Ekim ve Resim Ekim Devrimi, sanat anlayışları için bir okul oldu

1917 Ekim Devrimi, nasıl insanları özgür kıldıysa, sanatı da tutsaklıktan kurtarıp özgürlüğünü verdi. Daha önce çarın çevresine, burjuvazinin beğenilerine göre yönlendirilen sanat, devrim sayesinde bu boyunduruktan kurtulup sanat çalışanlarının özgür yaratıcılıklarına bırakıldı.
Ekim Devrimi sırasında tüm sanatçılar, devrim etrafında toplandılar. Sanat çalışmalarının dört bir yana ulaşması için gezginci sergiler ve kültür trenleri düzenlediler. Resimlerle süslenen trenlerin yan bölümleri tamamen boyanır, ülkeyi baştanbaşa dolaşır, en ücra köşelere kadar giderdi. Devrim için afişler yapıldı, duvarlar resimlendi. Sanatın daha da gelişmesi için, Sanatsal Kültür Enstitüsü (inhuk) kuruldu. Moskova ve Petrograd da kurulan bu enstitü, 20. yüzyılın ilk modern sanat müzesini yaşama geçirdi. Tüm resim akımları ve uygulamalı sanatların tüm dalları burada sergilendi. Sanatın boyunduruk altında kalmasını sağlayan pazarlama yerleri, özel koleksiyonlar, Sovyetlerin mülkiyetine geçirilmişlerdir. Böylece bir kaç kişinin elinde toplanan sanat zenginlikleri, tüm Sovyetlerin malı oluyordu.
Burjuvazinin iddialarının aksine sanatta kısıtlayıcı tavra girilmemiş, sansür konmamıştır. Tartışmalar eleştirel düzeyde kalmıştır, öyle ki, gerçeküstücü, fütürist resim çalışanları bile Eğitim İşleri Halk Komiserliği’nde görevler verildi. Lenin, Batı Avrupa’da ortaya çıkan egemen sanat anlayışı olan gerçeküstücü, fütürist, soyutlamacı akımlar karşısında ezilip büzülen hayranlık duyan sanatçılara karşı çıkmıştır, ama yukarıda belirttiğim gibi bu karşı çıkış eleştirel düzeyde olmuştur. Hatta bir defasında, sanat kurulu tarafından reddedilen gerçeküstü anlayıştaki bir anıt heykelin çalışması tarafından yapılan itirazı kabul edip, kurulun yeniden toplanmasının sağlamış ve kendisi de bu değerlendirme toplantısına katılmıştır.
Sovyet Devrimi’ne gelirken, Çarlık Rusya’sında resim alanındaki kübo-fütüristler, gerçeküstücüler ve soyutlamaların egemenliği söz konusuydu. Gerçek anlayıştaki resim, bu bireysel egemen resim anlayışlarıyla çekişme halindeydi. Tabi şunu da belirtmek gerekli gerçekçi resim, yazın alanındaki gelişme düzeyinden çok uzaktı.
İlksi duygulardan ve halk geleneklerinden yola çıkan kübo-fütürizm, nesnelerin parçalanıp geometrikleştirilip plan ve çizgilere dinamizm verilmesiyle oluşan şematik bir resim hareketiydi. 1910’larda gelişmeye başladı. Vladimir Tatlin, Kasimir Malevich, Rozanova, Aleksandr Exter, Lyubov Popova önde gelen temsilcileriydi.
Malevich, daha sonraları tanımını kendisinin yaptığı “suprematizm”e yöneldi. Tamamen toplumsallıktan uzak, maddenin, soyut geometrikleşen şekle dönüşmesinden ibaretti, bu anlayış. Dinsel ve felsefi kaynaklardan esinlenilip tual üzerine geometrik şekillerde ifadesini buluyordu.
Kübo-fütürizm, Malevich”le süpre-matizme uzanırken, Tatlin’le koristrüktivizme doğru yol alıyordu. Köşelere, tavanlara astığı boşlukta hissi veren soyut çalışmalarıyla Tatlin. Malevich le anlaşmazlığa düştüler. Bundan sonra çevresiyle birlikle gerçekliği günlük sorunlarla ve kullandığı malzemede aradı. Sanatçı olarak günlük sorunları yansıtmak gereğine inandılar. İşçilere bir şeyler öğretirlerken, yeni tasarımlar geliştirdiler. Giderek sanattan çok kullanıma yönelik endüstriyel tasarımlara yöneldiler. Burada Tatlin’in tasarladığı kuleden bahsetmeden geçmek olmayacağı kanısındayım. 3. Enternasyonal için anıt olarak ısmarlanan bu kule, 400 metre yükseklikte, hem de Komintern’in merkezi olarak kullanılacaktı. Simgeselliğin, kullanımcılığa indirgenmesi olan bu tasarıya göre 60 derece yatay bir kirişin taşıdığı sarmal yapı üzerine 3 bölüm yerleştirilecekti. Yılda bir defa dönen küp biçimindeki sekreterlik bürosu, günde bir kere dönecek olan silindir biçimindeki danışma merkezi ve radyo istasyonu olacak şekilde tasarlanmıştı. İnsanlığın birlikteliği, yüceliğini yansıtacak bu düşsel tasarı, gerçekleşmeden model şeklinde kalmıştır.
Tatlin’in çevresindeki diğer konstrüktivist sanatçılar giderek “sanatın burjuva değerleri ve kapitalist sömürüyü temsil ettiği” görüşüyle tamamen tasarıma yöneldiler. Kendilerini konstrüktivist sanatçılardan ayırmak için prodüktivist adını aldılar. Bunlar Rodchenko ve karısı Stepanova, Verilin ve karısı Popova ile Alensandra Exter’di. Konstrüktivizm, El Lissilzky ve Naunı Gabn’yla Avrupa ve Amerika’ya kaydı. Orada gelişen soyut sanata kaynaklık etti.
Bu arada, Fransa ve Almanya da yaşayan gerçeküstü ve soyul sanatın temsilcileri Marc Chagali ve Massily Kandisky 1914’te 1. Paylaşım Savaşı çıktığında ülkeleri Rusya’ya döndüler
Chagall gerçeküstü resim anlayışını daha da sağlamlaştırarak, Kandisky de resimlerinde figür çağrıştıracak tüm şekilleri atarak, Devrim tüm sanatçıları olduğu gibi bu iki sanatçıyı da etkiledi. Chagall, bu duygulu gerçeküstücü, Minotaure dergisine şöyle açıklıyordu: “İlk kez gözümü açarken, dünyaya rastladım. İçimde gittikçe daha çok yer edecek olan şehir ve ev. Daha sonra bir kıza rastladım. Yüreğimden geçerek tuvallerime oturdu. Ve sonunda Ekim Devrimini tanıdım. Gereksiz imgeler dağılıp gittiler. Rus Devrimi bana yeni ufuklar açtı ve zamanımla ilişki açısından beni zincirleri içinde tutmayı sürdürüyor. Belki de bütün dostluklardan, bütün anlaşmalardan daha değerlidir bu devrim, tıpkı uçuruma ve umuçlara çağrı gibidir.” Her ikisi de Eğitim İşleri Halk Komiserliği’nde görevlendirildiler. İnhuk’ta ders verdiler. Devrimin etkisi Chagall’in “Devrim”, “İleri”, “Kulübelere barış, saraylara savaş” isimli çalışmalarında açıkça görülür. Dinsel motiflerin yer aldığı masalsı bir anlatım içerisindedir bu çalışmalar, zaten düşler içerisinde olan Chagall, bu dünyanın etkisinden kurtulamamıştır. Düş dünyası gerçek dünyayla uyuşamıyor, gerçeğe dönemiyordu. Devrimin getirdiği gerçekliği, dinamizmi aynı hızda yaşama geçiremiyorlardı. Devrimci mücadelenin içerisinde yoğrulmamak devrimin hızı karşısında yorgunluğu ve çatışmaları beraberinde getiriyordu. Ekim Devrimi’nin karşılaştığı önemli sorunlarından biriydi bu. Proleter bilinç ve mücadele yoksunu sanatçılara dayanılarak devrimci sanatın yaratılması sorunu. Lenin bu sorunu şöyle açıklar: “Ancak biz toplumcuların, kollarımızı kavuşturup bu kargaşalığın dilediğince gelişmesini izlemesi beklenmemeli. Biz bu süreci belirli bir yöntem çerçevesinde yönetmeli ve sonuçlarına biçim vermeliyiz. Oysa bu düzeyden uzağız, çok uzağız.
Bence bizim de Doktor Karlstadt’ tarımız (1480-1541 yıllarında yaşayan resim ve heykel parçalayıcısı) var Biz put kurmakta çok fazla ileri gittik. Güzel olan “eskimiş” bile olsa korunmak ve örnek alınmalı. Sadece eskimiş olduğu mantığından kalkarak gerçekten güzel olana neden sırt çevirmeli ve neden onu hareket noktası olarak almamak? Yeni olanı sadece “yeni” olduğu için neden bir tanrı gibi kabullenmeli. Ne saçmalık. Burada büyük bir ikiyüzlülük ve doğal olarak Batı Avrupa’da egemen sanat akımına karşı duyulan bilinçsizce saygı var. Chagall, Kandyky, Gabo gibilerin bireysel “ben”leri, Devrim’in sosyalliği karşısında açmazlara düşmelerine neden oldu. Gittikleri ülkelerde zamanlarında ve daha sonraki zamanlarda ortaya çıkan da, kavramsal ve opart akımlarına kaynaklık ettiler.

TOPLUMSAL GERÇEKÇİ ANLAYIŞTAKİ RESİM
Yukarıda gelişimini anlattığımız bireysel anlayıştaki çalışmaların dışında gelişen ve onlarla çatışan toplumsal gerçekçi anlayıştaki çalışmalar da sürmekteydi. O günlerde olsun, şimdi olsun insanlara devrim coşkusunu yaşatan, o günkü duyguları bizlere yansıtan, kaynaklık yapan çalışmalardı, bunlar.
1800’lerde başlayan, hayatı sorgulayan resim çalışmaları, Çarlık Rusya’sında da kaçınılmaz olarak ortaya çıktı. Artık kilisenin ve kralın kontrolünden çıkıp, halkın savunucusu olarak egemenlere karşı gerçeklerin yanında yer aldı. Geçmişle, dinle uğraşan resim, zamanıyla da uğraşmaya başladı, politik hayatı sorgular oldu. 19. yüzyılda, yazın alanındaki gibi olmasa da gerçekçi anlayışla birçok resim çalışanı ortaya çıktı. Rusya’da bunlar, ileride gelişecek toplumsal gerçekçi resmin öncüleri oldular. Çarlık Rusya’sındaki köylülerin sefaletini, baskıları, hapse atılan devrimcileri resimlemiş hesap sormuşlardır. Önemli temsilcileri, Gezginciler Grubu olarak bilinen Kramskoy, İlya Repin, Vasily Perov ile Vereçağın ve Myasedov’dur.
Devrimden sonra toplumsal ger çekçilik olarak gelişen bu anlayış, Devrimin coşkusunu, Devrimden sonraki toplumsal ve endüstriyel gelişmeleri resimlemiştir. Coşkulu bir anlatıma sahip olan Konstantin İstomin, Sergei Lusiskin, Martiros Sarios, Robert Fak. Devid Strenberg, Devrimci romantizmin temsilcileri Ivanov. Fadeev, Petro-Vodkin, Akademik kurallara bağlı renkçi çalışmalarıyla Vladimir Serov, Aleksandr Gherasimov. Igor Grabor, Grekov, Konstantin Yuon, can alıcı renkleriyle anlatımcı Boris Kustodiev, Piotr Kancalovski, az renklerle akademik kuralların dışındaki çalışmalarıyla Aleksandr Deineka – toplumsal gerçekçi resmin önemli temsilcileridir.
Ulusal sanatçı unvanını alan Vladimir Serov, daha sonraları Sosyalist gerçekçiliğe kaynaklık eden çalışmalarında Sovyet Devriminin Gelişimini konu edinmiştir. “Çalışanların Başkaldırısı” isimli çalışmasında, ellerinde kızıl bayrakla yürüyen işçiler ve fırtınalı bir hava işlenmiş. Ama renkleriyle öyle bir hale getirmiş ki sanki öfkeden gökyüzü delinecek, yoğun bir perspektifte işçilerin ayakları altında duygusu veren gerideki fabrikalar, evler onları bekliyor. Gölgeden koyu renkteki işçi kitlelerinin yüzlerine ve ellerine vuran aydınlık renk ile bulutların çökmesiyle işçilerin üzerinde kalan aydınlık tabaka gerilimi daha da artırmaktadır.
Fırtınalı, gerilimli havalar, gökyüzüne doğru yükselme, Sovyet sanatının da ortak konu gibi geldi bana. Devrimin coşkusunun ve yüceliğinin, sanatçı üzerindeki derin etkisinden kaynaklandığı izlenimini yarattı. Gherasimov’un “Leşin Kürsüsü’nde” çalışmasında da bunu görmek mümkün. Lenin, sanki kürsüde değil de gökyüzünü fetheden, bulutları dağıtan insan duygusunu veriyor. Yine yoğun perspektif ölçülerinde verilmiş kızıl bayraklar, insanlar ve binalar, Lenin’i daha da dinamik bir halde gökyüzüne doğru yükseltiyor. Gökyüzüne yükselme daha önce bahsettiğimiz gibi Tatlin’de de vardır. 3. Enternasyonal’e ait anıtta, Chagall’ın gökyüzünde uçan insanları, “İleri” adlı çalışmasında kentin üzerinde uzayda adımını yukarı doğru atmış insanı gibi. Boris Kustodiev’in de “Bolşevik”i var. Eski Rus kahramanı dev adam Minolta’dan esinlenerek yaptığı dev Bolşevik elinde kızıl bayrağıyla şehrin üzerinde karşı devrimcileri ezerek geçiyor. Aleksandr Deineka’da ise gerek “Petrograd’ın Savunulması” ve gerekse endüstriyel gelişmeleri anlatan resimlerindeki insanlar uzayda duygusu veren bir anlatım içerisinde
Gökyüzüne yükselen, daha da etkileyici güce sahip olan bu insanlar, daha sonraları Meksika Demokratik Devrimi sonucu oluşacak duvar resimlerine kaynaklık edeceklerdi. Duvarlarda daha da büyüyeceklerdi. Meksikalı Orozco, Rivera ve Siguerios’un çalışmalarıyla Amerika ve Avrupa kıtalarına yazılarak. Görüldüğü gibi Ekim Devrimi, tüm sanat anlayışları için dünyayı etkileyen bir okul olmuştur.

Ekim 1988

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑