Bulgar Faşizminin Karakteri Üzerine Tezler

Hitler faşizminin teslim olduğu 8 Mayıs 1945, başta Avrupa halkları olmak üzere tüm dünya halklarına yıllarca sürecek yıkım, katliam ve yokluk getiren 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın da sona erdiği tarihtir. Faşizmin kendi ininde mezara gömülüşünün yıl dönümünde faşizme karşı savaşın büyük önderlerinden Georgi Dimitrov’un “Bulgar Faşizminin Karakteri Üzerine Tezleri”ni okuyucularımıza sunuyoruz. Makale, birçok ülkedeki faşizmin özellikleri konusuna ışık tutacak niteliktedir. Dimitrov, bu tezlerini, 1936’da toplanan BKP MK’nın 6. Genişletilmiş Plenumuna sunulmak üzere kaleme almıştır.
G. Dimitrov’un “Seçme Eserler”i birçok dilde yayınlanmış fakat sunduğumuz tezler bu eserlerde yer almamıştır. Almancaya da ilk kez 1982 yılında çevrilen bu tezler, (Gegen Faschismus und Krieg, 1982, Leipzig, Reclam Universal Bibliothek, sf. 173-179) İmdat Ulusoy tarafından Türkçeye çevrildi.

1) Faşist diktatörlüğün en erken kurulduğu (1923) ülkelerden birisi de Bulgaristan’dır. Bulgar kapitalizminin genel bunalımının kendine özgü genel keskinliği ile tam bir ekonomik çöküntüye yol açan ve Bulgar burjuvazisinin “ulusal ülkülerini” toprağa gömen iki savaşın da felaketle sona ermesinin getirdiği sonuçlar bunun nedenleridir. Bu iki savaş da, geniş halk kitlelerinin gözünde finans kapitalin, monarşik faşizmin ve burjuva partilerinin içyüzünü tamamen açığa vurdular ve parlamentarizm yoluyla ele geçirmesini ve kitlelerin devrimci yüksel işiyle başa çıkmasını olanaksız duruma getirdiler. Bu yüzden burjuvazi, askeri darbe ve faşist diktatörlük yöntemlerine başvurmuştur.
2) Bulgaristan’da, faşist diktatörlük iki evrede gelişti. Birinci evre, 9 Haziran 1923 askeri darbesiyle başladı. Tsankov-Lyaptçev-Burov Demokratik Birliği aşaması, faşist diktatörlük ile parlamentarizmin kalıntılarının özgül birleşmesi ile belirlenir. Faşist diktatörlük, eski burjuva partilerinin Demokratik Birlik’te (1) toplanmasıyla kendine kitle tabanı yaratmayı denemiştir. Ancak burjuva kamptaki derin görüş ayrılıkları ve emekçi kitlelerde faşizmin hiç popüler olmaması, birleşik bir burjuva gücün oluşmasını önleyip diktatörlüğü başka partilerin varlığına izin vermeye zorlamıştır. Burjuvazi, Eylül Ayaklanmasının bastırılmasının ve Komünist harekete ve BKHP’ne (Bulgar Köylü Halk Birliği) karşı 1923 ve 1925’teki zorbaca saldırıların halk kitlelerini uzun süre güçsüz bırakacağını ve böylece kapitalizmin iktidarının, sürdürülecek bir parlamentarizm koşullarında da güvence altına alınabileceğini hesaplamıştı.
Tsankov-Lyaptçev ikilisinin faşist diktatörlüğü, sekiz yıllık iktidardan sonra, kitlelerin güçlü devrimci yükselişinin, derin ekonomik bunalımın ve burjuva kamptaki derin görüş ayrılıklarının baskısı altında yıkıldı. Faşist diktatörlük kitlelerin mücadelesini durdurmayı başaramadı. İşçiler ve emekçi kitleler, kanlı teröre rağmen, güçlerini yeniden örgütlemeye başladılar. (Komünist Partisi’nin yeniden inşa edilmesi, İP -İşçi Partisi ve BİS -Bağımsız İşçi Sendikalarının kurulması). (2) Artan sömürüye karşı yükselen hoşnutsuzluk, 1929 yılından 1931 yılına kadar devam eden güçlü grev dalgalarının patlamasına yol açtı. İşçi kitlelerinin yürüttüğü mücadele, köylü kitlelerini de peşinden sürükledi. Devrimcileşen kitlelerin baskısı altında burjuva kamptaki görüş ayrılıkları daha da şiddetlendi. Devrimcileşen kitleler, öteki burjuva partilerini Demokratik Birlik’e karşı sert bir muhalefet yapmaya zorladılar. Gelişmeler öyle bir noktaya geldi ki, bu burjuva partileri Demokratik Birlik’e karşı savaşta BKHB’nin desteğini aramak zorunda kaldılar. Bizzat Demokratik Birlik içinde çeşitli “aşiretler” arasındaki klik savaşları şiddetlendi.
3) Demokratik Birlik’in yıkılması faşist diktatörlükte açılmış bir gedikti. Kitlelerin, güçlü yükselişinin ve 1931-1932’deki zorlu mücadelelerinin baskısı altında demokratik özgürlükler, legal mücadele olanakları daha da genişletilmiş ve bir dizi yeni mevziler elde edilmişti.(3) Kitle örgütlerinin yardımı ile BKP legal mücadelede, işçi sınıfının en geniş kesimi ve emekçi köylülüğün önemli kesimleri üzerinde etki kazandı. Seçimlerde elde edilen başarılar ve özellikle Sofya Belediye Meclisi’nin büyük bir zaferle ele geçirilmesi, burjuvazi için devrimci yükselişin gücü ve kendi saltanatını tehdit eden tehlike hakkında ciddi bir uyarıydı.
4) Yeni hükümetin kitlesel tabanını oluşturan BKHB’nin katılmasına rağmen, Ulusal Blok burjuva egemenliğini pekiştirmeyi başaramadı. Burjuvazinin iktidarı, bunalımın darbeleri altında, kitlelerin devrimci yükselişi ve Ulusal Blok içinde gittikçe artan görüş ayrılıkları nedeniyle daha da sarsıldı. Tsankov’cu faşist hareket biçiminde burjuvazi için kitle tabanı yaratma denemeleri, elde edilen tartışmasız başarılara rağmen, beklenen sonuçları vermedi. Geniş küçük burjuva kitlelerin hareketi olmaktan çok, orta burjuva partilerinin güçlerini çevresinde gruplaştırmaya yöneldikçe Tsankov Hareketi daha da gelişme gösterdi. Tsankov başta olmak üzere, yıpranmış çevreler ve iflas etmiş politikacılar tarafından yönetilen bu hareket, geniş şehir ve köy emekçi kitlelerinin derin bir nefret duymasına yol açtı ve kendisine karşı ciddi bir direniş hareketi başlatmayacak bir şekilde iktidara gelme şansı kalmadı. Bir yandan bu durum, öte yandan, kitlelere karşı harekete geçerek ve yeni bir savaşla derinleşen ekonomik bunalımdan bir çıkış yolu aramak ve böylece kitlelerin devrimini önlemek gibi ivedi bir zorunluluk, burjuvaziyi askeri darbeye yöneltti.
5) Böylece 19 Mayıs’ta yapılan darbeyle başlayan faşist diktatörlüğün ikinci evresi burjuva demokrasisinin ve burjuva parlamentarizminin tamamen ortadan kaldırılması (Tırnovo Anayasası’nın kaldırılması, partilerin tasfiye edilmesi, parlamentonun ve belediye meclislerinin dağıtılması) ve açık faşist diktatörlük yöntemlerine geçilmesiyle belirlenmektedir, Şu andaki keskin sınıf mücadelesi döneminde demokrasinin ve demokratik parlamentarizmin her tür kalıntısının kitleler tarafından burjuva egemenliğinin temellerinin yıpratılması için kullanılabileceğini geçmişin acı tecrübeleriyle öğrenmiş olan ve Almanya’da Hitler faşizminin zaferinden cesaret alan finans kapital devlet düzeninin yeni biçimlerini arıyor. Demokratik parlamentarizme, hükümet etmenin partiler sistemine ve halk kitlelerinin hükümete aktif katılmasına karşı olduğunu ilan ediyor ve devlet koruması altındaki sendika örgütlerinde, partisizlerin kitle örgütlerinde (Vatan Korunması, Ulusal Lejyon, gençlik örgütleri, yedek subay ve astsubayların örgütleri) ve kısmen de Tsankov Hareketinde destek arıyor.
6) Faşist diktatörlük, bütün diğer ülkelerde olduğu gibi, bizde de, gelişmesinin her iki evresinde, burjuvazinin en gerici, en şoven ve en savaşçı unsurlarının terörist iktidarı olduğunu göstermiştir. 9 Haziran’da gerçekleşen darbe, kral, askeri kurul ve finans kapitalin Halk Birliği’ndeki ajanları tarafından örgütlenmiş ve büyük tütün ve doğa ürünleri ihracatçıları tarafından finanse edilmiştir, Demokratik Birlik Hükümeti, bütün iç-dış ve ekonomi politikasıyla büyük sermayenin, bankaların, ihracatçıların, monarşist kliğin askeri grubun ve İvan Mihaylov’cu önderlik iddiasının hükümeti olduğunu açığa vurmuştur. 19 Mayıs darbesi askeri kurul ile içinde radikalleşen, faşistleşen aydınların askeri ve sivil- önemli etkiye sahip olduğu “Zveno” siyasal çevresi tarafından örgütlenmiştir. Kitlelerin ilerlemesiyle ve onların örgütleriyle kanlı biçimde hesaplaşabilmek, işçilerin ve köylülerin tüm haklarını ellerinden almak ve onların hayati çıkarlarına karşı sert saldırıları gerçekleştirmek için, “kapitalizmin reforme edilmesi”, “ekonominin düzeltilmesi”, “ulusların birliği” ve “ekonomik yönden zayıf olanların desteklenmesi” gibi demagojik lafların ardına saklanılarak bu aydınlar monarşi ve finans kapital tarafından iktidara getirilmiştir. Ancak askeri -faşist diktatörlüğün tepesine giderek daha çok monarşisi generaller kliği ve büyük finans kapitalin en güçlüleri geçmektedir.
Askeri faşist diktatörlük giderek daha da çok, burjuvazinin çıkarlarının açık savunuculuğuna geçmektedir. General Zlatev ve Andrey Toşev Hükümetleri, bu geçişin tek tek aşamalarıdır. Ne var ki, gelişmesinin her iki aşamasında da faşist diktatörlük, halk kitlelerinin yalnızca artan sömürü, haklarının elinden alınması ve vahşi bir terör ve savaş tehlikesi getirmiştir.
7) Bulgar faşizmi, özü itibariyle bütün diğer ülkelerdeki faşizmle aynı olmakla birlikte, kendine özgü bir dizi karakteristik özelliklere sahiptir:
a) Hitler ya da Mussolini faşizminin tipinde, faşist bir kitle hareketinin olmaması ve kitleler içinde destek yaratmaya yönelik ilk denemelerin ancak iktidarın ele geçirilmesinden sonra başlatılması,
b) İktidarın askeri bir darbeyle ele geçirilmesi,
c) Faşist diktatörlüğün kurulmasında yabancı güçlerin önemli rolü (1923 yılında İtalyan ve İngiliz, 1934’te Fransız ve Yugoslav etkisi),
d) Geniş küçük burjuva kitleler üzerinde saygınlığa ve otoriteye sahip bir önderin olmaması,
e) Diktatörlük yönetiminde kralın ve askeri unsurların ağırlıklı rolü,
f) Bulgar kapitalizminin genel olarak zayıflığı ve Bulgaristan’daki ekonomik bunalımın özel keskinliği nedeniyle, faşist diktatörlüğün açık kapitalist karakterini örtbas etmede daha zayıf ve daha az başarılı olması, ulusal demagojilerin sosyal demagojiye oranla ağır basması,
g) Faşizmin halk düşmanı karakterini kitlelerin önünde açığa çıkaran faşist diktatörlüğün ilk dalgasının iflas etmesi,
h) BKP ve BKHB’nin etkisi altında ve siyasal bakımdan daha bilinçli ve faşist demagojiye daha az açık olan kent ve köy emekçi kitlelerinin inatçı direnişi,
i) İktidar, burjuva diktatörlüğünün biçimleri ve dış politika sorunlarında burjuva kamp içindeki keskin görüş ayrılıkları.
İşte faşist diktatörlük tüm bu özellikleri nedeniyle, bizde, İtalya ve Almanya’da olduğundan çok daha istikrarsızdır ve çok daha kolay yara alabilir.
Finans kapitalin en gerici, en şoven ve en militarist kesimleri, tüm bunlara karşın, bizde iki kez başarıyla askeri darbe yapmayı ve kitle hareketine ağır darbe vurmayı ve yıllarca iktidarda kalmayı başarabilmişse bunun elbette nedenleri vardır.
Birincisi, Sosyal Demokrat Parti tarafından izlenen uzlaşmacı, sınıf işbirliği politikasının bir sonucu olarak işçi sınıfının bölünmüşlüğü (bu bölünmüşlüğün yıkıcı etkileri özellikle Eylül Ayaklanması döneminde, Sosyal Demokrat Parti’nin etkisi altındaki demiryolu ve posta işçileri ayaklanmaya katılmayarak faşist diktatörlüğün ayaklanmayı bastırmasına yardımcı olduklarında hissedildi).
İkincisi, işçi sınıfı ile emekçi köylülüğün ittifakının yeterli sağlamlıkta olmaması. Bu da faşist diktatörlüğe her birini, teker teker yenme olanağı sağladı. Bunun suçu, her şeyden önce, “köylülerin bağımsız iktidarı” için ve iki cephede de savaş politikası yürüten -hem burjuvaziye hem de işçi sınıfına karşı (1920’den 1923’e kadarki süre içinde)- ve burjuva partileriyle işbirliği politikası izleyen (1931’den 193’1’e kadar olan dönemde) BHKB’ye aittir, Ancak iktidar için mücadelede gerekli bir ittifak olarak emekçi köylü kitlelerinin önemini küçümseyen partimizin de suçu vardır.
Üçüncüsü, BHKB ve SDP (Sosyal Demokrat Parti’nin aldıkları gerici önlemlerle faşist diktatörlüğe yol açarak ona destek olmaları SDP, 9 Haziran darbesine aktif olarak katıldı, BHKB ise, eldeki paraları, bankaları, silahları ve ordudaki komuta yerlerini burjuvazinin elinde bırakarak) kararsız politikasıyla bu darbeyi kolaylaştırdı. BHKB uygulanan terörle ve olağanüstü yasaların çıkarılmasıyla (Burgaz’daki bataklıkların kurutulması), BKP ve işçi sınıfı ile arasındaki uçurumu daha da derinleştirmiştir. 1931’den 1934’e kadar BHKB, Halk Bloğu Hükümetinin ikinci yarısı sırasında uygulanan bir dizi gerici önlemle -Sofya Belediye Meclisinin dağıtılması, emekçilerin halk temsilcilerinin tasfiye edilmesi, cinayetler ve artan terör- 19 Mayıs darbesini kolaylaştırmıştır.
Dördüncüsü, BKP’nin hataları (9 Haziran ve 19 Mayıs’taki oportünist pasiflik, faşist tehlikenin küçümsenmesi, birlik cephesi taktiklerini doğru uygulamada yetersizlik, son yılların sol sekter çizgisi).
Burjuvazinin egemenliğini temelden sarsan özel keskinliğine rağmen, Bulgar kapitalizminin bunalımının savaş sonrasındaki, burjuvazinin iktidarını bugüne kadar korumayı başarması, işçilerin, emekçi yığınların ve onların örgütlerinin bu hata ve zayıflıklarına ve bu hata ve zayıflıkların bizler ve emekçilerin öteki örgütleri tarafından zamanında görülüp yok edilememiş olmasına dayanmaktadır.

DİPNOTLAR

1) Demokratik Birlik 10 Ağustos 1923’ıe kuruldu. Tüm gerici güçleri birleştirmeyi amaçlayan faşist bir partiydi. Bu Birlik’in asıl çekirdeğini Halk Birliği oluşturdu. Birleşik İlerici Halk Partisi ile Demokratik Partinin bazı kesimleri bu Birlik’e katılmışlardı. SDP, politik olarak tasfiye olmuş Ulusal Liberal Parti ile Demokrat Parti’nin ve Radikal Parti’nin bazı kesimleri bu birliğin dışında kalmışlardı. Bu Birlik, 1923’ten l931’e kadar hükümette kaldı ve kanlı yöntemlerle en gerici sınıf güçlerinin çıkarlarım savundu.

2) BKP’nin çabaları sonucu, 1926’da legal sendikal örgütlerin kurulması ve ham 1932’de legal işçi partisinin oluşturulması başarıldı. Bu parti devrimci güçlerin toparlanmasında önemli bir rol oynadı.

3) Bulgaristan’da faşizmin cephesini yarmada ilk başarı 1931’de elde edildi. Egemen sınıfın içindeki artan çalışmalar ve sürtüşmeler ve anti-faşist hareketin artan gücü, 1926’dan beri başta olan faşist Lyaptçev Hükümeti’nin geri çekilmek zorunda kalmasına ve yerini Halk Bloğu (Ulusal Blok) adını taşıyan burjuva hükümetine bırakmasına yol açtı. Bu kabine, Malinov’un Demokratik Partisine, BKHP’nin sağ kanadına, Radikal Partiye ve Liberallerin bir kesimine dayanıyordu. Ancak bu kabinenin ömrü uzun olmadı. Bulgaristan büyük burjuva gericiliği 1934’ten sonra yeniden açık terörist egemenlik biçimine geçti.

Mayıs 1993

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑