Emek Gücünün Yeniden Üretimi Ve Kadın

Kapitalizm, aile kurumunu önceli toplumsal örgütlenmelerden devralır. Ama bu pasif bir aktarma değildir. Aile, işlevi bakımından yeni sistemin ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlanır. Kapitalizm bu kuruma ait kimi özellikleri olduğu gibi alarak kimi özelliklerini değiştirip dönüştürerek, eskimiş ve çağdaş gereksinimlere yanıt vermeyen öğeleri de süreç içinde temizleyip atarak aileyi kendi sisteminin önemli öğelerinden biri haline getirir.
Temel özellikleri bakımından aile kurumu, çok uzak geçmişten bu yana süreklilik gösterir ve bu yüzden sıradan insanın bilincinde bir tarihe sahip değilmiş izlenimini uyandırır. Geçmişi, dolayısıyla bir geleceği de olmadığı düşünüldüğünde aile kurumunun bugünkü işlevlerinin tanınması da zorlaşır. O, yaygın kamuoyu tarafından tanrının insan için uygun gördüğü bir ihsan, başka türlüsü olmayacak bir yaşam tarzı olarak algılanmaya devam eder.
Ailenin, özel mülkiyetin ve devletin ortaya çıktığı sürecin bir ürünü, kendi oluşumuyla da sürece katkıda bulunan bir olgu olduğunun vurgulanması önem taşıyor. Çünkü bir kurumun tarihselliğinin saptanması, ondan gelecek zaman kipini kullanarak söz edilmesini mümkün kılar. Ancak bu yazıda, ailenin geleceğiyle ilgili öngörülerden değil, kadının çifte sömürülmesinin yaşandığı alanlardan biri olarak aile kurumu içinde, bu sömürünün hangi mekanizma ile sürdürüldüğünden söz edilecektir.
Kadının ezilmesinin koşullarından biri olarak, değiştirilmek istenen aile içi ilişkilerin bugün nasıl örüldüğünü, kurumun nasıl ve neden örgütlendiğini, kapitalizmin, sosyoekonomik koşulların içsel evriminin bir sonucu olarak, giderek kendi sınırlarını zorlayarak, çağdışı bir kurum olduğunu her yönden açığa çıkarsa da aile kurumuna neden ihtiyaç duyulduğunu ^anlamak gerekiyor. Bu yüzden, belirli bir anda gözlemlenen bütün diğer kurumlar gibi aile kurumunu da bu belirli an için geçerli olan üretim ilişkileriyle bağıntısı içinde tanımak önem taşıyor.
Kadının çifte sömürülüşünün bir ucunda, iş yaşamına dair genel sömürüden payına düşeni yaşamak yer alır, diğer ucunda da ev içinde sürdürdüğü faaliyetler aracılığıyla özel bir sömürünün nesnesi haline gelişi bulunur. Kuşkusuz bu iki sömürülme biçimi, birbirinden bağımsız birbirinden yalıtılmış değildir ve yaşamın bütün alanlarına, toplumsal dokunun bütün gözelerine dağılmış, bazen teşhisi kolaylaştıran görünümleri olan bazen kendini kolay ele vermeyen ince ve sinsi yöntemlerle gizlenen genel bir kadın sömürüsünün, genel bir kadın ezilmesinin kaynağında birlikte ve içice bulunurlar.
Her kadın özel ve kişiselmiş gibi görünen birbirinden yalıtılmış yaşam alanlarında yani evlerde bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle, her gün aynı işi yapmaktadırlar. Ev yaşamı bütün kadınlar için aşağı yukarı aynı şekilde sürdürülür. Bu aynılığın saptanması çok kolaydır. Ama evdeki küçük ayrıntıların kapitalizmle varolma ilişkisi içinde olduklarını keşfetmek ise biraz daha güçtür. Kadının elindeki toz bezinin, evyedeki bulaşık suyunun simgelediği zararsız ve masum uğraşların ekonomi, politika ve ideoloji ile hiç bir ilgisi yokmuş gibi görünür. Oysa bu masum uğraşların niteliği ve kadının bunlar aracılığıyla dünyayla kurduğu ilişki ekonomi, politika ve ideolojinin çağdaş biçimleriyle çok yakından ilişkilidir.
Kadınların evde, aile kurumu içindeki bütün faaliyetleri kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden üretimi sürecine katkıda bulunur. Bu katkı özel bir biçim altında ve özel bir yolla gerçekleşir, kadınlar evdeki faaliyetlerini kadın olmanın doğal bir sonucu, erkekle aralarında kurulmuş normal bir işbölümü olarak algılarlar. Üstelik onlara, ev içindeki ilişkilerin ve kadınca etkinliklerin aile fertlerine karşı duyulan sevginin gerektirdiği önemsiz bir içsel özgeci olduğu öyle çok işlenmiştir ki, kadınların bu ideolojik barikatı aşarak durumlarının bilincine varmaları zorlaşır.
Aile ve kapitalizm arasında yeniden üretime dair bir ilişki kurabiliyorsak bu kavramdan ne anlamak gerektiğini kısaca yinelemek gerekiyor. Marx, Kapitalde “Sermayenin ve özgürleşmiş emek gücünün tarihsel bir olgu olarak ilk kez delirişleri, başka şeylerle desteklenmiş belirgin bir devamlarının olmasını gerektirir bu aynı zamanda da geçmiş üretim şekillerinde olduğu gibi, bu şekil ne olursa olsun sürecin devamlı olması, devresel olarak aynı evrelerden sürüp gitmesi gerekmektedir” der. (Kapital 1 sf; 581) Yeniden üretim biçimsel olarak aynen üretimin biçimsel özelliklerini korur. Bu yönüyle yeniden üretimin koşulları üretimin koşullarıdır. Kapitalizm başlangıçta nasıl modern sınıf ilişkileri ortaya çıkararak var olmuşsa bugün de bu çelişkilere dayanarak ve onları yeniden üreterek ayakta durmaktadır. Ücretlinin “Toplumla ön-varsayılmış ilişkilerinin (tarihsel süreç içinde doğmuş ama geleneksel hale gelmiş) bir yandan emeğin koşulları ile öbür yandan da diğer çalışanlarla ilişkileri içinde özgül, önceden belirlenmiş nesnel varoluş tarzının yeniden üretilmesi” gerekir. Bu gelişimin temelidir. Tersi durum sistemin doğarken ölümü anlamına gelir. Bu konuda sermaye için de aynı şey geçerlidir. Sermaye de kendine içkin özel yasaya göre artmak ve genişlemek eğilimindedir.
Kısaca; kapitalizmin kendi bünyesinde yeniden üretmek zorunda olduğu durum: bir yüzünde sermaye şeklindeki birikmiş emeğe, üretim araçlarına sahip burjuvazinin, diğer yüzünde bütün bunlardan yoksun mülksüz ve sadece emek gücünü satabilecek kadar bir özgürlüğü olan ücretli işçinin yer aldığı madalyondur.
Kadın, cinsiyetine biçilen rol ve ona yüklenen özel işlevle bu üretim ilişkilerinin yeniden üretimine katkıda bulunur. Burjuva aile kurumu kapitalist üretim ilişkilerinin yanı başında organize olurken, sistem içindeki seyri bundan sonra da emek-sermaye kutuplaşmasıyla yazgı ortaklığı içinde sürer.

EMEK-GÜCÜNÜN YENİDEN ÜRETİMİ SÜRECİNDE KADININ EV EMEĞİ
Emek-gücü bir metadır ve bütün metalar gibi üretilmesi için gerekli şeylerle belirlenir. Ama diğer metalardan farklı olarak o canlı bir organizmanın gücü ve bir kapasitesidir. “Belli bir bireyin emek-gücü üretimi, onun kendisini yeniden üretmesinden ya da varlığının devamından oluşur. Bireyin varlığını sürdürebilmesi için belli miktarda geçim aracına gereksinimi vardır. Emek gücünün değeri, emekçinin varlığını sürdürmesi için gerekli olan geçim araçları değeridir”( Kapital 1 sf; 186) Emekçi emek gücünün karşılığında kendi yeniden üretimini sağlayabilmek için ücret alır. Bu ücret ona önce kendi geçim araçları için gereken sonra da artı-değer olarak kapitaliste aktarılacak üretimi gerçekleştirdikten sonra ödenir. Kendi gereksinimlerini bu artı-değeri oluşturma koşuluyla sağlayabilir.
İşçi, iş gücünü satarak elde ettiği kazançla ertesi gün de, işyerinde sağlıklı olarak hazır bulunmayı güvenceler. Emek gücünün yeniden üretimi için gereken koşullar, sadece beslenmeyi değil, toplumsal gelişmişlik düzeyinin gerektirdiği standartlarda barınma, giyinme, ısınma ve eğitim ihtiyaçlarının giderilmesi için gereken araç ve malzemeleri de içerir.
Ayrıca, emek gücü süreklilik kazanmalıdır. İşçi sınıfı sınıfa yeni katılan üyelerle sürekli çoğalmalı, bu kesimin nüfusu artmalıdır. Yani varolan bir işgücü kuşağının yerini bir başkası almalıdır. ” Aşınma, yıpranma ve ölüm nedeniyle pazardan çekilen emek gücünün yerini bir başkası almalıdır.
Hiç değilse aynı miktarda emek gücünün boşalan yeri sürekli olarak doldurması gerekir. Böylece bu özel meta sahipleri soyunun pazarda varlıklarını sürdürebilmeleri için gerekli geçim araçları toplamı emekçinin yerini dolduracak olanların yani çocukların gereksinimlerini de karşılayacak şekilde olmalıdır” (kapital 1 sf; 187)
Kapitalizme ait üretim ilişkilerinin yeniden üretiminin, işçi sınıfının bir sınıf olarak sürekliliğinin sağlanmasını gerektirdiği olgusu bu sınıfın fiziksel çoğalmasını öngörür, “sermaye bu konuda işçi sınıfının üreme içgüdüsüne güvenir”
Emek gücünün yeniden üretiminin bir boyutu, çocuğun doğumundaki biyolojik rolünden yola çıkılarak bakımının da kadının omuzlarına yüklenmesiyle gerçekleşir. Bu yüzden kadının bir ev kölesi haline getirilmesi, yaşamının çocuklarının ihtiyaçlarına bağlanması gerekmektedir. İş yaşamından merkezkaç bir eğilimle dışlanmaya çalışılmasının nedeni de budur. Bu güçlü dalgaya karşın kadını bir başka zorunluluk, geçimini sağlama zorunluluğu çalışma yaşamına iter. O koşullarda bile çocukların nasıl bakılacağı sorununu toplumsal çözümlerden kaçan burjuvazinin siyasal iktidarı yerine aileler kendi olanaklarıyla çözmeye çalışırlar, çocuk bakımının ailelerin özel bir sorunuymuş gibi algılanması gerekmektedir. Çünkü sosyalleştirme harcamaları artı-değer miktarını tehdit etmektedir.
Feodal toplumsal örgütlenmede ev hem bir üretim hem de tüketim ünitesidir. Kadının Üretim ve yeniden üretimdeki işlevi birbirinden ayrılmamıştır. Kapitalizm ise, üretimin ev dışına çıkmasıyla birlikte üretim ve yeniden üretim süreçlerini birbirinden ayırır. Kadına ağırlıklı olarak emek gücünün yeniden üretiminden sorumlu olmak bırakılır. Kadının Emek gücünün yeniden üretimi sürecindeki rolü, sadece, çocukların bakımı, eğitilmesi, işçi sınıfının bir sınıf olarak idame etmesini sağlamak değildir.
Kadın, kendisi çalışıyorsa kendisinin de, ama daha çok erkek işgücünün ertesi gün işyerinde dinlenmiş ve yenilenmiş olarak bulunabilmesinin koşullarını hazırlar. Erkeğin aldığı ücret bu bakımdan kadının gereksinimlerini de karşılayacak miktarda tutulmalıdır.
Kuramsal olarak kapitalizm, kadının her koşul altında ağırlıklı olarak emek gücünün yeniden üretiminden sorumlu tutulmasını öngörür. Ama durum her zaman bu biçimde gelişmez. Çok uzun zamandan beri kadınlar ev dışında varlık göstermenin olanaklarını arıyorlar daha doğrusu buna zorunlu kalıyorlar. Kapitalizmin onmak bilmez krizi zaman zaman kadınları kitlesel olarak iş yaşamına sürüklüyor, görece iyi zamanlarda ise kadınların eve dönmesi gerektiğine ilişkin ideolojik bombardımanlara başlanıyor ve kadının ev kadınlığı kimliği ve analığı ısrarla vurgulanıyor. Ancak her halükarda kadın, hangi kariyerde bulunursa bulunsun, hangi işi yaparsa yapsın öncelikle ev kadını ve annedir. Ona dışarıda çalışma hakkı bu işlevleri de yerine getirmek kaydıyla tanınmıştır sanki. Ancak ortalama yaşam standartlarının çok altında bir yaşam sürdürmek zorunda kalan işçi sınıfının kadınları için, her şeyi birden yapma ayrıcalığı bile yoktur. Onlar için çalışmak çocuklardan ciddi ve zorunlu bir fedakârlık, annelik üzerine yapılan burjuva edebiyatının yaygın bir kamuoyu oluşturması nedeniyle de bir vicdan azabıdır. Toplumsal bakım olanaklarından yoksun binlerce çocuk, ancak karın doyurmaya yetecek üç kuruş para kazanmak için saatlerce çalışan kadınların iç sızıları eşliğinde sokakta büyür.
Burjuvazi, sanayi devriminin hemen sonrasında ev dışına çektiği kadınları, sınıfın bekası için eve geri gönderirken geçimlerini kocalarının üzerine yıkmıştı. Sonraki refah dönemlerinde de bu yöntemi izledi. Bugün ise artık bir kişinin kazancıyla bir ailenin geçimi sağlanamıyor. Burjuvazi iş yaşamında kadını da erkek gibi, üstelik çifte standarda tabi tutarak sömürüyor ve bir kişilik ücretle iki kat artı-değer elde ediyor. Kimi zaman kadını eve dönmeye zorlayarak, kimi zaman da fabrikalara kitleler halinde çekerek onlardan her an elinin altında bulunan bir yedek işgücü ordusu olarak yararlanabilmesinin, erkek işgücü karşısında bir rekabet ve tehdit faktörü olarak kullanabilmesinin koşulu da kadının emek gücünün yeniden üretimindeki vazgeçilmez konumudur. Kadının emek-gücünün bedelinin yani ücretinin de neden düşük tutulduğunu bu formül açıklar.
Kadın emeği sürekliliği olmayan bir emektir, aslolan erkek emeğidir, kadının çalışması aile bütçesine “katkı”da bulunma amacını taşır. Birçok ailede kadının çalışması olmazsa olmaz bir zorunluluk haline gelmişse de, burjuvazi böyle bir bilinçaltı oluşturmuştur, ideolojik söylem kadın faaliyetinin geçiciliğini ve ikincilliğini ısrar ve özenle vurgular.
Lise Vogel Marksist Teoride Kadın adlı yapıtında “Burada kadın ve erkeğin gerekli iş ve iş fazlası ilgili farklı rollerle görevlendirilmesinde cinsiyete göre emek ayrımı için bir neden bulunduğu açıktır. Kadının rolü, gerekli iş sürecine katılımında ve özellikle çocuk yetiştirme sorununda daha fazla olan sorumluluklarıyla farklıdır” diyor, kadını üretimden kopmaya, kopmasa bile acılı bir süreç yaşamaya zorlayan koşullar erkeğin kendisi için zorunlu emeğinin sınırlarını genişleterek, sınıflı toplumda bağımlı sınıfın ailesi “gerekli iş sürecinin devamı ve yenilenmesinde başlıca toplumsal bir birim haline gelir.” (Vogel sf; 146)

EV EMEĞİNİN NİTELİĞİ
Sıradan kadın için evde yaşanan her şey özel ve kişiseldir. Bu özel ve kişisel nitelikteki ilişkilerin, “kadına fedakarlıklar”ın altında kapitalizmin ve genel olarak sınıflı toplumun olduğu saptaması bu kadınlar için yadırgatıcı bir tavır, fesatça bir kuruntu gibi görünebilir. Oysa, kapitalizm denince kadınlar için akla gelebilecek kötülükler onların yedek işgücü ordusunu oluşturmaları, düşük ücret alıyor olmaları, fuhuş ve sefalet gibi hemen görünen olgular değildir sadece, kadınların her gün yaptıkları “zararsız ve masum” uğraşlar sermaye düzeninin kadınlar için sunduğu bütün öteki kötülüklerin yanı başında yer alır. Bunlar, yedek işgücü ordusunun yedekte beklerken neyle iştigal ettiğini, kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden üretimine nasıl katkıda bulunduğunu, yedekte beklemediği zamanlarda ise nasıl iki kat daha fazla sömürülmesine imkân yarattığını açıklar.
Meta üretimi sürecinde harcanan zorunlu emeğin iki unsuru vardır. Birincisi, işçinin kendisinin geçim araçlarını üretmek için harcadığı emek diğeri de ev kadınının evde harcadığı emektir. “Harcanan emek kapitalist üretimin dışındaki bir emektir ve zorunlu emeğin görünmeyen bileşenini oluşturur. Emek gücünün çoğalımı için her iki bileşen de zorunludur. Emek karşılığında alınan ücret, işçinin mal satın almasını sağlar, ama ek bir emek olan ev emeği bu malların tüketilmesinden önce yapılması gereken iştir. Ayrıca emek gücünün yeniden üretilmesinde, kuşaklarla çoğalma olgusu cindeki süreçler de ev emeğinin bir parçasıdır. O halde artık emek ve-zorunlu emeğin iki yönlü olduğu söylenebilir. Artık emekle zorunlu emeğin ayrımı ücret sistemi ile örtbas edilmiştir. Öte yandan zorunlu emeğin ikinci bileşeni olan ev emeği ücretli emekten ayrılır.” (Vogel sf; 152)
Biyolojik yeniden üretimde olduğu gibi, emek gücünün günlük ihtiyaçlarını sağlayarak fiziksel olarak yeniden üretiminden de kadın sorumludur. Kapitalizmin kadını ev işi yapar konumda bulundurmak istemesi kimseyi yadırgatmamalıdır; Bu faaliyet burjuva düzenin dayanak noktalarından biridir.
Sermayenin bir parçası olan ücretli işçinin bütün gün çalıştıktan sonra gelip evde ev işleri yapar konumda kalması tercih edilecek bir durum değildir. İşçi, ertesi gün işyerinde sağlıklı olarak bulunabilmek için gerekli dinlenme süresinde başka işler yaparak yorulmamalıdır. Böyle olduğu takdirde, iş gücünden burjuvazi için azami kar sağlanamaz. Çünkü ev işi, işçinin artı-değer üretimine katkısını azaltır. Dolayısıyla da sermaye birikimini olumsuz etkiler, onunla çelişir. İşçinin bütün enerjisi burjuva için yapılan üretime ait olmalıdır. İşçi iş saati sonunda eve gelip de ev işleri yapmak durumunda kalırsa ücretli emeğin enerjisini harcamış olacaktır. Eğer ev işleri önceden yapılmış olup da dinlenme zamanları için konforu sağlanmış olursa; hazır yemek bulup, iyi ısıtılmış bir eve gelirse ücretli emeğin kapasitesi de daha yüksek olacaktır. Erkek işçi bu konforun karşılığında ücretiyle karısının geçimini de sağlamakla yükümlü olacaktır.
Kadınların evde yaptıkları işler, sermaye birikimini dolaylı olarak etkiler. Dolaylılık, evde yapılan işlerin toplumsal üretimin dışında olmasından kaynaklanır. Kapitalizmin karakteristiği meta üretimi temeline dayanmasıdır. Ev emeği ise meta üretimi sisteminde görülen diğer emek türlerinden farklıdır. Evde harcanan emek için para alınmaz, evde üretilen ürünlerin değişim değeri de yoktur. Dolayısıyla evde harcanan emek meta üretmez. Ama emek gücünün ertesi gün yeniden pazarda yerini alabilmesi için yapılması gerekir.
Emek sermaye kutuplaşması, kutupların birbirleriyle varolma ilişkisine girdikleri bir kutuplaşmadır. Emek gücünün yeniden üretimi süreci sermaye birikiminin de koşuludur. Bu yüzden kadının sosyal üretimdeki emeği gibi kadıncıl işler arasında harcadığı emek de kapitalizmin destek direğidir.

EV EMEĞİNİN DİĞER SONUÇLARI
Emek gücünün yeniden üretimi işlevinin aile kurumu içinde görülüyor olması sermayenin bir başka açıdan, bir kez daha işine yarar. Her gün ayrı ayrı evlerde birbirinin aynı olan bitmez tükenmez yorucu ve barbar işlerin yapılıyor olması kadınları bu işleri kolaylaştırıcı olanaklar aramaya sevk eder. Bu yüzden de ev işlerini kolaylaştırıcı cihaz ve mekanik aletlerin iyi bir pazar olduğunun keşfedilmesiyle burjuvazi bu alana yatırım yapmaya yönelir.
Parasal karşılığı olan hiç bir değer üretmeyen ev işlerinin toplumsallaştırılması burjuvazi için pahalıya mal olan, elde ettiği artı-değer miktarından feragat etmesini gerektiren bir sosyal hizmet olacağından bu yol şimdiye kadar kapalı tutulmuştur. İhtiyaçların ev dışında topluca giderilebildiği kurumlar yine de vardır ama bu kurumlar özel ve kişiye ait işletmeler olup kar amacını güderler ve hizmetlerini para karşılığımda sunarlar. Üstelik yaygın da değildirler. Dolarıyla herkesin kolayca ulaşabileceği bir yakınlıkta değil de parası olanların yararlanabileceği uzaklıkta bulunurlar. Gereksinimlerin aile kurumunda karşılanması; yemeğin evde yapılıp yenmesi, çamaşırların evde yıkanması, çocukların evde bakılması ücretlinin bütçesine de uygundur. Ancak bu koşullarda emek gücünün günlük yeniden üretim maliyeti en düşük sınırda tutulabilir.
Kadınların iş yaşamına katılarak ev işlerinin onların biricik uğraşları olmaktan çıkması ama diğer yandan da bu işlerden hala sorumlu tutuluyor olmaları, ev işlerinin daha az zaman alan daha az emek harcanan etkinlik düzeyine getirilmesini zorunlu kılar. Bu evrede, birçok mekanik aygıt ve makine evlerde yerini almaya başlar.
Henüz yüzyılın başında, problem olan ev işleri bugün oldukça kolaylaşmıştır. O zamanlarda, kadınlar çamaşır yıkamak için önce kendi çabalarıyla evde sabun üretmek, bahçelerde ateş yakarak su ısıtmak ve tabi, suyu uzak bir yerlerden taşımak sonra da leğenin başına oturup iki büklüm iş görmek zorundaydılar. Bu kadınların çektiği sıkıntılar bugün bize ne kadar uzak gelir. Şimdi artık her orta sınıf ailenin evinde taksitli satışlardan edinilmiş, tek bir düğmeye dokununca bir dolu çamaşırı kendi kendine yıkayan çamaşır makinaları bulaşığın yağını pisini dert olmaktan çıkaran bulaşık makinaları, ve tozla savaşmak için elektrikli süpürgeler, aspiratörler var: Teknoloji kadınlar için her gün yeni doyum olanakları yaratarak gelişiyor.
Ev işleri makina sesleri eşliğinde daha kısa zamanda yapılır hale geliyor, kolaylaşıyor. Bundan en çok pratik çıkar sağlayan çalışan kadınlardır. Çünkü onlar, erkekler gibi yani kocalan gibi dışarıda günün büyük bir bölümünü çalışarak geçirseler de, akşam eve gelip ev işleriyle uğraşmak aile bireylerinin gereksinimlerini karşılamak zorundadırlar. Erkek eşlerin kadınlara yardım etmesi tamamen onların gönüllülüklerine bırakılmıştır. Üstelik evde “kadın işi” yapan erkek, kamuoyunun eleştirel yaklaşımını göze almaya incitici sözlere göğüs germeye hazır olmalıdır.
Ev cihaz ve makinalarının ev kadınlarına da, kendilerine başka uğraş alanları yaratabilmeleri bakımından zaman kazandıracağı sanılır. Gerçekte ise böyle olmaz. Çünkü işler bu aletlerle kolaylaşmış olsa da bütünüyle ortadan kalkmamıştır. Ayrıca kadına ilgisini yöneltmesi için sunulan seçenekler o kadar sınırlı ve yollar o kadar kapalıdır ki, kalan enerji yine ev içinde yapılan önemsiz küçük işlere dağıtılır. Kadıncıl işler bir türlü yakayı bırakmaz. Daha sık çamaşır yıkanıp daha çok ütü yapılır, daha çok dantelâ ve yün örülür. Koşullar uygunsa iki yerine üç çeşit yemek yapılıp, yeni edinilmiş tariflere göre pasta ve börek çeşitleri denenir. Ve elbette zaman yine de artıyordur, Bu yüzden de bir evden çıkılıp başka evlerde periyodik olarak düzenlenen kadın toplantılarına “günlere gidilir. Günler için çeşit çeşit ikramlar hazırlanır. Ertesi gün de yapılacak iş çıkmıştır: Konukların geride bıraktıkları pisliklerin temizlenmesi saatleri alır. Sonuçta ev işleri hiç bitmez ve elde ne kadar zaman varsa o zamana yayılır.
Elektrikli ev aletleri evlere girinceye dek kadın psikolojisi üzerinde bir dizi işlem yapılır. Kadınlar her yeni üretilen alet ya da eşyayla reklâmlar aracılığıyla tanıştırılır. Kadın psikolojisinin yeni malzeme ya da marka için hazırlanması işlevini gören reklâm kampanyalarında; ev kadınlığının kendisi çağdışı bir kurum haline gelmişken, kadınlar, “çağdaş ev kadını” olmaya özendirilir. Onlara, eve girecek olan her aletle yaşamlarına yeni bir mutluluk öğesi katılacağı, yuvanın ve kadının modern bir görünüm kazanacağı empoze edilir. Milyonlarca lira harcanarak hazırlanan reklâm kampanyalarında ev kadınlarının kendilerini özleştirmeleri salık verilen model kadınlar ya bir ev cihazını ya bir deterjanı ya bir margarini ya da bir başka türden eşyayı tanıtırlar^ Bu model kadınlar şık giysileri, bakımlı saçları ve makyajlı yüzleriyle bulaşık yıkarlar yeni marka bir fırında yemek pişirirler, yeni bir deterjanla lavabo ovarlar. Çağdaşlık bu markalara sahip olmanın yanı sıra, bütün bu pis işlerin altından bakımlı ve bozulmamış bir makyajla çıkabilmektedir. Öyle ya çağdaş bir ev kadını aile bireylerine daima güzel, sağlıklı ve bakımlı görünmelidir. Ev kadınları bunun öyle olmasının ne kadar zor olduğunu kendi yaşam biçimlerinden dolayı çok iyi bilmektedirler oysa. Kendi pratikleri model kadınlarınkine benzemez. Benzemezlik karşısında sistem onların kendi kadınlıklarını yaşayış biçimlerinden eziklik duymalarını bekler. Ezikliği, reklâmı yapılan isala alıcı olarak yönelmekle ödünlemek olanağı vardır ama.
Yeni bir aletle çağdaşlaşacağına inanan kadın, bu aleti edinir edinmez büyük bir güven duygusu kazanmalıdır. Çünkü ev işleri için sekiz yaşındaki bir çocuğun zekâ düzeyi yeterli olacağı halde bu işleri gerektiği gibi yapmamış olmak kuşkusu kadınların yakasını bir türlü bırakmaz. Örneğin küçük çocuğuyla yeterince ilgilenemediğini düşünür, onun için iyi bir anne olamadığına hayıflanır, içsel bir huzursuzluk duyar. Yeni bir alet ve makina ona çocuğuna ayırabileceği zamanı kazandıracaktır. Son zamanların gözde markasının reklâm programlarında küçük bir çocuğun sesinden sunulan “annem bana kalır, sevgiye zaman kalır” sloganının kullanılması rastlantı değildir. Üzerinde işlem yapılan kadın psikolojisi çok iyi yakalanmıştır ve bu reklâm aracılığıyla yeniden üretilmektedir.
Kadınlara küçük bir kız çocuğu oldukları zamandan başlayarak yetersiz ve yeteneksiz oldukları aşılanır. Kadının kendini ifade edebileceği tek alan ev ve ailedir. Yetenek ve yaratıcılık ise kendini ancak bu alanda tanımlayabilir ve bu sınıra sıkışır. Onlar kamusal yaşamdan özgüvenleri zedelenerek dışlanırken her kadının kendi kalesi demek olan evinde yapacağı küçük küçük keşifler, buluşlar dışa kanalize olamamış kadınca yaratıcılığın tezahürü olarak görülür ve yüklendirilir. Bu yaratıcılık dışarıda kullanılabilecek, geliştirilebilecek yeteneklerin yerine geçirilir. Piyasada satılan çeşit çeşit ev malzemesinin keşfedilmesi, özel bir tanesinin diğerlerinden ayırt edilişi kadınca iş bilirliğinin geliştiğinin göstergesi olmaktadır. Ve her bir firma kendi ürünü için bu anlayışı işleyerek tanıtım yapar.
Pis, barbar ve köreltici ev işlerine karşı kadınların sevgi duyması, iş yapmaya istekli olmaları gerekmektedir. Bu, aile düzeninin sürüp gitmesi, statükonun korunması için kaçınılmazdır. İdeolojik süreç burada ev işlerinden hoşlanmayan kadınların kadınlıklarını kuşku konusu yaparak işler. Her kadının doğuştan ve doğal olarak ev işlerinden haz aldığı öyle kesin bir doğruluk taşır ki, tersini düşünen kadınların kendileri bile o kötücül suçluluk duygusundan kendilerini kurtaramazlar. Kadınların ev işlerinden hoşlanır konumda tutulabilmeleri için onlara işin sunduğu eğlence olanakları tanıtılır. Ev işi özel uzmanların geliştirilebileceği zengin bir alan görünümüne girer. Kadın öteki kadınların bilmediği kendine ait özel yöntemler geliştirebilmelidir. Örneğin “çamaşır yıkarken, renkli çamaşırlar içiş, bile, biraz aklandırıcı çamaşır suyu kullanırım… böylece çamaşırlar daha temiz oluyor” (Kate Millet) gibi buluşları olabilmelidir.
Ev hayatının küçük ve önemsiz ayrıntıları bütün zamanını alır. Bütün dünya bu ıvır zıvır işlerle kaplanmış olduğuna göre sohbetlerin konusu da hiç bir zaman bunların dışına çıkamayacaktır. İş yaparken bulunan küçük sırlar “püf noktaları” kadın sohbetlerinde keyifle aktarılır.
Ev işlerinin her bir kadın için yeterince iyi yapılıp yapılamadığının ölçülmesi için özel bir kontrol mekanizması da gelişmiştir. Bu mekanizma dedikodudur. Her kadın komşusunun ve yakınlarının kontrolörlüğünü üstlenir ve kadın meclislerinde silinmeyen tozların, temizlenmeyen aynaların, kirli lavabo ve havluların konusunu eder, komşusunun balkonda asılı çamaşırlarına bakarak yeterli beyazlığı sağlamakta başarılı olup olmadığına dair not verir.
Kendisi de diğer kadınların gözlerini üzerinde hissettiğinden daima titiz ve dikkatlidir.

Eylül 1992

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑