Cmuk Ve İç Harekât

CMUK’un TBMM’den süratle çıktığı günlerde, TSK, “Kuzey Irak operasyonu”nu sona erdirme aşamasındaydı ve Genel Kurmay Başkanlığı, harekâtın, artık “içedönük” olarak sürdürüleceğini açıklamıştı. “Harekâtın içe dönük olarak sürdürülmesi”nin ise, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi sınırları dâhilinde kalan dağlarda gerillaya karşı savaşın sürdürülmesi anlamına gelmediği gene Genel Kurmay tarafından açıklanmış bulunuyor. Harekât, “PKK ve destekçilerine karşı bütün yurt sathında” planlanmış ve buna uygun olarak “eğitilmiş birlikler” hazırlanmıştı.
SHP-DYP koalisyonunun kuruluşu sırasında olduğu kadar, hükümetin icraatlarının eleştirildiği ya da değerlendirildiği her durumda da, “Demokratikleşme” ve “şeffaflaşma” kavramlarına, merkezi önem kazandırıldı.
Özellikle SHP iktidarına büyük umut bağlamış aydın kesimler ve bir kısım basın açısından, “şeffaflaşma” ve “demokratikleşme”, 12 Eylül 1980’den bugüne süren bütün gerici, anti-demokratik, faşist uygulamaların son bulacağı bir yeni dönemi simgeliyordu. DYP, lideri Demirel hakkında gene aynı çevreler tarafından yayılan “demokrat” imgesi sayesinde, bu beklentinin önemli bir unsuru olarak, SHP ile “aynı demokratik karakterde” ve “demokratikleşme için güven verici” bir parti olarak reklâm edildi. “Karakolların duvarları camdan olacak” şeklindeki slogan, DYP’nin seçim sırasındaki faaliyetinde önemli bir yer tutmuştu ve bu sloganın gerçekleşmesi SHP ile birlikte hükümet olmasıyla mutlaka gerçekleşecek bir vaat olarak vitrinin ön tarafına yerleştirildi.
“Şeffaflaşma” sloganının başlıca somut karşılığı olarak ise, “Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nda Değişiklik Tasarısı” (CMUK) gösteriliyordu. CMUK tasarısının yasalaşmasıyla birlikte işkence önlenecek, mahkeme tıkanıklıkları son bulacak, cezaevlerinde yaşanan sorunlar ortadan kalkacak, kısacası devlet ve “suçlu” arasındaki ilişkiler, “batı demokrasileri ölçülerine göre” düzenlenecekti. Bu kadar şamatayla reklâm edile CMUK tasarısı, daha ilk tartışmalarla birlikte, DYP içinde bir grup ve muhalefet partileri tarafından “terörizmi güçlendirecek bir tasan” olarak eleştirilmeye başlandı. “Polisin vazife yapma şevki kırılıyor”, “teröristlere konuşmama hakkı tanınıyor” gibi “değerlendirmeler”, bu sözde eleştirilerin başlıca motifiydi.
Sonunda CMUK, TBMM’den, “son defa biçimlendirilerek” çıkarıldı. Son biçimiyle CMUK’un getirdiği öne sürülen “işkenceyi önleyici reformlar”, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacak. Böylece “reform yasası”, temel bir gerçeğin altım resmen ve yasa düzeyinde çizerek kamuoyu önüne çıkmış oluyor: DGM’nin görev alanına giren suçlarda “işkenceyi önleyecek yasa tedbirleri uygulanamaz”. Daha açık söylenecek olursa, DGM’nin görev alanı içinde polisin işkence yapması yasaya aykırı değildir!
Yasanın diğer önemli bir yanı, Adalet Bakanı Seyfi Oktay tarafından açıklanmıştır. Buna göre, CMUK, “Olağanüstü Mal Bölgesi” için ayrı hükümler getirmektedir. Özetle söylenecek olursa, “adi suçlular”, yani DGM’nin görev kapsamına girmeyenler için “susma ve avukatı eşliğinde ifade verme” gibi haklar getiren yasa, siyasi “suçlu”lar için ve bir bütün olarak Kürtler için işlemeyecektir.
Yasa tasarısı, demokrat ve devrimci basında birçok yönüyle ele alındı ve eleştirildi. Biz, bu içerikten çok, yasanın onun işlevini açığa çıkaran ve bir ucundan, “Olağanüstü Hal Bölgesi” kavramında kendisini ele veren bir ilişki üzerinde durmak istiyoruz.
CMUK’un TBMM’den süratle çıktığı günlerde, TSK, “Kuzey Irak operasyonu”nu sona erdirme aşamasındaydı ve Genel Kurmay Başkanlığı, harekâtın, artık “içe dönük” olarak sürdürüleceğini açıklamıştı. “Harekâtın içe dönük olarak sürdürülmesi”nin ise, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi sınırları dâhilinde kalan dağlarda gerillaya karşı savaşın sürdürülmesi anlamına gelmediği gene Genel Kurmay tarafından açıklanmış bulunuyor. Harekât, “PKK ve destekçilerine karşı bütün yurt sathında” planlanmış ve buna uygun olarak “eğitilmiş birlikler” hazırlanmıştı.
Haftalık GERÇEK dergisinin haberine göre, iç harekâtın başlıca hedeflerini şunlar oluşturuyor: Kars, Antep, Iğdır, Adana, Erzurum ve Erzincan, “kırmızı bölge”nin sınırlan içine alınıyor. Bütün bölgede, dağ ile şehir, şehir ile köy arasındaki ilişkiler kesilecek, küçük yerleşim birimleri boşaltılacak. Cumhurbaşkanı Özal’ın deyimiyle “etnik grubun entegrasyonu” için önce askeri yöntemlerle, ağır bir “ezilme” sürecinin yaşanması, bunun yalnızca gerilla ile sınırlı kalmayan, “destekçi” olarak kabul edilen bütün halka, bütün bir demokrasi cephesine kadar uzatılması planlanıyor.
28 Aralık tarihli Milliyet gazetesi’nde Haslet Soyöz bir karikatür çizmişti. Demirci ve İnönü, büyük ve yeni bir halının altına, çöp gizliyorlar. Enflasyon, işsizlik, terör, KİT, üzerinde CMUK yazan halının altına süpürülüyor. Demirel: “Bu halıyı iyi akıl ettik ortak, pisliği göstermiyor” diyor İnönü’ye. Gerçekten, özellikle “İç harekât” planı ile ilişkisi içinde değerlendirildiği zaman CMUK’un başlıca işlevinin “pisliği örtmek” olduğu görülebilir. Ne var ki, CMUK, hem delik deşik bir halıdır, hem de örtülmesi düşünülen pisliğe göre çok küçüktür. Pislik, bütün kokusuyla, tozu dumanıyla, CMUK’u da kendi yığını arasında herhangi bir çöp gibi taşıyacaktır.

Aralık 92

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑