İngiliz demokrasisinin demokratlığı

5 Ekim 1989 günü ajanslar, Londra’da Heatrow Hava Alanı’nın yakınlarındaki polis gözaltı merkezinde Şiho İYİGÜVEN ve Doğan ARSLAN adında iki Kürt’ün, Türkiye’ye iade edilmelerini protesto etmek için kendilerini yaktıklarını, Şiho İYİGÜVEN’in öldüğünü, Doğan ARSLAN’ın ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığını duyurdular.
Türkiye’den birkaç bin kilometre ötede yaşanan bu dramın anlamı, iki kişinin kendisini yakmasından çok daha derindir. Çünkü kendini intihar biçiminde açığa vuran olay sadece iki kişinin değil, sadece İngiltere’deki politik mültecilerin de değil, ama 12 Eylül’den bu yana siyasi baskılardan, ulusal baskılardan ülkeyi terk etmek zorunda kalan binlerce, on binlerce Türk ve Kürt mültecinin sorunlarının dile gelişiydi.
Avrupalı emperyalistler, kendi kamuoylarını yatıştırmak, siyasi çıkarlar sağlamak ya da Türk hükümetinden yeni tavizler koparmak istediklerinden Türkiye’deki baskıdan, terörden, işkenceden, Kürtlerin ezilmesinden söz ediyorlar, ama iş kendilerinden de bir şeyler vermeye gelince politik mültecilere karşı baskı ve zorbalıkta Türk hükümetini pek aratmıyorlar.
Şiho İYİGÜVEN ve Doğan ARSLAN’ın kendilerini yakmalarına uzanan süreç “demokrasinin beşiği” İngiltere’de politik mültecilerin nelerle, karşılaştıklarını, Home Office (İngiltere İçişleri Bakanlığı) ve hükümetin mültecilere ne gözle baktıklarını açıkça sergiliyor: 3 Mayıs 1989 ile 22 Haziran arasında 4000 dolayında Kürt İngiltere’ye sığındı. Türkiye’nin Doğusunda Kürtler üstünde nasıl bir terör estirdiğini bilmeyen kalmadığına göre; bu tür durumlardan yararlanmakla ünlenen İngiliz hükümetinin Türk hükümetinin sürdürdüğü terör ve zorla asimilasyon politikalarını bilmeyeceği düşünülemez. Ama buna rağmen İngiliz hükümeti, mültecilere olmadık güçlükler çıkarmakta, onları politik mülteci saymamakta direnmekte, mültecilere adi suçlu muamelesi, İngiltere’ye izinsiz giren kaçaklar muamelesi yapmaktadır. Nitekim sözü edilen 4000 Kürt mülteci de cezaevlerine atılmış, bitmez tükenmez sorgulamalardan geçirtilmiş, mültecilerin zaten güç olan yaşamları çekilmez hale getirilmiştir. Çıkarılan güçlükler ve hapis yetmiyormuş gibi Türkiye’ye iade de mülteciler üstünde bir baskı unsuru ve yeni ilticaları caydırmanın bir aracı olarak kullanılmış ve kullanılmaktadır.
Mayıs-Haziran ayında İngiltere’ye gelen Kürt mültecilerin ilticalarının kabulü ve yaşama koşullarının iyileştirilmesi için Türkiyeli politik mültecilerin gösterileri ve yaptıkları çeşitli girişimler sonucu Kürt mültecilerin durumu nispeten iyileştirilmişse de, Türkiye’ye iadeler sürmektedir. Nitekim Şiho İYİGÜVEN ve Doğan ARSLAN’ın kendilerini yakmalarına yol açan şey de buydu. Polis, Ş.İYİGÜVEN ve D.ARSLAN’ı “ifade alacağız” diye Heatrow’daki merkeze götürmüştü. Gerçekte burası, iade edilecek mülteciler için son bekleme yeriydi ve kendini yakma olayı da burada meydana gelmişti.
Ancak, insan hakları, demokrasi gibi kavramları sadece işine geldiğinde kullanan İngiliz hükümetinin mültecilere karşı sürdürdüğü ırkçı, baskıcı, Türk hükümetinin işbirlikçisi tutumunu Ş. İYİGÜVEN’in ölümü de durduramadı. Çünkü onların tutumu mültecilerin durumları ile ilgili bilgisizlikten değil ırkçı, gerici tutumlarından kaynaklanıyordu. Bu yüzdendir ki; hükümet, 12 Ekim’de Halil GÜZEL ve Selahattin ÖZBEK’İ sınır dışı etme kararı aldı. İşkence görenleri tedavi merkezi (Medical Foundions)nin işkence raporları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “iade edilemezler” kararına karşın, H.GÜZEL sandalyeye bağlanarak ve zor kullanılarak Türkiye’ye iade edildi. H.GÜZEL Yeşilköy’de Türk Polisi tarafından gözaltına alındı.
İngiliz hükümeti, İrlandalı kurtuluş savaşçılarına uyguladığı baskı ve terörün bir türünü de Türkiye’den giden Kürt ve Türk mültecilere uyguluyor. Ancak mülteciler de boyun eğmiyor, mücadelelerini sürdürüyorlar. Ş. İYİGÜVEN’in ölümüne neden olan İngiliz hükümetini protesto için yapılan gösteriye 3000 dolayında Kürt ve Türk ile az sayıda da olsa ilerici İngiliz’in katılması politik mülteciler için ileri bir adımdı.
Her geçen gün, “Avrupa demokrasisine sığınmanın, emperyalist burjuvazinin insan hakları savunuculuğuna inanmanın saçmalığı politik mülteciler arasında daha iyi anlaşılıyor. Bir baskıdan” kurtulmak için başka bir kapitalist ülkeye sığınmanın kurtuluş olmadığı, baskı ve zulme karşı nerede bulunuyorsak orada, hangi topraklarda yaşıyorsak o topraklarda savaşmak gerektiği giderek daha iyi anlaşılıyor. İngiltere’de son aylarda olup bitenlerin en önemli yanı da bu olsa gerekir.

Kasım 1989

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑