İşçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinde, ezilen halklar, gençlik, yoksul köylülük ve örgütsüz kadın kitlesi önemli bir potansiyel olarak mutlak kazanılması gereken müttefiklerdir.
Devrim ve karşıdevrim arasındaki mücadelede, sınıfın yanında mücadeleye seferber edilmesi gereken kadın kitlelerinin örgütlenmesi özel önem taşır. Sınıfın örgütlü gücünün, emekçi halkın, sistemin saldırılarını geri püskürtmede milyonlarca örgütsüz emekçi kadının alacağı saf önemlidir. Bütün sorun devrimin yedek gücü bu kadın kitlesinin hangi saflarda yer alacağıdır: Medyanın, gerici geleneklerin, dinin ve yasaların etkisiyle kapitalist sistemin yanında mı yoksa sınıfın haklı, onurlu kavgasında mı?
“Kadın kitlesi ya devrime ait olacaktır, ya da karşıdevrime. Şuna güvenmeyin ki iç savaş giderek daha keskin biçimlere büründüğü için kadın da nerede durduğu ve ne için savaştığı konusunda karar verecektir. Eğer siz komünistler, en geniş kadın kitlesinin devrimci kampa katılmasına çalışmazsanız, o zaman burjuva partileri kadınların karşı-devrim kampında toplanmalarını sağlayacaklardır.”
Devrimin önemli yedek gücü milyonlarca örgütsüz kadın, sermayenin etkisi altındadır.
Bunların küçük bir azınlığı sendikalarda örgütlüdür. Bugün 12 yaş ve yukarısı genç kız ve kadın nüfusun işgücüne katılım ve örgütlenme oranı şöyledir: Üretime katılan kadın oranı % 51 olup, bunun % 80 gibi büyük bir bölümü kırsal kesimde (tarladaki kadın)dir. Sanayideki çalışan kadın oranı, % 15,2’dir. Kamu sektöründe maaşlı olarak çalışanların da yaklaşık üçte biri, % 30,4’ü kadındır. Kırsal kesimdeki kadının hemen bütününün örgütsüz olduğu, sanayideki 1 milyon dolayındaki kadın ücretlinin % 30’unun sendikalı olduğu belirlenmiştir. Kamu sendikalarındaki kadın üye sayısı toplam üye sayısının % 35’ini oluşturmaktadır. Bunların büyük bir çoğunluğu üye düzeyindedir. Delege, şube yönetimi, genel merkez yönetimine çıktıkça bu sayı % 1’lerin altına düşmektedir. Bütün bu veriler, örgütlü kadın sayısının genel emekçi sayısına oranla çok düşük olduğunu göstermektedir. Yaşayan nüfusun yarısının kadın olduğu gerçeğinden hareketle, ancak küçük bir azınlığın burjuvaziye dâhil olduğu düşünülürse, kalan kadın kitlesinin büyük çoğunluğu örgütsüzdür.
Kadınlar, toplumsal sınıflardan ayrı homojen bir toplumsal güç değildir. Kadın kitlesi de, ezen ve ezilenler olarak uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarıyla bölünmüştür. Bu nedenle kadının kurtuluşu ezilen sınıfların gerçek kurtuluşlarından ayrı düşünülemez. Kapitalizm koşullarında kadın sorunu ve mücadelesi bir bakıma doğrudan emekçi kadınların sorunudur.
Gündemi emekçi kadın cephesinden belirleyen Emekçi Kadınlar Birliği, yaptığı eylem ve etkinliklerle işçi ve emekçi mücadelesinde önemli bir halkayı yakalamıştır. Bu EKB’nin taşıdığı zaaf ve eksiklikler karşısında tutum almada, emekçi kadın hareketinde edindiği yere orantılı olarak daha duyarlı olmasını da beraberinde getirmektedir. EKB tüm eksik ve zaaflarına karşın, 2 yıl gibi kısa bir sürede, on bini aşkın kadına ulaşarak, onların taleplerini eyleme dönüştürerek, sınıfın kadın cephesini oluşturacak, kitlesel kadın örgütü adayı olduğunu tereddüde yer bırakmayacak açıldıkla ortaya koymuştur. Yine bu süreçte EKB, kitleselleşmesinin önündeki en büyük engel olan, dar grupçu, sekter tavırlardan arınarak, şefler koalisyonu olmaktan kendini kurtarmıştır. Kitle örgütü olmada bu somut adımlan atmış olması, umut vericidir. Bu kazanım daha şimdiden sendikalar, kitle örgütleri ve semtlerdeki emekçi kadınların EKB’ye duyduğu güveni artırmıştır.
EKB, deneyimlerinden yararlanacağı bir mirasın üzerinde şekillenmemesinin oluşturacağı dezavantajı, alanında tek olmasının verdiği avantajla ortadan kaldırma yeteneğini göstermelidir. Bu nedenle o, atacağı her adımı sağlam atmak noktasında gerekli uyanıklığı elden bırakmamalıdır.
KADIN SORUNUNDA LİTERATÜR ÇARPITMALARI İDEOLOJİK AMAÇLIDIR
Sermaye bir yandan işçi ve emekçi halka, örgütlü güçlere cepheden saldırırken öte yandan ideolojik alanda da mevzilenmektedir. Kadın alanında sözde “kadın hakçı ideoloji” olarak -feminizm- önümüze çıkan burjuvazinin, ideolojik alanda da geri püskürtülmesi görevi en çok EKB içindeki Marksist kadınlara düşmektedir. Burjuva kadın hakları savunucuları yani feministler, özünde burjuva-kapitalist düzen savunucularıdırlar. Bu hareket öz itibariyle burjuva düzenini yıkmayı değil, aksine ona dayanarak reformlar yoluyla kadın sorununun çözüme kavuşabileceği iddiasındadır. Bu nedenle kadının gerçek kurtuluşunu sağlayacak olan devrim karşısında, feminist tavır düşmancadır. Hiç kuşkusuz bu düşmanlık temelsiz değildir. Çünkü devrim, kadın sorununu feministçe çözebileceklerini iddia ettikleri düzeni yerle bir edecek bir alt üst oluştur. Bu saflarda halen sosyalizmden bahseden, sosyalist feminist olduğunu iddia edenler varsa da bu yalnızca emekçi kadınları, sınıfın devrim mücadelesinden alıkoymak için yapılmaktadır. Sahte “sosyalizm”leri buna hizmet etmektedir. İşte burada emekçi kadın örgütü içindeki Marksist kadınlara ideolojik cephede büyük görev düşmektedir. Bu görevlerin en önemlilerinden birisi de Marksist literatürün çarpıtılmasına izin vermemek, aksine ona sarılmaktır.
Dilde, sistemi hedefleyen kadın örgütünün politikalarıyla bağdaşmayan bozuşturulmuş yabancı terimlere rastlanılmaktadır. Bunlardan biri de “genç kadın” deyimidir. Bu sıradan bir sözcük olsa, ya da bir sözcüğün yerine basitçe başka bir sözcüğün kullanılması olsa üzerinde durmamızın bir gereği olmazdı. Fakat görülüyor ki, burada bir kavram bilinçli olarak çarpıtılıyor, artık herhangi bir şeyi nitelemek için kullanılan basit bir sözcük olmaktan çıkartılıp, belli bir politik tutumun öznesi haline getiriliyor. Bununla da kalınmıyor bu kavramın üzerine koca koca “teori”ler inşa edilme cüreti gösteriliyor. Neden “genç kız” değil de “genç kadın” deyimi tercih ediliyor?
Devrimci komünist kadınların sözlü yazılı diline de yerleştirilmek istenilen bu yama sözcük, burjuvazinin feministler kanalıyla emekçi kadın mücadelesinin sulandırılması çabasının bir yansımasıdır. “Genç kız” deyimim kullananları “feodal” olmakla eleştirenler hiç kuşkusuz bu sözcükle anlatılmak istenenin “bekâret” bezirgânlığı olmadığını bilmez değildirler. Ama elden ne gelir, “cinsiyetçi ideoloji”lerini mazur gösterme telaşı böyle ipe sapa gelmez gerekçelerle “çok bilmiş”leri bir bardak suda fırtına koparmaya mahkûm etmektedir. Her sınıfın amaçlı eyleminin nasıl çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemleri varsa, kadın, erkek insan soyunun da yaşamı boyunca hem fiziksel ve hem de moral ve etik değerler bakımdan benzer tarzda kategorize edilen dönemleri vardır. “Genç kız” teriminin; gürbüzlüğü, dinamizmi sınırsız bir enerji ve gözü kara cesaretiyle karakterize olan, gençliğin kadın cinsinin ifade edilmesinden başka bir anlamı yoktur. Kadın sözcüğü ise, ne daha fazla, ne daha eksik en genel anlamda olgun dönemi ifade eder. Kız çocuğu, erkek çocuğu deyimlerinden sonra, erkek çocuk delikanlı olurken, kız çocuğu hiç genç kız olmadan kadın mı oluveriyor. Bu dilin doğal kullanımının da zorlanmasıdır ve kadın hakçılığı adına genç kızlığın, insanın normal yaşam evrelerinden birinin inkâr edilmesidir.
Yine feminist burjuva ideolojiden devrimci komünist söyleme sızdırılmaya çalışılan “erkek egemen” deyimi de aynı değerlendirmeden geçmek zorunda. Erkek egemen deyimi ataerkilliği anlatmanın daha ötesine geçtiğinde, burjuva ideolojinin her mücadeleyi kendi sularında boğma isteğinin bir aleti haline gelir. Emperyalist ve kapitalist sistemin egemenliğinin cinsiyeti yoktur. Ezen sınıf, ezilen sınıf ve ulusa saldırırken cinsiyet ayrımı gözetmez. Sermaye, kadın ve erkeği ile bir bütündür. Erkek egemen deyimi, karşı saflarda emekçi erkeği de görmek ve verilecek mücadeleyi sınırlamak gayretinden kaynaklanır. Bu kapitalist kölelikten kurtuluş mücadelesinde proletaryayı cinsiyet ayrımı ile bölüp, gücünü azaltacağı gibi emekçi kadının da devrim mücadelesinde perspektifini bulandırır.
Yine burjuva ideolojisinin, kadın faaliyetine sızmaya çalıştığı alanlardan biri de; “aile içi demokrasi ” ve “ev içi işbölümü” gibi kadınların duyarlı olduğu alanlardır. Kadın ve erkeğin gerçek anlamda aşkı yaşamadığı günümüz ailesinde, “evde demokrasi” istemi eşit olmayan işbölümünün eşitleştirilmesi suretiyle bugünkü ailenin çürümüşlüğünün giderilebileceği tezine dayanır. Emekçi kadın mücadelesinde hedef şaşırtan, eşitsizliğin eşitliğini savunan, ailenin eğitim ile düzelebileceği imajım yaratan bu yama ideolojilere karşı, burjuva, aşksız ailenin reddi mücadelesini yükseltmek gerekir.
Kapitalizmin gelişmesi ile beraber ailenin dağılması burjuvazide panik yarattı. Bu yüzden o, kadınların duyarlı olduğu alanlarda sözde “eşitlik mücadelesi” ile gündemi saptırmak istedi.
“Kadının fabrikaya kaydırılan faaliyeti alışılagelmiş aile yaşamını yok etti, ama aynı zamanda ekonomik bağımsızlığın ve böylece kadın cinsinin kurtuluşunun da ilk temel taşını koydu” fikrinden hareketle kapitalist sistemin dağılan aileyi sözde reformlarla kurtarabileceğini ve aile içi eşitliği sağlamayı amaçlamak tam bir aymazlıktır. “Ev içi demokrasi”, “eşit olmayan işbölümüne karşı mücadele” ile aile daha çekilir, daha dayanılır kılınmak istenir. Oysa bu sistemde tek eşli doğal aile oluşturmak mümkün değildir. Bu nedenle aileyi eğitimle cilalama değil, yerle bir olacağı devrime katmak gerekir. Bir an ev içi işbölümünün “yeni” tarzda, yani erkeği de işin içine katarak yeniden düzenlendiğini varsayalım. Bu durumda eşitsizliği ortadan kaldırmış olmayız, olsa olsa bu düzenlemeyle kadın ile erkeğin basitçe yerlerini değiştirmiş oluruz ki; bu da cinsler arası eşitsiz aile biçimlenmesini tersten üretmiş oluruz sadece.
“Ailede eşitlik” adıyla suni ve dayatmacı bir eşitlik değil “toplumda cinsler arası eşitliği” savunmak gerekir. Aile içi eşitlik ve demokrasi sorununun en tam ve eksiksiz çözümü, ancak kapitalizmin tasfiyesinden sonra ev işlerinin kamu hizmeti niteliği kazanmasıyla olanaklıdır. Özetle emek sermaye çelişkisinin cinsler arasına yansıması olan bugünkü aile, reformlarla düzeltilemez. Emekçi kadın örgütü aynı zamanda bir okul olmak zorundadır, işlenmesi gereken aile içi rekabet değildir. Bu uyuyan kadının farklı bir masal ile yeniden uyutulması olur. Cinsler arasındaki ilişki, kadın ve erkeğin rekabeti şeklinde değil, enerjilerini birlikte yeni toplumu kuracakları sosyalizm mücadelesinde yoğunlaştıracak şekilde düzenlenmelidir.
EKB KAMPANYALARI VE ÇIKARILACAK SONUÇLAR
“Kadınların mücadelesi zordur. Emek ister, büyük bağlılık ve büyük fedakârlık gerektirir. Ancak fedakârlık ödüllendirilecektir ve ödüllendirilmelidir. Çünkü işçi sınıfının kurtuluşunun hiçbir ulusal ve mesleki ayrım gözetmeksizin birlikte dövüşülerek kazanılması gibi, bu mücadele de ancak cins ayrımı gözetmeksizin birlikte savaşılarak başarıya ulaşabilinir.”
EKB’nin kısa sürede kitleselleşmesinde; İstanbul’da 2000’e yakın kadınla bir araya gelerek toplantı yapmasında elbette açtığı kampanyaların, eylemlerinin önemli bir yeri var.
İşçi kadının, her kesimden emekçi kadının, kitlesel taleplerinin doğru belirlenmesi ve bunların eyleme dönüştürülmesi, önemli bir geçmişi olmayan ve her türden burjuva ideolojisine açık yeni bir oluşum için önemlidir. Yaz aylarında gerçekleştirilen “Temiz Su İstiyoruz” kampanyası her kesimden, her ulustan emekçi kadının isteyebileceği genel bir talep olmasıyla ve susuzluğun en fazla kadım etkilemesi yönüyle doğru seçilmiş bir kampanyaydı. Sonuç olarak doğru seçilmiş bu taleple binlerce kadına pratikte ulaşılabildi. Başlangıçta doğal bir istek olan “Su İstiyoruz” talebi ile kadınlar sokağa taştı. Pratik olarak bu tavır alış, onların politikleşmesi açısından önemli bir adımdı. “Eğitimde Katkı Payı” uygulamasına karşı yürütülen kampanya ise, genel bir talebin kadınlar cephesinden yakalanması yönüyle önemli bir kazanıradır. Eğitimin-öğretimin özelleştirilmesi genel bir talep olup milyonlarca işçi ve emekçiyi doğrudan ilgilendirmektedir. Yoksul ailelerin birden fazla çocuğunu ilköğretime göndermede zorlandığı ortada iken, üstüne bir de “Eğitimde Katkı Payı” adı altında ek parasal külfet binince, ister istemez okula hangi çocuğun gönderileceği gibi talihsiz bir “tercih” sorunu çıkar. Tercihin hangi yönde kullanılacağı baştan bellidir: Kız çocuğunun okuldan alınmasıyla sonlanır. Sessiz kalındığı koşullarda sorun kendini tam da böyle ortaya koyacaktır. Tercihin kullanılması noktasında sorunun kadın halkasının doğru kavranması gerekir. Bu halka yakalandığı içindir ki; irili ufaklı, birçok okulun önünde, meydanlarda (Sarıgazi ve Özgürlük Meydanı, Valilik önü) yapılan eylemlere katılan velilerin çoğunluğunu kadınlar oluşturmuştur. Örgütlü bir kadın mücadelesinin sonuçları olduğu kadar, doğru seçilmiş bir genel talebin, güncel ve kadım ilgilendiren cepheden yakalanmış olması da bu basanda önemli rol oynamıştır.
Son olarak EKB’nin 25 Kasım “Cinsel Tacize Son Kampanyası”, kadının gündeminin suni olarak yaratılmasının sonuçlarıyla; kadınların bile ilgisizliğiyle karşılaştı. Yüzlerce kadınla yapılan basın açıklamalarından sonra, 20 kadınla yapılan basın açıklaması düşündürücü ve aynı zamanda öğreticidir de.
“Cinsel Sömürüye Son” kampanyası, “meşru” ailenin yüceltilmesi çalışmasına reform talebiyle (cinsel tacizin yok olmasıyla) katkı mı sunmaktadır, yoksa aileyi de kapsayarak, bütün olarak sistemi hedef alan mücadelede sistemin teşhir edilmesinde malzeme olarak mı kullanılmaktadır? EKB’nin ikincisini iyi yapamadığı ortadadır. Bu durumda haliyle birincisini yapılmış saymak gerekir. Cinsel şiddet, kapitalist sistemin bir sonucudur. Kutsal aileyi koruma adına burjuva ideologları da bu talebe sahip çıkmaktan geri durmazlar. Ne ki bu sorun etrafında yürütülen mücadele, ufkunu salt cinsel tacizle sınırlamayıp sisteme karşı bir mücadeleye dönüştüğü oranda burjuva çözüm biçimlerinden ayrılır.
Doğru mücadele çizgisi fabrikalardan, yoksul semtlerden, tarlalardan çıkacaktır. Kadın mücadelesinin kitleselliği fabrikadaki, tarladaki emekçi kadınların ruhunu tanımaktan geçer. Talepler bu kadınlar tarafından belirlenecektir. Şefler koalisyonunun yaptığı gibi masa başı, kitlelerin ruh halinden uzak talep belirlemeleri kadın hareketini daraltır, kitlelerden uzaklaştırır. Her şeye karşın EKB’nin geçmiş deneyiminin olmaması, yanlış platforma çekilmesi tehlikesini de beraberinde getirmektedir. Tehlikenin boşa çıkarılması için proletaryadan uzaklaşılmamalı, atılan her adımda onun desteğinin alınmasına özel bir önem verilmelidir.
Emekçi kadın hareketi; burjuva kadın hakları savunucularının, sözde kadın dostlarının savunduklarının tersine, emekçi kadınları yalnızca “erkek egemenliğini” ortadan kaldırma amaçlı bir cinsiyet mücadelesine çağırmıyor. EKB tüm işçi ve emekçi kadınları, kadın olmalarından kaynaklanan sorunların yanı sıra, aynı zamanda sınıfın örgütlü gücü ile birlikte tam kurtuluşunun gerçekleşeceği üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması mücadelesine katılmaya çağırıyor.
Ocak 1995