Baro Çağdaş avukatların:
Dünyanın en büyük ikinci barosu olan İstanbul Barosu’nun seçimleri 9 Ekim Pazar günü yapıldı. Seçimi, Çağdaş Avukatlar Grubunun adayı T. KAZAN ve listesi ezici çoğunlukla kazandı. KAZAN ve listesi, seçimi, “12 Eylül Hukukunun” eleştirisi ve baronun bağımsızlığını savunarak kazanırken; 82 Anayasasının mimarlarından Şener AKYOL ve listesinin kaybetmesi, 12 Eylül hukuksuzluğunun tescilinin bir göstergesiydi. Baronun vesayet altında oluşuna gereken tepkiyi göstermeyerek bugünkü durumun devamını savunan Aydın KAZANCI listesinin başarısızlığı ise, avukatların, baronun etkin bir meslek kuruluşu olarak ülke ve meslek sorunlarına sahip çıkması yönündeki isteklerini ortaya koydu. Sosyal demokrat aday olarak seçimlere katılan Aysel BAYKAL’ın divan seçimlerinde sağ kanatla birlikte hareket etmesi dikkat çekiciydi.
Üç yıl aradan sonra yapılan İstanbul Baro Seçimleri, baroların bağımsızlığı, savunma hakkının engellenmezliği, işkencecilerin teşhiri ve cezalandırılması ve 82 Anayasasının iptali istemleriyle demokrasi güçleri içinde yankı buldu.
ÖZGÜRLÜK: İstanbul Barosunun gelişimi içinde 1988 seçimlerinin önemi nedir?
Turgut Kazan: Beş yılda biriken sorunlarımız var. Özellikle son beş yılın içinde bulunduğu son sekiz yılda mesleğimiz büyük tahribata uğramıştır. Başka mesleklerin hemen hemen tamamından farklı olarak, meslek yasamız 7 kez değişikliğe uğramış, her değişiklikle yasanın bütünlüğü iyice bozulmuş, mesleğimiz vesayet altına alınmış, bağımsızlığı yaralanmış, savunma görevinin, hak arama özgürlüğünün doğru kullanılabilmesi, sağlıklı kullanılabilmesi, tehlikeye girmiştir. Bu bakımdan bu seçimler sonunda, baro yönetimine meslek sorunlarını, mesleğin bağımsızlığını savunacak, bunu gündeme getirecek bir ekibin gelmesi gerekiyor. Bu bakımdan bu seçimler daha önceki seçimlerden farklı önemlidir.
ÖZGÜRLÜK; Çağdaş avukatlar grubu nedir? Neyi savunur?
T. Kazan: Çağdaş avukatlar grubu demokrasiye inanan, hukuk üstünlüğüne inanan meslektaşlarımızın oluşturduğu bir gruptur. Bizim mesleğe bakış açımız, meslektaşlarımızın, mesleği yürütürken karşılaştığı güçlüklere temel çözümler bulabilmektir. Diğer gruplardan farkımız bu temel çözümleri arayıştan kaynaklanıyor. Bugün Türkiye’de adalet tıkanmıştır. Ve bir anlamda adalet kalmamıştır. Yani Türkiye’de adalet dağıtılmıyor. Davalar yıllarca sürüyor. Bu durumda adalet dağıtımı haklıyı değil, haksızı koruyor. Haksız korununca tahsilât mafyası denilen bazı örgütler adalet dağıtımına başladı. Çek ve senet işleri onlar tarafından yürütülüyor. Böylece, devletin üç temel erkinden biri olan yargının yerine mafya geçiyor. Bu tıkanıklık sürerse ki, sürecektir, bu başka alanlara da sıçrayacaktır. Avukat, bu durumda görev yapamayacaktır.
Örneğin, gözaltındaki sanığın müdafiden yararlanma hakkı Türkiye’de çok tartışıldı. Sanık gözaltına alınır alınmaz avukatından yararlanma hakkına sahip olmalıdır. Bu ancak, demokratik bir toplumda kabul edilebilir bir haktır.
ÖZGÜRLÜK: Seçimlerde adaylardan biri de 82 Anayasasının mimarlarından Şener Akyol. 82 Anayasası mimarlığından, Baro başkan adaylığına. Bu size ilginç gelmiyor mu?
T. Kazan: Bu söyleşi Baro seçiminden sonra yayınlanacak. O yüzden biz tahminde bulunacağız. Şener Akyol, İstanbul Barosu Başkanı olmak istiyor ama olması mümkün değil. Şener Akyol, anayasacılık literatüründe ancak karşı anayasa denilebilecek yani anayasa düşüncesine ters bir anayasanın mimarıdır. Böyle bir anayasayı yapan ya da yapılmasına katkıda bulunan bir meslektaşımın Baro başkan adayı olmasının güzel bir yanı da var. Böylece meslektaşlarımız bir hesaplaşma olanağı bulacaklar. Kendisinin seçileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Genel olarak 82 anayasasının ilkelliği, çağ dişiliği, karşı-anayasa oluşu bir yana, bir de özel olarak 135. maddesi var. Bu madde bizim mesleğimizin, meslek kuruluşlarımızın özünü boşaltan, meslektaşlarımızın önemli bir bölümünü meslek kuruluşlarından koparan mesleğin yetkilerini sınırlayan ve meslek örgütünün yönetimini görevden alma yetkisini Valiye tanıyan bir madde. Şimdi bu maddenin yapımcısı, bağımsızlık ve özerklik gibi çok önemli sorunları olan baroya, başkan olamaz, sorunlarına çözüm bulamaz. Ama görüp birlikte yaşayacağız.
ÖZGÜRLÜK: Çağdaş avukatların yönetiminde olan bir baronun insan hakları ve ihlalleri konusundaki tepkisi ve çalışmaları neler olmalıdır ya da neler olacaktır?
T. Kazan: Baro bir meslek kuruluşu olmakla birlikte, önemli bir hukuk kurumudur. Bizler de hukukçularız. Hukuk üstünlüğüne inanan insanlar, insan hakları ihlallerine göz yummayacaklardır, seyirci kalmayacaklardır. Ülkemizde temel insan haklarının yaşama geçirilmesi için çaba harcanmalıdır. Çağdaş avukatlar baro yönelimine gelince bu konuda son derece duyarlı olacaktır. Bu bizim görevimiz sayılır, görevimizin bir parçası sayılır.
ÖZGÜRLÜK: Baronun vesayet altından kurtulması için neler yapılması gerekir? 80 sonrası avukatlık yasasındaki değişikliklere neden gerek duyuldu? Valiler baro yönetimlerini “gerekli gördüğü hallerde” görevden alabiliyorlar, bu nasıl izah edilebilir?
T. Kazan: Benim mesleğim hak arama mesleğidir. Savunma mesleğidir. Bu mesleğin sağlıklı bir biçimde yürütülmesi için örgütünün bağımsız olması gerekir. Şimdi hem hak arama özgürlüğü, hem de savunma hakkı büyük güçlüklerle karşı karşıyadır. Çünkü savunma hakkını veya hak arama özgürlüğünü avukat kullanırken, müvekkilinin hakkını kullanırken, çeşitli güçlüklerle karşı karşıya kalır, örneğin, valiyle çatışmak durumunda kalabilir. İçişleri Bakanı ile hükümetle, başbakanla. O zaman baro bağımsız ve özerk olmalıdır ki avukat tehlikelerle karşı karşıya kalmasın. Şimdi, valinin görevden alacağı bir baro yönetimi, elbette avukatı koruyamaz.
Avukatı korumaya kalksa kendisini koruyamaz. O yüzdendir ki; savunma hakkının ve hak arama özgürlüğünün doğru kullanılmasında baronun özgür olması şarttır. Biz bu konuda ne yapacağız? Bunları anlatmaya, bunu teşhire çalışacağız. Dolayısıyla tamir için olanakları zorlayacağız. Tamir edecek yerleri bir çeşit görev yapmaya çağıracağız. Geçtiğimiz dönemde avukatlık yasasında 7 kez değişiklik yapıldı. Bunlar özerkliği ve bağımsızlığı yaralamaya yönelik değişikliklerdi. Meslektaşlarımızın kolayca işten yasaklanmalarını sağlamaya yönelik değişikliklerdi. Seçimlere müdahaleye yönelik değişikliklerdi. Tamamı anti-demokratikti.
ÖZGÜRLÜK: 82 Anayasası meslek kuruluşlarının siyasetten yasaklanmasından ne anlıyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?
T. Kazan: Biz siyaset yapmıyoruz. Baro bir meslek kuruluşudur. Bu nedenle biz mesleğin sorunlarıyla ilgili çalışmalar yapacağız. Ama bunu yaparken, ister istemez siyaset denilen arenaya girmek zorundasınız. Örneğin: 3454 sayılı yasa çıkarıldı. Bu yasa, son derece ilkel bir yaklaşımla, adalete, ticareti sokacak bir yasadır. Yani adaletle taban tabana zıt bir yasadır. Devlet hak aramak isteyen yurttaşına zorla dosya satıp gelir sağlayacak, bazı para cezalarının adalet fonuna aktarılması bu yasayla planlanacak ve yine bu yasayla adliye için ondan bundan bağış toplanacaktır. Bunlar olacak şey değil! Ne devletin hak arayan yurttaşa zorla dosya satması savunulabilir, ne para cezalarının bir bölümünün fona aktarılacak yargıca lojman için, servis aracı için yahut çeşitli olanaklar için vicdani kanaatin oluşumuna yabancı unsurlar sokmak savunulabilir, ne de adalet için ondan bundan bağış toplanabilir Buna karşı çıkacaksınız! Bunu önlemeye çalışacaksınız! Anlatacaksınız, insanları uyandıracaksınız! Bu yasaya karşı böyle bir görevi üstlenmek, elbette politika, politik davranış olacaktır. Fakat bunu yapmak zorunludur. Politika vaşağını bu anlamda bir yasak saymıyorum. Öyleyse ne yapacağız? Filanca partinin kazanmasının ya da kaybetmesinin propagandasını yapmayacağız. Bu bizim sorunumuz değil. Meslek kuruluşu olarak elbet bunun dışında kalacağız. Ama baro hukuk kurumu olduğu için mesleğimizi yürütürken, ister istemez genel anlamda politik görüşler ortaya koymak söz konusu olacaktır. Bu bizim mesleğimizin doğasından gelen bir özelliktir
ÖZGÜRLÜK: İşkencenin önlenebilmesi açısından barolara ve tek tek avukatlara düşen görevler nelerdir?
T. Kazan: İşkenceyi önleyebilmek için yapılacak işlerden birisi, işkencecinin gözünü korkutmaktır, işkencenin cezalandırılacağı, asla konulmayacağı izlenimi yaratmaktır. İşkenceciye tutuklanma yasağı koyarsanız, tam tersini yapmış olursunuz, işkenceyi önleme konusunda içten davranmamış ulursunuz, işkenceyi önleme konusunda sanıkla müdafiinin gözaltında görüşme hakkını önemli bir aşama ve adım olarak görüyorum. Ve muhakkak Türkiye’de kullanılması gerektiğini, yasal bir engel bulunmadığını söylüyorum. CMUK (Ceza Mahkemeleri Usul Kanunu)’nun 136. maddesi, aslında ülkemizde gözaltında bulunan sanığa bu hakkı veriyor. O halde, bir tek İçişleri Bakanlığı genelgesi ile bu sorun çözülebilir. Ne var ki mevcut yönetimler, böyle bir uygulamaya kapı aralamıyorlar. Aralayacak gibi görünmüyorlar. Ancak, onlar görünse de görünmese de doğruyu savunmak bizim görevimiz.
ÖZGÜRLÜK: Bu konuda ne gibi somut adımlar atılabilir?
T. Kazan: Bu konuda baro gibi kurumların yapabileceği şeyler var. önce 136. maddenin bu hakkı bize tanıdığını anlatmak diye bir görevimiz var. Bir genelge ile tek bir kuralla bu yolu açmaya çalışmak gibi bir görevimiz var. 136. maddenin verdiği bu olanağı hayata geçirmek için bazı deneyler ve girişimler yapmak gibi görevlerimiz var. Amerika’da filmlerde gördüğümüz gözaltındaki sanığın avukatı ile görüşme hakkı bu deney ve girişimlerle kazanılmıştır. Yoksa ABD deki yasal kural bizim Ceza Mahkemeleri Usul Kanunundan daha kötüdür. Ama sonuçta, federal mahkeme, savunma hakkını yorumlarken, bu yolu açmıştır ve bugün oradaki insanlar bu haktan yararlanmaktadır.
ÖZGÜRLÜK: Polis görev ve yetki yasası ile konut dokunulmazlığı, hâkim kararı olmadan kişinin ve özel eşyalarının eşyalarının aranmaması gibi anayasal haklar çiğneniyor. Bu gibi anti-demokratik yasaların kaldırılması için neler yapılmalıdır?
T. Kazan 82 anayasası yalnız konut dokunulmazlığı değil, temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümün tamamı (karşı anayasa derken, anlatmak istediğim buydu.) hakların adını madde numaralarıyla birlikte madde numarasının karşısına yazmış, ama sonunda kullanılmasının nasıl önleneceğini, yani kullanılmasını önlemenin yollarını koymuştur. Bu anayasanın amacı budur. Bunun için karşı anayasadır. Oysa anayasacılıkta aslolan hakkı taahhüt etmek, güvenceye bağlamaktır. Anayasa mevcut iktidar karşısında, teker teker ve topluca yurttaşların güvencesi olmak zorundadır. Ama 82 anayasası, demokratik toplumlarda anayasa olmasa bile, kullanılır hale gelmiş olan hakların nasıl sınırlanacağına ilişkin bir belgedir. Onun için karşı anayasadır.
Ekim 1988