Geçtiğimiz günlerde 3. Gençlik Konferansı’nı tamamlayan Emek Gençliği, bu sürede ülke genelinde binlerce gençle yüz yüze gelmiş, çeşitli alanlardaki gençlik kesimleriyle birçok konuda tartışmalar yürütmüş ve ‘gençliğin geleceğini kazanma’ mücadelesinde çok daha somut çalışmalar sürdürmüştür. Birçok konunun yanında ‘gençlik hareketinin sorunları’nın tartışıldığı Konferans sürecinde, illerde yaşanan olumlu deneyimler, Emek Gençliği’nin çalışma tarzının tekrar gözden geçirilmesini sağlamış, bugüne ve geleceğe dönük, gençlik hareketinin devrimci sorumluluk ve görevlerinin nasıl en ileri düzeyde yerine getirebileceğine dair doğru yolu göstermiştir.
Merkezi Konferans ve gençlik şöleniyle tamamlanan bu süreç, genel anlamda öğretici ve başarılı olurken, halen gençlik içerisindeki çalışmalarda ‘amatörlük’ ve ‘doğru olan tarzda ısrar’ konularında birçok eksikleri, zaafları da gözler önüne sermiştir. Bunlarla birlikte Konferans’ın ortaya çıkarmış olduğu olumlu ve olumsuz mücadele deneyimleri, başta konferans delegeleri olmak üzere, tüm Emek Gençlerinin çalışmalarını tekrar değerlendirme ve gözden geçirme olanağını yaratmıştır.
Önümüzdeki döneme ilişkin gençlik yığınları içerisindeki temel çalışma ve örgütlenme platformunun, dünyadaki ve ülkedeki yeni gelişmelerle birlikte değerlendirildiği bu süreç, aynı zamanda yeni bir dönemi işaret ediyor. Bu yeni dönemde, bir yanda emperyalist haydutlar, kan emici sermayedarlar, diğer yanda da dünya halkları ve emekçileri mevzilerini yeniden şekillendirirken, Konferans’la birlikte, emek ve sermaye arasındaki mücadelede gençlik, iradesini, örgütlülüğünü ve inisiyatifini daha da hissettirecek bir iddiayla emeğin saflarında sıklaştıracağının sözünü de vermiş oldu.
Bu yazının asıl konusunu oluşturacak mesele, işçi sınıfının genç kuşağını ‘emeğin iktidar mücadelesi’ne kazanmada nasıl bir çalışma tarzında ısrar edilmesi gereğine, yaşanan somut gelişmeler ve yürütülen tartışmalar üzerinden dikkat çekmek ve bugün kölelik koşullarında yaşamaya mahkum edilmek istenen milyonlarca genç işçiyi sermayenin boyunduruğundan kurtararak, kendi sınıfının kurtuluşu için, yaşamın akışı içerisinde olması gereken yeri almasını sağlayacak çalışmaların hızla örgütlenmesi için genel bir fikir oluşturmak olacaktır.
SERMAYENİN ARTAN SALDIRILARI VE İŞÇİ GENÇLİK ÇALIŞMASININ ÖNEMİ
Yıllardır ülke yönetimini ellerinde bulunduran sermaye partilerinin, emekçi kesimlerin kazanılmış tüm haklarına dönük saldırılarını en pervasız bir şekilde yoğunlaştırdığı bir dönemden geçiyoruz. IMF-DB programından hiç taviz vermeden hareket eden egemenler, işçilerin uzun ve zorlu mücadeleler sonucunda kazanmış olduğu birçok hakkı gasp ederek, kölelik düzeni kurmak için gece gündüz yasa çıkartıyor. Düşük ücret, özelleştirme, esnek çalışma, işsizlik vb. türünden yıkıcı sonuçları olan bu politikalar, şimdi de yasal düzenlemelerle güvenceye alınıyor. Son olarak 1475 Sayılı İş Yasası’nda yapılmak istenen değişiklikler ve hükümetin gece gündüz Meclis’ten çıkması için çalıştığı yeni iş yasa tasarısı ile son darbe de vurulmuş olunacak.
Daha bunun gibi onlarca örnek vermek mümkün. Çok açıktır ki, egemenler ve siyasi iktidarlarının saldırılarının asıl hedefi işçi sınıfı ve emekçi kesimlerdir. Ancak en fazla tahribatın olacağı alan ise, yine bu kesimlerin genç kuşakları olacaktır. Bu durum ise, ‘gelecek’ gibi önemli bir kaygısı olan, başta işçi gençlik olmak üzere gençlik yığınlarını iki seçenekle karşı karşıya getirecektir. Ya tüm bu kölelik ve yoksulluk koşullarına “kader” deyip geleceksizliği kabul eden uysal gençlik olunacak ya da kendisi ve geleceği üzerinde bu sonuçlara yol açan ‘nedenleri’ (kapitalizm) ortadan kaldırmak için mücadele içerisinde yerini alan gençlik olunacaktır. Kurtuluş açısından elbette tek yol, ikincisidir. Ancak bugün için örgütsüz ve dağınık olan milyonlarca gencin tercihini belirlemesinde yardımcı olacak ve onları ait oldukları sınıfın bilinçli bir kesimi haline getirecek olan Emek Gençliği’nin, daha güçlü bir çalışmasına ihtiyaç vardır.
Konferans sürecinde, özellikle temel bir çalışma alanı olarak ele alınan sanayi siteleri ve bölgelerinde genç işçi yığınları içerisindeki çalışmaların sonuçları öğreticidir. Dahası, bu alandaki çalışmaların nasıl olması gerektiğine dönük ön açıcı tartışma ve değerlendirmeler yapılmış, kararlar alınmıştır.
SANAYİ CEHENNEMLERİ VE SERMAYE DÜZENİ
Ülkedeki yaşam şartlarından dolayı eğitim haklarından mahrum kalan yüz binlerce çocuk-genç iş yaşamına atılmak zorunda kalmıştır. Enerjik ve ucuz emek gücü olarak patronların öncelikli tercihleri arasında yer alan bu kesim, başlıca büyük işletmeler ve fabrikaların yanı sıra küçük ve orta ölçekli işletmelerde, sanayi siteleri ve atölyelerde çalıştırılıyorlar. Sendikal örgütlenme hakkı başta olmak üzere sigorta, insanca yaşanılabilecek bir ücret, izin, eğitim ve iş sağlığı vb. gibi en temel insani haklardan yoksun bir halde, ‘kölelik düzeninde kölece’ çalıştırılıyorlar. Uzun çalışma süreleri, düşük ücret ve sosyal haklardan yoksun çalıştırılmak bu kesimin adeta ortak kaderi olmuştur. Ve bunlardan dolayıdır ki, “3 S” biçiminde simgeleşen sendika, sigorta, sekiz saatlik işgünü talebi, kölelik koşullarında çalışmaya zorlanan işçi gençliğin ortak, acil ve temel talepleri durumundadır.
Bütün bunlara ek olarak her geçen gün ağırlaşan yaşam koşulları ve sermayenin ekonomik, politik, sosyal vb. saldırıları, yaşamı, bu kesim için tam bir cehenneme, işkenceye ve belirsizliğe dönüştürüyor. Emek Gençliği, çalışma yürüttüğü her alanda sonuç almak istiyorsa, öncelikle çalışma yürüteceği alanı iyi tanımalı, çok yönlü bilgisine sahip olmalıdır. Ancak somut durumun somut tahlili ile faaliyet alanlarında yapılacak planlamalar üzerinden politik ve örgütsel çalışmalar amacına ulaşabilir ve Emek Gençliği de politik işlevini yerine getirebilir ve partinin önderlik rolünün taşıyıcılığını gerçekleştirebilir.
Somut bir inceleme ve deneyim: ÜNALDI
Ünaldı Dokuma Sanayii, yukarıda kısaca ifade edilip anlatılanları, eksiksiz, ama ekleyebileceğimiz bir çok yönüyle göreceğimiz, yüzlerce küçük ve orta büyüklükteki atölyelerden oluşan bir sanayi sitesidir. Bundan yaklaşık 10 yıl öncesine kadar, Türkiye halı üretiminin % 60’ını karşılayan, bunun yanında, dış ülkelere de ihracat yapan ve yan sanayisi de düşünüldüğünde, 20 bine yakın dokuma işçisiyle Antep’in en büyük sanayi sitesi durumunda olan halı dokuma sitesi, bugün gelinen noktada, hem teknolojik gelişmeler bakımından hem de başka nedenlerden dolayı halı üretim miktarında bir gerileme yaşamasa da, şu an faaliyette olan işyeri ve çalışan işçi sayısı açısından büyük düşüşler yaşamıştır. Yakın dönemde patronlar bakımından daha kârlı olan bilgisayarlı dokuma makinalarının yaygın olarak kullanılmaya başlanması, hem üretimi arttırmış hem de yaklaşık normal tezgahta 20 işçinin yaptığı işi 5 işçinin yapmasını sağlamıştır. Bu da, patron için ek artı değer sağlamıştır. Her geçen gün servetlerini katlayan Ünaldı patronları, bununla da yetinmemiş, küçük atölye sistemini terk etmeyi tercih ederek, yerleşim alanının dışında büyük fabrikalar açmaya başlamışlardır. Ünaldı patronları içerisinde belini biraz doğrultan, fabrika ve bilgisayarlı üretim sistemine geçen, “büyük patron” olarak bu pazarda rekabet gücünü de ele geçirmiş olmaktadır. Bugün eski tarzda üretime devam eden küçük atölye patronları, bu büyük pazardan kalan artıklardan besleniyorlar. Ve en ufak bir ekonomik krizde kapılarına kilit vurmak zorunda kalabiliyorlar.
Bugün Ünaldı da çalışan işçi sayısının 3000’e kadar gerilemesinin en büyük nedenlerinden biri bu gelişmedir demek, çok abartı olmayacaktır. Görüldüğü üzere, kapitalizmin genel yasaları Ünaldı’da da sonuçlarını veriyor. Bu gelişmeler, bir yandan işsizliği artırırken ( patronlar için yedek iş gücü), patronlar da, bu durumu çalıştırdıkları işçilere karşı koz olarak kullanıyor. Böylece çalışma şartlarını rahatça işçisine kabul ettirebiliyor. Halen eski üretim tarzının hakim olduğu Ünaldı’da, ilkel çalışmanın ve yoğunlaştırılmış sömürünün en ileri örnekleri yaşanıyor.
Ünaldı’da çalışan işçilerin sosyal yapısında, genellikle çevre illerden çeşitli nedenlerle (Kürtler üzerindeki baskılar, geçim kaygısı) Antep’e göç etmiş Kürt emekçileri ağırlığı oluşturuyor. Yerleşim alanı içerisine kurulu bulunan sanayi sitesi, 5 ile 100 arasında işçinin çalıştığı atölyelerden oluşuyor. Bugün açısından toplam sigortalı işçi sayısının 500’ü bulmayacağı sitede, işçiler günde 12-16 saat çalışıyor. Üretilen halı miktarı kadar ücret ödenen sanayide, bir işçinin haftalığı ortalama 50 milyonu bulmayabiliyor. Aynı anda 2 halıyı birden çıkartan dokuma tezgahı, patron tarafından tek halı olarak hesaplanıyor ve ödeme bunun üzerinden oluyor. Parça başı ücret sistemi ise, işçinin kafasında daha çok çalışması gerektiği fikrini oluşturuyor. Hiçbir sosyal ve yasal hakkının bilincinde olmayan işçiye 8 saatlik çalışma talebi ve hakkı, doğru olarak anlatılmazsa, tepkiyle bile karşılanabiliyor. Çünkü işçi, bilinç olarak öyle bir hale getirilmiş durumda ki, “ben günde 16 saat çalışıyorum, halen açım, 8 saat çalışırsam açlıktan ölürüm” diye düşünebiliyor.
Ayrıca Ünaldı patronları tarafından şöyle bir sistem de geliştirilmiş durumda: Patron tarafından işe alınan kalfa (usta) yanında çalışacak çağcıyı (çırağı) kendisi işe alıyor. İşe alınan çağcı, iş ilişkisini ve maaş gibi sorunlarını, iş yeri sahibi ile değil ustasıyla çözüyor. Örneğin işyeri sahibinden sigorta isterse, patron “bana ne, seni ben işe almadım, git ustandan iste” diyebiliyor. Yani çırağın patronu sanki işyeri sahibi değil ustası oluyor. Parça başı ücret sistemi uygulaması ve üretim sürecindeki bu tür “yatay ilişkiler”, genç işçilerin kafasında yanılsamaların nedeni ve modern anlamda işçi-işveren ilişkisinin görülüp kavranmasını zorlaştıran faktörler oluyor.
İş kazalarının da çok yoğun olarak yaşandığı sanayide, işçinin can güvenliği tamamen “Allaha havale” edilmiş durumda. Atölyeler sadece tezgahların sığabileceği genişlikte, dar, havasız, sıvasız olduğu gibi, işçilerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri tuvalet dahi yok denilebilecek kadar az. Bazı iş yerleri abartısız yerin 2 kat dibinde. Yazın sıcak kışın soğuk işçilerin en büyük düşmanı. Dokuma tezgahlarının çalışırken çıkarttıkları ses adeta kulakları sağır edecek düzeyde. İş güvenliği ile ilgili hiçbir tedbirin olmadığı atölyelerde çalışırken parmağını tezgaha kaptırmış işçi sayısı bilinip hesaplanamayacak kadar çok. Göz bozukluğu ve ağır işitme, mesleğin en yaygın diğer hastalıkları. İşten atmaların çok sık ve yoğun yaşandığı bu alanda, işçinin bir işyerinde çalışma süresi çok uzun sürmeyebiliyor. Herhangi bir nedenden dolayı işine son verilen bir işçinin tazminat hakkı patronun insafına kalıyor, bu da genellikle ‘insafsızlıkla’ sonuçlanıyor. İşten atılan bir işçi, hakkını yasal yollardan aramaya kalktığında önüne birçok yasal engeller çıkıyor. Sigortası olmadığı için hiçbir hak talebinde bulunamıyor. Vardiya sistemi ile çalışan sitede üretim neredeyse 24 saat aralıksız sürüyor. Yemek ve yol parası gibi hakların da olmadığı sitede işçiler, yemeklerini işyerleri önlerinde kurulu seyyar ve sağlıksız satıcılardan temin ettikleri yiyeceklerle geçiştiriyorlar. Okuma yazma oranının oldukça düşük olduğu sanayide, anayasadaki temel eğitim ve yasadaki sigortalı çalışma zorunlulukları, Ünaldı işçileri için bir anlam ifade etmiyor. Çünkü burada geçerli olan, kağıt üzerinde yazılı olanlar değil, kapitalizmin gerçek ve işleyen yasalarıdır. Bu açıdan, hükümetin çıkarmaya çalıştığı yeni iş yasası, Ünaldı’da, kaybedilecek haklar üzerinden değil “kazanılacak haklar” üzerinden bir ajitasyon ve propaganda çalışmasını zorunlu kılıyor. Özetle, Ünaldı işçisinin patronun gözünde halı tezgahı kadar bile değeri yok.
ÜNALDI İŞÇİSİ
Ünaldı işçisinin sosyal-kültürel yaşamı, çalışma saatleri arasında buldukları ilk fırsatta kahvede oyun oynamanın ötesine geçmemektedir. Her sokakta birkaç kahvehane bulunuyor ve bir çoğunda porno filmler izletiliyor. Bu da işçilerin yozlaştırılmasına hizmet ediyor.
Önlerinde daha uzun bir yaşam süresi ve işçilik hayatı bulunan genç işçilerin, bu şartlar altında içerisinde bulundukları ruh hallerini anlamak, herhalde çok zor olmayacaktır. İnsan yaşamının sosyal ihtiyaçlarının ancak ve ancak futbol takımı tutma, maç izleme, kahve, arabesk ve porno filmle karşılanabildiği, kuşatılmış, egemen kültür yozlaşmasından en ileri düzeyde nasibini almış ve önemli ölçüde kaderine boyun eğmiş ve “öteki dünya” için yaşamaya razı edilmiş (dini tarikatların etkisinde kalmış), sayıları on binlerle –ülke çapında milyonlarla- ifade edilebilecek gençlik yığınlarının, tüm bu burjuva kuşatmaları yarıp bu dünyanın sorunlarını bu dünyada çözmelerini sağlama görevi ile karşı karşıyayız.
ÜNALDI ÇALIŞMASININ İŞARET ETTİKLERİ
Ünaldı’da tüm bu anlatılanlardan yola çıkarak sürdürülen faaliyet, özellikle konferans süreciyle birlikte önemli bir yol kat etmiştir. Antep Emek Gençliği’nin öncelikli alan olarak belirlenen sitede, yıllardır çalışmaları devam ediyor. Çalışmaların belli bir istikrar kazandığı bu alanda, genç işçilerle önemli bağlar kurulmuş ve önemli işler gerçekleştirilmiştir. İşçiler arasında sürdürülen propaganda ve ajitasyon çalışması, kendisini ekonomik taleplerle, kendi patronuna karşı mücadele etme ile sınırlamamış; dünyada ve ülkede dönemsel olarak en öne çıkan, konuşulup tartışılan, kafa karıştıran konu ve gelişmelerle işçilerin günlük yaşantısındaki en ufak bir sorunun bağlantısı kurulmuş ve teşhir çalışması bu tarzda ele alınmaya çalışılmıştır. Önemli bir nokta da, yazılı ve sözlü olarak sürdürülen propaganda ve ajitasyon çalışmasında konunun zamanında ve konunun sıcaklığı ile ele alınışına özen gösterme olmuştur. Örneğin savaş karşıtı çalışma, Newroz, 1 Mayıs vb. çalışmalarının hepsi kendilerinin ve alanın özgünlükleri ile ele alınmış, belirli bir çalışma, mutlaka bir önceki çalışma gündemimizin devamı olmuştur. Ve önemli olan bir başka şey ise, bütün bu çalışmalar, bir şekilde sitedeki bütün işçilere ulaşma tutumu ve iddiasıyla ele alınmış ve bu, önemli ölçüde sağlanmıştır.
Propaganda ve ajitasyon çalışmasında dikkat edilmesi gereken bir husus da , işçilere seslenirken, bütün söylediklerimizin ve yazdıklarımızın, seslendiğimiz işçilerin günlük yaşantısıyla bağ kurabilmesini sağlamayı amaçlamak ve anlatmak istediklerimizi somut ve basit örneklerle desteklemeyi önemsemek. Böylece, hem derdimiz daha iyi anlatılabilecek hem de işçinin güven ve dikkatinin daha çok gelişmesi sağlanabilecektir. Bir başka konu ise, çalışmalarımızda istenilen sonuca ulaşmak için bir işçi disiplini ile çalışmak, açık olmak, cesaretli, tutarlı bir tavır ve öğreten ama sürekli işçilerden öğrenmesini bilen bir çalışma bütünlüğünü yakalayabilmektir.
GAZETENİN ÇALIŞMADAKİ YERİ
Gazetenin girmediği yere partinin de girmediğini düşünürsek, günlük işçi basınının önemini bir kez daha ifade etmeliyiz. Evrensel gazetesi bu alandaki çalışmalarımızda, hem yeni ilişkilerin gazete üzerinden yakalanmasının hem de bu süreçte ileri çıkan genç işçilerle bağların daha da güçlenmesinin temel aracı olmuştur. Gazetenin işçiler içerisindeki çalışmalarımızda ele alışının sadece dağıtım ile sınırlı kalmasının çok bir anlamının olmayacağı biliniyor. Önemli olan, gazetenin başta ileri işçi kuşağının günlük eğitiminin en önemli aracı haline dönüştürülmesidir. Diğer bir yön ise, işçilerin gazeteye yazı yazmasını teşvik etmek, onların gazeteyi kendi gazeteleri olarak görmelerinin iyice perçinlenmesini sağlayacaktır. O zaman görülecektir ki, gazete hareketin bilincidir, coşkusudur, disiplinidir, sürekliliğidir. Ünaldı’da gazete verdiğimiz gençlerin, bugün çalışmalarımızın temel güçleri olması, bu gerçeğin somut ifadesidir.
Yine bu dönemde gerçekleştirdiğimiz ev toplantıları, hafta sonu maçları, film gösterimleri, tiyatro etkinlikleri vb., hem Ünaldı işçilerinin hayata bakışlarında önemli değişikliklere yol açmış hem de kendi aralarında dostluk ve dayanışma duygularının gelişmesine yol açmıştır.
HEDEFLER BÜYÜYOR
Emek Gençliği’nin bu alandaki çalışmaları çok yönlü geliştikçe, süreç, başka örgüt ve mücadele biçimlerini de tartıştırmaya başlatmıştır. Bu süreçte özellikle kültürel ve sportif çalışmaların önemi, etkisi ve gücü net bir şekilde görülmüştür. Bir önemli sonuç, yapılan işlerde ve çalışmalarda yeni gençlere görev vermede cesaretle adımlar atılmasının olumlu sonuçlarının alınmış olmasıdır.
Ve bugün Ünaldı işçileri, Konferans sürecinde yaptıkları değerlendirmeler ışığında vardıkları sonuçlara uygun olarak, bir “İşçi Gençlik Merkezi” kurmayı amaçlıyorlar. Halen çalışmaları süren Ünaldı İşçi Gençlik Merkezi’nin temel amacını şöyle özetleyebiliriz: “Bir yandan bütün Ünaldı işçilerini kendi sorun ve talepleri etrafında bir araya getirmek, sosyal hakların kazanılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için örgütlenmek, bir yandan da işçiler arasında eğitici faaliyetler, kültürel ve sportif etkinliklere hız vererek işçiler arasındaki dostluk ve dayanışma fikrini güçlendirmek. İşçiler arasındaki parçalanmışlığı, bireyciliği ve güvensizliği yok etmek ve ‘kendileri için sınıf olma’ bilincini geliştirmek.” Hiç kuşkusuz bu çalışmanın amacına ulaşmasının tek garantisi ise, daha önce belirtildiği gibi, gazete ve Emek Gençliği örgütlenmesi olacaktır.
İŞÇİ GENÇLİĞİN SOSYALİZME VE PARTİ SAFLARINA KAZANILMASININ ARTAN ÖNEMİ
İlkokulu dahi tamamlama imkanı olmadan ve günde 12-16 saat çalışan işçi gençlik içerisindeki çalışma kuşkusuz zordur. Çok sabırlı emek isteyen bir çalışmayı gerektirir.
Şuna hiç şüphe yok, Ünaldı işçilerinin mücadelelerinin daha da ilerlemesi ve emeğin iktidar mücadelesinin somut dayanaklarından biri haline gelmesi, kısa bir süreçte kolayca olabilecek bir iş değildir. Zaten kimse de işimizin kolay olduğu iddiasında değildir. Ancak en az bu kadar şüphe götürmez olan bir başka gerçek de, bunun başarılmasının imkansız olmadığıdır.
Yasalar ve güç sermayeden yana olsa da, işçilerin talepleri son derece meşrudur ve insani taleplerdir. İşte Emek Gençliği bunun sigortası ve örgütleyicisi olmak zorundadır. Bu da, işçi gençlik çalışmasında İmran Aydın disiplini, özverisi, sabrı, cesareti, öğrenme arzusu ve davaya bağlılığı gerektirir. Bugün düne oranla olanaklarımız çok daha fazladır. Ve bundan dolayı işimiz düne oranla çok daha kolaydır.
İşçi gençliğin sınıf mücadelesine daha güçlü ve örgütlü katılmasının temel yolu, onların sosyalizm bilincine kazanılmasından geçmektedir. İşte bu görev, Emek Gençliği’nin omuzlarındadır. Kapitalizmin her türlü boyunduruğu altındaki milyonlarca genci sosyalizme kazanmak geleceği kazanmak demektir.
Gençliğin sosyalizme kazanılması çok yönlü ve zengin bir planlamayı zorunlu kılar. Gazete başta olmak üzere çeşitli alanlarda çıkmakta olan yayınların amacına uygun kullanılması, bizi hedeflerimize daha yakınlaştıracaktır. Tek tek bu yayınların hepsi sosyalizmin birikimlerinin ürünleridir. Ve fazla okumak ne kadar fazla pratikle birleşirse, doğru, o kadar daha güçlenecektir.
Eğitim çalışmalarının bir yönü, mutlaka özellikle yeni genç kuşakların parti değerleriyle, teori ve pratiğiyle yoğrulması olarak anlaşılmalıdır. Ve bütün bunlar mücadele içerisindeki gençliğin kendi deney ve tecrübelerinden öğrenmesiyle de birleşebilmeli, eğitim, günlük çalışmanın bir parçası kılınabilmelidir. Özellikle bu yönlü eğitim çalışmalarına işçi gençliğin çok daha hissedilir bir şekilde ihtiyacı olduğunu Konferans sürecinde bir kez daha gördük.
Sonuç olarak, bütün bunlarla birlikte, tarihin omuzlarımıza yüklediği görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmek, tek tek Emek Gençleri’nin bu süreçte gösterecekleri bireysel yetenek, çaba, fedakarlık, sebatkar ve militan tutum, öğrenme azmi ile de doğrudan bağlantılı olacaktır. Hareket, her dönemden daha fazla, emeğin genç militanlarına, örgütçülerine, ajitatörlerine, halkına ve ülkesine duydukları sorumluluklarıyla cesaretle öne çıkacak gençlik önderlerine ihtiyaç duyuyor.
Bu ihtiyacı karşılamak üzere, Konferans sürecinin sonuçları, yeni bir atılım sürecinin başlangıcı olarak ilan edilmiştir.