ÜNİVERSİTELER AÇILDI… Sorunlarla dolu bir yıl daha

1984’lerden bu yana örgütlenme çalışmalarına başlayan yüksek öğrenim gençliği, 1990’lara gelindiğinde, yola çıkarken karşılaştığı sorunlarla yine yüz yüze… Örgütlenme ve kitleselleşme sorunu, daha doğru bir anlatımla yüksek öğrenim gençliğinin kitlesel örgütlülüğünün yaratılması sorunu halâ yakıcı bir tarzda kendini hissettiriyor. Gelinen nokta, elbette ki yola çıkılırkenki nokta değil, ondan daha ileride. Ancak bugünkü aşamada hâlâ sorunun özü itibariyle, nitelik açısından çok şey değişmiş değil. Yüksek öğrenim gençliğinin akademik-demokratik örgütleri olan öğrenci dernekleri, pratikte bu niteliğine bürünemediği gibi, geniş öğrenci kesimlerinin ancak % 5’ini bünyesinde kapsar bulunmaktadır.
Durum genel olarak böyle olmakla birlikte, üniversite gençliğinin örgütlenme ve mücadelesi, başlangıçta başta İstanbul olmak üzere ülkenin başlıca illerinde kendini gösterir ve oluşurken, 1987’lerden itibaren hızla ülkenin diğer şehirlerine ve üniversitelerine de yayıldı.
Bugün birbirinden esas olarak kopuk gelişen örgütlenme ve mücadele çalışmaları, genelde ülke çapında bir dağınıklığı yaşıyor. Bu durum ortak bir mücadele çizgisinin olmamasına ve bu nedenle mücadelenin gelişememişine yol açan etkenlerden biri oluyor. Bu da, doğal olarak diktatörlüğün üniversiteli gençlik karşısında avantajlı bir pozisyon yakalamasına yol açmakta…
Gelinen noktada, üniversiteli gençliğin mücadelesinde yaşanan dağınıklığın bir ölçüde de olsa giderilmesi ve ortak bir mücadele platformunun yaratılarak mücadelenin yükseltilmesi sorunu kendini dayatıyor. Merkezileşme sorunu öğrenci gençliğin mücadelesine bu şekilde girmiş bulunuyor.
Yazının bu bölümünde kitleselleşme ve birim derneklerinin merkezileşme sorununu ele alacağız. Örgütlenme ve kitleselleşme sorununun bir parçası olarak merkezileşme sorununun, bugün kimi çevrelerce yüksek öğrenim gençliğinin en önemli sorunu olarak öne çıkarılması ve öğrenci gençliğin örgütlenmesi ve mücadelesinde yaşanan tıkanıklığın, istikrarsızlığın ve darlığın nedeni ya da nedenlerinden biri olarak görülmesi-gösterilmesi nedeniyle, öğrenci gençliğin örgütlenmesindeki anlayış ve yaklaşımın bir parçası olarak konuya buradan gireceğiz.
Öğrenci derneklerinin merkezileşmesi, öğrenci gençliğin, birimler temelinde yükselen merkezi örgütlenmesinin oluşturulması, bir ölçüde de olsa yaşanılan dağınıklığın giderilmesi, ortak bir mücadele platformunun yaratılması ve öğrenci gençliğin mücadelesinin geliştirilmesi açılarından önem taşıyor.
Merkezi örgütlenmenin yüksek öğrenim gençliğinin gündeminde olduğu bu süreçte; öğrenci gençlik hareketi geride bıraktığımız yıl içinde nispi bir kitleselleşme göstermekle birlikte, bu oldukça yavaş bir tempoyla gerçekleşmekte; ve bugün, bu alandaki zaaflar henüz aşılabilmiş değil. Mücadeleye atılan kesim, öğrenci gençliğin halen çok küçük bir azınlığım oluşturduğu gibi; eylemlere katılanların sayısı aynı oranda örgütlenmeye yansımamakta, derneklere üye olan ve katılan öğrenci sayısı eylemlere katılan öğrenci sayısına oranla düşük durumda… Yine, öğrenci dernekleri büyük ölçüde birimlere oturmuş, birimlerdeki öğrenci gençlik kitleleriyle asgari ölçüde kaynaşmayı başarabilmiş değil. Dernekler daha çok öğrenci gençliğin siyasileşmiş, devrimci-demokratik gruplar etrafında kümelenmiş kesimlerini -ki bunun bile tamamını değil, yalnızca bir kısmını- bir araya getiren örgütlenmeler durumunda.
Durum böyleyken, öğrenci gençliğin mücadelesi ve örgütlenmesindeki tıkanıklık, istikrarsızlık ve darlığın nedeni ya da nedenlerinden biri olarak merkezi örgütlülüğün yaratılmamış olmasını ileri süren görüş; hem sorunun kaynağının, nedeninin tespiti açısından yanlıştır, hem de merkezi örgütlenmeye yüklenen işlev ve ondan beklenen şey ile öğrenci gençliğin bu sorunlarının çözümünün yanıtını bulmak açısından hatalı yaklaşımlar taşımaktadır. Öğrenci gençlik hareketindeki tıkanıklık, darlık ve istikrarsızlığın nedeni olarak, merkezi örgütlülüğün yaratılamamış olmasını göstermek, öğrenci gençliğin örgütlenmesine ilişkin yaklaşımlarda ve öğrenci gençlik içinde yürütülen faaliyetlerde taşman zaafların üstünün örtülmesine, gözlerden kaçmasına yol açar ve merkezi örgütlülükle birlikte bu sorunların ortadan kalkacağı gibi yanlış bir beklenti içine girilmesine neden olur.
Merkezileşme sorununa nasıl yaklaşılmalı?
Merkezileşme sorununa “örgütlenmek için mücadele, mücadele için örgütlenmek” perspektifinden hareketle; merkezileşmek için kitleselleşme, kitleselleşmek için merkezileşme perspektifiyle bakılmalıdır.
Bugün, geniş öğrenci gençlik yığınlarının mücadeleye atılmasının objektif koşullan ve öğrenci gençliğin saflarında hoşnutsuzluk, öfke ve mücadele isteği her zamankinden daha çok olarak vardır. Böyle olmakla beraber, geniş öğrenci yığınları mücadeleye çekilemiyorsa bunun nedenini başka yerde merkezi örgütlülüğün yaratılmamasında değil, esas olarak sürdürülen faaliyetlerde taşman zaaflarda aramak gerekir: Öğrenci gençliğin güncel akademik taleplerine ve bu talepler etrafında geniş öğrenci kitlesinin örgütlenmesine gereken önemin verilmemesi; güncel-akademik talepler ile, temel siyasi talepler arasında ilişki kurmada yetersizlik; azınlıktaki komünist ve devrimci, ilerici öğrenci gençliğin bilinçlilik ve istemlerini geniş öğrenci yığınlarının bilinçlilik ve istemleri gibi görerek (devrimci öğrencilerin istemleri esasta tüm öğrenci gençliğin istemleridir, onların çıkarınadır; ancak bugünkü durumda geniş öğrenci yığınlarının bilinçlilik durumları ve acil istemleri göz önünde yeterince ya da hemen hemen hiç bulundurulmadığından, geniş öğrenci yığınlarının mücadeleye çekilmesinde başarısız kalınıyor; mücadeleye atılan kesim azınlıkta kalıyor), kendi eylemlerini geniş yığınların eylemleri yerine geçirmeleri; sansasyonel eylem peşinde koşulması, yine öğrenci gençliğe yönelik propaganda, ajitasyon ve teşhir faaliyetindeki yetersizlik; dernekleri geniş öğrenci yığınlarını kucaklayacak örgütlenmeler olarak değil de, daha çok, devrimci-demokratik hareketler etrafında kümelenmiş olan, -lafta aksi iddia edilse de- gençliğin birlik platformu olarak ele alma… Yanı sıra, devrimci-demokrat öğrenci-gençlerin, pratikle genel olarak öğrenci niteliğine, okulcu vasfına pek sahip olamamaları, öğrencilerin bulunduğu yerlerde, amfilerde bulunmamaları, onlardan mekan olarak da uzak olmaları ve daha önemli olarak devrimci-demokratik grupların kendi aralarındaki ilişkilerde taşıdıkları hata ve zaaflar, birbirlerinin düşüncesine, düşüncesini açıklamasına saygı göstermeme, tahammülsüzlük, yer yer birbirine sataşma ve şiddet uygulama ve bunun geniş öğrenci kesimlerinde yarattığı hoşnutsuzluk ve önyargılar ile, grupçu, sekter ve rekabetçi, dernek yönetimini ele geçirme mantık, anlayış ve tutum, öğrenci gençliğin mücadelesine ve örgütlenmesine zarar vermiştir. Örgütlenme konusunda aracın niteliğinin (örgütün) kavranamayarak, tek bir örgüt biçimiyle yetinilmesi, değişik konu ve alanlarda farklı sorunlar ve istemler temelinde geçici ve/veya kalıcı örgütlenmeler yoluna gidememe de, örgütlenmede darlaşmaya ve kısırlığa yol açan faktörlerden biri olmuştur.
Öğrenci gençliğin oluşturulacak merkezi örgütlülüğü, mücadelenin yükseltilmesi ve daha geniş kesimlerin örgütlenmesine hız kazandıracaktır kuşkusuz. Ancak bu, birim derneklerinin bugünkü halleri, bugünkü nitelik ve özelliklerini korudukları; öğrenci gençlik içindeki çalışmadaki hata ve zaaflar aşılmadığı ve varlığını sürdürdüğü sürece ve ölçüde mümkün değildir. Öğrenci dernekleri, geniş öğrenci kesimlerinden kopuk ve soyut oldukça, çeşitli siyasal yoğunlukların gençlik içindeki uzantılarının bir platformu ya da bir tür güç ve eylem -o da zaman zaman- birliği olarak kaldıkça; kurulacak bir merkezi örgütlülük dar bir kesimin bir tür üst örgütlülüğü olmaktan ileri gidemeyeceği gibi, öğrenci demeklerinin sahip oldukları dar yapılardan ve içindeki siyasi grupların genel olarak grupçu, rekabetçi tavırlarından ve diğer hata ve zaaflardan ötürü süreç içinde yeni yeni ayrışma ve bölünmelerin yaşanması söz konusu olabilecektir, tabii daha önce yeni ayrışma ve bölünmeler yaşanmazsa.
Sorun, siyasileşmiş azınlık bir grubun değil, en geniş öğrenci yığınlarının örgütlenmesi sorunudur. Bu nedenle; merkezileşme sorununa, çeşitli siyasal hareketler etrafında kümelenmiş grupların üst düzeyde (güç) birliğini sağlamak amacıyla değil, geniş öğrenci gençlik kesimlerinin örgütlenmesi, mücadeleye çekilmesi perspektifiyle bakılmalıdır. Kitleselleşme, birim demeklerinin tabana oturması sorunu ile merkezileşme sorunu içice girmiştir. Bu nedenle, bu ikisi birlikte ele alınmalıdır.
Öğrenci gençlik demeklerinin merkezileşmesi faaliyetlerine yukarda işaret ettiğimiz yanlış anlayış ve tutumların, hata ve zaafların hızla giderilmesi eşlik etmelidir. Böyle olduğunda, öğrenci gençliğin merkezi örgütlenmesi, geniş öğrenci yığınlarının mücadeleye çekilmesi ve örgütlenmesine bir atılım kazandıracaktır.
İllerden başlayarak, öğrenci gençliğin merkezi örgütlenmesinin yaratılması yönündeki çabaların yoğunlaştığı ve bu doğrultuda hazırlıkların sürdüğü koşullarda, akademik nitelikteki öğrenci gençlik örgütlenmesi, bunun nasıl olması ve mücadele platformu üzerinde durmak gerekiyor.
Mücadeleyi baltalamaktan başka bir amaç ve faaliyetleri olmayan; düzenin icazetine sığınmış revizyonist-reformistler, öğrenci gençliğe kısmi akademik taleplerin ve yasaların dışına çıkılmamasını; siyasetle uğraşılmaması gerektiğini söylüyorlar. Revizyonistler ve reformistler, öğrenci derneklerinin kitleselleşememelerinin nedeni olarak da, kısmi akademik taleplerin dışına çıkılmasını, siyasetle uğraşılmasını ve yasa(k)ların çiğnenmesini gösteriyorlar. Üniversiteli gençliğe suskun kalmayı öneren revizyonistler, gerçekte gençliğin anti-faşist, anti-emperyalist hareketinin gelişmesine, öğrenci gençliğin özgürlük ve demokrasi için mücadeleye atılmasına değil, aynı zamanda kısmi akademik ve demokratik talepleri için de mücadele etmesine de karşıdırlar.
Devrimci-demokrat hareketlerin saflarında da öğrenci gençliğin örgütlenmesi, öğrenci demeklerinin platformu konularında, birbirine “zıt” gibi görünse de, son çözümlemede aynı yerde buluşan; biri “sol”, diğeri “sağ”, iki yanlış anlayış mevcuttur.
Birinci görüşü, başını Y. Çözüm’ün çektiği, öğrenci gençlik örgütlenmesinde, geniş öğrenci yığınlarını dıştalayan, devrimci-demokratik hareketlerin, daha doğrusu kendinin öğrenci gençlik içerisinde etkilediği güçleri bir araya getirmeye çalışan bir örgütlenme olarak bakan “sol” anlayış oluşturuyor. Buna “sağ”dan karşı çıkan anlayış da, öğrenci derneklerinin, akademik-demokratik örgütlenmeler olmasından hareketle, anti-faşist, anti-emperyalist mücadelenin aracı olamayacaklarını, siyasi talepler için mücadele veremeyeceklerini savunuyor. Bu anlayışın temsilciliğini de Emeğin Bayrağı yapıyor. Birinci görüş sıradan (politikleşmemiş) geniş öğrenci yığınlarını dıştalar, “ilkeler” adına öğrenci gençliğin örgütlenmesini onların dışında yaratmaya çalışırken; ikincisi, öğrenci yığınlarının mücadelesini, ekonomik-akademik talepler ve bu taleplerle sınırlı bir mücadele içine hapsediyor.
Yeni Çözüm, özel Sayı 12’de “Merkezi öğrenci Gençlik Derneği” başlıklı yazıda şunlar söyleniyor: “(…) Biz, demokratik-merkeziyetçilik ilkesini kabul eden ve anti-faşist, anti-emperyalist gördüğümüz tüm anlayışlarla bir araya gelmeyi savunuyoruz. Asgari müşterek olarak bunu görüyoruz, öğrenci gençliğin merkezi-demokratik örgütlenmesi, öğrenci harekelini oluşturan devrimci ve demokratik güçlerin ilkeli birliği üzerinde yükselmek durumundadır. Böyle bir oluşumun sınırları doğal olarak anti-faşist, anti-emperyalist çizgiyle belirlenmiştir.”
Öğrenci gençlik örgütlenmesi, Yeni Çözüm tarafından “devrimci-demokratik güçlerin ilkeli birliği üzerinde” yükselen bir örgütlenme, bir başka anlatımla, devrimci-demokratik grupların öğrenci gençlik içindeki taraftarlarını bir araya getiren bir örgütlenme olarak ele alınıyor.
Anti-faşist, anti-emperyalist nitelikle görünen tüm anlayışlarla bir arada olmanın savunulması kuşkusuz iyi bir şeydir; ancak hem pratikte bu yaklaşımın pek gözetilmediği söylenmelidir, hem de öğrenci gençlik örgütlenmesinin anti-faşist anti-emperyalist anlayışların taraftarlarının birliği üzerinde yükselmesinin öngörülmesi hatası, öğrenci derneklerinin kaçınılmaz olarak dar kalmasına yol açar.
Yeni Çözüm’ün öğrenci gençliğin örgütlenmesi sorununa yaklaşımını yine kendisinden bir alıntıyla izleyelim.
“(…) öğrenci örgütlenmesi (üstelik söz konusu olan merkezi öğrenci örgütlenmesidir.) siyasi ilkeleri olmayan “mesleki” nitelikte bir örgütlenme olamaz. Siyasi ilkeleri olmadan tutarlı bir akademik-demokratik mücadele programı üretilip hayata geçirilemez ve demokratik öğrenci hareketinin güçlenmesi, ilerici-demokratik niteliklere sahip bir kitleselleşmenin yaratılması sağlanamaz.” (ay. s. 10)
Yeni Çözüm, sık sık “ilkeler” vurgusu yapar, “siyasi ilkeleri olmayan ‘mesleki’ nitelikte bir örgütlenme olamaz” derken, en önemli ilkeyi, yığınların -yalnızca ileri kesimlerinin değil- devrime kazanılması olduğunu; kitlelerin ileri kesimleri ile geri kesimlerini bir araya getiren, ekonomik, mesleki, akademik nitelikteki örgütlerin her günkü mücadele içerisinde, kitlelerin eğiliminde; yalnızca ekonomik akademik talepler için değil, aynı zamanda, devrim için mücadeleye çekilmesinde, devrim için mücadeleye hazırlanıp, seferber edilmesinde vb. önemli kaldıraçlar olduklarını unutuyor.
Öğrenci gençliğin örgütlenmesini esasta devrimci-demokratik gençlik güçlerinin (ya da etkilediği öğrenci gençlik kesiminin) bir örgütlenmesi olarak gören bir anlayış, geniş öğrenci yığınlarının, anti-faşist, anti-emperyalist bir mevziiye çekilmesine ve devrim mücadelesine kazanılmasına hizmet etmez. Tam tersine bu anlayış, devrimci-demokratik gençlik güçlerinin, geniş gençlik yığınlarının dışına düşmesine; sıradan öğrenci kitlelerinin, burjuvazinin, faşist, gerici, revizyonist ve reformist akımların etkisine terk edilmesine yol açar.
Ekonomik, mesleki, akademik yığın örgütlenmelerinde, bu örgütlere üye alınmasında, siyasi bilinç aranmaz ya da baştan, anti-faşist, anti-emperyalist olma gibi bir önkoşul ileri sürülemez. Böyle bir “siyasal ilke” yoktur. Böyle bir “ilke” öne sürmek, sıradan kitlelere kapıları kapatmaktır. Ekonomik, akademik örgütlenmeler, olabildiğince geniş ve olabildiğince “gevşek” olmak zorundadırlar. Bu örgütlerin, işverenle, idare ve polisle işbirliği yapanların, bilinçli düzen savunucularının vb. dışında, tüm kitleyi kucaklamayı hedeflemeleri gerekir.
Açıktır ki, bu örgütlere katılan her birey birleşmenin, ortak çıkartan için örgütlü mücadele vermenin gerekliliğini kavrayarak üye olmaktadır. Sıradan öğrenci kitlelerinin birim örgütlerinin saflarına katılmasını sağlayacak şey, bu örgütlerin öğrenci gençliğin sorunlarına, acil ve temel taleplerine sahip çıkması, bu temelde tutarlı ve kararlı bir mücadele sürdürmesidir.
Öğrenci gençliğin örgütlenmesi sorununda “sağ” uçta kalan Emeğin Bayrağı, öğrenci demeklerinin “akademik” mi, yoksa anti-faşist, anti-emperyalist karakterli örgütler mi oldukları tartışmasını yürütürken; gençliğin örgütlenmesini, “akademik” ve anti-faşist anti-emperyalist örgütler diye iki kategoriye ayırıyor ve ekonomik-akademik talepler için mücadelenin, akademik örgütler, anti-faşist, anti-emperyalist mücadelenin ise, anti-faşist, anti-emperyalist karakterli örgütler tarafından verileceğini savunuyor.
Emeğin Bayrağı özel sayısı “Gençlik Yıldızı” (Ekim 89) “Gençliğin Hareketi durum ve görevlerimiz” adlı yazıda; “Yığınsal politik öğrenci gençlik hareketinin geliştirilebilmesi için hem akademik ve hem de politik karakterli örgütlenmelerin oluşturulması, geliştirilmesi, merkezileştirilmesi ve kitleselleştirilmesi ve işlevlerinin iyi ve doğru tanımlanması gereklidir. Anti-faşist, demokratik karakterli örgütlenmelerin yerini de mesleki-akademik örgütlenmeler dolduramaz. Ekonomik mücadele ve araçlarıyla, politik mücadele ve araçları farklıdır, birbirine karıştırılmamalıdır. Akademik-demokratik örgütler olan öğrenci derneklerinin politik örgütler olarak görülmesi bu örgütlerin kitleselleşememesinin ana nedenlerinden biridir. Bu bağlamda, bu tür anti-Leninist teori ve pratiğe karşı etkili bir mücadele yürütülmelidir.” deniyor.
Bir örgütün ekonomik, ya da akademik karakterde olması, o örgütün taleplerini, programmi ve mücadelesini ekonomik ya da akademik alanla sınırlayacağı anlamına gelmez. Emeğin Bayrağı gibi, öğrenci gençliğin akademik nitelikli örgütlerinin anti-faşist, anti-emperyalist mücadele veremeyeceklerini söylemek, geniş öğrenci yığınlarının ve akademik örgütlerin mücadelesini, akademik talepler içerisine hapsetmek olur. Bu aynı zamanda, geniş öğrenci gençlik kesimlerine anti-faşist, anti-emperyalist mücadeleyi yasaklamak anlamına gelir, öğrenci gençliğin akademik nitelikteki örgütlerinin, kendilerini akademik talepler için mücadele ile sınırlamaları gerektiği, yoksa darlaşacakları görüşleri aslında revizyonist ve reformistlerin görüşleridir.
Akademik örgütlerin mücadelesi akademik-demokratik taleplerle; sendikaların mücadelesi, de, ekonomik taleplerle sınırlandığında, ekonomik-akademik mücadele ile siyasal talepler için mücadele arasındaki ilişki nerede, hangi örgütle kurulacak? Ekonomik mesleki, akademik nitelikli örgütlenmeler, saflarında örgütlü olan kitleleri, anti-faşist, anti-emperyalist mücadeleye çekmede, devrim (sendikal alanda sosyalizm) mücadelesinde, bir rol oynamayacaklara, kitlelerin hoşnutsuzluk ve tepkilerini düzen içi kanallara akıtmanın ötesinde işlevleri ne olacak?
İster öğrenci dernekleri, ister sendikalar, isterse diğer mesleki örgütler olsun, her bir örgüt, -şayet örgüte damgasını vuran uzlaşmacı, sınıf işbirlikçisi, egemen sınıfların ve düzenin çıkarlarını gözeten bir politika değilse- temsil ettiği sınıf ya da toplumsal kesimin, -asgari değil- azami çıkarlarını savunmakla yükümlüdür. Onun programını, mücadele platformunu belirleyen, tekabül ettiği sınıf ya da toplumsal kesimin çıkarlarıdır.
Öğrenci gençliğin “akademik” örgütlerinin, gençliğin tüm akademik taleplerine sahip çıkması, bunların elde edilmesi doğrultusunda kararlı bir mücadele yürütmesi gerekir. Ancak, öğrenci gençliğin akademik örgütleri, kendini salt akademik talepler ve bunlar için bir mücadele ile sınırlayamaz, sınırlamamalıdır.
Öğrenci derneklerinin, öğrenci gençliğin aynı zamanda anti-faşist, anti-emperyalist, demokratik siyasal mücadelesinin birleştiği direniş merkezleri olarak ele alınması zorunludur. Çünkü genel olarak, “ideolojik içerik”ten arınmış salt mesleki örgütler olmadığı gibi, bu örgütler siyasetin dışında değillerdir. Çünkü en küçük bir talep için mücadele düzenle çatışmayı beraberinde getiriyor. Ve YÖK’e karşı mücadele kaçınılmaz olarak siyasi bir nitelik taşıyor. Ama bu örgütlerin siyasal mücadelesi gençliğin gerçek devrimci siyasal mücadelesi olmalıdır, sorun budur. Bu örgütleri, sözde “siyaset dışı” örgütler saymak onları burjuvazinin siyasal çizgisine çekmek; son tahlilde gençliği burjuva ideolojisine itmek olur.
Birimlerdeki öğrenci gençlik demeklerinin ve bunlar üzerinde yükselmesi gereken merkezi örgütlülüğün, mücadele platformunun çerçevesi böyle olmalıdır. Akademik taleplerle ve bunlar için mücadelenin yanı sıra, esas olarak anti-faşist, demokratik ve anti-emperyalist talepler ve bunlar için mücadele…
Öğrenci derneklerinin karşı karşıya olduğu iki önemli sorun: Yasallarına ve Kitleselleşme
Birim öğrenci demeklerinin tabana oturamaması ve kitleselleşememesi üzerine, devrimci-demokrat grupların, öğrenci demeklerinin nitelik ve mücadele platformlarına ilişkin yanlış yaklaşımları ile öğrenci gençliğe yönelik faaliyetlerdeki diğer hata ve zaaflara değinerek, derneklerin ve devrimci-demokrat öğrenci gençlerin bunları aşma göreviyle karşı karşıya bulunduğunu belirttik.
Demeklerin kitleselleşememesinin ve geniş öğrenci yığınlarının örgütlenip mücadeleye çekilememesinin başka nedenleri de var. Bunlardan en önemlileri arasında yasallaşamama ve özgül soran ve talepler için geçici/kalıcı özgül örgütlenmelerin oluşturulamaması ve devrimci öğrencilerin yarattığı imajın (okulcu olmayan devrimci tipi) anlamaması sayılabilir.
Kurulma çalışmalarının başladığı 1984 yılından bu yana, öğrenci dernekleri ve dernek kurma girişimleri diktatörlüğün yoğun saldırılarına uğradı, uğramaya da devam ediyor. Bu saldırılar, bugün üniversitelerin açık işgaliyle (bu olay bir bütün olarak tüm üniversite gençliğine yöneliktir.) daha da arttırıldı.
Önceleri, dernek kurma ve örgütlenme çabalarını “tek tip dernek yasası”yla boğmaya çalışan diktatörlük, öğrenci gençliğin, örgütlenmesine sahip çıkarak, bu saldırıyı 14 Nisan ve ardından gelen ülke çapındaki yoğun kitlesel eylemleriyle püskürtünce, yeni saldırı yöntemlerini kullanmaya başladı. Siyasi iktidar, burjuva anayasasının açık hükümlerini bile çiğneyerek, YÖK Yasası’nın 59. maddesi gereği “rektörlük izni olmadığı” gerekçesiyle yasal olarak kurulan öğrenci derneklerini kapatma yoluna gitti. Saldırıların bir başka yönü de dernek çevresinin ileri unsurlarını bir taraftan gözaltılar, işkenceler yoluyla korkutmaya, yıldırmaya çalışarak gerçekleşirken; öte yandan polis-idare işbirliğiyle disiplin soruşturmaları açarak okuldan uzaklaştırma-atma şeklinde oluyordu. Böylelikle; hem ileri unsurların, devrimci-demokrat öğrencilerin geniş öğrenci kesimleriyle aralarındaki bağı koparmak, öğrenci yığınlarını öndersiz bırakmak amaçlanırken, öte yandan bu saldırılarla topyekûn olarak üniversiteli gençliğe gözdağı verilmeye çalışılıyordu. Yasal olarak her türlü engeli aşarak kurulan derneklerin de, kongrelerini yapmaları engellenerek, kongre yapmadıkları gerekçesiyle kapatma yolu kullanıldı, kullanılıyor. Siyasi iktidar dernekleri kapatmaktan, öğrenciler yeniden kurmaktan bıkmadılar.
“Yasallık” amaç değil, araçtır. Öğrenci demeklerini meşrulukları “yasal” olmalarından değil, mücadele ettikleri zeminden gelir. Ancak, “yasallık” yine de önemli bir sorundur. Resmi iktidarın sürekli olarak, geniş öğrenci yığınlarını demeklerden ve mücadeleden uzak tutabilmek için, başka şeylerin yanı sıra, derneklerin “yasadışı” oldukları ve “meşru” olmadıkları; “arkalarında gizli örgütler bulunduğu” yolundaki demagojilerinin geri bilinçli öğrenci kesimleri içerisinde yarattığı etkiyi bertaraf etmede ve yığınları örgütleyebilmede ve birtakım olanaklardan, haklardan yararlanabilmede “yasallık” önemli bir araç olabileceği gibi; derneklerin yasal-tüzel kişilik kazanmaları aynı zamanda faşizmin cephesinde açılan birer gedik ve birer demokratik mevzi olacaktır. Öğrenci demekleri yasal olarak kurulup, bu durum genel ve yerleşik bir hal aldıkça, kitleselleşme daha kolay ve daha hızlı olabilecektir.
Bu nedenle, öğrenci gençlik hak ve özgürlükler için mücadelede, örgütlerinin yasal kimliğini oluşturmak için daha gayretli bir çaba ve uğraşı göstermek durumundadır. Derneklerin yasal olarak kurulması, tüzel kişiliğin kazanılması yalnızca yasal-usulü işlem/yöntemler yoluyla değil; aynı zamanda, daha çok fiili mücadelelerle, fiili kazanımlarla gerçekleştirilebilecektir. Bu, siyasi iktidar ve uygulamalarına, YÖK’e karşı dişe diş bir mücadeleyle olanaklıdır ancak.
Kitleselleşememe ve birim derneklerinin tabana oturamamasının, devrimci demokrat öğrencilerle geniş öğrenci kesimleri arasında asgari bir bağın yaratılamamasının nedenlerinden bir diğeri de, tek bir örgüt biçimine bağlı kalınması, farklı örgüt biçim ve çalışmalarına yönelinmemesi olarak gözleniyor.
Bugüne değin, demekler alt ve taban örgütlerini oluşturabilmiş değiller. Bu nedenle; dernekler, sürekli olarak genel kurul şeklinde tüm dernek üyelerinin toplanmaları ve karar almalarıyla işleri görüyorlardı. Bu da pratikte hantallığa ve her soruna yetişememeye yol açıyordu. Derneklere bağlı yetkili ve inisiyatif sahibi özgül örgütlenmelerin oluşturulması, derneklerin kitleselleşmesinin sağlanmasına hizmet edecektir. Dernek çalışmasını yürüten öğrencilerce, özgül sorun ve talepler için farklı örgütlenmeler oluşturma yoluna gidilmesi bir yol olarak düşünülebilir.
Özgül sorunlar temelinde kurulacak olan örgütlenmeler, sorunun kısa ya da uzun vadede çözüme ulaşması açısından geçici veya kalıcı olabilirler. Bu tür örgütlenmeleri örnek verecek olursak, başta, ulusal sorun komiteleri olmak üzere, polis-idare işbirliğine, atılmalara karşı mücadele komiteleri ya da yurt sorunlarının çözümü için mücadelede yurt komitesi vs. oluşturulabilir. Bunların dışında, okullarda tabanda örgütlenmenin araçları olarak “amfi komiteleri” oluşturulması yoluna da gidilebilir.
Bu tür örgütlenmeler içerisine giren öğrencilerde, başlangıçta “demeğe üye olma” ya da başka bir kıstas aranmamalı; bunlara gerici faşist, ajan provokatörler dışında sorunlara sahip çıkan ve çözümü için mücadele etmek isteyen her öğrenci girebilmelidir. Böylelikle bu örgütlenmeler kendi alanlarında en geniş öğrenci kesimini kucaklayabilecektir.
Bu örgütlenmeler, kendi alanlarında politika üretmek ve eylem organize etmek konularında inisiyatif sahibi olabilmelidirler.
Bu tür özgül örgütlenmeler çeşidi sorunların çözümü için duyarlı olan çok sayıda öğrencinin kendi talepleri ve sorunları için mücadeleye çekilmesini sağlayabileceği gibi; başlangıçta demeğe girmekte ve üye olmakta çekince duyan geniş öğrenci yığınlarının mücadele içinde kendi öz deneyimleriyle bilinçlenerek, sorunların ve bunların çözümlerinin bütünlük ve birliğini, böylelikle birleşik bir gücün-örgütün gerekliliğini kavrayarak dernek çatısı altında birleşmesini ve mücadeleye atılmasını sağlayacaktır. Bu tür örgütlerdeki çalışma ve bunun kazanından öğrenci demeklerinin kitleler üzerindeki prestijini artırıcı etki göstererek, demeklerin gelişmesine, büyümesine ve güçlenmesine de katkıda bulunabilecektir.
Bu bölüme ilişkin olarak devrimci öğrenci gençlerin, öğrenci niteliklerini korumaları ve kitleler içinde bugüne kadar oluşan ve burjuva propaganda ve demagojilerle de beslenen imajı ortadan kaldırmaları gerekliliğine değinelim. Devrimci-demokrat öğrenciler ile geniş öğrenci kesimleri arasındaki uçurum, bağlantısızlık yalnızca devrimci-demokratların geniş yığınların güncel ve akademik taleplerine ilişkin ajitasyon, propaganda da, eksiklik, güncel ve akademik sorunlarla temel ve siyasi sorunlar arasındaki bağlantıyı yeterince koyamamalarında ve demeği, devrimci-demokrat gruplar etrafında toplanan gençliğin bir tür platformu olarak görmelerinden kaynaklanmıyor; devrimci-demokrat gruplara mensup üniversiteli gençlerin pratikte öğrenci niteliklerinden uzaklaşmaları ile; sıradan öğrencilerle birebir ve çok yönlü ilişkilere girmemelerinden ve mekan olarak da öğrenci yığınlarının bulunduğu yerlerden, amfilerden uzak olmalarından da ileri geliyor. Yine çeşitli devrimci-demokrat gruplara arasında grupçu, rekabetçi anlayışın terk edilememesi, aşılamaması ve bunun sonucu olarak kendisinden farklı olana karşı hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlük ile birbirine karşı şiddet kullanma eğilim ve tavırları da devrimci öğrencilerin kitlelerden kopmasına yol açıyor. Aynı zamanda darlığın ve kitlelerden kopukluğun nedeni olan bu hata ve zaaflar, burjuva propagandalarla devrimci öğrencileri karalamada kullanılıyor. Devrimci öğrencilerin bu konudaki hatalarını düzelterek, amfilerine gitmeleri, öğrencilerin içinde bulunmaya ve öğrenci yığınlarıyla sıcak ve yakın, birebir ilişkiler kurmaya özen göstermeleri, öğrenci kitleleriyle kurulacak gündelik ilişkiler içinde onların güvenini kazanmaya önem vermeleri devrimci-demokratlarla geniş öğrenci kesimleri arasında yakın bağların ve ilişkilerin kurulmasına, devrimci-demokrat gençlerin politikleşmemiş gençler üzerinde daha kuvvetli bir etki bırakmalarına ve burjuva propaganda ve demagojilerin etkisizleştirilmesine yol açacaktır.
Üniversiteli Gençlik, paralı eğitime, üniversitelerin işgaline ve savaşa karşı mücadeleyi yükseltmelidir.
Yeni öğretim yılının başladığı şu günlerde, üniversiteli gençlik geçen yıldan devralman paralı eğitim ve okulların polis tarafından açık işgaliyle karşı karşıya… Diktatörlük, emekçi çocuklarına üniversite eğilimi hakkını yasaklamak, bu hakkı yalnızca egemen sınıflar gençliğine tanımak istiyor. Egemen sınıflar ve onların faşist diktatörlüğü, kendi geleceklerini garanti altına alabilmek için, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak olan kendilerine bağlı sadık uşaklar yetiştirmek istiyor. Emekçi sınıflardan gelen üniversite gençliğinin mücadelesinden çekinen diktatörlük, gençlikten, onların mücadelesinden kurtulmak için, onlara üniversite eğitimi hakkını tanımamanın yollarına gidiyor, haklarını gasp etmeye, ellerinden almaya çalışıyor. Yüksek öğrenim gençliği, eğitim haklarını ortadan kaldırmaya, ellerinden almaya yönelik bu saldırıyı püskürtebilmek için en geniş cepheye ve olanaklara her zamankinden daha çok sahiptir.
Gençliğin mücadelesini bastırmak, ileri unsurlarla kitleler arasındaki bağı koparmak, en küçük bir örgütlenmeyi ve kıpırtıyı yok etmek için ve öğrenci gençliğe yönelik paralı eğilim de dâhil olmak üzere ekonomik, siyasal, ideolojik yeni saldırıları başlatmak ve uygulamak amacıyla gerçekleştirilen, üniversitelerin, diktatörlüğün militarist kuvvetlerinin (jandarması, sivil-resmi-çevik polisiyle) açık işgaline karşı mücadele, özerk-demokratik üniversiteye giden yolda, hak ve özgürlüklerin elde edilmesinde ve mevzilerin korunmasında; üniversitelerde, üniversite emekçileri ve gerçek bilim adamları ve öğretim görevleriyle birlikte öğrencilerin yönetim ve denetimlerinin gerçekleşmesinde, önemli ve zorunludur. Paralı eğitime ve üniversitelerin işgaline karşı yığınlardaki hoşnutsuzluk ve öfke ile mücadele isteği, doğru yolda kanalize edilerek mücadele isteği, doğru yolda kanalize edilerek en geniş bir cepheyle mücadeleye atılınmalıdır. Üniversite gençliğinin diktatörlüğe karşı mücadeleye atılma koşullan ve olanaktan şimdi daha elverişlidir.
İçinde bulunduğumuz dönem emperyalistlerin bir bütün halinde Ortadoğu halklarına yönelik yeni saldırıların başlatıldığı, yeni ve yakın, sıcak bir savaş tehlikesinin yaratıldığı bir dönem. Ülkede de, körfez krizinin bahane edilerek, faşist diktatörlüğün başta Kürtler, işçi sınıfı olmak üzere, emekçi halka karşı topyekûn genel bir ekonomik ve siyasal saldırıyı başlattığı ve yoğunlaştırdığı bir dönem. Türkiye’nin gerici egemen sınıfları, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki jandarmalığına soyunuyor… Bağımsızlık, vatanperverlik laflarını ağızlarından düşürmeyen siyasi iktidar, ülkeyi ABD emperyalizminin emrine daha çok amade etmenin gayretinde. Grevleri erteleyerek, ardı ardına zamlar yaparak, yoğun gözaltı ve tutuklamalara girişerek gerçekleştirilen saldırı dalgaları, karşı konulmadığı takdirde ve sürece yeni ve daha büyüklerinin yalnızca habercisi olacak.
İşçi sınıfı haklarını korumak için, iş ekmek ve özgürlük mücadelesini yükseltmek için savaşa karşı mücadeleye başladı bile. Diğer emekçi sınıfların olduğu gibi, üniversiteli gençliğin de savaşa karşı mücadeleye katılması, yeni hakların elde edilmesi, kazanılan nispi hak ve mevzilerin korunabilmesi, özerk-demokratik üniversite mücadelesinin garanti altına alınması için gerekli ve zorunludur. Savaş, demeklerin kapatılması demektir, savaş özerk-demokratik üniversite mücadelesine saldırı demektir, savaş eğitim haklarının ellerinden alınarak gençlerin emperyalistler uğruna cepheye gönderilmesi demektir. Üniversiteli gençlik bu yüzden diğer emekçilerle birlikte savaşa karşı mücadele etmelidir.
Bunun için, yüksek öğrenim gençliği, tek tek talepler uğruna mücadeleyi savaşa karşı mücadele ile birleştirmeli, akademik-demokratik üniversite mücadelelerini, YÖK’e karşı mücadeleyi, siyasal hak ve özgürlükler uğruna mücadeleyi, savaşa karşı mücadeleye tabi kılarak sürdürmelidirler. 1960’lardan bu yana gelişkin bir anti-emperyalist mücadele geleneğine sahip olan ülkemiz yüksek öğrenim gençliği, 1980’le birlikte unutturulmaya, geçmişle bağlantısı koparılmaya çalışılan bu geleneğini yeniden hayata geçirerek sürdürmenin koşullarına sahiptir. Üniversiteli gençlik, her yerde yaygın, kitlesel anti-emperyalist gösterilerle emperyalizmin, Ortadoğu’da giriştiği egemenlik saldırılarına, Türkiye’nin emperyalistlerin çıkarları uğruna savaşa sürüklenmesine karşı mücadele etmelidir.
Savaşa karşı mücadele, bu yönüyle anti-emperyalist bir mücadeledir. Anti-emperyalist mücadele, savaşa karşı mücadele için üniversiteli gençlik, en büyük silahı olan genel boykotlarla, ülkede gerçekleşecek emekçi sınıfların genel direnişinin bir halkası olmak durumundadır. Savaşa karşı mücadele, bugün en önemli, en temel mücadeledir. Üniversite gençliği, savaşa karşı birleşik mücadele şiarıyla hareket etmekle yükümlüdür.

Ekim 1990

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑