Arnavutluk’tan Gezi İzlenimleri (II) Arnavutluk Sosyalizm Yolunda Kararlılıkla İlerliyor”

Kısa adı AEP olan Arnavutluk Emek Partisi, tüm tarihsel sorumluluğunu taşıyarak sosyalizm yolunda dosta düşmana karşı kararlılıkla ilerliyor.
Arnavutluk, 28.748 km2 toprağa sahip olup 3 milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın en küçük ülkelerinden birisidir. Ülkenin 2/3’si dağlık ve tepelerle kaplı, geriye kalan topraklar ise -Kurtuluştan önce- sadece bataklıkmış. Ama bugün dağ-taş işlenmiş, ağaçlandırılmış, bataklıklar ise kurutulup ekim alanına dönüştürülmüş. Tarihsel olarak sırasıyla önce Romalıların, daha sonra Bizans, ondan sonra da 600 yıl süren Osmanlı egemenliği altında yaşamak zorunda kalan Arnavutluk, 1. Dünya Savaşı sırasında da komşu ülkeler arasında paylaştırıldı. 1939 yılında İtalyan faşistleri işgal ettiler, onların defedilmesinden sonra Alman faşistlerin işgaline uğrayan Arnavutluk halkı, partizan birliklerinin başlattığı direnişlerden sonra kurulan Komünist Partisi öncülüğünde ulusal kurtuluş savaşma dönüşmesiyle 29 Kasım 1944 yılında bağımsızlığını ilan etti. 11.1.1944 yılında Arnavutluk Halk Cumhuriyeti kuruldu. 1976 yılında da ülke, Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti olarak tüm dünyaya duyuruldu.
Arnavutluk’a dışarıdan, özellikle Avrupa ülkelerinden gidenlerin varır varmaz düştükleri bir yanılgı var: 45 yıllık bir geçmişi olan Arnavutluk’u özellikle sanayi vb. gelişmeler yönüyle Batılı emperyalist ülkelerle (sanayi, teknik) karşılaştırmak. Emperyalist ülkelerin yüzyılı aşkın bir süredir başka ülkeleri sömürüp elde ettikleri gelişmeyi, işe sıfırdan bağlayarak 45 yıl gibi çok kısa bir zamana sığdıran Arnavutluk ile karşılaştırmak. Oysa bu ülke 45 yıl içinde yoktan var olmuştur. Bugün halkın her türlü temel ihtiyaçları en iyi biçimde karşılanmıştır. Bu ülkeyle, tutup emperyalist ülkeleri karşılaştırmaya kalkanların kendilerine şu soruları sormalarını tavsiye ederiz: Ülkede sömürü var mı, baskı var mı, yolsuzluk, işsizlik, vergi, karaborsa, rüşvet var mı? Çok zenginler, çok fakirler var mı? Enflasyon altında, diğer ‘Doğu Bloğu’ ülkeleri gibi inliyor mu? Yine onlar gibi emperyalist güçlerin kredi kıskacında boğulup kalmış mıdır? Başka bir ülkeden kredi almak, yani ülkeyi borçlandırıp emperyalistlerin kucağına düşürmek, bu ülkenin anayasasına kadar girmiş bir yasaktır. (Anayasa, Madde 28). dışalım-satımda devlet bütçesi dengeyi sağlamak zorundadır. (Anayasa, Madde 27).
Arnavutluk, dışsatımında bir hayli yol almıştır, örneğin, 6 komşusuna ürettiği elektriği satmakta dünyada krom üretiminde 2. ülke durumunda olup, krom dışsatımında dünyada 6. ülke durumundadır. Dünyada bugün 103 ülke ile diplomatik, kültürel ve ekonomik ilişkileri olup Tiran Radyosu 21 dilde yayın yapmakta. Tiran Radyosu, yurt dışına yayın yapan dünyadaki diğer radyo istasyonları arasında, yayın saati nedeniyle 6. sırada yer almaktadır.
Arnavutluk’un tüm dünyada gittikçe dostları artmakta, her yıl turizm amacıyla, gerek tarihi eserlerini, gerekse toplum yapısını görüp incelemeye gelenlerin sayısı 20.000’i aşmaktadır. Bunun ileriki yıllarda giderek artacağı apaçık ortada. Arnavutluk turizme, kapitalist ve revizyonist ülkelerin baktığı gibi, ilk aşamada, turistleri, “döviz getiren, kazıklanan, soyulan müşteriler” olarak değil, ülkesini tanıtan, ülkesindeki sosyalizmi öğreten, kavratan ve ona dost kazanmayı amaçlayan bir anlayış ve görüşe sahip. O nedenle döviz bozdurup zorunlu harcama ya da belli yerlerin dışında ülkenin her yerini görmeyi yasaklama gibi uygulama yok.
Sosyalizm Demek, Kapitalizme Meydan Okuyan, Ona Karşı Üstünlük Sağlayan Sistem Demektir
Arnavutluk’tan bir işçinin aldığı maaşından hiçbir kesinti alınmaz. Yani brüt maaş net maaşa eşittir, örneğin hastalık sigortasına kesinti diye bir şey yoktur, buna rağmen tüm sağlık hizmetleri ücretsizdir. Ülkeyi ziyarete gelen yabancılara bile hastanede yatıp uzun süreli tedavi gerektirmediği sürece tüm sağlık hizmetleri ücretsizdir. Plajda ayağına küçük bir yara açıldı diye, tüm ilkyardım hizmetleri, hastanede, ayakta tedavi vb. bir yabancıya nasıl zevkle, severek yapılır, giden hemen herkes tanık olmuştur. Emeklilik sigortasına da kesinti diye bir şey yoktur, buna rağmen erkekler 60 yaşında, kadınlar ise 55 yaşında emekliye ayrılırlar, özellikle madende, keramik, çimento, petrol ve kauçuk sanayisinde çalışanlar ise erkekler 55, kadınlar 50 yaşında emekliye ayrılırlar. 20 ya da 25 yıllık bir çalışma süresinden sonra emeklilik için başvurulur. Emekli maaşı ise, işçinin en son çalıştığı yılın ortalama ücretinin % 70’i kadardır. Arnavutluk’ta işsizlik olmadığı için, emperyalist ülkelerde işçilerden çalışırken alınan ve “ileride işsiz kalırsan sana işsizlik parası vereceğiz” dedikleri işsizlik sigorta kesintisi diye de bir şey yoktur.
Dengeli Devlet Bütçesi
Arnavutluk ekonomik yaşamında gelir ve gider durumu itibariyle her zaman dengeli bir bütçe politikası izler, örneğin 1987 yılında devletin bütçe gelirleri 9.35 milyar Lek iken, devlet giderleri de 9.3 milyar Lek tutarındadır. Devlet bütçesi böylece dengelenmiştir. Kapitalist ve revizyonist ülkelerle karşılaştırıldığında Arnavutluk’un diğer ülkelerden devlet borçlan diye bir sorunu yoktur, örneğin, dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olarak tanınan Batı Almanya emperyalistleri bile, bir yıllık giderlerinden daha fazla tutarda dışarıya borçlu durumdadırlar. Arnavutluk’ta, faiz ve tefecilikle yaşayan bir finans kapital diye bir şey yoktur, devlet kasalarındaki paraları çekip sömüren tekeller ve kuruluşlar yoktur. Arnavutluk dışarıdan borç almaz, bu zaten Anayasaca da (Madde 28) yasaklanmıştır. Dışalım-satımında da dengeli bir bütçe politikası izler, örneğin, sadece dışsatımla gideri karşılanabilecek mallar dışarıdan alınabilir. Çünkü dışalım-satımda ticaret açığı olmuş olsaydı, Arnavutluk da diğer ülkeler gibi bunu kapatmak için ya sosyal harcamalarda kısıtlamaya gitmesi gerekecek -ki bu da halkın hakkından kısmak olacaktır- ya da fiyatları artıracak veya en sonunda kredi almaya başvuracaktır. İşte bu yolu Arnavutluk reddediyor ve Anayasaca da yasaklıyor. Çünkü Marksist-Leninist plan ekonomisinin ilkelerine aykırı olan bu tutumu Arnavutluk şiddetle reddediyor. Gorbaçov’un kapitalist reformları artık dış ticaretteki ticaret tekeli anlayışım kesinlikle ortadan kaldırıyor ve böylece tekellerle yabancı işletmeler arasında gerçekleşecek olan serbest ticaret uygulamasını getiriyor. Böylece de varolan ticaret bilanço açıkları gittikçe daha da artıyor.
AEP: İşçi Sınıfının Partisi
Arnavutluk’ta gerek sosyalizmin inşasında, gerekse ülkenin yönetiminde başrolü oynayan bir güç var, o da partisidir. Parti gerçek anlamda işçi sınıfının partisi olup, revizyonist ülkelerde görüldüğü gibi yönetici memurların, teknokratların ya da entelektüellerin oluşturduğu işlemez hale gelmiş bir cihaz değildir. 1986 yılında partinin 147.000 üyesi vardı. Genel halk nüfusuna göre halkın yüzde 7’si parti üyesi iken, bu oran işçiler arasında % 10’dur. Partinin ağır sanayiye doğru işçiler arasında nasıl daha köklü örgütlü olduğunu ise bize şu sayılar daha iyi anlatıyor: Otomobil ve traktör sanayisi, demir-döküm bölümlerinde, ki buralarda çalışma koşulları çok daha ağırdır, her 80 işçiden 30’u, yani oran olarak işçilerin yüzde 40’ı parti üyesidir. Üyelerin çoğunluğu işçi sınıfından gelen partinin bileşimi hakkında birkaç sayı vermek gerekirse: 1986 yılı istatistiklerine göre, % 39 işçi sınıfından, % 29.5 kooperatif üyesi köylülerden, % 31.3 memurlar. Parti kadrolarının ortalama olarak % 35’i, özellikle yönetici kademelerindeki işçi sınıfından gelmektedir.
Partiye Durmadan Taze Kan Geliyor: Aday Üyeler
Her yıl ortalama olarak partiye 6000 dolayında yeni aday üye alınır. Bunların % 80’i işçiler ve kooperatif üyesi köylüler olup % 40’ı kadınlar oluşturmakta; % 70’ini gençler oluşturuyor. Parti MK’sı gelecekte de gelişmenin bu yönde olacağını ileri sürüyor. Partiye sürekli yeni ve taze güçlerin alınması, bilinçli olarak parti bileşiminin yenilenmesine hizmet etmektedir. Partiye yeni üye almalarda işyerindeki çalışanların önemli bir etkinliği vardır. R. Alia, 9. Parti Kongresi’ne sunduğu raporda buna da değiniyor ve şöyle diyor: “Parti saflarına yeni insanların alınmasında ve partinin daha güçlü, genç ve dinamik kalmasında kitleler büyük ilgi gösteriyorlar ve katkıda bulunuyorlar. Partiye alınma gizlice olan bir olay olmayıp, işçiler açısından son derece önemli ele alınan bir olaydır. Hatta adayların isimleri resimleriyle birlikte fabrika girişlerinde kapılara asılır ve tanıtılırlar. Parti yeni üye almada revizyonist ülkelerde olduğu gibi niceliğe değil, tam tersine niteliğe önem verir. Parti aday üyelik zamanını, E. Hoca’nın 7. Parti Kongresi’ne sunduğu Raporda açıkladığı gibi, “Aday üyelik dönemi devrimci çelikleşmenin sınandığı bir dönemdir” olarak ele alır. Aday üyelik işçiler için 2, aydın ve memurlar için 3 yıldır, özellikle aydınlar, aday üyelik dönemini zor ve güç koşullar altındaki bir çalışmayla ortaya koyup tamamlamak zorundadırlar ya da meslekleri dışında bedensel işlerde çalışarak geçirmelidirler. İşçiler için bir örnek vermek gerekirse, örneğin başkentteki bir fabrikada bir işçi aday üyelik dönemini üç vardiyalı bir işyerinde çalışarak geçirirken, işinin yanı sıra yoğun teorik eğitim ve çalışmayı da sürdürmesi gerekir. Gezi gruplarına kılavuzluk yapan tercümanlardan biri, örneğin aday üyelik döneminin sadece 7 ayını üç vardiyalı bir işyerinde geçirdi, çünkü daha önce de 10 yıl vardiyalı bir başka işte çalışmıştı. Ağır bir işte çalışmakla hedeflenen nedir sorusuna şu yanıtı alıyoruz: “Ağır işlerde çalışmak, fedakârlık ruhunu güçlendirir, alçakgönüllü olma özelliğini geliştirir, rehavete, rahata düşkünlüğe, kolay görevlere kaçma ya da tercih etmeye karşı da bir güvencedir, bunlara karşı korur. Diğer yandan komünistler öyle çelikleşmelidirler ki, sonunda oportünizme, sekterizme ve bürokratizme karşı kararlı mücadele edebilsinler.” (Ramiz Alia, 9. Parti K. Raporu, Alm. Baskı s.92). Kişisel çıkar ya da avantajlar değil, komünizm davasına ve halka hizmet parti üyesinin tek düşüncesi olmalıdır.

Ekim 1989

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑