Zorlu Sınava Hazırlık… Sınıfın Eylem Yılı ‘88 İşçiler: “Baskıya Son, Özgürlük İstiyoruz!”

Yapılan araştırma, Türkiye genelini kapsaması bakımından eksiklikleri taşıyor olsa da, sınıfın ’88 yılında yaptığı grev ve grev dışı diğer eylemlerin neler olduğu belirlenip ona göre değerlendirilmeye çalışıldı.

1- GREVLER VE SINIF

80 Eylül karabasanıyla ’84’e kadar hiçbir grev ve kayda değer bir eylem yapılmadı.
’84’ten ’87 yılına kadar da ekonomiyi etkileyecek grevler yaşanmadı.
Belirtilen dönemde imzalanan toplu iş sözleşmelerinde ücretler iktidarın yıllık programlarda öngördüğü enflasyona göre (ki hedeflenen enflasyon oranı, gerçekleşenden sürekli küçük oldu) arttı. Ama yine enflasyon durmadı.
İşte bu ’80’ler sendikal mücadelesini, Uluslararası Kamu Görevlileri Federasyonu (PUİS) Gn.Sek. Hans Engdbens “sendikacılığın S’si yoktur”, biçiminde değerlendirilir (1).
Bunlar enflasyonun nedeni işçi ücretleri olduğu ve grevleri sorumlu tutan politikaların/tezlerin iflas ettiğinin göstergeleridir.
Ana sorun: Ekonomik ve siyasi yapının çürümüşlüğüdür.
Nitekim ’80 sonrası adı “istikrar” olar, ekonomi politikaların izlendiği dönemde, ücretlerin reel olarak sürekli düştüğü konusunda pek çok çalışma var. Aksi mümkün değil. Eğer ücretler reel olarak düşmemiş olsa, her yıl çalışmanın da arttığı dikkate alınması halinde ulusal gelir pastasından ücretlilerin payı artması ya da en kötü ihtimalle eski payını koruması gerekirdi ama azalmış; ’80’de yüzde 27’îerde olan oran ’88’de yüzde 15’ler kadar geriler.
Burjuvazi, büyüyen ulusal pastadan daha çok pay almanın mücadelesini ‘milli bütünlüğü koruma ve kollama’ adına yapıyor
Evet: bu “bütünlükte” işçilere verilen değer…
Bu yıllarda sözleşmeli personel uygulaması, resmi sendikasızlaştırma politikasının ürünü olarak yürürlüğe girer. Bir yönüyle de, örgütlü kitlelerin gücünün verdiği korku ve bunun karşısında iktidarın benimsediği örgütsüzleştirme politikası. Nitekim Ziraat Bankası Genel Müdürü Ulusoy, ’88 yılı içinde toplu sözleşme görüşmelerinde ufak miktarda ücret artışını kabullenmezken, çalışan personele gönderdiği yazıda “sözleşmeli personel olmanız halinde, ücretlerin net yüzde 100” artacağını bildirir. Evet, bu neyin bonkörlüğü.
Bu koşullarda ’88’c girildi ve yaşandı.
1.1- İşçiler
İşçi sınıfı, burjuvazinin ekonomik, siyasal ve ideolojik baskısı altında varlığını sürdürüyor.
Bu halde işçi sınıfı kendi ayakları üzerinde duramadığı sürece, ücretli, kölelik düzenin paslı zincirlerinden kurtulamayacaktır.
Ekonomik haklar ki başta ücret bilinci olup, işçinin temel sınıf bilincidir. Bu; var olan ücretli kölelik düzenin tüm sonuçlarına karsı olma ve kendi efendisi olduğu sistemini kurma için gerekli siyasal bilinçle birleştirilmesi halinde, tarihi misyonlarına uygun tavır içinde kendisi İçin sınıf olacaktır.
Eylül sonrasında yıldırıcı resmi terörle yaratılan karanlık ortamda, işçi sınıfı kendisi için sınıf olma fonksiyonlarını yerine getirdiği söylenemez.
’84’de toplu iş sözleşme görüşmelerinin yeniden başlamasıyla sınıf, ’80-’84 arasında gasp edilen haklarını diğer bir deyişle “kaybettiklerimizi alırız” diye aklından geçirdiği halde (ki sanırım sendika yöneticileri de benzer düşünceyi paylaşıyordu), ’89’a gelindi ama beklentilerin gerçekleşmediği görülüyor.
Bugün işçilere, bilinç düzesi ve örgütlülük durumun sonucu olarak kendiliğindenci mücadele anlayışı hâkim; fakat her geçen gün, bir anlayışın ürünü.
Zaten ’88’de grevler ve diğer eylemler bunun sonucu olarak yaygınlaşıyor…
Bunda, gelecek şekilleniyor.
Sınıftan “vebadan kaçar” gibi kaçan bürokrat sendikacıların işverenle uzlaşmacı politikaları da, işçileri üretim birimlerinde dalga dalga genişleyen kendiliğinden eylemlere itiyor.
Önümüzdeki dönem, bu tür eylemlerin artacağı ve yaygınlaşacağı bir süreç olma özelliği taşıyor; fakat bir yönüyle de işçiler kendiliğindenciliği aştığı oranda güçlenecek ve güvenle yürüyecektir.
1.2- Sendikalar/Tür-İş
Türk-İş’in politikası; kurulduğu tarihten (1952) bugüne, iktidarla öz olarak hükümet olan parti ile iyi geçinme ve sorun yaratır duruma düşmeme titizliğiyle hareket etmedir. Varlık-temeli “partiler üstü” politikasıdır. Diğer bir anlatımla, günü yaşama ve iktidarın “nimetlerinden” yararlanmadır.
Türk-İş yetkili kurullarıyla, politikasıyla çelişen eylem kararları alıyor. Fakat bu kararların tamamen benimsenip uygulandığı söylenemez; sonuç olarak sulandırıp savsaklıyorlar.
Nitekim Şubat ’88 ve Kasım ’88 kararları en önemlileri.
Bu gelişmede geleceğe umutla bakmanın tohumu var: O da, sınıfın duyarlılığı ve mücadeleyi sahiplenmesi… Zaten sendika üst yönetimi o eylem kararlarını almaya iten de bu gelişmedir. Bu, alınan kararlan uygulatacak etkinlikte bugün olmayabilir ama yarın neden olmasın…
Türk-İş’in politikası esas olarak hükümetlerle iyi geçinme denen “partiler-üstü politikasıydı”. Gerçi buna “resmi ideolojiyi” savunmada denilebilir. Türk-İş’in bu politikasında belirgin ilk değişiklik ’87 Referandumunda yaşandı. Arkasından aynı yıl seçimlerde ve ’88 Referandumu’nda benimsediği tavır, geleneksel politikasında bir değişikliğin göstergeleridir denilebilir mi?
Esas olarak, vurgulanan değişikliğin boyutu abartılmamalı. Fakat hiçbir gelişme olmuyor da denemez.
Türk-İş’in referandum ve seçimlerde aldığı tavrı, benimsemek ya da benimsememek ayrı bir konu olup: burada dikkate alınması gereken nokta, partiler-üstü politikayla çelişen bir davranış içine giriyor olmasıdır.
Evet; Türk-İş belirtilen politikalar ek olarak beklenmeyen çıkışlar yapmakta, uygulanmayan eylem kararlan almaktadırlar. Hem de resmi sendikal anlayışlarına ters düşerek… Bu davranışların nedeni, sınıfın tabandan gelişen muhalefetidir.
Sendikaları denetleyen ve-yönlendi-ren işçilerin etkinliğinin zayıf olması, gündelik mücadeleyi sendika bürokratlarının yönlendirmesine neden oluyor. Fakat bütünleşmemiş ama gelişen muhalefet, günü yaşayan sendikal anlayışın etkisi altında kalmamış olan nitelikli işçilerin omuzlarında gelişip, yaygınlaşıyor.
Gelişmelerin boyutunu T. Harb-İş Sen. Başkanı Kenan Durukan şöyle ‘ değerlendiriyor: “Ortak sorunları çözüme ancak Türk-İş götürür. Sorunların çözümsüzlüğü de Türk-İş’i götürür(2).
Belirtilen türden işçilerin sendikal örgütlülükte güçlenmesi halinde, sınıfın sorunları çözümlenebilecektir. Aksine esaret zinciri var, hep olacaktır.
1.3- Sendika-İşçi İlişkisi
Sınıfın mücadelesinin boyutunu değerlendirmek için yasada yer alan grev ve grev dışı eylemlerin birlikte ele alınması gerekiyor. Aksine yapılacak gözlem eksik kalmış olacaktır.
Elbette eylemlerdeki bütünsellik sendika-işçi ilişkisini de etkiliyor.
İşçilerin sendikaya kendi dışında talepleri için mücadele ecen örgütler olarak bakması ve sınıfın gücünün boyutunu görememesi üzerine, kendisini sendikal örgütlülük içinde yalnız hissetmesi anlamında yabancılaşmıştır denebilir.
Belirtilen bu anlayış yeni sendika-‘ iara olan güvensizlik, yerini adım adım sendikalara sahip çıkmaya ve “sendika yöneticileri yapamıyorsa, biz yaparız” anlayışına dönüşmektedir. Oysa yakın zamana kadar, “sendika bana ne veriyor ki, boşu boşuna aidat ödeyeyim” anlayışı hâkimdi.
Yani sınıf, yeni ve de gasp edilmiş haklarını nasıl alabileceği sürecini yaşıyor.
Yaşanılanların sınıfı etkileme boyutu: işçilerin yaklaşık yüzde Elik kısmı sendikanın tavrını benimsiyor ve siyasi iktidarla (bugün ANAP’la) iyi geçinmek istiyor ve eylemlere karşı çıkıyor; yüzde 49’luk bir kısmı eyleme hazır olmayıp, sendikaların kendileri yerine hak almasını ve bu anlamda da gelişmelerin içinde aktif rol almak istemiyor ve geriye kalan diğer yüzde 50’lik kısmı ise şartların değiştiğinin farkında ve eyleme taraftar(3).
Belirtilen oranlar değişebilir, üç aşağı beş yukarı olabilir; ama yapılabilecek bir gözlem var ki, o da işçilerin ekonomik ve siyasi hayattaki gelişmeleri izlediği ve sınıf olarak mücadele azminin arttığıdır. Bu, ’80 öncesindeki gibi şu partili ya da bu partili gibi farklılaşmalar yaratılmadan sağlanıyor olması da bir başka güçlendirici noktadır.
İşçilerde belirtilen bu gelişmeler, sendikacıları siyasal iktidardan umutlu bekleyiş içinde olan yani statükoyu korumayı savunanlar ile savunmayanlar arasındaki çelişmeyi, safların netleşmesi yönünde etkilemektedir. Nitekim yaşanan bu çelişmede güçlenen ve gelişen kanat, iktidardan bekleyiş içinde olmayan ve gücünü sınıftan alan ve de işçilerle kader birliği yapmış olanlardır.
Geleceğin garantisi: Bu birliktir.
1.4- Toplu Sözleşmeler ve İşçiler
Gelir dağılımının bu kadar adaletsiz olduğu koşullarda sınıfın toplu sözleşmelerde parasal/ekonomik taleplerle ilgili maddelerde hassaslaşma-sı anlaşılır bir durum.
İşçi ile işveren diğer bir deyimle emek ile sermaye arasında uyuşmazlık konulan, işkolu ve işyerinin özgül konumuna göre değişse de, genellikle ekonomik taleplerden ücretlerin artırılmasında yoğunlaştığı gözlenebilir.
Zaten bunun sonucu olarak ki. sendikanın “mücadelesinde kararlı ve iyi olduğu” konusunda genel eğilim, parasal gelir sağlamasıdır. Bu, işçilerin içinde bulunduğu koşulların zorunlu sonucudur.
Diğer yanda da sendikaların mali kaynaklarının yetersizliğinden grevci işçilere ya para verilmiyor, ya da çok yetersiz miktarda verilmesine karşın, grev yapılıyor ve diğer eylemlerle birlikte yaygınlaşıyorsa bu durum; sınıfın mücadeleyi sahiplenmesi ve gücünün boyutunu görme sürecinde olmasıdır.
Günümüzde “en çok” gelir artışı sağlayan toplu sözleşmelerin gelir katkısı, enflasyonla kısa zamanda sıfırlanıyor.
Ayrıca toplu sözleşmenin imzalanması sonrasında bazı işyerlerinde tek tek ve bazılarında topluca (NE-TAŞ) işçi çıkarmaları yaşanıyor. Bu halde sınıf, toplu sözleşme görüşmelerinde “iş güvencesinin sağlanmasına” yönelik (ki bununla sınırlı değil) taleplere önem vermek durumundadır.
’88 içerisinde imzalanan toplu sözleşmelerde taraf sendikanın üye işçileri, işverenin teklif ettiği ücret artışlarının yetersiz olduğunu ve toplu iş sözleşmesinin imzalanmaması taban olarak istendiği halde, yine de sendikalar bir bir sözleşmeleri bağıtladılar.
Otomobil-İş ile MESS, Genel Maden-İş ile TKİ ve T. Harb-İş ile yabancı sermayeli/Amerikan işverenle imzalanan sözleşmeler, tabanın “grev” demesine karşın imzalandı.
Bu sebeple sınıfın doğan tepkilerine karşı, “aba altından sopa gösterenler” bile oldu.
Türk Harb-İş Sendikası’nın Amerikan kökenli HNSI, Tuslog, AFES, Contact ve Combustion ile sözleşmenin 27 Eylül’de imzalanması tabanın tepkisini çeker. Bunun üzerine sendikanın yayın organında(4) Başkan Kenan Durukan köşesinde “beyni kafasından iki karış yukarıda hayal peşinde koşan maceraperestlerin provokasyonlarından uzak durmaya ve böylelerini, olası ise ıslah etmeye olmuyorsa dışlamaya mecburdurlar” diye yazar ve işçilere karşı tehditkâr bir dil kullanır.
Zonguldak maden işçilerinin yoğun baskısı üzerine şubelerden (ikişer kişi; beş şube var) temsilcilerin katılımıyla ve genel merkez yönetiminde yer aldığı, bir komisyon oluşturulur. 20.000 kişiyi kapsayan bir anket sonucu, toplu sözleşme taslağı hazırlanır. Taslak Mayıs ’88’de sendika yönetimine 11.000 imzalı bir dilekçeyle sunulur. İşçilerin taleplerinden bazıları yüzde 200 net çıplak ücret artışı, haftalık 30 saatlik çalışma süresi vs. Grev 29 Kasım’da başlayacaktı. Ama 9 saat kala anlaşılır ve sözleşme kamu işveren sendikası ile Genel Maden-İş Sendikası arasında imzalanır. Taleplerinin yarısının bile alınmadığını belirten işçiler “SATILDIK” derler. Zonguldak’ın tarihinde ilk defa grev görmesi de böylece engelleniyordu.
Dipten gelen dalga, sistemi ve bürokratik sendikal yapıyı zorluyor.
1.5- Devlet-İşçi İlişkileri
İşyerinin çalışan/emekçi/işçi ve çalışmayan/sermayedar/işvereni ile bir bütün oluşturduğunu ve aynı alanda bulunan bu tarafların çıkarlarının, “birlik ve beraberlik” nakaratlarıyla “ortak” olduğu anlayışı hâkim kılınmak ve yaşatılmak istenmektedir.
Aslında taraflar açısından mekân/alan ortaklığı dışında, çıkar ortaklığının olması “eşyanın tabiatına” aykırıdır. Çünkü emek ve sermaye karşıt/farklı kutuplarda yer alır.
Nitekim geçen yıl işçiler “eşyanın tabiatına uygun anlayışla, yarınların gerçek sahipleri olduklarının örneklerini vermiştir.
Bu gelişmede devletin yeri: Günümüzün devleti: Üretim araçları üstünde özel mülkiyen ve yaratılan ürünün çalışmayanlar/burjuvazi tarafından gasp olayını yasallaştıran bir hukuk düzenlemesi, güvenlik ve yargı da yasalarca belirlenen düzen-koruyucu sınırların korunmasını amaçlayan kurumlar bütünüdür. Kısaca bu oluşumun özellikler:
1- Toplum-üstü bir oluşum olmaması anlamında sınıfsal içeriği olduğu,
2- Çalışan ve işvereniyle bir bütün oluşturmadığı,
3- İşveren olarak çalışan karşısında yer alması hallerinde işyeri uzlaşmazlığı nedeni nc olursa olsun, ilişkilerin altında (emek-sermaye) uzlaşmazlığın yattığı sayılabilir.
Bu yapılanım işçilerin isteklerini bürokratik örgütünde gereğince dikkate almaması ve onların horlanması, onların sendikal mücadelesinin gelişmesini engellemesi ve eylemlerini kırması gibi yaklaşım içinde bulunması, esas davranış biçimidir. .
1.6- ’88 Grevleri
Tespit edebildiğim kadarıyla Türk-İş’e bağlı 12 sendika, Hak-İş’e bağlı 4 sendika ve Bağımsız 2 sendika üyesi 30.147 işçi tarafından 357 işyerinde grev yapılmıştır. İşçi toplamının yüzde 87,7’si Türk-İş’e bağlı sendikaların üyesidir. 15.330 işçinin yani toplamın yüzde 50,85’inin sürdürdüğü grev ’88 yılı içerisinde biterken, diğer geri kalan ise ’89 yılma sarkmıştır. Bunlar içinde ’87 yılında çıkılan grevler bile vardır (Doğu Galvaniz -17.9.1987; Motif Duvar – 30.10.1987 ve Sace -9,11.1987). Belirleyebildiğim kadarıyla 4592 gün grevlerde geçmiş olup, bu sebeple kaybolan işgünü sayısı yaklaşık iki milyondur. Bu yıl İçinde 521.544 işçi adına 2.140 tane toplu iş sözleşmesi imzalanır. YHK ise 11.558 işçiyi kapsayan 30 toplu iş sözleşmesi imzalar.

GREVLER
Grev sayısı    Kat. İşçi sayısı        Kaybolan işgünü
1984    4        56            4947
1985    21        2410            194296
1986    21        7926            234940
1987    307        29734            1961940
1988    357        30147           
Kaynak: ’87 Petrol-İş, Tablo-78; Tuba Ajansı ’88 sayıları

Tablo’da görüldüğü üzere ’84 sonrasında grev ve katılan işçi sayısı artmakta olup, kaybolan işgünü sayısı da benzer gelişme gösterir.
Örnek Grev: SEKA…
SEKA’da grev (6 Eylül) öncesinde, iktidar (1 Eylül) kâğıt ithaline ilişkin gümrük ve ithal vergisi, resim ve harçlarını kaldırmayı kararlaştırır. 13 Eylül’de yani grevden bir hafta sonra yayımlanan bir kararname ile gazete kâğıdı ithalinde gümrük vergisi kaldırılır. Bu davranışın temelinde, işveren olarak devletin salt ekonomik davranmamalıdır.
Ve o anlamda ideolojiktir.
Aksi, varlığıyla çelişir.
İşçilerin bir yıl için istediği ücret zammı toplamı 95 milyar TL’yken, 4 aylık grevin yarattığı üretim kaybının toplam değeri 189 milyar TL’dir. Bu süre içerisinde ithal edilen kâğıdın toplam değeri 277,5 milyardır. Kâğıt üreticisi ve ithalatçısı. Halis Toprak’tan inciler “grevden sonra aylık satışını 6 milyardan 12 milyar liraya çıktı” der(5). Yani satışta ve dolayısıyla kârda yüzde 100’lük bir artış.
Bunlar, ekonomik gerekçeyle hareket etmemenin ya da etmek istememenin göstergeleridir.
Evet; “hesap” adamı Özal’ın rakamları.
Ayrıca toplu iş sözleşmesi imzalanması (14 Ocak) sonrasında, “hesap” adamının yerli “süper” beyni Kahveci “bizim işçiler -yani SEKA işçileri N.O.- yapılan zamma rağmen bir İsveçli, bir Kanadalı işçisinin ancak beşte biri kadar ücret alıyorlar” der(6); yavuz hırsız misali…
Kâğıdın tonu, Avrupalaştı, yani söyledikleri gibi uluslararası fiyatı yakaladı, hatta geçiyor; ama nedense onu üreten işçilerin ücreti Avrupalaşamaz? Hatta daha kötüsü olur…
Fiyat Avrupalı; ücretler Afrikalı…
Biraz tarih: Avrupa’nın sömürgesi Afrika, kölelik zincirini kırıyor…
Bazı malların fiyatı (TL) Türkiye ve Almanya ile karşılaştırmak olarak(7); süt (1 lt.), 1200-1300; domates (1 kg.), 2300-2000; margarin (500 gr), 1040-3400; pirinç (1 kg.), 2200-3250;muz (1 kg.), 4000-1250 ve patates (1 kg.), 350-500. Ya ücretler yine aynı sıralama ile doktor, 300 bin – 7 milyon; lise öğretmeni 22C – 3 milyon 300 bin; sanayi işçisi, 250 bin – 3 milyon 600 bin ve postacı 180 bin – 2 milyon 200 bin.
Ayrıca ’80 yılında 16 bin TL alan bir SEKA işçisi, bin TL daha ekleyerek bir ton kâğıt alırken aynı işçi bugün 90 bin TL alır ama kâğıdın tonunun 870 bin TL’ye yükselmesi sebebiyle, ancak 9,6 aylık maaşıyla alabilecektir. Evet, üretilen ürünün ve emeğin fiyatlandırılmasının güzel örneği (bunlar, Aralık ’88’de bir SEKA işçisinin anlatımlarıdır).
Rakamlar için fazla yoruma ne gerek?
Bu durumda tabi ki, SEKA ’87’de 2 milyarı aşkın kâr eder (’88 yılı yayımlanmadı).
Bu da, KİT’leri bütçeye yük etmeme ve fiyatların serbest bırakılmasının ya da fiyat ayarlamaların, yani zamların kerametidir. Madem bu kadar kârlı, ya “çalışanına verilmesi” ya da “fiyatlarının artırılmaması” önerilerine karşı olarak da “kârların fiktif” olduğu söyleniyor. Yani kâr rakamları şişirmeymiş. İki durum var, ikisini de söyleyen aynı ağız…
Yine ayin ağzı söyleten kafanın bir başka uygulaması, elektriğin bir kilovat saati ülke içinde tüketimi. 136 TL’yken, aynı miktar İtalya’ya 54 TL’ye satılmak isteniyor(8). İtalya’ya 54 TL’ye satılarak kâr edildiğine göre, yurt içinde daha ucuza satılması gerekir… Olur mu? Ne diyor, Özal, “fiyatların takdiri Allah’a kaldı. Fiyatlara karışmam”. Fakat İtalya tüketicilerine lâyık gördüğünü “vatandaşları” olan Türkiye tüketicilerinden esirgiyor: bu da, bir başka “yurtseverlik” örneği. Ya da “dışarıda itibarımızın arttığının göstergesi”…
Bunlar, Çağ Atlaya(maya)n Türkiye’den kesitler…
Gözlem
Grevin sonuç itibariyle etkisi iki başlık altında toplanabilir: çalışana ekonomik katkısı, yani gelir artışı ve sınıfın güvenini artırması sayılabilir. Ayrıca sendikal örgütte yaşanılan sıcaklık gereği sendika yönetimi ile işçiler/taban arasında ilişkilerin artması sonucu, var olan çelişkiler su yüzüne çıkar. Çelişkilerin demokrasinin işleyişi ya da işletilmesi temelinde çözümü sınıfın birliğini pekiştirir ve gücünü artırır.
Ekonomik kazanımların korunabilmesi ve artırılmasının garantisi, mücadelesinin boyutunun genişletilmesinden ve sınıfın güç birliğinden geçer.
Sınıfın mücadelesinin önünde iki barikat: ekonomik kazanımlarla yetinme (gerçi böyle bir sınırlama ile ne kadar kazanım korunabileceği açık) yani ekonomizm ve sendikal örgütlülüğün esas işlevini ekonomik kazanımlarla sınırlama, siyasi faaliyetlerde bulunmama yani sendikalizmdir.
İşçilerin/emeğin sermayeye karşı mücadelesi bu iki akıma karşıda verilmek zorunda; çünkü belirtilen bütünlüğün sağlanamaması halinde, bedeli pahalıya ödenmektedir.
Yakın tarihten, Eylül karanlığı ve suskunluk…
Sınıf artan sorunlarının çözümünün genelleşmesine bağlı olarak, bu anlamda politikleşmektedir. Tek tek işyerlerinde birbirinden kopuk olarak toplu iş sözleşmesi alanında verilen mücadele boyutunu aşmaktadır. Sınıfın çektiği sıkıntıya bağlı olarak da, duydukları tepki artmaktadır(9). Tepki, esas olarak sermayeye karşı duyulurken, aynı zamanda mücadeleye gerekli duyarlılığı göstermeyen sendika ve sendikacılara yani sendikal bürokrasiye de yönelmekledir.
Sendikal bürokrasi; imtiyazlı durum, yaşam tarzı, alışkanlıkları ve ilişkileriyle sınıf içinde bir tabakadır. Bu anlamda varlığı düzenle birleşmiştir. Bugün sendikalara esas olarak bu kesim hâkimdir.
İşçi sınıfının mücadelesi grevleriyle ve diğer eylemleriyle, sendikal örgütlerde belirtilen engelleri aşmasına ve tabandan denetimin sağlanmasına paralel yükselecek ve kitleselleşecektir.
1.7- Grevlere Destek
Burada esas olarak, işçi sınıfı dışında toplumu oluşturan diğer sınıf ve tabakaların grevlere yaklaşımı üzerinde gözlemlerde bulunulacaktır. Sınıf içi dayanışma, grev dışında diğer eylemler kısmında ele alınacaktır.
Geçmişte ekonomik krizin sebebi “aşın miktarda anan işçi ücretleri, kıdem tazminatları ve ideolojik nitelikli grevler” olduğu tezlerinin yoğun işlenmesinden ve propagandasının yapılmasından işi iyi gitmeyen küçük üreticiler ve dükkânını hiç satış yapmadan kapatan esnaf etkilenir; elbette ki bundan işçi sınıfına ve mücadelesine “hoş olmayan gözle” bakıldığı sonucu çıkarılamaz.
Ama gelinen ’88 yılında hem işçilerin ekonomik sorunları ve hem de küçük üretici ve esnafların sıkıntılarının halen devam etmesinin zamanlama açısından çakışması sonucunda; toplumun bu kesimlerinin sınıfın eylemlerine artık açıktan sempatiyle baktığının örnekleri yaşanıyor.
Zonguldak’ta yıllar sonrasında yaşanan grev heyecanı esnafı da etkiledi: Bu ilde berber İsmail Baş haftalar öncesinden “grevci işçiye tıraş karşılıksız” diye söyler. Yine Maden Mühendisleri Odası, Esnaf Kefalet Kooperatifleri ve Şoförler Derneği de grevi desteklediklerini açıklarlar(10).
Geçen ’87 yılında Seydişehir’de yapılan grevde esnafın söylenen desteği yaşanır.
Bir yönüyle grev sonrasında işçilerin gelirlerinin artacağına ve bu sebeple kendisinin de yani esnafın da iflastan kurtulacağı umuduyla bakışın sonucu destek verilmektedir.
İstanbul Umum Pazarcılar Derneği SEKA-İzmit’i ziyaret ederek, bir kamyon sebze ve meyveyi grevci işçilere götürüp, dağıtır(11).
İşçilerin eylemi toplumun diğer sınıf ve tabakalardan destek görmesi anlamında toplumsallaşmayı, eylemin boyutunun işyerinin dışına taşmasıdır.
Bu gelişme, emek ve sermaye kutuplaşmasının ve saflaşmasının arttığının diğer bir göstergesidir.
1.8- Grevlerin Süresi
Grev sürdürülen işyerlerinde, tarafların davranış biçimine/mücadelesine bağlı olarak, süreleri uzamakta ya da kısa olmaktadır.
Bunda işkolu ve işyerinin özgül konumu da önemli olduğu gibi makro olarak ülkenin içinde bulunduğu konjonktürel durumda etkili olur.
Yaşanan ekonomik krizin grevlerin süresi üzerinde etkisi olup, gelişmeler salt bu sebeple açıklanamaz.
Nitekim SEKA grevinde olduğu gibi kamu işvereninin tavrı yalnız ekonomik olmayıp ideolojiktir de; çünkü işyeri üretimde bulunamazken (bunun yarattığı maddi kayıp, işçilerin istemlerinin ek maliyet yükünü kat be kat aştı) bazı kâğıt ithalatçısı firmalar (ör: Toprak Kâğıt) “bayram eder” oldu (bu sebeple kâğıttaki fiyat artışının kültürel faaliyete etkisi de hatırlanmalı).
Kamu ve özel sektör işbirliği yani sermayenin (devlet ve tekelci sermayenin) dayanışması konumunda açıklayıcı bir örnek.
Emek cephesi açısından işçinin istemlerinde kararlı ye azimli olması da, grevin uzamasının bir başka nedeni olabilir.
Sermayenin grevlerin süresiyle ilgili değerlendirmesi, TİSK Genel Sek. Kubilay ATASAYAR: “Grevlerin uzamasındaki temel neden olan ekonomik şartların yanında siyasal bazı şartlara da işaret etmek yerinde olacaktır” diyerek, grevlerin neden utmadığı konusunda açıklamada bulunur.
Tabi ki, bununla SEKA örneğinde olduğu gibi işverenin durumundan ziyade yine grevlerin yoğunlaştığı ve işçiler arası dayanışmanın geliştiği dönemde, “grevlerin ideolojik olduğu” bakışıyla “memleket ekonomisinde şu kadar kayıp oldu” yaygarası sürdürülecek.
Kim tarafından mı?
Elbette ki, sermaye ve onun en üst kurumu tarafından…
Ülke ekonomisinin kalkınmasıyla siğili diğer kayıp gerekçeleri “nedense” dikkate alınmaz ya da doğrusu alınmak istenmez. Hayali ihracat, lüks ithalat ve artan dış borçlanma vs. ile ülke kaynaklan yurt dışına transfer edilir ve bunun da adı onlara göre “yurtseverlik.”
Pardon, aslında yurt-satarlık.
1964 ve 1980 yılları arasında grev sonucu kaybolan işgünü toplam 21,1 milyon iken iş kazaları sebebiyle kaybolan işgünü 43,5 milyondur(13). Bunlardan grevin sebep olduğu işgünü kaybı rakamı gerçeği aşağı yukarı tam yansıtırken, iş kazaları için aynı düşünce geçerli değil; çünkü sigortasızlık ve iş kazaları için aynı düşünce geçerli değil; çünkü sigortasızlık ve iş kazasının işyerine yönelik getireceği yaptırımlardan dolayı, iş kazaları bilgisinin eksikliği anlaşılır. Grevin sebep olduğu kaybolan işgünü rakamı, iş kazalarının sebep olduğunun yüzde 48,5’i kadardır. Grevlerle kaybolan iş-gününün “milli” ekonomi ve kalkınma açısından ciddi bir sorun olduğunu ileri sürenler (ki bu sermayedarlardır), çalışma koşullarında ve işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı bulunmamasından nedense hiç mi hiç bahsetmezler.
Çünkü o işyerinin sahipleri kendileri…
Çünkü bu yaklaşım, “onların” insana bakışının ifadesi…
Evet, iş kazalarının çokluğu Eylül’e sebep olmazken, ya grevler…
Ekonomi için en büyük kaynak ve önemli temel değer emektir. Grev esnasında emeğe bir şey olmayıp, bu değer sadece geçici bir süre için üretimden çekilir. Aynı durum iş kazaları için geçerli değildir. Çünkü iş kazaları emeği “tahrip etmekte” ve bu anlamda da ekonomide yerine konamayacak kaybın nedenidir.
Sınıfının eylemlerinin ve bunlardan bir tanesi olan grevin süresi, mücadelenin boyutuna ve işçilerin örgütlülük düzeyine bağlıdır.

2- GREV DIŞI EYLEMLER

Yaptığımız bu araştırmada ’88 yılına ait yasada yer almayan ya da belirtilmeyen ama sınıf tarafından kabul gören ve bu temelde sahiplenip uygulanan grev dışı eylemlerin neler olduğu, kronolojik olarak sıralanmış ve incelenmiştir. Bu çalışma, Türkiye genelini kapsaması bakımından eksiklikleri taşıyor olsa da, sınıfın genel eğilimini görmek imkânını verebilir. Hatırlanırsa:
’84 Mayıs’ında bir grup aydının hazırlayıp devletin en üst katında yer alanlara sunduğu dilekçe, “gizli bir örgüt” oluşturmanın delili olarak değerlendirilir ve buna göre yapılan yargılamayla, Eylül sonrası kıpırdanma hemen anında bastırılmak istenir. Hatta yargılamanın sürdüğü sıra, dönemin devlet başkanı yaptığı bildik gezi konuşmalarının birinde, dilekçeyi verenleri yurt dışına karşı ülkeyi “jurnalleyenler” olarak tanımlar.
Nitekim yine *84-’85 öğretim yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden pek çok öğrenci kaydının silinmesi nedeni ile dekanlığa verdiği dilekçeler de kavuşturmaya uğrar.
Bugün…
Değil topluca dilekçe vermek, yürümek bile artık toplum nezdinde sıradanlaşıyor. Bir başka açıdan “meşru” görmek zorunda kalıyorlar.
Zaten hukukta “meşru müdafaa” diye bir savunma mekanizması vardır. Buna göre, zorda kalınan anda, kişinin kendisini savunmak durumunda olması halinde eylem, cezayı gerektiren suç olmadığı varsayılır.
Benzer durum sınıfsal mevziilenim için de geçerlidir.
Yaşadığımız bugünde, sınıfın yasada belirtilmeyen grev dışı eylemleri birer “meşru müdafaanın” aracıdır. Ve bu halde de yapılan eylem, yasada var mıdır, yok mudur tartışması yapılmaz. Örneklendirecek olursak; bıçakla birisine karşı savunmaya kalkmak toplum (ve hukuk) gözünde suçtur. Fakat aynı durum, elinde baltayla saldırana karşı olma halinde “meşru müdafaadır”… İşte GREV DIŞI EYLEMLER, sınıfın belirtilen türde bir savunması ve bir yönüyle de varlığını güçlendirmesidir.
2.1- Yasal ve Toplumsal Meşruluk.
Kişi/grup davranışlarının yasaya uygunluğu, yasal meşruluk.
Yasaya karşı meşruluk, toplumsal mücadelenin gelişme boyutuna paralel olarak davranışların yasaya uygunsuzluğunun genelinde/toplumda kabul görmesidir. Bu bazen yasanın yorumunun genişletilmesiyle de yasal taban bulmaktadır. Açılımı anlamın da pek çok örnekten bir tanesi: DİSK aynı TCK maddelerinin yürürlükle bulunduğu sıra faaliyetlerinden dolayı varlığını yok edecek derecede kovuşturmaya uğramazken, Eylül sonrası yaşadığı süreci yaşar, ya da yaşatılır.
Yani aynı yasa maddelerinin farklı yorumu.
İnsanlık tarihi yasaya karşın meşruluğun ürünüdür.
Öz olarak yasaların işlevsizliği sınıfsal mevzilenmeye bağlı olup, bu sebeple yeniden düzenlemeye gidilir.
Değişimin sınıfsal güç ilişkilerine göre ileri ya da geri düzeyde olması mümkündür.
Eylül sonrası topluma ve özelinde sınıfa giydirilen dar elbisenin sökülmeye başladığı süreci yaşıyoruz.
Yıldırıcı resmi terörün geriletilme-si ve bürokratik sendikal örgütlülüğe karşı sınıfın gücünün boyutunu görmesi, kendine olan güvenin artması temelinde, toplumsal meşruluğun gelişmesi devam edecektir.
Bugünden yaşanılan zorluklar, yarınlara yürüyüşün/varışın güvencesidir.
2.2- Grev Dışı Eylemler
Sınıfın ’88 yılı içerisinde, yoğun katılımıyla en çok başvurduğu eylem türü yemek boykotudur.
11 Mart’taki yemek boykotu, eylem-öncesi ve sonrasında Özal’ın da katılımıyla yoğun tartışma konusu olur. Eylem öncesinde Özal “yemek nimettir… tepmek hoş bir şey değil” derken, sonrasında ise “yemeğe küsmek, Türk geleneklerine aykırıdır. Başka gösteri yapabilirlerdi” der. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Hanım, önce ‘”isçilerin hiçbir şekilde yasadışı eylemlere girişmesini istemiyorum” derken, sonra ise “uygulamanın yasalara aykırı olmadığı kanaatindeyim” diye görüş belirtir.
Belirgin düşünce değişikliğinin esas sebebi, eylemin başarıyla uygulanmış olmasıdır. Ayrıca kamu işyerlerinin başvuru üzerine Samsun Cumhuriyet Savcılığı, “yemek boykotunun yasadışı olmadığına” karar verir.
Sınıf tarafından benimsenen ve uygulanan eylemin meşruluk kazanmasının güzel bir örneği.
Türkiye çapında gerçekleşen bu eylem sonrasında sınıfın kendine güveninin artması üzerine, grev dışı eylemlere daha sık başvurduğu gözleniyor.
Sınıfın zengin eylem biçimlen olduğu görülüyor. Yarınlarda sınıf olarak yönetebileceğinin kaynağı bu zenginlikte yatıyor.
11 Mart – Yemek Boykotu sonrasında yoğun, katılımlı ikinci eylem yine yemek boykotu olup; bunu da, Petrol-İş toplu sözleşme uyuşmazlıklarını ve Petlas’ta YHK’ca imzalanan sözleşmeyi protesto etmek ve SEKA grevini desteklemek amacıyla, 8 Kasım’da 80000 kişinin katılımıyla yapar.
Yine ’83 yılı içinde yoğun katılımlı üçüncü eylemde yemek boykotudur; Eskişehir Şeker Fabrikasında meydana gelen iş kazasında (12 Aralık) iki işçinin ölümü üzerine, bu ilde Türk-İş’e bağlı 18 sendika şubesinin örgütlü olduğu işyerlerinde, 35.000 kişinin katılımıyla 15 Aralık’ta yapılır.
Sınıfın bütün eylemleri ve özelinde direkt üretimle ilgili olarak işi yavaşlatma eylemi konusunda, TİSK Başkan Vekili Refik Baydur: “Türkiye’de uygulandığı haliyle grev yasağının kimseye hayrı yok. Yasağın olduğu sektörlerde meydana gelen direniş ve iş yavaşlatmalarının maliyeti, grevden daha fazla” diye açıklama yapar.
Bu düşünce, eylemlerin gücünün ve etkinliğinin sermaye tarafından nasıl yorumlandığının bir tür itirafıdır; bir yönüyle de sınıfın verdiği derstir.
Evet; verilecek diğer bir başka yönüyle de “alınacak” çok ders var.
2-3- Nedenleri?
Bunlar:
Çalışanların işten çıkarılması, toplu sözleşme görüşmelerinde uyuşmazlık, toplu iş sözleşmesi hükümlerinin işveren tarafından uygulanmaması, ücretlerin düşük olması ve zamanında ödenmemesi, zamların yapılması ve hayat pahalılığın artması, sınıf içi dayanışmanın gereği ve “diğerleri” olarak sıralanabilir. “Diğerleri” işverenin hakaret etmesi ve birikmiş alacağın olması vs. şeklinde sayılabilir.
Günümüzde yaşanılan, işten çıkarmalara salt “finansman sorunu” olarak bakılamaz. Çünkü üretim maliyeti içinde emeğin payı öz olarak azalan bir trend izliyor. O halde, buna ek başka gerekçeler neler olabilir? İşçileri sendikasızlaştırman sendikal mücadeleyi baltalamak ve yükselen hak alma mücadelesini bastırmak sayılabilir.
Toplu sözleşme görüşmelerinde uyuşmazlığın belirmesi üzerine, grev öncesinde sınıfın eylemlere girmesi çok önemli; çünkü böylece, gelişmeleri izleyen işçiler mücadeleyi sahiplenerek kararlılıklarını göstermiş oluyorlar.
Grev dışı eylemlerin bir gerekçesi de toplu iş sözleşmesi hükümlerinin işveren/sermaye tarafından uygulanmamasından doğan hak uyuşmazlığıdır. Bu ‘80 öncesinde Hak Grevleriyle çözülürken, yeni yasada yargı kanalıyla çözülmesi hükmü getirilmiştir. İşverenleri bu tür uyuşmazlıkları yaratmaya iren (bir başka) sebep, yargının “kaplumbağa” adımlarla denemesidir. Bu halde, demek ki toplu iş sözleşmesinin uygulanabilirliği işçilerin duyarlılığına ve kararlılığına bağlıdır.
Grev dışı eylemler, nedenlerinin çokluğu temelinde besleniyor/çeşitleniyor.
2.4- Katılım
Emek-sermaye temel çelişmesine bağlı olarak, emek faktörünün işyeri düzeyinde de olsa sorunlarını çözme ve yönelik her girişimi esasında belirtilen çelişki temelinde sermayeye karşı bir tavırdır.
Ve bu, önceleri işyerleri düzeyinde sınırlı kalırken; ele alman sorunun genelleşmesine bağlı olarak aygınlaştığı ve bu anlamda da sınıfın güçlendiğini söylemek mümkündür. Bir başka anlatımla, sınıfın varlığını koruması ve geliştirmesi eylemlerin yaygınlaşması temelinde katılımın artmasına paralel bir gelişme gösterir.   Bugün yaşananlar, yarınlara yeni’ katılımlarla yürüyüşün garantisidir.
2.5- Dayanışma
Sınıf içi dayanışma ruhu henüz “sermayenin dayatmalarını” aşacak düzeyde ve örgütlülükte olmadığını görmek mümkün. Esas olarak kendiliğinden de olsa sendikal mücadelede dayanışmanın güçlendirilmesi yönünde atılan adımlar sıklaşmakta…
Sınıfın dayanışması, ele alman sorunun kitlesellik boyutuna ve mücadeleye bakışma bağlı olarak gelişiyor.
İşçiler onurlu bu kavgasında yalnız kendi basma olmayıp, toplumun diğer sınıf ve tabakalarından da destek alıyor.
İşte SEKA grevinde yaşanılanlar, sınıf-içi dayanışma açısından önemli bir gelişme… Son anda, işçilerin istemesine karşın engellenen Zonguldak TKİ grevinin tartışıldığı sırada esnafın destekleyen yaklaşımı…
Yarınlar, bu temelde aydınlanıyor/şekilleniyor.
2.6- Sendika-İşçi İlişkisi
Sendikaların “olmazsa olmaz” koşulu, sınıfın sermayeye karış mücadelesinde işlevlerini yerme getirmesidir.
Varlık koşulu bu, olmalıdır.
Geçen yıl ’88’de sınıfın grev dışı eylemlerinde sendikalar, hâkim “bürokratik sendikal” anlayışına karşın, işlevlerinin gereğim az da olsa yerine getirmek zorunda kalırlar.
Zaten işçilerin düşünce bazında birey olmaktan kurtulup, bütün-birlik sınıf olmasının yarattığı gücü görmesi, ilk aşamada sendikalarda oluşmak durumundadır.
Bu, sınıfın kendisine yönelmesinin başlangıcı olan bir süreçtir.
Grev dışı eylemlerde, işçilerin sendikadan bekleyişi, kendiliğindenciliğin aşılmasına bağlı olarak aşılacak ve o oranda da sınıf kendisine yönelecektir. Bu, sendikal bürokrasinin panzehiridir.
Bu eylemlerde Türk-İş ve bağlı sendikalardan Petrol-İş, Yol-İş, Deri-İş, Selüloz-İş, Tümtis, Teksif ve Bağımsız Otomobil-İş’in yer alması, bir yönüyle de hâkim “bürokratik sendikal” anlayışta açılan gediklerdi, denebilir mi?
Mevcut sendikal örgütlerin eylemlerde yer almasının özü: Sınıf tabanının mücadele azminin artmasındandır.
2.7- Devlet-İşçi İlişkisi
Hem yasama-yargı ve yürütme güçlerini bünyesinde toplayan bir üst Örgütlenme kurumu olması ve hem de ekonomik olarak işveren niteliğine sahip/sermayedar olması sebebiyle, devlet genellikle grev dışı eylemlere karşı ”güvenlik” güçleriyle müdahalede bulunur. Sonrası mahkemelerde devam eder. Ayrıca sınıf, devletin bazı hizmetlerinden yararlandırılmaz.
Televizyon, sınıfın güçlü eylemi 11 Mart-Yemek Boykotunu 45 saniye gösterirken, Alaska’da buzullar arasında sıkışan balinaları bir hafta boyu (belki daha fazla) her akşam 3-5 dakika gösterdi.
Balıkesir’de eylem yapan sendika şubelerinin ortaklaşa hazırlayıp üyelerine gönderdiği bildiriler PTT tarafından dağıtılmaz; “hizmet” parasıyla da olsa yaptırılmaz.
Neden?
Kısaca bunlar, devletin emek-sermaye çelişmesinde taraf olduğunun ve “milli” ekonominin yaratıcıları işçilere nasıl baktığının göstergesidir.

3- SON SÖZ

’88 yılında işçilerin yaptığı grevler ve grev dışındaki diğer eylemleri birlikte bütün olarak, işçilerin kendindeki gelişmeler sendika ve devlet ilişki boyutuyla incelenmeye çalışıldı.
Yeni yasal düzenleme ’84 sonrasında yapılan grev sayısı ve katılan işçi sayısı ile bu eylemin sebep olduğu kaybolan işgünü her yıl artan bir trend izliyor.
Ayrıca Aralık “88 sonu itibariyle toplu sözleşme görüşmelerinde 54.131 işçiyi kapsayan 58 işven için 19 sendika uyuşmazlık ve 8.767 işçiyi kapsayan 28 işyerinde 11 sendika grev kararı aşamasındadır. Buna ek olarak. ’89 yılı içinde kamuya ait işyerlerinde 650.000 işçiyi kapsayan görüşmelerin yapılacak olması, yılın “sıcak” geçeceğinin diğer bir etkenidir.
Sermayenin egemen olmasına bağlı olarak devleti de üretim faaliyetinde bulunması yanı devletin işverenliği durumlarında, gerek devletin yürütme organı olan hükümet, gerekse bürokratik içeriğini oluşturan yöneticiler ve gerekse de devletin ekonomik müdahaleciliğini meydana getiren/ci-simleştiren işletme yetkilileri kapitalist işvereni andırır davranışla, işçi karşısında yer almaktadırlar.
Kapitalist üretim tarzının temel çelişkisi, üretim faaliyetinin giderek edindiği “sosyal/toplumsal” nitelikte, üretim ilişkilerinin (mülkiyet, bölüşüm ve toplumda alt-üst ilişkilerinin bütünü) özel mülkiyetçe belirlenen “özel” tabanı arasındaki çelişkidir. Yani emek-sermaye çelişkisi.
İşyeri düzeyinde işçi ile işveren/burjuvazi arasındaki çelişkiler, esas itibariyle belirtilen emek-sermaye çelişkisi temelinde gelişmekte ve somutlaşmaktadır.
Yarınlar, bu çelişkinin çözümü a ürürünü olacaktır…

KAYNAKÇA:

1- TUBA Ajansı, 25 Nisan 1988 sf, 651
2- Harb-İş Sendikası dergisi, Ocak 1989
3- Yıldırım Koç. 11 Şubat 1989 tarihli Otomobil-İş paneli
4- Harb-İş Sendikası dergisi, Ekim 1988
5- Celal PİR, Milliyet, 10 Ocak J989
6- Milliyet, 19 Ocak 1989
7- Sabah. 16 Şubat 1989
8- Milliyet, 3 Şubat 1989
9- Yıldırım Koç, Demokrat Ekonomist, sy:. 6, sf. 15.
10- 2000’e Doğru, 4 Aralık 1988
11- Cumhuriyet, 25 Aralık 1988
12- TURA Ajansı, 2 Ocak 1989, sy: 687.
13- Türkiye’de Yapılan Grevlerin Nicel ve Nitel Değerlendirilmesi (1963-1980), Türkiye Denizciler Sendikası Eğitim Dizisi-8, sf: 45.
14- Gazeteler, Dergiler ve Tüba Ajansı sayılarında hazırlanmıştır.

EK:
GREV DIŞI EYLEMLERİN DÖKÜMÜ-1988

OCAK ‘88
1 OCAK- 60 işyerinde Laspetkm-İş’e üye 15.000 işçi, hükümeti ve hayat pahalılığını, zamları protesto için, öğle yemeğinden önce, topluca 1 dakikalık “ALKIŞLAMA” kararı aldılar. Ve eylem kararı uygulanır.
21 OCAK- Trakya Döküm’de 11 işçinin işten çıkarılması üzerine, 20 Ocak’ta işçiler İŞBAŞI YAPMAZLAR.  21 Ocak’ta da işbaşı yapmak isteyen işçileri işveren işyerine almaz. Bunun üzerine Muratlı, Ahmetbeş ve Büyükkarıştıran Belediyeleri sendikal mücadele nedeniyle işçi çıkarmayı doğru bulmadıklarını açıklarlar.
OCAK- Îstanbul/Sefaköy, Korozan Ambalaj Sanayi Fabrikasında çalışan 200 işçi işten çıkarılan arkadaşları Ali Güler’in yeniden işe alınması için işyeri önünde GÖSTERİ yaptılar.

ŞUBAT ’88
ŞUBAT- İşten çıkarılan 500 Otomobil-İş üyesi, İstanbul Valisi ile görüşmek isterler. Fakat vali görüşmeyi kabul etmez; bunun üzerine işçiler Sultanahmet Parkı’na kadar topluca YÜRÜRLER.
8/10 ŞUBAT- 5 ve 6 Şubat günleri, işverenin 45 işçiyi topluca işten çıkaracağının anlaşılması üzerine, NETAŞ işçileri, yemekhanede toplanır ve işyerinden Otomobil-İş’in Ümraniye Şube binasına kadar YÜRÜRLER. 8 Şubat’ta İŞBAŞI YAPMAZLAR. Ve işveren işçileri 1 günlük izinli saydığını açıklar; fakat direniş 9 ve 10 Şubat’ta da devam eder. İşveren 10 Şubat’ta sendika temsilcisi 9 işçiyi daha işten çıkarır. 11 Şubat’ta işbaşı yaparlar.
22 ŞUBAT- Güney Ege Linyitleri İşletmesi’nin Yatağan Termik Santralı’nda çalışan 2000 işçi enflasyonla erozyona uğrayan işçi ücretlerinden yapılan kesintilerin yüksekliğini protesto amacıyla, yeni bir eylem türü geliştirdiler: İşçiler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Türk-İş Başkanlığı’na birer MUTEMET DİLEKÇESİ gönderirler ve dilekçeye bordrolarını da eklerler, Bakan ve Başkan’dan evlerini bu parayla/aylıklarıyla (en kıdemlisi 90.000 TL alıyor) geçindirmelerini isterler. Ayrıca, kesintilerin azaltılmaması halinde ücretlerin alınmayacağını da belirtiyorlar…
24 ŞUBAT- Etibank’a bağlı Bandırma Boraks-Asit Fabrikası işçileri, servis arabalarının gecikmeli gelmesi, nedeniyle, toplam çalışan 120 işçi servislere binmezler ve fabrikadan evlerine kadar YÜRÜRLER.
ŞUBAT- Beymen ve Altınyıldız’da çalışan 2800 işçi, ücretlerin yetersizliği, ek zam isteği ve işçi çıkarmalarını protesto için 5 gün YEMEK BOYKOTU yaparlar…
25 ŞUBAT- Taksim Dünya Sineması işçilerinden 12’si işten çıkarılması üzerine, tekrar “işe alınıncaya” kadar olmak üzere, AÇLIK GREVİNE başlarlar.

MART ’88
5 MART- İzmir’de yapılan, Türk-İş bölge toplantısında, işçiler ellerinde kuru ekmekler; “açız” “asgari ücretimiz kuru ekmeğe bile yetmiyor” diye sloganlar attılar.
MART- Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı ve Mali Sekreteri Türk-İş yönetimi ve sendikaların tutumunu protesto amacıyla; 3 gün süreli AÇLIK GREVİ yaptılar.
8/9 MART- Çalışanlar üzerindeki baskıları ve zamları protesto etmek amacıyla, Türk-İş’e bağlı sendikaların Balıkesir’de kurulu şubelerinin başkanları 8 ve 9 Mart’ta 2 günlük bir AÇLIK GREVİ yaptılar. Eylemlerinde Türk-İş yönetiminin de kendilerini desteklemelerini isterler. Sendika şube başkanlarının eyleme başlarken işçiler için hazırladıkları ortak bildiri, PTT tarafından işçi üyelere dağıtılmaz. Açlık grevi eylemini desteklemek için İş-bir’de çalışan 250 işçi bir YÜRÜYÜŞ yaparlar.
11 MART Ülke çapında 1.500.000’i aşkın işçinin katılımıyla YEMEK BOYKOTU yaparlar. Eylemle ilgili olarak yapılan açıklamalar, eylem öncesi:
– Özal (Başbakan): “Yemek nimettir. Nimeti tepmek hoş bir şey değil.”
– Bakan İmren Hanım: “…işçilerin hiçbir şekilde yasadışı eylemlere girişmesini istemiyorum.”
TİSK kendi üyelerine gönderdiği genelgede, yemek boykotunun yasadışı olduğu ve boykota katılanların işverenlerce savcılara bildirilmesi gerektiğini açıklar.
– Kamu İşveren Sendikaları, Türk-İş’in eylem kararlarının yaşama geçirilmesini, “Türkiye’nin tansiyonu uygun olmadığından imkânsız” görüyor.
— Hak-İş “destek” kararı almaz; katılan üye, işçiler olur.
– Eylemi, öğrenciler de destekler. Yemek boykotu eylemi başarıyla gerçekleştirildi. Eylem sonrası:
– Özal, ‘Yemek boykotunun tutmadığını, başarısız olduğunu’ açıklar ve “boykotu/düzenleyenler yanlış yaptılar, bu işçinin kabahati değil… Yemeğe küsmek, Türk geleneklerine aykırıdır. Başka gösteri yapabilirlerdi” der.
– İmren Hanım: Uygulamanın yasalara aykırı olmadığı kanaatindeyim. İşçilerimize her zaman güveniyorum.”
Yemek boykotu eylemiyle ilgili olarak yapılan soruşturma sonucu Samsun Cumhuriyet Savcılığa “yemek boykotunun Ceza Yasası, Sendikal ve Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt yasaları açısından, suç oluşturmadığına” karar verir. Savcılıkça soruşturma, Samsun’da kurulu kimi kamu işyerlerinin başvurusu üzerine başlatılmıştı.
24-26 MART- 22Mart’ta olağanüstü toplanan Öz Demir-İş Başkanlar Kurulu, 24 ve 26 Mart tarihleri arasında 3 gün uygulamak üzere, ek zammın ödenmediği işyerlerinde yemek boykotu ve diğer eylemler kararı aldılar. Teksan, Testaş ve Türnosan ve Gerkonsan’da oluşan 13 işyerinde toplam 6.500 işçi çalışır. Kurulun eylem programı: 3 gün süreyle yemek boykotu, 3 gün süreyle servise binmeme, 3 gün süreyle oturma eylemi ve son olarak tüm bunlara karşın anılan uygulamanın yapılmaması halinde daha katı eyleme başvurulması hedeflenir. İlk planda YEMEK BOYKOTU başarıyla yapılır. Yalnız Kayseri’de eyleme katılan 1200 işçi polisle çatışır.
EK ZAM: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile TİSK Başkanı yaptığı görüşmeden sonra; tartışılan ek zammın aylık 10.000 TL olarak, toplusözleşmenin bitimine en az 9 ay kalmış işçilere uygulanması yönünde bir tavsiye kararı aldı. Kamu İşveren sendikaları da karara uyacaklarını açıklar.
MART- Yol-İş Sendikası ek zammı kabullenemeyip, “Sadakaya Hayır” kampanyası açar. Ve bunun gereği olarak ek zammın yasal dayanağı bulunmadığını, ödeyen işverenlerin mahkemeye verileceğini işverenlere bildirir. Bu sendikanın sözleşmede taraf bulunduğu işyerlerinde, ek zammın ödenmesi için işverenler Maliye ve Gümrük Bakanlığı’na başvurarak, ödemenin yasal gerekçesinin kendilerine iletilmesini isterler ve Bakanlık da bir açıklama yapar.
MART- Dok Gemi-İş Sendikası İstanbul Şubesi üyeleri Camialtı, Haliç, İstinye ve Pendik tersanelerinde ek zammı protesto için aralarında topladıkları 100’er TL’yi Özal’a gönderirler.
1 MART- İstanbul Bakırköy’de kurulu Emayetaş fabrikasında Otomobil-İş’e üye işçiler üç aydır ikramiyelerinin ödenmediğini açıklayarak, işyeri bahçesinde bir OTURMA EYLEMİ yaparlar
26 MART- Türk-İş Adapazarı’nda miting yapar. Konuşmacılardan Türk Metal Başkanı Mustafa ÖZBEK,”Mayıs ayında süreli ya da süresiz olarak üretimi durduracağız” dedi. Niye durdurulmadı?

NİSAN ‘88
NİSAN- Türk-İş Adana’da miting yapar.
5 NİSAN- Sınıfın eylemlerinin arttığı bu dönemde, Türk-İş Yönetim Kurulu YHK’ya katılma kararı alır.
5/7 NİSAN- Tüpraş’ın Aliağa, Batman, Yarımca ve Kırıkkale işyerlerinde çalışan Petrol-İş üyesi 4.000 işçi, toplu sözleşmede öngörülen ücret skalalarına oturtulmalarındaki gecikmeye karşı Mart sonuna değin başlayan eylemleri Nisan ayının ilk haftasında da sürer, eylemleri YEMEK BOYKOTU, SERVİSE BİNMEME, SAKAL BIRAKMA ve TOPLU VİZİTEYE ÇIKMA biçimindeydi.
14 NİSAN- Türk-İş’e bağlı Deri-İş,’ Petrol-İş, Kristal-İş ve Tümtis ile bağımsız Otomobil-İş ve Banksen “1 MAYIS MİTİNGİ” için İstanbul Valiliği”ne başvururlar. Valilik 18 Nisan’da yaptığı açıklamada izin vermediğini bildirir.
NİSAN- Safranbolu’da bir konfeksiyon atölyesinde çalışan 38 işçinin, ücret artışı sağlamak amacıyla İŞ BIRAKMA eylemi yaparlar ve polis tarafından gözaltına alınırlar.
NİSAN- Meva Mekanik Ev Aletleri ve Ternal Soğutma Cihazları işyerinde, 3 işçinin işten çıkarılması üzerine Otomobil-:İş üyesi işçiler YEMEK BOYKOTU yaparlar ve arkasından iki saat süreyle İŞİ BIRAKIRLAR.
16 NİSAN- Çimse-İş’in uyuşmazlıkta bulunduğu 26 kamu işyerinden biri olan Yarımca-Seramik’te işçiler, protesto YÜRÜYÜŞÜ yaparlar. Mitinge dönüşen eylemde, polislerin sendikacıları gözaltına alma girişimi işçiler tarafından engellenir.
İGSAŞ’taki sessiz protesto halen devam ediyor.
27 NİSAN- Günlük gazetelere verilen ilanlarla 11 sendika ve 400’ü aşkın kişi 1 MAYIS’A ÇAĞRI yapar.
Başkan ŞEVKET- “Bugünkü koşullarda 1 Mayıs’tan daha önce çözümlenmesi gereken sorunlar var.” “Var”dıysa, çözdünüz mü? Neyi?
NİSAN- TÜMTİS’in örgütlü olduğu Topkapı Ambarlar’ında Ağustos ‘87’de önce 65 ve sonra 70 işyerinde başlatılan grev tüm zorluklara karşın, başarıyla toplu sözleşmenin imzalanması üzerine ’88 Nisan’ında bitirilir. Grev kırıcı girişimlerin neler olduğu günlük basında pek çok sefer yer alır. Yaklaşık 240 işyerinin bulunduğu Ambarlarda başlatılan grev üzerine, İşveren Sendikası NAK-İŞ grev dışında kalan işyerlerinde “Dayanışma Lokavtı” uygular. Fakat grevci işçilerin ve sendikanın kararlılığı sonucu, NAK-İŞ dışında bazı üye işverenlerle; yapılan görüşmelerde, “peyderpey” anlaşmaların yapılması üzerine, bu işyerleri faaliyete başlar. Bu sıra, Zeytinburnu Belediyesi ambarların rahatsız olduğu gerekçesiyle işyerlerini mühürler. Fakat işçilerin de çalışmak istemesi sonucu mühürler sökülür. Zabıta gelişmeler karşısında yetersiz kalınca, polis çağırır; 300Çevik Kuvvet işçileri çembere alır. Polislerin sebep olduğu gelişmeler sonrası, bir işçi kalp krizi geçirir; Grevi kırma girişimi salt, bunlarla da sınırlı olmayıp, grev sebebiyle “Anadolu’ya mal sevkiyatı durdu”, “nakliye felç” ve “MAFYA mal sevkiyatıyla 100 milyar vurdu” gibi gerekçelerle, Topkapı Ambarlarda Koç Expres’in işvereni -ANAP’ın İstanbul Milletvekili Sadi ABBASOĞLU’nun ‘girişimleriyle korsan’ ambar (BİRNAK) kurulur. Nitekim BİRNAK (Birleşik Taşımacılık Taahhüt Paz. AŞ),Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne ait Kadıköy-Küçükbakkalköy’deki bir depoda faaliyete başladığını ilân eder. İşçilerin duyarlılığı meyvesini verir ve bu korsan ambarda faaliyet polis denetiminde sürdürülür. Tüm bunlara yani ANAP milletvekilinin, belediyenin ve polisin grev kırıcı davranışlarına karşın, grev, toplu sözleşmenin (ücretlerde yüzde 212 artış saptanması ve diğer haklar) imzalanmasıyla Nisan ’88’de biter…

MAYIS 88
1 MAYIS- 1 Mayıs İŞÇİ BAYRAMI kutlamalarına izin verilmez… Buna karşın yapılan çeşitli gösterilerde 85 kişi gözaltına alınır. İstanbul’da istiklâl Caddesi’nde yaklaşık 1000 kişinin katıldığı gösteri yapılır.
MAYIS- Ücretlerin azlığı sebebiyle, Yatağan ve Yeniköy Termik Santralleri’nde işçileri toplu istifaya bağladılar. Yatağan’da 15, Yeniköy’de de 70 işçi istifa eder.
10 MAYIS- Polisan Boya Fabrikası’nda toplu sözleşmeden doğan hakların verilmemesi, yemeklerin kalitesinin bozulması, ambulans hizmetinin kaldırılması nedeniyle yapılan servis arabalarına binmeme eylemi, gerekçe gösterilerek işten çıkanları işçilerden 7’si 10 Mayıs’ta AÇLIK GREVİNE başlar ve eylemlerini Petrol-İş Gebze Şubesi’nde sürdürürler.
MAYIS- Türkiye Taşkömürü Kurumu odalarında Genel Maden-İş üyesi işçiler üç saat süren bir direniş yaparlar.
20 MAYIS- Çorlu Ünilever/Karsan Nakliye’de 102 işçiden 55’inin işten çıkarılması üzerine işçiler işyerine girmeyerek eylem yaparlar. İşçiler sendikal örgütlenmenin işten atılmanın gerekçesi olduğunu açıklar.

HAZİRAN 88
2 HAZİRAN- 2821 ve2822 sayılı yasalarda bazı maddeler değiştirilir ve 2 Haziran’da RG’de yayınlanır. Değişiklik sonrası işçi direnişlerinin yaygınlaştığı gözleniyor. Ve bu da değişikliğin ne oranda sınıfın ihtiyaçlarını giderdiğinin bir ifadesidir. Özellikle, Petrol-İş’in örgütlü bulunduğu “petrol, kimya ve lastik” işkolunda yaygınlaşan direnişin üç nedeni bu işkolunun grev yasağı kapsamına sokulması, toplu sözleşme görüşmelerinde uyuşmazlıklar (Shell, BP ve Mobil) ve imzalanmış toplu sözleşmelerin uygulanmasındaki gecikmeler (Tüpraş)… Eylemler TOPLU VİZİTEYE çıkma, SAKAL BIRAKMA, YEMEK BOYKOTU, SERVİSE BİNMEME ve İŞ YAVAŞLATMA biçiminde sürüyor. Eylemler yaygınlaşır. Marshall, Fital-İş, Aysan, Pimaş, Lever-İş ve Solventaş işyerleri de katılır.
Bu eylemler 20 Haziran’da Türkiye petrollerinde son bulurken, TÜGAŞ’a bağlı gübre fiyatlarında devam eder.
– “Genel İşler” işkolunda dört büyük ilde, toplu sözleşme uyuşmazlıklarının giderilmemesi üzerine belediye işçileri yeniden direnişe başlar ve uyuşmazlık 22 Haziran’da son bulur.
– Türkiye Şişe Ve Cam Fabrikalarına bağlı Çayırova Cam, Cam Elyaf ve Cam İsletme Tesisleri’nde çalışan 2300 işçi toplu sözleşme hükümleri işveren tarafından uygulanmadığı için YEMEK BOYKOTU ve SERVİSE BİNMEME biçiminde eylemler yaparlar.
– “Madencilik” işkolunda grev yasağının kaldırılmış olmasına karşın yine de TKİ 30,000 işçinin grev yapması mümkün değil çünkü Yasa’nın “işletme, sözleşmesi” konusundaki hükmü TKİ işyerlerini bir tek sözleşme çerçevesinde ele alan işletme sözleşmesi nedeniyle, termik santrallere kömür vermeyen ocakların işçileri de grev hakkını kullanamazlar.
– İstanbul TEK’de İşçi sağlığı-iş güvenliği tedbirlerinin yetersizliği sebebiyle süren eylem Ege’ye de yayılır.
– Özal “yasalarımız meselelerin iş yavaşlatma ve direnişlerle çözümlenmesine müsait değildir. Kanunsuz direnişin ağır sorumluluğu vardır” der.
TİSK Başkan Vekili Refik Baydur, “Grev yasaklarının iş hayatının çok önemli sorunlarından birini oluşturuyor… Türkiye’de uygulandığı haliyle grev yasağının kimseye hayrı yok. Yasağın olduğu sektörlerde meydana gelen direniş ve iş yavaşlatmalarının maliyeti, grevden daha fazla… Grevi tamamıyla kaldıramayacağımıza göre, sınırını iyi çizmeliyiz. Örneğin bankacılık işkolunda neden grev yasağı var, anlamıyorum” der.
Sınıfın yakınma yerine, daha yasalarda yapılan değişikliğin mürekkebi kurumadan grev dışı eylemlere girişmesi, duyarlılığı ve sahiplenmesi açısından önemli bir gelişmedir.
8 HAZİRAN- Belediye işçilerinin eylemi sonucu İzmir Karşıyaka Belediye Başkanı Nevzat Çobanoğlu, Kamu İşveren Sendikası TÜHİS üyeliğinden ayrılmak zorunda kalır.
11 HAZİRAN- Türk-İş Örgütlenme Sekreteri Orhan Balaban, yaygınlaşan eylemlerin üç nedeni olduğunu açıklar ve sırasıyla, ücretlerin yetersizliği, işverenlerin işçi sağlığı ve iş güvenliği konularına olumsuz yaklaşımı, toplu sözleşmelere getirilen kısıtlamalar olarak sıralar.
12 HAZİRAN- Yol-İş Sendikası Başkanlar Kurulu bildirisi ”Türk-İş’in, işçinin gücünü göstermesi için eylemleri sürdürmesi”‘ ister ve devamında “bıçak kemiğe dayanmıştır” der.
HAZİRAN- Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne Türkiye Gemi Sanayi AŞ tarafından üretilen üç geminin devir-teslim töreninde, Ulaştırma Bakanı Ekrem Pakdemirli’nin kürsüye gelmesiyle birlikte, İstinye Tersanesi işçileri alandan “Açız, aç”, “Aldığımız para ev kirasına yetmiyor”, “Sadaka değil, hakkımızı istiyoruz” sloganlarını atarak ayrılırlar ve spor sahasında toplanırlar; burada Dok Gemi-İş İstanbul Şube Başkanı Cemal Özgül, “toplu sözleşme ile verilmiş haklarımızı işveren vermeyecek” diye konuşur. O gün YEMEK BOYKOTU yaparlar.
22 HAZİRAN- 22 Haziran günü E-5 Karayolu’nda yürüyüş yapmayı. 20 Haziran’da kararlaştıran sendikalar şunlar: İzzet Çetin (T. Harb-İş/Kocaeli Şb.Bş.); Cemal Sinliova (Kristal-İş/Kocaeli Şb. Bş.); Mehmet Sucu (Çimse-İş Hereke Şb. Bş.); Necati Aydın (Tümtis/Kocaeli Şb. Bş.); Nuri Tekin (Petrol-İş/Gebze Şb. Bş.); Bahtiyar Demir (Belediye-İş/Sakarya Şb. Bş.); Ali Oskay (Teksif/Kocaeli Şb. Bş.); Mehmet Tura (Teksif/Hereke Şb. Bş.); Hüseyin Miralay.(Tes-İş/Sakarya Şb. Bş.); Bu 10 sendika yöneticisi: “Türk-İş yönetimini ve Başkanlar kurulu’nu uyarmak, Hükümet’in işçilere yönelik hasmane tutumunu protesto etmek, başta Anayasa olmak üzere, 2821 ve 2822 sayılı yasalardaki anti-demokratik hükümleri kaldırmak vs. amacıyla, 22 Haziran’da E-5’te yürümek isterler. Yürüyüş polis tarafından engellenir. Yürüyüşçülerden altısı izinsiz gösteri yapmaktan gözaltına alınır. Sonra serbest bırakılırlar. Yaptıkları ortak açıklamada Türk-İş yönetimini ve tüm sendikacıları “aktif eylemlere davet ediyoruz” derler.
HAZİRAN- işçinin çalıştığı MAFER ilâç fabrikasında 12 işçinin çıkarılması üzerine işçiler; direnişe geçerler. İşverenin sendikalaşma nedeniyle işçi çıkardığı ve üretimi durduğu görüşünde olan işçiler işyerinde toplanarak işvereni ALKIŞLAMA eylemi yaparlar.
19 HAZİRAN- Türk-İş ve Teksif’in “değişmez” Başkanı Şevket Yılmaz, kalp spazmı geçirir, tedavisine İstanbul-Amerikan Hastanesi’nde devam eder.
“Sınıf yastadır!”
Bakan İmren Hanım, “Yılmaz’ın rahatsızlığının yansıtıldığı ölçüde ciddi olmadığını açıklar.
Rastlantı hiç değil! Eylem kararları ve hastalık…
Yılmaz’ın hastalığı nedeniyle Türk-İş Başkanlar Kurulu toplantısının ertelenmesini Petrol-iş Başkanı Münir Ceylan “yanlış olduğunu” açıklar. O sıra genel kanı “Yılmaz’ın gerçeklen hasta olmadığı teşkilat içi sorunları hafifletmek ve kabul edilen Şubat 88 eylem kararları uygulanamaz hale getirmek için bu yolu seçtiği” ileri sürülür.
Fazla söze ne gerek…

TEMMUZ 88
13 TEMMUZ- Şubat 88 Eylem Kararları için Türk-İş Yönetimi ve Başkanlar Kurulu üyelerinin “yasadışı greve teşvik” iddiasıyla yargılandıkları dava, Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde başlar.
16 TEMMUZ- SEKA görüşmelerinde uyuşmazlık çıkması üzerine İzmit’teki işyerinde çalışan 4000 işçi, viziteye çıkma istemlerinin reddedilmesi üzerine OTURMA EYLEMİ yaparlar. SEKA’ya ait diğer işyerlerinde\toplu sözleşme uyuşmazlığı nedeniyle başlayan eylemlerinde, işyeri yemeklerini ailelere dağıtma, alkışlama ve bozuk paraları SEKA Gn. Md. önüne yağma biçiminde devam eder.
20 TEMMUZ- Deva’da kıdem ortalaması on yılı aşan 5 işçinin iş akitlerinin fethedilmesi üzerine 220 işçi atılan arkadaşlarının işe alınmasını sağlamak amacıyla İŞBAŞI YAPMAZ. Eylem üç gün sürer.
TEMMUZ- Akfa özel çay şirketi Kıyıcık Çay Fabrikasında 300 işçi Haziran ayı ücretlerinin ödenmemesini protesto için, 20 Temmuzda İŞBAŞI YAPMAZ.
23 TEMMUZ- Eskişehir’de değişik işkollarında kurulu işyerlerinde çalışan işçiler, düşük ücretleri protesto etmek için ücret bordrolarım Özal ve Aykut’a (Bakan)’ postalarlar.
29 TEMMUZ- SEKA’ya bağlı işyerlerinde 16 Temmuz’da başlayan eylemler devam eder.
30 TEMMUZ- Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş Sendikası Genel Başkanı Muzaffer Ünlü, 30 Temmuz’da kefen giyerek yaptığı basın toplantısında “kapıcıların sorunlarına ilgisiz kalan hükümeti, siyasi partileri ve sendika ağalarını protesto etmek için, diri diri mezara gömülmüş gibi yaşayan kapıcıları çağrıştırmak için bu protestoyu düzenlediklerini”, açıklar.
31 TEMMUZ- 18 ABD üssünde, Harb-İş’e bağlı işçiler toplu sözleşme görüşmelerindeki uyuşmazlık nedeniyle, fazla çalışmalara kalmama eylemi başlar.

AĞUSTOS 88
1 AĞUSTOS- Üç aydır grevde olan Ege Plas’da işçiler işyerinde üretimin devam etmesini fabrika önünde toplanarak protesto ederler.
3 AĞUSTOS- iki aydır ücretlerini alamadıklarını ileri süren Yenimahalle (Ankara) Belediyesi işçileri, Belediye Başkanlığı önünde toplanarak boş ceplerini gösterirler.
SEKA işyerlerinde eylemler devam eder.
8 AĞUSTOS- Yerel seçimlerle ilgili referandumda, Türk-İş “Hayır” yönünde oy kullanacağını açıklar Hak-İş ise “Evet” der.
18 AĞUSTOS- MESS ile sürdürülen sözleşme görüşmeleri uyuşmazlığa giren bir grup Türk Metal üyesi işçiler, durumu “yalınayak yürüyerek” protesto ederler.
AĞUSTOS- Mersin’de kurulu Anadolu Cam Sanayinde Kristal-İş üyesi 300 işçi, Ağustos’un 2. haftası içinde, Sinop Cam Sanayisinde çalışan 3 işçinin işten çıkarılmasını ve işten atmalara karşı iş çıkışı otobüse binmeyerek yaklaşık 2 kilometre yürürler.
AĞUSTOS- İstanbul/Taşkızak Tersanesi’nde çalışan Harb-İş üyesi işçiler, “enflasyonu ve yetersiz toplu sözleşme ücretlerini” protesto için ücret bordrolarını toptan, Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan’a postalarlar. Ayrıca sendikanın bu durum karşısında ilgisiz, kaldığını açıklarlar.
18 AĞUSTOS- 16 Ağustos’ta eyleme teşvik gerekçesiyle Eskişehir-Cicisan’da 10’u kadın 28 işçi, işten çıkarılırlar, işten atılan bu 28 işçi, AÇLIK GREVİNE başlar ve Cicisan’da çalışan 300 işçi de katılır. İki hafta kadar süren açlık grevi sonucu 28 işçiden 22’si işe alınır; diğer 6’sı da ödencelerini/alacaklarını alarak işten ayrılırlar.
22 AĞUSTOS- Cicisan’dan çıkarılan 28 işçinin açlık grevini desteklemek üzere, Eskişehir’de kurulu 10 sendika şube başkanı ve yöneticisi AÇLIK GREVİNE başlarlar. Katılan sendikalar; Tek Gıda İş ve Harb-İş’ten 2’şer yönetici; Tarım-İş, Belediye-İş, Türk Metal, Şeker-İş, Teksif, Kristal-İş, Çimse-İş ve Tez Koop-İş sendikalarının şube başkanları katılırlar.
24 AĞUSTOS- Yürürlükteki toplu iş sözleşmesine işverenin uymadığı gerekçesiyle Likat-İş Sendikası Genel Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin 3 günlük AÇLIK GREVİNE başladıkları açıklanır.
AĞUSTOS- Şeker-İş Sendikası Ankara şubesine üye 1100 işçinin ortak hazırladığı dilekçede, Şubat 88 Başkanlar Kurulu gelen kararlarının uygulanmaması sebebiyle Türk-İş ve Şeker-İş yönetimi protesto edilir.

EYLÜL 88
3 EYLÜL- Harb-İş Genel Merkezindeki AÇLIK GREVİNE 6 kişi katılır ve bunları 21 şube yöneticisi de destekler. Eyleme katılan Harb-İş Başkanı Kenan Durukan, “Amacımız, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı işyerlerindeki ikinci yıl zamlarının yetersizliğini, kamuoyuna duyurmak ve 650.000 kamu işçinin ücretlerine ilgisiz kalan yetkilileri uyarmaktı” diye açıklama yapar. Türk-İş yöneticileri sendika merkezini ziyaret ederler.
EYLÜL- Bitaş’ta çalışan işçiler, Demokratik Kadın Derneği’ne üye bir işçinin işten çıkarılması nedeniyle YEMEK BOYKOTU yaparlar.
EYLÜL- Toplu sözleşme hükümlerinin uygulanması üzerine, İstanbul Cam’da Kristal-İş üyesi 350 işçi toplu VİZİTEYE ÇIKMA eylemi yaparlar.
EYLÜL- Hasel Halı Fabrikasında 100 dolayında işçinin işten çıkarılması işçilerin düzenlediği bir YEMEK BOYKOTUYLA protesto edilir. İşçiler “toplu sözleşme görüşmelerine bir ay kala işçi çıkarmanın sendikal amaçlı olduğunu” açıklarlar.
EYLÜL- Uşak Şeker Fabrikası’nda çalışan Şeker-İş üyesi 970 işçi ücret artırımı için işverene yaptıkları başvuruya yanıt alamayınca, kampanya törenlerine katılmazlar.
EYLÜL- Kocaeli, İstanbul ve Bursa’da bağımsız Otomobil-İş Sendikası’nın MESS ile uyuşmazlığa düştüğü işyerlerinde çalışan işçiler, Eylül’ün 2. haftasında, kahverengi şapkalı (ki bu renk, Referandum’da “Hayır” rengi) bir yürüyüş yaparlar. Kahverengi şapkalarıyla çalışan ve servise binmeden yürüyen işçiler, polisle çatışırlar; yaklaşık 200 kişi gözaltına alınır.
25 EYLÜL- Türk-İş ve bağlı sendikaların yöneticileri, yapılacak erken yerel seçimlere ilişkin Anayasa değişikliği Referandumunda “HAYİR” der; Hak-İş “EVET”, bu konfederasyona bağlı ÖzDemir-İş ve bazı sendika şubeleri de “HAYIR” der.

EKİM ’88
22 EKİM- Petkim işyerlerinde toplu sözleşme görüşmesi uyuşmazlığı nedeniyle Petrol-İş’in başlattığı kademeli AÇLIK GREVİ ikinci gününde, devam eder.
23 EKİM- 20 kadar ‘sendikanın İstanbul şubeleri ortak olarak, SEKA (İzmit) grevini ziyaret ederler, yardımda bulunurlar. Ayrıca Doğu Galvaniz, TOE ve Hurma Elektronik grevlerini de ziyaret ederler.
25 EKİM- Alpet’te açlık grevine katılan işçi sayısı 3500’e yükselir.
EKİM- Eskişehir’de kurulu Entil Fabrikası’nda çalışan; 500 dolayındaki işçi, Otomobil-İş Sendikası’nın aldığı karara uyarak bıraktığı sakallarını, sendikanın MESS’Ie toplu iş sözleşmesi imzalanması üzerine keserler. İşçiler “MESS’in katı tutumuna karşı başlattığımız SAKAL BIRAKMA eylemimiz 1,5 aydır sürüyordu” derler
EKİM- Güney Ege linyitlerinde çalışan 6000 dolayındaki işçi, SEKA grevini sürdüren işçilerle dayanışmak amacıyla, aralarında para toplayıp aldıkları gıda maddelerini SEKA grevcilerine gönderirler.
29 EKİM- Petrol-İş Ankara Şubesi yöneticileri, Petkim işyerlerindeki açlık grevlerini desteklemek amacıyla AÇLIK GREVİ yaparlar.

KASIM 88
3 KASİM- Belediyelerde işsizlik haklarının ödenmesindeki gecikmeler ve işçi başına 600.000 TL’yi bulan alacaklarını tahsil edebilmek amacıyla, İstanbul-Bakırköy Belediyesi işçileri VEZNE ÖNÜNDE BEKLEME eylemi yaparlar. Bakırköy Belediyesi işçilerinin yoğun oturduğu semtlerde kadınların gruplar oluşturarak, belediye şube ve merkez bürolarına gelerek yetkililerle tartışırlar ve hizmetlerin aksamasından hoşnutsuzluklarını dile getirirler.
8 KASIM- Petrol-İş Sendikası 8 Kasım’da 620 işyerinde 80.000 üyesi ile bir YEMEK BOYKOTU yaparlar. Bu, 11 Mart yemek boykotundan sonra en geniş katılımlı ikinci eylemdir. Petkim’e bağlı işyerlerindeki toplu sözleşme uyuşmazlıklarını ve Petlas’ta TKK’ca imzalanan toplu iş sözleşmesini protesto eden Petrol-İş üyeleri “SEKA’daki grevle dayanışmalarını da bu yolla dile getirdiklerini” açıklarlar.
Petrol-İş’in Alpet’teki açlık grevi ise 15 gündür sürüyor.
10 KASIM- Selüloz-İş Sendikası SEKA’dan sonra özel sektör kâğıt fabrikalarında da greve çıkmak üzere Türkiye Kâğıt İşverenleri Sendikası ile yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri uyuşmazlığa giren işyerlerinden 17’sinde 5500 işçi ile YEMEK BOYKOTU yapar.
16 KASIM- Deniz Binbaşı Mesut Kamacı’nın Gölcük Tersanesi’nde 80 dolayında işçiye hakaret etmesi üzerine 4500 işçi 2 günlük YEMEK BOYKOTU yaparlar: 16 Kasım günü Harb-İş Sendikası şube binasına doğru topluca YÜRÜMESİ nedeniyle, E-130 Karayolu yarım saat kadar trafiğe kapanır. İşçiler yürüyüş sırasında “BASKIYA SON, ÖZGÜRLÜK İSTİYORUZ!” sloganını atarlar.
18 KASIM- Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikası Genel Başkanı Bayram Meral: “170.000 Yol-İş’li işçinin SEKA grevcileriyle dayanışma amacıyla, her üyeden ayda bir ekmek, 200 TL kampanyası başlattıklarını” açıklar.
KASIM- Petkim ve Alpet’te uyuşmazlık nedeniyle başlatılan açlık grevi 25 Ekim’den bu yana sürüyor. Kasım’ın ikinci haftası içinde, açlık grevindeki işçileri desteklemek için eşleri de AÇLIK GREVİ yaparlar.
21 KASIM- Selüloz-İş İzmit Şubesi’nde, SEKA grevi nedeniyle, 2 günlük AÇLIK GREVİNE başlarlar.
22 KASIM- Zonguldak’ta toplu sözleşme görüşmeleri uyuşmazlığa giren ve 29 Kasım’da greve çıkacak kömür işçilerinden 22’si uyarı niteliğinde AÇLIK GREVİ yapar.
KASIM- Tariş’e verdikleri pamukların bedellerini alamayan Aydınlı pamuk üreticileri, Tariş’te 14 saat vezne önünde bekleme eylemi yaparlar. Üreticilerin 23 Ekim’e kadar teslimat yapmış olanlarına alacaklarının ancak yüzde 50’sinin ödendiğini açıkladılar.

ARALIK ‘S8
1 ARALIK- ’87 Referandumunda Türk-İş’in “yasaksız bir demokrasi için EVET” kampanyası ile ilgili dava, beraatla sonuçlanır.
ARALIK- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkili organlarınca yapılan incelemelerde varılan sonuçlara göre, Zonguldak’taki kömür, ocakları, iş ve işçi sağlığı açısından çalışabilir durumda değil raporu verirler. Yine çalışanlar var; işçiye verilen kıymet.
8 ARALIK- ÖzDemir-İş’in uzun süredir grevde bulunduğu TOE-Çayırova Fabrikasında grev kapsamı dışındaki 90 işçinin, ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle işyeri veznesi önünde bekleme eylemi yaparlar. Fabrikanın aşçıları da protesto eylemine vezne önünde beklemenin yanı sıra, yemek yapmadan katılıyorlar.
15 ARALIK- Eskişehir Şeker Fabrikası’nda 12 Aralık’ta meydana gelen iş kazasında iki işçinin ölümünü protesto eden ve iş güvenliğinin sağlanmasını isteyen 35.000 işçi Eskişehir’de YEMEK BOYKOTU yapar. Bu, bu yıl içinde 11 Mart’ta Türk-İş’in ve 8 Kasım’da Petrol-İş’in yemek boykotundan sonra geniş katılımlı 3. eylem oluyor. Eyleme, Türk-İş’e bağlı 18 sendikanın üye işçileri katılır.
15 ARALIK- Türk-İş Başkanlar Kurulu yayımladığı 11 Şubat tarihli bildiride, işçilere işi yavaşlatma çağrısı yaptığı ve 2822’nin md. 70/1’i ihlal ettiği gerekçesiyle 1 aydan 3 aya kadar hapis ve 30 bin-80 bin TL ağır para cezası ile cezalandırılması istemiyle açılan dava, sonuçlanır ve yöneticiler beraat ederler.
ARALIK- STFA tarafından yürütülen Yeni Galata Köprüsü inşaatında çalışan işçiler, ücret ödemelerinin sürekli olarak 4-5 gün gecikmeli yapılmasını hafta içinde yaptıkları bir YEMEK BOYKOTU ile protesto ederler. Boykota aylıkların ödenmesi ile eyleme son verilir.
ARALIK- Ankara ASELSAN’da ücretler arasında büyük farklılıkların olması sebebiyle, işçiler bir günlük YEMEK BOYKOTU yaparlar; eyleme 2000 işçi katılır.
ARALIK- Finansman sıkıntısına düştüğü için Hasbi Menteşoğlu’na satılan Tu-Pi Tavukçulukta işçiler, ücretlerini alamadıkları için “Kuru Ekmekli Protesto” eylemi yaparlar.
ARALIK- Türk-İş yılbaşını grevde geçiren SEKA işçisine bir ödemede bulunur. Türk-İş’e bağlı sendikalardan toplanan 450 milyon TL Selüloz-İş Sendikası Başkanı İsmail Önay’a çek olarak verilir. Türk-İş Genel Örg. Sek. Orhan Balaban, “Grevlerin desteklenebilmesi amacıyla, her işçiden ayda bin lira sloganlı bir dayanışma kampanyasının başlatıldığını ve sürdürüleceğini” açıklar. …
Diğer bir deyimle Türk-İş ve bağlı sendikalar ilk kez, grevdeki sendikaları dayanışma için FON oluşturur.
Türk-İş Başkanlar Kurulumun 27 Aralık’taki toplantısında, bu fonda toplanan ve sendikaların yeni katkılarıyla 450 milyon TL’ye ulaşan paradan grevdeki SEKA işçilerine verilmesini kabul eder. İşçiler yeni yıla girmeden bir gün önce 60000’er TL alırlar. SEKA grevi 14 Ocak 1989’da biter.

Mart 1989

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑