“Sıcak Bir Günün Şafağında” ile bir sohbet

İnsanın bilinçli bir yönlendirmeyle iyi bir biçimde kullanması gereken zaman kavramı, genellikle önüne geçiyor insanın. Çoğumuz zamansızlıktan gündelik işlerimiz arasında kendimizi unutup eskimeye bırakmaktan sızlanırız.
Ayrıca, her türden kültürel gelişmenin, egemenlerce bilinçli yol ve yöntemlerle engellendiği ülkemizde geniş yığınlar sahibinin sesi “TV kültürüne” emanet. Sansür ya da doğrudan yasaklarla sayısı azımsanmayacak kitap gözaltında hâlâ. Okumanın ardından düşünmenin ve haksızlıklara karşı durmanın yani, kişilikli birey olmanın bedelinin ağır olduğu, ekonomisi, fiziki yaşam koşullarının her gün biraz daha zorlaştıran bir ülke insanıyız. İşte, bu koşullar içinde “yaşamak seçmektir” sözü daha bir değer kazanıyor.
Bu seçim her şeyde olduğu gibi, günlük temizlik, yemek yemek türünden bir gereksinim olarak, kitap okuma alışkanlığının olmadığı insanımızın, kitap seçiminde de gerekli. Genel olarak sosyal yaşam içinde ve özellikle de ömrünü her türden çürümüşlüğe karşı, bilinçli başkaldırıya adayan insanlar için kitap; beynin oksijeni, yürek bahçıvanı. İnsanı tümleyen başlı başına bir varlık. Ülkemizde geniş yığınlar için pek doğru olmasa da bu böyledir. Diyeceğim o ki; son günlerde üzerinde yoğunlaşılarak, sohbetler yapılan Sıcak Bir Günün Şafağında üzerine bir şeyler söyleme isteği de bir seçimin sonucudur. Bu seçim niye?
Öncelikle, kamuoyunun ve basının ilgisini çeken bir firarla, “ben devlete verdikleri ceza için ömrü billâh burada yatacağım diye söz vermedim ki” diyerek güzellikler için uçan devrimci kitabın yazan. Gerek Sıcak Bir Günün Şafağında, gerekse diğer iki kitabında seçtiği konular, ya görmezden gelinen ya da hiç işlenmemiş konular. Geçmişle hesaplaşmada bugünü yarına bir sıçrama tahtası olarak kullanan duyarlı okuyucunun ilgisini çekebilen konular… Ve sonra mızmızlanan yalnızlığa, yılgınlığa, edebiyatta örgütsüzlüğe davete karşı panzehir bir ruh, direniş ruhu, hemen her kitabında olduğu gibi bu kitapta da hatta daha açık fark ediliyor.
Sıcak Bir Günün Şafağında’ya ilişkin olumlu-olumsuz düşüncelere geçme-den önce bunun bir “eleştiri” yazısından çok kitapla bir sohbet kabul edilmesi doğru olur sanırım. Duyarlı-sorumluluk sahibi bir okuyucu olarak daha olgun daha güzel ürünler hakkımız her zaman. Bu isteğin sürekli olması tek tek bireylerin ve bir bütün olarak yığınların kültürel açlığını gösterir ve onu gidermeye yöneliktir. Aynı zamanda daha daha güzel ürünler vermesi beklenilen, verebilecek olan yazarı, yazarları, hem kendilerine hem okuyucularına layık nitelikli ürünler vermek için “zorlayıcı”, itici olacağı inancıyla söylendi söylenenler.
Kitap, kanla-terörle bastırılan Tariş işçilerinin haklı direnişinin yaşandığı günlerin öyküsü. Bir başka deyimle işçilerin “direniş” çerçevesinde yaşamlarının, mücadelelerinin öyküsü. Burjuva basını dışında, tek tek yaşayan insanların anı söyleşilerinde anlatılan Tariş Direnişi öyküsünün işlenmesi bir dönemin kendi gerçekleriyle anlatılması ve aydınlatılması anlamında hem on yıl önceyi yaşayanlar açısından hem de 12 Eylül’le geçmişle bağ kuramayan yeni gençliğe bir roman sınırlarında da olsa deney aktarımı açısından önemli ve çarpıcı bir seçim. Özgül bir olay çerçevesinde de olsa kitap bir döneme, yaşananlara ışık tutuyor.
Sendikal bürokrasinin DİSK içinde uzantılarının Tariş’teki içyüzü, bugün İstanbul’da kooperatifler yaparak işçi ve emekçilerin sömürüsüne devam eden Rıdvan Budak’ın şahsında kitapta açıklığa kavuşmakla kalmıyor; işçiler karşısında kendi çıkarları gereği işveren-idari yönetim, kolluk kuvvetleri ve sendika işbirliğinin bu olayda da yaşama geçirilişini görüyoruz kitapta.
Kitabın taraflı muhalif içeriğinde, okurken, insana coşku veren bir sürükleyicilik var. Sıcak dostluk, yoldaşlık ilişkileri sıcak bir kavga içinde resmedilmiş. Devrimciler arası birliğin masa başlarını zorlayarak değil kavga içinde Hasan ve Hıdır’ın şahsında ilkeli birliklerin gerekliliğini ve kaçınılmazlığı… Çalışma tarzında ve ilişkilerde devrimcilik adına düşülen sığlıkları, dar kalıpları, sıradan işçilerle birlikte örgütlü insan ve yaşamlarına giriliyor kitapta. Geçmişin olumsuzluklarını da karamsarlıktan ve karalamaktan uzak, coşkuyla ele alıyor ama görmezlikten de gelmiyor hataları yazar. Dilinin yalınlığı ve anlatılan olayların sıcaklığıyla birleşince, tüm içeriğe yönelik öğeler çekiyor okuyucuyu. Ama…
Tek başına seçilen konunun, içeriğin doğruluğu ve çekiciliği bir edebiyat eserinde yeter mi? Yetmiyor. İçerik ayrıntılarda boğulmamak ama ayrıntılarla edebi anlamdaki bezenişi kıt olursa, içeriği de boşlukta kalır ve romandan daha çok belgesel ya da anıya çağrışım yapar kitap.
“Her kitap bir insandır” sözü bütün kitaplar için söylenmiş. Ben, bu sözü en çok da öykü ve roman okurken anımsarım. Ve o insanı ararım kitabın içinde… Bir insan düşünelim; insana-doğaya yani yaşama karşı dopdolu, kıpır kıpır hani hayat dolu insan denir ya öyle. Gülerken gümbür gümbür güler. Üzüncünü, sevincini, neşesini bulaştırır çevresine.
Etkileyicidir. Kimi insan da vardır, sayılan özelliklerin tümüne sahip ama dışına karşı sınırlar baskı altına alır kendini. Bir türlü içini dışına aktaramaz. Sıcak Bir Günün Şafağında kitabı ikinci insanı çağrıştırıyor.
Akıcı, aktarılan olayların sıcaklığıyla okutuyor kendini kitap ve okuyup hızla bitirildikten sonra birden sessizlik çöküyor mekâna. Oysa içi böylesine hareketli olan kitaptan gürültü akmalıydı. Bu, “gürültü”yü yazarın kendi üslubunda, kendi yöntemlerinde aradım.
Çevre, kişi analizleri, betimlemeleri oldukça zayıf kalıyor. Yazarın ilk kitabında hissedilen zayıflık, işlenen konunun çekiciliğiyle bu kitapta belirginleşiyor. Üzerinde yoğunlaşılan Hasan bile yeterince işlenmemiş. Hasan kimdi? Siyasi kimliği ve o’na uygun iyi nitelikleri dışında nasıldı? Gündelik yaşamında nasıldı? Örneğin hangi türküleri severdi, özlemleri, düşleri, sevdikleri nerde? Elbette örgütlülüğü, inancı vardı sevdiklerinin başında ama onların varlığı ile çelişmeyen düşleri, şakaları, esprileri yakınları olmalıydı vs.
“Kapalılık”, yani tiplemelerdeki tek yanlılık -öne çıkan sıcak kavga içindeki özellikler- hemen hemen bütün kahramanlar için geçerli. Örgütlü inançlı ama bir birey olarak da özgür o kadar da kendi sınırlarını, çitlerini aşan kahramanlar aramak sanırım mükemmeli bir arayış değildir. Bazı bölümlerde yer yer betimlemeler zenginleşiyor, anlatımda derinlikler görülüyor. Oral’ın, İskender’in ölüm sahnelerinde insan ölümü duyumsayabiliyor tüm çıplaklığıyla. Celal’in (ya da Celal gibilerin) şöyle-böyle önlenemez yükselişinin kavganın sıcağında kendi içlerindeki yüreksiz kişi tarafından nasıl önlendiğinin anlatıldığı bölümler ise ince bir ders de veriyor gelecek için. On dokuz-yirmi beşinci sayfaya sıkışıp kalan -esas yanıyla- Şenol’un aile dramındaki dram ağırlıklı olarak Şenol açısından irdeleniyor. Karısının ismi gibi kişiliği de yok ortada. Şenol’un aile dramı nerede başlıyordu bilinmez ama sonuçları Şenol’dan izliyoruz. Tipleme, kişilik, çözümlemelerindeki derinlik eksikliği özellikle kadın kahramanlarda daha belirgin. Elif kimdi? Birdenbire Derviş’in karısı olarak çıkıverdi. Kendisine verilen görevleri yerine getiren Elif… O kadar. Elif’in başka bir özelliği yok. Kitapta kadın kahramanların sayı çokluğunun nitelik yokluğu kadının irdelendiğini göstermez. Örnekleri daha fazla uzatmaya gerek yok. Kitabı okuyan, yaklaşık son bir-bir buçuk aydır, yirmi üç kişiden iki kişi eleştirisiz çok beğendiğini söyledi, geri kalanların hemen hepsi sözü edilen eksiklik ve yüzeyselliği seçilen konunun ve dilin güzelliğiyle birlikte dile getirdi. Tümden beğenmeyen okuyucuya rastlamadım bu sürede.
Estetik anlamda devrimci romantizmin varlığından da söz edemiyoruz kitapta. Başlangıç olarak, söz edilen eksiklikler doğaldır ama geleceğe yönelik olarak devrimci edebiyat adına, kaba, sığ ürünler verilmesine taviz verilebilir mi acaba kaygısıyla, kitabın estetik eksiklerini önemsiyorum. Çünkü roman bir edebiyat türüdür.
Tüm eksikliklerine rağmen, Sıcak Bir Günün Şafağında, yüreğini sıcak tutmayı sürdürebilenlere bir selam, geleceğe yönelik soylu özlemlerini üşütenleri buzullar ülkesine süren sıcak bir kitap. Bunun için de okunmalı, üzerinde tartışmalar yoğunlaşmak. Daha daha iyi ürünler dileğiyle başarılar yazara…

Kasım 1989

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑