İzmir’den Ankara’ya Ölüm Yürüyüşü

İzmir Belediye işçileri yaklaşık bir aydır süren Ankara yürüyüşünü, dergimiz baskıya girdiğinde tamamlamak üzereydiler. 280 belediye işçisini ağır kış koşullarında kara ve tipiye rağmen yollara düşüren etken Nisan başlarından geçtiğimiz Aralık ayına kadar olan sürede belediye çalışanlarına yönelik olan uygulamalardır.
Nisan ayından itibaren maaşları zamanında ödenmeyen, ikramiye ve fazla mesai ücretleriyle birlikte alacakları 12 milyar liraya ulaşan belediye işçileri önce saatlerle sonra günlerle ifade edilmek üzere birçok kez iş bırakma eylemlerinde bulunarak haklarını ve alacaklarını elde etmeye çalıştılar. Ancak Ağustos ayı maaşları da ödenmeyince 26 Ağustos’ta fuarın açılışına gelecek olan Erdal İnönü’nün olaya müdahale edebileceğini düşünerek bir eylem kararı aldılar.
Eshot, İzsu, Park, Mezbaha ve Fen İşleri’nde çalışan 7.000 anakent belediyesi işçisi 26 Ağustos’tan itibaren işi durdurdu ve süresiz eylem kararı alındı. Bu arada Belediye-İş yetkilileri İnönü ve Çakmur’un görüşmelerini sağlamalarına rağmen, bu görüşmelerden bir sonuç elde edilemedi. Sonraki arabuluculuk çalışmalarından da bir şey çıkmadı. Üstelik Yüksel Çakmur direnişin yasadışı olduğunu söyleyerek, yasal işleme başvurulacağını bildirdi ve işçileri 17. maddeyle tehdit etti. Yani işçileri bütün haklarını gasp ederek işten alabilecekti.
Direnişin 8. gününde Yüksel Çakmur bir uzlaşmaya hazır olduğunu bildirerek işbaşı yapan işçinin maaşını ödeyeceğini bildirdi. İşçiler ise buna “önce iş güvencesi, sonra iş” pankartıyla yanıt verdiler. İş güvencesi protokolü, Belediye İş Sendikası Genel Başkanı ve Genel Sekreteriyle yaptığı görüşmeden sonra Yüksel Çakmur tarafından kabul edilmediği bildirildi.
10’uncu günde eylem sendikacılarla belediye arasında sürdürülen gizli görüşmeler sonunda koşulsuz olarak sona erdirildi. İzsu’da işbaşına gidildi. ESHOT işçileri güvenceyi sağlayıncaya kadar eylemlerine devam edeceklerini söyleyerek bir süre daha direndiler. Daha sonraki günlerde maaşlar alınmaya başlamıştı ama evlere de çıkış formları postalanıyordu. Bu yöntemle 340 kişi işten atıldı. Bu işçilerin arasında bütün işyeri temsilcileri de vardı. Sendikacılar uzlaşmışlı, işçiler şaşkındı.
Belediye işçilerinin bugünkü “ölüm yürüyüşünün” yakın geçmişi budur.
26 Ağustos’ta İzmir Belediye işçilerinin başlattığı ve on gün süren hak alma direnişini bahane ederek 340 işçiyi tazminatsız olarak işten çıkaran Anakent Belediye Başkam Yüksel Çakmur tüm girişimlere rağmen işçileri geri almamakta direndi. Ancak direnen yalnızca o değildi. Kısa bir demoralizasyon ve şaşkınlık dönemini hemen üzerinden atan işçiler beş ay boyunca mücadele azmini bileyerek güç biriktirdiler ve toparlandılar. Bu süreç içinde belediyeyle mahkemelik oldular. Ve “demokratik” bütün yolları deneyerek mahkeme kapılarından parti ve hükümet kapılarına koştular. Bu yolların çıkmaz bir sokak olduğunu görünce mücadeleyi ve kendi özgücüne güvenmeyi tercih ederek ricacılıktan vazgeçtiler ve “kar, soğuk, fırtına geliyoruz Ankara” sloganlarını haykırarak yola düştüler.
Yürüyüş kararının alındığı günlerde bu eylemi desteklemek üzere Ülke çapında bütün belediye işçilerinin bir günlük oturma eylemi tüm şube başkanlarının süresiz açlık grevine gitmeleri önerildi. Ancak sendika genel merkezindeki görüşmeler nedense uzadıkça uzuyordu ve işçilerin sabrı kalmamıştı. Tabandan gelen inisiyatifle daha fazla beklenmeksizin yürüyüş kararı, hayata geçirilmeye başlandı. Bu arada yürüyüşe başlama tarihi olan 7 Ocak’tan üç gün önce 1800 sözleşmeli personelin işine son veriliyordu. Sözleşmeli işçiler Ankara yürüyüşçülerine katılma eğilimindeyken işverenin “sözleşmelilerin bir bölümünü kadrolu olarak yeniden işe alacağım” vaadiyle bocaladılar ve sendikacıların da bu yönde hiçbir faaliyeti olmadığı için bu işçiler kendi kaderlerine terk edilmiş oldular.
7 Ocak sabahı “ölüm yürüyüşçüleri” eş ve çocukları, sendikalar ve kitle örgütleri ve işçileri destekleyen halk Belediye Sarayı çevresini sardı. Vali “yürürseniz engellerim”, emniyet güçleri “yürürseniz saldırırız, dağılın” diyorlardı ama işçiler son derece kararlı ve ısrarlıydılar.
“Ölüm yürüyüşü”ne çıkan işçilerin talepleri sadece kendilerinin işe iade edilmesi değildi. Bunun yanı sıra 13. ve 17. maddelerin kaldırılması, iş güvencesi, 1 Mayıs’ın yasallaşması, Anti-Terör Yasası’nın iptali, ücretlerden kesilen zorunlu tasarruf ve konut fonu uygulamasına son verilmesi, Keçiören, Silvan, Mamak, Kartel belediyelerinde işten atılan 900’e yakın belediye işçisinin ve temsilcilerinin derhal işine iade edilmesi… Bu talepler ve başkaları Belediye-İş’in 23 Kasım’da İzmir’de toplanan Temsilciler Kurulu’nun aldığı kararlarda ifade edilmiştir.
Çakmur, bu arada bir taraftan da belediyenin çeşidi ünitelerini kapatıyor, otobüsleri şirketlere veriyor ve işçileri işten ayrılmaya teşvik ediyor, Tansaş’ta işçileri tazminatsız işten atıyor, kalanları sendikadan istifaya zorluyor. “Mektup” adı altında dağıttığı broşürlerde allığı işçileri, “vanaları kıran, otobüsleri tahrip eden” kişiler olarak lanse ederek gazetelere verdiği ilanda işçileri “terörist” olarak suçluyordu.
Belediye işçileri bugün Ankara kapılarına varmış durumdalar, zorlu yürüyüşünün güncesini direnişin içinde bulunan bir işçinin kaleminden okuyacağız. Ankara’da işçilerin ne gibi sonuç alacakları, ellerinin boş mu dolu mu olarak döneceklerini, önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Ölüm yürüyüşü süresince belediye işçilerinin eşleri de kocalarını desteklediler. İzmir’de yaptıkları bazı eylemlerle, zaman zaman toplu olarak yürüyüş güzergâhında onlara katılarak adlarından söz ettiler. Ve kadın dayanışmasının gücünü gösterdiler. Onlar: Belediye önünde oturma eylemi, belediye önünde bir günlük açlık grevi, valiliğe yürüme eylemi,savcılığa yürüyüş eylemi, TV maketinin yakılması eylemi düzenleyerek, “ölüm yürüyüşçülerinin” eylemini aktif olarak desteklediler.

Bir işçinin kaleminden ‘YÜRÜYÜŞ GÜNCESİ”
7 Ocak 1992 1. Gün: İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde, işten atılan belediye işçileri, eşleri ve çocukları, devrimci, demokrat ilerici insanlardan 2000 kişi toplandı. Alsancak Stadyumu, Yeni Garaj yolu ile Altındağ’a geliyoruz. Yürüyüş boyunca, “KAR, SOĞUK, FIRTINA GELİYORUZ ANKARA”, “İŞÇİ KIYIMINA SON” “ATILAN İŞÇİLER GERİ ALINSIN”, “İŞİM, EKMEĞİM, ONURUM, ANKARA GELİYORUM”, “İŞ, EKMEK, ÖZGÜRLÜK” sloganlarını haykırıyoruz. Yürüyüş boyunca, Çevik Kuvvet’in kordonu altında bulunuyoruz.
8 Ocak 1992 2. Gün: 8.45’de hareket başlıyor. Jandarma ve polis yürümemize izin vermiyor. YASAKMIŞ! Kararlıyız, YÜRÜYECEĞİZ, İzmir çıkışına 2 km. kala yolumuz kesiliyor. Deri giyim fabrikası önünde, jandarma ve polis barikat kurmuş bulunuyor. Üçerli, dörderli sıralar halinde kol kola giriyoruz. Barikatın üzerine, sloganlarımızı haykırarak yürüyoruz.
Jandarma ve polis; “geri dönün”, uyarısını yapıyor. Barikatın üzerine yürüme kararlılığım karşısında, “izinsiz yürüyüş yapıyorsunuz ve karayollarında bu şekilde yürümek yasaktır” deniliyor, sonra da “il sınırına çıkana dek arabalara binin” deniliyor.
Yürüyüş komitesi toplanıyor. Kararı bekliyoruz. 10.15’de arabalara binilme kararı alınıyor. Karar İzmir il sınırını terk etmek oluyor. Sendikacılar tedirgin ve coşkun görünmüyor. Polis ve jandarma baskısı karşısında, direnme gücü, işçilere güven olması gerekirken teslimiyet seçiliyor. 12.20’de Manisa il sınırına giriyoruz. Sınırda araçlardan iniyoruz. Slogan alarak yaklaşık 500 m. yürüdükten sonra, Manisa emniyet güçleri tarafından durdurulduk. 80 arkadaşımız, halay çekerek, barikatı aşmaya çalıştılar.
Polis şefleriyle, sendikacı arkadaşlarımız arasında yapılan görüşme sonucu, karayolunda ikişer kişilik sıralar halinde, yürümek koşuluyla izin veriliyor. Turgutlu’ya doğru yürümeye başladık. Turgutlu şehir girişinde tekrar durdurulduk. Amaçları bizi yürütmemek ve gece konaklamamızı engellemekti.
1.1992 3. Gün: Turgutlu yolu boyunca, Tuğla işçilerinin, Turgutlu halkı ve okullarda öğrencilerin ilgisi büyüktü. Turgutlu çıkışında konakladığımız yerde, Turgutlu Belediye, DSİ işçileri ve Eğitim-İş ve ESHOT işçileri çok kalabalık bir şekilde geldiler. Davulla halaylar çekildi. Yol boyunca köylülerin desteğini aldık.
9 Ocak 1992 4. Gün: İstanbul Belediyesi’nden beş temsilci geldi. Akşama kadar bizlerle yürüdüler.
10 Ocak 1992 5. Gün: Alaşehir yol ayrımında saat 13.30’da öğlen yemeği yedik. Çevredeki pamuk işçileriyle sohbet ettik. Akşam Kula SHP Gençlik Kolları karşılama hazırlayacak. Eşlerimiz, TRT’yi protesto eylemini bitirdikten sonra gelecekler. Kula’ya vardık. Saat 17.00’ye doğru ön ve arka camında “Ölüm yürüyüşünü destekliyoruz.” yazıları bulunan bir otobüsle Bornova belediye işçileri geldiler. Biraz sonra üç otobüs eşlerimiz, işçi arkadaşlarımız ve devrimci arkadaşlarımız, İzmir’den otobüslerle geldiler. Sloganla karşıladık. Halaylar çekildi. Ateşler yakıldı. Gece aileleri ve arkadaşlarımızı sloganlarla uğurladık.
12 Ocak 1992 Pazar 7. Gün: Kula’dan çıkışa tekrar dönelim; karlarla kaplı olan Kula’dan çıktıktan sonra, yolda dinlenme tesislerini önceden tespit için göndermiş olduğumuz arkadaşlara öncelikle izin vermemişler, tesislerde konaklamamız için. Ancak biz tüm kitleyle terminale gelince sıcak karşılandık. Yolu sakin bir şekilde giderken, mola vermek üzereyken TRT geldi. Afyon’dan, destekleyici arkadaşlar geldi. Bunların bizlere olan sıcaklığı ve ilgisi, moralimizi güçlendirdi. Gece, Uşak’ta çıkan bir yerel gazete için yazılar hazırladık. Yürüyüşümüzün anlamı ve atılan işçilerin genel sorunlarını yazdık. Uşak Belediye-İş Şube Başkanına gönderdik.
14 Ocak 1992 Salı 9. Gün: Bu gece otobüsün bagajında uyumaya karar verdim. Bacaklarımı uzatıp, yatmak isliyorum. Öyle yaptım. Soğuk sıfırın altında olmasına karşın, bagajda sarınıp yatıyorum. Sabahleyin Tansaş işçileri ziyaretimize geldi. Komitenin almış olduğu kararlar hakkında arkadaşlar bilgilendirildi. Yürüyüş başlamadan önce camiden tabut aldık. Ve Ankara ölüm yürüyüşünü başlattık. Yol boyu sağlı sollu, çam ve karla kaplı bir yolda yürüyüşümüz, sloganlarımızla devam ediyor. Yemek molası GÜRE’de verildi. Gece Uşak’a 15 km kala, benzin istasyonunda konaklarken İzmir-Konak Belediye işçileri bir otobüs dolusu coşkulu bir şekilde geldiler. Gıda yardımı yaptılar.
15 Ocak 1992 Çarşamba 10. Gün: Uşak’a gireceğiz. Yazılı pankartlarımız önde.
Uşak’a sloganlarla girdik. Her girdiğimiz köy, kasaba, şehre gösteriyle, sloganlarımızla giriyoruz. Eylemimize TRT ilgi göstermediği için, TRT maketini yakmak istediler gençler. Polis arkadaşları gözaltına aldı. Daha sonra, serbest bıraktı.
Gece Uşak’taki kitle örgütleri, siyasi partiler sendikaların birlikte düzenlediği, sorumluluğunu Belediye-İş Uşak Şube’nin üstlendiği ‘moral gecesi’ var. Türk sanat müziği, folklor, tiyatro, şiir, koro, bir de müzik grubu var. Halaylar çekildi, sloganlar haykırıldı, konuşmalar yapıldı. Gecenin bitiminde yürüyüş tertip komitesi geceyi hazırlayan arkadaşları, katılanları selamladı. Geceyi, eğlentinin yapıldığı salonun masaları üzerinde, ayaklarımızı uzatıp, battaniyelere sarınarak geçirdik. Hele birer ayakkabı verilince her birimize, yırtık pırtık pabuçlardan kurtulduk. Büyük bir moral güçle kortejin başına geçtik. Pankartımız “Ölüm Yürüyüşü 10. Gününde”. Uşak’tan ayrılırken halk üzgün görünüyor; çıkarken “Uşak, İzmir omuz omuza” sloganı ortalığı inletiyor. Yol boyunca işçilerin sevgi gösterileriyle karşılaşıyor, çok seviniyoruz, daha sonra Uşak Şeker Fabrikası önündeyiz. İşçi kardeşlerimiz coşkuyla karşılıyorlar bizi, ardından yemek dağıtıyorlar, üstüne bir de aralarında topladıkları 3,5 milyonu verince, sınıf kardeşliğinin sıcaklığı çevrenin karlarını eritiyor gibi geldi bana. Daha da güçlü bir moralle ayrılıyoruz oradan. Geceyi otobüslerde geçiriyoruz.
16.1.92 Cuma: İnönü Banaz’a geliyormuş; arabanın önünü keselim mi? Bu tartışılırken Kızılhisar yol ayrımında köylülerin coşkulu alkışlarıyla, bizim için oraya getirdikleri sulan alarak yolumuza devem ediyoruz. Birazdan ortalık ana-baba gününe dönüyor. Siren sesleri duyuluyor; kalabalık bir araba konvoyu, sesimiz hançerimizi yırtarcasına sloganlarımızı haykırıyoruz. Araba topluluğundan sadece sallanan eller görülüyor. El hak edene, değer verilene sallanır bilenlerce. Sn. Başbakan Yardımcısı gülümseyip “yola devam” diyor. Öfke kaplıyor yüreğimi, yüreğim küt küt. ‘Son gülen iyi güler ama bu politikayla iyi güldüreceğiz sizi” diyorum içimden. Arkadaşlar da çok tepkililer. Yolda giderken İnönü’nün Uşak’ta SHP il merkezinde tertip komitesini beklediğini öğreniyor, basınla birlikte gidiyoruz; bina kapalı. Buz kesiyor her yerimiz. Belediye-İş’e giriyoruz. Genel Mrk.Yön.den Kasım Yorulmazbaş İnönü ile yaptığı kısa görüşmeyi aktarıyor bize “Olay İzmir’de, Çakmur’la çözülecek”miş! Umut, fakirin ekmeği, çok mu yedik bu ekmekten aptallaştırdı mı, fazla umut edip beklemek? Bilmiyorum yüzler değişti. Bakıyorum, benimki de böyle, belirgin mi değişir ki. Mutluluk ve onur okunuyor bakışlardan.
19.1.92 Pazar sabahı 8.30: Dumlupınar Meydanı’nda Mustafa Kemal’in “Ordular ilk Hedefiniz Akdenizdir” dediği yerde, çelenk koyduk, saygı duruşunda bulunduk ve “Arkadaşlar ilk hedefimiz Ankara” deyip Dumlupınar- İzmir omuz omuza “İşçi-memur elde, mücadeleye” sloganlarıyla düştük yine yola. Soğuğa fırtına eklendi; soğuk kesiyor tenimizi sanki. Günün sürprizi; ailem ve akrabalarım geldi. Düzağaç’a vardık; burası bir kasaba, halk ve belediye başkanı bizi sevgi ve ilgiyle karşıladı; coşku hissediliyor. Belediye hoparlöründen anonsla “İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden işten çıkarılan işçiler 290 km. yürüdükten sonra ilçemize gelmiştir, kendilerine tüm halkımızın yardımcı olmasını rica ediyoruz” denmesi bizleri çok mutlu ediyor, ilk kez serili yataklarda ayaklarımızı uzatarak rahat yatacaktık, sırtımız döşek görecekti. Harika. Sağlık ocağı da sabaha dek açık, doktor ve hemşireler insana güven ve rahatlık veren sıcak bir yaklaşım içindeler. Yine yola çıkıyoruz, her iki taraf da üzgün, ayrılık; bir gecelik sımsıcak dostluktan sonra ayrılık. Sloganlarla gerçeğimize döndük; Balmahmut kasabasındayız. Bir benzinlikte mola verdik; bu arada Türk Metal-İş Sendika yöneticileri geldi, dayanışma gösterisi olarak para katkısında bulunuyorlar.
21.1.92 Salı: Tam karakış; her yan sonsuz beyazlıkla. Üstelik tipide o solukta ODTÜ öğrencileri gelip, para yardımı yaptılar.”Öğrenci-işçi mücadeleye” sloganıyla ayrılıyoruz; gözünü seveyim şu gençliğin! Doğa ve çevre koşullarıyla sloganımız gerçek bir bütün şimdi: “Kar, soğuk, geliyoruz Ankara”. Afyon girişindeyiz. Bando da var, ellerde çiçekler, dövizler, sloganlar atılıyor. “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız”. Öğle yemeğini belediye yemekhanesinde yedik. Üç doktor tarafından genci sağlık taramasından geçirildik. Belediye Düğün Salonu’na, kitle örgütlerinin bizler için düzenledikleri geceye gittik. Gecede Grup Ekin de vardı. Gece muhteşemdi. Afyon’dan ve Banaz’dan destek, hediyeler aldık: Süt, çorap+ para.
22.1.1992 Çarşamba: Afyon garajındayız. Pankartlar açıldı, sloganlar başladı. Çevremiz çok sayıda resmi ve sivil polis kuşatmasında. Operasyon yapılacak hissi uyanıyor insanda. O kuşatma altında yürüyüş devam ediyor; fabrika önlerinden geçerken el sallayan işçiler, seslerini duyurmak için gırtlaklarını yırtıyorlar sanki: “işçi Kıyımına Son!” İncehisar kavşağında Belediye-İş.Genel Merkez yöneticileri ve Genel Bşk. Fuat Alan katılıyor aramıza; ilçe merkezine dek birlikte yürüyoruz. Ankara girişinde, sendika merkezinin bizi 50 bin, 100 bin insanla karşılayacağını vurgulayarak bir konuşma yapıyor. Kendimiz adına değil işçi sınıfı adına eylemde olduğumuzu belirtiyor, bizleri kutluyor. Telefonda “Buyurun; ben Başbakan Süleyman Demirel”. Konuşmalar banda alınıyor, sonra megafonla kahvede hepimiz dinliyoruz. Yanlış sözcükler, anlaşılmalar, tartışma ve eleştiriler… Heyecan ve telaşla kullanılan “Umudumuz Ankara’da” cümlesi yarattı bunları.
23.1.1992 Perşembe: İncehisar’dan çıktık; mermer emekçilerinin alkışları arasından “Yılgınlık Yok, Direniş Var” sloganlarıyla ayrılıyoruz. Çakmur’un paralı ilanlarına çok öfkeliyiz. Bu öfke ile günlerdir görkemi ve soğuğuyla konuşulan Köroğlu belini, saçak saçak buz kesmiş yokuşu çıkmaya başladık. Öğleden sonra Bayat’a yola koyuluyoruz. Bu arada, Alman basını resim çekiyor, bir tür röportaj yapıyor; ilerliyoruz. Bayat’a girerken sağlı sollu dizilen halk bizleri alkışlıyor, meydanda mitingde gibiyiz. Bayat halkına mücadelemizi ve nedenlerini anlatıyoruz.” Bayat-İzmir omuz omuza” diye bağırarak ayrılıyoruz. Geceyi otobüslerde geçiriyoruz.
24,1.32 Cuma: Bayat’ın pazarı bugün; kalabalık var. Pazarın içinden Ankara yoluna çıkıyoruz; çarşı, pazar halkı, üreticiler destek veriyor. Çakışta, yol buz tutmuş, pankart tutanlar kaydı, düştü. Ana yola çıktık; tartışma sürüyor. Ankara yol ayrımının 10 km içerisinde Emirdağ ilçesinde Ege Üniversitesi’nden bir grup öğrenci geldi, bir süre birlikte yürüdük, sloganlarla. Süpermarket çalıştıran biri 1 teneke peynirle katkıda bulundu.
25.1.92 Cumartesi: Yürüyüş korteji hazır, yürüyüş başlıyor, yolda bir minibüsle Giresun’dan işçiler yolumuzu kesiyor; bize gıda yardımı getirmişler. SBF’den dayanışmacı öğrenciler geliyor, bizi destekliyorlar. İlk molada Çakmur’un basın ilanına karşı Belediye-İş Sendikası’nın ilanı okunuyor. Gülçayır köyüne girmeden önce yolun solunda arabalarla Eskişehir’den destekçiler geliyor. Yorgunuz ve müthiş üşüyoruz. Arkadaşlar Harb-İş, Yol-İş, Demiryol-İş Sendikası Eskişehir şube yöneticileri ve işçiler; içimiz ısında ama soğuk yine de kesiyor. Onlara hissettirmemeye çalışarak dimdik konuşmalarını dinliyoruz. Onları konaklayacağımız köye davet ediyoruz. Bize topladıkları para ve gıda yardımım bırakarak ayrılıyorlar. Dayanışma sloganlarımızla. Okul müdürünü bulup, okulların tatil olmasından da yararlanarak okulda konaklamak istediğimizi bildirince okulun sobası yakılıyor. Sınıflarda yemekler yeniliyor. Giresun’dan gelen sucuklar pay ediliyor.
Bu tür desteklerden büyük moral topluyoruz.
Polatlı’dan sonra kalabalık bir kitleyle Ankara’ya gireceğimizi söylemeleri moralimizi arttırıyor.

Şubat 1992

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑