Üniversitelerde sivil faşist, dinci gerici örgütlenmeler uzun bir süreden beri varlığını ve örgütlenmesini sürdürmekteydi. Bu gruplar öğrenci derneklerinin örgütlenmeye başladığı 1985’lerden itibaren zaman zaman öğrenci derneklerine ve devrimci öğrencilere saldırılarda bulundular. Yurtlarda Ramazan ayında oruç tutmadığı gerekçesiyle yemekhanede öğrencilere yapılan saldırılar, Van’da Mehmet Şirin Tekin adlı öğrencinin oruç tutmadığı için öldürülmesi, 1 Aralık BYYO saldırısı bunlardan bazıları… Dinci gerici ve sivil faşistlerin kendi varlıklarını kabul ettirmeye yönelik bu girişimleri devrimci ve komünist öğrencilerin şiddetli karşı koyuşları ile geri püskürtülmüş, bu karşı koyuş onlara saldırılarını sürekli hale getirme imkânı vermemişti. Bu yıl ise sivil faşist ve dinci gerici örgütlemeler kendini “Müslüman Gençlik” olarak ifade eden bir platformda birleşerek saldırıya geçtiler.
Saldırıların ilki 4 Aralıkta Marmara Üniversitesi Göztepe Kampusu’nda başladı. Müslüman gençlik, okulun birçok yerinde “Filistin intifadası” ile ilgili afişler ve dövizler asarken bunların bir kısmını öğrenci derneğine ait panoya da astı. Derneğin yazılarının indirilip bu afişlerin asılması üzerine devrimci öğrenciler kararlı bir şekilde tavır alıp bu yazıların indirilmesini sağladılar. Dinci gericilerin bu tavrının tamamen taktiksel olduğu açıktı. Bu olayın ardından bir dizi okulda öğrenci derneklerinin ve devrimci grupların bildirilerine ve afişlerine yapılan saldırılar ile birlikte saldırılar gelişti. Öğrenci derneklerinin ve devrimci komünist gençlik örgütlenmelerinin uzun bir mücadele sonucu aldıkları mevzilere karşı girişilen bu saldırılar burjuva basınının göstermeye çalıştığı bir duvar çatışmasının ötesinde, sivil faşist ve dinci gerici örgütlenmelerin üniversitelerde egemenlik kurma, diktatörlüğün ise bu grupları kullanarak “sağ, sol” çatışması bahanesiyle polisin üniversitelerdeki varlığını meşrulaştırma, gençliğin özerk-demokratik üniversite mücadelesini engelleme çabasının bir sonucudur.
Sivil faşist ve dinci-gerici örgütlenmelerin bu saldırıları, devrimci ve komünist öğrencilerin önceki yıllara göre kitleler ile bağlarının en zayıf olduğu ve üniversitelerde öğrenci derneklerinin etkilerinin azaldığı bir dönemde yoğunlaştı. Bu nedenle sivil, faşist ve dinci gerici yapılar kendileri açısından hâkimiyetlerini sağlayacakları elverişli bir ortam bulduklarını hesaplayarak saldırıya geçtiler. Gericiler bu dönemde yaptıkları bir saldırıyla devrimci öğrencilerin faaliyetlerini engelleyebileceklerini ve bu ortamda kendi hâkimiyetlerini sağlayabileceklerini hesap ettiler. Dikkat edilirse saldırıların başlamasından sonra öğrenci derneklerinin ve devrimci, komünist gençlik örgütlerinin bu konu ile ilgili çıkardıkları bildirilerin de geçen “gerici” “sivil faşist” gibi siyasi terimlere müdahale edilerek bu terimlerin kullanılmamasını söyleyerek, fiili engellemelerde bulunmuşlardır. Devrimci ajitasyon-propagandaya yapılan bu saldın çok ciddi bir saldırının göstergesidir. Devrimci siyasal ajitasyon propagandaya yapılan bir saldırı kimden gelirse gelsin bugüne kadar kırılmıştır ve bundan sonra da kırılacaktır.
Gençliğin gerici ve sivil faşist saldırılara karşı izleyeceği çizgide gözden kaçırılmaması gereken yanlar vardır. Bu mücadele dinci, gerici saldırıları geniş öğrenci yığınları önünde de teşhir etmeyi ve geniş gençlik yığınlarını bu saldırılara karşı birleştirmeyi hedeflemelidir. Bugün öğrenci demeklerinin ve devrimci gençlik örgütlerinin geniş öğrenci yığınlarından kopukluğuna bağlı olarak, çatışmalar sağ-sol arasındaki bir çatışma olarak yansımakta, burjuva basını ise bu saldırıları bir “duvar” kavgası olarak yansıtarak bunu körüklemektedir. Sıradan öğrenciye göre, “birileri kendi cihat’ı ve Devrim’i” için üniversitelerde egemenlik kurma savaşı vermektedir. Bu devrimci ve komünist öğrenciler açısından yıkılması gereken bir görüntüdür.
Devrimci öğrenciler, bu saldırıların sadece ilerici devrimci öğrencilere yönelik olmadığını, dinci gericilerin etkinlik sağlamaları durumunda, kendi yaşam tarzlarını kabul ettirebilmek için sıradan öğlenciye de baskı uygulamaktan kaçınmayacaklarını anlatmalıdırlar. Gericilerin bugüne dek hiçbir öğrenci talebiyle ilgilenmediklerini, devletin üniversitelerdeki politikalarına karşı çıkmadıklarını ve onların üniversite gençliğinin taleplerinin karşısında yer aldıklarını açıklamak gerekiyor. Dinci-gericiler etkili oldukları takdirde, bütün öğrenci kitlesine karşı onların giyiminden, düşünce ve hareketlerine kız-erkek ilişkilerine kadar bir dizi sosyal-kültürel yaşama müdahale edeceklerinin kavratılması gerekiyor. Komünist ve devrimci öğrenciler geniş öğrenci kesimlerini yakından ilgilendiren buna benzer talepleriyle birlikle gençliğin YÖK’e ve devlete karşı ileri sürdüğü taleplerine sahip çıkarak geniş yığınları sivil faşizme ve dinsel gericiliğe karşı harekete geçirme başarısını gösterebilir.
Bu noktada dinci gericilere karşı yoğun bir propaganda faaliyeti devrimci öğrencilerin sürekli gündeminde olacaktır. Saldırıların dinci bir görünümde olması bu ideolojinin “anti-emperyalizm” (İslam’ın anti-emperyalist niteliği konusunda bu sayımızdaki Cezayir’de “İslami Devrim” ve Türkiye yazısına bakılmalıdır.), “anti-batıcılık” hatta zaman zaman faşizme karşı oldukları iddiası gibi demagojilere karşı, geniş öğrenci yığınlarım aydınlatma görevini devrimci öğrenciler yerine getirmelidir. Birçok yerde bu gerici, sivil faşist grupların polisle işbirliği içersinde olmaları, üniversitelerin dışında ise dinsel toplulukların devletin çeşitli kademeleri ye onun bürokratik militer kurumları ile iç içeliğinden dünyadaki benzer örnekler ile bu teşhir faaliyeti zenginleştirilebilir. Dinsel gericiliğin bu yönünün dışında, onun ideolojisinin akıl dışılığı bilimsel veriler ile güçlendirilmeli ve gerçek anlamda laikliğin, dinin devletten ilgisiz olması gerektiği “dinsel toplulukların, yönetimsel otoriteler ile hiçbir bağlantısının olmaması başka bir deyişle dinin kişinin özel bir işi olduğu vurgulanmalıdır. Laisizmin ve diyalektik materyalizmin savunulması, devrimci ve komünist öğrencilerin propagandalarında önemli bir yer edinmelidir.
Ülkemizde dinsel gericilik her türlü ileri adımın engelleyicisi ve onun karşısına dikilen bir güç olmuştur. Bugünlerde, Kürt halkının mücadelesine karşı tezgâhlanmaya çalışılan Hizbullah ve benzeri adlarla yapılan bombalama eylemleri böylesine bir çabanın ürünüdür. Yıllardır faşist bir diktatörlük tarafından yönetilen, her türlü ataerkil, feodal, gerici ilişki ve alışkanlıkların sürdüğü, dinsel ideolojinin toplumsal yaşamda büyük yer tuttuğu ülkemizde gerici-faşist dinsel bir hareket yaratmanın koşulları diktatörlük açısından vardır. Bu yüzden, devlet tarafından desteklenen, Türk-İslam sentezi gibi teorilerin yaygınlaştırılmak istendiği, bunda belirli aşamalar kaydedildiği bir dönemde bütün dinsel toplulukların dağıtılması, dinin sadece birey ile inandığı tanrı arasında bir ilişki olduğu, dinin insan aklına aykırı, insanın doğa karşısındaki aczinden kaynaklanan bir inanç olduğu ve dinsel ideolojinin kaynaklandığı ve desteklendiği, tekelci burjuvazi, toprak ağalığı düzeninin dayanakları olan, ataerkil, militarist, bürokratik kurumlar feodal, yan-feodal ilişkiler ve düşünceler ve en sonunda bütün yapının dayanağı emperyalist güçlerin ülkedeki varlığına son verilmeden gerçek bir laikliğin olamayacağı yinelenmelidir.
Dinci ve gerici ve sivil faşist saldırılar devrimci ve komünist öğrencilerin sert tepkisi ile göründüğü kadarı ile durmuş görünüyor. Ancak bu saldırıların önümüzdeki günlerde, diktatörlüğün ve dinsel gericiliğin uygun bulduğu bir anda tekrar başlayacağı kesindir. Bu yüzden dinsel gericiliğe ve sivil faşizme karşı doğru bir mücadele çizgisinin izlenmesi gerekiyor. Burada 80 öncesi anti-faşist mücadelede düşülen hatalardan kaçınılmalıdır. Diktatörlük dinsel gericiliği gençlik hareketine karşı kullanarak kemikleştirme ve mücadeleyi buraya yönelterek devrimci öğrencileri geniş öğrenci yığınlarından yalıtmak istemektedir. Devrimci öğrenciler mücadelenin özerk demokratik üniversite özgürlük, demokrasi sosyalizm mücadelesi olduğunu unutmamalı geniş öğrenci yığınlarını bu temekle birleştirmeyi amaçlamalıdırlar. Faşizme karşı mücadelenin sadece sivil faşizme karşı mücadele olarak algılanmaması gerektiği kavranılmalıdır. Bu yüzden düellocu mantıkla davranılarak “anti-faşist mücadele komitelerinin örgütlenmesi” ve bunların tek tek faşistlere karşı mücadele edecek organlar olmaları gibi yanlış eğilimlerden kaçınılmalıdır.
Sivil faşist ve dinci-gericilerin, devrimcilerin ajitasyon propagandasına, örgütlenmesine ve devrimci değerlerine bir saldırısı durumunda öğrenci gençliğin en geniş ve ileri kesimleri bir araya getirecek ve örgütleyecek bir mücadele hattına gereksinim vardır. Böylesi durumlarda devrimcilerin ve komünistlerin bir araya gelmeleri ve ortak platformlar yaratmaları doğal ve gereklidir. Ancak bu platformlar diğer mücadele yöntemlerini ve örgütlenmeleri geriye itecek ve mücadeleyi asıl hedefinden saptıracak geniş kitleler içinde çalışmayı gözden kaçırıcı dar örgütlenmeler olmamalıdır.
Bu mücadele sürecinde görülen bir başka olumsuzluk da bu saldırıların çok yönlü, işçi sınıfı ve Kürt halkının mücadelesine karşı şimdiden üniversiteler dışında da ilk izleri görülebilen bir saldırının başlangıcı olduğunun görülememesidir. Bir çok yerde erken bir çatışmaya girmemek kaygısıyla devrimci ajitasyon ve propagandaya, örgütlenmelere yapılan saldırılar karşısında bazı devrimci gençlik örgütleri kararsızlık göstermiş veya katılmamıştır. Özellikle Kürt ulusal harekelinden öğrenciler dinci-gerici ve sivil faşistlerin güçlendikleri ve devrimcilere geri adım attırdıkları anda saldırılarını Kürt gençliğine de yönelteceklerini göremiyorlar. Birçok okulda Kürt ulusal hareketinden öğrenciler saldırılar karşısında tavır almamış, ya da kayıtsız kalmışlardır
Devrimci-demokrasi güçlerine karşı diktatörlük ve sivil faşizm ve dinci gericilik tarafından yapılan her türlü saldırı tüm devrimcilerin ortak sorunu olmalıdır. Böylesi dönemlerde yaratılacak birliktelikler enternasyonalist dayanışmayı ve ruhu güçlendirir.
Devrimci ve komünist öğrenciler emperyalizm ve diktatörlük tarafından desteklenen sivil faşist ve dinci-gerici saldırılara karşı geniş öğrenci yığınlarım birleştirici ve çok yönlü bir mücadeleyi yükseltmelidirler. Bu mücadeleyi işçi sınıfının ve emekçilerin sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesinin, devrim ve sosyalizm mücadelesinin bir parçası olduğu perspektifiyle yürütmeliyiz.
Şubat 1992