Yunan “Komünist” Partisine Varkiza Ruhu Egemen

28 Kasım 1940. İtalyan faşizmi Yunanistan’a savaş açar ve ülkeyi işgal eder. YKP Genel Sekreteri tutuklu bulunduğu Kerkiro Adası zindanlarından halka açık bir çağrı yayınlar. Tüm halkı işgalcilere karşı savaşmaya çağırır. Ve halk bu çağrı etrafında birleşir.
6 Nisan 1941. Alman faşizmi Yunanistan’ı işgal eder. Kral ve hükümet Girit Adası’na kaçar. 20 Mayıs’ta hükümet parti genel sekreteri Zahariyadis’i tutuklu olarak Alman faşizmine teslim eder.
28 Mayıs’ta işgalci Almanlar Girit’e indirme yaparlar. Beyaz hükümet direnmez. Ama Girit halkı YKP MK üyesi Porfirogenis önderliğinde direnir ve oluk gibi kan akar. Teslimiyetçi hükümet ve kral Mısır’a kaçar.
31 Mayıs 1941’de komünistler Akropolis kalesinden Alman bayrağını indirirler ve 1 Haziran 1941’de Parti 6. Konferans’ı yapılır, savaş kararı alınır.
27 Ağustos 1941’de Halk Cephesi (EAM) kurulur. Ocak 1942’de ise cepheye bağlı halk Ordusu (ELAS) kurularak partizan savaşına başlar.
Cephenin programı üç kısa maddeden ibarettir: 1- Almanlar ve İtalyanların kovulması, 2- Alman uşağı Çolakoğlu hükümetinin yıkılması ve 3- Sovyetler Birliği’nin desteklenmesi.
Savaş kanlı bir şekilde devam eder ve nihayet Almanlar yenilirler. 10 Mart 1944’te Cephe hükümeti kurulur. Komünistlerin çok büyük bir gücü vardır, ülke hemen tümüyle partizanların elindedir, ama sağ bir çizgi izlenerek komünistler sosyalist Aleksandras 44’ün son günü Plastiras kurar. İç savaş kızışır, ülkenin her yanına yayılır. Gerilla komutanlarının “Atina’yı kuşatalım” önerilerini Sandoz her seferinde kararlılıkla reddeder'”   Ve İngiliz hayranı Sandoz bilinen sonuca ulaşılmasına can alıcı bir katkıda bulunur.
14 Ocak 1945’de ateşkes sağlanır. Aslında yapılan, tek taraflı bir silah bırakma anlaşmasıdır. Anlaşma Varkiza’da imzalanır, hükümleri şöyledir: 1- Silahlar teslim edilecek, 2- Cezaevleri boşaltılacak, 3- Alman işbirlikçileri cezalandırılacak, 4- Halk Ordusu feshedilecek, yeni bir ordu oluşturulacak ve bir savunma bakanlığı Volos başkanlığında kurulan hükümeti destekler ve ona katılırlar. Volos uzlaşmacı ve reformisttir. İlk işi, küçük hükümetle ilişkiye geçmek olur. Oysa o dönemde kaçak hükümetin Yunanistan’da ne askerleri ve ne de herhangi türden dayanağı ve destekçisi vardır. Hükümet Mısır’dadır.
Komünist Partisi Volos’un girişimlerini destekler ve sağ çizgi meyvesini çabuk verir, ihanetin ilk adımı olarak 20 Mayıs 1944’de Beyrut’ta hiç de gerekmeyen bir anlaşma imzalanır: Ulusal uzlaşma hükümeti kurulup Yorgo Papandreu başbakan tayin edilir. Ama Papandreu doğrudan Atina’ya gelmeyi göze alamaz. Ne polisi ne askeri ne de taraftarı vardır çünkü. Ama bir kez güdülmek istenince arkası gelir. Kaçak hükümetin peşi bırakılmaz: “Ülkeyi kazandık, gel bizi güt” dercesine…
Zahariyadis’in Almanlara tesliminden sonra genel sekreterlik görevini devralan Yorgo Sandoz uzlaşmacı ihanetini geliştirir. Ülkeye dönmekten korkan kaçak hükümetle bu kez İtalya’da Napoli yakınlarında Gazerta kasabasında anlaşmaya oturulur. Gazerta anlaşması olarak geçer tarihe. İngilizlerin denetiminde gerçekleşen bu anlaşmanın gündeminin esas sorunu, esas tehlike olan Halk Ordusu (ELAS)’dur. Çünkü ELAS’ın varlığı kaçak hükümet için başlıca tehdit oluşturmaktadır. Ve anlaşmaya göre, bin bir dalavere ile ELAS başkomutanlığına İngiliz General Scoby atanır. İhanet!
ELAS’ın yönetimini garantiye alan kaçak hükümet ülkeye döner. Bir süre sonra Scoby “ELAS’ı feshedeceğini” açıklar. Sandoz gibi ihanete soyunan teslimiyetçilerin dışında komünistler karşı çıkarlar, iç savaş patlak verir. Bu döneme dek oldukça fazla sayıda İngiliz askeri Yunanistan’a aktarılmıştır. Komünistler hükümetten çekilirler, iç savaş tüm şiddeti ile devam eder.
Yorgo Sandoz, Halk Ordusu komutanlarının saldın önerilerini sürekli reddeder. Anlaşma yolları aramaya devam eder ve kaçak hükümeti desteklemeyi sürdürür. Sokaklarda halk hükümet kuvvetleriyle çarpışırken Sandoz Halk Ordusu’nu bir türlü savaşa sürmez. Oysa Halk Ordusu savaşa sürülse hükümetin birkaç günden fazla dayanması olanaksızdır. Ama Sandoz burjuvaziye sadık kalır.
33 gün savaşı denilen savaşta Atina’da kan oluk gibi akar. Hükümet kuvvetleri İngilizlerin yardımıyla halkın üzerine kurşun yağdırır. Halk Ordusu ise hâlâ kırsal alanda bekletilmektedir. İngilizler Selanik’e havadan indirme yapar, güç yığarlar. Halk Ordusu komutanları saldıralım diye diretirler, Sandoz karşı çıkar. Böylece, İngiliz askerleri, ellerini kollarını sallayarak karayoluyla Atina’ya geçerler.
4.12.1944’de Papandreu İngilizlerden resmen yardım ister. İngilizler çok sayıda uçak, helikopter, insan gücü ve silahla yardımda bulunurlar.
25 Aralık’ta Churchill Atina’ya lir ve “ELAS ne pahasına olursa olsun yok edilmelidir” diye demeç verir. Yeni İngiliz askerleri getirilir.
Bu arada Churchill’le arasında belli anlaşmazlıklar çıkan Papandreu hükümetten ayrılır, yeni hükümeti
kurulacak, 5- Polis ve güvenlik örgütü oluşturulacak.
Böylece kan ve gözyaşıyla elde edilen tüm kazanımlar sağcı-teslimiyetçi bir çizginin ürünü olarak Yunan burjuvazisi ve hükümete terk edilir.
Varkiza anlaşmasının sonucu olarak; 41.000 tüfek, 1050 top, 315 ağır top, 107 küçük top, 650 otomatik silah, 55 roket, 23 değişik tip silah, 15 telsiz hükümet kuvvetlerine teslim edilir. Bazı gerilla komutanları itiraz ederler ama etkili olamazlar.
16 Şubat 1945’de ELAS dağıtılır. Ve bundan sonrası için Varkiza anlaşması uygulanmaz, ne Alman uşakları cezalandırılır ne cezaevlerindekiler bırakılır. Baskı ve terör ise giderek yoğunlaşır.
29 Mayıs 1945’de Zahariyadis Almanya’da tutulduğu esir kampından Yunanistan’a döner. Bütünüyle açık ve kesin bir tavır almamakla birlikte yapılan hataları tamir etmeye çalışır. Yorgo Sandoz partiden atılır. Lübnan, Gazerta ve Varkiza anlaşmaları 12. Parti Konferansında hata olarak değerlendirilir.
Zaharyadis’in dönüşünden sonra başlatılan 2. Gerilla Savaşı Ağustos 1949’a kadar devam eder. Bu kesin yenilgi tarihi olur ve komünist partisi yurt dışına çıkar. İnişler-çıkışlar olur ve Stalin’in ölümünden sonra kaçaklar Kruşçev tarafından zorla parti yönetimine getirilir.
Bir yanda şanlı bir mücadele, silah ve kanla kazanılan bir ülke ve iktidar… Diğer yanda sağcı teslimiyetçi Yorgo Sandoz çizgisinin bu kazanımları anlaşmalarla altın bir tepsi içinde burjuvaziye sunması… Ağlayarak gözyaşı içinde silahlarını teslim eden partizanlar… “Biz iktidarı ve bağımsızlığı kanımızla, canımızla kazandık, bir gecede masada burjuvaziye teslim etmeyiz” diyerek Varkiza anlaşmasını reddeden gerilla komutanları… Ve burjuvaziye kurşun sıkmamaya ve teslimiyete yeminli uşak Sandoz. Direniş ve teslimiyet… Bağımsızlık ve kölelik ruhlarının çarpıştığı bir komünist partisi.
Yenilen dişinden tırnağına silahlı, çarpışan Halk Cephesi ve Halk Ordusu değildir. Onlar ki Hitler ve Faşizmine Helen diyarını mezar etmişlerdir. Ha|k Cephesi ve Ordusu, bugünkü şef X. Florakis’in atası Yorgo Sandoz tarafından yenilgiye sürüklenmiştir. Yenilen Sandoz ve çizgisidir. Bu, kuşkusuz Yunan Komünistlerinin çıkmazını, hatasını oluşturmuş ve bedeli de çok ağır ödenmiştir.
Yıl 1989. PASOK 8 yıldır iktidarda. Pasok’un bakanları ve önde gelenleri, başta Papandreu olmak üzere milyonlarca dolarlık yolsuzluklara karışıyorlar. Yunanistan’da skandallar skandalları izliyor. Sosyalist adını kullanan PASOK 8 yılın sonunda bu koşullarda seçime gidiyor. Seçimlerin tek konusu var: yolsuzluk skandalları. Sağcı gerici YDP (Yeni Demokrasi Partisi) ve başını YKP’nin çektiği Avrupa “Komünistleri” ve PASOK’tan kopanların oluşturduğu Sinaspismos seçim propagandalarını bu tek konu üzerine kuruyorlar: yolsuzluklar, skandallar. Başka her şeyi bir yana bırakıyorlar.
Seçim sonucunda hiçbir parti tek başına hükümet kuracak sayıyı bulamıyor. Pazarlık turları sonunda YDP ile başını YKP’nin çektiği Sinaspismos ittifakıyla üç aylık bir “temizlik hükümeti” kuruluyor.
Varkiza anlaşması ihanetti, kazanılmış bir iktidarın kaybına ve on binlerce insanın hayatına mal olmuştu. Sandoz’un sağcı-teslimiyetçi çizgisinin ürünü olmasına rağmen komünist partiyi bağlıyordu, partiyse proletaryanın partisiydi, Komintern üyesiydi.
Bugün YKP’nin YDP ile ittifakı ise böyle bir ihanet bile değildir ve bir bedeli de yoktur. Bugün YKP varlığını borçlu olduğu burjuva parlamentosuna umuduna bağlamış, diğer burjuva partilerinden daha “seviyeli” muhalefet yapan gerici bir burjuva partisi durumundadır. Diğer burjuva partileriyle olan çekişmeleri ise çıkar çatışmalarından başka bir şey değildir. Hatta O, birçok konuda başka burjuva partilerinden daha geri bir konumda bile yer alabilmektedir. Bu. kararsızlığından, iki başlıca burjuva partisi (YDP ve PASOK) arasında süren çekişmede kimin yanında yer alacağını ilk anda tespit edememesindendir. Bu partinin, adından başka, devrim ve sosyalizmle bir ilişkisi kalmamıştır. Parlamento içi oyunlara girmekte, halka karşı oynanan oyunların aktörleri arasında yer almaktadır. Kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar ve ihanetin sorumlularındandır.
18 Haziran’da yapılan seçimlerde YDP ile PASOK büyük bir çekişme içine girmişlerdi. Seçim öncesinde ve seçim atmosferinde yaratılan çekişme seçim sonrasına taşınmış ve hiçbir partinin çoğunluğu sağlayamaması sonucu seçimin ertesi günü yeni bir seçim gündeme gelmiştir. Seçim atmosferi devam etmektedir. Bu nedenle iki başlıca burjuva partisi birbirleriyle ittifaka yanaşmayarak hesaplarını YKP üzerine kurdular. Bir anda YKP bulunmaz Hint kumaşı olup çıkıverdi. Florakis ve YKP, atalarından Kautsky gibi “milli birlik hükümeti”, “geniş tabanlı hükümet” önerilerinde bulundu. Ancak perde arkasında günlerce süren pazarlıklarda YKP’nin başını çektiği Sinaspismos iki büyük partiyi ikna edemeyince gerici sağcı YDP ile birleşmekten kaçınmadı. Bugün onlar, aldıkları iki bakanlıkla Yunan sermayesinin gözdesi YDP’nin suç ortağı durumundadır.
Kuşkusuz seçimlerin kârlı partisi YDP’dir. Altı milletvekiliyle iktidarı kaçırdılar. YKP’nin candan desteğiyle ilk erken seçimde büyük olasılıkla sağdaki oy bölünmesini önleyerek tek başına hükümet olacaktır. Ancak bunu başarabilmesi için, seçimlerin tek konusu yolsuzluk skandallarıyla ilgili olarak birkaç PASOK milletvekilini yargıç önüne çıkarması gerekiyor. Bunu gerçekleştirip PASOK’u iyice zayıflattıktan sonra ilk erken seçimde tek başına hükümet olmaya oynamaktadır.
YKP’nin tabanı bu durumu onaylamamakta, yönetime hoşnutsuzluğunu açıktan belirtmektedir. YKP’nin asker eskisi Cannis Cannetakis başkanlığındaki hükümeti desteklemesinin ardında yine burjuva siyasal çıkarların hesapları yatmaktadır. Onlar, yolsuzlukları kesin olan PASOK’u daha da yıpratarak sol oyları kendisine çekmek ve birkaç milletvekili kapma hesabındadırlar. Bunun için YDP’nin sınıfa ve halka karşı her suçuna ortak olmaktadırlar.
YKP, başından beri Papandreu ve Miçotakis’in içinde yer almayacağı “geniş tabanlı bir hükümet” önerisini ısrarla sürdürmüş; PASOK buna yanaşmayınca kötü ünlü Miçotakis’in perde arkasında kalacağı C. Cannatakis’in hükümetini desteklemiştir.
Hükümetin ilk günde gördüğü tepki çok büyüktür. YKP ve Sinaspismos’un önderleri bu nedenle demagoji üstüne demagoji yapmak durumunda kalıyorlar. Tepkiler hâlâ yumuşamış değil. İplerin tümüyle Miçotakis’in elinde olduğu bir partinin hükümetinin başbakanının Miçotakis olup olmamasının bir şeyi değiştirmediği, değiştirmeyeceği biliniyor. Adına “temizlik hükümeti” dense de, bu adın ardında nasıl bir kokuşmuşluk, sömürü, baskı ve hırsızlığın yattığı iyi biliniyor.
YKP, PASOK’un bu düzenin bir partisi olduğunu ve hükümeti döneminde yoğun bir yolsuzluk ve sömürü gerçekleştirildiğini insanlara izah edebilir. Bunu kanıtlamaya çaba bile harcamak gerekmiyor, yaşayanlar gördüler çünkü. Ancak YKP, bunu gerekçe göstererek Yunan sermayesinin gözde partisi YDP ile yaptığı ittifakı, onunla işçi sınıfı ve emekçilere karşı birleşmesini açıklayamaz. Onlar, sömürünün katmerleşerek devam etmesine, kapitalizmin tüm yüklerinin işçiler ve emekçilere fatura edilmesine, baskıların artarak devam etmesine ortak olmanın açıklamasını yapamayacaklardır. Verdikleri destekle Miçotakis ve partisinin aklanıp temize çıkarak ilk seçimde hükümet olmasının hesabını veremeyeceklerdir.
Geçmişte cuntanın gelmesine ön ayak olan, Yunanistan’ın en gerici partilerinden YDP, YKP’nin candan desteği ile bir anda, hırsızlığa karşı, halkın çıkarlarını savunan, hırsızlık ve haksızlık yapanları cezalandıran bir nolu adalet savunucusu olup çıktı. Bunun tek sorumlusu Yorgo Sandoz’un müridi X. Florakis ve partisidir. Kutlu ve Sargın da Demirel’i demokrat ilan ettiler, ediyorlar, tıpkı bugün Miçotakis’e yapıldığı gibi. Fark, Türkiye burjuvazisinin biraz geri kafalı oluşunda. Bu kadar gönülden uşaklar parlamento dışında tutulur mu? Bakınız Yunanistan’da Kutlu-Sargın’ın “yoldaşları”, “demokrasi” uğruna yeni bir hükümet krizini engellemiş, “sorumlu” davranarak ülkeyi hükümetsiz bırakmamıştır, Kutlu-Sargın ise daha iyi hizmetkârlardır, daha da çok eğiliyorlar burjuvazinin önünde. NATO ve ABD’ye bağlılık yeminleri etmiş, bunu programlarına bile koymuşlardır. Oysa Florakis ve partisi, ara sıra akıllarına geldikçe “NATO dışarı”, “üsler sökülsün” diye çıkışlar bile yapmaktadırlar!
Biliniyor, revizyonizmin baş aktörü Gorbaçov, eskilerden farklı olarak eşyayı adı ile çağırmaktadır, Kruşçev ve Brejnev’in ötesine geçerek ihanetini açık ve net olarak seslendirmektedir. Bu anlamda Gorbaçov’un Marksistlere iyiliği dokundu denebilir. Ondan geriye, bir tek kendi ve bağlı partilerinin adlarını değiştirtmemesi kaldı. Yunanistan’da olanlar da, Gorbaçov’un “ulusal uzlaşma” siyasetine uygundur ve onun tutumuna paraleldir. Yunanistan’daki “temizlik hükümeti” bugün Sovyetler Birliği, Polonya ve Macaristan’da olanlardan farklı değildir. Yunan revizyonistleri, PASOK gibi ipliği pazara çıkmış bir partinin bile “biz sağcı YDP ile bir araya gelemeyiz” diyerek reddettiği “milli birlik hükümeti”nde ısrar etmiş, sonunda onu biraz dar bir tabanda gerçekleştirmeye rıza göstermiştir. Uzlaşma iki sınıf partisi arasında yapılan bir uzlaşma değildir, iki burjuva partisi arasında gerçekleştirilmiştir. İşçi sınıfı ve halka karşı yapılmıştır.
YKP tarihinde yeri var. YKP’nin “ulusal uzlaşma” politikası yeni değildir. “Sosyalist” Volos başkanlığındaki hükümet de “ulusal uzlaşma hükümeti”ydi ve bu uzlaşma uğruna Volos kaçak hükümetin peşine düşüştü. Her dediklerini yapmaya, onlara güven vermeye yönelmiş, sonunda sürgünleri Yunanistan’a getirmeyi “başarmıştı.” Burjuvazi 9 ay içinde durumunu sağlama aldığında komünistler hükümetten ayrılmak zorunda kalmışlardı. Burjuvazi ihtiyaç duyduğunda ulusal uzlaşmayı kabul ediyor, durumunu sağlama aldığında komünistlere kapı gösteriliyor. Hayat gösteriyor ki, “ulusal uzlaşma” yalnızca, burjuvazinin geçici olarak soluklanması, güçlerini takviye etmesi ve yeni bir saldırı amacıyla güç biriktirmesi içindir. Çıkarları ve dünya görüşleri birbirinin tam zıttı olan iki düşman sınıf burjuvaziyle proletarya -istisnai durumlar sayılmazsa- hangi ortak çıkarlar temelinde bir araya gelebilir. Ancak proletarya burjuvazinin kuyruğu olmayı kabullendiğinde “ulusal uzlaşma” sağlanabilir. Yunanistan’da da öyle oldu, oluyor. 1945’te burjuvazi proletaryayı yedekledikten sonra dünyanın az tanık olduğu bir katliam yaşandı Yunanistan’da. “Ulusal uzlaşma”nın bedeli partinin tasfiyesi ve devrimin kesin yenilgisi oldu.
Dersi, ders çıkarma yeteneğinde olanlar, çıkarları geleceğe yürümeyi gerektirenler çıkarır. YKP’nin çıkarmaması doğal. Onlar, Sandoz’un kölelik siyasetini derinleştirdiler. Burjuvaziyle uzlaşma ve legale çıkmayı temel politika haline getiren YKP’ye Yunan burjuvazisi 1974’e kadar izin vermedi. Burunlarını iyice sürttükten, YKP iyice zararsız hale geldikten, hiç sorun çıkarmadan diğer burjuva partileriyle kardeşçe geçinmeyi becerdikten sonra izin alabildiler, legalite sağlayabildiler. Sıra Türkiye’nin şanlı ”komünistlerinde!”

Ağustos 1989

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑