“Bayrağını bizim bayrağımız karşısında yere sermek zorunda kaldı…”

Müsaadenizle ben de okura veda edeyim.
“Der Sozialdemokrat” sahneden inmek zorunda. Ve sırf, diğer partiler karşısında defaatle ilan edildiği için değil; bunun çok ötesinde sebepleri var. “Der Sozialdemokrat” değişen koşullar altında zorunlu olarak artık başka bir gazete olacaktı; daha farklı bir misyon yüklenmiş, başka bir kadroya, başka bir okur çevresine sahip olacaktı. Ve böylesine belirli bir tarihsel rol oynamış olan bir gazete; sütunlarında –ve yalnızca orada– Alman işçi partisinin yaşamındaki o en belirleyici on iki seneyi yansıtmış bir gazete, böyle bir gazete, kendini değiştiremez ve değiştirmemelidir. Ya ne idiyse öyle kalmalı ya da varlığını sonlandırmalı. Bu konuda hepimiz hemfikiriz.
Bu gazetenin, ardında bir boşluk bırakmadan ortadan kalkamayacağı konusunda da bir o kadar hemfikiriz. Almanya içinde yayınlanan hiçbir yayın organı, yasal olsun ya da olmasın, onun yerini dolduramaz. Bunun, parti açısından yalnızca göreli bir mahsuru var. Parti artık başka mücadele koşullarına geçiyor, dolayısıyla da başka silahlara, başka strateji ve taktiklere ihtiyacı var. Fakat gazete çalışanları için, özel olarak da benim için mutlak bir kayıp anlamına geliyor.
Yaşamımda iki kez, basında etkin olmaya izin veren en elverişli iki koşula eksiksiz sahip olarak bir yayın organında çalışma onuruna ve sevincine eriştim: Birincisi, mutlak basın özgürlüğü ve ikincisi tam da sesinizin ulaşmasını istediğiniz dinleyici kitlesine ulaştığından emin olmak.
İlki, 1848-1849 yıllarında “Neue Rheinische Zeitung”daydı.  Devrim günleriydi ve böyle günlerde günlük basında çalışmak zaten başlı başına bir keyiftir. Her bir sözcüğün yarattığı etki, gözünüzün önünde cereyan eder; makalelerin adeta el bombasıymışçasına isabet edişlerini ve nasıl infilak ettiklerini görürsünüz.
İkincisi de “Sozialdemokrat”daydı. Ve bu da, Parti, Wyden Kongresi’nde  kendini yeniden bulduğu ve “her tür araçla”, yasal olsun ya da olmasın, mücadeleye tekrar atıldığı andan itibaren bir parça devrimdi. “Sozialdemokrat” bu yasadışılığın cisimleşmiş haliydi. Onun için bağlayıcı bir Reich anayasası, bir Reich ceza yasası, bir Prusya hukuku yoktu. Yasadışı bir şekilde, tüm Reich ve eyalet yasalarına inat, onları alaya alarak her hafta kutsal Alman imparatorluğunun sınırlarını aştı. Muhbirler, ajanlar, hafiyeler, provokatörler, gümrük memurları, ikiye üçe katlanmış sınır güvenlikleri acz içinde kaldı. Gazete, adeta bir senedin vade gününün dakikliğiyle abonesine ulaşıyordu. Hiç kimse , Alman Reich Postası’nın onu yollamak ve dağıtmak zorunda kalışını engelleyemiyordu. Ve tüm bunlar, Almanya’daki on bini aşkın abonenin varlığıyla gerçekleşiyordu. 1848 öncesinde yayınların ücreti burjuva alıcıları tarafından yalnızca en nadir durumlarda ödeniyorken, işçiler “Sozialdemokrat”lar için on iki yıl boyunca en büyük düzenlilikle ödeme yaptılar. Yazı kurulu, dağıtım ve aboneler arasındaki böylesine mükemmel, tıkır tıkır, sessizce işleyen bu karşılıklı etkileşime; haftadan haftaya, yıllar boyu aynı aksaksızlıkla yürüyen bu sistemli, ustalıkla örgütlenmiş devrimci faaliyete tanık oldukça bu yaşlı devrimcinin bedenindeki yürek ne çok kez güldü!
Bu gazete, dağıtımının mal olduğu zahmetlere ve tehlikelere değiyordu. Partinin bugüne kadar sahip olduklarının kesinlikle en iyisiydi. Üstelik bunun nedeni sırf tüm gazeteler arasında tam basın özgürlüğüne sahip olan yegane gazete olması değildi. Partinin ilkeleri az rastlanır bir durulukla ve kesinlikle ortaya konuyor ve saptanıyordu. Yazı kurulunun taktikleri neredeyse istisnasız olarak doğru taktiklerdi. Bir artısı daha vardı. Bizim burjuva basın en öldürücü sıkıcılık için gayret ediyorken, “Sozialdemokrat”, işçilerimizin polis zulmüne karşı mücadele yürütürken ortaya koyduğu o neşeli mizah anlayışını bolca yansıtıyordu. (…)
“Sozialdemokrat” Alman partisinin bayrağıydı; on iki yıllık mücadeleden parti zaferle çıktı. Sosyalistler Yasası kaldırıldı, Bismarck devrildi. Güçlü Alman İmparatorluğu elindeki tüm iktidar aygıtlarını bize karşı harekete geçirdi. Parti bunlarla alay etti, ta ki sonunda Alman İmparatorluğu bayrağını bizim bayrağımız karşısında yere sermek zorunda kalana dek. Reich hükümeti şimdilik işleri bizimle yeniden genel hukuk çerçevesinde yürütmeyi denemek istiyor; bu durumda biz de işimizi şimdilik yeniden, yasadışı araçları sonuna kadar kullanarak geri kazandığımız yasal araçlarla yürütmeyi denemek istiyoruz. Bu arada “yasal” araçların yeniden programa alınıp alınmayacağının pek de bir ehemmiyeti yok. Zaruri olan, öncelikli olarak yasal mücadele araçlarıyla yetinmeye çalışmaktır. Bunu yalnızca biz yapmıyoruz, bunu, işçilerin belirli bir hareket özgürlüğüne sahip olduğu tüm ülkelerin işçi partileri yapmaktadır. Şu basit sebeple ki, çünkü en fazla kazanımı bu durumda elde edebilmektedirler. Ancak bunun önkoşulu, karşı tarafın aynı şekilde yasal zeminde hareket etmesidir. Gerek yeni olağanüstü yasalarla, yasalara aykırı mahkeme kararlarıyla ve Reich mahkemeleri pratikleriyle, gerekse polis keyfiyetiyle ya da yürütmenin başkaca yasal olmayan saldırılarıyla partimiz yeniden gerçekten genel hukukun kapsamı dışına çıkarılmaya çalışılırsa; bu durumda Alman sosyal demokrasisi tekrar yasadışı yola, kendisine kalan tek yola başvurmak zorunda kalacaktır. En büyük yasasever ulus olan İngilizlerde bile, halk açısından yasallığın birinci koşulu, diğer güç faktörlerinin de aynı şekilde yasal sınırlar içinde kalmasıdır; bu gerçekleşmezse eğer, İngiliz hukuk anlayışına göre, isyan etmek, en birincil yurttaşlık görevidir.
Böyle bir durum yaşanırsa, ne olacak? Parti barikatlar mı kuracak, silah zoruna başvurma çağrısında mı bulunacak? Bu iyiliği elbette düşmanlarına yapmayacaktır. Onu bundan koruyacak olan, her genel Reichstag seçiminin sağladığı, kendi gücünün durumu hakkındaki bilgisi olacaktır. Kullanılan oyların yüzde yirmisi hatırı sayılır bir rakam; ancak bu aynı zamanda, karşısındaki birleşmiş düşmanlarının halen yüzde seksenine sahip olduğunu da gösterir. Ve bu sırada partimiz, oy sayısını son üç yılda tam iki katına çıkardığını ve bir sonraki seçimlerde daha da büyük bir artış bekleyebileceğini görmesi karşısında, bugün sahip olduğu yirmiyle, üstüne ordunun da eklendiği yüzde seksene karşı bir darbeye girişmek için aklını kaçırmış olması gerekir. Böyle bir girişimin kesin neticesi yirmi beş yıllık kazanılmış güç mevzilerinin tamamının yitirilmesi olur.
Parti çok daha iyi, esaslı bir şekilde sınanmış bir araca sahip. Genel hukukun bize tanınmamaya kalkıldığı gün, “Sozialdemokrat” yeniden yayınlanır. Böyle bir ihtimal için yedekte tutulan eski mekanizma, yeniden işlemeye başlayacak; hem de iyileştirilmiş, büyümüş ve yeni yağlanmış bir şekilde. Ve bir şey kesin: Alman İmparatorluğu ikinci defa buna on iki yıl boyunca dayanamaz.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑