” gerici kampa karşı mücadelenin ilerletilmesi açısından da önem taşır.

* * *
Önceki hükümetten, özellikle son dönemlerinden farklı olarak, Yılmaz hükümeti, devletin temel kurumu olan ordunun, caydırıcı gücünün yanı sıra; egemen sınıfların ana gövdesinin büyük mali ve ekonomik desteğini alarak birleştirdiği ve başında bulunduğu gerici kampın hükümetidir. Başında Genelkurmayın bulunduğu militarist bürokratik aygıt; Refah Partisi, zayıflayan DYP ve BBP dışında geniş bir partiler yelpazesi, belli başlı emperyalist odaklar; TÜSİAD, TİSK, TOBB, TESK gibi sermayenin en etkili kuruluşları; TÜRK-İŞ ve DİSK gibi büyük işçi sendikaları, burjuva-liberal, demokratik eğilimler taşıyan Kemalist aydınlar, sanat, kültür çevreleri vb. yeni hükümeti destekledi. Bunun da ötesinde, Yılmaz hükümetinin kurulması; özellikle kent küçük burjuvazisinin geleneksel sosyal demokrat seçmen kitlesinin, İslami gericiliğin gelişmesinden ve ülkenin ortaçağ karanlığına sürüklenmesinden ürken, RP-Genelkurmay çatışmasının yol açabileceği sonuçlardan kaygılanan, skandalların, çetelerin, yasadışı uygulamaların üzerine gidilmesini talep eden kesimleri arasında da destek buldu. Kuşkusuz bu destek tereddütlü, kötülerin en iyisine sunulan geçici ve pasif bir destek olma özelliği taşıyor.
Yeni hükümetin kurulması ve güvenoyu alması; Türkiye’nin Refahyol hükümetiyle sürüklendiği maceranın ve toplumsal gerginliğin, belirsizlik, istikrarsızlık, yolsuzluklar ve skandallar sürecinin vb. sona ermesi, ekonomik, politik, toplumsal tüm alanlarda yeni bir onarım ve reformlar sürecinin başlaması olarak sunuldu. Kitleler, Tansu Çiller kliği, RP ve yörüngesindeki İslami akımların denetiminde olanlar dışında, başta büyük basın-yayın tekelleri olmak üzere sermayenin ve devletin denetimindeki tüm araçlar ve olanaklar kullanılarak bu doğrultuda yoğun bir propaganda bombardımanına tutuldu. Yürütülen bu propaganda başta küçük burjuva tabakalar olmak üzere kitlelerin belli kesimleri arasında yankı buldu.
İki gerici kamp arasındaki çatışmanın kitleler arasında yol açtığı ülkenin nereye doğru sürükleneceği kaygıları, Yılmaz hükümetinin kurulmasıyla birlikte geçici bir süre için de olsa yatışır gibi oldu. Belli sınırlar içinde de olsa, 1996 Kasım’ından bu yana bütün yalınlığıyla su yüzüne çıkan “çetelerin”, yolsuzlukların, rüşvetin, mevcut anti-demokratik yasaları bile ayaklar altına alan uygulamaların, görevi suiistimallerin, ülkeyi ortaçağ karanlığına doğru sürükleyen sürecin engelleneceği, art arda patlayan skandalların üzerine gidileceği, ülkenin demokratikleşmesi doğrultusunda adımların atılacağı beklentisi zayıflamakla birlikte varlığını sürdürmektedir. Genelkurmay’ın başında olduğu kamp ve hükümeti, bu beklentileri ayakta tutarak, yedeklediği çevrelerin desteğini sürdürme, yeni ekonomik saldırıların kitleler arasında geliştireceği hoşnutsuzluk ve öfkeyi, mücadele eğilimlerini yatıştırma çizgisi izlemektedir.
Özellikle belirtmek gerekir ki; burjuva-liberal çevrelerde ve özellikle de kentlerin küçük burjuva tabakaları arasındaki beklentilerin hiçbiri gerçekleşmeyecek ve bu beklentiler uzun bir süre ayakta tutulamayacaktır. Yılmaz hükümetinin kurulmasından bu yana yaşanan süreç, bir yandan halkın beklentilerinin ve taleplerinin sınırlı da olsa gerçekleşmeyeceğini gösterdiği gibi, bu beklentilerin sarsılmaya başladığını da göstermektedir. Sınıf bilinçli işçi ve örgütü bu durumu göz önüne almalı; kitleler arasında zayıflayarak varlığını sürdüren beklentilerin ve hayallerin yıkılmasını kolaylaştıran bir tutum içinde olmalıdır. Bunun yolu, bu beklentilerin bütünüyle yıkılmasını beklemekten değil, aynı zamanda ağırlıklı olarak, kitlelerin talepleri de olan bu beklentilerin gerçekleşmesi için kitleleri harekete geçmeye ve mücadele etmeye teşvik eden, örgütlenme çalışmasıyla birleşen teşhir ve ajitasyon faaliyeti örgütlemekten geçer.
Çeteler olarak nitelenen ve mafya ve uluslararası uyuşturucu trafiği, istihbarat teşkilatlan, polis ve siyasi partiler, bazı üst rütbeli subaylarla ilişkileri bugün artık saklanamayan, suikastların, provokasyonların, sayısız politik cinayetlerin sorumlusu yeraltı gruplarının, kontrgerilla faaliyetleri çerçevesinde örgütlendiği, bu grupların ve faaliyetlerinin, büyük yolsuzlukların, rüşvetlerin vb.nin, liberal köşe yazarlarının da açıkça belirttiği gibi “derin devlet” olarak niteledikleri militarist-bürokratik aygıtın yönetici çekirdeğiyle doğrudan bağlantılıdır. Bunun da ötesinde, devlet bir avuç asalak tekelci sermayedarın ve büyük toprak sahibinin devleti olarak kaldıkça, ezilen ve sömürülen sınıfların, ezilen ulusların ve halkların mücadelesini ezmek, düzenini ayakta tutabilmek için, yasalar ve insani değerlerle kendini sınırlamayan özel gruplar örgütlemekten vazgeçemez ve gerektiğinde de onların oynadığı rolü bir bütün olarak üstlenmekten bir an geri durmaz. En demokratiğinden en gericisine kadar bütün sömürücü sınıfların devletleri açısından kanıtlanmış bir gerçektir bu.
Yılmaz hükümeti bir yana en demokratiği de dâhil hiçbir burjuva hükümeti, devletin yönetici çekirdeğiyle bağlantılı, “çetelerin” ve onların halk ve ulus düşmanı faaliyetlerinin, patlayan skandalların, büyük yolsuzlukların, rüşvetin, politik cinayetlerin, provokasyonların üzerine gidemez, kökünü kazıyamaz. Bu nedenle, başta “çeteler” ve faaliyetleri olmak üzere kitleler arasında beklentilere yol açan sorunlar, aynı zamanda, Genelkurmay’ın ve Yılmaz hükümetinin yanı sıra, tüm yolsuzlukların, “çetelerin üzerine şal çeken Refah Partisinin ve tüm gericiliğin en zayıf noktalarından birini oluşturmaktadır.
“Çeteler”, Kontrgerilla sorunu ve bu bağlamdaki tüm ilişkiler ve patlayan skandallar; sadece diktatörlüğün tüm kurumlarının ve yönetici çekirdeğinin teşhiri, kitleler arasındaki önyargıların yıkılması açısından değil; diktatörlüğün halka ve devrime fütursuzca saldıran en saldırgan kurumlarının geriletilmesi, bazı özel örgütlenmelerin dağıtılması, mevziler kazanılması açısından da önem taşır. Ancak bu salt bir aydınlatma çalışmasıyla başarılamaz. En uygun anda ve kitlelerin öfkesinin yoğunlaştığı noktada, bütün müttefiklerin de kazanılarak, somut hedefler ve talepler etrafında kitle hareketinin örgütlenmesini gündemine alan bir ajitasyonla birleştirilmesi gerekir. Bu, aynı zamanda, aydınlatma faaliyetinin alanını ve olanaklarını genişletecek ve yeni unsurlarla zenginleştirecek; her devrimin temel sorunu olan devlet sorununda, kitlelerin bilincinin ilerlemesini kendi öz deneyimlerinin yardımıyla hızlandıracaktır.
İşçilerin devrimci partisi; kapitalist-emperyalist sistem içinde devletin tüm faaliyetlerinin ve örgütlerinin temel insan hakları ve yasalarla sınırlanabileceğini, bununla çelişen her şeyin kökünün kazınabileceğim sanan liberal ahmaklığın platformuna düşmeme kaygısıyla, kitlelerin bilinç, örgütlenme, hazırlık ve güçler ilişkisini gözeterek, açık ve net talepler ve şiarlar formüle etmekten kaçınma ahmaklığına da düşmemelidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; formüle edilen, ileri sürülen taleplerin ve şiarların kitlelerin bilinç, örgütlenme ve mücadele düzeylerini, öfke ve hoşnutsuzluklarını gerileten değil ilerleten bir özellik taşımasıdır. Bu sorunda önem taşıyan bir nokta da; koşulların değişmesine bağlı olarak eskimediği sürece; ileri sürülen taleplerin ve şiarların ısrarlı bir takipçisi olmak, inatçı ve kararlı bir mücadele örgütlemektir. Koşullardaki değişime bağlı olarak yenileme ve ilerlemeyi içeren inatçı ve kararlı bir mücadele ruhu ve pratiği eksikliği; zayıflıklarımızın en tahrip edici ve çürütücü olanlarından biridir.
Önceki hükümetler gibi Yılmaz hükümeti de emperyalizm, tekelci sermaye ve büyük toprak sahiplerinin bir hükümetidir. Yılmaz hükümeti de, önceki hükümetler gibi emperyalizm yanlısı, ulusal çıkarları ayaklar altına alan halk düşmanı bir politika izleyecektir. Yeni hükümetin kuruluş süreci, bununla bağlantılı kuruluş nedenleri, desteğini aldığı ve dayandığı toplumsal temel, ekonominin durumu vb. faktörler; Yılmaz hükümetinin, önceki hükümetten daha saldırgan bir politika izleyeceğini göstermektedir. Hükümet programı ve hükümet sözcülerinin açıklamalarında; bu saklanmamakta, açıkça belirtilmektedir. Hükümetin ilk uygulamaları da bunun kanıtlarıdır.
Varlığı yokluğu tartışmalı hale gelen Refahyol’un son dönemlerinde tavsayan özelleştirme süreci hızlandırılacak, sosyal harcamalar, tarıma, küçük ve orta işletmelere sağlanan destekler kısıtlanacak, enflasyon üçlü rakamlara doğru tırmanırken, ücretler ve maaşlar en düşük düzeyde tutulmaya çalışılacaktır. IMF ve Dünya Bankası’nın, işbirlikçi tekellerin bir süredir gündeme getirdikleri orta vadeli istikrar programı, açıklanmaksızın uygulanmaya başlandı.
Refahyol’un yaptığı tahribatın onarımı, demokratikleşme adı altında; diktatörlüğün ülke içinde ve uluslararası düzeyde tepkilere yol açan en sivri yanlan ve uygulamaları törpülenerek, devletin en temel kurumlarına doğru yayılmaya başlayan üstyapıdaki çözülme sürecinin önüne geçecek tedbirler alınarak, diktatörlüğün saldırı olanakları genişletilmeye çalışılacaktır. Politik rejimin anti-demokratik temeline ve temel taşlarına dokunulmayacaktır.
Demokrasi ve özgürlük (Kürt sorunu da dâhil) sorunu, önümüzdeki dönemde de ülkenin temel sorunlarından ve halkın temel taleplerinden biri olmaya devam edecektir. Kitlelerin ruh halini, hoşnutsuzluk ve öfkenin düzeyini ve yoğunlaştığı noktalan gözeterek anti-emperyalist demokratik talepleri formüle etme ve aralarındaki ilişkiyi (öncelikler, propaganda, ajitasyon ve eylem) doğru kurma ve koşullardaki değişmelere bağlı olarak yenileme ve ekonomik taleplerle birleştirme önem kazanacaktır. Politik teşhir ve ajitasyonun yanı sıra ekonomik ajitasyonun da alanı ve unsurları genişleyecektir. Sorun ileri işçinin ve örgütünün bunu değerlendirme yeteneği gösterip gösteremeyeceğidir.
Başta iki gerici mihrak olmak üzere gerici kamp içindeki çatışmaların dayandığı temeli, gerçek nedenlerini ve hedeflerini, kitleler açısından sonuçlarını açığa çıkaran bir aydınlatma çalışmasının somut ve canlı örneklere dayanılarak yürütülmesi dün olduğu gibi içinde bulunduğumuz dönemde de önem taşımaktadır. Daha da önemlisi bu çalışmanın ezilen ve sömürülen kitlelerin acil ekonomik ve politik talepleri üzerinde yükselen anti-emperyalist demokratik bir platformun ve bu platformun ışığında politik ve toplumsal örgütlerden, sendikalar, dernekler, kültür ve sanat çevrelerine kadar en geniş çevreleri kucaklayan, kitlesel bir hareketin geliştirilmesi, bir alternatifin oluşturulması çalışmasıyla birleştirilmesidir.

SÜREKLİ YENİLENEN VE KESİNTİSİZ SÜREN BİR FAALİYET
Bütün veriler; önümüzdeki dönemde de, inişler ve çıkışlar olmakla birlikte, gerici kamp içindeki parçalanma ve çatışmaların derinleşerek süreceğini; diktatörlüğün-saldırılarının yoğunlaşacağını; ezilen ve sömürülen sınıfların yaşam ve çalışma koşullarının kötüleşeceğini göstermektedir. Hükümetin ve destekleyen çevrelerin yürüttükleri demagojik kampanyaya karşın; Yılmaz hükümetinin kurulmasıyla birlikte ekonomik, politik tüm yönleriyle toplumsal koşullar ve gelişmenin doğrultusu ana özellikleri itibariyle değişmedi ve ileri sürüldüğü gibi yeni bir dönemin başlamasına da yol açmadı. Ancak bu, Yılmaz hükümetinin kurulmasıyla birlikte hiçbir şeyin değişmediği, toplumsal gelişme süreci üzerinde hiç etkide bulunmadığı ve bulunmayacağı anlamına gelmemektedir.
Hükümetle, başta Genelkurmay olmak üzere militarist-bürokratik aygıt arasındaki ilişkinin uyumlu bir ilişki olma özelliği kazanması, hükümet mevzisini kaybeden Tansu Çiller destekli RP’nin, generallerin etkinliğini sınırlayan tedbirlerini engelleyebilmek için kitlesini harekete geçirmek zorunda kalması, kitlelerin belli kesimlerini etkileyen demagojik bir propaganda eşliğinde halka yönelik ekonomik saldırıların yoğunlaşması vb. hükümet değişikliğinin ilk sonuçlarıdır. Devrimci işçi hareketi tüm bunları göz önüne alarak faaliyetini yeniden düzenlemek ve ilerletmek zorundadır.
Toplumsal süreç karmaşıklığının yanı sıra en durağan göründüğü anlar ve dönemlerde bile kesintisiz bir hareketlilik ve değişim içinde olma özelliği taşır. İşçi sınıfının devrimci partisi; sadece stratejik hedeflerinde değişime yol açan köklü dönemeçleri ya da taktik hedeflerinde ve platformunda değişimi kaçınılmaz kılan dönemsel değişimleri ve sonuçlarını değil, toplumsal sürecin en durağan göründüğü anlar ve dönemlerdeki günlük gelişmeleri ve sonuçlarını da her alanda izlemek ve çalışmasını buna uygun olarak geliştirmek ve yenilemek zorundadır. Parti, bunu gerçekleştirebilirse, iradi bir faktör olarak toplumsal sürece en ileri düzeyde etkide bulunma, işçi sınıfına ve tüm emekçilere karşı yükümlülüklerini ve görevlerini yerine getirme olanağını elde edebilir.
Parti “akıntıya kürek çeken” ya da havanda su döven bir duruma düşmek istemiyorsa; toplumsal süreçteki kesintisiz değişim ve hareketliliği yerel, ulusal ve uluslararası alanda, ekonomik, politik tüm yönleriyle bir bütünlük içinde ele almak, doğru sonuçlar çıkarmak ve çalışmasını bu temelde sürekli yenilemek ve ilerletmek zorundadır. Düzenli aralıklarla yayınlanan parti basını özellikle de günlük bir gazete, başka işlevlerinin yanı sıra, bunu gerçekleştirmenin; tüm parti örgütlerinin günlük faaliyetini yenilemenin, merkezileştirerek birleştirmenin en etkin ve vazgeçilmez aracıdır.
Uluslararası bağlantıları içinde ekonomik, politik tüm yönleriyle toplumsal gelişme sürecinin kesintiye uğramayan ve sorunların özüne inen bir yaklaşımla izlenmesi, partinin somut ve canlı örneklere dayanan teşhir, ajitasyon ve propaganda çalışması yürütmesinin, güçler ilişkisindeki değişimi, karşı-devrim cephesinin durumunu, yeni planlarını ve hazırlıklarını, işçi sınıfının ve müttefiklerinin ruh halini, taleplerini ve talepleri arasındaki öncelikler ilişkisini, şiarlar ve mücadele biçimleri arasındaki ilişkinin doğru tespit edilmesinin, günlük çalışmanın doğru bir temelde yenilenmesinin ve geliştirilmesinin önkoşuludur.
Son aylarda olumlu ancak mevzii gelişmeler olmakla birlikte; parti faaliyetinin, kampanyadan kampanyaya canlanan, kampanyalar arasındaki (genellikle kampanyaların son günlerine kadar) dönemde de sönme noktasına yaklaşan bir özellik taşıması; kesintisiz süren ve koşullardaki değişime bağlı olarak sürekli yenilenen ve gelişen bir çalışma düzeyine yükselememesi ve sorunun bu yönüne gereken önemin verilmemesi; devrimci işçi hareketinin en önemli zaaflarından biridir. Bu zaaf, yürütülen kampanyaları da etkilemekte, kampanya faaliyetinin ekonomik, politik her alandaki gelişmelere bağlı olarak sürekli yenilenen ve canlı bir faaliyet özelliği kazanmasını engellemektedir. Kampanyaların, gelişmeler karşısında kayıtsız, koşullar hangi yönde gelişirse gelişsin, başladığı gibi süren ve biten, donuk bir faaliyet olarak gelişmesine yol açmaktadır. Demokratik Türkiye kampanyası bu bakımdan çarpıcı bir örnektir. 700 bin işçiyi kapsayan ancak sonuçları tüm işçileri ve emekçileri ilgilendiren toplu sözleşme görüşmeleri, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu’nun raporunu açıklaması ve “çeteler” sorununun bu bağlamda tekrar gündemin ön sıralarına geçmesi gibi önemli gelişmelerle yürütülen kampanya arasında gerekli bağ kurulmadığı gibi, yürütülen faaliyet, içeriği, ileri sürülen talepler ve talepler arasındaki ilişki bakımından da yenilenerek geliştirilemedi. Kampanya stratejik hedeflere bağlanan acil ekonomik ve politik talepler etrafında etkilediği ve harekete geçirdiği kitle genişleyen bir faaliyet olarak gelişme özelliği kazanamadı.
Örgütlediği ve harekete geçirdiği kitle ile başta günlük gazete olmak üzere, işçi basınının mevcut tirajı arasındaki ilişki; en önemlisi de bu tirajın, yerinde saymak bir yana dönem dönem gerilemesi, işyerleri, fabrikalar, okullar vb. yerlerde dağıtılan bildirilerin içeriği ve sayısı; parti örgütlerinin kesintiye uğramayan inatçı ve kararlı bir faaliyet içinde olmadıklarının, çalışmalarını bu düzeye yükseltmediklerinin ve ülkedeki ve dünyadaki gelişmeleri yakından izlemediklerinin ve sonuçlar çıkarmadıklarının bir göstergesi ve aynı zamanda kaçınılmaz bir sonucudur.
Kampanyaların son günlerinde canlanan aradaki süreçte de sönme noktasına yaklaşma özelliği taşıyan parti örgütlerinin faaliyetini; kesintiye uğramayan sürekli bir faaliyet düzeyine yükseltmek; bunu, partinin günlük çalışmasını, koşullardaki değişimle bağlantılı olarak yenileme ve ilerletme ile birleştirmek; bu gün artık yeni koşullara uyum, olanaksızlıklar, örgütlenme çalışmasını tamamlayamama vb. nedenlerle açıklanamayacak, işçilerin devrimci partisinin önündeki en önemli ve ivedi görevlerinden biridir. Bu görevin yerine getirilmesi, yorgun savaşçılarla işçi sınıfının öncü savaşçılarının, reformist eğilimler taşıyan unsurlarla militan mücadeleci unsurların, doğru kriterler temelinde birbirinden ayrışması; partinin, işçi sınıfının ve gençliğin yeni ve taze güçleriyle yenilenmesiyle partinin bürolara çöreklenmiş iş yapmayan gevezeler ve bürokratlardan, ayak bağlarından kurtulması açısından da önem taşır.

TÜM EZİLENLERİN BİRLEŞİK MÜCADELESİ VE BİLİNÇLİ İŞÇİNİN GÖREVLERİ
Sınıf bilinçli ileri işçi ve örgütü, sınıfın daha geniş kesimlerini kazanmasını, hareketi ilerleten bir yönde en ileri düzeyde etkide bulunmasını engelleyen zaaflardan arınma, çalışmasını yenileme ve ilerletme çabasını ihmal etmeksizin, ezilen ve sömürülen sınıfların birleşik eylemini ve mücadelesini ilerletmek açısından da görevlerini gündemine almak, pratik adımlar atmak zorundadır.
Gerek ulusal gerek uluslararası alanda, işçi sınıfının, kısa ve uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirmesinin koşulu; her tarihsel dönemde ve anda, mücadelenin sivri ucunun yönelmesi gereken hedefin uzlaşmacı güçlerin, tecrit edilmesi ve tarafsızlaştırılması gereken güçlerin, temel ve yedek müttefiklerin doğru saptanması ve işçi hareketinin buna uygun bir stratejik ve taktik çizgide gelişmesidir. Tarih kahramanca mücadele etmesine karşın, temel ve yedek müttefiklerini kazanamadığı, uzlaşmacı güçleri tecrit edemediği, tarafsızlaşabilecek güçleri tarafsızlaştıramadığı, gerici ve sömürücü sınıflar arasındaki çelişmelerden ustaca yararlanma yeteneği göstermediği, ezilen ve sömürülen sınıfların birleşik cephesini gerçekleştiremediği için yenilgiye uğrayan işçi mücadeleleriyle doludur.
İşçi hareketinin izlemesi gereken stratejik ve taktik çizginin doğru saptanması ve en önemlisi de işçi hareketinin doğru bir stratejik ve taktik çizgide gelişen ve ilerleyen bir hareket düzeyine yükselmesi, sınıfın devrimci partisinin temel görevi ya da faaliyetinin temel içeriğidir, işçilerin bilincinin sınıf bilinci, hareketinin bağımsız bir toplumsal hareket düzeyine yükselerek ilerlediği süreç; aynı zamanda işçilerin sınıf olarak her tarihsel dönemde temel ve yedek müttefiklerini, yalpalayan, uzlaşmacı güçleri, kurtuluş mücadelelerinin önündeki temel ve başlıca engelleri tanıdıkları, bunun bilincine vardıkları bir süreçtir, işçiler bu bilince ancak devrimci bir teoriyle toplumsal gelişme sürecinin bilimsel bilgisiyle donanmış devrimci bir partinin somut ve canlı örneklere dayanan kesintiye uğramayan, sistematik teşhir, ajitasyon ve propaganda faaliyetinin yardımıyla kendi öz deneyimleriyle kavuşabilirler. Ancak, sorun işçilerin her tarihsel dönemdeki dostlarını ve düşmanlarını, yalpalayan ara sınıf ve tabakaları tanıması, bunun bilincine varmasıyla sınırlı bir özellik taşımamaktadır. Bunun da ötesinde, işçi sınıfının sadece işçilere yönelik sömürü, baskı ve eşitsizliklere karşı mücadeleyle kendini sınırlamaması, baskının, sömürünün, toplumsal eşitsizlik ve haksızlıkların tüm biçimlerine karşı mücadele etmesi, diğer ezilen ve sömürülen sınıfların haklı ve ilerici mücadelesine azami desteği vermesi, tüm ezilen ve sömürülen sınıfların mücadelesini birleştiren ortak talepler formüle etmesi, platformlar oluşturması ve bunlar için mücadele etmesidir.
İşçi sınıfının devrimci partisi; işçilerin bilinç, örgütlenme ve mücadele düzeylerini geliştirme ve ilerletmenin yanı sıra, bu nedenle de, faaliyetini ve mücadelesini işçi sınıfıyla sınırlamamak; işçilerin dikkatini kendilerine özgü sorunların da ötesinde politik, ekonomik vb. toplumsal yaşamın tüm alanlarına çekmek; işçileri, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin öncüsü ve onların birleşik mücadelesinin geliştirilmesinin başlıca sorumlusu perspektifiyle eğitmek, her tarihsel anda ve somut durumda tüm ezilenlerin mücadelesini birleştirebilecek ortak talepler formüle etmek, platformlar oluşturmak, işçi hareketinin bu bakımdan da ilerlemesine azami düzeyde yardımı yapmak zorundadır.
Partinin bu yardımı yapabilmesi için her şeyden önce; buna uygun bir pratik yöneliş içinde olması gerekir. Sınıf bilinçli ileri işçinin ve örgütünün gündemine alması, irdelemesi ve sonuçlar çıkarması gereken sorunlardan biri de budur.
İşçi sınıfı sadece tüm halkın ortak taleplerini elde etme ve ortak düşmana karşı mücadelenin en tutarlı, en kararlı savaşçısı olması bakımından değil, bunun yanı sıra sürekli büyüyen ve gelişen bir güç olması bakımından da tüm ezilenlerin ortak mücadelesinin örgütlenmesi ve geliştirilmesinde de belirleyici yegâne güçtür. Bu nedenle işçi sınıfının bağımsız hareketinin ve politik bir parti olarak örgütlenmesinin ilerletilmesi; tüm ezilenlerin birleşik eyleminin örgütlenmesi ve doğru bir çizgide gelişmesi açısından da tayin edici bir önem taşır. Ancak tarihsel deneyimin de açıkça gösterdiği gibi, tüm ezilenlerin birleşik eyleminin gerçekleştirilmesi ve ilerletilmesi, işçi sınıfının bağımsız eyleminin ve mücadelesinin gelişmesinin kendiliğinden bir sonucu değildir. Bunlar farklı görevler olmakla birlikte, biri ötekinin alternatifi olmayan, doğrudan birbirine bağlı ve birbirini etkileyen bir özellik taşırlar.
Bugüne kadar işçi sınıfının giderek genişleyen kesimlerinin bağımsız bir toplumsal güç olarak politik partisinde ve etrafında örgütlenmesinin olanakları yeterince değerlendirilemediği gibi, acil politik ve ekonomik talepler etrafında halkın birleşik eylemini örgütleme bir yana bunu geliştirecek ve ilerletecek adımlar da atılamadı. Halkın acil talepleri ve çıkarlarının savunulması, gerici klikler arasındaki dalaşmaların dolaylı ya da dolaysız yedeği olmama ve kitlelerin en geniş kesimlerinin katılabileceği mücadele biçimlerinin geliştirilmesi temelinde, birleştirilebilecek tüm güçlerin mücadele ve eylem birliği gerçekleştirilemedi.
İşçilerin partisi kitleler arasında birim ve işyerleri temelinde yürütülen faaliyetin zaaflarından arındırılarak ilerletilmesini ve geliştirilmesini bir an bile olsun ihmal etmeksizin, birim, bölge ve ülke düzeyinde tüm ezilen ve sömürülen sınıfların acil ekonomik ve politik taleplerinin devrimci bir perspektifle formüle edilmesini merkezine alan, anti-emperyalist demokratik bir alternatifin oluşturulmasını gündemine almalı ve bunun için mücadele etmelidir. Bu alternatifin oluşturulması için başkalarının girişimlerini beklememeli, ya da olumsuz sekter tutumlar karşısında geri adım atmamalıdır.
Demokratik güçler arasındaki ilişkilerde, dağınıklık hatta zaman zaman birbirlerinin mücadelelerini baltalama boyutlarına varan tutumlar egemen oldu. Baltalama boyutlarına varan tutumun en çarpıcı örneklerinden biri; 13 Nisan’da EMEP’in miting yapacağı önceden açıklanmasına ve bilinmesine karşın, ÖDP ve HADEP’in bu mitingi güçlendirmek yerine, KESK’i de yedekleyerek ayrı bir gösteri düzenlemeleridir.
Basın açıklamaları veya düzenlenen gösterilere, sembolik düzeyde, bir ya da iki temsilciyle katılımı aşan; bütün enerjinin ve olanakların seferber edilmesi temelinde demokratik güçlerin ortak mücadelesinin geliştirilmesi ve ilerletilmesi; yalpalayan ve başta generaller olmak üzere özgürlük ve demokrasi düşmanı odakların yedeklediği güçlerin ve çevrelerin kazanılması ya da tarafsızlaştırılması, en önemlisi de kitlelerin harekete geçirilmesi açısından önem taşıyordu. Bütün enerjinin ve olanakların seferber edilerek ciddi bir ön çalışmanın yapılması, başta sendikalar olmak üzere kitle örgütlerinin harekete geçirilmesi durumunda, demokratik, anti-emperyalist güçlerin ve muhalefetin birleştirilmesi ve mücadele ve eylem birliğinin sağlanması sorununu, politik partilerin ve grupların birliği ve ortak mücadelesine indirgeyen, başta sendikalar olmak üzere kitle örgütlerini dışlayan anlayışlar ve bu anlayışın yansıması olan pratik, dün olduğu gibi bugün de varlığını sürdürmekte ve gündeme gelmektedir. Bunu değiştirmek, politik parti ve gruplar arasındaki ilişkiyi; kitlelerin ve örgütlerinin inisiyatifini ve kitle hareketini (talepleri, mücadele biçimleri vb. her bakımdan) gerileten değil ilerleten bir temelde şekillendirmek ve geliştirmek en başta işçilerin devrimci partisinin görevidir.
Birlik ve ortak mücadele sorununu; anti-emperyalist, demokratik mücadelenin tüm sorunlarında birliğe indirgeyen parti, cephe ve somut sorunlar ve talepler etrafındaki eylem ve mücadele birliklerini birbirine karıştıran çocukluk hastalıkları; ya da ortak mücadele ve birlik sorununu, kitle hareketinden ve mücadelesinden koparan, parti bürolarında yapılan masa başı açıklamalara ve çağrılara indirgeyen yaklaşımlar ve tutumlar; gerçekleşebilir olanın da, gerçekleşmesini engellemektedir.

Ağustos 1997

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑