Bundan önceki iki sayımızda, işçi sınıfı partisinin hangi özelliklere sahip olması gerektiği ve onun yığınlar içindeki çalışmasının nasıl ve hangi amaçlara yönelik olması gerektiği konusu üstünde durmuştuk. Bu sayımızda ise, son tahlilde çalışmanın gerçekleştiricisi olan, işçi sınıfı partisinin amacına varabilmesi için parti kadrolarının (Partide kadrolardan söz edildiğinde, açıktır ki üyelerden söz ediliyor olur. Bu yüzden bu yazı boyunca, üye ve kadro sözcükleri aynı anlamda kullanılacaktır.) taşıması gereken nitelikler üstünde duracağız.
Marksizm’in oluşum süreci boyunca, Marksist partinin hangi niteliğe sahip olması gerektiği tartışması, gerçek Marksistlerle her türden reformcu ve oportünist arasında bir ayırım olmuştur. Bu tartışmanın az çok sonuçlandığı 20. yüzyıl başından itibaren ise, Marksistlerle her türden oportünisti ayıran, parti üyesinin hangi nitelikleri taşıması gerektiği tartışmasına dayanır. Nitekim
RSDİP’de (Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi) Bolşevik-Menşevik ayrışmasının ipleri koparan tartışması “her grevci işçinin” mi parti üyesi olabileceği, yoksa partiye girebilmek için daha başka özelliklerin mi olması gerektiği tartışmasıydı. Lenin, “Ne Yapmalı” adlı yapıtında koyduğu perspektifi, ünlü “Bir Adım İleri İki Adım Geri” adlı yapıtında “parti üyesi”nin şahsında açar ve Bolşevik-Menşevik ayırımına yol açacak bu farklılaşmanın mantıksal politik sonuçlarını, bir parti üyesinin özelliklerini ayrıntılarıyla açıklar. Ve bu tartışma, Ekim Devriminin, dolayısıyla Bolşevik parti ve “parti üyesi” anlayışının zaferiyle biter. O günden bu yana da kimin parti üyesi olabileceği tartışması Marksist-Leninist partilerin gündeminden çıkar. Ama birer birer partiler için, her somut durumda parti üyelerinin niteliklerinin geliştirilmesi, sınıf mücadelesine önderlik edecek nitelikte üyelerin yetiştirilmesi konusu her zaman gündemde olan bir sorun olagelmiştir.
Son yarım yüzyıl içinde emperyalizm ve dünya gericiliğinin Marksizm-Leninizm ve onun devrimci normlarına karşı, giderek dozu artırılan karşı-devrimci kampanyası içinde Marksist-Leninist parti ve onun üyelik normları da aşındırılıp yozlaştırılmaya çalışıldı. Bu yüzden bugün, karşı-devrimci kampanyanın bu doruk noktasında, bu normların savunması ve parti üyelerinin misyonlarını yerine getirecek biçimde donatılması daha da hayati bir önem kazanmıştır.
İşçi sınıfı partisinde parti üyeliği
İşçi sınıfı partisi, üyelerinin basit bir toplamı değildir. Ama yine de partiye niteliğini veren üyelerinin toplam niteliğinin düzeyidir. Bu yüzden de işçi sınıfı partisinin savaşçı özelliği, onun üyelerinin işçi ve emekçi sınıflar içindeki çalışmasında, sınıfa, parti üyelerinden yansıyan kadardır. Parti üyelerinin nitelikleri ideal Leninist normlara ne ölçüde yaklaşıyorsa, partinin savaşçı özellikleri de o ölçüde mücadelenin ihtiyacını karşılayacak bir düzeye yükselir. Tersine, parti üyelerinin nitelikleri asgari düzeyde ise, en iyimser bir yaklaşımla, partinin mücadeleye önderliği de asgari düzeyde gerçekleşebilir.
Oysa sınıfın devrimci partisi asgari nitelikleri taşımakla yetinemez. Parti, amacı ve tarihsel misyonunun gerektirdiği düzeyde niteliğini açığa vurmak zorundadır. Bu ise, diğer şeylerin yanı sıra, kadrolarının niteliğinin uygunluğuyla gerçekleşebilir bir şeydir. Stalin’in de çok açık biçimde vurguladığı gibi, “Politikalar doğru olarak teshil edilmişse, arlık her şeyi belirleyen kadrolardır.”
3. Enternasyonal’den bu yana işçi sınıfının devrimci partisinin üyeliği için koşullar bellidir.
Bir kişinin parti üyesi olmak için en az şu üç koşulu yerine getirmesi gerekir:
1) Partinin politik çizgisini benimsemek,
2) Bir parti organında görev almak,
3) Partiye düzenli olarak aidat ödemeyi kabul etmek.
Bu üç koşul, partinin asgari ve azami programından bağımsız, kendi başına alındığında, biraz fedakârlık yapabilen her parti sempatizanının parti üyesi olabileceği sanısını ortaya çıkarır. Ama açıktır ki, işçi sınıfının partisinin tüzüğünde üyelik koşulu olarak sıralanan bu maddeler asgari koşullan ifade ederler.
Gerçekten de, yukarıdaki koşulları yerine getireceğini kabul eden her sempatizan parti üyesi olabilir. Ama partiye girmiş olmak artık o kişinin gelişiminin tamamlanmış olduğu anlamına gelmez. Tersine kişinin ideolojik-siyasi eğilimi, parti ruhuyla doldurulması ve partinin pratik görevleri konusunda eğitiminin henüz başladığı anlamına gelir. Ve ancak bu ideolojik eğitimle birleşen bir pratik mücadele içinde parti üyesi olgunlaşıp gerçek önder haline gelir.
Genellikle partiye üyelik isteği ile başvuranlar, gençlik örgütü ya da partinin çeşitli türden çevre örgütlenmeleri içinde değişik parti işlerinde görev almış kişilerdir ve başvuranlar hakkında o alanda faaliyet gösteren parti örgütlerinin bilgileri vardır. Dahası daha partiye girmeden önce bu kişiler az çok eğitilmişlerdir, ama kişinin dönüştürülmesini sağlayan asıl eğitim, bizzat parti organı içinde gerçekleşebilir. Bu yüzden de üyelik koşulları içinde en hayati olanı, her üyenin bir parti organı içinde olma zorunluluğudur.
Proletaryanın öncü ve örgütlü müfrezesinin bir unsuru olarak parti üyeliği
37. sayımızda, proletarya partisinin temel özelliklerinden söz ederken, partinin, proletaryanın öncü ve örgütlü müfrezesi olduğunu söylemiş, bundan ne anlaşılması gerektiği üstünde durmuştuk. Burada ise, bu özelliğin parti üyesi açısından ne anlama geldiğine değineceğiz.
Yukarıda değindik: parti, üyelerinin basit bir toplamı değildir, dedik. Dahası, parti faaliyetine damgasını basan, o alanda faaliyet gösteren parti organıdır. Ama eninde sonunda parti faaliyetini yaşama geçiren organda kişilerden oluşmuştur ve çalışmayı yaşama geçiren kişinin parti faaliyeti bakımından son derece önemli bir yeri vardır.
Bu açıdan bakıldığında şunlar hemen söylenebilir:
Partinin faaliyeti parti üyesinin şahsında somutlanır. Dolayısıyla önderlik sorunu, o alandaki partililerin önderlikleri olarak yaşam bulur. Öyleyse parti, bir alandaki önderlik rolünü üyeleri aracılığı ile gerçekleştirir. Bu durumda parti üyeleri, kendi çalışma alanlarındaki mücadeleye önderlik edecek niteliklere sahip olmak durumundadırlar. Bu görev ancak parti üyelerinin parti politikasını iyi bir biçimde özümlemesi, yaratıcı ve inisiyatifli bir çalışma içinde olmasıyla başarılabilir. Demek ki parti üyesi, her şeyden önce partinin çizgisini, taktiklerini, günlük mücadeleye ilişkin direktiflerini iyice kavramış olmalıdır. Ama politikalar, taktik ve direktiflerin bir tekrarcısı değil, onları alanın özelliklerine göre yorumlayıcısı, her somut durumda yeniden üreticisi, mücadelenin bir öndere ihtiyaç duyduğu her anda ortaya çıkan sorunları çözümleyicisi olmak durumundadır. Karşılaştığı her yeni durumda yukardan direktif bekleyen, ortaya çıkan fırsatları anında değerlendiremeyen bir parti üyesi adına layık değildir. Kısacası her parti kadrosu, faaliyet gösterdiği alanda mücadelenin önderidir ve önderliğin gerektirdiği bilgi, cesaret, ataklık, esneklik ve özveriyi göstermekle yükümlüdür. Mücadelenin sorunları karşısında bocalayan, ataklık gerektiğinde geri duran, geri çekilinecegi zaman gereksiz gösteride bulunan ya da, özveri gösterilmesi gereken yerde bundan kaçınan bir parti üyesi, üstüne düşen görevi yerine getiremez.
Bir önceki sayımızda “İşçi sınıfı partisinin kitle içinde çalışması” başlıklı yazımızda değindiğimiz bir konuya, burada, kadrolar yönünden bir kez daha değinmekte yarar var:
Nasıl ki parti hücresi, inisiyatifli ve yaratıcı bir faaliyet içinde olması gereken bir birimse, parti üyesi de, inisiyatifli ve yaratıcı olmak zorundadır. Marksizm’in büyük öğretmenleri Lenin ve Stalin’in en çok eleştirdikleri parti üyesi tipi, her durumda yukardan direktif bekleyen, gelen direktiflere kendi kişisel yaratıcılığını, özgün yorumunu katmadan yineleyen bürokrat tiptir. Oysa direktif ve kararlar, mücadelenin dünya ve ülke ölçüsünde en genel gelişim seyri ve özellikleri göz önüne alınarak hazırlanmış olup, her birimde aynen uygulanabilir şeyler değildir. Onları, bu en genel özellikleri ve genel gelişim seyrini de göz önüne alarak, kendi çalışma alanının özellikleriyle kaynaştırıp pratiğe dökecek olan, parti hücresi ve onun unsurlarıdır. Bir alanda çalışan parti kadroları bunu başaramazlarsa; kararlar, direktifler ne kadar özenle hazırlanmış olursa olsun soyut sözler olmanın ötesine geçemez.
İşçi sınıfı partisinin tarihsel misyonu göz önüne alındığında, parti üyesinin hareket noktası şu düşünce olmak zorundadır: “Bu alanda parti, mücadelenin önderi olmak zorunda olan benim ve burada bir partinin nasıl davranması gerekiyorsa öyle davranmalıyım.” Bir parti korkak, ikircikli, mücadelenin sorunları karşısında duyarsız ya da ahmakça davranabilir mi? Hiç bir partili bu soruya “evet” demeyeceğine göre, kendisi de böyle davranamaz. Çünkü orada parti kendisidir, kendi şahsında temsil edilmektedir.
Yeni insan’ın erdemlerini şahsında toplamış kişi olarak parti üyesi
Proletaryanın devrimci komünist partisinin nihai amacı, sınıfsız ve sömürüşüz bir toplum olan komünist toplumu kurmaktır. Komünist toplumun iki dayanağı vardır: Birincisi, üretimin tüm toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak boyutlara varması. İkincisi ise, yeni insan.
Yeni insan nereden doğacaktır? Elbette yeni insan, ne Nietzche’nin “üstün insan”ı gibi bugünkü insan toplumunun yok edilerek “üstün bir ırk”ın doğmasıyla olacaktır ne de bir başka gezegenden gelecektir. Yeni insan, bugünkü insan toplumunun doğayı ve toplumu değiştirme mücadelesi içinde dönüşmesiyle gerçekleşecektir.
Aslında yeni insan, bir yanıyla daha 19. yüzyıl insanında uç vermiştir. 19. yüzyıldaki kapitalizme karşı ayaklanan proleter yığınların kitlesel ve dönüştürücü gücünde, Narodniklerin cesaret, fedakârlık ve devrimci atılım ruhunda yeni insan’ın kimi özelliklerini yakalamak olanaklı. Nitekim “Nasıl yapmalı?”sında Çernişevski, Rahmanov’la kendi “yeni insan”ını tanımlamaya çalışmıştır. Ama onun yeni insanı, çağının mekanizmiyle sakatlanmış olarak, kendisini eğitmek için çivili tahtalar üstünde yatan, ne yaptığı kendinden menkul, soylu bir “yeni insan”dır. Ancak Ekim Devrimiyle yeni insan, kendi kimliğini proletaryanın şahsında bulmuş, Ostrovski’nin, “Ve Çeliğe Su Verildi” adlı romanındaki Pavel’i, Gladkov’un “Çimento”sunda (Fabrika) Gleb ve Daşa, Şolohov’un “Uyandırılmış Toprak” ve “Don Kıyısında Hasat”ındaki Davidov, içinden çıktıkları kapitalist toplumun kimi zaafların taşısalarda, yaşamlarını toplumun ilerlemesiyle bütünleştirmiş yeni insanlardır. Yine Sbotnik ve Stahanov hareketleri, yeni insan’ın doğa ve toplumu değiştirme mücadelesi içinde yaratılma çabalarıdır. Ya da, bir bütün olarak” bakıldığında, kapitalizmi yıkma ve sosyalizmi inşa mücadelesi, aynı zamanda kapitalist toplumun “para göz”, kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen insanını yeni insana dönüştürme mücadelesidir. Sosyalizmin ekonomik inşası aynı’ zamanda yeni insanın da adım adım inşasıdır. Stalin, Stahonovistlerin birinci konferansında, SB’ndeki yeni insan’ın gelişimiyle ilgili şöyle der: ‘Bu arada insanlar gelişti ve teknik bakımdan yetkinleştiler. Buna karşı teknik normlar oldukları gibi duruyor. Bu normlar, bizim yeni insan’larımıza göre çok eskimiştir. Bu anlaşılmayacak bir şey değil. Yeni insanlara yeni normlar gerek.”
Yukarıda sözünü ettiğimiz sosyalist gerçekçi yazarların tiplerini bu mücadelenin önderlerinden, proletarya partisinin en nitelikli üyelerinden seçmiş olmaları bir rastlantı değildir. Tersine yerinde ve bilinçle yapılmış bir seçimdir. Çünkü yeni insan’ı yaratma ideali proletarya partisinin idealidir ve varolan toplumun en devrimci, en fedakâr, en savaşçı unsurlarının partisidir proletarya partisi.
Yeni insan, sömürücü ve sınıflı toplumun tüm ön yargılarından, bireycilikten, kişisel çıkar hırsından kurtulmuş, kapitalizmin kişisel çıkar tarafından belirlenmiş tüm ekonomik, toplumsal, ahlaki, dinsel, kültürel değerlerden arınmış, toplum için çalıştığında kendisi için çalıştığı bilincine ulaşmış insandır. Komünizmin birinci aşaması olan sosyalist toplumun başlıca iki görevinden birisi sosyalist ekonomiyi inşa etmekse, diğeri de yeni insanı yaratmaktır. Bu nedenle de sosyalist toplumun insanı, içinden çıkıp geldiği kapitalist toplumun insanının zaaflarından kurtulduğu ölçüde komünist toplumun yeni insanı olur.
Kapitalist toplumda ise, yeni insanın olanaklı olduğu tek kurum proletarya partisinin çatışıdır. Çünkü ancak orada kapitalist toplumun kokuşmuş değerlerinden kurtulmak olanaklıdır ve ancak orada yeni insanın varolabileceği değerler canlıdır.
Parti kadroları, yeni insanın erdemlerini şahsında toplamış kişiler olarak, düşündükleri gibi yaşayan insanlar olmak durumundadırlar. Bu yüzden de “mademki kapitalizmin koşulları altında yaşıyoruz, bizde zaman zaman kapitalist dünyanın insanı gibi, ikiyüzlülük, yalancılık, başkalarını dolandırma vb. gibi davranışları yapabiliriz” deme şansına sahip değildirler. (Düşmanı aldatmak için başvurulan “savaş hileleri” elbette, bu kategorinin dışındadır) Partiye ve emekçilere karşı asla yalan söylememek, açık olmak, sadece siyasi faaliyet içinde değil günlük yaşamda da şaşmaz bir ilke olmak durumundadır. Öte yandan proletaryanın tarihsel misyonu yeni insanı yaratmaktır. Proletarya partisi, ancak yeni insanın toplumsal değerlerine sahipse, yeni insan toplumunu yaratabilir. Bu anlayış bütünüyle birer birer parti üyeleri için de geçerlidir. Ve her parti üyesi, yukarıda sözünü ettiğimiz yeni insanın erdemlerini taşımak zorundadır. Yani parti kadroları, günümüzün yeni insanları olmak durumundadır. Aksi halde yeni insanı yaratacak yolu açamazlar.
Demek ki parti üyesi; kapitalizmin bütün köhnemiş ön yargılarından kurtulmuş, dinsel, felsefi, kültürel, ahlaki vb. her bakımdan kapitalist değerleri reddetmiş, kendi kişisel çıkarını toplumun ilerlemesine, kendi kurtuluşunu toplumun kurtuluşuna bağlamış kişidir. Ve başka türlü de olamaz.
Kadroların eğitimi
Kapitalist bir toplumda bir kişi isterse daha önce parti çevresindeki çeşitli örgütler içinde uzunca bir zaman faaliyet göstermiş olsun, içinden çıkıp geldiği ve sürekli olarak temasta bulunduğu kapitalist toplumun çeşitli değer ve normlarını taşıyarak partiye girer. Öte yandan parti, dolayısıyla onun üyeleri, içinde bulundukları kapitalist toplum tarafından sürekli olarak saldırı hedefidir. Bu yüzden de burjuva değerlerle komünist arasında sürekli bir savaş vardır. Bu savaş, hem parti içinde hem de birer birer partililerin şahsında burjuva ideolojisine, burjuva değerlere karşı sürekli bir savaş olmak durumundadır. Burjuva dünya görüşüne karşı bu savaş, parti içinde proleter dünya görüşü, Marksizm-Leninizm temelinde yürütülecek sürekli bir eğitimle başarılabilir. Bu yüzden de birer birer organlarda ve bir bütün olarak partide, Marksizm-Leninizm’in öğrenilip özümlenmesi kesintisiz sürdürülen bir faaliyet olmak durumundadır. Bu, parti üyelerinin olup bitenleri, önüne çıkan engelleri aşması için zorunlu olduğu kadar, kadroların burjuva ideolojisinin etkilenmemeleri için de ön koşuldur. Hele günümüzdeki gibi, burjuvazinin, devasa iletişim araçlarıyla devrim ve sosyalizme saldırdığı, en gerici burjuva değerlerin “ilerici” çevrelerde bile “itibar” kazandığı koşullarda, partinin ve onun üyelerinin Marksist-Leninist ideolojiyle donatılmaları çok daha hayali öneme sahiptir. Çünkü günümüzde, burjuvazinin, Marksizm-Leninizm’e tarihte eşi görülmemiş saldırısı ve burjuva değerlerin insanları her yandan çembere aldığı koşullarda; bir komünist,- komünist kalmayı her gün yeniden başarmak zorundadır. Her gün yeniden kendini kazanmayan bir komünistin, yozlaşıp mücadelenin ayak bağı olması kaçınılmazdır.
Elbette ki, komünist partisinde Marksizm-Leninizm’in özümlenmesine yönelik eğitim, sadece kişinin ideolojik sağlamlığı için gerekli değil, aynı zamanda, mücadelenin sorunlarının çözümlenmesinin şaşmaz kılavuzu olması bakımından da gereklidir. Marksizm-Leninizm’i kavramamış bir parti kadrosunun, ne partinin taktiklerini, ne direktiflerini yaratıcı bir biçimde uygulaması olanaklıdır. Bu yüzden de Marksizm’in, parti içinde sürekli eğitimin başlıca konusu olması, bütün işlerin başarılması, mücadelenin sürdürülmesi için en baş koşuldur.
Marksist teorinin öğrenilip özümlenmesi bir komünist için vazgeçemeyeceği bir çabadır, ama bu eğilim, partinin politik çizgisinin eğilimiyle tamamlanmadıkça, akademik bir çalışma olmanın ötesine geçemez. Bu yüzdende parti içi eğilim partinin politik çizgisinin eğitimiyle tamamlanmak zorundadır. Çünkü partinin politik çizgisi kavranamazsa bu çizginin birimlere özgülleştirilmesi başarılamaz. Bu durumda, kaçınılmaz olarak, ya yukarıdan direktif beklenir ya da parti çizgisi değil de herkesin kafasındaki çizgi pratiğe geçirilir. Bu, ne parti çalışmasıdır, ne de mücadeleye bir katkı sağlar.
Bu genel parti içi eğitim dışında, çalışmanın özel alanlarına ilişkin olarak da kadro eğitimi zorunludur. Ajitatör ve propagandacıların, propaganda ve ajitasyonun tekniği konusunda, yazılı materyal basanların baskı tekniği konusunda vb. eğilimi, kadroların eğitimi içinde düşünülmesi gereken bir unsurdur.
Burada, “bu eğitim nasıl yapılır” sorusu akla gelir.
Kuşkusuz, sosyalist ülkelerde okullar, özellikle de parti okulları Marksizm -Leninizm eğitiminde oldukça önemli bir rol oynarlar ama yine de partinin kendi birimlerinde yürüttüğü eğitim faaliyeti kadroları Marksizm-Leninizm ruhuyla dolduran asıl eğilimdir. Kapitalist ülkelerde ise; istisnai durumlar dışında, kadroların eğitimi, bütünüyle parti çatısı altında, onun organ faaliyeti içinde yürüyen bir eğitimdir. Ama elbette bu eğitim, sırasıyla kitapların okunduğu, okulcu bir eğitim değildir. Tersine mücadelenin içinde, mücadelenin önündeki sorunların çözümüyle ilgili bir eğitim olup, “somut koşulların somut tahliline” dayanan bir eğitimdir. Bu durumda eğitimin asıl materyalleri partinin teorik ve siyasi yayın organları, parti kararları, kongre ve konferans belgeleri, bunların açılımları ve değişik konularda çıkarılmış kitap ve broşürlerdir.
Parti içi eğitimin vazgeçilemez diğer bir ayağı ise Marks, Engels, Lenin, Stalin, E. Hoca gibi Marksizm’in ustaları ve önde gelen uygulayıcılarının eserleridir. Bu eserler, parti çizgisinin kavranması sürecinde temel dayanaklar olurken, aynı zamanda Marksist bir birikim, dünyada olup bitenlerin sağlıklı değerlendirilmesi için de vazgeçilmez kılavuzlardır.
Parti kadroları için diğer bir eğitim kaynağı ise doğrudan doğruya pratik mücadeledir. Yığınlar gibi partililerde mücadele içinde öğrenirler. Partililer, pratik mücadelenin sorunlarını çözmede, teorik birikimlerinden olduğu kadar önceki mücadelelerden edindikleri deneyimlere de dayanırlar. Her deneyim onların bilgi hazinesine yeni bir ekleme olur. Ama deneyim, sadece kişinin kendi deneyimiyle sınırlı değildir. Eski parti üyelerinin deneyimlerini yeni kadrolara aktarılması, partinin eski deneyimlerinin yeni koşullarda yeniden, yeniden değerlendirilmesi de pratik mücadeleden öğrenme kategorisi içinde ele alınması gerekir.
Çok açıktır ki; gerçek yaşamda, Marksizm’in felsefesini öğrenme, partinin politik çizgisini kavrama ve pratik mücadeleden dersler çıkararak bilgi ve görgü artırma faaliyeti ayrı ayrı işler değildir. Tersine bütün bunlar tek bir iştir ve doğrudan günlük parti çalışması içinde gerçekleşir. Ama bu kendiliğinden gerçekleşmez. Her parti örgütü, her parti üyesi bilinçli olarak bir eğitim faaliyetini önüne görev olarak koyup gerçekleştirmek zorundadır.
Kuşkusuz parti örgütünün iyi bir işlerlik kazanması için, her işe o işi en iyi yapacak kişinin getirilmesi gerekir. Bu, kadroların gelişiminin hızlı ve doğru olması için de ön koşuldur. Her kişinin yetenekleri, eğilimleri farklı olduğundan, görevlendirmede bu gözetilmelidir. Kişilerin en iyi, en hevesle yapacağı işlerde görevlendirilmesi, onların gelişimini kolaylaştıracak, mücadeleye daha çok katkı yapmalarına yol açacaktır.
Devrimci komünist partisinin kadroları onun her şeyidir. Ancak sağlam kadrolara dayanan bir sınıf partisi sınıfın tarihsel misyonunu yerine getirip komünizme giden yolu açabilir. Daha iyi yetişmiş, yetenekleri gelişkin kadrolar demek, sınıf mücadelesine önderlik yetenekleri gelişmiş parti demektir.
STALİN’DEN
Parti propagandasının, militanlarımızın Marksist-Leninist eğitiminin son derece büyük önemi üstünde uzun boylu durmak gerekli değil. Komünist Gençlik Örgütleri, sendikal, ticari, kooperatif, iktisadi, kamusal, eğitsel, askeri ve başka örgütler militanlarından da söz ediyorum. Partinin bileşimi sorunu hoşnutluk verici bir biçimde, çözülüp, yönetici organlar taban çalışmasına yaklaştırılabilirler; kadroların yürütülmesi, seçilme ve dağıtılmaları, hoşnutluk verici bir hiçimde örgütlenebilir; ama eğer, bütün bunlarla birlikle, parti propagandamız şu ya da bu nedenle aksamaya haşlar, eğer kadrolarımızın Marksist -Leninist eğitimi işi güçten düşmeye başlar, eğer bu kadroların siyasal ve teorik düzeyini yükseltme çalışması yavaşlar ve bunun sonucu kadroların kendileri ileriye gidiş perspektifimizle ilgilenmekten vazgeçer, davamızın doğruluğunu anlamaktan yoksunlaşır ve yukarıdan verilen önergeleri körü körüne ve mekanik bir biçimde yerine getiren, perspektiften yoksun alelade uygulayıcılar durumuna dönüşürlerse (tüm devlet ve parti çalışmamız da zorunlu olarak güçten düşecektir. Şunu bir aksiyom olarak kabul etmek gerekir ki, devlet ve partinin hangi alanında olursa olsun çalışan militanların siyasal düzeyi ve Marksist-Leninist bilinci ne kadar yüksek olursa, çalışmanın kendisi de o kadar yüksek ve verimli, sonuçları o kadar elle tutulur olur; tersine, militanların siyasal düzeyi ve Marksist-Leninist bilinci ne kadar düşük olursa, çalışmada eksiklik ve başarısızlık olasılığı militanların kavgacı uygulayıcılar durumuna düşmeleri olasılığı, dipten doruğa yozlaşmaları olasılığı da o kadar büyük olur. Şurası kesinlikle söylenebilir ki, eğer kadrolarımızı tüm çalışma alanlarında ideolojik bakımdan yetiştirme ve onları iç ve uluslararası durumda kendilerini kolaylıkla yöneltebilecek biçimde siyasal olarak çelikleştirme başarısını gösterebilecek, eğer onları, ülkenin yönetim sorunlarını büyük yanlışlıklar yapmaksızın çözmeye yetenekli, iyiden iyiye oluşmuş Marksist-Leninistler durumuna getirmeyi başarabilirsek.), bütün sorunlarımızın onda-dokuzunun daha o anda çözülmüş bulunduğunu düşünmek için tüm nedenlere sahihiz demektir. Bu sorunu kesinlikle çözebiliriz, bunun için, bütün araç ve bütün olanaklara sahip bulunuyoruz.
Genellikle, genç kadroların eğitimi, biçimlendirilmesi, bizde bilimsel ve teknik kollar bakımından, uzmanlıklar bakımından yapılıyor. Zorunlu ve yararlı bir şey bu. Bir tıp uzmanının aynı zamanda fizik ya da botanikte de uzman olması, ya da bunun tersi için hiçbir gereksinme yok. Ama bilimin tüm alanlarında çalışan Bolşeviklerin kesenkes bilmeleri gereken bir bilim var: toplumun, toplumun gelişme yasalarının, proleter devrimin gelişme yasalarının, sosyalist kuruluşun, komünizmin zaferinin gelişme yasalarını, Marksist-Leninist bilimi; çünkü Leninist olduğunu söylemesine karşın, kendi uzmanlığı ötesinde hiçbir şey görmeksizin, kendi uzmanlığının, örneğin matematik, botanik ya da kimya içine kapanıp kalan kişi, gerçek bir Leninist sayılamaz. Bu Leninist, sadece geçmiş bulunduğu bilimin bir uzmanı olmakla kalmaz: o, ayın zamanda ülkesinin yazgısı ile canlı bir biçimde ilgilenen, toplumsal gelişme yasalarını tanıyan, bu yasalardan esinlenmesini bilen ve ülkenin siyasal yönetiminde etkin bir pay almak isteyen bir siyaset adamı da olmalıdır. Elbette, bu, Bolşevik uzmanlar için ek bir çalışma olacaktır. Ama bu çalışma, gösterilen çabaya geniş bir biçimde karşılayacak sonuçlar verecektir.
Parti propagandasının, kadroların Marksist-Leninist eğitiminin görevi, bütün etkinlik kollarındaki kadrolarımızın, toplumun Marksist-Leninist gelişme yasalarını özümlemesine yardımcı olmaktır.”
(STALİN, Leninizm’in Sorunları, s.722-723)
Ocak 1992