Türkiye işçi sınıfı, her seferinde olduğu gibi, yine çeşitli cephelerde mücadele vererek yeni bir 1 Mayıs’a hazırlanıyor. Mücadelecilik, bu, işçi sınıfında içerilmiş nitelik; baskı, zor ve ideolojik iğdiş edicilik koşullarında zaman zaman boyut kaybına uğrasa ve hatta bazen genel bir sessizleşmeyle yer değiştirmiş görünse de, belirgin bir şekilde genelleşme ve kendisini dışa vurma özelliğini kazanma eğilimi taşıyor.
Sömürü ve türlü biçimleriyle baskı, karşı koyuşu ve mücadeleciliği üretmemezlik edemez, edemiyor. Sınıfın günleri, özellikle kapitalizmin hastalıklı dönemlerinde yoğunlaşma ve çeşitlenmesi gelişme gösteren sömürü ve baskıya karşı kovuş üretimiyle geçiyor. Çalışma ve yaşam koşulları, toplumsal durumu bu tür üretimi zorunlu ve kaçınılmaz kılan işçi sınıfının sorunu, karşı koyusun sistemli ve kesintisiz kılınmak üzere somut örgüt biçimlerine bağlanması, partileşmesi ve burjuva partisi ve sınıf içindeki ajanlarının oynadıkları cellât ve papaz rolleri karşısında dayanıklılığını ve “kendisi için” olmayı sağlamasıdır. Çünkü karşı koyuş ve mücadeleciliği üreten kapitalizm koşullan, aynı zamanda rekabet ve dağınıklığı da üretmekte, bunlar burjuva partisi ve sınıf içindeki uşaklarınca özellikle teşvik edilmekte; örneğin “yedek işçi ordusu” dayatması, mücadele eğiliminin yanı sıra tedirginlik ve hareketsizleşmeyi de geliştirebilmektedir.
Ne kapitalizm, ne burjuva partisi ve ne de sınıf içindeki burjuva ajanları ekonomik bilinç ve örgütlenmenin önünü bütünüyle kesmeye güç yettirebilir. Bu tür bilinç ve örgütlenme ve hak talepleri için eylem, olağan dışı baskı koşullarında en alt düzeye geriletilebilse de kapitalizmin zorunlu ve kendiliğinden sonucu ve ürünleridir. Ücret artışı ve iş güvenliği gibi ekonomik karakterli talepler ve bunlar için mücadele engellenebilir değildir; ancak yeterli olmaktan da uzaktır.
Türkiye’de sınıf mücadelesinin son birkaç yıllık deneyimi, şurada burada, birbirinden kopuk ya da toplusözleşme dönemlerinde yüz binlerce işçiyi kapsasa bile yine tek tek fabrikalar ve enötede işkollarının sınırlarını çok az aşan, geçici başarıların, biteviye tekrarlanmak üzere yeni geçici başarıları gereksindiği ve aksi halde başarısızlık olarak ifade edilecek kendiliğindenlik damgalı sınıf hareketliliğiyle doludur.
Karşı koyuş ve mücadelecilik, sınıfın kendisini gerçekleştirdiği türden özelliklerdir. Ancak dağınıklığı, bilinç ve örgüt düzeyindeki yetersizliği, enerji kayıplarına olduğu gibi, Sisyphos’un taşı tepeye taşıyıp durması örneği sürekli ve üretkenlik eksikli tekrarlanmalarla güdüklüğe, yeni haklar kazanma yöneliminden çok eldekilerin korunması kaygısına götürmekte; burjuva partisi ve ajanlarının dayatmalarına ve sınıfla ve talepleriyle oyun oynama cesaretlerinin artmasına yol açmaktadır.
Kapitalizm koşullarında rekabet, çok çeşitli biçimleriyle belirir, ancak tümü burjuva karakterlidir. Sermaye sahipleri ve işletmeler arasındaki rekabet bir görünüş biçimiyse, “kendisi için” olmaktan uzak, kafası burjuvazi, burjuva düzen ve onun “değişmezliği” lehine fikirlerle doldurulmuş, çalıştığı işletme ve/veya işiyle özdeşleşmiş, örneğin işten atılma tehdidi karşısında burjuvazi, kapitalizm ve kapitalist devlet yerine aynı tehdit ya da doğrudan işsizlikle yüz yüze olan sınıf kardeşini suçlu ya da rakip gören, milliyet farklılığı söz konusu olduğunda “yabancı düşmanlığı” aracılığıyla burjuvazi tarafından ırkçılık ve faşizme alet edilmeye kadar sürüklenebilen işçinin “rekabetçiliği” de bir başka görünüş biçimidir. İşçiyi ve işçi sınıfını bölenin, sınıfın kendisi, çalışma ve yaşam koşulları, kendi nesnel durumu ve çıkarları değil, kapitalizm, burjuvazi ve örgütlü zorbalık oluşunun yanı sıra örgütlü bölücülük de olan burjuva devleti olduğu kesindir.
Ve bilinçsiz işçinin rekabetçi duygularla donatılmamın ötesinde, bundan ve bu tür geriliğin yanında ekonomik mücadele alanının etkilenmeye açık olduğu toplumsal bölünme faktörlerinin tümünden güç alıp kaynaklanmak ve sendikal alanda yeniden üretilip şekillendirilmek üzere bir başka rekabet ve bölünme dayatılır sınıfa: Sendikal rekabet ve bölünme. İşçi sınıfının birbirleriyle rekabet halindeki sendikalar ve konfederasyonlar arasında bölünmesi.
İşçi sınıfını “kendisi için” olmaktan, kendisiyle birlikte tüm insanlığın kurtuluşuna yönelmekten alıkoyan her rakiplik ve bölme zorlaması gibi, sendikal rekabet ve bölünme de, sınıf içinde kendisine uygun zeminler bulsa bile “dış kaynaklı”dır, burjuvaziden gelmedir. Kaynak koşul kapitalist bataklığın kurutulması için mücadele, sınıfın rekabet ve bölünmelerden etkilenmesinin önlenmesinin de ön şartı ve çıkış noktasıdır. Proletarya sınıf düşmanları tarafından bölünmesine karşı ve tek sınıf tek yumruk olmak üzere birliğini sağlamak için her bölme çabasına ve bölücü her girişime karşı mücadele yürütmeden, kapitalizme karşı mücadelesini yürütemez, kurtuluşunu gerçekleştirmeye girişemez; sömürü ve aşağılanmanın bütün biçimlerine, işsizliğe, sefalete, düşük ücrete, sosyal haklardan yoksunluğa mahkûm olur, ücretli kölelik zincirlerinin şakırtılarını her gün her saat dinlemek zorunda kalır. Ama proletarya aynı zamanda, kapitalizm koşullarının varlığını hedef edinmeksizin ondan kaynaklanan rekabet ve bölünmelerle, sendikal ya da başka bölücülük girişimleriyle baş edemez.
Başka şeylerin yanında bu nedenle de işçi sınıfı kapitalizmi hedef edinmek, burjuvazinin ekonomik ve siyasal egemenlik koşullarını dönüştürmeyi amaçlamak zorundadır. Tam da bu nedenle, ona, 1 Mayıs’ta acil ve gündelik taleplerinin yanı sıra cepheden kapitalizmi hedef alan taleplerini, temel taleplerini de haykırmak düşüyor. Ve tam da bu nedenle, proletaryaya, çeşitli geri bilinç biçimlerinden, ideolojik biçimlenmeler ve kamplardan sendikal bürokrasinin bölücülüğünü püskürtmeye, “birlik, dayanışma ve mücadele günü” olan 1 Mayıs’ı adına ve anlamına uygun düşecek tarzda, her yönüyle kapitalizm karşıtı bir parti olarak, mücadeleciliğini ve dayanışmasını geliştirirken birliğini de gerçekleştirmeye hizmet edecek bir gün olarak kutlamak düşüyor. 1 Mayıs’ın başlıca anlamı budur. Ne kutlamak için kutlamak, ne geri taleplerle “bayram” olarak geçiştirmek, ne de sendikal bürokrasinin varlığını kanıtlama, kendi aralarında hesaplaşma ve birbirlerine ve dolayısıyla sınıfa karşı güç gösterisi yapmalarına alet olmak, işçi sınıfının amacı ve yaklaşımı olabilir.
1 Mayıs, kapitalizme karşı olduğu gibi, sendikal bürokrasiye ve sınıfı ve emekçileri bu bürokrasinin çıkar hesapları ve kendi içindeki dalaşmasına alet etmeye ve “rakiplerden birinin yedek gücü haline getirmeye çalışanları da etkisizleştirmeye hizmet eden bir” gün olarak değerlendiğinde sınıfa ve adına layık olacaktır. İşçi sınıfının, ne Türk-İş, DİSK ve HAK-İŞ bürokrasisinin düzen içiliği ve sarılığından, ne tarafsızlık ve partiler-üstülükten, korporatif ya da “çağdaş” sendikacılıktan ne de “sınıf ve kitle sendikacılığı” adına emekçilerin, bürokrasinin bir kesimine peşkeş çekilmesi aracılığıyla sendika ağalığına ve düzene bağlanmaktan umabileceği bir şey vardır.
Sınıfın gereksindiği, yalnıza ülke ölçeğiyle de sınırlı kalmadan, sermayesi, üretim ve pazarının örgütlenmesi olarak uluslararasılaşmış kapitalizme ve onun sınıf içindeki her türden uzantısına karşı acil ve temel taleplerini birleştirerek, bir arada eyleminin hareket ettiği zemin haline getirmek, ücretli kölelik sistemine son verip egemen sınıf olarak örgütlenmek için ulusal ve uluslararası alanda partileşmek, tek sınıf, tek parti, tek cephe oluşturmak üzere sarsılmaz bir birlik, dayanışma ve mücadele yaratmanın güçlerini toparlayıp biriktirmektir.
1 Mayıs, işsizliğe ve işten atmalara karşı!
1 Mayıs, daha iyi çalışma ve yaşam koşulları için!
1 Mayıs, devrim için!
1 Mayıs, sosyalizm için!
Mayıs 1993