Demir-Çelik grevi devam ediyor ve görünen o ki bir süre daha devam edecek. Grevin arkasında birçok dolap dönüyor, birçok pazarlık yapılıyor, bakanların bile birbirini suçlamasına yol açıyor. Dönen dolapları kavrayabilmek için grevin başlarından bu yana gelişmeleri gözden geçirmek gerekiyor.
Kamu işyerlerinde 600 bin işçinin toplu sözleşme görüşmelerinin ve eylemlerinin sürdüğü Mart ayında Karabük ve İskenderun Demir-Çelik Fabrikalarında da grev karan alındı. 22 Mart’ta greve başlanacağı ilan edildi. Demir-Çelik İşletmeleri kamu işletmesi olmasına rağmen, metal işçilerinin, 1976’lardan bu yana, emeğe saldırgan yüzünü çok iyi tanıdığı MESS’e üyedir.
22 Mart’ta başlanacağı gün grev “güvenlik” gerekçesiyle Bakanlar Kurulu tarafından ertelenir ve bu karar gece yarısı, Demir Çelik İşletmeleri güvenlik birimlerine bağlı ekipler tarafından Karabük’te gece yarısı araçlar dolaştırılarak anons edilir.
MESS ve Çelik-İş bu arada tekrar masaya otururlar ve anlaşma sağlanamaz. İşçiler grev haklarının ellerinden alınması karşısında sessiz kalmazlar. Üretim düşürülür, gösteri ve yürüyüşler yapılır. Esnaf da kepenk indirerek işçilere destek olur. İşçiler sözleşmenin Yüksek Hakem Kurulu’na gitmesi halinde üretimi tamamen durduracaklarını ilan ederler. Çelik-İş “güvenlik gerekçesiyle grevin ertelenemeyeceğini” belirtir ve yürütmenin durdurulması için Danıştay’a başvurur.
İşçilerin kararlılığı ve genel olarak kamu işyerlerinde çalışan işçilerin süren eylemliliği sonucu 18 Nisan’da dava, Danıştay’da sonuçlanmadan, hükümet ertelemeyi kaldırır. Çelik-İş, İskenderun ve Karabük’te 4 Mayıs’ta 20 bin işçi ile greve başlar.
Ve Seka grevinde tezgâhlanan oyun bir kez daha sahneye konur. Seka grevi sırasında işçilerin kararlılığını kırmak, grevi etkisiz hale getirmek için kâğıt ithalatından gümrük kaldırılmıştı. Bu karar aynı zamanda Faysal Finans’a büyük vurgun olanağı sağlamıştı. Faysal Finans’ın ortaklarından birinin Korkut Özal olduğu hatırlanmalıdır.)
Grevin başlamasıyla birlikte bu kez demir ve çelikten vergiyi kaldıran kararname yayınlanır ve Demir-Çelik İşletmesi demir ithalatı için ihale açar. Bu ihalenin önemli bir kısmını aynı Faysal Finans’a bağlı Faysal Dış Ticaret kazanır. İlk partide 30 bin ton, ikinci partide 50 bin ton demir ithal edilir.
Gümrüğün sıfırlanmasına, ton başına 273 bin lira indirim yapılmasına ve ithal edilen demirin bir yıl önceki üretim olmasına rağmen bu süre içinde demire % 8.5-14.7 ve 7-15 oranlarında zam yapılır. İçinde MESS yöneticilerinin de bulunduğu ithalat vurguncuları ve özellikle Faysal Finans’a iki ayda 12 milyar havadan para kazandırılmıştır.
Grevin arka planında bütün bunlar sessiz sedasız gerçekleştirirken, birden bakanlar birbirini suçlamaya başlar. İmren Aykut’un, Demir Çelik İşletmeleri’nden sorumlu Işın Çelebi ve Cemil Çiçek’i, Işın Çelebi’nin de ithalattan Sorumlu Güneş Taner’i suçlayan demeçleri, gazete sayfalarını doldurur. İthalattan vurgun yapanların listesi Güneş Taner ve Ekrem Pakdemirli’den sorulduğunda iki bakan da bilgisayarlarda olan bu bilgiyi açıklamazlar ve vurguncuları açıkça korurlar.
MESS, gazetelere ilan vererek Çelik-İş’i suçlar ve işçileri işyerini kapatmakla tehdit eder. Bu arada işçileri işten atıp yem işçilerin işe alışması talebini hükümete bildirir.
Bütün bunlar olup biterken grev nedeniyle günlük zarar İsdemir’de 1 milyar 400 milyon, Karabük’te 900 milyon olup şimdiden isçilerin toplam isteklerini çoktan aşmıştır.
Oyun açıktır. Bir yandan Faysal Finans gibi stokçulara, içinde MESS yöneticilerinin de olduğu demir ithalatçılarına milyarlar kazan dirilirken, öte yandan grevin uzun sürmesi sonucu on binlerce işçi açlığa mahkûm edilerek kararlılıkları ve mücadele azmi kırılmaya, kötü koşullarda bir sözleşme dayatılmaya çalışılmaktadır.
Demir Çelik işçileri bu oyunu boşa çıkarmak için kararlı direnişlerini sürdürmektedirler. Bütün işçilerin Demir Çelik grevcileriyle dayanışmalırını yükseltmeleri ve MESS’e, stokçu ve vurgunculara, onların koruyucusu Özal iktidarına karşı Demir-Çelik grevini desteklemesi gerekiyor. Oyun ancak böyle bozulabilir.
Grevdeki Demir- Çelik İşçileri: “Sonuna Kadar Direneceğiz”
Haziran sayımız için Demir- Çelik grevi üzerine isçilerle konuşmak ve gözlemlerde bulunmak için gittiğimiz Karabük’te, geç kaldığımız için işçiler ve sendikacılar bizi eleştirmişti. Grevin hazirana kalmadan biteceğini umuyorlardı. Mayıs’ın dördünde başlayan grev Haziran’ın sonu geldiği halde hâlâ devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna seslerini duyurmak için Karabük Demir Çelik işçileri bir de miting yaptılar. Son gelişmeleri öğrenmek ve mitingi yerinde izlemek üzere ikinci kez Karabük’e gittik. Mitingin en belirgin özelliği çok kalabalık olması ve işçi ailelerinin ve eşlerinin de büyük bir coşkuyla mitinge katılmış olmalarıydı. 10 bin dolayında kişinin katıldığı mitingle işçiler MESS ve hükümete karşı tepkilerini sendika tarafından önceden belirlenmiş bulunan dört slogan çerçevesinde dile getirmişlerdi. MESS ve hükümete karşı işçilerin öfkesi büyüktü. Atılan sloganlar şunlardı:
“İşçi sendika omuz omuza”
“İşçi emekçi, MESS çıkarcı”
“İşçiyiz, güçlüyüz. Hakkımızı söke söke alacağız”
“En büyük Çelik-İş başka büyük yok”.
Halkın alkışları arasında yürüyen işçiler, “Halkımız mitinge” sloganını da attılar. Miting öncesi yapılan yürüyüş sırasında işçi eşleri ve ailelerinin olmamasına karşın sendikacı eşlerinin ön sıralarda bulunması dikkat çekiyordu. Yürüyüşe alınmayan işçi aile ve eşleri miting alanında bekletiliyorlardı. Miting alanına gelindiğinde işçi iş ve aileleri işçileri büyük bir coşku ile karşıladılar. Eşler ve çocuklar, “Açız, Ankara’ya yürüyelim” diye bağırıyorlardı. Miting öncesi yürüyüşe yasak zincirlerini kıran bazı işçi eşlerinin de katıldığı gözlemlerimiz arasındaydı.
Sendika yöneticileri ve eşleri giyim kuşam bakımından da farklılıklar gösteriyorlardı. Sendika yöneticileri takını elbiseler ve “Parliament” sigaralarla analarda dolaşırlarken, eşleri de şık giyimleriyle diğer işçi eşlerine fark yapıyorlardı. Ancak sloganlar atılırken sendikacı eşlerinden yükselen ses bir hayli coşkuluydu.
İşçiler kendi aralarında sendika başkanlarından “Valessa” diye söz ediyorlardı. İlginçti. Valessa bir yandan işçileri ve demokrasiyi savunuyor görünürken, diğer yandan da Amerika ve batılı ülkelerin desteğinde, Polonyalı yöneticilerle sürekli uzlaşma çizgisi izliyordu. Çünkü Valessa papazlar, rahipler ve ‘hayran’ olduğu batılı ülkelerle birlikte Polonya’da sosyalist maskeli kapitalizm yerine batı tipi kapitalizmin yerleşmesi için uğraş veriyordu. Tıpkı Valessa gibi Çelik-İş Başkanı’nın da zaman zaman çıkışları oluyor. Ama bu çıkışların düzenin kendisini hedeflemediği bizce açık. Çelik-İş Başkanı’nın belirli bir ücret artışı ile yetineceğini işçilerin kapitalizme karşı vereceği mücadeleye önderlik gibi bir probleminin olmadığını, bugün için istenenler kısmen de olsa elde edildiğinde uzlaşmaya hazır olduğunu biliyoruz. Grev süresince işçiler sorunların asıl kaynağını gösterme ve buna karşı mücadele konusunda hiçbir şey verilmeyişinden bu sonucu çıkarmak pek de zor değil.
Başbakan, Demir Çelik işçilerine “bir kuruş daha fazla vermem “diyor. Basında çıkan haberlerde ve Çelik-İş yöneticilerinin demeçlerinde grevin Demir-Çelik ithalatçılarının daha fazla kazanması için uzatıldığı yolunda iddialar var. öte yandan işçiler haklarım elde edinceye kadar ne pahasına olursa olsun direneceklerim söylüyor. Yetkililer sürekli birbirleriyle çelişen açıklamalarda bulunuyorlar. Son olarak ERDEMİR’in (Ereğli Demir Çelik Fabrikası) satılacağı yolunda da söylentiler yayıldı. Tüm bun/ardan çıkarılacak sonuç ne olabilir?
Demir-Çelik işçilerinin 110-120 bin lira gibi son derece gülünç bir ücret karşılığında günde üç dört gömlek değiştirerek 1800 derece sıcaklık karşısında daha fazla bu ücrete dayanmaları beklenebilir mi? MESS ve hükümet çevreleri işçilerin 80 öncesinde olduğu gibi ‘1 ton demir karşılığı ücret’ istemini çok fazla ve ‘gerçekçi olmamak ‘ diye değerlendiriyorlar. Onlara göre gerçekçilik kölece çalışma koşullarına razı olmak. Biraz olsun insanca yaşayabilmek için ileri sürülen talepler hayalcilik ve aşırılık oluyor. Onlara göre gerçekçilik Türk-İş ‘in yolunu izlemek. Yani yarın hatta şimdiden gelen bir zam dalgasıyla fazlasıyla geri alınacak olan küçük bir ücret artışına uysalca rıza göstermek, üstelik memnun olmak. Fiyatlara yapılan zamlara, hayat pahalılığına karşı çıkmamak, protesto etmemek.
Ama işçilerin Türk-İş’in yolundan gitmeyeceklerinin belirtisi bugünden görülüyor. “Biz sonuna kadar direneceğiz” diyorlar. Eğer satışa gelmezlerse, sendika yöneticilerini aynı kararlılıkla sonuna kadar kontrol altında tutarlarsa, bu koşullarda elde edebileceklerinin en iyisini elde edebileceklerdir. Hükümet ve MESS’in asıl korkusu ‘1 ton demir karşılığı ücret’ formülünü kabul ederlerse bunun diğer işçilere “kötü örnek” olacağıdır. Bu formülü kabul etmeleri halinde öteki işçilerin de onlara göre ‘yüksek’ sayılan ücret istemleriyle harekete geçeceklerinden çekiniyorlar. Bu nedenle de kırk dereden su getirerek isçilerin gözünü yıldırmaya grevden vazgeçirmeye çalışıyorlar. Güya grevden bir zarar görmedikleri imajım yaratarak işçileri “nasıl oba grevimizin bir etkisi yok. Bari az da olsa verilene razı olalım. Hiç değilse daha fazla mağdur olmayız” demeye zorluyorlar. Ülkenin demir çelik ihtiyacını sürekli ithalat yoluyla sağlamak mümkün değildir. Bu yoldan bazı kişiler büyük kazançlar elde etseler bile taşıma suyla değirmen döndürülmesi öyle kolay değildir. Bir sendikacının da belirttiği gibi “grevin hiçbir etkisi yok” anlayışını işçiler arasında yaymaya çalışıyorlar. Çeşitli söylentilerin ve MESS ve hükümetin vurdumduymazlığının mantıklı başka bir açıklamasını bulmak oldukça zordur.
Mitingden önce konuştuğumuz işçiler “çocuklarımızı okuldan aldık, sürekli borçlanıyoruz: bazı arkadaşlarımız ajanslarını bile sattı.” diyorlar ve “Başlangıçta işlediğimiz 1 ton demir karşılığı ücrette direniyoruz… Hiçbir şey bizi yıldıramaz.” diye ekliyorlardı.
Sendika temsilcisi ve işçilerle yaptığımız söyleşide soruları Emeğin Bayrağı dergisinden arkadaşla birlikte yönelttik.
SORU: Grev öncesinde greve yönelik ne gibi çalışmalarınız oldu?
TEMSİLCİ: Önceden greve yönelik bir çalışmamız olmadı. İşçilere uygulanan anket sonucunda ‘1 ton demir’ meselesi ortaya çıktı, grev kararı alındı. Ekonomik nedenlerden dolayı broşür v.b. yayınlar ve araçlarla bir eğitim çalışması da yapılamadı.
SORU: 12 Eylül öncesinde de grevler ve toplu sözleşmeler yapıldı. Fakat o dönemde de çatısı altında çok sayıda devrimci işçinin toplandığı DİSK gibi sendikalar da bile, yönetimlerinin reformist, revizyonist sendika ağalarının elinde olması nedeniyle işçilere doğru siyasi bilinç verilmedi, işçiler yalnızca ekonomik kazanımlarla oyalandı. Siyasi bakımdan da reformizm kuyrukçuluğa yapıldı. Bunun sonunda 12 Eylül karşı devriminin her alandaki saldırısı karşısında işçi sınıfı baskıları gerektiği gibi göğüsleyemedi, elindeki bir kısım haklara da el konuldu. Yeniden aynı olumsuzlukların yaşanmaması için ne türden faaliyetler yürütmek gerekir?
TEMSİLCİ: İşçilere sınıf bilinci vermeyen ve siyasi bakımdan doğru bir bakış açısıyla eğitmeyen sendikalar birer tabela sendikası olmaktan öteye gidemez. Ama bizim sendikamız diğerlerinden farklıdır. Sendikamızın 45 bin üyesi vardır. Sendikamızın bir Türk-İş kadar maddi gücü yoktur. Ancak sendikamız işçilerinin daha bilinçli olduğu kanısındayım. Siz eğitim çalışmasından bahsediyorsunuz. Sendikamız 24 saat açıktır. Biz 200-300 işçi her akşam sendikada toplanır konuşuruz. Maddi olanaksızlığımız nedeniyle dört dörtlük bir eğitim çalışması yapamıyoruz. Daha önceki MHP’li sendika başkanının sendika mallarını ve paralarını çar çur etmesi nedeniyle sendika ekonomik yönden zayıf düştü. Bu genel başkanımız kendi siyasi görüşü doğrultusunda çalışmalar yaptı. Sendikaya ne bir sosyal demokrat ne de onların görüşlerinden olmayan başka bir cins girebilirdi. Biz sendikanın bulunduğu muhite bile giremezdik. Belli bir kesim sendikaya sahipti.
Şimdi sendikamızda değişik görüşten, mesela DYP, ANAP, RP, SHP’den insanlar bir araya gelebilmektedir. Şu durumda maddi nedenlerle yapamadığımız eğitim çalışmalarını ilerde toplu sözleşmemiz imzalanınca belli bir maddi imkan olacağından yapmak mümkün olabilecektir.
SORU: Greve yol açan sorunların MESS olduğu veya şu ya da bu hükümetin politikalarından kaynaklandığı yolunda düşünceler var. Muhalefette iken emekçilerin çıkarlarının savunucusu kesilen ama iktidara gelince en azgın işçi düşmanı icraatların uygulayıcısı olan partiler ve hükümetler veya patron örgütlerinden yalnızca birisi sorunların asıl kaynağı, olarak gösterilebilir mi? Yoksa asıl neden patronlara ve burjuva partilerine halkı soyma ve sömürme olanağını veren düzen mi? Sorunların asıl kaynağı, partiler ve hükümetler değişse de kendisi aynı kalan sömürü sistemi değil midir? Örneğin Demirel şimdi zamlara, yoksulluğa ve hayat pahalılığına karşı imiş gibi pozlara giriyor. Oysa 12 Eylül’den önce iktidarda iken kendisi de bugün karşı çıkıyor göründüğü şeyleri yapmıyor muydu? Demirel bugün iktidara gelse zam yapmayacak mı, iktidarda olduğu 12 Eylül öncesi dönemde yaptıklarından daha az mı yapacak?
TEMSİLCİ: 12 Eylül’de çıkartılan yasalar işçilerin aleyhine olmuştur. Lehimize çıkan bir yasa yoktur. Bu yasalar hepimiz “EVET” demişizdir. Ama neden evet dedik? Yasaların neye hizmet edeceğini bilmediğimizden. Kendi kazdığımız kuyuya kendimiz düştük. Fakat şimdi bu yasalara karşı çıkıyoruz.
SORU: O halde ne yapmak gerekir?
TEMSİLCİ: İstediğimizi yapmamız mümkün değil. Çünkü yasalar engel oluşturuyor.
SORU: Ama grev öncesinde işçiler istedikleri bazı şeyleri yaptılar.
TEMSİLCİ: Evet grevden önce işçiler ‘Toplantı ve gösteri yürüyüşleri’ yasasını çiğneyerek birçok defalar yürüdüler. Üretimi düşürdüler ve durdurdular. Giriş çıkışları engellediler. Memurlar grev kapsamı dışında olmalarına rağmen içeriye alınmadılar. Ama biz sendikacılar kendi başımıza bir şey yapamıyoruz. Çünkü başımızdakilerden ne talimat gelirse onu yapıyoruz. Kendi başıma bir şey yapmaya kalksam sendikaya hesap vermek zorunda kalıyorum. Yani baş başa bağlı. Ben sekretere, sekreter şubeye, şube genel merkeze bağlı.
SORU: özellikle, büyük kentlerde, yönetiminde sendika ağalarının bulunduğu birçok sendikada işçiler, kendi aralarında komiteler kuruyorlar; sendika ağalarına karşı muhalefet yürütüyorlar, işçilerin çıkarlarını gerçek anlamda savunmaya çalışıyorlar. Burada da bu türden çalışmalar var mı?
TEMSİLCİ: Bizim burada böyle bir olay olmaz. Biz 3 ayda bir temsilciler toplantısı yaparız. Tüm şubeler toplantıya çağrılır ve bu toplantılar umuma açık yapılır. O toplantıda herkes eteğindeki taşı döker. Herkes çıkar mikrofona konuşur. Yetkilisi kimse çıkar, cevap verir. Burada her işçi istediği derdini anlatır. Burada tüm kararlar ortaklasa alınır.
SORU: Her ne kadar tartışmalar yapılıyor, kararlar ortak alınıyor diyorsanız da bu bile bazı yanlış kavrayışların ortaya çıkmasını engellemiyor gibi geldi bize. Örneğin toplu sözleşmeleri MESS değil de Gene! Müdürlük yapsın, diyorsunuz. İşveren konumunda MESS yerine hükümet olursa sorunlar çözülecek görüşündesiniz.
TEMSİLCİ: Bizim işçimiz niçin greve gidildiğini bilir. Biz MESS’in toplu sözleşmelerde taraf olmasını istemiyoruz. Sözleşmeleri Gene! Müdürlük yapsın. Gene! Müdürlük yaparsa sorunlar çözülür. MESS’i bilirsiniz, hepsi büyük holdinglerden olanların örgütüdür. Belki bugün grevi bitirirler ama ithal ettikleri demir satılmadığı için grev devam ediyor. Adamlar açık açık söyledi: “Biz demirin ithalatını yapacağız. Siz istediğiniz kadar devam edin, bizim stoklar bitmeden greviniz bitmez.” Özal hükümetinin amacı topluma değil şahıslara kazandırmak, Özal hükümeti şimdiye kadar topluma ne kadar kazandırmış?
Biz kararlıyız. Genel başkanımız, şube yönetimimiz bize söz verdi. Biz islediğimiz ücret düzeyine ulaşsak bile, sendika yönetimimiz imza alamaz. Hepimiz tek tek gelip ya ‘tamam’, ya ‘devam’ diyeceğiz.
SORU: Bugünkü enflasyon karşısında aldığınız ücretler yeterli olacak mı?
TEMSİLCİ: Yeterli olmayacak. Belki 6 aya varmadan bizim aldığımız ücretler eriyecek. Ama biz 10 ay önce verdiğimiz taslakta direniyoruz. O gün istediğimiz 1 ton demir karşılığı ücret 550 bin lira iken bugün 1 ton demirin fiyatı 1 milyona çıktı.
SORU: Peki bu durum nasıl düzelebilir?
TEMSİLCİ: Türk İŞ in başındaki gibi sendika ağalan işbaşında olduğu sürece bir düzelme olmaz. TÜRK-İŞ eylem yapacağız, dedi yapmadı.
SORU; Sizin durumumuz Türkiye’deki diğer işçileri ilgilendiriyor mu?
TEMSİLCİ: Doğrudan doğruya bizi ilgilendiriyor ama diğer isçileri de ilgilendiriyor. Mesela Türk-İş bizim onda birimiz kadar direnseydi birkaç kat daha iyi şartlarda anlaşma yapılabilirdi.
SORU: 12 Eylül’ü nasıl değerlendiriyorsunuz?
TEMSİLCİ: 12 Eylül belli bir kesimin işine yaramıştır. İşçi sınıfının tamamen aleyhine yapılmış bir harekettir. Sayın Cumhurbaşkanı TV’de ‘Bilmen nerede çalışan işçi benden daha fazla maaş alıyor’ demiştir. Ama şimdi işçinin ne maaş aldığın; söylemiyor. Aynı şeyi söyleyemiyor. Başbakan çıkıyor, “İşçinin işini bilirdik” diyor. ‘Teknik işçi’, ‘memur’, ’emekli’, ‘süper emekli’ dediler, sınıfımızı böldüler. Yaptıkları, “böl, parçala, yönet.”
Başka bir şey değil. Biz üretiyoruz, ürettiğimizin karşılığını istiyoruz. Biz polis, subay, astsubay gibi hazırdan yemiyoruz. Onlar bizim vergilerimizle yaşıyorlar, ama bizden fazla maaş alıyorlar.
SORU: 1 Mayıs 89 ve göstericilere kurşun sıkılmasına ne diyorsunuz?
TEMSİLCİ: Bunun sebebi sendikalar ve ana muhalefet partisidir, önce bangır bangır bağırdılar, “Biz 1 Mayıs’ı kutlayacağız” dediler. Ama daha sonra yan döndüler ve işçilere ihanet ettiler.
SORU: Siz 1 Mayıs’ı nasıl görüyorsunuz?
TEMSİLCİ: Ben 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak kutlanmasından yanayım.
SORU: Ama siz kutlamadınız.
TEMSİLCİ: Daha önce de söylediğim gibi başımızdakiler ne talimat verirse biz onu yaparız. Kendi başımıza karar verme yetkimiz yok…
SORU: Peki ama biraz önce kararlar ortaklasa alınır dememiş miydiniz?
TEMSİLCİ: Bundan önceki sendikacılar, MHP’li sendika başkanı, işçilere 1 Mayıs’ın işçi bayramı olmadığını öğrettiler. Yalnız kendi ideolojilerini yaydılar. İşçiler yeni yeni 1 Mayıs’ın gerçek anlamını, işçi bayramı olduğunu kavramaya başladılar.
SORU: Bu mitingde esnafın tavrı ne oldu, işçileri desteklediler mi?
TEMSİLCİ: Esnaf bugün kepenk indirdi. Korku mudur, yoksa destek midir bilmiyorum.
BİR ESNAF: Hayır, korku falan değil. Sırf kendi isteğimizle, işçiyi desteklemek için kepenk indirdik. Bu konuda hiçbir baskı olmamıştır. Bugün esnafın desteği olmasa işçi bu kadar dayanamaz. Ama ben küçük esnaftan bahsediyorum.
BİR İŞÇİ: Esnaf bugün bize “kepenk indirelim mi” diye sordu. Biz ne indirin ne de indirmeyin dedik. Ama esnaf desteklemek için kepenk indirdi.
SORU: Mitingde yaptığı konuşmada sendika başkanı Metin Türker grevin başarılı olması için genel direniş ve eylemlerin olması gerektiğini ifade etti. Fakat mitingle atılan sloganlar arasında genel direnişin vurgulandığı bir slogan yoktu. Oysa işçiler artık birçok yerde “genel grev” sloganı atıyor.
TEMSİLCİ: Başkan’ın konuşmasında böyle bir düşünce olduğunu fark etmedik. Farkına varsaydık “genel grev” slogan: atardık. Birçok işçi arkadaşın bundan haberi olmamıştır. Artık “genel grev” sloganını demokratik basın olarak siz ilave edin.
Temmuz 1989