Bir yanda Kürt halkı, kendi ulusal uyanışının ve mücadelesinin İfadesi olarak gerçek, içten ve bir kurtuluş çağrısı olan Newroz’u kutlarken, Misak-ı Milli kavramının tartışılmasına ilişkin kendi görüşünü de ortaya koyuyordu. Aynı anda, Antalya’da kurulan gösteri çadırında, resmi, uyduruk, durup dururken böyle bir “milli bayram”ın nereden çıktığını kendi kendilerine sorup duran bir güruh tarafından kutlanan “Nevruz” ise, bir başka açıdan Misak-ı Milli kavramının tartışmaya sokulmasına sahne ölüyordu.
Kürt halkı, Newroz’u yeni sorunlar ve belirsizlikler içinde geçirirken, aynı gün Türkiye Cumhuriyeti de, resmi düzeyde ve tam bir devlet protokolü ile kendine özgü bir “Nevruz Bayramı” icat ederek kutladı. Kutlama, sicilli faşist militanlıktan “saygın işadamlığı”na yükselmiş yeni türeme burjuvaların işlettiği turistik bir tesiste, ’80 öncesi “ülkücü” faşist ne kadar simge varsa kullanılarak yapıldı. Salon kurt resimleriyle, Pan-Türkist sloganlarla süslenmişti. Hükümet temsilcileri, siyasi parti önderleri, Türkî cumhuriyet temsilcileri, Ergenekon’dan çıkışı temsil etmek üzere, bir örs üzerinde demir dövme numaraları yaptılar.
Demir dövme gösterisini en fazla ciddiye alan, bu törenlerin ideolojik ve örgütsel öncüsü Alpaslan Türkeş’ti.
Alpaslan Türkeş, 1980 öncesinde herkes tarafından açıkça bilinen aktif faşist katliamcı kimliğini, şimdi “ağır başlı yüksek devlet adamı” kimliğiyle değiştirmiş bulunuyor.
Bu, Türkeş’in “12 Eylül’den çıkardığı bir ders”in sonucu değil, burjuvazinin ve devletin kendisinden beklediği yeni misyonla ilgili bir imaj değişikliğidir.
Türkiye Cumhuriyeti, son yıllarda derin bir çelişkiyi içinde taşıyan bir iç ve dış politika bunalımını yaşıyor. Bir yandan, içeride Kürt ulusal hareketinin yarattığı idari, askeri, ekonomik ve politik bunalım ve buna ilişkin çözüm arayışları; diğer yandan Sovyetler Birliği’nin dağılmasından doğan yeni emperyalist projeler içinde üstlenmeye talip olduğu misyona uygun olarak yerine getirmek zorunda olduğu değişiklikler, toplam olarak, başlıca kurumlarda ve politikalarda köklü revizyonları ve yeni kavramlar oluşturulmasını gerektiriyor.
Her iki olgunun da, Devlet düzeyinde gelip dayandığı temel kavram, devletin bugüne kadarki bütün iç ve dış politik ve diplomatik ilişkilerini ve girişimlerini belirlemiş olan “Misak-ı Milli kavramıdır.
“Misak-ı Milli”, bugün başlıca bu iki olgu karşısında tartışmalı hale gelmiş bulunmaktadır. Bir yandan, Kürt ulusal hareketine karşı bu kavrama sıkı sıkıya sarılmaya devam etmek, diğer yandan, yayılmacı projelerin bir parçası haline gelmek zorunluluğu karşısında, bu kavramı taşıdığı içerikten farklı bir biçimde yorumlamak, ya da terk etmek zorunluluğu, derin bir çelişmeye işaret etmektedir, Bu çelişme, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna temel olan ideolojinin, kurumların ve politikaların bunalımından doğmaktadır.
Bu yıl Newroz, bu çelişkinin ilginç bir biçimde kendisini göstermesi için olağanüstü bir imkân sundu.
Görüldü ki, Türkiye burjuvazisi, Kafkasya, Balkanlar ve Orta Asya söz konusu olduğunda, Misak-ı Milli’yi içine kapatıldığı yeni bir Ergenekon olarak görmeye başlamıştır. Emperyalist planların bir parçası olarak benimsediği “emperyal vizyon” söz konusu olduğunda rahatlıkla tartışma konusu yapılabilen bu kavram, diğer yandan, Kürt sorunu söz konusu olduğunda, en katı tabulardan biri olmaya devam ediyor.
Newroz, işte bu bunalımın ortasında, Misak-ı Milli’nin yaşadığı çelişkinin cisimlenmesi olarak, iki farklı bayrama bölündü. Bir yanda Kürt halkı, kendi ulusal uyanışının ve mücadelesinin ifadesi olarak gerçek, içten ve bir kurtuluş çağrısı olan Newroz’u kutlarken, Misak-ı Milli kavramının tartışılmasına ilişkin kendi görüşünü de ortaya koyuyordu. Aynı anda, Antalya’da kurulan gösteri çadırında, resmi, uyduruk, durup dururken böyle bir “milli bayram”ın nerede çıktığını kendi kendilerine sorup duran bir güruh tarafından kutlanan “Nevruz” ise, bir
başka açıdan Misak-ı Milli kavramının tartışmaya sokulmasına sahne oluyordu.
Simdi çok acık olarak görülüyor ki, içinde bulunduğu tıkanıklık ve çıkmazlardan ancak bir macerayla kurtulabileceğine inanan Türkiye burjuvazisi için, Misak-ı Milli’nin Kürdistan’a, karşı savunulabilmesinin yolu, gene Misak-ı Milli’nin, Türkî Cumhuriyetler Federasyonu kavramıyla parçalanmasından geçmektedir.
Nisan 1993