Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de kapitalizmin yarattığı çürüme bir yandan emekçi halkları kırıp geçirirken, bir yandan da içten içe kendi sonunu hazırlıyor. Emperyalist kapitalist sistemin temel dayanağı haline gelen işsizler kitlesi, uyuşturulmadığı, etkisizleştirilmediği takdirde dönüp kendisini vuracak patlamaya hazır bir silah gibi. Sefalet ücretine köle gibi çalışmak zorunda kalan işçiler ise, ağır sömürünün yanında siyasal ve sosyal kuşatılmışlığın daralttığı çember içinde adeta öfkesini biriktiriyor. İdeolojik-kültürel bir kuşatma altında dizginlemeye çalıştığı bu kesimleri, tek başına zor aygıtının durduramayacağının farkında olan burjuvazi, geleceğini garantiye almak adına, iktisadi hayattan siyasal yapılanmaya, eğitimden sosyal yaşama kadar her alanda egemenliğinin devamını sağlayacak mekanizmaları da devreye sokuyor. Özündeki gericilik ve çürümeyi hızla toplumun tüm katmanlarına yayıyor. Geleceği simgeleyen gençlik ise, bu saldırının tam merkezinde yer alıyor.
Kapitalizm açısından gençlik, ucuz-örgütsüz işgücü, yani daha fazla sömürü ve kâr anlamına geliyor. Aynı zamanda, sisteme bağlandığı oranda, kapitalizmin de geleceğinin garantisi. Oysa yeniye, değişime yüzü dönük, enerjisi ve dinamizmiyle geleceğe müdahale etme çabasına girmeye en yatkın kesim, yine gençlik. Yani gençlik, geleceği olduğu kadar başkaldırıyı da temsil ediyor. İşte tam da bu nedenlerden sindirme, etkisizleştirme, denetim altına alma çabasında, hedefte gençlik var.
İşçi gençlerin büyük bir bölümü güvencesiz ve ağır çalışma koşulları altında kelimenin tam anlamıyla eziliyor. Sabahın köründen gecenin bir vaktine kadar çalışıp yorgun argın evine dönen ve ertesi sabah erkenden tekrar işe giden bir genç için, ev ve iş arasındaki daracık hayatından dış dünyaya bakabildiği tek pencere, televizyon. Yaşamadığı, görmediği, tatmadığı ve hatta hayal bile edemediği bambaşka bir dünya var televizyonda.
Televizyon aslında bir kültürel kuşatma aracı olarak işlev görüyor. Gençler paparazzilerdeki yaşamlar ile kendi yaşamları arasına sıkıştırılıyor. “Biri bizi Gözetliyor”daki yarışmacı, birbirinin kuyusunu kazan gençlerin insanlık dışı ilişkileri, saatlerce ekranları kaplıyor. Tartışma programları, haberler, gençleri, sorunlarının gerçek nedenlerinden, çözüm arayışlarına girmekten uzaklaştırıp, beklenticiliğe, kaderciliğe itmeyi hedefleyen, sistemin alternatifsizliğini propaganda eden şovlara dönüşüyor. Çoğu zaman haber diye hayvanlar alemini, asparagas haberleri izliyoruz. Burjuvazinin propaganda, uyuşturma araçlarından biri olarak milyonlarca emekçinin evleri, gencecik beyinler bu yolla işgal ediliyor, meşgul ediliyor. Toplumsal sorunlar yerini, “lailalar”da fink atan bir avuç kokuşmuşun yaşam standartlarına ulaşma hevesine, onların dertleriyle oyalanmaya bırakıyor. Gençlerden, işsizliği, yoksulluğu ve adaletsizlikleri düşünmek, tartışmak yerine, falanca sanatçının gizli aşklarına ya da dizilerdeki hayatlara kafa yormaları, özenmeleri isteniyor.
İşsiz gençlerin durumu ise, bir çok anlamda daha vahim. İnsan, doğası gereği üretmek, çalışmak ve paylaşmak ihtiyacı duyan, üretken-toplumsal bir varlıktır. Gençlik ise, bu ihtiyacı en fazla hisseden kesim. Oysa her geçen gün artan işsizlik, gençliği, ruhsal bunalımlara, kısa yoldan kurtuluş yolları aramaya iten ölümcül bir hastalık gibi hızla sarmakta. Kültürel yozlaşmanın, eğitimsizliğin, yoksulluğun da eklenmesiyle, kapitalizm, gençlerin öğütüldüğü, robotlaştırıldığı, tüm enerjilerinin çekildiği dev bir kıyım makinesine dönüşüyor.
İşsiz gençlere, sokak başlarında, mahalle kavgalarında, kahvelerde, internet kafelerde, uyuşturucu, alkol, fuhuş, gasp gibi bir sürü adi suç çetelerinin içinde rastlayabilirsiniz. Bir kısmı her gün saatlerce iş aramakla uğraşmakta, sürekli iş değiştirmekte, bir hafta çalışıp iki hafta işsiz dolaşmakta ve bırakın geleceği, bir gün sonrasına dair küçücük umutlar bile besleyememekte. Bir kısmı iş aramaktan usanmış yahut çalışıp da aç kalmaktan bıkmış ve kurtuluşu kısa yoldan köşeyi dönebileceği işler çevirmekte arıyor. Yoksulluğunu, ezilmişliğini, kendini güçlü hissettiği çeteler içinde yenmeye çalışıyor. Aslında içinde biriktirdiği öfkeyi boşaltabileceği yerler, çeteler. Uyuşturucu, bali, alkol ise, sorunların unutulduğu, birkaç saatlik de olsa mutluluk hissi veren sığınaklar haline gelmiş. Her gün çeşit çeşit gasp suçları ortaya çıkıyor. Tüm bunlara bulaşmamışların ise kahvelerde, evde televizyon başında ya da internet kafelerde, parklarda vakit öldürdüğüne, gençlik yıllarını buralarda heba ettiklerine tanık oluyoruz.
Tüm bunlar, toplumsal yaşamda çözülmelere, keşmekeşe neden olan, ancak egemenlerin, sınırlarını çizerek, varlığına göz yumduğu ve hatta doğrudan desteklediği, körüklediği şeyler. Uyuşturucu çeteleri, devlet yöneticilerine ve hatta uluslararası siyasal güçlere kadar uzanıyor. Ve büyük bir rant odakları haline gelmiş durumda.
Özellikle emekçi mahallelerinde hızla artan bu çürümenin içine gençlik bilinçli olarak çekiliyor. Bir çok yerde -özellikle Kürt gençleri- bu pisliğe bulaştırılmaya çalışılıyor. Böylelikle, kültürel-siyasal-ekonomik hak taleplerinden vazgeçmeleri, boş, amaçsız, onursuz bir yaşamı tercih etmeleri sağlanmaya çalışılıyor. Sistem, gençliği kazanamadığı noktada, insan posaları yaratarak, topluma zararlı olsa da, sisteme zararsız uyuşturulmuş bir gençlik kitlesi oluşturmak istiyor.
Gençliği geleceği olarak gören sınıfın partisine ve onun gençlik örgütü Emek Gençliği’ne ise, tüm bu gidişat karşısında büyük görevler düşüyor. Gençlik, politika yaptığı, geleceğine müdahale ettiği oranda sosyalizm mücadelesinin çok önemli bir dinamiği haline gelecektir. İşte bu gerçeklerden hareketle, gençleri uyuşturma, yozlaştırma manevralarını boşa çıkarmak ve gençleri geleceklerini çalanlara karşı örgütlü mücadeleye kazanmak için başlatılan “geleceğine sahip çık hakların için örgütlen” kampanyası hızla hayata geçirilmesi gereken bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.
’68 dönemi, dünyada olduğu gibi ülkemizde de, gençlerin yığınlar halinde emperyalizme karşı ülkenin bağımsızlığı için mücadeleye katıldığı bir dönemdi ve bu dönemin en önemli özelliği, toplumsal sorunlara duyarlılığın fazla oluşu, gençleri bırakın, ilkokul sıralarındaki çocukların bile politik gelişmelerden haberdar olduğu bir dönem olmasıydı. Emperyalist politikaların ülkede adım adım uygulanmaya başlanmasına karşı gençler ayağa kalkmış ve işçi sınıfının mücadelesinde önemli bir destek güç konuma gelmişlerdi. Elbette, o dönemin dünya ölçeğindeki koşulları da gençlerin politikleşmesine önayak oluyordu. Fakat gençlerin politika yaptığında, toplumsal sorunlara müdahale gücünü kendinde bulduğunda ve belki de en önemlisi, düzenin değişebileceğine inandıklarında, nasıl da egemenleri titrettiğini, 68’li gençler bizlere gösterdi diyebiliyoruz.
Emek Gençliği gençlerin talepleri ve hakları uğruna mücadelesinde siyasal örgütlülüğü, çekim merkezi olacak diyorsak; işte, adımları neye göre atacağımızı belirleyecek hedef, buradan çıkaracağımız fikir olmalı. Gençlerin politikleşmesinin önünü açacak araçlar, olanaklar yaratmalı ve sunmalıyız. Ve başlatmış olduğumuz kampanyayı da bu hedef çerçevesinde algılamalı, hayata geçirmeliyiz.
Kampanyamızın en önemli vurgusu olan uyuşturucu, son dönemlerde ilköğretim çağındaki çocuklara kadar inmiş ve gencecik hayatları zehreden bir tehlike olarak hızla yaygınlaşıyor. Gençleri bir yandan uyuşturucu ile teslim alanlar, bir diğer yandan da çetelerle gençleri bu pisliğin içine buluyor ve iyice çıkmaza sokuyorlar. İşsizlik, yoksulluk ve bunlara bağlı aile içlerinde yaşanan sıkıntılar, farklı bir hayat arzusunun ve özlemlerin yarattığı bunalımlar gençleri boğuyor ve gençler, buradan çıkışı, uyuşturucu maddelerde yahut çaresizlik hissinin yerini alan çetelerde buluyorlar. Çetelerin; uyuşturulmuş, sapkınlıkları ve zaaflarıyla kendini fark ettirmeye çalışan gençlerin mahallelerde yarattığı güvensiz, huzursuz ortam ise, sorunun bambaşka bir yanı. Ailelerin buna dur diyecek, çocuklarını bu ortamdan koruyacak güçleri olduğu da söylenemez. Tam bir çaresizlik içindeler.
Onları birbiriyle karşı karşıya getiren, örgütsüzlüğe iten, yozlaştıran bu çürümeye karşı gençleri bir araya getirmek, bir yandan gelecekleri ve talepleri uğrunda mücadele etmelerini sağlamak, bir yandan da emperyalist kültüre karşı kardeşlik, ortak üretim, paylaşım ve dayanışma duygularını geliştirerek, alternatif kültürü yaratmak ve bu kültür etrafında gençlerin öbeklenmesini sağlamak, hedefimiz olmalıdır. Uyuşturucu karşıtı çalışmayı da böyle düşünmeliyiz. Elbette ki, kampanyanın hedefi uyuşturucu şebekelerini çökertmek, bağımlıları kurtarmak yahut çeteleri dağıtmak değildir, ama konuyu ele alırken, yalnızca sorunu tespit eden, kaynağını gösterip uyaran konumda olmamalı, mücadele araçları; uyuşturucuya, çeteleşmeye karşı alternatif alanlar yaratmalıyız. Burada hemen akla gençlik evleri gelecektir. Ancak salt gençlikevine takılıp kalmak, gençlikevlerine ilişkin hedeflerimizi kısır bir döngüye itecek, aynı zamanda, kampanyamızın da içini boşaltacaktır.
Belediyelerden, “gençleri kahvelerden, çetelerden, uyuşturucudan kurtaracak alanlar yaratmak sizin görevinizdir” diyerek, meslek eğitim kursları, spor sahaları açmasını isteyeceğimiz çalışmalar örgütleyebiliriz. Elbette, bu çalışmanın içeriği, mahallenin ihtiyaçları ve gençlerin talepleri dikkate alınarak belirlenmelidir. Belediyeden istenen, bir yerde park olurken, bir yerde el işleri-meslek eğitim kursları, bir yerde futbol sahası ve bir başka yerde kütüphane olabilecektir. Bunu oranın gençleri belirleyecektir. Buradan hareketle şunu da söylemek gerekir ki; kimi zaman uyuşturucuya karşı mücadele ön plana çıkarılarak bu talepler için mücadele edilirken, kimi zaman talepler üzerinden alınıp konu; uyuşturucu, çeteleşme ve emperyalist kültüre bağlanacaktır.
Kampanya ilan edildiğinden bu yana örgütlerimizde “ne yapacağız”, “nasıl yapacağız”, “ne zaman başlayıp, ne zaman ve nasıl bitireceğiz” gibi sorular yüzünden bir tutukluk olduğunu hissedebiliyoruz. Kampanya denince, hatalı bir kavrayışla, her bir şeyi aşağı yukarı belirlenmiş, takvimlenmiş etkinlikler anlaşılıyor olması, bu sorular ve tutukluğun nedenidir. Bu kampanyanın takvimlendirilmeyip, içeriğinin de örgütlerimize bırakılması, yukarıda bahsedilen yerel koşullar ve taleplerin belirleyici olması gerekliliğindendir.
Kampanyanın olanakları ve yapılabilecekler üzerinden örneklendirmelerde bulunursak…
İzmir’in Güzeltepe mahallesinde her hafta bir çete hesaplaşması, kavgalar, bir yaralama olayı oluyor. En son bir bebeğin bile ölümüne yol açan bu olaylar mahalleliyi bıktırmış durumda. Burada, bu olaylar üzerinden başlatılacak bir kampanyada, ailelerin de tam desteğini alabiliriz. Hatta muhtarlar, esnaflar, spor klüpleri, yöre dernekleri, yerel dernekler doğru bir yaklaşımla bu çalışmaya katılabilirler. Fakat daha öncede belirtildiği gibi, üstten seslenen, sorunu ve kaynağını gösterip soyut bir mücadele çağrısı yapan bir çalışma, çok da dikkat çekmeyecektir. Çünkü sorunu bizzat yaşadıklarından, üstelik sonuçlarıyla birlikte, çok iyi biliyorlar ve uyuşturucunun da, çeteleşmenin de ne kadar kötü olduğunu yaşayanların hemen tümü açıkça ifade ediyor. Öyleyse burada yapılması gereken, gençlerin taleplerini doğru tespit etmek ve bu talepler uğrunda bir araya gelip çalışma yürütmelerini sağlamak olabilir. Bunun adı gençlik evi mi olur, belediyeden talep edilecek yukarıda örneklediğimiz araçlar mı ya da Emek Gençliği irtibat büroları mı olur, bunu, orası belirleyecektir. Önemli olan, çalışmanın kendisi, istikrarı ve talepler etrafında gençlerin bir araya getirilmesi, düzene karşı mücadeleye çekilmesidir.
Öte yandan örneğin Ankara’nın Çinçin mahallesinde uyuşturucu bir geçim kaynağı durumunda. Burada işsizlik, yoksulluk ve eğitimsizliğin dayattığı geleceksizliğin yarattığı bir yaşam şeklidir bu. Bu yüzden orada da, kampanya, bu sorunlar (ya da daha özgün sorunlar vardır mutlaka) üzerinden ele alınırsa, gençlerin farklı bir kültüre ve yaşam anlayışına kazanılması mümkün olacaktır.
Kampanya üzerinden, toplumsal bir yara haline gelmiş bu sorunlara karşı attığımız ufak adımların nasıl çığ gibi büyüyerek karşılık bulduğunu göreceğiz. Eskiizmir’in bir mahallesinin “belalı” gençlerinden birinin Emek genci olduktan sonra gösterdiği değişim ve gelişmenin, ailesinden başlayarak, mahallede nasıl da olumlu bir etki yarattığını, Eskiizmir’li gençler biliyorlar. Kurmak üzere oldukları gençlikevleri, daha açılmadan uğrak yeri haline gelmiş olan gençler, ailelerden, esnaftan şimdiden bir çok destek görmüş durumdalar. Mahallelerde yürütülecek samimi ve istikrarlı çalışmalar, hep bahsedilen o çekim merkezi olma hedefinin, aslında öyle çok da zor yahut çok ileriki zamanlara atılmış bir hedef olmadığının kanıtı olacaktır.
İşçi gençlerin kültürel sanatsal ihtiyaçlarının, çalışma koşullarından kaynaklı yaşadığı sorunların da bu çalışmanın bir yanı olarak düşünülmesi gerekiyor. İşçi gençliği, ev, iş ve kahve arasındaki sıkışmışlığından kurtaracak alanlar yaratılmalıdır; işçi kültür evlerinin açılması, işçi gençlik çalışmasında çok önemli adımlar olacaktır. Hatta tekstil gibi gençlerin yoğunlukla çalıştığı ve örgütsüzlüğün hakim olduğu alanlarda, bunun adı, tekstil işçileri dayanışma dernekleri bile olabilir.
Genel anlamda uyuşturucu, çeteleşme ve yoz kültüre karşı yürütülen çalışmada kamuoyu yaratacak, dikkatleri bu konulara çekecek araçları da gözden kaçırmamak gerekiyor. Radyo programları yapılabilir, basında konunun yer etmesi için köşe yazarlarına mektuplar, mailler yollanabilir.
Tabi tüm bu çalışmaları besleyecek paneller, toplantılar, şenlikler, eylemler örgütlenebilir. İmza kampanyaları çalışmalar içerisinde kullanılacak bir yöntem olabilir. Anketler yapılabilir. Bunlar, çalışmanın seyrine ve çalışma alanının özelliklerine ve hatta çalışmayı yürütenlerin ihtiyaçlarına göre belirlenecek şeylerdir.
Ayrıca, Dersim örneğinde olduğu gibi, Kürt illerinin özellikle hedef seçildiği düşünüldüğünde; Kürt gençlerinin kimliksizleştirilmek, onursuz bir yaşama mecbur bırakılmak istenmesine karşı inatla bu gerçeğin üzerine gidilmesi gerektiği belirtilmedir. Çalışmaların blok gençliği ile birlikte örgütlenmesi ise, blok gençliğinin birlikteliğinin ayaklarının örülmesinde önemli bir adım olacaktır.
Çalışmanın bütünü açısından, uyuşturucudan öte, konuyu, kapitalizmin gençliği pasifize etmek, apolitikleştirmek, etkisizleştirmek için yönelttiği saldırılara karşı, yani genel anlamda uyuşturma çabalarına karşı bir mücadele örgütlemek olarak algılamak gerekli. Önemsiz gibi gözükebilecek taleplerden kalkarak yürütülecek çalışmalar, gençlerde mücadele, hak arama kültürünü geliştirecek, kapitalizme karşı sosyalizm fikriyle buluşmalarına önayak olacak, emperyalist kültür kuşatmasına karşı mücadele mevzilerinin yaratılmasını ve gençlerin buralarda toparlanmasını sağlayacaktır. Örneğin meslek kursu açılması talebiyle başlatılan çalışmada belediye başkanının karşısına çıkan gençler, kurstan sonra iş talebiyle mücadelesini bambaşka bir boyuta taşıyabilecektir. Uyuşturucuya, alkole karşı yahut spor sahası, park gibi taleplerle çalışmalara katılan gençlerle nasıl bir dünya arzuladıkları, sorunları ve bunların kaynakları tartışıldığı oranda, gençlerin talepleri politikleşecek, hak arama ve mücadele kültürleri gelişecek; başka bir dünyanın yaratılabileceği fikri ve bunun çabası etrafında örgütleneceklerdir.
Bu kampanyayı, çalışmaların, mahallelerde, illerde ve ülke genelinde bir ağ gibi gençliği ördüğü ve emperyalist kültür ve kapitalizmin yarattığı çürümeye karşı gençlerden oluşan bir ağın ülkeyi sarmaya başladığı bir kampanya olarak hayata geçirebildiğimiz oranda, gençlik çalışmamız hızlı adımlarla ilerleyecek, Bağımsız demokratik Türkiye ve sosyalizm mücadelesinin genç militanları ve gençlik önderleri buralardan filizlenecektir.
Gençlik kampı dersleri
22-31 Ağustos tarihleri arasında Dikili’de gerçekleştirilen gençlik kampı, ardında bir çok deneyim ve birikim bırakarak sonuçlandı. Kamp, yalnızca kampa katılan gençler ve kampın örgütleyicisi Emek Gençliği için değil, tüm Türkiye gençlik mücadelesi için ardında bir hazine bıraktı. Bu yazının amacı, genel bir kamp değerlendirmesinden çok, bağımsız demokratik bir Türkiye mücadelesinde Türkiye gençliğinin örgütü olan Emek Gençliği’nin kamptan edindiği deneyim ve birikimleri, çalışmasındaki eksik ve zaafları aşmasında bir olanak olarak değerlendirebilmesini sağlamaktır.
BERGAMA…
1998’de gerçekleştirilen Bergama Buluşması’nın yapıldığı dönem, “Yeni Dünya Düzeni” söylemi etrafında “artık savaşlar, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlikler olmayacak, dünya bir küresel köy haline gelecek ve herkes her türlü olanağa ulaşacak” vaatleri ile ortaya çıkan burjuva ideologların, “kapitalizmin vahşi yönünü törpülüyoruz, sosyalizm yıkılmış ve kapitalizmin tek ve alternatifsiz sistem olduğu görülmüştür” söylemine sarılarak gençliğe seslendiği bir dönemdi. Burjuvazi, gençliğe, “kapitalizme sıkı sıkıya sarılın, çünkü başka bir alternatifiniz yok” diyordu.
Çok sürmedi, daha bu söylemi ortaya attıklarından birkaç yıl sonra Balkanlar’da patlak veren savaşlar, Ortadoğu’da savaşlar, ambargolar, Afrika’da artan açlık, hastalıklar, “YDD”nin yaratmak istediği toz pembe bulutları yırtıp attı. Dünyanın en zengini ile en yoksulu arasındaki uçurum kat be kat artmış, orta sınıflar da yoksullar kategorisine hızla kaymaya başlamıştı. Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından, sosyalizm korkusuyla sağlanan sosyal ve demokratik haklar alttan alta geri alınmak isteniyordu.
Bergama buluşması, gençliği kapitalizme mahkum olmaya çağıran burjuva ideologlarının “YDD” söylemine karşı bir tokat oldu ve gençler, bu buluşmada, kapitalist sistemin değerleri olan bireyciliğe, bencilliğe, bana neciliğe yer vermedikleri, ülkelerinin ve dünya halklarının sorunlarına sahip çıktıkları ve bunun en güzel örneğini de Bergama köylüleri ile dayanışarak gösterdikleri bir kamp gerçekleştirdiler. Kolektivizm, paylaşım, ortak üretim gibi değerlerin üzerinden yükselen kendi “kentleri”ni inşa ettiler.
BARIŞ VE KARDEŞLİK KAMPI
Dikili gençlik buluşması ise, Bergama’dan yedi yıl sonra, “YDD”nin artık adının bile anılmadığı bir dönemde gerçekleşti. Dünya halklarına “barış ve refah” diye seslenme cesareti bile kalmayan burjvazinin yeni sloganı, “teröre karşı savaş” idi. Emperyalistler arası çelişkilerin keskinleştiği, dünyada yeni güçlerin ve kutupların belirginleşmeye başladığı bu sürecin başlangıcı ve ilacı, 11 Eylül saldırıları oldu. Dünya halklarını kapitalist sistem etrafında yeniden birleştirmek ve aralarındaki hesaplaşmaları gerçekleştirmek için, artık, “barış ve kardeşlik” gibi vaadlerle yola çıkılamazdı ve ihtiyaç duyulan şey, fütursuz bir sömürü ve bunun önündeki tüm engellerin ortadan kaldırılması idi. Terör korkusu yaratıldı, bizzat emperyalist güçlerin hizmetkarı ve beslemesi teröristlerce dünya terörize edildi; ve kendi yarattıkları canavarlara karşı, dünya halklarını savaşmaya çağırdılar. Artık yeni dönemin sloganı, el koyma, paylaşma ve savaş, savaş ve daha çok savaş idi. Ve savaşın önündeki tüm engeller kaldırılmalıydı. Demokratik haklar, Avrupa ülkelerinde, Amerika’da ve dünyanın dört bir yanında bir bir gasp edildi.
Teröre karşı savaş adı verilen yeni konseptin ülkemize yansımaları da benzer oldu. İki halkı çatışmaya sürükleyecek provokasyonlar tezgahlandı, yeni çıkarılan yasalar ile çalışma koşulları ve sosyal yaşama ilişkin hak gaspları ardı ardına geldi. İngiltere’de bir gencin sokak ortasında ‘terörist olabileceği ihtimali nedeniyle’ başından vurulup öldürülmesi de, ülkemizde linçcilerin ‘duyarlı vatandaş’ ilan edilmesi de, “barış ve kardeşlik” kampı örgütlemek için yola çıktığımız dönemde yaşanan olaylardı.
Dikili Gençlik Kampı, temel hedefi itibariyle, Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi ve her milliyetten genci ile barış içinde bir arada yaşanılabileceğini dosta ve düşmana göstermek ve barış seslerini Ege’nin bir ucundan ülkemizin dört bir yanına yayabilmek amacını taşıyordu.
Daha kampın ilk günlerinden itibaren, renkleri, dilleri, kültürleri, ulusları farklı yüzlerce genç, bu amacın, gerçekleşmesi zor bir amaç olmadığını gösterdiler. Bu, halkları birbirine düşürmek isteyenlere bir cevap oldu; ancak gençlik örgütü açısından da öğretici birçok yönü vardı.
Farklı bilinç düzeylerinden ve yaşam standartlarından gelen gençlerin, Kürt sorunu karşısında doğru bir yaklaşımla, cesaretli ve açık bir tutum alındığında, tüm önyargılara rağmen, sorunu kavrayabildiğini gördük. Gelen gençler içerisinde eski “reisler”den, AKP’li gençlere, Kemalist gençlerden politikayla hiç ilgilenmemiş gençlere kadar geniş ve renkli bir yapı vardı, ve 10 günlük kamp boyunca, bu yönüyle gençler arasında küçük bir sorun dahi yaşanmadı. Kürtçe dil atölyesi de vardı, Türkçe Şiir atölyesi de… Kürtçe parçalarla halaya durup, Ankara havalarıyla misket oynadık… Ulusların kendi kaderini tayin hakkını, Kürt sorununu tartıştık, hem de kamp boyunca yapılan tüm toplantılarda özel bir yer vererek… Ve yine bir sorun yaşanmadı, hiçbir genç buna karşı tavır almadı, aksine, gerici ve ırkçı yaklaşımlarla gelen onlarca gencin değiştiğini ve Kürt sorununu kavramaya başladıklarını gördük.
Kamp, Türkiye gençliğinin barış ve kardeşlik talebininin resmi olmakla kalmadı, gençlik örgütünün Kürt sorunu konusundaki darlıklarını aşmasında da bir pencere oldu. “Aman Kürt sorunundan bahsedersem şu genç böyle düşünür, aman şu gence Kürt sorununundan bahsedersem kaybederim” gibi kabul edilemez tutum ve davranışlara da bir cevap olan kampta, gördük ki; gençlere doğru tarz ve uslupla, açık yüreklilikle Kürt sorunu anlatılabildiğinde, tüm o yalan dolan dolu ırkçı söylemlere/karşı propagandalara rağmen, gençler barış ve kardeşliğin yanında saf tutacak ve Kürt sorununu kavrayacak, en azından kavramak için adım atacaktır. 2500 gencin bir tek sorun bile yaşamaksızın geçirdiği 10 gün, bunun en iyi kanıtıdır.
Büyük ölçüde aşılmış olmakla birlikte, Kürt sorununu kavrama ve üzerine düşeni yapmada gençlik örgütümüzün halen eksiklerinin olduğunu da görmek lazım. Ülkemizin yumuşak karnı haline getirilmiş bir meseleyi iyi kavramayan, her kesimin karşısında cesaretle sorunu kavratacak bir propaganda ve ajitasyonun yürütücüsü de kuşkusuz olamaz. Hele ki, ülkemizde gitgide iç savaş tehdidinin arttığı, sorununun Kürt-Türk düşmanlığına dönüştürülmek istendiği, linç girişimlerinin meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir dönemde, Kürt sorununu en ücra köşelere kadar girip cesaretle tartışan ve tüm ırkçı propagandayı etkisiz kılacak tarzda çalışma yürüten gençlik örgütlerine ihtiyaç olduğu açıktır. Kampın sonuçlarını Türkiye gençlik mücadelesine kazandırmak için ilk adım, kampta yaşanan barış ve kardeşliği tüm Türkiye gençliğine mal edebilmek olacaktır. “Kürtçe dil atölyesi kurduk, Kürtçe şiir okuduk, ama bölünmedik. Kürt-Türk yan yana yaşadık, ama kavga etmedik. Gençlik barış ve kardeşlik istiyor. Ve bunun mümkün olduğunu da işte yaşarak gösteriyor” diyerek, ülkenin dört bir yanında, hem kampı tanıtan hem de Kürt sorununun çözümün eşit ve özgür bir birliktelikten geçtiğinin anlatılacağı kamp tanıtım etkinlikleri planlanmalıdır.
KAMPIN GENÇLİK MÜCADELESİNE SUNDUĞU HAZİNENİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Gençlik kampı Türkiye gençlik mücadelesinin daha birçok ihtiyacına da cevap verecek sonuçlarla tamamlandı. Yaratılan güzellikleri elbette “cebimize doldurup” geldik, ancak kampın üretiminin 10 günle sınırlı bir üretim olmadığını bilmeliyiz. Kamptan çıkardığımız sonuç ve deneyimleri Türkiye gençlik mücadelesine mal edebildiğimiz oranda, kamp, kazanım ve birikimleriyle, gençlik mücadelesi içerisinde üretimine devam edecektir.
10 gün boyunca, her birimiz farklı özelliklere sahip 2500 genç bir aradaydık ve Türkiye gençliğinin eğilimlerine dair daha yakından gözlemlerde bulunabilme olanağı elde ettik. Kampta en çok dikkat çeken gençlik grupları, Balçova Gençlik Tiyatrosu, Esenyurt Belediyesi, Praksis dergisi, Diyarbakır Yerel Gündem 21, Yenişehir Belediyesi, Şişli Belediyesi vb. isimlerle kampa toplu katılan gençlerdi. Müzik grupları, folklor ekipleri, tiyatro grupları ile kampın verimliliği ve zenginliğini artıran bu gençler, gençlik çalışması açısından da, gençliğin en ileri kesimleri ile buluşmak istiyorsak nerelere yüzümüzü dönmemiz gerektiğini bir kez daha gösterdiler.
DOĞAL GENÇLİK ÖRGÜTLENMELERİNİN ÖNEMİ
Gençlik mücadelesi, kendi özellikleri ve koşullarından bağımsız, toplumsal yaşamdaki değişim ve gelişmelerin dışında müdahalelerle yaratılacak bir hareket değildir. Gençlik, zaten yaşamın her noktasında örgütlü, yaşamın her noktasında ileri ya da geri, güçlü ya da cılız bir mücadele içerisindedir. Tüm bunların toplamı, gençlik mücadelesinin karakterini ve etki alanını belirler. Mahallelerde, spor kulüplerinde, müzik kurslarında, parklarda, kahvelerde, okullarda, atölyelerde gençler zaten doğal örgütlenmeler içerisindedir. Arkadaş gruplarından müzik-tiyatro gruplarına, futbol takımlarına, öğrenci toplulukları, dergiler vb.’den sokak aralarındaki çetelere kadar, gençlerin örgütlülük yelpazesi alabildiğine geniştir.
Toplumsal yaşamın kendisinin zaten örgütlü bir yaşam olduğunu düşündüğümüzde, bu, son derece doğaldır. Sistemin içerisinde ortaya çıkan gençlik örgütlenmelerinin bir kısmı bilinçli-bilinçsiz sisteme muhalif özellikler taşısalar da, hemen hepsinde emperyalist-kapitalist sistemin etkisi ve rolü büyüktür. Bazen sistemin kendisi, gençlerin doğal örgütlülüklerinin bizzat örgütleyicisidir. Bazense yönlendirici, engelleyici, yahut bozuşturucu gücüdür. Örneğin gençlerin liselerde, mahallelerde kurdukları çeteler, emperyalist-kapitalist sistemin dolaylı yollardan kurucu ya da besleyicisi olduğu gençlik örgütlenmeleridir. Yine futbol kulüpleri, sistemin vazgeçilmez birer parçası olarak işlemekte, geniş gençlik yığınlarını etrafında örgütlemektedir.
Bu örgütlenmelerde gençleri bir araya getiren güç, çoğu zaman sistemin kendi çelişkilerinden kaynaklanmaktadır. Toplumsal bir varlık olan insan, bir şekilde toplumsal yaşamın üretimine katılmak, yaşamda bir yer bulmak yönelimindedir. Ancak işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik ve kültürel kuşatma altında Türkiye gençliği, toplumsal yaşam içerisinde silinmeye ve çürümeye mahkum edilmiştir. Toplumsal yaşam içerisinde kendilerini özgürce ifade edebilme olanakları sınırlandırılmış gençler, bir araya gelip tiyatro oynamaya başlarlar, futbol takımları, müzik grupları kurarlar, dergi çıkarırlar, toplumsal yaşamda kendilerine bir yer açabilmek için çeteler kurarlar, kendi yaşam felsefeleri etrafında arkadaş grupları kurarlar. Hip-hopçılar, rockçular, rapçiler diye adlandırılan ve belli biçimler etrafında bir araya gelmiş gençlik gruplarının sayısı hiç de az değildir.
Çeşitli nedenler ve ihtiyaçlardan kaynaklı ortaya çıkmış bu gençlik gruplarında, gençler birlikte hareket ederler, ortak talepleri ve duyguları etrafında birçok işi birlikte kotarırlar. Dahası öyle örgütlenmeler vardır ki (futbol takımı taraftarları, mahalle grupları gibi), gözlerini kırpmadan, doğru buldukları konularda onlarca hatta yüzlerce genci arkalarından sürükleyip, ölümüne kavgalara bile girebilirler.
Gençlerin dinamizminin ve yaratıcılığının (iyi ya da kötü) üretimlere dönüştürüldüğü alanlar olan bu doğal örgütlenmeler, her türlü gerici müdahale ve yozlaştırma çabalarına rağmen, (kendi iç dinamikleri ve özelliklerinden kaynaklı olarak) Türkiye gençlik mücadelesinin fitilini de ellerinde tutarlar. Bugün büyük ölçüde sistemin denetiminde bulunan bu gençlik örgütlenmelerinin fitilini kimin ateşleyeceği ve kimin yönlendireceği ülkemizin geleceğini belirleyecektir.
Kamp öncesi çalışmalarla sınırlı bir ilgi dahi olsa, bu gençlik örgütlenmelerine yüzümüzü bir parçacık da olsa döndüğümüz ve ilişkilendiğimiz her yerde sonuçlarını aldık. Kampa toplu olarak katılan bu gençlik gruplarının hemen hepsi, 20’nin üzerinde genç ile kampa katıldılar. Kampın zenginliğine büyük katkılar sunan, yetenekli, üretken gençleri içerisinde barındıran bu gençlik grupları ile girdiğimiz daha planlı ve sistemli bir ilişkinin, gençlik içerisine nüfuz etmiş ve geniş gençlik kesimlerini kucaklayan bir örgüt olma yolundaki Emek Gençliği’ne nasıl da büyük olanaklar sağlayabileceğini bir düşünün.
Kampa katılan bu gençlik gruplarının; tek tek ve örgütsüz katılan diğer gençlik kesimleriyle, kampa sundukları zenginlikler karşılaştırıldığında bile, Emek Gençliği’nin bu alanlarda mevzilendiği takdirde, çalışmasında yaşadığı birçok sıkıntı ve sorunu aşmada önemli bir adım atmış olacağı sonucuna kolaylıkla varabiliriz.
O halde, Emek Gençliği’nin önemli bir görevi yüzünü buralara dönmek olmalıdır. Gençlik içerisinde kitleselleşmenin ve yerelleşip kalıcılaşmanın kilit noktası buralardır. (Bu doğal örgütlenmeleri geniş olarak düşünmek durumundayız. Birçok lisede kendiliğinden bir araya gelen gençler, kendilerince politik örgütlenmeler kurmaktadırlar; sokaklarda kafalarının üzerinde dönen hip-hopçı gençlik grupları hızla yaygınlaşmaktadır, hatta “bu mahalle bizden sorulur” diyen gençlerin kurdukları çeteler bile, doğru müdahalelerle sosyalizm fikrine kazanıldığında, en yiğit militanları içerisinden çıkarabilmektedir.)
Emperyalist-kapitalist sistemin kuşatması altında, yine de nefes alabilecek pencereler açabilme yaratıcılığına, yeteneğine ve dinamizmine sahip gençleri alternatif bir kültür ve yaşam fikri etrafında mücadeleye hazırlayacak bu örgütlenmelerdir ve Emek Gençliği’nin mevzileneceği alanlar buralardır. Spor kulüpleri, öğrenci toplulukları, öğrenci temsilcilikleri, gençlik merkezleri, belediye gençlik meclisleri ve kurumsal bir yapılanması olmasa bile, her türden gençlik örgütlenmeleri, Emek Gençliği’nin yüzünü dönmesi, gözlemlemesi ve mevzilenmesi gereken alanlardır.
Bu alanlarda mevzilenmemiz gerekliliği yeni bir fikir değildir. Ve birçok yerde buna yönelik çalışmalar yapılmıştır, yapılmaktadır. Ancak uzun soluklu bir planın ve istikrarlı bir çalışmanın parçası olarak görülmeyen, gençlik çalışmasının merkezine bir türlü oturtulamayan doğal gençlik örgütlenmeleri, bizim dışarıdan seslendiğimiz alanlar olarak kalmaya devam etmektedir. Gençlik çalışması, tek tek gençlere seslendiğimiz bir çalışma olarak algılanamaz. Bugün Emek Gençliği örgütünü, hala, şu kadar öğrenci temsilciliği, şu kadar öğrenci topluluğu, şu kadar işçi gençlik derneği , yöre dernekleri, şu kadar liseli gençlik dergisi grubu, falanca spor kulüpleri ve kültür merkezlerinde mevzilenmiş ve bu alanlardan beslenen kitlesel bir örgüt olarak tarif edemiyoruz. Belki buralarda örgütlenmelerimiz var, ancak bakış açımızdaki darlık ve sığlıklar, bizleri, çoğu zaman buralarda bile yalnızlaştırabilmektedir. Örneğin gençlerin kurduğu bir tiyatro topluluğunu ele alalım: Gençlerin kendi üretimlerini “sosyalist kültür anlayışına” kendince uygun görmeyen sekter bakış açıları, oyunlarında devrimcileri anlatmadığı, işçilerden bahsetmediği için kendiliğinden bir araya gelip tiyatro grubu kuran gençleri “işe yaramaz ” deyip bir kenara itebiliyor. Arkadaşlarımızın buralara ilgisi ve müdahalesi ise, malum “kalıplar”ı gençlere dayatmaktan öteye geçmiyor.
Gençliğin beklentilerini, eğilimlerini, nelere gülüp nelere kızdıklarını, nerelerde mutlu olduklarını ve dünyaya bakış açılarını anlayamayan bir gençlik örgütü, gençlik mücadelesini de örgütleyemez. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, birincisi, gençlik mücadelesi ısmarlama ile olmaz, gençliğin kendi iç dinamiklerince şekillenir; ve ikincisi, gençlik mücadelesinin üzerinde yükseleceği alanlar, gençliğin doğal örgütlenmeleridir. Ve gençlerin bir araya gelişleri her zaman için bir ihtiyacın ürünüdür. Bu ihtiyacı görmezden gelip gençlere dayatmalarda bulunmak, onlarla aramıza bir duvar örmemize, gençlere yabancılaşmamıza ve itici bulunmamıza neden olur. Sonuçta, yalnızca solcu, sosyalizme ilgisi olan gençlerin bir kısmıyla buluşabildiğimiz bir çalışma yürütür duruma düşeriz.
Emek Gençliği’nin gençlerin doğal örgütlenmelerindeki rolü, gençleri bir araya getiren ihtiyaca en ileri noktadan cevap verecek bir müdahale olmalıdır; zaten gençleri bir arada tutan neden ortadan kalkarsa, bu birliktelik kısa sürede dağılır. Örneğin bir üniversitedeki fotoğraf topluluğunda öğrencileri buluşturan neden, fotoğrafa olan ilgidir. Emek gençliğinin fotoğraf topluluğundaki varlığı, öncelikle, bu topluluğun fotoğraf sanatına dair en iyi çalışmayı yapabilmesi için katkı sunmak şeklinde olmalıdır. Topluluğun güçlenmesini, etki alanını artırmasını sağlamaya çalışmak, ufkunu genişletmek, Emek Gençliği’nin yapabileceği bir şeydir. Elbette Emek Gençliği’nin varlığı, buradaki gençler ile toplumcu bir sanat anlayışının buluşmasını da sağlayacaktır. Oysa fotoğraf sanatını zerre kadar umursamayıp, küçümseyip; topluluğu yalnızca “yönetiminde olunması gereken bir yer” olarak algılayan anlayış, ne buradaki gençlere sosyalist bir sanat anlayışını anlatabilir ne de samimi bulunup ciddiye alınır.
GENÇLERİN HAYATINI DEĞİŞTİREN BİR KAMP
Dikili Gençlik Kampı, katılan gençlerin yaşamlarında önemli değişimlere imza attı. Kimisi hayatında ilk defa bulaşık yıkadı, kimisi örgütlü bir yaşam sürülmesi gerektiğini kavradı, kimisi Kürt sorununa dair ne büyük yanlış kavrayış ve tutumlara sahip olduğunu anladı, kimisi hiçbir sanat dalı ile ilgilenmemişken sanatçılarla yüzyüze geldi, atölyelerde çalışma yaptı. Kampa katılan gençlerin çok büyük bir bölümünün hayatında büyük değişiklikler olduğunu dillendirmesinin ve kampın gençleri bu kadar etkilemiş olmasının birçok nedeni var. Bu nedenlerden bazıları gençlik çalışmamız için de öğreticidir.
Kampın verimliğini ve gençler üzerindeki etkisini artıran önemli bir neden, atölye çalışmaları idi. Kültürel kuşatmanın pençesinde, “internet kafelere, televizyona, kahvelere hapsedilmiş, okumayan, ilgisiz, üretmeyen” damgalarını yiyen gençler, kampta da görüldüğü gibi, bir olanak sunulduğunda, kendilerine yakıştırılanların tam tersi bir noktada bulunabildiklerini gösterdiler. Her bir atölyeye yüzlerce gencin kaydolmuş olması ve 10 gün gibi kısa bir sürede başarılanlar, bunun kanıtı olsa gerek. Gençlere fırsat verilirse, “işe yaramaz” denilen ve hatta “işe yaramaz” olduğunu düşünen gençlerin bile ‘üretmelerine olanak sağlanırsa’, başaracakları birçok şeyin olduğunu, kamp bir kez daha göstermiş oldu.
Peki, ya gençlik çalışmamızda bu gerçeği ne kadar değerlendirebiliyoruz? Çevremizdeki onlarca gencin yeteneklerini, ilgilerini ve beklentilerini anlayabilme ve bu gençlere bu doğrultuda olanaklar sunup ya da aynı anlama gelmek üzere görevler verip, daha fazla genç ile mücadeleyi örmede ciddi zaaflar yaşadığımız ortada. Bir gencin gençlik çalışmasına yapacağı küçük de olsa bir katkıyı, “bu genç eyleme gelmiyor, gazete satmıyor, bildiri dağıtmıyor” vb. gerekçelerle görmezden gelen sekter tutum, çevremizdeki tüm gençlerin gençlik çalışmasının bir parçası olabilmesinin de önüne geçiyor. Gazeteye çıkmayan, bildiri dağıtmayan, ancak mahallede, pazar yerinde “yazdığın savaş karşıtı oyunu sergile” dediğimizde, büyük bir heyecan duyan gence, “gazete satmalısın” diye diretip, örgütle bağını ve örgüte sunacağı katkıyı böylesi dar bir yerden değerlendirmek, kelimenin tam anlamıyla “dar görüşlülük” ve “gençliği anlayamamak” ve “gençlik mücadelesini kavrayamamak”tır. Gençler, ancak, ilgi alanları, yetenekleri, bilinç düzeyleri üzerinden doğru görevlendirmeler ile gençlik çalışmasına en verimli şekilde katılacaklardır. O halde, gençlik çalışmamıza, üretmelerini sağlayarak, ne kadar genci katabiliyorsak, o kadar çok gencin yaptığı bir çalışmadan bahsedebiliriz ve “üniversitede 30 arkadaşımız var, ama çalışma 6 kişi üzerinden yürüyor” gibi değerlendirmelerden de büyük ölçüde kurtulabiliriz.
Kampın özellikle ilk günlerinde, işleri kamp komitesinde merkezileştirmek yerine ‘kamp komitesi üzerine yığan’ görevlendirme zaafı, kısa sürede aşılsa da, bu konuda yaşadığımız darlıkların kampa da yansıdığını gösteriyor. Oysa kampta, 2500 gencin hemen hemen tamamı, kampın devamlılığı için gerekli işlerin bir parçası olabilmiştir ve içlerinden birçok yetenekli genç ön plana çıkıp, kendiliğinden, kamp komitesi üyesi gibi, kampın çalışmalarını sırtlanabilmiştir.
Kitleselleşme çabasında, ama görev vermede zaafları olan bir örgütün başarısı mümkün değildir. Her genç, yetenek, bilgi ve ilgisi ölçüsünde, mutlaka gençlik çalışmasında bir yer bulabilecektir. Bunun garantisi, gençlik sorumlulularımız ve darlıktan kurtulmuş yaklaşımları olacaktır. Gençleri tanıma, yeteneklerini, gelişmeye açık yönlerini ve ilgi alanlarını bilme ve gençlik mücadelesinin ihtiyaçları doğrultusunda onları seferber edebilme görevini başarıyla yerine getirebildiğimiz oranda, eli en ücra köşelere kadar uzanan ve her türden gencin kendini ifade edebildiği bir gençlik örgütü olabiliriz.
GENÇLERDEKİ DEĞİŞİMİN SIRRI ÜRETİM
Kamp, gençlerin kendilerini geliştirmelerine, üretmelerine, ürettiklerini paylaşmalarına olanak sağlayarak, gençlerin yaşamlarında kolay kolay olmayacak, hızlı bir değişimin yaratıcısı oldu. Bu etkiyi, ne tek başına bir konser ile, ne bir panel ile, ne de katıldığı atölye çalışması ile açıklamak yeterli olacaktır. Kampta yapılan ve yaşanan her şeyin etkisi olmakla birlikte, birbirinden farklı yüzlerce gencin hepsinin dile getirdiği değişimin altında yatan nedeni doğru kavrayıp değerlendirmek gerekir.
Kampın temel özelliği, gençlerin yaşamlarını bizzat kendi elleriyle üretiyor ve tüm ürettiklerini ortaklaştırıp paylaşıyor olmasıdır. Yani kampta, gençler, üretirken ve ürettiklerini paylaşırken değişimi görmüşler ve değişimin bir parçası olmuşlardır. Değişimin bir parçası olan genç, değişimin mümkün olduğunu ve bunu sağlayacak gücün de ellerinde olduğunu fark etmektedir. Alternatif bir yaşamın mümkün olduğunu, bizzat bir parçası olarak gören genç için, değişim kaçınılmaz olduğu kadar, istenir ve uğruna mücadele edilen hedef haline gelmektedir.
Gençleri, gençlik mücadelesinin planlama yönüne de kendi katkılarını sunabilecekleri bir tarz ve görevlendirme ile dahil ettiğimizde, mücadeleci örgütüyle buluşan gençlerle kurduğumuz ilişkiler daha kalıcı olmaktadır. Aksi takdirde, tüm çalışması kendi dışında yürütülen eyleme, şenliğe vb. gençleri katarak, onlar örgütlü mücadeleye kazanılmış sayılamaz. Nitekim, bir süre sonra, şenlikler, etkinlikler çekiciliğini yitirecek ve monotonlaşacaktır. En sevdiğiniz film de olsa, 3-5 sefer izledikten sonra sıkılırsınız. Bir eyleme, bir etkinliğe çağırabileceği tüm gençleri, o işin bir parçası yapacak şekilde çalışmaya da çağıran, işin bir parçasına katan bir tarz, Emek Gençliği’nin tarzı olmalıdır. Gençler, mücadeleyi ancak, çalışmasının bir parçası, üreticisi olduğu zaman kavrar ve özümser. Kampın büyüsü, gençlerin beraber üretmesi ve sonra bu ürettiklerini yüzlerce gençle paylaşmanın heyecanını hissetmesidir.
Kampta, yüzlerce genç, ilk defa bir araya geldikleri gençlerin güvenliğini sağlamak için sabaha kadar nöbet tutmuş, temizlik yapmış, yemek hazırlamış, sonra hep beraber, tüm o tanımadığı gençlerle kolkola halaya durmuştur. 2500 kişilik bir kentin kurucusu olan ve ayakta kalmasını sağlayan gençler, onca aksaklık ve zorluğa rağmen, kardeşliklerine en küçük zarar vermeden, sorunların üstesinden gelmiş ve başarıyla 2500 kişilik bu kenti yönetmişlerdir. Hayatında şimdiye kadar hiç bir sorumluluk almamış, hiç güvenilmemiş bir genç için, bir işi kotarmak, bir şeyler üretmekten daha güçlü bir sihir olabilir mi?
10 gün boyunca, 2500 kişinin kampı en iyi şekilde tamamlamaları için uğraş vermek gibi ağır bir yükümlülük üstlenen Emek Gençliği, yönetmeye dair çok şey öğrenmiş ve en zor anlarda bile gençliğe güvenerek ve onlara yaslanarak işlerin üstesinden gelinebileceğini göstermiştir. Özellikle Emek Gençliği üyelerinin her türlü fedakarlık ve özveri ile yürüttüğü çalışma, sınıfın derimci partisinin gururu olmuş ve geleceğe olan güvenini artırmıştır.
KAMPTA EMEK GENÇLİĞİNİN “KUŞATMASI” GEÇERLİYDİ
Türkiye gençliğinin yaşam koşullarından bahsederken, hep “emperyalist kültür kuşatması”ndan söz ederiz.. Kamp, kurallarını bizim koyduğumuz ve olabildiğince emperyalist kültürün kampa girişine izin vermediğimiz bir alandı. ancak kampta, gençler, yine bir “kuşatma” altındaydı ve bu kuşatma, kamptaki gençlere değişim kıvılcımlarını saçan Emek Gençliği’nin, sosyalizmin kuşatmasıydı. Gençler, kamp boyunca, yaşamlarının hemen tüm alanlarında Emek Gençliği ile yüz yüze geldiler. Eğlenirken, dinlenirken, öğrenirken ve üretirken; konserde, atölyede, yemekte, panelde, temizlikte, boş zamanlarında, sorunları ve sıkıntılarında, yani gençliğin yaşamının her noktasında söyleyecek bir sözümüz, bir penceremiz ve yaşamın bizzat kendisi içerisinde yer bulan alternatiflerimiz gençlerle buluştu. Ve diyebiliriz ki, kısa zamanda sağlanan bu büyük etkinin altında, böylesi bir kuşatma yatmaktadır.
Devasa araçları ile gençliği çevreleyen emperyalizme karşı, gençleri yaşamlarının tüm alanlarında kucaklayacak bir çalışma, Emek Gençliği’nin tarzı olmalıdır. Gençliğin yaşamına girebileceğimiz tüm kanalları tutmalı, buna uygun olarak da çok yönlü bir çalışma yürütebilmeliyiz. Gençlerin kültürel, sanatsal, sportif ihtiyaçlarına ve ilgilerine seslenebilmeliyiz. Yaşam alanlarında (okulunda, işinde, mahallesinde) beklentilerine, taleplerine, sorun ve sıkıntılarına dair söyleyecek bir sözümüz olmalı ve tüm bunların üzerinden politik bir propaganda ve ajitasyon çalışması ile tekrar tekrar gençlerle yüz yüze gelebilmeliyiz. Ancak böylesi günlük, çok yönlü ve istikrarlı bir çalışma ile gençlik yığınlarının geniş gövdesini kucaklar ve onlar için bir ses, bir tercih olabiliriz.
Kampın büyüsünü ülkenin dört bir yanına yaymak ve her yeri kamp alanına dönüştürmek, böyle bir çalışma ile mümkün olacaktır. Bir genç, mahallesindeki spor kulübünde, gittiği kahvede, otobüs beklediği durakta, çalıştığı işyerinde ve evinde, arkadaş çevresinde, doğrudan Emek Gençliği ya da onun propagandası ile yüzyüze gelebilmelidir.
Bunu başarmanın yolu, çok yönlü bir çalışma yürütebilmektir. Hem kültürel, sanatsal, sportif alanlarda çalışmalar yapan, hem ülkede ve dünyada gelişen her türlü olayı sosyalist bakış açısı ile kavratacak günlük, canlı ve atik bir propaganda çalışması yürütebilen, hem de gençlerin yaşadığı sorun ve sıkıntılar karşısında yanında bulduğu, güvendiği, cesaretli ve becerekli bir gençlik örgütü, gençliğin yaşamının bir parçası olmuş demektir. Bir mahalleyi böylesine kuşatan bir gençlik örgütü, o mahallenin arkasından yürüyeceği bir örgüttür. Bunun için gençlere görev vermedeki zaaflarımızı aşmak, çalışmamızdaki dar ve tekdüze, sol-sekter bakış açılarını kırmak, tüm gençlik kesimlerine seslenebilecek bir yelpazeye sahip olmak zorundayız.
KAMPIN RENKLERİ
Kampın katılımcılarının çok renkli bir bileşim oluşturduğunu söyleyebiliriz. Farklı kültürlerden, farklı yaşam standartlarından, farklı bilinç düzeylerinde yüzlerce gencin tek ses olmasını sağlayan kampın “renkliliği”, başarısında rol oynayan özelliklerinden biriydi. Yukarıda da değindiğimiz gibi, gençlik, zaten bu renkleri içerisinde barındırmaktadır. Gençlik çalışmamızda bu zenginliği görebilmeli ve çalışmamızın bir parçası haline getirebilmeliyiz. Bir ölçüde aşılmış olsa da, belli bölgelerde ciddi şekilde karşımıza çıkan darlıklar ve seçkinci tutumlar, gençlik çalışmamızı bu renklerden mahrum bırakmaktadır. Bu, bizi daraltıp yalnızlaştıran bir başka etken olmaktadır. Belli tipte, belli özellikte gençlere* seslenen bir tarzdan, gençliğin ana gövdesinin dışına düşen bir çalışma şeklinden çıktığımızda ve her kesime seslenebilecek renklilikte bir çalışma yapabildiğimizde alacağımız karşılık da daha renkli ve verimli olacaktır. O halde, Emek Gençliği, Türkiye gençliğinin farklı farklı alanlarda ve çok yönlü olarak tüm üretimlerini birleştiren ve rengini onlardan alan bir “gökkuşağı” gibi olmalıdır. Gücünü de bu renklilik ve zenginlikten alacaktır. (İdeolojik çok renklilikle ilgisi olmayan böylesi bir çalışma için sınıfın devrimci partisinin deneyimleri, devrimci gençliğe sunduğu olanaklar, dünya işçi sınıfının mücadele deneyimleri bu imkanı sağlayacaktır. Tüm bunlara gençliğin yaratıcılığını da eklediğimizde başarılı olmamak için hiçbir neden yok.)
Böylesi bir çalışma, bizi, kampanyalar beklemekten ve tek düze bir çalışma yürütmekten de kurtaracaktır. Çok basit bir örnek vermek gerekirse; bir üniversitede açılış şenliği düzenleyeceğiz diyelim. Bu açılış şenliğine yalnızca türkü/özgün müzik grupları çıkarılacağına, yanına örneğin bir de rock grubu eklenerek, üniversite gençliğinin başka bir kesimi ile de buluşmak olanaklı olacaktır.
Anlatmak istediğimizi ne kadar renkli bir çalışma ile gençlere sunarsak, o kadar geniş bir kesimin ilgisini uyandırabilir ve yanıtını alabiliriz. İstikrarlı, planlı, programlı, bir de çok yönlü ve çok renkli bir çalışma ile; yaşam olanakları alabildiğine daraltılmış ve geleceği yok edilmek istenen milyonlarca gençle birleşmememiz için hiçbir neden olmayacaktır.
GENÇLİK DIŞI OLANAKLARI DEĞERLENDİRMEK
Gençlik çalışmasının renkliliğinden bahsederken, elbette, bizim dışımızda bu renkliliği sağlayacak olanaklar da önemlidir. Örneğin çalışma yürüttüğümüz alandaki bir belediye ile girilen ilişkiler, bir anda, çalışmamıza sayısız olanak sunan bir ilişkiye dönüşebilmektedir. Kamp çalışmasında, onlarca belediye ulaşımı üstlenmiş, çadır, ilaç, temizlik malzemesi vb. vermiş; kültür komisyonlarını seferber etmiş, gençlerin kamp ücretlerini karşılamış, kamp tanıtım kokteyllerini üstlenmiş, kampı ziyaret etmiş ve daha birçok katkı sunmuştur. Günlük çalışmamızda da, belediyeler dışında kurumların, dernekler vb.’nin gençlik çalışmasına renk katabilmesini sağlayacak bir ilişki geliştirilmesi gerekliliği ortadadır. Her kurum ve alan için bu ilişkinin kuruluş yöntemi ve içeriği değişiklik gösterecektir, ancak bu alanda da, dar/“muhalif” bir tutuma sıkışmayıp, çeşitli kurumlarla kurulan ilişkileri gençlik mücadelesinin kanallarını genişleten imkanlar olarak değerlendirecek planlar yapabilmeliyiz.
Yine aydın, sanatçı ve akademisyenlerin gençlik çalışmamıza sunduğu olanaklar bizim için çok değerlidir. Yılda bir-iki defa çeşitli etkinlikler için yüzyüze geldiğimiz aydın kesimi ile ilişkilerimizi daha sistemli bir ilişki haline getirebilmek ve politik platformumuza da cesaretle çağırabilecek bir propaganda çalışması eşliğinde planlamak durumundayız. Özellikle partimizin politik platformuna kazanmak yahut genel politikalar konusunda birlikte hareket edebilecek bir ilişkiyi geliştirmek üzere, akademsiyenlere özel bir çalışma yürütmek şarttır. Bilim çevrelerinde ve aydın kesimler içerisinde saygınlığımızın artması ve bilim insanlarının çalışmamıza katacakları renkler ve güç hiç de hafife alınamaz.
Akademisyenlerle kamp çalışması esnasında kurduğumuz diyaloglardan cevap alabildiğimizi, kampı destekleyenler listesinde yer alan dikkat çekici sayıdaki akademisyen isminden anlayabiliyorduk. Kampa katılan akademisyenlerin memnuniyetlerini bildiren teşekkürleri ve bazılarının partiye üye olmak istediklerini söylemeleri, kampın akademisyenlerle ilişkiye girmek yahut geliştirmek için kaçırmamamız gereken bir fırsat olduğunu ve bu ilişkinin genel olarak kurulabilir olduğunu gösteriyor. Gençler ve kampa katılan akademisyenler, el ele, kampa gelmeyen akademisyenlere kampı tüm detaylarıyla hedefleri ve sonuçları itibarıyle anlatacak bir program çıkarmalıyız. Kamp tanıtım etkinliklerinde dikkatle ele alınması gereken bir nokta da, akademisyenler içerisinde kampın tanıtımı olmalıdır.
*
Kampın tanıtımı ve kayıt çalışmasında, kampa katılan gençleri kat kat aşan bir gençlik kesmi ile yüzyüze geldik. Kampın ilk adımı olarak, gazete abonelerinin çocuklarını ve Emek Gençliği ile ilişkisi olmayan tüm partili çocuklarını kampa kayıt etmeyi önümüze görev koymuştuk ve kaydolanların büyük çoğunluğunun, bu çalışma üzerinden kampa geldiğini söyleyebiliriz. Kampa katabildiğimiz yüzlerce genç ile kamp dışındaki çalışmalarda bir araya gelmede nasıl da eksik kaldığımızın bir göstergesi oldu bu çalışma. Her hafta evlerine gittiğimiz, gazete götürdüğümüz ailelerin çocukları ile yüzyüze gelmemiş olmamız gerçeği kabul edilemez bir şeydir. Kaldı ki, kampa katılan bu gençlerin büyük çoğunluğu, kamp sonrası, “artık ben de Emek Genciyim”, “bundan sonra ben de çalışmalara katılmak istiyorum”, “partiye üye olmak istiyorum” demiştir. Çalışmamızın darlığı nedeniyle, denediğimiz ama cevap alamadığımız yahut hiç yüz yüze gelmediğimiz bu gençleri kampa getirecek bir ilişki kurabildiğimize göre, onlara seslenecek renklilikte bir çalışma yürüttüğümüz takdirde, onlarla, kamp olmadan da buluşabileceğimiz sonucunu çıkarmamamız için bir neden yok.
Yine kampta gördük ki, gençlere, cesaretle Emek gençliğini anlattığımızda ve çağırdığımızda, cevap alabilmekteyiz. Kampta yaptığımız toplantılarda, gençleri Emek Gençliğine çağırıp da, olumsuz tepki aldığımız bir tek örnek dahi yok. Gençlikle ilişkilerimizde, “biraz daha zaman var”, “henüz hazır değil” gibi yaklaşımların bizleri anlamsız yere darlaştırdığı, kamp ile bir kez daha görüldü.
Politikayla ilgilenmiyor diye düşünüp geri bir noktadan yaklaştığımız gençlerin bile ülkede ve dünyada yaşanan gelişmelere dair söyleyecek şeylerinin olduğunu, paneller ve toplantılar göstermiştir. Liseli gençlerle yapılan toplantılarda bile, gençliğin öğrenmeye, bildiklerini ve düşündüklerini paylaşamaya ne kadar ilgili olduklarını gördük.
Kampta ortaya çıkan bu ve benzer eksikliklerin temelinde, yukarıda çeşyitli yönlerden değindiğimiz darlıkların yattığı ortada. Dikili Gençlik Kampı, –doğru değerlendirilirse– Emek Gençliği’nin çalışmasına çok şeyler katarak sonuçlanmıştır. Ve kuşkusuz, Emek Gençliği üzerinden Türkiye gençlik mücadelesine de çok şeyler katacaktır. Şimdi çıkardığımız sonuçlar ve edindiğimiz deneyimler ile kampın tüm zenginliğini Türkiye’nin dört bir yanına yaymak için kolları sıvamak zamanıdır. Bunun için, öncelikle kampa katılan tüm gençleri, kampı anlattığımız, gelemeyen gençleri ve kampa gelen/gelemeyen tüm gençler eliyle onların da çevresindekileri, kampın yarattığı heyecan ve enerji ile birleştirerek ve Emek Gençliği çalışmasına dahil ederek, işe başlanmalıdır. Burada, kampın tanıtım etkinliklerini iyi planlayabilmek önemlidir. Daha kamptan döner dönmez, gençler, gelecek yıl yapılacak kampın hazırlıklarına girişmiş, tüm arkadaşlarına kampı anlatmaya, kampın heyecanını onlara da yaymaya başlamıştır.
Böylesi bir kampı ancak ve ancak örgütlü bir gücün başarabileceğini, kampın başarısının anahtarının burada olduğunu ve bu güzelliğin parçası olmak için örgütlü yaşamın da parçası olmak gerektiğini, yüksek sesle gençler içerisinde anlatmalı, gençlerin kampı, mücadele ederek örgütleyebileceğini, gelecek yıla böyle hazırlanılması gerektiğini tüm gençlere kavratabilmeliyiz. Kampın kazanımlarını, Türkiye gençlik mücadelesinin kazanımları olarak artırabilmek gibi ağır bir sorumlulukla çalışmak zamanıdır şimdi.
*
Gençlik mücadelesi, gençliğin en ileri unsurları etrafında öbeklenmiş geniş gençlik yığınlarının örgütlü mücadelesi sayesinde geleceğe müdahale edecek bir etki ve güce kavuşabilir. Bu mücadelede, sosyalizm davasının gençlik yığınları içerisinde etkinliğinin artırılması ve işçi sınıfının mücadelesi ile gençlik mücadelesinin birleştirilmesi görevi, gençlik yığınları içerisinde mevzilenmiş sınıfın partisinin üyelerinindir. Gençliğin güncel talepleri ve sorunları üzerinden biçimlenen gençlik mücadelesini politik bilinçle donatacak ve sınıf mücadelesinin bir parçası haline getirecek müdahaleyi, sınıfın partisinin genç militanları yapacaktır. Bunun için, gençliğin doğal önderleri ile, en ileri unsurları ile birleşecek ve gençliğin geniş gövdesini kucaklayacak bir mevzilenmeye ihtiyacımız vardır. Bu mevzilenmeyi sağlayacak planlı, istikrarlı, çok yönlü ve çok renkli bir çalışma şarttır.
Dikili’de gerçekleştirilen gençlik kampı gençliğin mücadelesinde Emek Gençliği’ne ve sınıfın partisine bir çok deneyim bırakarak sonuçlanmıştır. Bu deneyimler, çalışmalarımızdaki eksiklerimizi ve zaaflarımızı aşmamızda önemli bir hazinedir. Bu hazinenin Türkiye gençliğinin mücadelesine kazandırılması, kampın örgütleyicisi olan Emek Gençliğinin ellerindedir.