Emekçi Kadınlar Birliği Çalışmalarına Bir Bakış

Kadının kurtuluşu sağlanmadan, insanlığın gerçek anlamda kurtuluşunun sağlanamayacağı gerçeği, kadının kurtuluşu sorununu sosyalizm mücadelesine kopmaz bağlarla bağlamıştır. “Kadın kurtulmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz” önermesi, salt devrim ve sosyalizm mücadelesinde kadın sorununa verilen önemi işaret etmekle kalmaz, aynı zamanda sınıf mücadelesinde nesnel bir gerçekliği de reddedilemez bir biçimde açığa çıkartır.
Bu bağlamda denebilir ki, örgütlenebildiği oranda devasa bir güç haline gelecek olan kadın hareketini, kendi bileşeni haline getir(e)meyen bir devrimin ya da devrimci bir başkaldırının başarı şansı olmayacaktır.
Tarihsel tecrübeleriyle bu gerçeği çok iyi kavrayan burjuvazi, bu potansiyel gücü, elinde bulundurduğu siyasal erkin sınırsız olanaklarını kullanmak suretiyle kendi sisteminin dayanaklarından biri haline getirmek için her türlü manevraya başvurmaktadır. “Kadın hakçı çevreler”, “feminist gruplar” vd. bu zeminde hareket etmekte, kadın sorununu maddi temellerinden kopartarak darlaştırmakta, kadın sorununu sadece kadın ve erkek cinsi arasındaki bir problemmiş gibi sunmaya çalışmaktadırlar. Bu durumda feminizmin yöneldiği ve vuruş yaptığı sömürü düzeni değil, onun sonuçlan ve doğal olarak erkek cinsi olmaktadır.
Öte yandan bu durum karşısında Marksistler ise, kadın hareketini burjuvazinin etkilerinden kurtarmaya, onun “sistemler ve sınıflar üstü” bir sorun gibi sunulmasının önüne geçmeye, gerçek içeriğine kavuşturmaya, kadın hareketini sosyalizm hareketinin bir bileşeni haline getirmeye çalışırlar. Fakat bu asla kapitalizm koşullarında elde edilebilir olan “kadının demokratik haklan” ve “hak eşitliği için” mücadelenin küçümsendiği anlamına gelmez, aksine demokratik kazanımlar için mücadelenin ve fiili kazanımların sınıf mücadelesine daha geniş olanaklar ve deneyim kazandırdığı tartışmasız bir doğrudur. Örneklemek gerekirse, bunun kadınlara kazandıracağı şeyi Lenin şöyle ifade ediyor: “Boşanma özgürlüğü daha tam hale geldikçe kadınlar ‘evcil kölelik’lerinin kaynağının hak eşit(siz)liği değil, kapitalizm olduğunu göreceklerdir.” Ancak demokratik hakların ve hak eşitliğinin kazanılmasıyla sınırlı bir mücadele platformunun kadınları sosyalizm saflarına çekmede yetersiz kalacağı gözden ırak tutulmamalıdır.
Buraya kadar söylenenler, kaba bir “yorum” olmakla eleştirilebilir, belirtmeliyiz ki, amacımız kadın sorunundaki, farklı bakış açılarını ve ideolojik yaklaşımları incelemek ve eleştirmek değildir. Amacımız, emekçi kadın faaliyetinin günümüz koşullarındaki cisimleşmiş ifadesi olan, bağrında kitleselleşme ve hareketi ileri taşıma potansiyeli taşıyan Emekçi Kadınlar Birliği (EKB) çalışmalarını kısaca değerlendirmektedir.
Emekçi kadın faaliyeti konusunda kat edilen mesafenin, kadın sorunu üzerine yürütülen genel tartışmanın yerini yürütülen faaliyetin sorunları üzerinde bir değerlendirmeye imkân verecek düzeye ulaşmış olması bile 1994 8 Martı için başlı başına bir olumluluktur. Bir konuda neyin doğru ya da yanlış olduğu, kafada tasarlanmış ayrıntılı planlarla, ince detaylarla değil, somut faaliyetin sorunları üzerinde anlaşılabilir ve böylece tartışma can sıkıcı teorik genelleme-erden kurtulabilir. Bu bakımıyla EKB çalışmasının değerlendirilmesi, faaliyetini geriye çeken ve bir bakıma da doğal sayılması gereken zaaflarının eleştirisi önem taşıyor. Biz burada, göze çarpan bazı özellikler üzerinden kısa bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.

KADIN HAREKETİNDEKİ GELİŞMELER
Ülkemizde, kadın ve kadın hareketinin örgütlenme sorunu, geçmişten bugüne Türkiye devrimci hareketi içinde, teorik-siyasal planda üzerinde çokça konuşulan, tartışılan fakat pratik-örgütsel cephede pek az şey yapılan bir sorun olma özelliği taşıyor. Nesnel bir değerlendirmeye tabi t tutulduğunda, durumun böyle bir gelişim seyri izlemesinde, devrimcilerin ve devrimci örgütlerin gerekli duyarlılığı göstermemesinden daha çok (böyle bir yanın olduğu şüphesizdir) soruna yaklaşımdaki politik darlığın, küçük burjuva ideolojisinin Marksizm adına savunulması vb. teorik-siyasal etkenlerin belirleyici bir rol oynadığı görülür.
12 Eylül darbesinin devrimci örgütleri dağıttığı, politik örgütlenme ve faaliyet alanının hemen neredeyse tamamen ortadan kaldırıldığı bir zeminde, kadın alanında önemli gelişmeler yaşandı. Özellikle ’80’li yılların ortalarından itibaren, o güne dek olmadık çeşitlilik ve hacimde “kadın çevreleri” ve “feminist örgütlenmeler” adeta yerden biten mantarlar gibi fışkırdı. Kuşkusuz bu gelişmeler tesadüfî değildi. Bu da bir yönüyle yenilgi koşullarının, geçmişin hatalarını haklılık vesilesi yapılmasıyla gerekçelendirilen bir keşfiydi. Burjuvazinin ideolojik yönlendirmesi altında şekillenen feminist kadın çevreleri, o günkü koşullarda “muhalif bir tutum ifade ediyor görünseler de, düzen çerçevesini aşmayan platformlarıyla sosyalizm karşısında apaçık gerici bir tutum alıyorlar.
Örgütlenmeleri dağıtılmış, kürsüleri ellerinden alınmış, bu anlamda da düzene karşı muhalefet yürütme zeminini yitirmiş bulunan Türkiye sol hareketi içindeki birçok örgüt ve grup bu gelişmelere abartıyla yaklaşmış, “muhalif bir değer biçmiş ve olumlamıştır. Günümüze taşman bu olumsuzluklar, yürütülen kadın çalışmalarında etkisini göstermekte, birçok “sağ” ya da “sol” sapmaya kaynaklık etmektedir.
’80’li yılların sonlarından itibaren işçi sınıfı, kamu emekçileri ve Kürt mücadelesi toplumsal muhalefete ivme kazandırmış, bu durumdan kadın hareketi de olumlu yönden etkilenmiştir. İşte başını işçi ve emekçi kadınların çektiği ve kendisini Emekçi Kadınlar Birliği olarak ortaya koyan kadın hareketi bu süreçte ortaya çıktı ve sınıf mücadelesinde gündemdeki yerini aldı.
Ülkemizde emekçi kadınların örgütlenme çabalarının tarihi oldukça eskilere dayanır. Ne var ki, doğru bir siyasi önderliğin olmayışının yol açtığı hata ve zaaflardan dolayı bu çabalar amaca ulaşmada yetersiz kalmış, kadın faaliyeti salt 8 Mart’ı kutlamayı içeren bir faaliyetin ötesine geçememiş, kadın hareketinde devamlılığı sağlayacak bir örgütlenme yaratılamamıştır. EKB çalışmalarına öncel teşkil eden bu olgu aynı zamanda emekçi kadın hareketinin üzerinde yükseleceği güçlü bir mirasının olmadığının göstergesi olmasının yanı sıra çalışmalarda önemli bir dezavantaj oluşturmaktadır.

ÖRGÜTLENME YÖNÜYLE EKB
İlk adımları ’92 yılının sonlarında atılan ve o günkü adıyla Emekçi Kadınlar Kurultayı (EKB) olarak yürütülen çalışmaların bugün Emekçi Kadınlar Birliği (EKB) adıyla devamlılığının sağlanabilmiş olması en olumlu yanıdır. Ancak bu süreçte birçok sorun yaşandı ve EKB hâlâ bünyesinde önemli zaafları barındırmaya devam ediyor. Bunların üzerinde kısaca durmaya çalışalım.
Emekçi kadın hareketinde faaliyet yürüten çevrelerin önemli bir bölümü, çalışmaları, 10-11 Temmuz tarihinde İstanbul’da yapılan kurultayla birlikte bitirmek gerekir düşüncesini savunabilmişlerdir. Kadın sorununu hâlâ belli kampanyalar düzeyinde ele alan bu tür anlayışlar nasıl gerekçelendirilmeye çalışılırsa çalışılsın özünde kadın hareketini sosyalizm hareketine bağlamadaki cesaretsizliğin bir ifadesi, küçük burjuva reformist politikaların dillendirilmesidir. Hele ülkenin çeşitli illerinde düzenlenen toplantılara binlerce kadının katılıp, sorunlarını tartışarak, “bize yol gösterin!” diye haykırdıkları koşullarda herhalde denmesi gereken en son şey, “bu işi burada noktalayalım”. Öte yandan mücadelenin diğer alanlarında farklı düşüncelerde insanların bir araya gelmede önemli güçlükler yaşadığı düşünüldüğünde, birçok çevrenin kadın çalışmasında bir araya gelebilmiş olmasının değeri iyi bilinmelidir. “Tüzel kişiliğin” kazanılması ve yeri belirlenmiş bir mekândan faaliyetlerin yürütülmesi bir an önce sağlanmalıdır düşüncesi temel tartışma konularından birini oluşturuyor. Tüzel kişilik kazanılmasıyla, yeri belli mekândan faaliyet yürütme arasında bire bir ilişki kurmak pek doğru olmayacaktır. Zira “tüzel kişilik” kazanma nihayetinde bir olanaklar sorunudur ve örgüt sorununa idealistçe yaklaşılmadığı sürece asgari koşulların var olup olmamasıyla ilgilidir. Oysaki bu merkezi bir mekândan faaliyet örgütleme olanaklarının var olup olmamasından çok bir anlayış sorunudur. Elbette ki, merkezi bir mekân olmalıdır ama aslolan ne olacaktır? Kadın yığınları içine yayılan bir faaliyet mi, yoksa “eski” tarzda “dernekçilik” yapma mı?
Çalışmaların işçi ve yoksul semtlerine kaydırılmak istenmesi EKB’nin örgütlenme sorununda içine düştüğü bir diğer yanılgıdır. Söylemeye dahi gerek yoktur ki, işçi ve yoksul semtlerdeki kadınları bünyesinde barındırmayan bir kadın örgütlenmesi eksik kalacaktır. Ne ki, bağımsız anti-faşist kitlevi bir kadın örgütü esas olarak sendikalarda, fabrika ve üretim birimlerinde kurulan kadın komisyonu, kadın grupları ve kadın bölümlerinin üzerinde yükselmelidir. Kuşkusuz bu örgütlenme, gençlik örgütlerinin genç kadın gruplarını, ev kadınlarının semt ve mahalle gruplarım da kapsamalıdır. Ancak bugün kavranması gereken halka, kadınların yoğun olarak çalıştığı fabrikaları, kamu işletmelerini ve üretim birimlerini temel çalışma alam olarak ele almak ve buna uygun bir faaliyet örgütlemektir.

KİTLESELLEŞME FAALİYETİ YÖNÜYLE EKB
Hedefini, emekçi kadınların, bağımsız anti-faşist demokratik kitle örgütünü yaratmak olarak belirleyen EKB, doğaldır ki, öncelikle çözülmesi gereken problemin kitleselleşmeyi sağlamak olduğunu da görmelidir. Bugüne kadar hatırı sayılır sayıda kadını harekete geçirebilmiş olması onun bu konuda iyi bir noktada bulunduğu anlamına gelmez. Kaldı ki, kampanyalar şeklinde de olsa düzenlediği faaliyetlere çektiği kadınların ne kadarını kendi bünyesinde örgütleyebildiği ortadadır ve bu sorun başlı başına ele alınıp tartışılması ve çözülmesi gereken bir problemdir. Kitleselleşme adına izlenen pratiğe bakıldığında, kolayca içine düşülen yanlışlar dikkat çekicidir. Bunların başında emekçi kadın faaliyetini salt devrimci kadınların faaliyetinin toplamına indirgeyen anlayışlar gelmektedir. O kadar ki, içinde faaliyet yürüten siyasi çevrelerden unsurların bir araya geldiği toplantılar, kitle toplantısı olarak nitelenebilmekte, bu durum kitleselleşmede bir ölçüt olarak değerlendirilebilmektedir. Politikleşmemiş kadınları göz ardı eden bu tutum giderek kitleselleşmenin önünde en önemli engel haline gelmiştir.
Emekçi kadın kitlelerini örgütlemenin iyi bir aracı olan EKB Bülteni’nde de aynı yaklaşım tarzı kendini hissettiriyor. Entelektüel düzeyi itibariyle sıradan bir emekçi kadına hitap etmekten çok, belli bir bilinç seviyesine ulaşmış bulunan kadınlara hitap etmektedir. Hâkim sınıfların, işçi sınıfı, kamu emekçileri ve Kürt halkına karşı yürüttüğü saldın politikası, yanılsamalı bir bilinç götürmekte bunun sonucu da bülteni genel söylemli siyasi-politik dergi havasına büründürmektedir. Hâlbuki bültenin dili sıradan bir kadının anlayabileceği bir yalınlıkta olmalı, konu seçimi, bu özellik dikkate alınarak belirlenmelidir. Elbette ki teori de olacaktır fakat bugünkü haliyle hangi bilinç seviyesine hitap ettiği muğlâk kalmakta ve geniş kadın kitlesini kucaklama şansını yitirmektedir.
EKB çalışmasında ortaya çıkan ve kitleselleşme sorununu kavramadaki eksikliği en çarpıcı tarzda gözler önüne seren bir örnekten söz etmek istiyorum: “Özelleştirmeye Hayır” kampanyası. Özelleştirme girişimleri toplumun her kesimini ilgilendirdiği gibi kadınları da yakından ilgilendiren bir sorundur, bu doğru; ancak açıklığa kavuşturulması gereken, özelleştirme politikalarıyla kadın sorunu arasında kurulan bağın ne olduğudur. Sınıfın gündeminden uzaklaşmamak kaygısıyla, EKB gündemini uzun bir süre salt “özelleştirmeye hayır” çalışmaları oluşturdu, yarın bir başka sorun karşısında aynı yol tutulduğunda mantıksal olarak varılacak nokta, bağımsız bir kadın çalışmasına temel teşkil eden kadının kadın olmasından dolayı yaşadığı özgül sorunlarından uzaklaşma olacaktır. Şayet kitle-selleşme sorunu aşılacaksa bunun yolu ancak asıl olarak kadınların özgül sorunlarını merkezine alan ve bu talepleri politik mücadelenin bir parçası haline getirmeyi hedefleyen bir çalışma yürütmekten geçer ve bu da asla sınıfın gündeminden kopmak anlamına gelmez. Gözden kaçırılmaması gereken gerçeklik, kitleselleşme sorununda, faaliyetin niteliğinin belirleyici olduğudur, belirttiğimiz üzere kadın hareketine kaynak teşkil eden özgül sorunlardan uzak kalındığı oranda kitleselleşmeden de uzak kalınacağı akıldan çıkartılmamalıdır.
Burada bir noktaya daha değinmek gerekiyor. O da Türkiye sol hareketinin “malul” hastalıklarından biri olan “kadro devşirme” hastalığıdır. Bu hastalık, EKB’yi de boydan boya sarmış bir vaziyettedir. Hiç kuşkusuz yığınlar içinde faaliyet yürüten bir politik örgütün, bu faaliyetin içinden kadro kazanma politikası elbette olacaktır bu yönüyle bir yanlışlıktan söz edilemez. Ancak faaliyetin yalnızca buna endekslenmesi yığınlara karşı sorumsuzca ve dar grupçu bir tutumdur. Lafı edildiğinde herkes yığınların çıkarları üzerinde bir çıkarının olmadığından dem vurur, ama iş pratiğe geldi mi tam tersi tutumlar sergilenir. Yığınlar, ancak kendi talepleri temelinde yükseltilen bir mücadelenin içinde politik mücadeleye ve politik örgüte kazanılabilir. Yığınlar kendi sorunlarına sahip çıkıp savunanları bağrına basmış, en iyi unsurlarını onların hizmetine sunmuştur. Tarihsel tecrübeler bizlere bunun böyle olduğunu öğretmiştir.

SONUÇ OLARAK

EKB, gerek örgütlenme, gerek kitleselleşme ve gerekse de diğer bazı yönlerden bünyesinde önemli zaaflar barındırmaktadır. Ama o tüm bunlara karşın bugüne dek emekçi kadınları örgütlemeye yönelik olarak atılan en ciddi adım olması itibariyle büyük önem ve olumluluk taşıyor. İlk ve yeni olan, beraberinde her zaman belli bir hata payını da getirir, sorun hata yapıp yapmamak değil, hatalara karşı nasıl tutum alınacağıdır. En küçük bir destek ve yardımda bulunmadan eleştiri adına uluorta ahkâm kesmenin kimseye bir yararı olmayacaktır.
Öte yandan tersi ne kadar iddia edilirse edilsin, EKB içinde de kadın sorununa ve kadın hareketine ilişkin olarak burjuva görüşler hayli yaygındır. Diğer bir ifadeyle burjuva ideolojisiyle proleter ideoloji arasında uzlaşmaz karşıtlık temelinde yürütülen mücadele kadın alanında da, özelde de çalışmalarında sürmektedir. Burjuva ideolojisi ve onun yansımaları, emekçi kadınlar faaliyetinden sürülüp atıldığı oranda EKB gerçek işlevine kavuşabilecektir. Bu iş kolayca, bir günde başarılacak cinsten değildir. Çeşidi biçimler altında kendini gizleyen burjuva görüşler fırsatını bulduğu an açıktan saldırıya geçmekten geri durmayacaktır. Böylesi durumlarda proleter sınıftan kadınların varlığı EKB içinde devrimci çizginin dayanakları olabilmeli, gereken inisiyatifi ve cesareti ortaya koyabilmelidir.

Mart 1994

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑