100 yıldan bu yana, her 1 MAYIS’ta bütün dünyanın işçileri, sanayi kentlerinin varoşlarından meydanlara aktılar. Ellerinde kendi bayrakları, ağızlarında kendi türküleriyle el ele, omuz omuza, yeni bir dünyanın müjdesinin simgesi olarak yürüdüler, istemlerini dile getirdiler, sömürüşüz, baskısız bir dünya isteklerini haykırdılar.
100 yıldan buyana, her 1 MAYIS, bütün dünya işçileri için, dünyanın her köşesindeki sınıf kardeşleriyle aynı idealleri haykırmanın, aynı mücadele coşkusuyla ayağa kalkmanın sıcaklığım yüreklerinde duydukları bir birlik ve dayanışma günü oldu.
100 yıldan bu yana, her 1 MAYIS, bütün dünyanın işçileri için, baskı ve zulme karşı özgürlük için başkaldırma günü oldu.
100 yıldan bu yana, her 1 MAYIS, bütün dünyanın işçileri için, KAHROLSUN KAPİTALİZM, YAŞASIN SOSYALİZM sloganı etrafında birleşerek yeni bir dünya yaratma mücadelesinin simgesi, bir mücadele günü oldu.
100 yıldan bu yana her 1 MAYIS, burjuvazi için, o yaldızlı caddelerini, görkemli meydanlarını işçilere terk edip, kâşanelerinin kalın duvarları arkasına saklandıkları, yaklaşan “Nuh tufanı”nın korkusunu yüreklerinin en derin köşesinde duydukları, caddeleri ve meydanları dolduran, zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayanların toprağı sarsan öfkelerini, sıkılı yumruklarını dehşetle izledikleri bir gün oldu.
1990’da da; New York’tan Tokyo’ya, Oslo’dan Johannesburg’a, sanayi merkezlerinde işçiler yine cadde ve meydanları dolduracak, istemlerini dile getirecek, yeni, baskısız ve sömürüşüz bir dünya kurma azmini haykıracak, 1 MAYIS’ın simgelediği ideallere ulaşmak için kararlılığını bir kez daha dostlarına ve düşmanlarına duyuracak.
1 MAYIS, işçi sınıfının birlik ve mücadele günü, bir işçi bayramı olarak, New York işçilerinin 1880’lerde burjuvaziye karşı mücadelelerinin anısına tüm dünya işçilerinin o mücadeleye sahip çıkmasıyla 1880’lerin ortalarından itibaren kutlanmaya başlandı. Ama 2. Enternasyonalin 1889 1. Kongresinin kararıyla bütün dünyanın işçilerinin bayramı oldu. Ve bu kararla birlikte 1 MAYIS, sadece, Amerikan işçilerinin 8 saatlik işgünü ve daha iyi yaşama ve çalışma koşulları için verdikleri mücadelenin bir simgesi olmaktan çıktı, işçi sınıfının sömürüden kurtuluş ve sınıfsız bir toplum için öne atıldığı, 1848’lerin, 1871’lerin kahramanca başkaldırılarının da simgeleştiği bir gün oldu.
1 MAYIS’ın temsil ettiği idealler, daha başından itibaren birbiriyle sıkı ilişki içinde iki değerler sistemi içinde şekillendi. Enternasyonalizm ve mücadele.
Kapitalizm, uluslararası bir ekonomik sistemdi. Ulus ve sınır farkı gözetmeksizin nerede kar varsa oraya akıyor, derisinin rengine, dini inancına, siyasi düşüncesine bakmadan işçi yığınlarını acımasızca sömürüyor, geri halkları ve ulusları boyunduruk altına alıyordu. Bu yüzden de işçi sınıf, nerede olursa olsun kapitalist sömürüye başkaldırdığında karşısında sadece kendi burjuvazisini değil uluslararası burjuvaziyi de buluyordu. Kapitalistler pastadan daha çok pay almak için birbiriyle savaşırken bile işçilere karşı birlikte, aynı cephede yemliyorlardı. Kapitalizmin bu uluslararası niteliği, ona karşı mücadele eden işçilerin de uluslararası planda örgütlenmesi ve mücadele etmesini zorunlu kılıyordu. Öte yandan işçi sınıfı sınıfsız ve sömürüşüz bir ülke değil, sınıfsız ve sömürüşüz bir dünya kurma misyonunun taşıyıcısı olarak, sömürüye ve zulme karşı dünya ölçüsünde bir mücadele içinde olmakla yükümlüydü. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun bütün işçiler aynı sistem tarafından sömürülüyor ve köleleştiriliyorlardı. Bu yüzden de işçiler ulus ve ülke farkı gözetmeksizin, bütün i dünya ölçüsünde, birleşik kapitalizme karşı mücadele etmek zorundaydı. İşçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki mücadelenin tarihi de bunun böyle olduğunu gösteriyordu. 1830, 1848, 1871 işçi ayaklanmaları ve diğer belli başlı mücadele dönemleri kapitalizme karşı mücadelelerin uluslararası niteliğini gösteriyordu, özellikle emperyalizm çağında, işçi sınıfı mücadeleleri ezilen ulusların sömürgeciliğe karşı mücadelesiyle birleştiğinde, işçi sınıfı mücadelesinin enternasyonalist niteliğinin, önemi ‘ arttı, kapsamı ise genişledi. Artık İngiliz ya da Fransız işçileri; sadece, Hindistan ve Cezayir işçilerinin burjuvaziye karşı mücadelesini desteklemekle enternasyonalist görevlerini yerine getirmiş olamıyorlardı, ama bununla birlikte Hindistan ve Cezayir halkının İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı verdiği kurtuluş mücadelesini de desteklemek zorundaydılar. Ancak böylece gerçek enternasyonalist bir tutum alabilirlerdi. Ancak kendi burjuvazilerinin, kendi devletlerinin çıkarları doğrultusunda değil, ama kim yaparsa yapsın sömürüye, baskıya, zulme karşı savaştıklarını ortaya koydukları ölçüde, Hindistan ve Cezayir proletaryasının gönlünü kazanabilir, Hindistan ve Cezayir emekçi yığınlarını kapitalizme karşı savaşım ve baskısız sömürüşüz bir dünya kurmak isteyenlerin safına katabilirlerdi. Çünkü proletarya, büyük öğretmeni Marks’ın da açıkça söylediği gibi, insanlığı zulüm ve sömürüden kurtarmadan kendisini de zulüm ve sömürüden kurtaramayacak bir sınıftı. Bu yüzden de o; kendisini, burjuvazinin çıkarları demek olan ulusal çıkarlarla sınırlayamaz, tersine ulusal çıkarla sınıfsal çıkarların çeliştiği her durumda sınıfsal çıkarları öne çıkararak bu çıkarlar etrafında bütün dünyanın işçileriyle kaynaşıp kapitalizme karşı kendi ülkesinde ve dünya ölçüsünde kavgaya katılmak zorundadır.
İşçi sınıfının, özellikle, son 100 yıllık mücadelesi gösteriyor ki; burjuvazi, sarı, revizyonist ve reformcu sendikacılar, sınıfın mücadelesini hep “ulusal çıkarlar” uğruna boğup saptırmışlar, işçi sınıfı enternasyonalizmine şovenizm bulaştırarak sınıfı kapitalizme karşı mücadeleden alıkoymuşlardır. Örneğin İngiliz reformcuları, İngiliz işçilerinin, Cezayir halkının Fransız emperyalizmine başkaldırılarını desteklemelerine pek ses çıkarmayarak enternasyonalizm gösterisi yapmışlardır, ama İngiliz işçilerinin, Hindistan ya da İrlanda halkının İngiliz emperyalizmine karşı mücadelesini desteklemesini vatan hainliği ile, asilere ve teröristlere arka çıkmak ile suçlayarak İngiliz İşçilerinin mücadele yolunu karartmışlardı. Bugün de bütün san, reformcu ve revizyonist sendikalar dünyanın her köşesinde lafta insanlıktan, enternasyonalizmden söz ediyorlar, ama iş kendi burjuvazilerine karşı, gerçekten enternasyonalist tutum almaya gelince “vatan millet” edebiyatıyla işçi sınıfını burjuvazinin çıkarlarının aleti, burjuva terör makinasının destekçisi bir çizgiye çekiyorlar.
1 MAYIS’ı niteleyen ikinci özellik ise, 1 MAYIS’ın bir mücadele günü olmasıdır: 1 MAYIS işçi sınıfın grev alanlarında, barikatlarda, alanlarda verdiği kavgaların bir simgesi olarak doğdu. İşçi sınıfı her 1 MAYlS’ta bu geleneği daha da zenginleştirerek sürdürdü. Ama 2. Enternasyonalin reformcuları her alanda olduğu gibi, 1 MAYIS’ı da bir mücadele günü olmaktan çıkarıp bir törene dönüştürdüler. İşçileri güzel elbise giydirip yakalarına kırmızı karanfil taktırarak meydanlara topladılar, kapitalizmin “erdemlerini” öven konuşmalar yapıp işçileri evlerine gönderdiler. Böylece hem 1 MAYIS’ın “kutlamış”, hem de onu ‘burjuvazi için kabul edilebilir bir “bayrama” dönüştürmüş oluyorlardı. Süreç içinde reformcu ve revizyonist sendikacılar bu küçük burjuva geleneğin sürdürücüsü olurken, devrimci sendikalar devrimci 1 MAYIS’larda burjuvazinin yüreğine korku salan devrimci enternasyonalist geleneği sürdürdüler, bugünde sürdürüyorlar.
Hiç kuşkusuz devrimci 1 MAYlS’lar, işçilerin sadece kapitalizme kinlerini, sosyalizme olan tutkularını dile getirdikleri günler olmakla sınırlanmadı. Her 1 MAYIS’ta işçiler daha iyi çalışma ve yaşama koşulları, özgürlük ve demokrasi gibi konularda acil taleplerini haykırdılar, günün öne çıkan sorunlarını kendi sorunları olarak alıp tutumlarını açıkça ortaya koydular. Bu nedenlerledir ki, devrimci 1 MAYIS’lar burjuvazi için korkulu bir gün olduğu kadar, onun şiddetini de üstüne çeken bugün oldu. Bugün de öyle olmaya devam ediyor.
Ülkemiz işçi sınıf 1990 1 MAYlS’ını pek güç koşullarda karşılıyor. Baskının ve terörün emekçiler üstünde dizginsiz olarak yoğunlaştığı, TÜRK-İŞ reformcu ve revizyonist çevrelerinin egemen sınıfların sadık hizmetkarları olarak, sınıf hareketini bölüp parçalayarak kapalı salonlarda eritmeyi planladıkları, tehdit ve şantajla işçilerin yıldırılıp kapitalist sömürü çarkının ebediyen uysal kölesi olması için akla hayale gelmez entrikaların çevrildiği koşularda işçi sınıfımız 1 MAYIS’ı devrimci 1 MAYIS olarak kutlamaya hazırlanıyor.
Özellikle İstanbul işçilerinin, TÜRK-İŞ’in kokuşmuş sendika ağaları ve bürokratik aygıtını bir yana iterek, doğrudan sendika şube ve işyeri temsilcilerini devreye sokmuş olması bir başlangıç, ama sınıflar mücadelesi tarihi başarıların ye zaferlerin ancak iyi başlangıçlarla kazanıldığını gösteriyor. Bu yüzden de İstanbul işçileri özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ilk kez kendi tavrını koyma şansını elde etmiştir. Bu da, ülkemizde şimdiye kadar kutlanan 1 MAYIS’lardan daha farklı ve daha önemli bir nitelik kazandırıyor 1990 1 MAYIS’ına.
Daha baştan, bu tutumuyla işçi sınıfımız, bugüne kadar kendisine ayak bağı olan sendika ağalarını, reformcu ve revizyonistleri biryana iterken, sınıfsız 1 MAYIS kutlamaları hayali kuranların sözde keskinliklerine de pirim vermiyor ve kendi bayramına sahip çıkağını “yol arkadaşlarına” da açıkça söylüyor.
Daha baştan, bu tutumuyla işçi sınıfımız 1 MAYIS’ı devrimci değerlerine uygun olarak kutlayacağını belli ediyor ve ülkemizde ve dünyanın her kesesinde 1 MAYIS idealleri uğruna, grev boylarında, meydanlarda, barikatlarda sömürüşüz ve sınıfsız bir dünya kurma uğruna kavgaya giren sınıf kardeşleriyle, işkence tezgâhlarında, cezaevlerinde, idam sehpalarında 1 MAYIS ideallerini haykıran devrimciler, sosyalistler ve gerçek demokratlarla; emperyalizme, faşizme, gericiliğe karşı bağımsızlık ve özgürlük için savaşa atılan halklarla tam bir dayanışma içine girme isteğini, kendisine yakışan bir devrimci tutum ve katıksız bir enternasyonalizm ruhuyla öne çıkarıyor. 1 MAYIS’ı şanına layık bir biçimde kutlamak isteğini dosta düşmana ilan etmek istiyor.
Selam olsun; 1 Mayıs’ta meydanları dolduranlara, işçilerimize, emekçilerimize, gençlerimize!
Selam olsun; 1880’lerin New York, Chicago işçilerinin, 1870’lerin, 1848’lerin, Paris kömünarlarının, Ekim Devriminin kahramanlarının mücadeleci geleneğine sahip çıkan işçi sınıfımıza!
Selam olsun; grev boylarındaki, grevleri ertelenen ama tezgâh başında direnen işçilere!
Selam olsun; işkence tezgâhlarında, cezaevlerinde, idam sehpalarında 1 MAYIS idealleri için savaşanlara!
Selam olsun özgürlük, demokrasi ve sosyaliz uğruna savaşan dünya işçi sınıfına, emekçi halklarına, devrimcilerine, sosyalistlerine, özgürlük savaşçılarına!
İşçi sınıfının bu mücadele gününde yüreği 1 MAYIS idealleri ile çarpan herkese ÖZGÜRLÜK DÜNYASI’ndan BİN SELAM!
YAŞASIN 1 MAYIS
YAŞASIN İŞÇİ SINIFI
YAŞASIN ENTERNASYONALİZM
YAŞASIN SOSYALİZM!
Not: Dergimizin 24 Nisan’da çıkmak üzere planlanmıştı. Ama SUNU’da da belirttiğimiz nedenlerden dolayı 1 MAYIS’tan önce bastırma olanağı olmadı. Bu yüzden de 1 MAYIS’la ilgili yukarıdaki yazı güncelliğini yitirmiş oldu. Ama yazının genel bir perspektifi de içeriyor olmasından dolayı da çıkarılmasına gerek görmedik.
BASIN AÇIKLAMASI
Değerli Basın Mensupları;
Ülkemizde 1 Mayıs’ı kutlamaya yönelik tartışmalar yıllardır devam etmektedir. Egemen sınıflar, işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele günü olan 1 Mayıs’ı yasaklamaya çalışıyor. İşçi sınıfımız ve emekçi halkımız ise en doğal hakkını kullanabilme mücadelesi veriyor.
1976-1979 yılları arası işçi ve emekçilerin gücü ile yığınsal olarak kullanan 1 Mayıs, 12 Eylül rejimi tarafından gasp edilen haklarımızdan biridir.
1 Mayıs’ları yasaklamakla kalmadılar. Yasal 1977 1 Mayıs’ında Tak-sim’de alanı dolduran yığınlar üzerine ateş açarak 37 emekçinin ölümüne neden oldular. 1989 1 Mayıs’nda yine aynı alanda, göstericilere açılan ateş sonucunda M. Akif Dalcı yaşamını yitirdi. “1 Mayıs’ı kutlamaya kalkmayın, provokasyon olur” diyenlerle, provokasyonları tertipleyenlerin kimlikleri aynıdır.
Bu yıl 1 Mayıs’ın anlamına yaraşır kutlanmasının iki nedeni vardır: Birincisi 1990 1 Mayıs’ına, yılların biriktirdiği sorunları daha yakıcı biçimde yaşayarak ve bu sorunların aşılması yönünde mücadelenin belli bir yükselme eğilimi ile birlikte giriyoruz. Durumun bilincinde olan sermaye, mevcut yıldırma politikalarını son çıkarılan kararname ile de perçinledi. İkincisi: 1 Mayıs’ın 100. yılı olması nedeniyle, TÜRK-İŞ’inde üyesi olduğu Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU), 1990 1 Mayıs’ını dünyanın her tarafında görkemli bir biçimde kutlanması kararını alarak üyelerine bildirdi. TÜRK-İŞ ise, uzun yıllar 1 Mayıs’ı sahiplenmemenin ötesinde, 1 Mayıs’ın emekçiler için Birlik, Dayanışma ve Mücadele içeriğini bile kabul etmedi. Böyle bir anlayışın 1990 1 Mayıs’ına sahiplenmesi beklenemezdi. Nitekim genel kurul kararına ve ICFTU’nun ilke kararına rağmen TÜRK-İŞ 1990 1 Mayıs’ını kapalı salonda ve işyerlerinde bir bildiri okumakla geçiştirmeye çalışmaktadır.
1 Mayıs’larda dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde işçi ve emekçiler üretimden gelen güçlerini kullanmakta, emekçiler 1 Mayıs’ı anlamına yakışır şekilde alanlarda kutlamaktadır. Türkiye İşçi sınıfı ve emekçilerinin de 1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele Gününü çalışmayarak, alanlarda kutlamaları en doğal haklarıdır.
Biz İstanbul’da değişik sendika şubelerinden yöneticilerin oluşturduğu ŞUBELER PLATFORMU olarak, TÜRK-İŞ’in belirlediği 1 Mayıs’ı kutlama biçiminin günün anlamından uzak olduğunu görmekteyiz.
İşte bu nedenledir ki; aşağıda imzası bulunan bizler 1990 1 Mayıs’ını en yığınsal biçimde Taksim 1 Mayıs alanında kutlama karanın almış bulunuyoruz. Bugün İstanbul Valiliğine başvurusunu yapacağımız 1 Mayıs kutlamasına başla İşçi sınıfımız olmak üzere, tüm emekçi halkımızı mücadeleye güç vererek sahiplenmeye çağırıyoruz.
Adem Ustaoğlu, Şükrü Kartal, Hakkı Kaya, Zülfü Karaağaç, Aynur Karaaslan, Zikri Çiftçi, Satılmış Harmancı, Mustafa Altıparmaklı, Mehmet Karagöz, A. Rıza Küçükosmanoğlu, Munzur Pekgüleç, A. Süreyya Özdemir, Y.Engin Kaya, Yüksel Polat, Hıdır Bal, Ziya Zengin, Ahmet Güven, Hilmi Karaoğlan Nizamettin Afacan, Musa Aykanat, Zeki Seferoğlu, Ali Çarboğa, Hacı Ömer Yazıcı, Nihat Varol, Ali Gündoğdu, Hasan Tufan, Erdal Demirkan, Şakir Zengin, Hüseyin Acer, Kayım Açıkalın, İlyas Güven, Nafiye Kaban, Ali Bilir, A. Celal Güner, Hasan Altunkaya, Durmuş Uçar, Hasan Aktaş, Mehmet Kılınçaslan, Kamil Kartal, Kezban Oral, Asiye Yaşargün, Muzaffer Şahin.
1 MAYIS için toplanan işçi temsilcileri: 1 MAYIS, ALANLARDA…
8 Nisan’da, İstanbul’da 40 sendika şubesinin temsilcilerinin katıldığı bir toplantı yapıldı. Hava-İş Sendikası’nın düzenlediği temsilciler kurulu toplantısına, değişik işkollarından işçi temsilcileri ve baş temsilcileri katıldı. Toplantı tek gündemliydi ve konu 1 MAYIS’tı.
Toplantıyı Hava-İş düzenlemişti, ama bu toplantının hazırlanması uzun süren daha geniş kapsamlı bir çabanın sonucuydu.
İşçi baş temsilcileri ve temsilcilerinin her soydan sendika ağası ve özellikle de Türk-İş’in bürokratik aygıtını bir yana iterek, 1 MAYIS gibi pek çok çevrenin tüylerini diken diken eden bir konuyu tartışmaları işçi temsilcileri için ve tabi işçileri sendikaların çektiği yere giden bir kalabalık olarak gören çevreler için yeni bir şeydi.
Toplantıya katılan temsilciler, belki de yaşamlarında ilk kez, sendika ağaları ne der korkusunu duymadan özgürce konuştular. Çok sayıda işçi temsilcisi, 1 Mayıs’ın hangi koşullarda ve nasıl kutlanması gerektiği üzerinde düşüncelerini söylediler. Söylenen şeyler belki çok edebi değildi ama 1 Mayıs üzerine kalıplaşmış sözleri yıllardır tekrarlayan “yazarlar”ın söylediklerinden içerik olarak daha zengindi. Bütün temsilciler, Türk-İş, reformcu ve revizyonist çevrelerin 1 MAYIS’ın anlamım çarpıtan, onu bir törene dönüştüren anlayışlarını eleştirerek, 1 MAYIS’ı devrimci geleneğini uygun bir tarzda, bir mücadele günü olarak kutlamak istediklerini belirttiler. Bunun için de, üretimden gelen gücün kullanılmasını, 1 Mayıs günü üretimin durdurularak, caddeler ve alanlara yürünmesi gerektiğini, 1 MAYIS’ı 1 MAYIS Alanında kutlamak istediklerini söylediler. Toplantıda konuşanlar Türk-İş’in salon toplantısını protesto ederken, 19891 MAYIS’ında son anda sınıfa ihanet ederek işçileri ortada bırakan ağaların ihanetini de unutmadıklarını vurguladılar.
Toplantıya katılan ve konuşan temsilcilerin büyük bir çoğunluğu 1990 1 MAYIS’ının kutlanacağı koşulların önceki yıllardan farkını özellikle belirtiyorlar ve işçi sınıfının burjuvazi, hükümet ve sendika ağaları kıskacı altında boğulmak istendiği, bir genel grev koşullarının olgunlaştığı, işçi örgütleri, demokratik ve devrimci örgüt ve çevreler üstündeki baskıların yoğunlaştırıldığı, ulusal ve sınıfsal baskının had safhaya vardığı, kitlesel başkaldırıların “terörist” suçlamasıyla vahşi bir baskı ile söndürülmek istendiği koşullarda kutlanacağı, bunun da 1 MAYIS’ın devrimci bir tarzda kutlanmasının önemini artırdığını belittiler.
1 MAYIS’ın kapalı salon toplantıları ve işyerlerinde bir bildiri okuyarak geçiştirmenin sınıfa ve toplumsal muhalefete ihanet olacağını belirten temsilciler, 1 MAYIS’ta üretimin durdurulması ve işçilerin mutlaka alanlara çıkması gereğini özellikle belirttiler.
Toplantıda söz alan değişik konuşmacılar, sınıfın gündelik istemleri, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin acil istemlerinin, özellikle de enternasyonalist görevlerinin 1 MAYIS’ın içeriğini belirlemesi gerektiği konusunda görüşler ifade ettiler.
Toplantıdan çıkan ortak bir görüşte, Türk-İş önderliğinde bir 1 MAYIS’ın 1 MAYIS’a layık olmayacağı, bu yüzden de sendikalar platformunun örgütleyeceği yasal ya da yasal olmayan bir 1 MAYIS kutlamasının mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiği idi.
Toplantı, siyasi bildirilerin dağıtıldığı, okunduğu, heyecanlı tartışmaların ve konuşmaların olduğu militan bir havada geçti. Bu hem izleyiciler için, hem de sendikacıların sıkboğaz ettiği işçiler için yeni bir şeydi. Ve şu açıkça görülüyordu ki; eğer işçilere düşüncelerini açıklama imkânı tanınırsa, onlar tartışarak yeni fikirler üretebilir, sorunlara çözüm getirmek için canla başla çaba gösterebilirler.
Temsilciler toplantısı, “Şubeler Platformu”na, 1 Mayıs’ın şanına layık olarak yapılabilmesi için gerekeni yapma görevini vererek sona erdi. Toplantıdan çıkan herkes hem toplantıda konuşulanlardan bir şeyler öğrenmiş olmaktan, hem de alınan karardan hoşnuttu.
Mayıs 1990