“Sol” Komünizm bir başucu kitabı. Lenin’in temel öneme sahip kitaplarından bir tanesi.
Önemi ve bir başucu kitabı oluşu birden fazla nedenden kaynaklanıyor.
Birinci neden, kuşkusuz, “solculuk”un, yarı-anarşist küçük burjuva devrimciliğinin derli toplu bir eleştirisini içeriyor olması ve sağ ve “sol” oportünizm arasında eleştirel bir bağlantı kurmasıdır. İkincisi, bunu yaparken, ayrıntıya ilişkin ve somut birçok sorun, “Sol” Komünizm’de genel yaklaşımlar çerçevesinde ele alınmış, genel-geçer formülasyonlar yerine Rus Devrim deneyinin evrensel yanı vurgulanırken pek çok konuda Marksist öğretinin kalkış noktaları üzerinde durulmuştur. Öyle ki Lenin, burada, yalnızca geçmiş deneyi ve sonuçlarını özetlemekle kalmamış, bir dizi konuda büyük bir uzak görüşlülükle geleceğe ilişkin perspektifler de sunmuştur. “Sol” Komünizm’de devrim teorisinden, parti ve parti disiplinine, yasal ve yasa-dışı çalışmanın birleştirilmesi ve devrimin her alandaki çalışmayla hazırlanması ve sürdürülmesinden, esneklik ihtiyacından proletarya diktatörlüğünün öncü, sınıf ve yığın ilişkisi açısından örgütsel yapılanması ve proletarya diktatörlüğü koşullarında sınıf mücadelesinin zorunluluğu ve bunun nesnel temellerinin açıklanmasına kadar pek çok konuda yoğunlaştırılmış haliyle ifade edilmiş düşünceler bulmak mümkündür. Bir başka neden, kitabın diyalektik ve tarihsel materyalizmin parlak bir örneğini oluşturmasına ilişkindir.
“Sol” Komünizm, “Rus Devriminin Uluslararası Öneminden Hangi Anlamda Söz edilebilir?” başlıklı bölümle başlamakta, ilerleyen sayfalarda bu bölüm devrimin birçok sorununda “soI”un, küçük burjuva devrimciliğinin eleştirisine bağlanmakta, bu sorunları özel olarak ele alırken Lenin, Rus Deneyi’ni “solculuk”un karşısına dikmektedir.
Bizde “milli” devrim tezleri öteden beri modadır. Özellikle son 20-25 yıldır Marksist devrim teorisinin yerine sol adına “çağdaş” ya da “3. Bunalım Dönemi” kaynaklı “Neo-Marksist” tez ve teoriler geçirmeye çalışanlar, Rus deneyini, günümüzde oportünizm ve revizyonizme temel teşkil eden “klasik bir model” olarak niteleyerek onun uluslararası yönü ve önemini yadsımışlardır: Rus Devrimi, 1., en çok 2. Bunalım Dönemlerine has bir model oluşturmaktadır. “Emperyalizmin iç olgu haline geldiği”, yönetenlerle yönetilenler arasında bir “suni denge”nin oluştuğu ve “sürekli bir milli kriz”in yaşandığı “3. Bunalım Dönemi”nde “evrim ve devrim dönemleri içice geçmekte”, devrimin hazırlanması ve kitlelerin kazanılması diye bir sorun kalmamakta, hazırlığın “devrim yaparken” gerçekleştirilmesi gerekmekte, uzatmalı savaş tezi “politikleştirilmiş askeri savaş stratejisi” olarak mutlaklaştırılmakta, silahlı mücadele bütün zamanlar için genelleştirilerek temel edinilerek bireysel terörizm sistemleştirilmekte, devrimin hazırlanması “klasizmi”ne ve “miadını doldurmuş toplu ayaklanma” tezine dayanan Rus Deneyi günümüzde oportünizm kaynağı sayılmaktadır.
Oysa “Sol” Komünizm’in dördüncü bölümünün başlığı, “işçi Harekeli İçinde Hangi Düşmanlara Karşı Savaşımda Bolşevizm Gelişmiş, Güçlenmiş ve Çelikleşmiştir”dir. Lenin, Bolşevizm’in, giderek gelişip serpilen ve sonunda sosyal-şovenizme bürünen oportünizme ve küçük burjuva devrimciliğine karşı mücadele içinde çelikleştiğini söyler. Bolşevizm’in oportünizme karşı mücadelesi “yurt dışında bile yeteri kadar bilinmektedir” der Lenin ve devam eder: “Bolşevizm’in işçi sınıfı harekeli içindeki öteki düşmanı için, aynı şeyi söyleyemeyiz. Bolşevizm’in, anarşizme benzer yanlan bulunan ve ondan bir şeyler alan ve tutarlı bir sınıf savaşımının koşullarını ve gereklerini ölçüp biçmeyen şu küçük burjuva devrimciliğine karşı uzun yıllar süren bir savaşım içinde biçimlendiği ve güçlendiği olgusu yurtdışında henüz yeteri kadar bilinmemektedir.” Ve sanki bizim küçük burjuva devrimcilerimizi eleştiriyormuşçasına Rusya deneyini özetler: “Bolşevizm, bütün partiler içinde küçük burjuva devrimci eğilimleri en çok temsil eden partiye karşı, yani ‘sosyalist devrimci’ partiye karşı, belli başlı üç noktadan savaşmaya başladı ve sürdürdü. İlkin, bu parti, Marksizm’i yadsıyarak herhangi bir siyasal eyleme girişmeden önce, sınıf güçlerini ve güçler arasındaki ilişkiyi hesaba katmanın gereğini anlamamakta direniyordu (belki de daha doğrusu anlayamıyordu). İkincisi, bu parti, bireysel terörizmi, suikastları doğru bir eylem olarak tanımayı, kendi devrimci ruhunun, ya da ‘solculuğunun’ özel bir belirtisi sayıyordu ki bunu, biz Marksistler, kesin olarak reddederiz. Elbette ki biz bireysel terörü, yerinde bir davranış saymadığımız için reddederiz. Oysa büyük Fransız Devriminin terörünü ‘ilke olarak’ mahkum edebilen, ya da bütün dünyanın burjuvazisi tarafından kuşatılmış muzaffer devrimci bir parti tarafından genel olarak uygulanan terörü mahkum edebilen kimselerle, Plehanov, daha 1900-1903 yıllarında, henüz Marksist ve devrimciyken, alay etmiş, onları gülünç duruma düşürmüştür. Üçüncüsü, ‘sosyalist devrimciler’ için ‘solcu’ olmak demek, Alman sosyal-demokrasisinin pek o kadar önemli olmayan bazı oportünist günahlarım alayla yermek, ama öte yandan aynı partinin, örneğin toprak sorunu üzerinde ya da proletarya diktatörlüğü sorunu üzerinde aşırt oportünizme düsen üyelerini taklit etmekti,”
Sınıf güçlerini ve bu güçler arasındaki ilişkiyi hesaba katmamak, daha teoride, mücadeleyi “oligarşiyle halkın öncüleri arasında” varsaymak; bireysel terörizmi, suikastları ilke edinmek ve örneğin Aydınlıkçıların oportünizmini suçlama konusu yaparken onlarla Kemalizm sorununda aynı düşünmek, örneğin proletarya diktatörlüğü ile revizyonizmin egemenliğini bağdaştırabilmek -bunlar, kuşku yok ki, Rus Devrim deneyinin günümüz açısından geçerli evrensel bir boyutunun bulunmadığının savunulmasını gerekli kılar.
“Anarşizm (ya da yarı anarşist ya da anarşizmle flört edebilecek olan küçük burjuva devrimciliği), çoğu kez, işçi sınıfı harekelinin oportünist günahları için bir çeşit ceza olmuştu?” diyen Lenin, “solculuk”un eleştirisini, oportünizmin eleştirisini zemin edinerek yürütür. Çünkü “ceza”nın, onunla nedensellik bağlantısı içinde olan “günah” görmezlikten gelinerek eleştirilip mahkûm edilebilmesi olanaksızdır. Ve Lenin, her belirli sorun açısından “solculuk”u eleştirirken, işe oportünizmin mahkûm edilmesiyle başlar; bu, onun kalkış noktalarından mahrum edilmesi anlamına da gelmek üzere eleştiri ve mahkûmiyetinin zeminini sağlar. Bunun örneğini bireysel terörizm eleştirisinde görmek mümkündür. Lenin, bireysel terörizmi, onun ilke olarak reddedilişiyle birlikte, sağ oportünizme karşı mücadelesi içinde eleştirir. Ya da aynı tutumu örneğin “ilke olarak her türlü uzlaşmanın reddedilmesi” “solculuk”unun eleştirisinde de görmek mümkündür. “Uzlaşma vardır, uzlaşma vardır” diyen Lenin, bu konuda “solcuları, “uzlaşmaların reddedilmesi gerektiği durumları, bunların oportünizmi ve ihaneti ifade ettikleri somut durumları” ayırt etmeden genel olarak uzlaşmalar üzerine nutuk atan ve burjuvaziyle birleşen oportünizmle birlikte eleştirir.
Lenin’in örneğin gerici parlamentolara katılmayı reddeden, örneğin gerici sendikalarda çalışmaya yanaşmayan “solculuk”u eleştirirken temel kaygısı ve hareket noktası, ancak kitlelerin eseri olabilecek devrime ve onun sürdürülmesine her alanda hazırlanmak ve kitleleri devrime kazanmaktır. “Komünistlerin bütün görevi, bilinçlenmede geç kalanları inandırmayı bilmek, onların arasında çalışmayı bilmektir, yoksa çocukça uygulamalardan başka bir şey olmayan ‘sol’ sloganlar öne sürerek onlardan ayrılmak değil’ diyen Lenin, “gerici sendikalarda çalışmamak demek, gerektiği kadar gelişmemiş olan ya da henüz geri olan işçi yığınlarını, gerici liderlerin etkisine, burjuvazinin ajanlarının, aristokrat işçilerin ya da ‘burjuvalaşmış işçilerin’ etkisine terk etmek demektir… Mutlaka yığınların olduğu her yerde çalışmak gerekir” diye ekler. Aynı yaklaşım gerici parlamentolara katılma sorununda tekrarlanın “… Parlamenter seçimlere ve parlamenter savaşıma katılmanın, özellikle kendi sınıfının geri kalmış katlarını eğitmek için, özellikle ezilen ve bilisiz kırsal yığınları uyandırmak ve aydınlatmak için zorunlu olduğu kuşku götürmez. Burjuva parlamentosunu ve bütün öteki gerici kurumları dağıtmaya gücünüz yetmediği sürece, bu kurumlarda çalışmak zorundasınız.”
Neden yığınlar ve neden yığınların kazanılması gerekiyor?
Çünkü “yalnız başına öncüyle zafer olanaksızdır. Bütün sınıflar, bütün yığınlar, öncüyü doğrudan destekleme durumuna gelmedikçe ya da öncüye karşı sempatik bir tarafsızlık tutumunu benimseyerek karşı tarafı desteklemeleri olasılığı kesin olarak ortadan kalkmadıkça, öncüyü kesin savaşa sürmek yalnızca bir ahmaklık olmakla kalmaz, bir cinayet olur. Oysa bütün sınıfın, sermayenin ezdiği geniş emekçi yığınların, gerçekten böyle bir tutumu benimseyebilmeleri için yalnızca propaganda, yalnızca ajitasyon yetmez. Bunun için yığınların kendi öz siyasal deneyimleri gereklidir. Bütün büyük devrimlerin temel yasası böyledir.” Ve üstelik burada sözü edilen “öncü”, proletaryanın ileri kesimlerinden oluşan türden bir öncüdür, proletaryanın ideolojisine “sahiplik” iddiasıyla kendisini “ideolojik öncü” ilan eden sınıfla ilişkisiz dar bir grup değil.
Yanı sıra gerici sendikalarda çalışma, parlamentolara katılma, daha başkası ve daha başkası gibi alanlarda iş yapabilmeyi, “sol” gevezelikle şu lekeli bu lekesiz demeden tüm araç ve yöntemleri kullanabilmeyi becermek, devrimi başarmak ve onu sürdürmek için her alanı -en kısır olanları bile- hazırlamak zorunludur; içe kapanarak, tüm silahtarını kendisine karşı kullanmayı öğrenmeyerek, toplumsal yaşamın bütün yönlerini tüm karmaşıklığı içinde ve kendi tarzında örgütlendirmiş burjuvaziye karşı zafer kazanmak ve ardından tüm toplumsal yaşamın komünist örgütlenmesine girişmek için gerekli hazırlığı yapılamaz. Lenin, ne zaman hangisinin kullanım açısından daha pratik ya da elverişli olacağının önceden kestirilemeyeceği legal, illegal, açık, gizli, barışçı ve şiddete dayanan tüm örgüt ve mücadele biçimleri, düşmanın kullandığı bütün silah, araç ve yöntemlerden yararlanmayı, onları kullanmayı öğrenmemiş bir orduyu savaşa sürmenin yalnız akılsızca değil, bir cinayet olacağını söyler.
Devrim ve sürdürülmesi her alanda hazırlığı ve yığınların kazanılmasını zorunlu kıldığı noktada “solculuk”un eleştirisi de zorunlu olur: “Uluslararası işçi sınıfı hareketinin bilinçli öncüsünün, yani komünist partilerin, grupların ve eğilimlerin hemen önündeki hedef, (çoğunlukla henüz uyuşuk, bilinçsiz, her günkü yaşamlarına dalmış, hareketsiz, uykuda olan) geniş yığınları, bu yeni konuma getirmektir, ya da daha doğrusu, yalnızca partiyi değil, aynı zamanda, yığınları da bu yeni konuma doğru ilerlemelerinde ve geçişlerinde yönetebilmektir. Birinci tarihsel hedefe (proletaryanın bilinçli öncüsünü, Sovyetler iktidarından ve işçi sınıfı diktatörlüğünden yana çekmek) ulaşılması, oportünizme ve sosyal şovenizme karşı tam ideolojik ve siyasal zafer sağlanmadan nasıl olanaklı değildiyse, ikinci hedefe, yığınları, öncünün devrimde zaferini sağlamak için gerekli bu yeni konuma getirmeye, şu anın hedefine, sol doktrinciliği saf dışı etmeden, bunun yanılgılarını tam olarak çürütmeden ve etkisiz hale getirmeden ulaşılamaz.”
“Sof Komünizm’in, burada değinmediğimiz pek çok soruna sunduğu yaklaşımlar açısından da, ama özellikle yığınları kazanma ve tüm araç ve yöntemleri esnek bir biçimde kullanmayı öğrenme açısından dikkatle okunması gerekiyor.
(Komünizmin Çocukluk Hastalığı “SOL” KOMÜNİZM, V. İ. Lenin, Çeviren: Muzaffer Erdost, Sol Yayınları, Beşinci Baskı)
Nisan 1992