YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım’da Türkiye’nin belli başlı üniversitelerini etkileyen bir boykot deneyi yaşandı. Öğrenci gençlik içerisinde uzun bir süreden beri tartışılan “Genel Boykot” düşüncesi gerçekleştiği biçimiyle çeşitli tartışmalara ve yaklaşımlara yol açmasına rağmen ilk defa daha geniş kesimler tarafından savunuldu ve hayata geçirilmeye çalışıldı.
Boykotun gerçekleştiği 6 Kasım’da İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Yıldız, Marmara ve Dicle üniversitelerinde boykot geniş katılımla uygulandı. Öğrencilerin hemen hemen fakültelere hiç gelmediği bu üniversitelerde, dersler tamamen boş geçerken, polis birçok öğrenciyi keyfi olarak gözaltına aldı. Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nde kantinde boykot çağrısı yapan ve forum düzenleyen öğrencilere saldıran polis 89 öğrenciyi gözaltına alırken, ODTÜ’de aynı işi jandarma yaptı. Burada da 30’un üzerinde öğrenci gözaltına alındı.
6 Kasım, öğrencilerin büyük bir kesiminin okula gelmediği bir “boykot” oldu. Okullarda sivil, resmi ve çevik kuvvetten oluşan binlerce polis amfilerde, koridorlarda gövde gösterisi yaptı. O gün okula gelen devrimci öğrenciler üniversite kapılarında gözaltına alınırken, İÜ Edebiyat Fakültesi’nde olduğu gibi bazı okullarda faşist öğrenciler polis eşliğinde ders yaptı.
Genel boykot düşüncesi 88’lerden itibaren genç komünistler tarafından öğrenci gençlik içerisinde savunulmaya başlandı. 89 1 Mayıs’ında Taksim’de diktatörlüğün saldırısı sonucu M. AKİF DALCI’nın öldürülmesi ve onlarca kişinin yaralanmasını öğrenci gençlik üniversitelerde yaptığı forumlar ve yürüyüşlerle (protesto etmiş), bu katliama sessiz kalmamıştı. Bu saldırıyı protesto etmek için İstanbul Üniversitesi’nde yapılan amfi konuşmalarının ardından dersler boykot edilmişti. Özellikle İstanbul Üniversitesinin Hukuk, İktisat, Siyasal Bilgiler Fakültelerinde. M. Akif Dalcı’nın öldürülmesi ders boykotları ile protesto edilirken, geniş bir öğrenci kitlesi bu boykotlara katılmıştı. Daha sonra ise paralı eğitimi protesto için Boğaziçi
Üniversitesinde ders boykotları gerçekleşmişti. Bu dönemden sonra “Genel Boykot” bir eylem biçimi olarak öğrenci gençliğin gündemine girerken öğrenciler ‘kol kola genel boykota’ sloganı daha geniş kesimler tarafından sık sık atılır olmuştu.
Bu öğretim yılında Ortadoğu’da bir savaş tehlikesinin ortaya çıkması ve Ortadoğu halklarına karşı girişilecek bir savaşa Türkiye’nin de sürüklenmek istenmesi faşizmin uyduruk bir “Kanun Hükmünde Kararname” ile yüksek öğrenimi paralı hale getirmesi yüksek öğrenim gençliği içerisinde genel boykotu gündeme getirdi. Böylelikle üniversiteler işçi ve emekçi çocuklarına kapatılıyordu.
İstanbul’da bulunan bazı derneklerde boykot tartışmaları başladığı sırada İYÖ-DER YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım’da genel boykota gidilmesi önerisini derneklere getirdi.
6 Kasım, yüksek öğrenim gençliğinin mücadele ettiği YÖK’ün kuruluş yıldönümüydü. Bu anlamda tepkinin en iyi biçimde gösterileceği bir gün olması gerekiyordu. Bu bakımdan Kasım ayı diğer günlerden farklı bir özellik taşıyordu. Ayrıca boykotun bu tarihte gerçekleştirilmesi, hedefin sadece YÖK olmasını gerektirmiyor, yapılacak olan boykotun emperyalist savaş kışkırtıcılığı, paralı eğitim, özel güvenlik birimleri” ile birlikte işlenmesini gerektiriyordu. Derneklerde boykotun bu talepleri de kapsaması gerektiği savunularak “6 Kasım” önerisi desteklendi.
Genel Boykota gidilmesi birçok dernekten karar olarak çıktı. Bu döneme kadar “merkezileşme önünde enge!”, “boykotun nesnel zemini yok”, diyerek genel boykota karşı çıkan Devrimci Gençlik DY çevresi 31 Ekim’i “merkezi ders boykotu” ilan etti. Üstelik bunun bir uyarı boykotu olacağını, yapılabilen okullarda boykota gidileceğini savundu. Yapılan belirsiz, hedefleri saptanmamış bir ‘boykot’ savmaydı. Devrimci Gençlik tarafından 31 Ekim’in uyarı boykotu adı altında 6 Kasım’dan önceye gelecek bir biçimde tespit edilmesi boykot kırıcılığına denk düşen grupçu bir bakış açısıyla alınmış bir karardı. Çünkü 6 Kasım’ın YÖK’ün kuruluş yıldönümü açısından taşıdığı anlam ve 6 Kasım’ın tespit edilmesinden sonra kamuoyunda, boykot günü olarak yaygınlaşması, devrimci çevrelerde kabul görmesinden sonra böylesine bir karar anlamsız olduğu kadar siyasi faydacılığın devrimci mücadelenin önüne geçmesinden başka bir şey değildi. Üstelik savundukları “uyarı boykotu” tanımı, anlamsız bir nitelendirmedir. Eğer “boykot”un gerçekleşmesinin şartları varsa, boykot yapılır. Paralı eğitimin devreye girdiği, savaş tehdidinin arttığı bir dönemde yapılan eyleme “uyarı” demek anlamsızdır.
6 Kasım Öncesi Öğrenci Dernekleri…
Öğrenci dernekleri uzun bir süreden beri bir tıkanıklığın içindedir, özellikle 21 Mart’ta üniversitelere polisin girmesi ve buna karşı ciddi bir direnişin yaşanmamasından sonra bu dağınıklık daha da artarak sürmüştür. Uzun bir süreden beri öğrenci dernekleri geniş öğrenci kitleleri arasındaki kopukluğu giderecek, onların taleplerini kavrayan ve örgütleyen bir faaliyet yürütememiştir. Öğrenci dernekleri daha çok kısır çekişmelerin gündemi tıkadığı öğrencilikten ve öğrenci sorunlarından uzak yapılar haline dönüşmüştür. Bu öğretim yılına bu ortamda başlanılmıştır. Bu nedenle paralı öğretimin yürürlüğe konulmasına rağmen bu konuda yapılan forumlara katılım oldukça sınırlı kalmıştır. Öğrenci dernekleri, paralı eğitim gibi sıcak bir konuda bile öğrencileri faaliyetlerine katamamıştır. Derneklerle öğrenciler arasındaki uçurum bu denli geniştir. Bu nedenle dernekler öğrencilerin ekonomik ve demokratik çıkarlarına sahip çıkmalı ve güçlü bir ajitasyon-propaganda çalışması başlatmalıydı. Üstelik paralı eğitimin devreye girmesi, savaş tehlikesi kitle çalışmalarının bir genel boykota yönelmesini zorunlu hale getiriyordu. Tüm öğrenci dernekleri tarafından yapılacak hak almayı hedefleyen canlı ve disiplinli bir çalışma derneklerle öğrencilerin kaynaşmasını sağlayabileceği gibi, faşizmin öğrenci gençliğe karşı yaptığı saldırıyı da püskürtebilirdi. Çünkü yaklaşan savaş tehlikesi, 12 Eylül’ün bir ürünü olan YÖK’ün varlığını tüm uygulamalarıyla sürdürüyor oluşu tepkisiz kalamazdı. Buna karşılık yürütülen bir faaliyetin geniş kesimlerde az ya da çok bir karşılık bulacağı ve kitlelerin tepkilerini dile getireceği muhakkaktır. Yürütülecek iyi bir kitle çalışması ile kitleleri kucaklayan, onları boykota katan bir “genel boykot” gerçekleştirilebilirdi.
6 Kasım’a yönelik çalışmalar yapılırken, öğrenci demeklerinde var olan olumsuzluklar, bu çalışmaya büyük ölçüde yansımıştır. Gelinen aşamada öğrenci gençliğin örgütsüzlüğü, dağınıklığı ve devrimci demokrat gençliğin birlikten yoksun oluşu, boykot çalışmalarını sekteye uğratmış ve engel teşkil etmiştir. Genel boykota gönülsüzce katılanların bu gönülsüzlüklerini genel boykot çalışmalarında da göstermeleri sonucu bazı fakültelerde çalışmalar yetersiz kalmıştır. Birleşik bir “genel boykot” çalışmasının yapılamayışı, kitle çalışmasının yanlış kavranması ve çalışmaların zenginleştirilmemesi bu çalışmanın bir eksiğiydi. Ajitasyon ve propaganda daha çok tek taraflı bir biçimde yürütülmüştür: Kantinlere bir kaç döviz asmak, duyurusu ve çalışması yeterince yapılmayan 15-20 kişilik forumlar düzenlemek, devrimci öğrenciler için doğru olan genel sloganlar atmak, kitle çalışması yapmak değildir. Bu nedenle ajitasyon araçları zenginleştirilemediği için ajitasyon gereken etkiyi uyandıramamış, kitleler yapılan çalışmanın içine çekilememiştir. Ayrıca 6 Kasım’a kadar sürecek genel boykot çalışması için sürenin çok kısa oluşu da çalışmaların yetersiz kalmasının nedenlerinden biriydi.
Bu olumsuzluklara rağmen, 6 Kasım öncesi yapılan çalışmalar öğrenci gençliğin uzun bir süreden beri ihtiyacını duyduğu, yetersiz de olsa onun sorunları temelinde yürütülen bir çalışmaydı. Bu anlamda yürütülen çalışma eksikliklerine rağmen öğrenci derneklerinin genel olarak bütün bir öğrenci gençliğe yönelik bir çalışma yürütmeleri anlamında olumlu bir çabaydı.
Boykot öncesi polis de boş durmamış, gerçekleştirilmek istenen boykotu engellemek ve çalışmaları baltalamak için bütün gücünü kullanmıştır. İstanbul’un yeni Emniyet Müdürü Mehmet Ağar gazetelere yaptığı açıklamalarda öğrencilerin derslere girmesini engelleyenler olursa müdahale edeceklerini açıklayarak, 6 Kasım’da bir polis müdahalesi için zemin hazırlıyordu. 6 Kasım öncesi ise polis öğrenci derneklerinde çalışan birçok aktif unsuru gözaltına alarak boykotu kırmaya çalıştı. Polis yaptığı açıklamalarla 6 Kasım’da üniversitelerde olayların çıkacağı görüntüsünü verdirmeye çalıştı.
Bu aşamada İYÖ-DER’in “boykot kırıcılarını uyarıyoruz” başlıklı bildirisi yayınlandı. Birçok fakültede, 6 Kasım’dan bir gün önce yayınlanan bu bildiri öğrencilerin tepkisini çekti ve doğal olarak öğrencileri boykota zor ve tehditle katma çabası olarak yorumlandı. Bildiride öğrencilerin ne için mücadele ettikleri, talepleri, hiç yer almazken, 6 Kasım’da derslere girmenin boykot kırıcılığı olacağı ve bu tavrı gösterenlerin cezalandırılacağı açıklanıyordu. Bildiride öğrencinin 6 Kasım’da taraflardan birinin yanında yer alacağını “ama hangi tarafta yer alırsa alsın bunun bedelini ödeyeceği” yazılmıştı.
Geniş kitleler kazanılmadan, kitleler talepleri için harekete geçirilmeden, devrimcilerin onlara kendi doğrularını dayatmaları ve uymalarını istemeleri onların katılımlarını sağlamaz; aksine onları devrimcilerden uzaklaştırır. Kitleler sorunlarına sahip çıkmadıkça, devrimci demokrat öğrencilerin taleplerini kendi talepleri olarak görmedikçe hiçbir eylem kitlesel olarak gerçekleştirilemez. Geniş kitlelerin bilinci ve katılımı sağlandıktan sonra bir avuç kalacak gerici-faşist, zaten kitlelerden tecrit olur ve açığa çıkar. İşte o zaman devrimci şiddet bu açığa çıkmış kişilere karşı anlam kazanır.
6 Kasım günü üniversite gençliğinin yoğun olarak bulunduğu illerde kanlım farklılıkları taşımasına rağmen, boykotlar yaşandı. Ancak bu boykotlar tüm öğrenci gençliği kucaklayan ve aktif eyleme çeken bir biçimde olmadı. 6 Kasım günü özellikle İstanbul’da bulunan üniversitelerde öğrenciler okullara hiç gelmezken okullarda faşistler, polisler ve devrimcilerden başka kimse bulunmadı. Boykot bu yönüyle geri ve pasif bir biçimde gerçekleşti. Polis üniversitelere gelen devrimcileri daha kapıda gözaltına alırken forum, şenlik yapmaya çalışan devrimci öğrencilere saldırarak dağıttı, birçoğunu gözaltına aldı. Devrimci öğrencilerin geniş öğrenci yığınları ile bütünleşememesinden faydalanarak saldırdı. Boykot bu biçimiyle kitlelerin taleplerine sahip çıktığı, aktif bir biçimde katıldığı, taleplerini forumlarla, yürüyüşlerle dile getirdiği bir boykot olmadı. Bu biçimiyle boykot, öğrenci derneklerinin ve öğrenci gençlik içinde çalışan devrimci grupların da kitle bağlarının yetersiz olduğunun bir kanıtı oldu. 6 Kasım bu anlamda bir genel boykot olarak yaşanamadı.
6 Kasımda gerçekleşen boykotu bu yönleriyle eleştirirken, bir yönüyle de kazanımlarının olduğunu da unutmamak gerekir. 6 Kasım’da özellikle İstanbul’daki üniversitelerin birçoğunda öğrencilerin yüzde doksanı fakültelere gelmedi. Bu öğrencilerin okula gelmemesinde, ön plana çıkan polisin yarattığı “korku” değil öğrencilerin “YÖK”e, Paralı Eğitim’e, savaşa karşı duydukları tepkidir. Boykot öğrencilerin sorunlarını ve taleplerini kamuoyunun gündemine sokarken, devrimci-demokrat güçlere bir genel boykotun objektif şartlarının olduğunu göstermiştir. 6 Kasım’da ön plana çıkan, öğrencilerde YÖK’e karşı güçlü bir tepkinin olduğu ve bu tepkiyi eyleme dökecek araçlar bulunduğu zaman geniş öğrenci yığınlarının bir genel boykota çekilebileceğidir.
Bu yüzden öğrenci gençlik işçi sınıfının “Genel Grev, Genel Direniş” şiarına, “Genel boykotlar ve direnişlerle” destek vermelidir.
Aralık 1990