Günümüzde sosyalizm, tarihte kendisine karşı yöneltilen saldırıların en büyüğü ile karşı karşıya… Bugüne kadar sosyalist devrimlerin gerçekleştiği ülkelerdeki, kapitalist restorasyonlar, çeşitli burjuva ideologlarının ve modern revizyonizmin saldırılarını danada artardı. Yıllardan beri görevleri sosyalist maskesi altında devrimi engelleme çabası içersinde olan modern revizyonistler yüzlerindeki bu maskeyi de atarak artık açıkça serbest pazar ekonomisinin üstünlüğünü savunuyorlar. Marx ve Engels’in 1847’de Komünist Manifestoyu yayınlamalarından bu güne kadar devrimci Marksizm ile burjuva ideologları arasındaki mücadelenin en şiddetlisi yaşanıyor.
Son dönemlerde, artık emperyalizm çağının kapandığı, gerçekleşen bilimsel teknolojik devrim sayesinde üretimde işçi sınıfının mücadelesi yerine tüm insanlığın çıkarlarının geçtiği, teorileri savunuluyor. Üstelik bunlar yalnız gelişmiş kapitalist ülkeler için değil Türkiye gibi işçi sınıfının ayağa kalktığı, sınıf çatışmalarının çok keskin olduğu ülkeler için dahi savunuluyor. Bütün bu demagojilere karşı bilimsel sosyalizmin Komünist Manifesto’da dile getirilen ilkelerin ve bilimsel sosyalizmin ilanını bilmek önem kazanıyor. Çünkü Komünist Manifesto’da ilan edilen proletaryanın bu yüce idealleri ezenler ile ezilenler arasında binlerce yıldan beri süren mücadelenin sonucudur.
KOMÜNİST MANİFESTONUN DOĞUŞU:
Komünist Manifesto Aralık 1847’de Komünistler Birliği adındaki gizli bir işçi örgütünün platformu olarak yayınlandı. Daha önceki adı Haklılar Birliği olan bu örgüt yan komplocu ve halkçı görüşlere sahip, döneminin tüm akımları gibi burjuva sosyalizminin etkisi altındaydı. Örgüt Marx ve Engels’inde müdahaleleri ve eleştirileri sonucunda değişikliğe uğrayarak adını Komünistler Birliğine çevirirken, daha önceki sloganları olan “Bütün İnsanlar Kardeştir”in yerine “Bütün Dünyanın İşçileri Birlesiniz” sloganını geçiriyordu. Böylece merkezine proletaryayı alan bir dünya görüşü ve örgütlenme modeli de doğmaya başlıyordu.
Manifesto yayınlandığı zaman, sosyalizm adını taşıyan çeşitli ütopik görüşlerin temsilcisi bir çok akım Avrupa’da yaygın durumdaydı. Bu akımlar, sermayeye ve kapitalizme zarar vermeden sınıfı kurtaracağını vaaz ederek, burjuvaziyi ikna ve eğitim ile sömürüden ve baskıdan vazgeçireceklerini ileri sürüyorlardı. Ve sosyalizm denilince daha çok Oven’in, Saint-Simon’un ve Fourier’in bu izleyicileri akla gelmekteydi.
İşçi sınıfının doğuşu yaklaşık 1600’li yıllara kadar uzanır. Ancak, sınıfını kendi talepleri doğrultusunda siyasal, mücadeleye başlaması 19 yy.da başlar. Çünkü 1760-1830 yılları arasında birinci sanayi devrimi gerçekleşmiş, sınıf büyük topluluklar halinde büyük fabrikalarda bulunmaya başlamıştı. Bu dönemden sonra işçi sınıfı hareketi de zanaatkârların geleneksel önderliğinden koparak kendi önderliklerini yaratmaya başlamıştı. Komünistler Birliğinin ilk önderleri de, “çalışa çalışa proletaryanın tarihsel rolünün bilincine varan ender kişiler …”den oluşuyordu. Birlik küçük bir yapı olmasına ve yayınlandığı ilk yıllarda manifestonun büyük bir etki yaratmamasına rağmen, komünistler Birliğini 1847-1852 arasında süren kısa yaşamında bayrağına yazdığı teorik ilkeler, o günden bu güne. uluslararası komünist hareketin temel programı olmaya devam ediyor. Çünkü Komünist Manifesto, küçük bir örgüt olan birliğin sınırlarını aşarak, proletaryanın genel olarak ihtiyaçlarına cevap veren bir platform oldu. Bu Manifesto’nun her dönem geçerli olan yönüdür. Manifestonun okunmasının önem ide burada ortaya çıkıyor. Engelsin dediği gibi: “… yalnızca işçi hareketinin durumu değil, büyük ölçüde üretimin gelişme derecesi de, oldukça doğru bir biçimde, manifestonun o ülkede, o ülkenin dilindeki nüshalarının sayısıyla ölçülebilir.” (Friedrich Engels, Polonya Baskısına Önsöz, Komünist Manifesto, Sf. 23)
Marx ve Engels Komünistler Birliği için hazırladıkları bu programda çok önemli tarihi önermelerde bulundular. Bunların içinde en önemlisi, “tarihin her döneminde egemen olan ekonomik üretim ve mübadele biçimi ve ondan doğan sosyal örgütlenme, o dönemin üzerine kurulu olduğu temeli oluşturur ve o dönemin pratik ve düşünce tarihi ancak bu temel dayanarak açıklanabilir. “Bunun anlamı şudur, insanlığın tarihi sınıf savaşımlarının tarihidir.”
Manifesto, “Günümüze dek bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir.” (age Sf. 28) diyerek başlar. Tarihteki sınıf savaşımları evrimi içinde ise bugün iki sınıf ortaya çıkmıştır. Proletarya ve Burjuvazi arasında süren savaşımda ise proletarya kendisi ile birlikte toplumun tümünü ezilmekten ve sömürülmekten kurtaracaktır. Komünist Manifesto’da ilk kez ortaya atılan bu teorinin önemi öylesine büyüktür ki, Darvin’in teorisi biyoloji biliminde büyük bir devrim yaparak idealist felsefenin yıkımını hazırlamışsa, bu önermede tarih için onu yapacaktı.
Tarihten günümüze, sınıf savaşımlarının açıklandığı manifestonun bu ilk bölümünde, ilkel komünal toplum dışında, tarihteki tüm toplumların çeşitli sınıflara ve sosyal katmanlara ayrıldığı vurgulanarak, yıkılan her sınıfın yerine geçen sınıfın, sınıf çatışmalarım ortadan kaldırmadığı aksine yerine yeni savaşımlar ve çatışmalar geçirdiği belirtiliyor. Feodal toplumun bağrından doğan modern burjuva sınıfı da yeni sömürü biçimleri ve yeni sınıf savaşları yaratmıştır. Ancak kapitalist toplumda sınıf savaşı daha önceki sömürü sistemlerinden farklı olarak başlıca iki sınıf arasındadır: Burjuvazi ve Proletarya.
Burjuvazinin geçmişi ortaçağ serilerinin bağımdan doğan ayrıcalıklı tüccarlara kadar uzanır. Burjuvazi loncalardan, manifaktür (imalat) üretime, oradan sanayi devrimine kadar uzanan bir sürecin ürünüdür. Bu süreçte burjuvazi, gelişmesinin her aşamasında, politik bir savaşım vererek, feodal sınıfları alaşağı etmiş, politik egemenliğini sağlamıştır. Burjuvazi doğuşundan, kendi politik egemenliğini sağlayıncaya kadar, geçen süreçte devrimci bir rol oynamıştır. Ancak öylesine acımasız bir ilişkiler ağı kurmuştur ki “… insanla insan arasında soğuk çıkar ve “peşin ödeme”den başka bir bağ bırakmadı.” Kendisini bağlayan feodal zincirlerinden kurtulduktan sonra burjuvazi ulusal sınırların dışına taşarak, yeni sürüm pazarları bulmak için yeryüzünün tümünü istila ederek, kendisine benzeyen bir dünya kurmaya yönelmiştir.
Burjuvazinin gelişmesi ve kapitalizmi tüm dünyada artık tek üretim biçimi haline sokması sayesinde o, kendi karşıtımda aynı şekilde güçlendirmekte ve kendi sonunu hazırlamaktadır. Çünkü burjuvazinin servetinin gelişmesi proletaryanın ve diğer emekçi sınıfların daha da yoksullaşması demektir. Burjuvazinin egemenliğini sürdürmesi için tek koşul zenginliğin sürekli özel kişilerin elinde toplanması ve sermayenin artmasıdır. Bu da, ücretli çalışmanın yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini getirir. Yani burjuvazi kendi mezar kazıcısını da geliştirerek güçlendirir. Bu yüzden, onun yıkılması ve proletaryanın kazanması kaçınılmaz bir sonuçtur.
Marx ve Engels kapitalizmi tüm çıplaklığıyla teşhir ettikten sonra komünistlerin toplumu değiştirmek ve dönüştürmek için proletarya karşısındaki görevlerinden, ayrım noktalarının altını çizerler. Buna göre komünistler, yalnız kendi ülkelerinin proletaryasının çıkarlarını değil, tüm dünya proletaryasının çıkarlarını savunurlar.
Bu görüş daha sonra komünistleri diğer partilerden ayıran temel noktalardan biri olacak ve I., II., III. Enternasyonallerin kurulmasının da temel taşı olacaktır. Kapitalizmin bir dünya sistemi olduğu gerçeği karşısında, ona karşı savaşan güçlerinde merkezileşmesini sağlayacaktır.
Manifesto’da burjuvazinin uşağı ideologların komünizme karşı yaptıkları, mülkiyet, birey, eğitim, kadın vb. konulardaki kara çalmalarına ve çarpıtmalarıyla ince bir şekilde alay edilerek, bu konuda onların ikiyüzlülüğü teşhir ediliyor. Bizi mülkiyeti kaldırmakla suçluyorsunuz diyor, Manifesto: “Ama sizin bugünkü toplumunuzda özel mülkiyet nüfusun onda dokuzu için şimdiden kaldırılmıştır.” (Komünist Manifesto sf. 46) Mülkiyetin kaldırılmasıyla çalışma hırsının kalmayacağı ve toplumda genel bir tembelliğin başlayacağı demagojisine karşı ise “Eğer böyle olsaydı, burjuva toplumu, aylaklık yüzünden çoktan yıkılmış olmalıydı. Çünkü bu toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey kazanamazlar, kazananlarsa çalışmayanlardır.” (age. 47) Manifesto, komünizme karşı yöneltilen demagojiler ile, bu şekilde alay ederek modern burjuva mülkiyetinin kaçınılmaz olan sonunu gösteriyor.
Komünist Manifesto’nun Önemi:
Manifesto işçi sınıfının komünist bir programla tarih sahnesine çıkışının ilanıdır. Manifestonun yayınlandığı dönemde, artık burjuvazi kendinde ilerici olan ne varsa tüketmiş ve gericileşmiştir. Artık yeni bir sınıf proletarya tarih sahnesindedir. Burjuvazinin felsefe, edebiyat, tarih vb. alanlarda yapacaklarının sınırına gelmesi tarih sahnesine yeni bir sınıfında kendi kültürü ile çıkmasını zorunlu kılmıştır. Manifestonun ilanı, yazarları Marx ve Engels’in de o güne kadar yaptıktan bütün çalışmalarının vardığı noktayı ve çıkardıkları sonuçları gösterir. Marx’ın 1847’ye kadar süren felsefi çalışmaları olan “Hegel’in Hukuk Felsefesine Giriş, Kutsal Aile, Felsefenin Sefaleti” adli eserleri, burjuva ideolojisine karşı çeşitli alanlarda yapılan mücadeleleri kapsar. Bir ideolojinin doğum sürecinin, Komünist Manifestonun kaleme alınması ve siyasal bir program metni olarak yayınlanması ile tamamlandığını söyleyebiliriz. Bir ideoloji işçi sınıfı ideolojisi ete kemiğe bürünmüştür.
Komünist manifestonun ilanı ile Avrupa, yeni türde bir devrim; proleter devrim ile karşı karşıya kalıyordu. Komünist Manifesto’nun ilanından hemen sonra başlayan 1848 devrimleri bütün ülkelerde devrim seline sürüklenmiş sınıfları başlıca iki güç çevresinde topladı. Burjuvazinin yanında çıkarları devrime son verilmesinden yana olan büyük toprak sahipleri, bankerler, din adamları, hanedan savunucuları saf tutarken, çıkarları devrimden yana olan küçük burjuvalar, öğrenciler, yoksul köylüler proletarya yanında yer alıyordu. 1848 devrimlerine kadar alt sınıflar daha çok, mülk sahibi sınıfların peşinden sürüklenirken, proletarya hiçbir burjuva fraksiyon tarafından savunulamayacak taleplerle öne çıkarak önderliği ele aldı. Varoluş koşullarından kaynaklanan bu taleplerle proletarya, mülk sahibi sınıfların tümüne karşı, sınıfların ve sınıf egemenliğinin kaldırılması için tarihsel bir adım attı. Programatik ifadesini Komünist Manifesto’da bulan bu taleplerle proletarya siyasal kurtuluşu toplumsal kurtuluşa kadar sürdüreceğini gösteriyordu. Artık Avrupa’da ve dünyada bir komünizm hayaleti bütün sömürücü sınıfların üstünde dolanmaya başlıyordu.
Manifesto Geçerliliğini Koruyor
Marx ve Engels, Manifesto’da bundan somaki mücadelenin iki sınıf arasında olacağını söylemişlerdi. Ve manifestoda burjuvazi karşısında, proletaryanın programını yayınladılar. Bugün, proletaryanın makinalaşmaya otomasyona bağlı olarak, yok olmakta olduğu, toplumun proletaryasızlaştığı, kapitalizmin zorunlu olarak çöküşe gitmediği ve sosyalizmin bir zorunluluk olmadığı, sınıf mücadelesinin tarihe karıştığı yolunda, Bernstein’den başlayıp, Kautsky ile yinelenen ve bugün tekrarlanan görüşler önümüze getiriliyor. Bu görüşlere karşı, Marx ve Engels’in 1847 yılında yayınladığı manifesto can alıcı önemini koruyor. Çünkü bugünde sınıflar vardır. Ve var olan bu sınıfların, siyasal mücadeleye tavır alışlarında temel bir değişiklik yoktur. Marx ve Engels, Manifesto ile işçi sınıfına kendini tanımayı ve sınıf olarak kendi bilincinde olmayı öğrettiler, ütopizmin yerine ise bilimi koydular.
Ekim 1991