* Kargo’da işçiler günde 14-15 saat çalışmakta, fazla mesai ücreti alamamaktadırlar. İşveren 10 aydır işçilerin primlerini, Ağustos ayı maaş farklarını ödemedi. Bir ambar işçisi en az 3 milyon lira ücret alırken kargo işçisi 790.000 TL almaktadır.
*Ambarlar işçileri zorlu mücadeleler sonucunda sendikalaştılar, haklarını aldılar. Kargo işçileri de sendikalaşma aşamasına geldi. Sendikalaşmayı engellemek için işveren son bir ay içinde 277 kişiyi işten attı. İşçiler işlerine sahip çıktılar. İşyerlerinin önünde işe dönmek için beklemektedirler.
* İşveren, çevik kuvvet saldırılarıyla iş yeri önünde bekleyen işçileri gözaltına aldırmakta, her gün birkaç saldırı yaşanmaktadır. İşçiler saldırılardan yılmadılar… Günlerden beri işyerleri önünde çadırlar kurarak işlerine sahip çıktılar; kararlılığın örnekleri sergilenmekte…
* Direniş tüm Anadolu’ya yayıldı. İstanbul, Adana, İzmir, Ankara, Antep ve tüm Güneydoğu illeri fiili olarak direnişte. Kargo akışı % 95 düştü. Müşteriler kargo vermiyorlar… işverenin tutumunu protesto eden bazı müdürler istifa ettiler.
* İşveren köşeye sıkıştı. Paralı ilanlarla işten attığı kendi işçilerini terörist ilan etmeye ve böylece hazırladığı komplolara zemin hazırlamaya çalıştı. İşçilerin sendikanın ve demokratik kuruluşların tepkileriyle karşılaştı.
* Direniş, işçilere çok şeyler öğretti. Mücadelenin ateşi içinde kaynaştılar, yepyeni bir dünya yarattılar. Kavgadan halaya, türküden şiire kadar… Yeni bir dünya filizlenmekte mücadele saflarında.
Kargo işçilerinin 6.1.1992 günü İstanbul’da üç aktarma merkez inde (Altunizade, Levent, Topkapı) başlattıkları onurlu direniş, polisin saldırılarına, işverenin çeşitli komplolarına karşın, Türkiye geneline yayılarak sürüyor. Direnişin üçüncü ve dördüncü günleri İzmir, İzmit, Adana, İskenderun, Antep, Mersin’deki işyerlerinde direnişi başlatmışlardır.
Yaklaşık üç yıldır süren örgütlenme çalışmaları süresince işveren sendika üyesi olan yaklaşık 800 kişiyi işten çıkararak sendikalaşmayı önlemeye çalışmıştır. Bu kadar yoğun işçi çıkarılmasına rağmen sendika ısrarla örgütlenmesini sürdürmüştür. Sadece Aralık ve Ocak aylarında 277 kişi işten çıkarılmıştır.
Sendikal çalışmaları yürüten 27 işçinin tazminatsız olarak işlen çıkarılması üzerine işçiler atılan arkadaşlarının geri alınması için bir vizite eylemi düzenlediler. Vizite eyleminin ardından işveren 135 işçiyi daha işten çıkardı. Sadece İstanbul’da toplam 162 kişinin işlen atılması üzerine, işçiler aktarma merkezlerinde direnişi başlattılar.
Direnişin başladığı gün Kargo yöneticilerinin yaptıkları toplantıda, Halil Ünlü, Aslan Kut, Veysel Selen, Muzaffer Gündemir grubu, işçilerin direnişinin polis zoruyla kırılması ve ne pahasına olursa olsun sendikalaşmanın önlenmesi gerektiğini belirtiyorlar. Şiddet uygulanması gerekliğini ileri süren Aslan Kut’un toplantıdaki görüşü şöyledir: “Bu işçilerde sınıf bilinci gelişmemiştir, polisi saldırtırsak dağılır giderler”. Bu toplantıdan sonra bazı müdürler bu onursuzluğa ortak olmamak için istifa etmişlerdir.
Direnişin daha ilk saatlerinden itibaren polis üç aktarma merkezini kordon altına alıp saldırı için emir ve zemin bekledi. Polis ilk saldırısını Altunizade’de başlattı. Yüzlerce çevik kuvvet ve sivil ekiplerle başlattığı saldırı sonucu bir kısım işçi gözaltına alındı. Polisin dayak ve tehditlerine boyun eğmeyen işçiler serbest kalınca tekrar direniş yerine geldiler. Aynı saldırılar Topkapı ve Levent işyerlerinde de gerçekleştirildi ancak buralarda işçiler polisin saldırısını püskürttüler.
Polis ikinci gün tekrar Altunizade’de saldırıya geçip 17 kişiyi gözaltına aldı. Gece yarısına kadar karakolda tutulan işçiler o saatten sonra bırakıldılar. İşçiler evleri yerine tekrar işyerinin önüne gelip direnişçilere katıldılar. Bu saldırıda Aslan Kut’un adamı müdür Cavit Oruç da elinde sopasıyla polislerle beraber saldırıda yerini aldı. İşveren bir taraftan polisleri işçilerin üstüne saldırtırken, diğer taraftan da Muzaffer Gündemir aracılığıyla kiralık adamlar getirerek direnişi kırmaya çalıştı.
Üçüncü gün polis saldırısının hedefi Topkapı işyeriydi. Cop ve sopalarla saldırıya geçen polisi işçilerin kararlı direnişi sonunda geri çekilmek zorunda kaldı. Ne olursa olsun işçilerinin direnişini kırmakta kararlı olan polis, dışarıdan getirilen kiralık işçileri içeri sokup çalıştırmak istedi. İşçiler, polis ve dışarıdan gelenleri tekrar püskürttüler. Dışarıdan gelen işçiler çalışmayıp gidip kahvede oturunca polis onları silah zoruyla kahveden kaldırıp tekrar içeri sokmaya çalıştı, ancak yine direnişçi işçilerin barikatıyla karşılaştı. Ne polis ne dışarıdan getirilenler içeri giremediler.
Dördüncü gün polis ne pahasına olursa olsun direnişi kırmak için Levent işyerindeki direnişçi işçilere cop ve sopalarla saldırdı. İki işçinin hastanelik olduğu saldırıda TÜMTİS Sendikası yöneticileri dâhil 38 kişi gözaltına alındılar. Şişli, Çeliktepe, Gültepe karakollarında 24 saat gözaltında tutulan işçiler savcılık tarafından serbest bırakıldılar.
İşçilerin en doğal hakları olan örgütlenme haklarının polisin saldırısı DYP-SHP hükümetinin karakolları ne kadar “şeffaf” hale getirdiğinin açık bir göstergesi oldu. Polis arlık baskı, dayak ve her türlü işkenceyi karakollarda gizli gizli değil böyle aleni herkesin önünde yaparak “şeffaflığı” gerçekleştirmiş olacaktı. Polisin kargo işçilerine saldırısı, polisin patronların hizmetinde işçi ve emekçi düşmanı olduğunun açık bir kanıtıydı. Nitekim konuştuğumuz kargo işçileri “polise iyi diyen insanın aklında zoru vardır” demekteler. Çeliktepe Polis Karakol Komiseri, Levent’te işçilere saldırısının karşılığı olarak, gönderdiği adamlarını Veysel Selen aracılığıyla kargoya yerleştiriyor.
Kargo yöneticilerinin “polis saldırırsa bunlar dağılır” elediği işçilerin kararlı bir şekilde, her gün biraz daha öfke ve kinleri artarak direnişlerini sürdürmeleri, kargo yöneticilerini yeni arayışlara itti. İşçilerin direnişlerini kırmaya, sendikaya çamur atmaya yöneldiler. İşyeri önünde bekleyenlerin işçi değil dışarıdan getirilen yabancı kişiler olduğunu, sendikanın, sendika değil bir terör örgütü olduğunu söyleyebilecek kadar ileri gittiler. Milliyet, Güneş, Tercüman ve Türkiye gazetelerine paralı ilanlar vererek bu şaşkınlıklarını dile getirdiler.
PARALI İLANA TEPKİLER
İçeriğinde suç unsuru taşıdığı için bazı gazeteler bu ilanı yayınlamayı kabul etmeyerek basın sorumluluğunun bilincinde olduklarını gösterdiler. İlanı yayınlayan gazeteler ise tepkilerle karşılaştı.
İŞÇİLER PARALI İLANI YAYINLAYAN GAZETELERİ PROTESTO ETTİLER
24 Ocak günü 200 kargo işçisi Milliyet Gazetesi önünde toplanarak işverenin paralı ilanını protesto ettiler, basını hassasiyete davet ederek paralı ilanı yaktılar.
“Sendika hakkımız engellenemez”, “İşten atılanlar alınsın” gibi sloganları atan işçiler yaptıkları açıklamada “İşimize geri dönmek ve sendikalı olmaktan başka bir talebimiz yoktur, işveren eylemimizin başlangıcından bu yana işlediği suçların, özellikle de bu ilanla bizi ve sendikamızı teröristlikle itham ederek bizlere karşı işlediği suçların hesabını vermelidir” denildi.
TÜMTİS tarafından yapılan açıklamada “işverenin deneyimsiz korsan işçi çalıştırmaya devam ettiği ve deneyimsiz bir şoförün kargo aracıyla trafik kazası yaparak öldüğüne değinilerek “Adana’da 37 işçinin daha işten çıkarılması sonucu işçilerin şirketin Bölge Müdürlüğü önüne siyah çelenk bırakarak protesto ettiği, direniş eylemine birçok bölgede yöneticilerin de katıldığı” belirtildi.
TÜMTİS SENDİKASI SAVCILIĞA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU
Paralı ilanın suç unsuru içermesi nedeniyle TÜMTİS Sendikası, sanık olarak İbrahim Arıkan, Şentürk Arıkan, Hülil Ünlü ve Aslan Kut için savcılığa suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda “Anayasa’dan kaynaklanan “SENDİKAL ÖRGÜTLENME” hakkını ve özgürlüğünü kullanarak sendikamıza üye olan ve bu nedenle işten atılan üyelerimizin hak ve çıkarlarını koruyan sendikamız tüzel kişiliğine, yöneticileri ile üyelerine, kamuoyu ve basın önünde yalan, çirkin, seviyesizce saldıran sanıklar hakkında 2821 sayılı Sendikalar Yasası (m.59) ile TCK’nın ilgili maddelerince işlem yapılmasını” istediler.
TÜMTİS SENDİKASI BASIN AÇIKLAMASI YAPTI
Paralı ilanı teşhir için TÜMTİS Sendikası tarafından yapılan basın açıklamasında, üç yıldan beri sürdürülen sendikalaşma çalışmalarının toplu sözleşme boyutuna geldiği bu aşamada işverenin sadece son bir ayda 300 işçiyi işten attığına değinilerek “işten atılan” işçiler işyerlerinin önünde “İŞYERLERİNE GERİ DÖNMEK İÇİN BEKLEMEKTEDİRLER”, işveren bu işçilere saldırmış, işçilikle ilgisi olmayan sokak kabadayılarının polis desteğinde çalıştırmaya ve iş bekleyen işçileri kim olduğu belli olmayan bu insanlarla dağıtmaya çalışmıştır. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi işveren 20.1.1992 tarihli Güneş, Milliyet, Tercüman, Türkiye gazetelerinin yurt baskısına paralı ilanlar vererek gerçekleri saptırmış, kamuoyunu, demokratik kitle örgütlerini ve basını yanıltarak, “İŞÇİLERİ TERÖRİST”, Türk-İş kurucusu ve 43 yıllık geçmişi olan sendikamızı da “TERÖR ÖRGÜTÜ” gibi göstererek sendika tüzel kişiliğine saldırmış, kendi oyun ve komplolarına zemin hazırlamak istemiştir” denilen basın açıklaması şu cümlelerle sona ermektedir: “İşçiler işlerine dönmek, haksızlığa uğramadan yasal haklarını kulanabilecekleri huzurlu bir ortamda çalışmak istemektedirler. İnsanca istemler karşısında tüm toplumun huzurunu kaçıran işverenin sorumsuz davranışını kınıyor, paralı ilanın tekzip edilmesini bekliyoruz”.
KARGO DİRENİŞİ VE SINIF DAYANIŞMASI
Sendika ağaları işçilerin direnişlerini engellemeye, engelleyemedikleri koşullarda kontrol altında tutmaya, genişlemesini önlemeye ve lokal düzeyde kalmasına azami çaba sarf ederler. Sınıfın sermaye ve faşizme karşı birleşik eylemini örgütlemekten özenle kaçınır, bunun “olanaksızlığını” veya “şartlarının olmadığının” propagandasını sürekli yaparlar. Bu tutum Zonguldak, Paşabahçe, Çayırova-Maga Deri vb. de olduğu gibi Kargo işçilerinin dermişinde de kendini göstermekledir. Yalnız Kargo direnişini diğerlerinden ayıran en önemli özellik, TÜMTİS yöneticilerinin işçilerin direnişlerini sonuna kadar desteklemenin yanında direnişin en önünde yer almalarıdır. Polis sopası ve copuna karşı göğüs germesi, kavgada olması gereken yerde yerini almasıdır.
Kargo işçilerinin direnişine kitle örgütlerinin özellikle sendikaların desteği yetersiz kaldı. Başta Türk-İş olmak üzere birçok sendika olaya duyarsız kalırken bazı sendikalar da pasif destek vermekle yetindiler. Zonguldak, Paşabahçe’de olduğu gibi demeç, yiyecek ve para yardımıyla sözde üzerlerine düşeni yerine getirmiş oldular. Devletin ve işverenin saldırısı karşısında sendika ve direnişçi işçiler büyük oranda yalnız kaldılar. Hâlbuki saldırı ne sadece kargo işçilerine ne TÜMTİS sendikasınadır. Saldırı bir bütün olarak işçi sınıfına ve sendikal hareketedir. Sendikalar sorunu bu bağlamda ele almak zorundadırlar. Ancak gericisinden “demokrat” sendika yöneticisine kadar soruna böyle yaklaşmak islemiyorlar, işlerine de gelmediği ortada.
Patronlar Türkiye’nin her tarafında ortak tavır takınıp işçi sınıfının üzerine benzer yöntemlerle giderlerken, sendikalar ısrarla ortak hareket etmekten kaçınıyorlar. İzmir’de belediye işçileri yürüyor, belediye işçileri ve diğer işçiler seyrediyorlar. Kargo işçileri düşmana karşı onurlu direnişini sürdürürken işçi sınıfı ve sendikalar seyrediyor. Yapılan maddi yardım ise İstanbul’daki bir kaç sendika şubesi ve genel merkeziyle sınırlı kalmıştır.
Yüz binlerce KİT işçisinin işten çıkartılmasının, IMF’nin iki milyonun allında sendikalı işçi olsun dayatmasının gündemde olduğu, işverenlerin sendikasızlaştırma çabalarının yoğunlaşacağı, 623 bin işçinin sözleşmesinin yapılacağı vb. 1992 yılının işçi sınıfının sermaye ve faşizme karşı direniş ve eylemlerinin yükseleceği, aynı zamanda birlik ve dayanışmaya daha fazla ihtiyaç duyacağı bir yıl olacağı açıktır. O nedenle isçiler nerede olursa olsun direnen işçileri sermaye ve faşizm karşısında yalnız bırakmamalı, onları destekleyen eylemlere yönelmeli, buna engel olmak isteyen sendika, yöneticilerinin barikatını aşmalı, tek tek eylemleri sınıfın ortak ve birleşik mücadelelerine dönüştürmenin koşullarını yaratmalıdır.
KAVGANIN ATEŞİ TÜRKÜLERE YANSIYOR
İşçilerin direnişi, kendi kültürünü, kendi sanatını da birlikte yaratmakta. Yıllarca aynı işyerinde birlikte çalışmış, patronun baskı, zulüm ve sömürüsüne birlikte katlanmış işçiler, bu direniş günlerinde daha da kaynaştılar, mücadele ve yaşamı, acıyı ve coşkuyu birlikte paylaştılar. Polisle girişilen her mücadeleye davulun sesi, kavganın türküleri eşlik etti; Yağmurun, ayazın keskinliği halay ateşlerinde köreldi. Kavga türküleri yazıldı, kavga türküleri söylendi.
Grev günü geldi çattı
Arıkan’ın benzi attı
Bu kavgada kararlıyız
Çektiğimiz yetti artık
Yürü gel işçi kardeş
Beri gel işçi kardeş
Bu haklı kavgamıza
Sen de gel işçi kardeş
Grev yeri bayram oldu
Halay çekenle doldu
Çelikten birliğimiz
Patrona korku saldı
Yürü gel işçi kardeş
Beri gel işçi kardeş
Bu haklı kavgamıza
Sen de gel işçi kardeş
Bu zinciri kıracağız
Yarınlara varacağız
Bizi ezen faşistlerden
Bir gün hesap soracağız
Yürü gel işçi kardeş
Beri gel işçi kardeş
Bu haklı kavgamıza
Sen de gel işçi kardeş
YURTİÇİ KARGO: 1402’LİKLERİN ŞİRKETİ
20 gündür süren direniş yüzünden çalışmaları % 90 oranında duran bu şirket konusunda yaptığımız kısa bir araştırma sonucu ilginç bir tablo ile karşılaştık. Yurtiçi Kargo, İbrahim Arıkan’ın sahibi olduğu MEF, MESAŞ, YÜRT OTOMOTİV gibi 16 şirketten birisidir. Kargo, 1982 yılında İbrahim Arıkan ve Yalçın Benderli tarafından kuruldu. Ancak daha sonra aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu, İbrahim Arıkan ortağını tasfiye ederek tek başına şirketin sahibi oldu.
Yurtiçi Kargo’nun yönetiminde, aileden Ümit Arıkan, Şentürk Arıkan görevli olmalarına karşın yürütme eski “solcuların” elindedir. 16 şirketin genel koordinatörlüğünü 1402’liklerden HALİL ÜNLÜ yapmaktadır. Kargonun Genel Müdürü ASLAN KUT da 5 yıl cezaevinde yatmış eski bir “solcudur”. İşçi düşmanlığı konusunda Aslan Kut’tan geri kalmayan VEYSEL SELEN Genel Müdür Yardımcısı ve İHD üyesidir. Bu olaylardaki tulumu nedeniyle İHD’den ihraç edilmek üzeredir.
Kargonun, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Sivas ve Adana olmak üzere altı yerde bölge müdürlüğü vardır. Hepsi eski “solcu” olan bu bölge müdürlerinden İstanbul’daki METİN TIRMAN dışındakiler eski öğretmendir.
İbrahim Arıkan, gerek MEF’i kurarken, gerekse sonraki süreçte çevresine MEB’dan istifa eden. Etmek zorunda bırakılan veya atılanlar ile 1402’likleri toplamıştır. Kısaca, geçmişle birer “aydın”, “solcu” olarak işçi ve emekçi haklarını savunuyor gözüken, bugün gerçek yüzleri açığa çıkmış ne kadar dönek sınıf değiştiren ve işçi düşmanı varsa Yurtiçi Kargo’da yönetim kademelerinde yerlerini almışlardır.
Bu şirketlerin yanışını ÖZDE-BİR (Özel Dershaneler Birliği) başkanlığını da yapan, dünün emekli öğretmeni, bugünün milyarderi İbrahim Arıkan, ticari hayata MEF dershanelerini kurmakla başladı. Burada sağladığı sermaye birikimi ile 1981’de de yaptığı bir Avrupa seyahati sonrasında 1982’de Yurtiçi Kargo’yu kurdu.
Kuruluşunda ise 4 kamyonet ve üç şubeyle (İstanbul, Ankara, Bursa) başlayan Arıkan’ın imparatorluğu, 250’ye varan şube ve 300’ün üstünde kamyon ve taşıma aracına ulaştı. Çalışan işçi sayısı ise 2400 civarındadır. (Direniş dolayısıyla çalışan işçi sayısı 700-800 civarındadır).
Çalıştırdığı işçilere 700 bin ile bir milyon arası ücret ödeyen şirketin aylık cirosu on milyar liranın üzerindedir. Örneğin, taşımacılığın en düşük olduğu aylardan Temmuz 1991’in cirosu 10.5 milyar, gider ise 7.5 milyardır. Ağustos 1991’de ise, ciro 10.670 milyar, gider 7.390 milyar liradır. Bu yıllık olarak her ay ortalama 3-3,5 milyar lira net kar elde ediliyor demektir. Şube olarak örnek vermek gerekirse, 1. bölgenin aylık 181.000 faturasının 9000 adedini kesen ve on kişinin çalıştığı Tophane Şubesi’nin aylık cirosu 220-240 milyon arasındadır. Şirketin bu kadar gelirlerinin olmasına karşılık işçilerin altı aylık prim ve Ağustos ayı maaş farkları bugüne kadar ödenmemiştir.
YURT İÇİ KARGO İŞVERENİNİN SON KOMPLOSU
İşveren 27 Ocaktan bu yana ” TC Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığına sunulmak üzere” başlıklı bir metin hazırlayarak işçileri bu metnin altına imza atmaya zorlamakta, imzalamayan işçileri işten atmakla tehdit etmektedir. Hazırlanan metin aynen şöyledir: “Aşağıda imzası bulunan bizler Yurtiçi Kargo servisi AŞ’nin 2400 çalışanını temsil ediyoruz
Bir süredir TÜMTİS adlı sendikanın militanlarınca oluşturulan gerek kendilerine üye olmamız ve gerek işvereni sabote etmemi konusunda devam eden cebir, şiddet, hakaret ve teröre dayalı baskı dayanılmaz bir boyuta ulaşmıştır.
İşyerlerinde hiçbir sıfatı olmayan bu sendikanın işyerimizde ve evlerimizde bize uyguladığı baskı ve tehditleri kabul etmek ve bağışlamak mümkün değildir. Arkadaşlarımız dövülmekte evlerimiz ve işyerlerimiz basılmaktadır.
Devlet, biz çalışanlara hür ve güvenli iş ortamı sağlamak zorundadır. Oysa biz dayak ve hakaret ve korku dolu bir iş ortamında çalışmaya bırakıldık.
İşyerlerimize özgürce, hakaret ve tehditler olmadan dayak yemeden servis otobüslerimizin yolları kesilmeden gidip gelmek güvenle çalışmak istiyoruz.
Bizler aile fertleri ile birlikte sayıları 10.000’e yaklaşan bu topluluğu temsilen bu yazıyı sunuyoruz. Bizi işsiz ailelerimizi de perişan kılacak bu terörü durdurup polisin gözleri önünde dövülmemize, suratımızla tükürülmesine, hakaret görmemize mani olun.
Bizler onurlu, üretken ve milletine faydalı çalışanlar olarak sizden ilgili valilik ve emniyet müdürlüğüne talimat vermenizi talep ediyoruz”.
TÜMTİS SENDİKASININ İŞVERENİN PARALI İLANLARINA KARŞILIK YAYINLADIĞI TEKZİBİNİ AYNEN YAYINLIYORUZ.
Yurtiçi Kargo Servisi AŞ’nin ülke genelindeki tüm işyerlerinde sendikamızca üç yıldan beri “SENDİKAL ÖRGÜTLENME” çalışması yapılmaktadır. Bu çalışmalar 1991 yılı sonunda sendikamızı 2822 sayılı Toplu Sözleşme ve Lokavt Yasası uyarınca belirlenen “yetkili sendika olma” ve “Toplu-iş sözleşmesi yapabilme” konumuna getirmiştir.
İşçilerin Toplu İş Sözleşmesinden yararlanmasını YO sendikalı olarak çalışmaları engellemek için işveren 800 dolayında işçiyi işten atmıştır. Aralık ve Ocak aylarında işten atılanların sayısı ise 300’dür.
İşten atılan işçiler işyerlerinin önünde “İŞLERİNE GERİ DÖNMEK İÇİN BEKLEMEKTEDİRLER”. İşveren bu işçilere saldırmış, işçilikle ilgisi olmayan sokak kabadayılarını polis desteğinde çalıştırmaya ve iş bekleyen işçileri kim olduğu belli olmayan bu insanlarla dağıtmaya çalışmıştır.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, işveren 20.1.1992 tarihli, Günaydın, Milliyet, Tercüman, Türkiye ve Güneş gazetelerinin yurt baskısına paralı ilanlar vererek gerçekleri saptırmış, kamuoyunu, demokratik kitle örgütlerini ve basını yanıltarak, “İŞÇİLERİ TERÖRİST”, Türk-İş kurucusu ve 43 yıllık geçmişi olan sendikamızı da “TERÖR ÖRGÜTÜ” gibi göstererek sendika tüzel kişiliğine saldırmış, kendi oyun ve komplolarına zemin hazırlamak istenmiştir.
-İşyerlerinin önünde bekleyen işçiler Yurtiçi Kargo’da çalışan ve Tümtis sendikasına üye oldukları için işten atılan işçilerdir.
-Yurtiçi Kargo patronları 2821 sayılı Sendikalar Yasası’na göre sendikaya üye olanları işten atarak sendikal yasaları çiğnemiş, yasa dışı davranmışlardır. Bu işyerinde sendikal mücadele üç yıldan beri devam etmektedir. Bu süreç içinde 800 sendika üyesi işçi atılmıştır. Son olarak 300 işçi kıyıma uğramıştır.
-TÜMTİS Sendikası Yurtiçi Kargo’da çalışan işçilerin çoğunluğunun üyeliğine sahip olan ve üyelerinin hak ve çıkarlarını koruyan bir sendikadır. Bu, bütün sendikaların olduğu gibi bizim sendikamızın da en doğal görevidir.
-İlanda sıralanan olaylarla sendikamızın veya işçilerimizin hiçbir ilgisi yoktur. Bu olaylar işverenlerin kendi oyunu ve komplosudur. İşten atılan işçiler, işyerlerinin önünde iş beklerken, işverenin işçi olmayan sokak kabadayılarını polis zoruyla çalıştırmak istemesi sonucu, işyerlerinde “işlerine geri dönmek” isteyen işçileri, küfür, cop ve göz altılarla mağdur eden ve saldırgan tutum sergileyenler Yurtiçi Kargo işverenleridir.
-Sendikaya üye olduğu için işten atılan işçiler, işbaşı yaptığında iş barışı sağlanmış olacaktır.
-TÜMTİS sendikası bu aşamada sonra Toplu İş Sözleşmezi prosedürü izleyerek TİS imzalayacaktır.
-Şirketin işçilere ödediği ücret 1.000.000.- TL. 1.500.000. DEĞİL, 700.000 TL. 800.000 TL’dir.
-Bütün işçiler sosyal haklardan yoksun olarak günde 12-15 saat arasında çalıştırılmakta, fazla mesai ödenmemektedir.
-Yurtiçi Kargo’daki sorun, işçi-işveren ve sendika sorunudur. Bu sorunu başka bir platforma çekmeye hiç kimsenin hakkı yoktur, gücü de yetmez.
Yurtiçi Kargo işverenleri, başta İbrahim Arıkan olmak üzere, Arıkan şirketler grubu genel koordinatörü Halil Ünlü, Genel Müdür Aslan Kut, Genel Müdür Yardımcısı Veysel Selen, 1. Bölge Müdür Yardımcısı Muzaffer Gündemir gibi yönetici kadroları 12 Eylül döneminden nasibini almış, kovuşturmalara uğrayıp, cezaevlerinde yatmışlardır. Bu yöneticiler oralarda edindikleri “bilgi” ve “görgü”yü, bugün, kendi işçilerine karşı pervasızca kullanmaktadırlar.
Parayla yayınlattırılmış ilan, içinde suç unsurları bulunan ve böylesine önemli bir toplumsal sorunu körükleyen yalan, yanlış bir haberdir.
Basın, haberlerinin kaynağını ve doğruluğunu araştırmak zorundadır. Bu kural basın ahlak anlayışının da bir gereğidir. Basın, paralı haberlerle, işçilerin ekonomik, demokratik ve sendikal taleplerinin boğulması isteklerine araç olmamalıdır. Bu konuda basını hassasiyete davet ediyoruz.
İşçiler işlerine dönmeyi, haksızlıklara uğramadıkları, yasal haklarını kullanabildikleri huzurlu bir ortamda çalışmak istemektedirler. İnsanca istemler karşısında, tüm toplumun huzurunu kaçıran işverenin sorumsuz davranışını kınıyor, 20.1.1992 günlü işte Gerçek başlıklı haberinizin tekzip edilmesini bekliyoruz.
Saygılarımızla.
TÜMTİS YÖNETİM KURULU ADINA
GENEL BAŞKAN: Sabri TOPÇU
GENEL SEKRETER: Yurdal ŞENOL
Şubat 1992