Bugün işçi sınıfının devrimci partisinin sınıfa karşı görevlerini yerine getirebilecek, işçi hareketinin bağımsız politik bir sınıf olarak davranmasını güvence altına alabilecek bir çalışmayı yürütebilecek, bu faaliyet içerisinde örgütünü yeniden inşa edebilecek, bunu yaparken kendisini de sürekli geliştirip mükemmelleştirebilecek kadro ve militan tipine duyulan ihtiyaç daha da büyümektedir. Ülkenin içinden geçtiği durum ve uluslararası koşullar bu ihtiyacı her geçen gün daha yakıcı hale getirmektedir. Sermaye dünyası işçi sınıfına ekonomik, siyasal, sosyal ve tüm yönleri ile saldırmakta, uluslararası gericilik yerel ve bölgesel hesaplaşmalarını daha da sertleştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır. Açıkçası, sorunlar yığılmakta, görevler ağırlaşmaktadır. Bütün bu görevlerin üstesinden gelebilmek için, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin örgütünü geliştirmenin, onların mücadele ve direniş mevzilerini güçlendirmenin zorunluluğu ortadadır ve buna ihtiyaç acilleşmektedir.
Teorinin kitleler tarafından kavrandığında maddi bir güce dönüşeceği çok iyi bilinen bir gerçektir. Bunun kadar bilinen diğer bir gerçek de, politika bir kez belirlendikten sonra tayin edici olanın kadrolar olduğudur. Teori, politika ve kadrolar arasında kurulan bu ilişki, ancak günlük çalışma ve mücadelede, kitlelerin eyleme geçmesinde kendi karşılığını bulmaktadır. Burada, teori ve politikanın hangi temelde şekillendiği, hangi sorunu veya sorunları çözmek için önüne aldığı gibi temel sorunlarla karşılaşırız.
Dünyayı devrimci bir yolla değiştirmek için yola çıkmış parti ve örgütler mevcut durumu tahlil etmekte, kendi sınıfsal konumlarına uygun ideolojiyi benimsemekte, kendi pratikleri içerisinde onu geliştirmektedirler. Devrim iddiasındaki küçük burjuva bir örgütün ihtiyaç duyduğu kadroların nitelikleri, onlardan istediği çalışma, kısacası militan tipi ile işçi sınıfının devrimci partisinin işçi ve halk devrimini temel alan çalışma ve bu çalışmayı yürüten kadro ve militanlardan istediği pratik görevler, ihtiyaç duyduğu kadro tipi doğal olarak bütünüyle farklıdır.
Kadro ve militan tiplerinin şekillenmesi açısından, çok uzak olmayan geçmişe kısaca bir göz attığımızda, bu konuda şekillenen tablo kalın çizgileri ile şöyledir: Ülkede yönetenlerle yönetilenler arasında bir “suni denge” bulunduğunu ileri süren ve genellikle teröre dayanan –onlar buna devrimci şiddet adını vermektedirler– “kızıştırıcı” eylemler yapan küçük-burjuva devrimci örgüt, militanlarından bu eylemleri yapacak bir gözüpeklik, teknik yetenek ve silah kullanmada ustalık vb. nitelikler istemektedir. Bu niteliklere sahip olan “militan tipi” bu tür örgütlerin ihtiyaçlarını karşılamakta, kaybedilen kadroların yerine asgari olarak bu eğitimden geçirilmiş kadroların konması ile “kadro sorunu” çözümlenmektedir.
Teori ve politikaya duyulan ihtiyaç da asgari düzeyde bilgilerin öğrenilmesi düzeyinde kalmaktadır. Halk da, zaten hazır olarak bu dengenin bozulmasını beklediğinden, onu hazırlamak gibi bir çalışma olmayacak, kendi dışında gerçekleşen “harekete geçirici eylemlerle” harekete geçecek, böylece devrim gerçekleşecektir. Burada yapılan tarif elbette oldukça basitleştirilmiştir. Ancak meselenin özünü ortaya koymaktadır. Ayrıca, burada çizilen tablo, küçük-burjuva örgütün/örgütlerin devrime içtenlikle bağlı olduğu, buna karşın devrimci hareketi bağrında birleştirebilecek başka bir alternatifin olmadığı bir dönemi resmetmektedir. Küçük-burjuva pratik bir kez ortaya çıkıp kendini gerçekleştirdikten ve bu yolun yanlış bir yol olduğu kanıtlandıktan sonra aynı yolda yürümekte ısrar etmek, bu örgütlerin içtenliğini ve mazeret olarak öne sürülebilecek gerekçeleri ortadan kaldırmaktadır. Tutulan yol artık işçi ve emekçi hareketine zarar veren bir yoldur. Bu tür örgütler, bugün kendilerine, özünde geçmişlerinden pek farklı olmayan yeni “maceracı” yönler bularak, ama genelde halk hareketine zarar verecek pratikleriyle varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Bu yazının elbette işin bu yönünü konu edinmek gibi bir amacı bulunmamaktadır. Sorun sadece böyle bir örgütün ihtiyaç duyacağı kadro tipinin nasıl olduğunun anlaşılması açısından kısaca ele alınmıştır.
Elbette Türkiye sosyalist hareketinde kökleri daha eskiye ve derine dayanan, bir ucu halka tepeden bakan aydın geleneğine dayanan başka kadro tipleri de bulunmaktadır. Kemalist, halka üstten bakan, halka rağmen “darbeyle devrim bekleyen” “devrimci tipler” olduğu gibi, uzlaşmacı, halka yabancı, işçi sınıfının kendi deneyimini edinmesi ve geliştirmesi anlayışına uzak “salon sosyalisti” geçmişteki TKP’li kadro tipi gibi tipler de bulunmaktadır. Bu olumsuz gelenek ve mücadele anlayışı, bir dönem sosyalist hareketin işçi sınıfının mücadelesine dayanan ve onun içinden çıkmış kadro tipinin oluşmasının önünde ciddi bir engel oluşturmuştur. 1960’larda başlayan halk uyanışı ve 68 Hareketi bu “tiplerin” etkinliğini kırmış, onlara tepki içerisinde şekillenmiş farklı bir militan tipini ortaya çıkarmıştır. Demokratik-devrimci özelliklere dayanan, genellikle halka bağlılığı, adanmışlığı, en büyük fedakarlıkları göze alabilmeyi bağrında toplayan bu militan tipi, en iyi özelliklerini hareketimizde temsil edilen bir sonraki militan tipine devrederek tarih sahnesinden çekilmiştir. Bu geleneğin farklı kanatlarına sahip olduklarını iddia eden bazı küçük burjuva grup ve akımlar ise, bugün için bu militan tipinin yozlaştırılıp karikatürize edilmesinin temsilcileri olarak varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Olumsuz ve olumlu yanları ve çelişkili bütünlükleri içerisinde bütün bu “militan özellikleri” ve kadro tiplerinin işçi sınıfının devrimci partisinin temelde halkını seven ve ona bağlı, işçi sınıfının davasına kendisini adamış, işçi sınıfının tarihsel görevlerini yerine getirmesi için çalışma yürüten militan tiplerine örnek oluşturamayacağı ortadadır. Elbette hareketimizin kökenleri itibarıyla demokratik-devrimci hareketin gelenekleriyle yetişmiş kadro tipinin egemen olduğu bir dönemi doğal olarak varolmuştur. Esasen bu kadro tipinin tüm olumlu özellikleri: halka bağlılığı, sınırsız fedakarlığı, atılganlığı ve cesareti, davasına içtenlikle bağlılığı halen mevcut kadro tipinde temsil edilmektedir. Ancak işçi sınıfının bağımsız hareketini örgütlemek, bu çalışma ve mücadele içerisinde partisini ve kendisini yeniden inşa etmek göreviyle karşı karşıya olan günümüz militanının bu sosyalist nitelikli görevleri yerine getirebilmesi, demokratik-devrimci geleneğin sahip olduğundan çok daha farklı derinlikte ve nitelikte bir çalışmayı gerektirmektedir. İşçi sınıfının devrimci partisinin bu konudaki avantajı, sıfırdan başlayacak olmaması, çalışma ve eylemini zaten işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin alttan girişkenliğinin gerçekleşmesi üzerine kurması, kadrolarını da bu görevleri başarabilecek tarzda donatma çabasıdır.
Şu tarihsel bir gerçektir: Bir işçi ve halk devrimini gerçekleştirmeyi amaç edinen sınıfın devrimci partisi, işçi sınıfının ve emekçi halkın harekete geçmesi, örgütlenmesi ve kendi pratik deneyiminden ve işçi sınıfının uluslararası ve tarihsel tecrübelerinden öğrenmesi üzerinden, ulusal ve uluslararası koşulların uygun olması ile bu amacını gerçekleştirebilir. İşte bu amaç, kadro tipinin şekillenmesini de bütünüyle belirler. İşçi sınıfının günlük yaşamına, kendiliğinden eylemine, yürüttüğü ekonomik mücadeleye katılmak, bu mücadele içinde sınıfın örgütünü ve eylemini ilerletmek, hareketini politik mücadeleye genişleterek, sermayenin iktidarını yıkma bilincini kazandırmak apayrı bir devrimci çalışma ve bunu gerçekleştirecek kadro tipi talep eder. Burada, cesaretin de, atılganlığın da, gözüpekliğin de, inisiyatif ve yeteneğin de farklı bir içerik ve karakter kazandığını tespit etmek gerekir.
Bu dediklerimizi kısaca şöyle açımlayabiliriz ki; işçi sınıfının tarihsel amaçlarına sonuna kadar bağlı militan tipi, cesaretini, atılganlığını ve yeteneğini sınıf hareketini örgütleme, onun eylemini geliştirme çalışması içerisinde gösterebilir. En zor koşullar altında bile –bu sadece siyasi koşullar olarak yorumlanmamalı– fabrika ve işyeri çalışmasını yürütmek, emekçi semtlerinde faaliyetini sürdürebilecek şekilde mevzilenmek, günlük gazetesini, bildiriyi sınıf kardeşine ulaştırabilmek için canı dahil ağır bedelleri ödeyebilme kararlılığına sahip olmak, kitle eyleminin ve hareketinin tereddüt gösterdiği, yalpaladığı anda cesaretle ileri atılmak ve sınıfının en önünde yürümek gibi özellikler bu komünist militanın en belirgin özellikleri durumundadır.
Buna rağmen, bu militandan istenen, körlemesine canını tehlikeye atması değil, ama şu ya da bu fabrikayı yetenekle örgütleyebilmesi, falan işçi semtinde emekçilerin örgütüne yenilmez ve kitlesel bir özellik kazandırmayı başarabilmesidir. Bu çalışma içerisinde tehlikelerle karşılaşmak elbette mümkündür. Ama bu komünist bir militan için, bu tehlikelere rağmen çalışmasını yetenekle yürütmek, sadece cesaretin bir belirtisi değil, işçi sınıfına ve emekçi halka karşı görevini yerine getirme çabasının doğal bir parçası, yürüttüğü çalışmanın başarıya ulaştırılmasının zorunlu bir koşuludur. Halkına karşı sınırsız bir bağlılık, işçi ve emekçi halka duyulan içten bir sevgi ve güven olmadan bu görevlerin başarılamayacağı ortadadır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, her dönemin koşulları, sınıf mücadelesinin gelişme düzeyi, devrimle karşı-devrim arasında süren mücadelenin aldığı biçim vb. gibi etkenler devrimci çalışmadan farklı yetenekler beklediği gibi, parti militanlarından da döneme ve koşullara, onların ihtiyaçlarına uygun bir çalışma talep eder. İşçi hareketinin yükseldiği, halk kitleleri arasında hoşnutsuzluğun derinleştiği, kaynaşmanın arttığı bir dönemde yapılacak çalışma ile, hareketin durgun seyrettiği dönemlerde yapılacak çalışma öncelikleri itibarıyla farklı bir çalışma olmak durumundadır. İlkinde yükselen hareketi birleştirme, ortak hedefe yöneltme, sermaye ve gericiliğe güçlü darbeler indirebilecek bir konuma doğru geliştirme söz konusu iken, diğerinde fabrika ve işyerlerine, emekçi semtlerine çekilmiş hareket içerisinde aydınlatma ve örgütleme çalışması, kültürel vb. çalışmalar ağırlık kazanmaktadır vb…
Ama her koşulda işçi sınıfının partisi için sınıfın bağımsız hareketinin örgütlenmesi çalışması yürütülmesi tayin edici bir koşuldur. İşçi sınıfının devrimci partisi, sınıfın bağımsız eyleminin ve örgütlenmesinin gelişmesi için gerekli araçları yine işçi kitlelerinin bitmez fedakarlığı ve yaratıcı gücüyle örgütlemiştir. Kuşkusuz bu araçların en önde geleni günlük işçi basınıdır. Şunun altını tartışmasız bir biçimde çizmek gerekir ki, işçi sınıfının kendi bağımsız örgütlenmesine sahip olması, sınıf hareketini politik bir hareket olarak geliştirebilmesi ve eylemini ilerletmeyi başarması, sermaye dünyasını yıkma ve emek dünyasını kurma mücadelesini sonucuna ulaştırabilmesinde işçi basını kilit halka durumundadır. İşçi basınının işçi kitlesi içerisinde yaygınlaşması, desteklenmesi, her yolla sahiplenilmesi olmadan işçi sınıfının hareketinin ve örgütünün ilerlemesi, sermayenin egemenliğini tehdit etmesi sadece bir hayalden ibarettir.
ÖRGÜT VE GAZETE
Bu sorun, bazı durumlarda, genel bir anlayış olmamakla birlikte şöyle dile getirilebilmektedir: “Bizim zaten bir örgütümüz var, gazeteyi örgütlenme çalışmasına temel yapmak gibi bir ihtiyaç neden zorunlu olsun ki?” Bu yaklaşım işçi hareketinin bugün ihtiyaç duyduğu temel sorunu kavrayamamaktır. Buna verilecek yanıt bellidir; evet, bizim bir örgütümüz var, ama işçi kitleleri örgütsüzdür! Onların bilinçlerinin ilerletilmesi, bağımsız, politik hareketlerinin örgütlenmesi gerekir. İşte bunun başarılabilmesi için günlük işçi basınının, görüntülü araçlarının yetenekle ve ısrarla günlük çalışmada kullanılması, günlük çalışmanın temeli yapılması gerekir.
Bunun olumlu örneklerinin ortaya çıktığı yerlerde ve dönemlerde, işçilerin bu basın ve yayınla çok olumlu bir ilişki kurdukları, deneyimlerini paylaştıkları, hareketlerini ortaklaştırmaya çalıştıkları görülmüştür. İşçi sınıfının bağımsız hareketinin ve örgütünün gelişebilmesi için bu çalışmanın gerçekleştirilmesi, bu örneklerin sayılamayacak kadar çoğaltılması zorunludur. İşte “bizim örgütümüz” de, ancak bu çalışma içerisinde, işçi sınıfının örgütü olarak kendini işçi kitlelerinin içerisinde yeniden inşa edebilir, kitlesel bir işçi, emekçi partisi olarak devrimci görevlerini yerine getirebilir. Bu çalışma, bugünün kadro tipinin nasıl olması gerektiğini de açıkça ortaya koymaktadır.
Bugün çalışmanın ve işçi hareketinin ihtiyaç duyduğu kadro tipi nasıl olmalıdır, komünist bir militan kimdir, en belirgin özelliği nedir diye sorulduğunda, bu soruya kestirmeden verilecek en kısa yanıt, günlük çalışma ve pratiği içerisinde işçi basınını başarıyla kullanan, gazetenin işçi kitlelerini bir ağ gibi sarmasını, onlara klavuzluk yapmasını sağlayan bir çalışmayı gerçekleştiren, diğer araçları da başarıyla kullanan militan, komünist bir militandır ve o partinin kendisinden beklediği çalışmayı gerçekleştiren militandır, o bugünün kadro tipidir yanıtını vermek gerekir. Kuşkusuz bu görevin kapsamı ve yerine getiriliş biçimi ayrıca temel bir sorundur ve sorun açıklığa –hemen anlaşılacağı gibi bu ilk kez yapılıyor değildir– kavuşturulmalıdır. Yine de kısa bir hatırlatma yapmak gerekiyor.
İşçi sınıfının tarihsel görevinine kendisini adamış bir militan, ilk kez çalışma yürüttüğü bir alanda, kuşkusuz gazetesini dağıtmakla işe başlayacaktır. Ama örneğin aylarla ifade edilebilen, çok uzun olmayan bir sürenin sonunda dönüp geriye baktığında hala gazeteyi sadece kendisi dağıtıyorsa, bütün çalışmasını, eylemini ve yaşamını gözden geçirmelidir. Tutulması gereken yol açıktır; işe gazete dağıtarak başlayan komünist bir militan, işçilerin en ileri kesimlerinden bazılarının önce o gazetenin okuyucusu, bir adım sonra dağıtıcısı, gazeteye haber yazan ve toplayan muhabiri, bütün bu pratik içerisinde kendi sınıfını örgütleyen komünist bir işçi militan olma özelliğine doğru gelişme göstermesini, giderek gazete ile kurulan ilişkinin oradaki işçiler tarafından doğal bir görev olarak benimsenmesini, onların günlük işlerinin önemli bir parçası haline gelmesini, bir süre sonra o alandaki ileri işçilerin bütün işlerin sorumluluğunu almalarını sağlayabilmelidir. Herhalde dikkatlerden kaçmamıştır: günlük işçi basını temel alınarak yürütülen bu çalışma işçilerin örgütünü geliştirip güçlendirdiği gibi, “bizim örgütümüzü” de işçilerin örgütlenmesinin organik bir parçası olarak yeniden örgütleyip, geliştirmiş, işçi hareketinin omurgası daha sağlam bir şekilde yeniden çatılmıştır. Bütün bu çalışma içerisinde gazete daha fazla yaygınlaşmış, çalışmanın üzerindeki bir “yük” değil, onun asli unsuru ve dayanağı olduğu pratik olarak yeniden görülmüş olacaktır.
Bu çalışma kuşkusuz işçi sınıfının parçası olma, onların içine gömülme, yaşamını bütünüyle işçi ve emekçi kitlelerin içinde kurma, yaşayışta onlardan biri gibi olma, onlarla aynı kaderi paylaşma, aynı sorunlara karşı mücadele etme, ama bilinç ve davranış biçimlerinde kitleleri bir adım ileriye götürme, onların örgütlenmesini ve kendi kaderlerini kendi ellerine alma çabası içerisinde olmayı gerektirir. Yaşamını işçi yaşamının dışında kurarak bu görevlerin üstesinden gelinemeyeceği çok açıktır. Böylesi bir durum, “dışarıdanlık” eleştirilerini hak eden bir durumdur ve komünist bir militan için kabul edilemez bir niteliktir.
Bütün bu süre içerisinde, bu çalışmayı kolaylaştıracak, belki de işçi militanların yetişmesini hızlandıracak gelişmeler olacaktır. Bir grev, işçi sınıfını genel olarak ilgilendiren bazı gelişmeler, egemen sınıfların emekçi halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesini engellemeye çalışan bazı girişimlerine karşı gelişen eylemler, işsizliğin ve yoksulluğun ortaya çıkardığı bazı sorunlar, hükümetin bazı yolsuzlukları vb.. gibi olaylar ve gelişmeler, işçi kitlelerinin politik bilinç edinmelerini hızlandıran gelişmeler olarak ortaya çıkabilir.
Ülkenin içinden geçtiği politik atmosfer dikkate alındığında, bütün bunların bir “kurgu” olmadığı çok iyi görülebilecektir. Esasen işçi sınıfının devrimci partisinin pratiğinde bu olumlu unsurlar ve dikkate değer örnekler bulunmaktadır. Ama sorun şu ki, bu tutum ve yaklaşımın, bütün bir partinin, onun militanlarının işçi kitlelerine ve çalışmaya yaklaşımında olağan bir biçim, ondan başkası kabul edilemeyecek olan bir yaşam ve çalışma tarzı olarak genelleşmesi ve egemen olmasıdır gerektir. Çünkü bugün işçi sınıfını kucaklamanın, onun örgütünü ve eylemini ilerletmenin başkaca bir yolu bulunmamaktadır. Olağan çalışmanın böyle yürütüldüğü koşullarda, kitlelerin nabzını elde tutamama, şu ya da bu gelişmeye “hazırlıksız yakalanma” gibi bir durumun ortaya çıkmayacağı çok açıktır.
Bir komünist militanın dikkatinden şu gerçeğin kaçması olanaklı değildir: Bugün az çok önemli her politik, sosyal ve ekonomik sorun birbiriyle ilgisiz gibi durmakta, bunların çözümüne ilişkin etkili adımlar atılamamakta, politik skandallar, sosyal problemler, ulusal sorundaki çözümsüzlükler düğümler halinde üst üste binmekte, adeta bir Gordion Düğümü gibi bir görünüm arzetmektedir. Bu düğüm nasıl çözülecektir? Sermaye sınıfının partilerinin ve akımlarının birinin ya da diğerinin halkı kandırma ve yedekleme üzerine kurulu gerici politikalarının peşine mi takınılacaktır, yoksa işçi sınıfının, halk hareketinin omurgası, harekete geçirici gücü, bütün bu sorunların çözümünü kendi etrafında ve hareketinde birleştirerek tüm emekçi kitleler için umut olması mı sağlanacaktır? Politik arenadaki mücadelelerin sürekli yinelenmesinin, bir çözüme ulaşamamasının, halk arasında giderek “bu işin bir çözüme kavuşamayacağı” algısının yaygınlaşmasının temel nedeni işçi hareketinin bu zayıflığı değil midir?
Bu zayıflığın ortadan kaldırılmasının, ancak işçi hareketinin bağımsız politik gelişimi, sınıf hareketinin tüm emekçi halkın en önünde yer alması ile olanaklı olduğu açıkça görülmelidir. Ergenekon soruşturmalarında, Gezi ile başlayan Haziran boyunca süren halk hareketinde, yolsuzluk ve rüşvetin patlak verdiği skandallarda, seçimlerde ortaya çıkan zayıflıkta eksikliği hissedilen ve görülen, “eğer o olsaydı hareket bambaşka bir mecraya girerek özgürlükler ve demokrasinin kazanılmasına, işbirlikçi büyük sermayenin geriletilmesine neden olacaktı” dedirten eksiklik işçi hareketinden, onun örgütlü gücünden başka bir şey değildir. Dahası, pek az istisnası dışında, sendika yönetimlerinin işçi hareketinin önünde takoz olmasına daha ne kadar katlanılacaktır?
Bir komünist militanın bütün bu durumlardan acı duymaması, bütün bu olup bitenler içerisinde kendi çalışmasını ve eylemini gözden geçirmemesi olanaklı olabilir mi? Her önemli gelişmede işçi sınıfı hareketi tayin edici bir güç olarak zayıflığından ötürü öne çıkamamış, diğer emekçi yığınları, onların gençliğini kendi etrafında toparlama yeteneğini gösterememiş, halk hareketinin omurgası olamamıştır. Bu durum işçi sınıfının kusuru değildir! Ortada bir kusur varsa, bu, öncelikle işçi sınıfı içerisinde çalışma yürüten ama işçi sınıfının bağımsız olarak örgütlenmiş, politik olarak birleşmiş bir sınıf olarak hareket etmesini sağlayamayanların, yani doğrudan bu çalışmayı yürütenlerin kusurudur. Bu kusuru başka yerlerde aramak boş bir avuntu olacaktır.
GENÇLİK İÇİNDE BENZER SORUNLAR BULUNMAKTADIR
Peki ya gençlik kitleleri içerisindeki çalışmada da benzer sorunlar yok mudur? Gençliğin demokrasi ve özgürlük istemi yoğunlaşıyor ve bu uğurda bir mücadele isteği yaygınlaşıyor. Tüm belirtiler gençlik yığınlarının yeni bir uyanışa girdiğini gösteriyor. Bu uyanışın işçi sınıfına doğru olduğunu ne kadar ileri sürebiliriz? Kuşkusuz bunu ileri sürebilecek durumda değiliz. Haziran’daki halk hareketinde gençlik kitlelerinin oynadığı rol bilinmektedir ve bizim gençliğimiz de yeni bir atılım göstermiştir. Ama bu atılımın gençlik kitlelerini kucaklamaya yetmeyeceği de bilinmektedir.
Son seçimler bazı dikkat çekici belirtileri de ortaya getirdi. AKP, CHP, MHP gibi partiler gençliği oy deposu olarak görmekte, onları düzene entegre ederek geleceklerini ellerinden almaya çalışmaktadırlar. CHP vb. gibi ulusalcı parti ve akımlar gençliğin en azından bir kesiminin “sandık duyarlılıkları”ndan övgü ile bahsetmektedirler. Oy kullanması, oyların korunması, sayılması vb. gibi işlerde gençlerin gösterdiği inisiyatif ve duyarlılık öne çıkarılmakta, gençliğe sandık bekçiliği layık görülmekte, daha açık ve genel olarak ifade edilecek olursa gençlik düzen içi çözümlere yönelmeye teşvik edilmektedir. Gençliğin CHP, ulusalcı, Kemalist vb. akımların etkisi altına girmesi, aynı zamanda, onun işçi sınıfı önderliğinde yürütülmesi gereken tutarlı bir demokrasi mücadelesinin enerjik gücü olamamasını, gerici akımların peşine takılmasını da beraberinde getirecektir. Parlamenter mücadele biçimleri, kuşkusuz bütünüyle reddedilen mücadele biçimleri değildir. Ancak işçi, gençlik ve genel olarak halk hareketi, kitle mücadelesi ve eylemi başta olmak olmak üzere, yasalara uyan ve uymayan her türlü mücadele biçimini kullanmak zorundadır.
Oysa ülkede olup biten her olay gençlik kitlelerinin öfkesini bilemekte, onların çıkara dayanmayan, ülkesini ve halkını içtenlikle seven, özgürlüğe ve demokrasiye sahip olmayı zorunlu gören duygularını harekete geçirmektedir. Bu durum kendisini emek mücadelesine, emeğin kurtuluşuna adamış genç bir militanın dikkatinden kaçamaz. Gençliği kitlesel olarak kazanmanın yolu açılmaktadır ve olağanüstü bir inisiyatif ve cesaretle, harekete geçtiklerinde gençlik kitlelerininin en önünde yer almak, onların kitlesel hareketini örgütlemek olanaklıdır. Şu örnek bu bakımdan dikkat çekicidir: Son halk hareketi döneminde ülkenin en büyük şehrinin ilerici kimliği ile bilinen bir semtinde on binlerce kişi toplanmış, öfkeli bir bekleyiş sürmektedir. Devrimci inisiyatif ve cesaretin gösterilmesi gereken bir andır. Artık “Deniz olmak zamanının geldiğini” farkeden bir Emek Genci çıkar ve bu on binlerin hareketini yönlendiren bir tutum alır. Kitle hareketi o an için akacağı kanalı bulmuştur! Bu genç, aynı zamanda “bugün Deniz olmanın” ne anlama geldiğinin de pratik olarak çok doğru bir örneğini vermiştir. Yani 68’in genç kitlelerinin önünde yürüyen ve onların hareketini yöneten Deniz!
Bugünün genç militanlarının Denizlerin döneminden alacağı olumlu özellik elbette sadece kitle hareketinin önünde olmak değildir. Açıktır ki, bugünün genç militan tipinde halka sonsuz bir bağlılık ve yiğitçe fedakarlık, kendini adama gibi özelliklerin korunması ve geliştirilmesi, ama bugünün ihtiyaçları temelinde genişleyen ve derinleşen görevlerle yeniden oluşturulması gerekir. Bugünün komünist genç militanının kitleler içinde sebatla çalışma, günlük basınını, görsel araçlarını yetenekle ve yaratıcılıkla kullanma, gençlik kitlelerini bulundukları alanlarda örgütleme, onların hareketini geliştirme ve militanlıkla yönetme gibi özelliklerle kendisini donatması gerektiği çok açıktır.
Kuşkusuz gençlik kitleleri sürekli eylem içerisinde değildir. Başta üniversiteler olmak üzere, tüm öğrenci gençlik parasız, sınavsız, demokratik, bilimsel bir eğitim istemekte, yaşam koşullarının düzeltilmesini talep etmektedir. Ama bütün bunlar için gençlik yığınları içerisinde ısrarlı, enerjik, yetenekle yürütülen, gençlik kitlelerinin nabzını elinde tutmayı becerebilen bir çalışma yürütmek gerektiği çok açıktır. Egemen sınıflar ve onların hükümeti, uysal, geleneksel değer yargılarına bağlı, düşünmeyen, sorgulamayan ama itaat eden bir gençlik istemektedir. Gençliğin ileri kesimleri bu cenderenin içine hapsolmayacağını pratik tutumuyla göstermiştir. Ama geride hala geniş gençlik yığınları bulunmaktadır ve onların arasında yürütülecek çalışma, onların harekete geçirilmesi ve örgütlenmesi hala temel bir sorundur.
Yani ileri gençlik kitlelerinin eylemine ve tutumuna bakıp, gençliğin kendisine biçilen elbiseyi yırtıp attığı henüz ileri sürülemez. Üniversitelerde, orta öğrenim kurumlarında, genç işçilerin yoğunlaştığı sanayi bölgelerinde, emekçi semtlerindeki gençlik içerisinde, onların temel talep ve istemlerini ileri süren, harekete geçmelerini ve örgütlenmelerini teşvik eden, bunun için günlük basını ve görsel aracı yetenekle ve yaratıcılıkla kullanan bir çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Sol adına hereket eden farklı akım ve örgütlerin gençliğin en ileri kesimlerini kendilerine kazanma dışında bir çabası bulunmamaktadır. Bu durum, sadece kazandıkları gençliğin enerjisini güdükleştirmekle kalmamakta, kaymağı alınmış sütün ekşimeye terkedilmesi türünden bir sonucun ortaya çıkması gibi sonuçlara yol açabilecek tehlikeleri de beraberinde getirmektedir.
Sonuçta, genel olarak şunu söyleyebiliriz ki, gerek doğrudan işçi sınıfı ve emekçi kitleler içerisindeki çalışma, gerekse de gençlik yığınları içerisindeki çalışma, bu alanların içine gömülen, günlük basını, görsel araçları yetenekle ve yaratıcılıkla kullanan, bunları günlük çalışmasına temeli yapan, işçi, emekçi ve gençlik yığınlarının günlük talep ve isteklerine bağlanan, bunu yetenekle onların uzun vadeli sınıfsal ve politik çıkarlarına bağlayabilen, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm idealinin kitle hareketinin bağımsız politik çizgisi haline gelmesini sağlayabilen bir çalışma olarak şekillenmek zorundadır.