Ekim sayısı bayilerde!
“Hükümete katılım”ın “konjonktürel” ve “özel” olanı – Kadir Yalçın
Metal işçilerinin mücadelesi ve görevlerimiz – İhsan Çaralan
Politik gidişata dair burjuva hesaplar – Ahmet Cengiz
Murray Bookchin’in “Ekolojik-Konfederal Toplum Projesi” üzerine notlar – Yusuf Akdağ
Kapitalist Çin’den emperyalist salvolar – Sinan Alçın
“Nükleer enerjiye hayır” mı? – Kenan Ateş
SUNU
Bir yandan yoğun çatışma ve kara operasyonlarıyla hava bombardımanları, bir yandan günlerce süren ve üst üste tekrarlanan sokağa çıkma yasaklarıyla kuşatılan kentlerde katliam –7 Haziran sonuçları beğenilmeyip yenilenen genel seçimlere bu koşullarda gidiliyor.
Ülke, Anayasa’daki adı “Geçici Bakanlar Kurulu” olan, işlevinin sadece seçime götürmek olduğuna inanılan oysa “içişleri” ve “savunma”nın asma-kesmeleri başta olmak üzere, vergi toplama, ihale dağıtımı, yargılama-cezalandırma, eğitim (ve dincileştirilmesi), sağlık.. gibi burjuva egemenliğinin bütün rutin “işleri”ni üstlendiği kanıtlanmaya ihtiyaç göstermeyen “geçici bir hükümet”in elinde! Sunu kaleme alınırken, “ortalama” bir hükümet, yalnızca “seçim”e odaklanmış bir “seçim hükümeti” olmadığının kişisel olarak da göstergesini sağlayarak üç hükümettir başbakanlığı sürdüren Davutoğlu, Newyork’ta BM toplantısındaydı ve mümkün olabilen bütün ülkelerin yetkilileriyle görüşmeler yapmaktaydı. Özetle, dış politika “işleri” de ortada kalmış değildi ve hatta –sözde başka partiler ve bağımsızlardan alınan bakanlarla partili-hükümet olmadığı gösterilerek “yasak savılma”ya çalışılan, ama bunun görünüşte bile başarılamadığı– hükümetteki AKP’nin asıl lideri durumundaki Erdoğan, Rusya dönüşü, önemli bir dış politika hamlesi yaparak, Suriye politikasını bile değiştirmeye yöneldi. “Esed’li geçiş gibi bir şey olabilir”di –gerçi Erdoğan’ın bu “açılımı” hem “Saray”ın sansürüne takılıp resmen yayınlanırken makaslandı, hem de Erdoğan’ın yeni açıklamalarıyla düzeltilmeye çalışıldı.
Ama kesindi, ne iç ne de dış politikada hükümetin “geçicilik”inden gelen bir boşluk oluşmadı!
Erdoğan, atadığı “geçici hükümet”le ülkeyi yönetmeye devam etti. Nereye kadar –görülecektir!
Dış politikanın Suriye özelinde sürdürülemez olduğu, “rötuş” ihtiyacından anlaşılmaktadır. Mülteciler ileri sürülüp en başta Avrupalıların buradan zorlanarak, bir yandan Kürt devletleşmesi ve Türkiye’nin güneyden kuşatılmasının önünü kesmek, bir yandan da Esad rejimini devirip yayılmak amacıyla hala Suriye içinde “arındırılmış bölge” peşinde koşulurken.. “Esed’li geçiş dönemi” ve bunun için herkes Türkiye’nin mutabakatını bekliyormuş gibi, Rusya-Türkiye-ABD arasında başlatılacak “üçlü süreç” hayali kurmaya yönelmek, bu ikisi bir arada, sürdürülemezliğin ayırdına varıldığının kanıtıdır.
Dış politika sürdürülemez olmuştur da, iç politika sıkıntısız sürdürülür halde midir?
Avrupa ya da Amerika’dan bakıldığında, Türkiye’nin giderek Suriye ve Irak’tan zor ayırt edilir olmakta olduğu ortadadır ve çok kişinin dilindedir. Günde 10-15’ü bulan can kayıpları ve bir güne sığdırılan çok sayıda çatışma ve infilakla değil sadece, ama yüzün üzerindeki “özel askeri yasaklı bölgesi” yurt içi ve dışında hava bombardımanları ve kara harekatlarıyla, günlerce aç-susuz sağlıksız-hastanesiz bırakılan, “güvenlik kuvvetleri”nce öldürülenlerin cenazelerin gömülemediği yüz binleri aşkın nüfuslara sahip koca koca kentleriyle Türkiye, uluslararası alanda savaş görüntüleriyle anılır olmuştur.
Ve seçim. Yine içerde ve dışarıda bilinmektedir ki, egemen burjuvazi olağanüstü sıkışık durumdadır, ancak “Politik Gidişata Dair Burjuva Hesaplar” başlıklı makalemizde işlendiği gibi, “yeni yetme burjuvazi” ve “başkanlık” istemiş şefleri Erdoğan daha az sıkışık durumda değildir. Yargılanma kapıdadır ve kimin kimi ne zaman ortada bırakacağı belli değildir; ama şurası kesindir ki, sermaye kendisinden, birikiminden değil, ama temsilcilerinden vazgeçmeye eğilimlidir. Sorun, Erdoğan karşıtlığında değildir, ama “filler tepişirken ezilen çimenler”in dalgalanması ve halk ve bir halk hareketinin patlak vermesi korkusundadır.
Erdoğangiller germe yandaşıdır ve “taşıma sandık”la, “baraj altını” zorlamayla, silah zoruna dayalı oya ve hile ve hurdaya başvurmayla, kapıp kaçma peşindedir.
Ancak hem başta örgütlü ve mücadele içindeki Kürt halkı olmak üzere örgütlü örgütsüz işçi ve emekçiler bıkmıştır, hem daha da bıktıracak koşulların gelişi bugünün durgunluğundan, ekonominin neredeyse yaprak kımıldamaz oluşundan belli olmakta ve bunu burjuvalar kadar çarşı-pazar geçimini sağlama çabasındaki işçi ve emekçiler de hissetmektedir.
Bir ay kaldı, takke düşüp kel görünecektir! Bekleyelim görelim değil tabii, en geniş birliği sağlayarak mücadele şarttır.