Alman halkının büyük bir evladı, Alman proletaryasının savaşçı önderi, seçkin enternasyonalist: ERNST THAELMANN

Ünlü Gestapo şefi General Göring, son bir kez daha -belki ikna ederim düşüncesiyle- Thaelmann’ı, Berlin Moabit Cezaevi’nde ziyaret etmek ister. Yüksek düzeydeki devlet adamlarıyla birlikte, olağanüstü güvenlik önlemleri eşliğinde hücresine girer. “Soruşturma tutanaklarını okudum. Böyle çaresiz bir durumda, Thaelmann’ın nasıl davrandığını görmek için geldim.” der Göring. “Şimdi biliyorsunuz o halde!” diye karşılık verir Thaelmann. Göring: “Şunu söylemek zorundayım: Daha önce nasıldıysanız, mahkûm olarak da hep öyle kaldınız -en tehlikeli rakip!-” der. Kısa bir aradan sonra konuşmasına devam eder: ‘Bana sadece iki seçenek bırakıyorsunuz: Ya sizi öldürmeliyim ya da serbest bırakmalıyım.” Yüzündeki ifadeleri okumak istercesine çabuk çabuk konuşmasını sürdürdü: “Tek bir şartla serbest bırakırım, ileride politik faaliyette bulunmayacağınıza dair söz verirseniz…!” “Asla!” diye haykırır Thaelmann. “Ben de bu yanıtı beklemiştim. Hayatınızı neden bir kenara fırlatıp atıyorsunuz? Bakın hâlâ sağlıklı, gençsiniz. Elbette daha hoş geçirmek istediğiniz yıllar var. Sakin ve ailenizle birlikte. Neden yaşamınızı böyle feda ediyorsunuz?” “Bu soruyu neden soruyorsunuz? Sizin gibiler benim cevabımı anlayamazlar ki!” “Yine de bilmek istiyorum.” Thaelmann kendisine açıyormuş gibi bakan iğrenç yaratığa yönelerek: “Ben hayatımı seviyorum. İşkence zindanlarınızda her nefes, her düşünce bana çok pahalıya da gelse, ben yaşamı seviyorum. Sınıfımın kaderi, yeryüzündeki insan kardeşlerimin geleceği benim yaşamımın üzerindedir. Proleter onurum, kendi yaşamımdan daha üstündür.” Göring omuzlarından soluk alırcasına sandalyesinden kalkar: “Cesaretinize hayranım Thaelmann! Böyle sizin gibi yüz tane adamım olsaydı, dünya yarın başka türlü görünürdü!” “Benim gibi olan on milyonlar var. Fakat onları hiçbir zaman kendi safınıza alamayacaksınız.” “Çok yazık Thaelmann, Almanya için çok yazık!” “Tam tersine! Onlar Almanya için tek umut. Onlar sizin boynunuzu kıracak! Stalin de Hitler’in boynunu kıracak!”
Ernst Thaelmann 16 Nisan 1886’da Hamburg’da doğdu. O zamanki Alman İmparatorluğunun ikinci büyük kenti olan Hamburg, bir sanayi ve ticaret merkeziydi. Diğer yandan Almanya sosyal demokrasisinin de kalesiydi. Çocukluk ve gençlik yıllan Alman emperyalizminin palazlanan, zorla dünyayı yeniden paylaşma çabalarını sürdürdüğü bir döneme rastlar.
Daha, çok genç yaşta, doğduğu kentte keskin sosyal çelişkileri yaşadı ve gördü. Okuduğu kitaplar, izlediği tiyatro yapıtları ve özellikle Schiller’in yapıtları onu derinden etkiledi. Kafasındaki sorulara, anne ve babasının evinde yanıt bulamıyordu. 16 yaşında evinden ayrıldı. İş aradı. Limanda ve nakliye işlerinde geçici olarak çalıştı. İşçi sınıfının sosyalizm için örgütlü mücadelesinden ilk kez bu sırada haberdar oldu.
17 yaşındayken Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ne üye oldu. Bu dönemde partinin 16500 üyesinden 300’ünü gençler oluşturuyordu. Sendikaya girdi ve limandaki genç işçileri sendikaya kazanmak için çalışmalara katıldı. İleride kişilik özelliklerini oluşturacak olan, sınıf kardeşlerine karşı fedakârlık, güçlüklerin üstesinden gelebilmek için sabırlı ve inatçı bir çalışma anlayışı ve sağlam iradeye sahip olma yeteneklerini ve bilgilerini bu yaşlarda kazanmaya başladı. Bu özellikleriyle, Hamburg polisinin de hemen gözüne çarpan genç Thaelmann hakkındaki ilk dosya, açılmış bulunuyordu.
Sosyal Demokrat Parti içinde de gittikçe tanınan ve sivrilen Thaelmann, sendika içi demokrasi ve parti içindeki oportünist zihniyetlere karşı mücadele etti.
1. Emperyalist Savaş’ın öngününde, Ernst Thaelmann 28 yaşında Hamburg’da tanınan ve işçiler tarafından sevilip sayılan doğal bir önder durumundadır. Onun sınıfına bağlılığı, proleter sınıfa tavrı çok geçmeden parti içindeki oportünist öğeleri rahatsız etti.
Ağustos 1914. Alman emperyalizmi dünya savaşını başlatıyor. Sosyal demokratların sağa ve oportünist önderleri, açıkça kendi burjuvazilerinin yanında yer aldılar ve savaş politikasını desteklediler. Parti içinde ve tüm toplantılarda Ernst Thaelmann aynı görüşteki yoldaşları ile birlikte parti içindeki oportünistlere karşı mücadele etti. Savaş nedeniyle birçok sınıf bilinçli işçi cepheye alındı ve bu parti içi mücadeleyi daha da güçleştirdi. 1915yılı Ocak ayında Ernst Thaelmann da askere çağrıldı. Birliğine hareketinden önce, işçi Rosa Koch ile evlendi. Rosa, sadece onun yaşam arkadaşı değil, aynı zamanda da mücadele yoldaşıydı.
Thaelmann ordu içinde de boş durmadı. Emperyalist savaşa, ordudaki kölece disipline ve keyfi uygulamalara karşı koydu. Emperyalizme ve militarizme karşı kini daha da bilendi ve uzlaşmaz bir tavır takındı. Muhalif gruplardan Spartaküs grubunun yayınları eline geçiyordu. Onları takip etti. Ayrıca arkadaşlarının yolladığı bildiri ve diğer yayınları okuyordu. 1917 Nisanı’nda izin nedeniyle geldiği Hamburg’da yoldaşlarıyla buluştu. Aynı yılın Ocak ayında SPD’nin, savaş politikasını reddeden tüm grup ve örgütleri partiden ihraç etmesi üzerine, yine Nisan ayında merkezciler önderliğinde Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi (USPD) kurulur. Spartaküs grubu da politik-ideolojik bağımsızlığının korunması şartıyla USPD’ye katılır. Politik örgütlü işçilerin çoğunluğu USPD’ye geçer, ancak gene çoğunluk SPD’de kalır. Thaelmann, kendini USPD’nin üyesi olarak kabul eder, fakat asker olması nedeniyle resmen üye olamaz.
1917 yılının sonbaharında ağır hastalığı nedeniyle askeri hastaneye kaldırıldı. Buradayken kendisine çok sevindirici bir haber ulaşır: Rusya’da proleter devrimin zaferinin ilan edilişi. İnsanlık için yeni bir çağ açılıyordu. Tüm dünya işçi ve emekçileri için Büyük Sosyalist Ekim Devrimi bir dönüm noktasıydı. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, bu devrim, Almanya’da da işçilere güç verdi ve esin kaynağı oldu. Kızıl Ekim’den bir yıl sonra, devrimci Alman işçi ve askerleri, monarşiyi devirerek savaşa son vermeye zorladılar.
Vatanındaki devrimci yükselişler üzerine haber alan Thaelmann da, on binlerce asker gibi, 9 Kasım 1919 tarihinde savaşa kendi başına son vererek birliğini terk eder. Aynı gün Karl Liebknecht, Berlin’de Sosyalist Cumhuriyeti ilan ediyordu. Ve yine aynı gün, SPD ve USPD’nin sağcı önderleri Halk Temsilcileri Meclisi’nin kurulması konusunda anlaştılar. Oysa bu sözde “Devrim Hükümeti”nin esas amacı, devrimi boğmaktı. Devrimci işçi ve askerlere, Spartaküs grubunun ileri gelenlerine ve diğer sol gruplara ve onların devrimi, sosyalist bir devrime dönüştürme çabalarına engel olmaya çalıştılar. 11 Kasım 1918’de Thaelmann tekrar Hamburg’a gelir ve karşıdevrime karşı yürütülen mücadelenin içinde yer alır. Sovyetlerle dayanışma için ve devrimin sürdürülmesi için mücadele eder. USPD önderlerinin sağcı, çelişkili ve tutarsız tavırlarını eleştirir.
Karşı-devrimin ateşi içinde, 1918/19 yıldönümünde Almanya proletaryasının en kararlı devrimci güçleri, Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg önderliğinde, nihayet örgütsel olarak da oportünizmden ayrılırlar ve
Almanya Komünist Partisi’ni (KPD) oluştururlar. Böylece, Alman proletaryası ilk kez, kendini proletarya diktatörlüğü ve sosyalizmi kurma mücadelesine adayan, emperyalizme ve emperyalist savaşa karşı savaşan, proletarya enternasyonalizminin sağlam zeminine dayanan ve sakınmadan ilk sosyalist devlet ve Leninist parti ile yakın bir mücadele birliğine girdiğini ilan eden devrimci bir partiye sahip olur.
Ernst Thaelmann da USPD’de örgütlü başka işçiler gibi KPD’de, ortak düşmana karşı mücadele yoldaşını gördü ve ortak eylemler için çaba sarf etti. Fakat henüz KPD ile birlikte, proletaryanın zafere ulaşması için yeni tipte bir parti oluştuğunu kavrayamıyordu. 1919 baharından bu yana USPD içindeki devrimci güçler, oportünist önderlerin politikasına karşı daha kararlılıkla mücadele ediyorlardı.
Komintern, 1919 Martı’nda Lenin’in önderliğinde kuruldu. Tüm dünya proletaryasına uluslararası işçi sınıfının deneylerim aktardı; özellikle Leninist partinin mücadele deneylerini aktaracak ve siyasi, ideolojik ve örgütsel olarak sınıf savaşının strateji ve taktiklerinin geliştirilmesine katkıda bulundu. 1919 yazından itibaren USPD’de, II.Enternasyonal’e mi, yoksa Komünist Enternasyonale mi katılınacağı üzerinde şiddetli tartışmalar yaşanır. 1920 sonbaharına kadar USPD içindeki ayrışmalar, Enternasyonal tartışmaları çerçevesinde daha çok belirginleşir. İki kanat vardır. Ernst Thaelmann, Komintern’e katılma ve KPD’yle birleşmeyi savunan sol kanadı temsil ediyordu. Fakat acele etmek istememektedir. Sadece bir çekirdeğin değil, üye tabanının da KPD’yle birleşmesini sağlamaya çalışır. Ekim 1920’de USPD’nin Olağanüstü Kongre’si toplanır. Thaelmann diğer sol kanat delegeleriyle birlikte Komintern’e hemen katılmayı ve bunun için de KPD ile birleşmeye oy verir. Oylama, çoğunluk oyu ile kabul edilmesi üzerine, USPD sağ kanadı, çoğunluğun kararına uymayıp kongreyi terk etti. Bunun üzerine kalanlar USPD (Sol) adını alır. Thaelmann önderliğindeki USPD(Sol), KPD ile birleşme sürecini hızlandırır. USPD (Sol) ile KPD 1920 Aralık’ında Berlin’de ortak bir parti kongresi toplayarak uzun süredir süregelen birleşme sürecini Almanya Birleşik Komünist Partisi’ni kurarak sonuçlandırdılar. Thaelmann, bu birleşmede Merkez Komitesi işlevi gören geçici merkezi kurula seçildi. Asıl faaliyet alanı Hamburg’du. Yorulmak bilmeden gece gündüz çalışıyordu: Hamburg yerel örgütünün başkanlığı, Birleşik Komünist Parti’nin meclis grubu başkanı… Bunların dışında günlük sendika ve işyeri çalışmaları, Komintern belgelerinin, Lenin, Marx ve Engels’in yapıtlarının incelenmesi. Tüm bunların yanı sıra limanda bulduğu geçici işlerde de çalışıyordu.
1921 yılı Haziran ve Temmuz aylarında Komintern’in III. Kongresi’ne katılmak için delege olarak Sovyetler Birliği’ne gitti. Bu, onun dünyanın ilk sosyalist ülkesine ilk gidişiydi. Lenin’le tanıştı ve tüm dünyada süren sınıf mücadelelerinin gelişmelerinden haberdar oldu, deneylerini öğrendi.
1923 yılı Mayısı’nda, Ernst Thaelmann, KPD Merkezi’ne seçildi. Böylece partinin en üst yönetim organında yer alıyordu ve partinin genel politikasına etki ve katkıda bulunuyordu. Bütün zamanını partiye adayabilmek için işini de bıraktı. 1923 Ağustosu’nda sınıf çatışmaları daha da sertleşti. KPD tarafından yönetilen çok güçlü bir grev sonucu Cuno hükümeti devrildi. Fakat sosyal-demokrat sağcı önderler, koşar adımlarla tekelci sermayenin yardımına yetiştiler. Diğer burjuva partileriyle birlikte hükümet kurup devrimci mücadeleyi engellemek için ellerinden geleni yaptılar. Kitlelerin durumu daha da kötüye gidiyor ve SPD içinde güçlü bir muhalefet yükseliyordu.
Komünist Enternasyonal’in de onayı ile KPD, kararlı bir sınıf çatışmasına yöneldi. Ayaklanma planına göre, 21 Ekim’de genel greve gidilmesi ve silahlı ayaklanmanın ardından Saksonya, Halle-Merseburg, Wasserkante ve Mecklenburg gibi yerlerde yönetimin ele geçirilmesi planlanıyordu. Ayaklanma, Alman proletaryasının yenilgisiyle sonuçlandı. Alman emperyalizmi kazanmıştı. KPD önemli deneyler kazandı fakat tekellerin iktidarına son verebilecek kadar geniş bir cephe örgütünden yoksundu ve geniş bir güce sahip değildi.
1925 yılı ilkbaharında, Thaelmann, Reich Başkanlığı seçimlerine aday oldu. Aday olarak, 25 kentte kendisini tanıttı, partisinin ve sosyalizmin propagandasını yaptı. Birkaç hafta içinde yüz binlerin sempatisini kazandı; alkışlandı, ilgiyle izlendi ve popüler bir 1 önder oldu.
1925 Temmuzu’nda Berlin’de yapılan KPD 10. Kongresi’nde “… Sendika çalışmasının partinin en önemli görevi olduğunu” vurgulayarak, “… Komünistlerin en iyi birer sendikacı olarak işçilerin haklarını ve çıkarlarını savunmaları gerektiğini…” belirtti.
1 Eylül 1925’te, KPD yönetimine seçilenlerin başında Thaelmann geliyordu. Thaelmann, parti üst yönetimine geldiğinde 39 yaşındaydı. Birkaç yıl içinde KPD önderi olmuştu. Thaelmann önderliğindeki KPD, Komintern’in en güçlü ve en tecrübeli seksiyonlarından biri durumuna gelmişti.
1929 yılı sonunda kapitalist ekonomi derin bir kriz içine girdi. Kapitalizmin, o güne kadar yaşadığı krizlerin en sancılısı ve en uzunu olan 1929 krizi süresince işsizlik çığ gibi arttı. Dünya çapındaki bu kriz, emekçilere korkunç bir sefalet ve yokluk getirdi. 1930 yılında, Almanya’da 3,2 milyon işsiz vardı. Sermaye sınıfı, şiddetle ve hızlı bir biçimde faşistleştirme hareketine yöneldi. Daha sonraki yıllar, KPD açısından en zorlu ve en çetin mücadelelerle dolu yıllardı. Gittikçe artan faşistleştirmenin köklerinin sermayeye dayandığını açıklayan Thaelmann, faşistleştirmenin sadece Hitler çeteleriyle açıklanamayacağını, sanayi kesiminin, devlet politikasının ve var olan demokratik hakların ortadan kaldırılmasıyla bir bütünlük içinde ele alınması gerektiğini vurguladı. Hitler’in partisini finans kapitalin en tehlikeli ve en kirli aracı olarak tanımladı.
1930 yılı seçimleri, KPD’nin faşistleştir-meyle ilgili uyarılarında ne kadar haklı olduğunu bir kez daha doğruladı. 1928 yılındaki seçimlerde 800 bin oy alan Naziler, bu seçimlerde 6,4 milyon oy aldılar. Thaelmann, faşistlerin küçümsenmemesi gerektiğine dikkat çekerken, parti içinde de karamsarlık yayılmaması gerektiğine işaret etti. İşçi sınıfının diğer emekçilerle birlikte ortaklaşa mücadelesinin ne kadar önemli olduğunu ve partinin giderek güç topladığını da 1.33 milyonluk oy artışıyla ortaya koyuyordu. 1932 yılı Mart ve Nisan aylarında birinci ve ikinci kademe seçimlerle Reich Başkanlığı seçimleri yapıldı. SPD, “ehvenişer” politikası güderek o güne kadar başkan olan eski mareşal Paul von Hindenburg’a oy verilmesi çağrısında bulundu. KPD, böyle bir karara kesin bir şekilde karşı çıktı ve Thaelmann’ı aday gösterdi. Haftalarca ve aylarca oradan oraya koşturan ve artık gücünün sonuna gelen Thaelmann, faşizme ve savaşa karşı kitlelerin kazanılması hedefiyle seçimlere katıldı. KPD, ilerideki gelişmeleri daha şimdiden görerek emekçileri çok önceden şu parolalarla uyardı:   “Hindenburg’u seçen Hitler’i seçer!” ve “Hitler’i seçen savaşı seçer!” Ernst Thaelmann 5 milyon oy alırken; 19,4 milyon oyla Hindenburg Başkanlığa seçilmiş, Hitler de 13,4 milyon oy almıştı.
Thaelmann, bu sonuçları, faşistlerin hızla güç toplaması, devrimcilerin ise yavaş oy kaybı olarak değerlendirdi. 1932 yılında emperyalizme ve faşizme karşı daha geniş bir antifaşist cephenin kurulmasını önerdi. Çeşitli kentlerde komünistlerle sosyal demokratların eylem birlikleri gerçekleşti.
20 Temmuz’da sosyal-demokrat Otto Braun yönetimindeki hükümet, Reich Başkanı tarafından görevden alındı. Bunun üzerine, Thaelmann, SPD’ye çağrıda bulunarak bu darbeye karşı birlikte genel greve gidilmesini önerdi. SPD yönetimi bu öneriyi reddetti. Birçok sosyal-demokrat bu darbeye karşı mücadeleye hazır olmasına rağmen, SPD yaklaşmakta olan seçimleri çözüm olarak gösteriyordu. Böylece, Papen’i devirmek ve faşizmi engellemek için büyük bir fırsat kaçırılmış oldu.
1932 yılındaki Reich Başkanlık seçimlerinde, gerçi Naziler 1930 yılına oranla oylarını ikiye katladılar fakat Nisan ayındaki Eyalet seçimlerine oranla yeni oy kazanmamışlardı. KPD’nin oyunda bu seçimde 700 bin artış oldu. Teslimiyetçi tavrı nedeniyle SPD 600 bin oy kaybetti.
1932 sonbaharında Almanya’da durum daha da kötüye gitti. 7 milyondan fazla işsiz vardı. Ücretler, emekli aylıkları, maaşlar ve işsizlik paraları daha da düşürüldü. Bu saldırılara karşı işçiler en başta grevlerle cevap verdiler. Thaelmann, partinin öncelikle işyerlerindeki ve sendikalardaki çalışmalarına dikkat çekti. Fakat çalışmalar zorlaşıyordu, çünkü işten atılanlar çoğunlukla komünist işçiler oluyordu.
Milliyetçi ve ırkçı propagandaya karşı çıkmak ve proletarya enternasyonalizminin propagandasını yapmak için Thaelmann; Fransa, Polonya ve diğer ülkelerdeki işçilerle ortak eylemler yapma çağrısında bulundu. Bu amaçla 1932 Ekimi’nde gizlice Paris’e gitti. Orada Fransız komünistleriyle yapılan toplantıda Alman emperyalizminin saldırgan politikasını mahkûm etti ve Alman ve Fransız emperyalistlerine karşı ortak mücadele çağrısında bulundu.
1932 yılında Meclis seçimlerinin sonuçları komünistlerin kararlı anti-faşist mücadelelerinin başarılı olduğunu ortaya koyuyordu. Naziler, 2 milyon oy kaybına uğradı. KPD, oyunu 600 binin üzerinde arttırdı. Papen hükümeti istifa etmek zorunda kaldı. General Kurt von Schleicher başkanlığında -Thaelmann’ın deyimiyle Hitler’e yer hazırlayan- bir hükümet kuruldu. KPD, savaş tehlikesine ve şovenizme karşı kampanya başlattı ve grevler ve diğer eylemlerle mücadeleyi sürdürdü; illegal mücadele için hazırlıklara girişti. 1933 yılı başlarında sermaye sınıfının en gerici, en saldırgan çevreleri, Hitler’in devreye sokulmasıyla faşist diktatörlüğün kurulması için kolları sıvadılar. Tekelci sermaye temsilcileri Hitler ile birlikte bir hükümet kurulması yolunda anlaştılar.
28 Ocak 1933 tarihinde Schleicher hükümeti istifa etti. 29 Ocak günü, KPD yayın organı Rote Fahne, bu faşist genel saldırıya karşı, birlik cepheyle karşı konulması gerektiğini ilan etti.
30 Ocak 1933 tarihinde, Hitler, Reich Başkanı Paul von Hindenburg tarafından Reich Şansölyeliği’ne (başbakanlığına) atandı. Aynı gün KPD, SPD’ye bir öneri götürerek, Hitler hükümetinin devrilmesi için birlikte genel grev çağrısında bulundu. Bildiri olarak da yayınlanan bu öneri, Hitler hükümetini açık faşist diktatörlük olarak niteliyordu ve emekçilere yönelik en barbar, en kanlı bir savaş ilanı demek olduğunu belirtiyordu. Bu koşullarda da, SPD, bu öneriyi yine reddetti.
Thaelmann, KPD Merkez Komitesi’nin 7 Şubat 1933’te Berlin’in güneyindeki Ziegenhals’ta yaptığı illegal bir toplantıda, bu organın önünde son kez konuşma yaptı. Legal hayallere kapılmamak gerektiğini belirterek, partinin, tarihinde ilk kez bu kadar zor ve ağır koşullar altında mücadeleyle karşı karşıya olduğuna dikkatleri çekti. Faşist diktatörlüğe karşı, birlik cephesinin yaratılarak yapılması gereken her şeyin zaman geçirmeden yerine getirilmesi gerektiğini söyledi.
27 Şubat’ta, faşistler, bir provokasyon düzenleyerek Meclis’i ateşe verdiler ve ardından da bunu kullanarak büyük bir terör ve tutuklama dalgası başlattılar. 3 Mart 1933 günü, parti yönetiminin ülkeyi terk etmesi için karar almasından iki gün önce Thaelmann da faşistlerin eline düştü. İşkenceler, soruşturmalar ve Gestapo’nun onu, arkadaşlarını ve yoldaşlarını suçlayabilmek için giriştikleri komploların ardı arkası kesilmiyordu. Thaelmann, davasına ve yoldaşlarına sonuna kadar bağlı kaldı ve daha önce nasıl yaşamış ve mücadele etmişse, aynı şekilde Alman işçi sınıfının er geç zafere ulaşacağına inancını koruyarak boyun eğmedi, dimdik ayakta kalmayı başardı.
Berlin, Hannover ve Bautzen’de tutuklu kaldığı dönemlerde ailesiyle, yoldaşları ve partisiyle bağlarını korudu. Eşi ve kızı (kızı şu anda hâlâ yaşamakta ve bir antifaşist olarak mücadelesini sürdürmektedir) aracılığıyla parti ile ilişkisini sürdürdü. Mahkemede nasıl tavır takınması gerektiği konusunda partisinden tavsiyeler aldı. Faşizmi teşhir eden ve KPD’yi savunan bir savunma yapmaya hazırlanıyordu. Fakat faşistler, Dimitrov’un yaptığı savunmadan ders almış olacaklar ki, onu mahkemeye çıkarmadılar. Oysa o, tüm dünyanın gözleri önünde faşizme karşı nasıl savaşmak gerektiğini açıklayarak faşistleri teşhir edecekti. Komintern Kongresi’nin 1935 yazında toplanacağı haberini alınca, önerilerini hazırlayıp göndermişti. Kongre’nin, emperyalizme, faşizme ve emperyalist savaşa karşı birlik ve halk cephesi oluşturulması yönündeki kararları, onun düşünceleriyle tam bir uyum gösteriyordu. Yine aynı şekilde KPD’nin 1935 yılı Ekim ayındaki Brüksel’de yapılan konferansındaki kararlara da olduğu gibi katılıyordu.
Thaelmann’ın tutuklanması tüm dünyada büyük bir yankı ve tepki yarattı. Yüzlerce burjuva demokrat, aydın, yazar, sanatçı bu protestolara katıldı ve onun serbest bırakılmasını imzalarla, protesto mektuplarıyla talep ettiler. Thaelmann’ın serbest bırakılması için yürütülen kampanya, tüm yeryüzünü sardı. O, barış, demokrasi ve insanlık için bir sembol haline geldi. Sovyetlerdeki işçi ve kolhozlardaki köylülerden dünyanın diğer ülkelerindeki komünistlere, sosyalistlere, burjuva demokratlara, sendikacılara her sınıf ve tabakadan insana kadar yüz binlerce insan, onun özgürlüğü için mücadele etti.
Sağlığı gittikçe bozulmuştu. Tek kişilik hücrede her türlü baskı altında yaşamaya mecbur bırakılmıştı. KPD’nin birkaç kez kaçırma denemesi de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. O, hiçbir zaman cesaretini kaybetmedi. Binlerce dayanışma mesajı, mektup, ziyaretler, kampanyalar ile ilgili haberler ve bilgiler ona cesaret verdi. 1939 yılında Almanya ile Sovyetler arasındaki “Saldırmazlık Paktını”, Sovyetlere karşı oluşturulan birlik cephesinin dağıtılması denemesinin Sovyet halkına ve tüm dünya devrimci hareketine yararı nedeniyle olumlu olarak değerlendirdi.
Thaelmann 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın çıktığını ve Alman emperyalizminin başlardaki başarıyla ilgili haberleri içerdeyken öğrendi. Ona ulaşan en kötü haber de, Hitler Almanya’sının Sovyetler Birliği’ne karşı savaş ilan etmesiydi. Alman faşizminin tüm bunlara rağmen Sovyet ordularının karşısında yenilip yok olacağına kesin olarak inanıyordu. Alman faşistleri, nihayet onun beklediği gibi Sovyet Kızıl Ordusu karşısında dağılmaya ve yenilmeye başlayınca, içerde faşistler, KPD ve diğer muhalif güçlere karşı yok etme ve saldırma hareketlerini daha da yoğunlaştırdılar. “Stalin Hitler’in boynunu kıracak!” diyerek Sovyetlere olan sonsuz güven ve inancını dile getiren Thaelmann, demokrat, sosyal-demokrat, ilerici, anti-faşist, muhalif din adamları vb. milyonlarca savaş kurbanı gibi, toplama kamplarından sonra Hitler’in emriyle 18 Ağustos 1944 tarihinde barbarca katledildi.
Bugün hâlâ ayakta duran anıtları, sokaklara verilen adı ve kütüphanelerde raflar dolusu yapıtları ve geriye bıraktığı mücadele, inanç ve örnek önder tavırlarıyla Alman halkının yiğit bir evladı, Alman proletaryasının savaşçı bir önderi ve seçkin proleter enternasyonalist olarak sonsuza kadar yaşayacak, unutulmayacaktır.

Nisan 1994

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑