Ankara Mobilya Sanayi Sitesi Türkiye’nin en büyük mobilya sitesi olduğu gibi dünyanın da sayılı büyük sitelerindendir. 1955’li yıllarda dağınık bir biçimde üretimini Akköprü ve Soğukkuyu gibi semtlerde yapmakta olan mobilyacılar birleşerek bir kooperatif oluşturmuşlar. Bu kooperatif vasıtasıyla o dönemin Başbakanı Menderes’in desteğini alarak 1955 yılında bugünkü sitelerin temelini atmışlardır. 1960 yılından beri de burada üretim yapmaktadırlar.
Bugün Mobilyacılar Derneğinin 6000 üyesi, Marangozlar Derneğinin 4500 üyesi, Döşemeciler Derneğinin 2100 üyesi bulunmaktadır. Bunun dışında mermer imalatı ve metal işkolunda demir doğrama, alüminyum ve çelik eşya üzerine üretim yapan birçok işyeri de bulunmaktadır. Toplam olarak 20.000 civarında işyeri olup bunların 130 işletmesi irili ufaklı şirketlerden oluşur. Geri kalanı ise 3 veya 5 işçinin çalıştığı küçük atölyelerden meydana gelir.
Site işçisinin durumu ve çalışma koşulları:
Sitelerde çalışmak bir tercih değil içinde yaşanılan sosyal durum ve ekonomik koşulların zorlaması sonucudur. Kırdan şehre gelen emekçi halk, ekonomik koşullar altında ezilmesi ve sürekli yoksullaşması nedeniyle gezme, oynama ve okuma çağında, daha yaşadığı dünyayı yeni yeni tanımaya başladığı yaşta, sözde meslek öğrenip hayata erken atılıp iş güç sahibi olmak adına, ama aslında kendi içinde bulunduğu ekonomik zorluklara azda olsa bir katkı olması ve kendi masraflarını çıkarması için koşulların zorlaması ile çırak olarak çocuklarını siteye verir.
Bu çocuklar 11, 12 yaşlarında yoğun bir sömürü, baskı ile karşılaşırlar. Küçücük yaşta çıraklıkla başlayan işçinin bütün dünyası siteler olur. Onun için her şey sitelerdir. Burada dayakla, küfürle bütün pislik ve angarya işlerle başlayan yaşamı, çıraklık, kalfalık ve ustalık basamaklarıyla büyür. En iyi bildikleri şey yaptıkları iş ve sitelerdir. Bunun dışında kalan ise ev ve kahvedir, sosyal yaşam diye bir şeyleri yoktur.
Önceleri meslek öğrenip iş kurma hayallerinin yoğun olduğu sitelerde ülkenin içinde bulunduğu ağır ekonomik koşullar nedeniyle bu hayaller de bilmiştir. Hiç bir sosyal güvence ve çalışma garantisinin bulunmadığı, her an işten atılmayla yüz yüze bulunan işçilerin büyük çoğunluğu sitelerden kaçmayı düşünmektedir. Ama site dışında farklı bir durumun olmadığı da bir gerçektir. Site dışında iş bulan birçok kişi aldıkları ücret kendilerine yetmediği için ikinci bir ek iş olarak siteye gece ve hafta sonları gelerek çalışmaktadır. Bunun yanında dışarıda iş arayan birçok site işçisi iş bulamayıp tekrar buraya dönmektedir.
Diğer taraftan günden güne kötüleşen yaşam koşulları ve devletin sürekli insanlara şırınga ettiği gerici dinci-faşist propagandalar ve kapitalizmin nimetleri diye liberalizm adı altında sunulan köşe dönücülük, ahlaksızlık, yolsuzluk ve dolandırıcılıklar, umut adı altında halkı soymanın aracı olan loto-toto, piyango ve futbol vb. gibi propagandaların etkileri de site işçisinde büyük ölçüde kendini göstermekledir.
200 bine yakın işçinin çalıştığı sitelerde işçi ve çıraklar en olumsuz ve sağlıksız koşullarda çalışır. % 90’ı sigortasız ve kaçak çalıştırılır. Sigortalı çalışan işçilerin çoğu ise ustabaşı veya kalifiye işçilerden oluşur. Küçük atölyelerde ve birçok işyerinde ise işçi sigortalı gösterilir fakat sigorta primleri ödenmez, girdi-çıktı gösterilir. Sigorta yapılanların primleri asgari ücret üzerinden ödenir ki bu da yine işçinin zararınadır, çünkü sitelerde asgari ücretle çalışma yoktur.
Çalışanların birçoğu sigorta olsun da nasıl olursa olsun diye düşünüyor. Oysa asgari ücret üzerinden ödenen primler tazminat düşüklüğüne yol açtıklarından, hem emeklilik pirim ve maaşları düşük olacak hem de işçinin işi bırakma durumunda alçağı para işverenin insafına kalacak, işveren bunu ister asgari ücretten isterse normal verdiği haftalıktan ödeyecektir.
Sitelerde işçi sağlığı ve iş güvenliği denince patronların aklına işçilerin değil kendi makina ve takımlarının güvenliği gelir. Hiç bir işyerinde sağlıklı çalışma koşulları yoktur. Ayrıca iş güvenliğine yönelik hiç bir önlem de alınmaz. İşyerleri sürekli toz içerisinde ve yazın alabildiğine sıcak, kışın ise soğuktur, havlandırma ve klima diye bir şeye rastlanmaz. Özellikle boya yapılan polyester-haneler de buna dâhildir. İşyerlerinde banyo olayını bırakın lavabo ve su bile ender görülen şeyler arasındadır.
Elbise dolabı diye gelişigüzel derme çalma dolaplar bulunur veya duvara bir kaç tane çivi çakılarak sorun böylece halledilir.
İş kazaları site işçisinin başından hiç eksik olmaz, iş kazası geçiren işçi veya çırak genellikle kendileri veya arkadaşları tarafından sağlık ocağına götürülür. Patronlar lütfedip de kapı önünde duran arabalarıyla götürmeye tenezzül bile etmezler. Üstelik eğer kaza parmak kaptırmak (kesik) gibi ise ve rapor alınmış olsa da çoğu kez istirahat bile yaptırmayıp çalıştırırlar. Mesela Emeksan Mobilya ve Gün Mobilya’da aynı durumda kalan işçilerin dinlenmesi gerekirken çalıştırılmışlardır.
İşyerinin sürekli toz içerisinde olması, işçi sağlığını önemli ölçüde etkiliyor, özellikle de polyester atölyelerinde sürekli boya ve tinerle iş yapıldığı halde hiç bir işyerinde işçileri zehirlenmeye karşı koruyucu besin olan süt ve yoğurt gibi yiyecek ve içecek verilmez. İşyerlerinin çoğunda ilk yardım dolabı yoktur, olanlarda ise boştur.
Sitelerdeki sağlık ocağında erken müdahale için ne araç gereç vardır ne de yeterli personel. Bu durumu kendileri ile görüştüğümüz sağlık ocağı personeli de söylemektedir. Devlet ve patronların 200 bin işçi ve çırağın çalıştığı sitelerde işçi sağlığına verdikleri önemin en güzel kanıtı (!) siteler sağlık ocağıdır.
Patronlar özellikle sigorta müfettişleri ile düzenli ilişkiler içindedirler, her zaman müfettişler gelmeden önce haberleri olur. Böyle bir ilişkisi olmayan işverenler ise uyarılır ve müfettişler gelmeden önce hemen hazırlık yapılır. Sigortasız çalıştırdıkları işçileri bir kenara çekerek belli talimatlar verirler; “bir kısmınız hemen çay ocaklarına veya kahveye gidin ve ben çağırtmadan gelmeyin”. Diğer bir kaçından ise işe yeni başladıklarını söylemeleri istenir, eğer geriye adam kalmışsa “bende köyden yeni geldim patronun akrobasiyim” dersin diye uyarılırlar ve bu emirler genelde hemen hemen harfiyen yerine getirilir. Özellikle bilinçsizlik ve işçiler arası birlik ve dayanışmanın öneminin bilinmeyişi ve işlerini kaybetmek korkusuyla bu oyuna hemen herkes katılır.
Çalışma saatleri:
8 saatlik olması gereken işgünü, bir kaç işyeri dışında hiç bir atölyede uygulanmaz. İşçi ve çıraklar cumartesi de dahil günde 9-10 saat çalıştırılmaktadır. Sekiz saatin üzerindeki bu zamanlar için hiç bir ek ücret ödenmez, normalden fazla olarak her gün bir, iki saat patronlara “sevabına” çalışılır.
İşin en kötü yanı işçiler bu dokuz-on saatin dışında ayrıca bir de mesai diye çalıştırırlar. Bu mesai de her işyerinin patronuna göre değişen bir mesai ücretiyle olur. Bazı yerlerde % 50 uygulanır, bazılarında ise yarım yevmiye gibi uygulamalar vardır. Mesai ücretleri ve vergi iadeleri birçok atölyede patronların keyfine göre iki veya üç ayda bir ancak verilir. Özellikle gece mesaileri ve benzeri fazla çalışmalar genelde bayramlar öncesi ve yılbaşı gibi dönemlerde sabahlamalar şeklinde bile olabilir. Ayrıca inşaat, mobilya ve benzeri malların montajı döneminde yoğun mesai gündeme gelir. Bu ve benzeri durumlarda mesai ücretleri bazı işyerlerinde normal ücrete göre ödenir. Kısacası mesai ücreti miktarı patronların insafına kalmıştır.
Ücret durumu:
Sitelerde ücret durumu yaşam koşullarına ve çalışma saatlerine göre gülünç denecek derecede düşüktür. Genellikle ustabaşı ve kalifiye ustalar istisnalar dışında 500.000’den 700.000’e kadar ücret alabiliyorlar. Ustalar 350.000’den 500.000 bine kadar, kalfalar 250.000’le 300.000 civarında, çıraklar ise 150.000 ile 250.000 lira ücret alabiliyorlar. Bu ücretler aylıktır, sitelerde ücretler genellikle haftalık ödenir.
Yemek konusuna gelince; birkaç şirket dışında hiç bir yerde yemek ya da yemek parası verilmez. İşçiler genelde öğle yemeklerini kendi paraları ile yerler, peynir, zeytin, helva gibi yiyecekler; yazın da domates, üzüm türü şeylerle karınlarını doyururlar.
Yemek ve yemek parasının verilmemesinin yanında servis parası, çocuk parası, ikramiye, yakacak parası, yıllık izin ve benzeri sosyal hakların hiç birisinin adı sitelerde anılmaz. İşyerlerinin % 95’inde iş önlüğü bile verilmez.
Önemli sorunlardan biri de, işten atılma ya da işi bırakma gibi durumlarda kalan paranın alınamamasıdır. Aylarca oyalanıp, üç-beş kuruş alıp gerisini alamama, ya da hiç para alamama gibi durumlar sık sık yaşanır.
Sitelerde işler yoğun olduğu zaman işçi alınır işler durduğunda işten çıkarılır ve hiç bir şey talep edilemez. İstisnalar dışında çoğunluk tazminat alamaz, alınan tazminat ise ya çok düşüktür ya da üretilen mallarla, mobilya türü mallarla ödenir.
Sitede yaygın olan bir iş yaptırma yöntemi de götürü ve parça-başıdır. Bu yöntemle işçiler yaptığı işin miktarına göre para alacağından daha hızlı ve daha uzun süre çalışmak zorundadırlar. Özünde bu yöntem işçilerin daha çok çalışmasına ve daha çok yıpranmasına neden oluyor. Ayrıca çalışan işçilerin birliğini bozarak, rekabeti körükleyerek, işçilerin işyerinde dayanışma ve mücadelesini engelliyor. Bu yüzden bu yöntem site patronları tarafından çok sevilir.
Çırakların ve stajyer öğrencilerin durumu:
Bir işçi cehennemi olan sitelerde çıraklık demek, her türlü aşağılanma, işverenin getir götür işlerinden dayak ve küfürlerine, angarya işlerine, işyerinin ve tuvaletin temizliklerine, en pisinden en ağırına kadar işleri yapmaya zorlanmak demektir.
Çıraklar özellikle usta işçilerin ve kalfaların çalıştıkları süre kadar çalıştırılırlar, mesai sonu atölye temizliğini de onlar yaparlar. Çok düşük olan ücretlerinin büyük bir kısmı da, dolmuş ve yemek parasına gider.
Bir kaç yıl öncesine kadar gerici çıraklık mukavelesi ile çalıştırılırlardı. Bugün bu mukavele uygulanmıyor. Ama çalıştırılma yöntemleri gene aynı kalmıştır. Çalıştıkları işyerinde kırılan ya da bozulan aletlerin parası yine çıraklara ödetilir. İş elbisesi bile verilmediği için kendilerinin getirdikleri elbiseler de çabuk yıpranır.
18 yaşından küçüklerin ağır işlerde çalıştırılması yasalarda yasakken en ağır işlerin altına sokulurlar. Üç, dört katlı atölyelere malzeme çıkarma ve indirme işleri de büyük çoğunlukla onlara yaptırılır.
Sözde meslek öğretmek için işe alınan çıraklara aletlerin kullanılması ve iş öğretilmez. Ustalarla ve kalfalarla çalışırken onların gösterdikleriyle öğrenirler. Kesici aletlerin kullanılması öğretilmediği için en çok iş kazasına uğrayan gene onlar olur ve üstelik bu nedenle suçlanırlar da. Kesici aletlerle iş yaptırırlar, kaza olduğunda “niye dikkatli olmadın yada ben sana dokunma demedim mi!” diye azarlanırlar. Diğer işçiler gibi hiç bir sosyal güvenceleri yoktur.
Siteler’de Çıraklık Mesleki Eğitim Kursuna devam eden kalfa ve çırak adaylarının son rakamları:
Kaynakçılık: 90
Elektrik: 40
Mobilya: 2450
Döşemeci: 560
Cilacı: 125
Kalfa sayısı: 100
Aday çıraklık: 1780
Sitelerde Çıraklık Eğitim kursuna % 40 civarında çıraklardan gidenler var. Çıraklık eğitimine giden aday ve çırakların dışında, site haricinden boş zamanlarında meslek öğrenmek isteyen gençler de gelir.
Sitelere Meslek Liselerinden stajyer öğrenciler gelir. Bu öğrenciler branşlarında uzmanlaşma ve pratiklerini geliştirme adına gönderilir-lar. Branşlarında uzmanlaşmak yerine çıraklıkta uzmanlaşırlar. Meslek Liselerinin bazı hoca ve atölye şefleri tarafından, adeta “eti senin kemiği benim” diye atölyelere pazarlanırlar. Stajyer öğrencilere, branşları ile ilgili hiç bir şey öğretilmez, öğretilen de yarım yamalak tır. Kısaca bir çırağın yaptığı işlerin aynısı onlara da yaptırılır.
Stajyer öğrenci işveren açısından ucuz bir iş gücüdür. Stajyer öğrencilerin aldığı ücret bunun en güzel kanıtıdır. Zaten kendisi gülünç bir rakam olan asgari ücretin üçte biridir. Kısacası stajyer öğrenciler sitelerde diplomalı kölelerdir.
Siteler de işverenin durumu:
İşverenlerin büyük çoğunluğu sitelerde meslek öğrenen ve ellerinde belli bir sermaye olan (bu sermaye genellikle köydeki arazi, borç, ortaklık vb şeylerden bulunmuştur) ustalardan oluşmaktadır. Yazının giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi sitede en büyük çoğunluğu teşkil eden ve 3-5 işçi çalıştıran küçük işverenler bunlardır.
Ayrıca galericilik yapan büyük mağaza sahiplerinin kurduğu imalathaneler de azımsanmayacak sayıdadır ve bunların yanı sıra mimarların ve teknik öğretmenlerin kurduğu atölye ve şirketler de bulunmaktadır.
Sitenin % 70’ni oluşturan küçük işverenler sürekli iflasla içice yaşamaktadır. 12 Eylül faşist cuntasıyla birlikte yürürlüğe sokulan 24 Ocak kararları, bunların devamı olan diğer ekonomik uygulamalar, enflasyon ve gittikçe derinleşen ekonomik krizler nedeniyle sitede farklılaşma belirgin biçimde hızlanmıştır. Bazı şirketler fabrikalaşmaya doğru giderken, küçük imalathaneler büyük mağaza sahiplerinin ve sitedeki bir avuç tüccarın kıskacında kıvranmakta ve başladıktan yere yani ustalığa tekrar dönmektedirler.
Site işverenleri işçilerin sendikal örgütlenme mücadelesine hiç bir zaman tahammül edemez ve bu talepleri işten alma, baskı ve zorla yok etmeye çalışırlar. Kendileri ise işverenler arası dayanışma ve birliğini sağlama, sorunlarını çözme, ucuz hammadde sağlama adına işverenler derneği ve kooperatiflerde örgütlenmişlerdir. Bu örgütler de büyük işverenlerin tekelindedir. İşveren örgütlerinin en önemli işlevleri de, işverenlerin denetim ve engellerini aşarak, onlara karşı haklı talepler temelinde örgütlenip gelişecek işçi ve çırakların mücadelesini boğmaktır.
Site patronlarının siyasi durumuna bakıldığında büyük çoğunluğunun sermayenin temsilcileri olan gerici-faşist partilerin üyeleri oldukları görülür. Canı gönülden onlara hizmet ederler, çünkü bu partiler ve faşist kuruluşlar patronların gerici nitelikleriyle tam bir bütünlük arz ederler.
Bir de sosyal demokrat geçinen ve azınlıkta kalan patronlar vardır ki bunlar sermayenin utangaç uşaklarıdırlar. İşçiyi, emekçiyi savunduklarını iddia ederler, çalıştırdıkları işçilere “benim patron olduğuma bakmayın bu işyeri sizin sayılır, ben de devrimciyim-demokratım sizden yanayım” diyerek, diğer gerici faşist patronlar gibi işçi ve çırakların emeğini sömürürler. Gerçekte demokrat niteliğe sahip işveren hemen hemen yok gibidir, onlarını demokratlıkları da eylemlerinde değil laftadır.
Faşist diktatörlüğün özellikle generaller zamanında yaygınlaştırdığı ve bugün de devam eden dinsel gericilik ve tarikatçılık sitede patronlar arasında oldukça yaygındır ve sürekli olarak artmaktadır. Bu işverenler dini kendi işleri için bir araç olarak kullanarak işçileri kendi denetimleri altına almaktadırlar. İşçilere “biz Müslüman’ız, biz din kardeşiyiz, çalışmak ibadettir, biz bu dünyaya Allah’a kulluk etmeye geldik gerçek olan öteki dünyadır” diyerek onların dini duygularını kullanmaya çalışırlar. Bunları söylerken işçileri sömürürler ve haklarını vermezler.
Sitelerde sendikal örgütlenme:
Site çalışanlarının büyük çoğunluğunun kırsal kökenli (köyden şehre göç etmiş) ailelerin çocuklarından oluşmaktadır ve hemen hemen hepsi de gecekondu bölgelerinde oturmaktadırlar. Bilinç düzeyleri çok geridir, büyük çoğunluğu gerici düşüncelerin etkisi altındadır. Eğitim durumu genellikle ilkokul düzeyindedir.
Site işçi ve çırak gençliği henüz proleterleşememiştir ve işçi sınıfının örgütlü mücadelesini tanımamaktadırlar. Aralarındaki ilişkilerde işçiler arası ilişki ve dayanışma bilinci değil, akrabalık ve aynı atölyede çalışmak gibi şeyler etkilidir. Hatta aralarında düzenli bir ilişki de yoktur. Aldı üstlü kadarda çalışan işçiler bile çoğunlukla birbirlerini tanımazlar. Ayrıca kendilerini işyerine bağlayacak sendika, sigorta gibi hiç bir bağ olmadığından sürekli iş değiştirmeler olmaktadır. Bu durum örgütlenme açısından önemli bir engel oluşturmaktadır. Yine sitenin büyük çoğunluğunun küçük atölyelerden oluşması örgütlenme önünde başka bir engel olarak ortaya çıkmaktadır.
Siteler kurulduğundan bugüne kadar uzun bir zaman geçmiştir. Bu yıllar içerisinde işçi ve çırak gençliğin çeşitli hak ve talepler ve sendika için mücadelesi birçok imalathanede zaman zaman kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Ama çıkışlar büyük çoğunlukla yenilgiyle sonuçlanmıştır. Son yıllarda bu durum Domsan ve Sedir mobilyada da yaşandı. Bu mücadelelerin yenilgiyle sonuçlanmasının nedenlerini ortaya çıkarmak ve kavramak site işçi gençliğinin bugünkü ve sonraki mücadelesi çin çok önemlidir.
Site işçi ve çırak gençliğinin bilinçsiz ve gerici düşüncelerin etkisi altında olması, işçi sınıfının gelişen mücadelesinin etkilerini önemli ölçüde hissedememesi ve kendisine şimdiye kadar ekonomik ve siyasi mücadele konusunda tutarlı bir önderlik götürülememesi onların birleşerek işçi sınıfının mücadelesi içerisinde yer almasını geciktirmiştir. Bu nedenledir ki sitede zaman zaman ortaya çıkan, işyerine sendikanın sokulması mücadelesinde birçok yanlışlara düşülmüş ve bu yanlışlar mücadelenin yenilmesine yol açmıştır.
Sendikal mücadelenin en belirgin yanı kediliğinden ortaya çıkması ve ortaya çıktığı işlerlerinde çalışan tüm işçileri kapsayamamasıdır. Ücretlere zam yapılması, sigorta, gerekçesiz ve tazminatsız işten atılma vb. taleplerle hızlanan mücadelenin tek bir işyeriyle sınırlı olması, sendika olmadan hiç bir acil ve temel talebin alınamayacağının düşünülmesi, her şeyin sendikaya bağlanması ve mücadelenin çok dar bir alanda tutulması bu yenilgileri hazırlayan etkenlerdir.
Siteli genç işçi ve çıraklar yıllardır yaşadıkları bu cehennemi koşullardan çıkabilmek için başta büyük işyerlerinde (buralarda işçi sayısının fazla olması nedeniyle örgütlenmeye daha yatkın bir durum olduğu için) ve irili ufaklı tüm atölyelerde, İster Türk, ister Kürt ve diğer milliyetlerden olsun, ister Alevi ve Sünni mezheplerinden olsun, milliyet ve mezhep ayrımı gözetmeksizin kendi acil ve temel talepleri etrafında birleşmelidirler. Tüm çalışanların birliğini hedefleyen atölye komiteleri oluşturulması ve bu komiteler aracılığıyla kendilerine karşı birleşmiş olan site patronlarına karşı, acil ve temel taleplerini kazanabilir ve kendi sınıf örgütlülüklerini yaratabilir ve işçi sınıfının mücadelesindeki yerlerini alabilirler. İşyeri komiteleri, hem tek tek atölyelerde mücadelenin bir aracı, hem de başka atölyelerde gelişen mücadelenin desteklenmesinin, dayanışmanın gerçekleştirilebilmesinin, tüm site gençliğinin merkezi bir örtülüğünün, sınıf örgütlülüğünün yaratılmasının önemli bir adımı olacaktır.
EMEKSAN MOBİLYA İŞÇİLERİ ANLATIYOR
100 işçinin çalıştığı Emeksan mobilya şirketinde çalışan bir İşçi arkadaşımız gerekçesiz işten atılıyor. Arkadaşımız işten çıkartıldığında Çalışma Bakanlığı’na dilekçe vererek işverenden davacı oluyor ve müfettişler kendisinden iki şahit bulmasını istiyorlar. İşyerinden hiç kimse şahit olmuyor. Mahkemeden haberi olan işveren diğer işçilere baskı yaparak işçilere şahit olmamaları için gözdağı veriyor. İşçi arkadaşımızın mücadelesi sonucu müfettişler iş yerini denetlemeye geliyorlar. İşveren kendi hazırladığı senaryoya tüm işçileri de baskıyla sokuyor. İşyerinde çalışma saatleri sabah saat 8’de işbaşı, akşam 6’da paydos olan durumu, müfettişlere 8.30’da işbaşı, Saat 5’de paydos Olarak işçilere imzalatıp denetlemeyi geçiştiriyor. Çalışan işçiler bilinçsizlikleri, kendi aralarında dayanışma olmaması ve aynı durumun kendi başlarına geleceğini düşünememeleri nedeniyle işten çıkarılan arkadaşlarına değil de patronlarına yardım ediyorlar ve arkadaşın mücadelesini boşa çıkarıyorlar. Arkadaş hem günde çalıştığı bir saat fazlanın parasını, hem de tazminatını alamıyor.
SİTE’Lİ GENÇ İŞÇİ VE ÇIRAKLARIN ÖNE ÇIKAN TALEPLERİ:
* Grevli toplusözleşmeli sendika hakkının tanınması,
* 8 saatlik iş gününün uygulanması ve 18 yaşından küçük İşçi ve çıraklara gece çalışma yasağının getirilmesi,
* 18 yaşından küçük işçi ve çıraklar için 6 saatlik iş gününün uygulanması, 16 yaşından küçük çocukların çırak olarak çalıştırılmasının yasaklanması,
* 16 yaşından küçük çırak adaylarının zorunlu ve parasız okullarda okumasını sağlanması,
* Tüm çalışanların sigortalanmasının hayata geçirilmesi,
* İşyerlerinde sağlığa uygun çalışma koşullarının sağlanması, polyester ve diğer atölyelerde maske, eldiven, iş önlüğü sağlanması, süt, yoğurt gibi yiyeceklerin verilmesi,
* Bütün işyerlerinde iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önleyecek önlemlerin alınması, duş ve banyo olanaklarının sağlanması, havalandırma tesisatının yapılması,
* Sağlık Merkezinin ihtiyaçları karşılayacak biçimde düzeltilmesi,
* Yemek ve yol paralarının İşverenler tarafından ödenmesi,
* Çıraklar üzerindeki her türlü baskı, dayak, küfür ve angaryanın kaldırılması,
* Meslek ve Teknik Liseli stajyer öğrencilerin çıraklık statülerinin kattırılarak ücretlerinin asgari ücretten ödenmesi, işverenlerle okul yöneticileri arasında yapılan işçi kiralama anlaşmalarının yasaklanması,
* Çıraklık ve mesleki eğitim merkezlerinde eğitim gören çırakların haftada bir gün olan eğitim sürelerinin haftada üç güne çıkarılması, eğitim süresince ücretlerin ödenmesi.
Eylül 1990