Burjuvazinin düzeni sıradan insanın düşüncesinde bir öncesizlik ve sonrasızlık izlenimiyle yer alır. Ona ilişkilerin özel mülkiyet temeline dayalı olan örgütlenmesinin insanın doğasına en uygun biçim olduğu ve bunun tarihinin olmadığı öğretilir. Talihsizlik kendisini süreklilik izlenimiyle tamamlar.
Oysa kapitalizm, kavgasız ve çatışmasız bir dünya değildir; içsel çelişkilerden muzdariptir ve bu çelişkiler zaman zaman kitlesel patlamalara yol açar. Patlamalar eğer, hangi sorundan dolayı ortaya çıkıyorlarsa, o alana sıkışıp kalan, problemin çözülmesiyle geriye çekilip sönen tepkiler düzeyinde kalıyorlarsa elde edilen kazanımlar düzen tarafından emilip içerilir. Politik bir nitelik kazanarak siyasal iktidarı tehdit etmeyen her atılım, çözdüğü sorunla bir tıkanıklığı açarak adil ve insancıl kapitalizm görünümüne yeni katkılarda bulunur; süreklilik izlenimi pekişir.
Parti, kapitalizmin içsel çelişkilerinden kaynaklanan münferit ve bir politik organizasyonun birleştirici ve yaygınlaştırıcı etkisinden yoksun başkaldırılardaki kendiliğindenliğin aşılması, burjuvazinin dünyasına ait süreklilik izleniminin kırılmasıdır. Bir partili ise bu sürekliliğin kırılışında bir savaşçı olarak hem karşısındaki düşmana tetik çeken hem de bu tetiği içindeki düşmana yönelten insandır. Bir partili burjuva dünyasının süreklilik izlenimine kendi özel yaşamını örgütleyiş tarzıyla katkıda bulunmayı reddeden, silahını bu yüzden kendine çeviren kişidir. Bu uğraş; insanın kendinde önceden yerleşmiş eski değerleri öldürme işlemi ve yeni insanı inşa süreci zorlu bir uğraştır. Sürekli bir titizlik, sürekli bir uyanıklık, dikkat, sorgulama ve düzenin konfor öğelerinden onları devrimci eleştiri süzgecinden geçirerek içsel bir özgeciyi gerektirir.
Burjuvazinin kurduğu düzende politikayla ya da politik bir kurum olarak devletle özel yaşam arasında onmaz bir kopukluk vardır. Buna göre günlük yaşam içinde sürdürülen alışılmış ilişkiler politikadan yalıtılmış, siyasal egemenlik ilişkilerinden uzak ve bağımsız tamamen kişisel ve özel seçimlerdir. Oysa günlük “ilişkilerde kuşaktan kuşağa bireylere aktarılan alışkanlıklar, görgü kuralları ve davranış normları kamusal bir refleksin oluşmasına neden olurlar ve bu refleks haline gelmiş ortak tepkiler burjuva değer yargılarının yeniden üretiminden başka bir şey değildirler. Özel yaşamın siyasal olandan bu bilinçli koparılışı burjuvazinin yaşamı parçalara bölerek ortaya çıkan sorunları çıktığı alana hapsetme orada çözme, o alanda emerek yok etme amacına uygundur ve bu nedenle her bir birey sorunlarıyla kapitalizm arasındaki bağıntıyı kurmakta zorlanarak onları kişisel bir huzursuzluk olarak yaşar. Devlet öfkenin uzanacağı menzilden kopar.
Politikayla özel yaşam arasındaki kopukluk izlenimlerinin kendini en tehlikeli biçimde gösterdiği alan, “devlet”in bilgisini edinmiş, politikleşmiş kişilerin eylemidir. Bu burjuva tuzak pek çok devrimciyi kendine doğru çeker ve onların “özel” ilişkileri aracılığıyla burjuva değer yargılarını yeniden üretme durumunda kalmalarını sağlar. Bir ayak sosyalizme yönelmiştir, diğer ayağı burjuva bağlar düzene çekmektedir.
Partili olmak, yaşamın iki ayrı düzeye bölünüp parçalanmasına izin vermemektir.
Partili olmak eski dünyaya ait olan ve tanım öğelerini yalnızlığın, bencilliğin, çıkarcılığın, yararcılığın ve fırsatçılığın oluşturduğu burjuva birey kavramının yerine örgütlü; bu yönüyle çoğalmış, güçlenmiş, yalnızlıktan kurtulmuş, kendisini mülkiyet ilişkileri ve eşyaya dayalı hesaplarla belirleme kısırlığından arınmış, mücadeleci, yaratıcı, dönüştürücü yeni bir birey kavramının geçirilişidir: Partili olmak, “Leninist militan tip”e dönüşmek, gerçek birey olmaktır.
Bu yeni “birey”e göre özgürlük, burjuvazinin hep istediği gibi rastlantısallık izlenimine boyun eğmek, kendine varolan sınırlar içinde sunulan seçenekler arasında seçim yapabilmek değildir. Özgürlük, toplumsal yaşam içindeki ilişkilerin tanınması, birbirinden ayrı ve bağımsızmış gibi görünen alanlar arasındaki gizli bağıntıların kavranması ve bu kavrayışla eldeki malzeme yani toplumsal yaşam üzerinde işlem yapabilir hale gelmektir. Dünyayı değiştirmek için girilen eylem; devrimci eylem, özgürlüğün kazanıldığı biricik alandır. Partili olmak özgür olmak demektir.
Mal-mülk hırsıyla, kişiler arasındaki rekabet ve iktidar hesaplarıyla, kadın ve erkek arasındaki cinsel egemenlik ilişkisiyle kirlenmiş burjuva birey için duygu ve “mantık” daima birbirinin karşısına koyulan, birbiriyle çelişen iki insanlık durumudur. Buna göre duygu, bir zayıflık “mantık” ise insanca bir erdemdir, bu iki sürecin çatışması durumunda insanın, mantığına uygun seçimler yapması beklenir. Ve aslında “mantık”lı olmak, özel mülkiyet sisteminin çıkarları doğrultusunda davranmak, burjuva ahlak ilkelerini tehdit eden durumlara düşmemeye, günlük yaşam içindeki ilişkilerde alışılmış çizgiden çıkmamaya çalışmaktır… “Leninist militan tip”in eyleminde duygusal süreçlerle “mantık” arasında bir çatışma görülmez. Ona göre duygu ne insani bir zaaf ne de mantığını tehdit eden bir zayıflıktır.
Burjuva dünyaya ait olan bu bölünmüşlük ve çatışma, politik ilkelerinde tutarlılık olan ve yaşamının hiçbir alanını siyasal eylemin dönüştürücü etkisinden uzak tutmayan onun hayatında, barınacak bir yer bulamaz. Duygulan amaçlarıyla uygunluk içindedir. Duygu ve “mantık” arasındaki eski uzlaşmazlığın bu yıkılışı ise yeni bir insani olgunluk düzeyine ulaşmak anlamına gelir.
Partili olmak bu açıdan; insana tamamlanmaktır.
Tutarlılık, bir partilinin en önemli karakteridir. Bu, hem söz ve eylem arasında, teoriyle pratik arasında bir uygunluk olarak anlaşılabilir, hem de yaşamın bütün alanlarına bakışta ve olayları yorumlayışta değişmeyen bir kritere sahip olmak anlamına da gelebilir. Bir partilinin her tür eylemi ortak bir çizgi üzerinde birleşir. Bu çizgi, devrimci mücadelenin ihtiyaçlarıdır. Tutarsızlık; yaşamın her alanını kesecek düşünsel bir çizgiye sahip olamamak, dünyayı bütün ilişkileri içinde tanımakta bir eksiklik ve bir problem doğurur. Bu ise devrimcinin eylemini burjuva sızıntılara açık tutar, ilgi duyulmayan bir konu, ertelenen bir sorun, yüzleşilmekten kaçınılan bir durum tutarlı pratiğin ve tutarlı bir teori oluşturmanın önünde yanıltıcı engeller oluşturur. Bir partili, bu yüzden içinde yaşadığı dünyanın bütün yönleriyle ilgili ve ilişkili olan insandır.
Biz partiliyi sıradan insandan ayıran en önemli nitelik; yüzeyi dalgasız, hareketsiz, kıpırtısız görünen sosyal atmosferin derinliğinde oluşan dinamikleri tanıyarak, hangi durumun neyle birbirine geçtiğini, ayrıştığını, nelerin hangi bağla birbirine bağlandığını bağlanmakta olduğunu görüp anlayarak geleceğe dair öngörülerde bulunabilmek, uzak görüşlü olmaktır. Uzak görüş, günlük ilişkilerin, kendiliğindenliğin tutsaklaştırıcı, kendisinde eritici etkisinden ve umutsuzluktan korunmadır. Gelecek perspektifini yitirmek, sosyalizm ufkunu yitirmek insanı moral yönden zayıflatır. Zor koşularda görülen uzun kesintilerin istikrarsızlıklara, dayanıksızlığa ve sebatsızlığa yol açtığı bilinmektedir. Bu süreçte birçok insanın döküldüğü, boyun eğdiği, çözümsüzlüğe düştüğü ve düzenle yeni ilişkilere girdiği görülür. Bir partili geçici toplumsal durgunluklar ve çalışma koşullarının zorlaşmasından dolayı yılgınlığa kapılmaz. O, hem bir yüksek moral anıtı hem de iyimserlik aşılayıcısıdır.
Bir partili için varolma koşulu partisidir. Parti ise siyasal çizginin saptandığı bir alan olmasının yanı sıra aynı zamanda bu siyasal çizgiyi yürütecek insanların yaratılmasından sorumlu olan bir okuldur da. Çünkü bilinir ki, “siyasal hat bir kez tespit edildikten sonra belirleyici olan kadrolardır”. Parti içindeki canlı tartışmalar, iyi işleyen bir eleştiri ve özeleştiri mekanizması, geleceğin insanının bugünkü prototipi olan “Leninist militan tip”in devrimci ruhsal durumunun süreklilik kazanarak korunması ve geliştirilmesi bakımından önemlidir. “Leninist militan tip” kendine yönelttiği silahı ve burjuvazinin siyasal iktidarına karşı savaşırken gereksindiği gücü partisinden alan ve bunu siyasal eylem içinde kullanma olanağı bulan, eski olanı vurup öldürerek yeni bir dünyanın kurulmasını müjdeleyen, kendisini yeni değerlerle donatan bir alternatif insan tipidir.
Burjuvazinin dünyasına içtenlikle muhalefet eden, sosyalizme sempati duyan kendisini “komünist” olarak tanımlayan tek tek bireylerde Taşlanmaktadır. Ama örgütsel olanaklardan yoksun bütün diğer muhalefet odakları ve muhalif bireyler gibi bu tek tek yüzergezer “komünist”lerin de burjuva düzenin bir parçası olma durumundan kurtulamayacakları açıktır. Bir komünist partili yani örgütlüyse alternatif bir çekim odağı olabilir. Bu yüzden komünist olmak, partili olmak demektir.
Bir partili, kendini sadece örgütü olan partinin direktiflerini uygulamakla yükümlü gören hantal bir bürokrat değildir. O, parti hayatının canlı ve dinamik geçmesi için kafa yormak, görüş, üretmek, öneriler hazırlamak ve bu süreçte hem kendisini hem de partisini geliştirmek zorunluluğunu içsel olarak hisseder. Partiyle partili arasındaki bu ilişkide kolektif faaliyetin bir unsuru olarak bireyin, parti yaşamında kazandığı değerlerle partilinin kolektife taşıdığı değerler iç içe geçmiştir. Parti faaliyeti burjuva çalışma koşullarının özellikleriyle ölçülemez ve “mesai saatleri” içinde yürütülen bir iş olarak görülemez. Parti faaliyetleri, partilinin bütün yaşamını kaplayan, onun en önemsiz ve kişiselmiş gibi görünen işlerine bile sirayet eden bir yaşama alışkanlığı bir yeni refleks biçimidir. Partili olmak; bir yaşama tarzıdır.
Bir partili, üyesi olduğu partinin genel faaliyetinin bir öğesi olarak burjuva dünyaya ait süreklilik izleniminin kırılışında üzerine düşeni yaparken, yeni bir süreklilik anlayışının, sosyalizme ait olan değerlerin bugünden taşıyıcısı olan kişidir. Geleceğin insanının örneği olabilme durumuna doğaldır ki, kendi özel ve kişisel çabasıyla ulaşmamıştır. Komünist olma; “proleterleşme” kolektif bir çabanın ve eski değerlere yönelik devrimci eleştirinin bir ürünüdür. “Proleterleşme”, işçi sınıfına mensup bir insan için burjuva dünyasının bir parçası olmaktan koparak sınıf bilincine erişmek, entelektüel kesimden gelen bir devrimci için ise devrimci arınma sürecinden geçmek demektir.
“Bir işçi komünist olduğu zaman, o kendisinde gelişmemiş olan bir şeyin açılıp serpilmekte olduğunu hisseder; bulanık biçimde bilgi sahibi olduğu bir kültürün onu aydınlattığını keşfeder, Marksizm’de kendisini açıkça ileri sürme olanağını bulur: Bilinçaltında varolan bir şey hakkında bilgi sahibi olur. Böylece bir işçi komünist olduğu zaman kendini inşa eder ve pekiştirir.
“Bir entelektüel komünist olduğu zaman ise, olaylar önceki durumda olduğu gibi gelişmez. Sosyalist bilincin zaferinin her adımında entelektüel, geçmişinde bazı şeyleri yok etme zorunda kalır. Bu yüzden o, tahrip eder ve inşa eder. Attığı her adımda kendini yaratma değil de, kendine karşı bir mücadele izlenimi edinir”. (Enver Hoca)
Proleterleşerek parti içinde yer alan devrimci, sosyalizm davasına her gün nasıl daha çok sayıda insan kazanacağına dair kafa yorar, ilgisini işçi sınıfının mücadelelerine çevirerek işyerleri ve fabrikalardaki mücadelelerin birleştirilmesi ve bu mücadelelerin devrim ve sosyalizm mücadelesi düzeyine yükseltilmesi ve proletaryanın önderliğinin genel ve ulusal çapta örgütlenmesi için çaba harcar. Sınıfın en ileri öğelerinin partiye kazanılması, onların örgütlenerek eğitilmesi için günün yirmi dört saatinde uğraşır. Bir partili partisiyle birlikte, insanlara kurtuluşlarının sosyalizmle olacağını ve bunun için örgütlenmeleri gerektiğini bıkmadan, yorulmadan sebatla anlatmak ve nerede bir başkaldırı varsa içinde olmak ve bu başkaldırıları örgütlemekle yükümlüdür. O, kendiliğinden gelişen durumların peşine iradesizce takılmaz. Her zaman inisiyatifli, uyanık ve bilinçlidir; gerektiğinde, kimi zaman tek başına bir örgüt gibi davranabilecek kadar yeteneklidir. Kendini beyninin ve bedeninin bütün hücreleriyle devrimci mücadelenin hazırlanması ve yükseltilmesine adar. Bu yüzden: Partili olmak devrime yürekten adanmışlıktır.
Şubat 1992